25. Bölüm

24. BÖLÜM

Kara Gül
gguullaarreess63

Yeni bölüm geldiiiii

 

Bölümün bu kadar erken geleceğini bekliyorum muydunuz? Bölümlerin erken gelmesini istiyorsanız bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

 

Sizi çok bekletmeden bölümle başbaşa bırakıyorum.

 

Duyurular için beni takip etmeyi unutmayın çiçekler💘

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

▪️▪️▪️▪️▪️

 

Kollarının arasında hissettiği boşlukla gözlerini yavaşça açtı, Fırat. Uyku mahruru gözlerini yatağın sol tarafında gezdirdi. Yatakta sadece o vardı.

 

Her zaman olduğu gibi.

 

Derin bir nefes alıp yataktan doğruldu. Bakışları odadaki saate kaydığında saatin gece 3 olduğunu fark etti.

 

Ayağına geçirdiği terlikleriyle odadan ayrıldı. Adımlarını her zaman olduğu gibi aynı yere çevirdi. Mutfağa.

 

Mutfağa yaklaştıkça içerden gelen tıkırtı sesleri çoğaldı. Tam kapının önüne geldiğinde içeri girmeden kapı önümde dolapları karıştıran karısını izledi.

 

Günçiçek, her zaman olduğu gibi gecenin bir yarısı acıkmıştı. Garip yanı ise kendini sürekli dolmayla doyuruyordu. Fırat başka bir şey hazırlasa da Günçiçek inatla dolma istiyor, dolma dışında bir şey yemiyordu.

 

"Balkız," diye seslendi Fırat, varlığını belirtmek için.

 

Günçiçek anında açtığı dolabı kapatıp kocasına döndü. Kocasını gördüğü an alt dudağı dışarı doğru kıvrıldı ve gözleri doldu.

 

"Fırat," dedi ağlamaklı sesiyle. "Dolma bitmiş,"

 

Günçiçek 4 aydır o kadar çok ağlıyordu ki gözleri sürekli ağlamaktan kızarıyordu. Yerli yersiz gördüğü her şeye ağlıyor ve yahut kızıyordu.

 

Geçen gün ahırı kirletiği için ineklere kızmıştı, oğlu yemek yetmediği için ağlamış, Fırat eve geç geldiği için kızmıştı. Ertesi gün ise Fırat eve erken geldiği için sen çalışmıyorsun, çocuklarım aç kalacak diye ağlayıp kocasına küsmüştü.

 

Günçiçek küçük bir çocuk gibi burnunu çekip belli olmaya başlayan karnını okşadı. "Yine aç kaldık anneciğim," dedi.

 

Fırat Günçiçek'in yanına gidip gözyaşlarını sildi. Burnuna minnacık bir öpücük kondurup, "Aç kalmazsınız merak etme," dedi. Ardından üst dolaplardan birini açıp saklama kabını çıkardı.

 

Bu sefer hazırlıklıydı, Fırat. Geçen gece her zaman olduğu gibi Günçiçek uyanmış ve dolma yemek için mutfağa inmişti. Artık mutfakta sürekli bir tencere dolma bulunuyordu. Ama bu sefer tencere boştu.

 

O gece Günçiçek o kadar çok ağlamıştım ki Fırat mecburen gecenin bir yarısı dolma yapmaya kalkışmıştı. Günçiçek'in yardımıyla küçük bir tencere yapmıştı ama o küçük tencereyi yapması sabahı bulmuştu. Tencereyi pişirmek için ocağa koymuş ve Günçiçek o arada uyuya kalmıştı. Uyandığında ise yapılan dolmalara elini bile sürmemişti. Açıklaması ise artık canım istemiyor olmuştu.

 

Fırat elimde tuttuğu saklama kapının kapağını açıp Günçiçek'e uzattı.

 

Günçiçek anında elini dolmalara uzatıp yemeğe başladı. Daha bir tanesini yutmadan ikincisine uzanıp ağzına attı. Kilo aldığı için tombullaşan yanakları ağzına doldurduğu dolmalarla daha tombullaştı.

 

Tombul yanaklarıya kocasına gülümseyip elin bir tane daha dolma aldı. Tam yiyecekti vazgeçip kocasına uzattı. Fırat başını iki yana sallayıp, "Sen ye Balkız. Ben yemeyeceğim." dedi.

 

Günçiçek'in gözleri yine doldu. "Sen benden bıktın değilm mi? Sevmiyorsun artık beni." Burnunu çeke çeke mutfaktan çıkmaya yeltendi ama arkadan beline dolanan kollar buna izin vermedi.

 

"Vallahi billahi, ekmek Kur'an çarpsın ki bıkmadım. Çok seviyorum kızım seni."

 

Günçiçek yumuşamak yerine sinirle konuştu. "Bir de sevme! Senin çocuğunu taşıyorum burada. Hele bi bık benden, donsuz kapıyı atarım seni!"

 

Fırat küçük bir kahkaha atıp dudaklarını Günçiçek'in boynuna bastırdı. "Atarsın tabii."

 

Günçiçek cilveli bir şekilde omzunu silkti.

 

"Sen Fırat'ın sadece Balkızı değil canısın, nefesisin, baldan tatlı kızısın. Sen benim her şeyimsin Balkız," burnunu Günçiçek'in saçlarına dayayıp derin bir nefes aldı. "Sen benim çiçek kokulu sevdiğim," elleri Günçiçek'in belli olmuş karnını buldu. "Bana dünyada ki cenneti yaşatan güzel kadınımsın."

 

Günçiçek anında eriyerek, "Yaağğğ," diye bir ses çıkardı. Fırat'ın kolları arasında dönüp sevdiği adamın yüzüne baktı. Ellerini kirli sakallarına yerleştirip baş parmağıyla elmacık kemiklerini okşadı.

 

"Sen de benim mucizemsin, Fırat. Yüzümdeki gülüşün kaynağı, karanlığıma ışık olan güzel adamımsın,"

 

Kadının gözleri maviydi, belki bir gökyüzü gibi. Ama içi kapkaranlık bir geceydi. İşte adam, o kapkaranlık geceye güneş olmuştu.

 

Aşkla birbirine bağlanmış iki göz bir an bile ayrılmadı birbirinden. Sevginin kurduğu bariyer onları dünyanın tüm kirlerinden korudu. Merhamet ve şefkatle paklanmış kalpleri sadece birbiri için attı.

 

Onların sevgisi yavaşça tüm dünyayı kapladı. Kimse görmedi... Kimse duymadı. Ve biz usulca fısıldadık kulaklarına.

 

Biz gördük... Biz duyduk...

 

Siz gördünüz mü?

 

☘️☘️☘️☘️☘️

 

Aşk ve yahut sevgi ya da sevda?

 

Hangisi yüzünden kalbim bu güzel kadına doğru yol aldı bilmiyorum. Aşk mıydı onun gözlerini gördükten sonra gözlerimi tüm kadınlara kapatmamın sebebi? Sevgi miydi onun gülüşüyle nefes almamı sağlayan? Yoksa sevda mı kalbimin yerinden çıkıp onun kalbimde yuva kurmasının nedeni?

 

Bazen düşünüyorum; bu kadın beni niye sevdi diye. Neyim vardı ki ona verecek; avuç kadar kalbim dışında. O gökyüzüydü, o güneşti... Peki ya ben? Ben neydim? Sadece Fırat...

 

Ama bugün duydum onun güzel sesinden. Mucizemsin dedi... Güzel adamım dedi lan, güzel adamım. Ben güzel adamıymışım.

 

Ah, bir bilse benim nelerim olduğunu...

 

Güneşi kıskandıran güşünün sebebi benmişim. Bilmeden karanlığına ışık olmuşum. O dedi, Balkız'ım dedi. Nasıl inanmak ki ona?

 

Beni dünyanın güzelliğine inandıran o iken ona nasıl inanmam?

 

Ah Balkız bir bilsen neler yaptığını. Kaburgamın altında yatan taş parçasını çiçek bahçesine çevirdiğini bir bilsen. Sonra o çiçekleri arasında oturup bana gülümseyerek baktığı bir bilsen. Gülüşünle atan kalbimi bir bilsen... Bir bilsen Balkız bana neler yaptığını...

 

Yüzünü gölgeleyen birkaç sarı tutamı yavaşça geriye atıp güzel yüzünü orataya çıkardım. Elmacık kemiklerini gölgeleyen kıvrımlı kirpikleri titredi. Hafif aralık olan dudakları arasından birkaç mırıltı çıktı. Hemen ardından da kollarını daha sıkı bedenime dolayıp başını göğsüme gömdü.

 

Gülümseyerek saçlarına öpücük kondurup çiçek kokusunu içime çektim. Bir elim sarı saçlarına daldırıp usul usul okşadım.

 

Her zaman olduğu gibi beni gecenin bir yarısı uyandırmıştı. Beni, bile isteye uyandırmasa da kollarımın arasında çıktığı an yoksunluğu çeken bedenim yokluğunu hemen fark ediyordu.

 

Bazen şaşıyorum kendime. Bunca yıl onsuz nasıl yaşamışım ki? Onsuz geçen ömrümün vay haline. Çok şey kaybetmiş.

 

Saçlarını tekrar öpüp onu kaderime yazan Allah'a defalarca şükrettim.

 

Tam tamına sekiz yıl önceydi onu görüşüm. Onu gördüğüm an, önce kalbime sonra hayatıma bir nakış gibi işleneceğini nereden bilirdim ki?

 

O sabah her zamanki gibi bir sabahtı. Gökyüzü mavi, güneş sarı, bulutlar beyazdı işte. Her zaman olduğu gibi.

 

Farklı bir köydeki düğüne davet edilmiştim. Sabah namazı ile uyanmış bir kaç kısa işimi hallettikten sonra yola çıkmıştım.

 

Köye vardığımda curcuna çoktan başlamıştı. Erkeklerin tarafına geçip oturdum. Baş selamı veren bir kaç kişiye başımı sallamış, selamını almıştım. Konuşmazdı kimse benimle. Çoğu kişi konuşmadığım için dilsiz bilirdi. Bir babama konuşurdum o gittikten sonra pek konuşmadım artık. Anneme bile çok az konuşurdum. Bazen üzülürdü buna ama elimden bir şey gelmiyordu. Kimseye söylemesem de utanıyorumdum. İki harfi yan yana getirmem dakikalarımı alıyor. En iyisi konuşmamaktı benim için. Ne karşıda ki kişiye işkence olurdu ne de bana.

 

Saatler geçmişti. İnsanlar düğün sahibiyle sohbet edip gidiyordu. Ben ise sadece etrafı izliyor konuşulan konuları dinliyordum.

 

İşte tam o an etrafta gezen kadın çarptı yüzüme. Üzerinde ki mor elbisesi ve yazması ile oradan oraya koşturuyordu. Gelin yakın arkadaşı falan olmalıydı çünkü yerinde durmuyor. Ya yemeğe bakıyor ya da misafirlerle konuşuyordu. Çok yorulmuş olmalıydı ki yanakları kızarmıştı.

 

"Abi çay alacak mısın?"

 

Duyduğum ses ile bakışlarımı zorlukla o kadından çektim. Bakışlarım tutuklu kalmış gibi bir an bile ayıramamıştım. Öyle ki çay ikram eden adamı bile fark edemedim.

 

Elimi kaldırıp adamı reddettikten sonra bakışlarımı tekrar aynı yere çevirdiğimde az önceki kızın bana doğru geldiğini gördüm. Bana mı geliyordu?

 

Boğazım kurudu. Aklımı başımdan alan kız bana doğru geliyordu. İstemsizce gerildim. Durşumu düzeltğimde kız utana sıkıla erkeklerin olduğu bölüme girdi.

 

"Cemal abi!" dedi ince sesiyle. Sesi çok güzeldi lan! O an cemal kimse onun yerinde olmak istedim.

 

Çay dağıtan adam başını kaldırıp kadına baktı.

 

"Fatma teyze dedi ki gelsin yemekleri dağıtsın," dedi ve hızla erkeklerin olduğu bölümden çıktı.

 

O an bir şey fark ttim. Gözleri... Gözleri maviydi. Gökyüzü gibi. Başımı kaldırıp mavi gökyüzüne baktım. Onun mavileri hayat kokarken mavi gökyüzü bomboştu.

 

Çayları dağıtan adam çayları başka birine bırakıp gitti.

 

Elimi alnıma vurup başımı ovuşturdum. Bir kaç dakika gördüğüm kadın niye aklımı bu kadar bulandırmıştı ki.

 

Bakışları elime çevirdim ama bu birkaç saniye sürdü. Başımı kaldırıp mavi gözlü kızı aradım.

 

Bu sefer onu yaşlı bir adamın yanında konuşurken buldum. Yaşlı adam bir kolunu kızın omuzuna atmış gülümseyerek kızı dinliyordu. Kızda hiç rahatsızmış gibi durmuyordu.

 

Kocası olamazdı. Adam çok yaşlıydı. Peki ya kocasıysa? Yok yok babasıdır kesin. Ama buradaki hangi baba kızıyla böyle anlaşıyordu ki? Hem de düğünün ortasında kızıyla gülüp eğlenen bir baba. İçimden babası olması için çok dua ettim. Ama babası olması da çok uzaktı. Tanıdığım hiçbir baba bir düğünüm ortasında kızıyla gülüp eğlenmek bir yana konuşmazdı bile.

 

Kız yanındaki adama bir şeyler anlatırken adam tüm dikkatiyle kızı dinliyordu. Kız susttuğunda adam göbeğini tutar güldü. Kız da adama bakarken eliyle ağzını kapatıp tatlı tatlı güldü.

 

Adam kızın başına küçük bir öpücük konulduğunda kız da adamın yanağını tutup çekti. Eğer bu adam bu kızın babası ise adam fazlasıyla saygıyı hak ediyordu.

 

Adam kızdan ayrılıp erkeklerin olduğu yere gelip yanımdaki boş yere oturdu. Bir sürü sonra başka bir adam gelip az önce gelen adamın yanına oturdu.

 

"Sadun bak ne diyeceğim?" dedi oturan adam. Az önce kızın yanında olan adamın isminin Sadun olduğun öğrendim.

 

Sadun Bey yanındaki adama dönüp, "Ne diyecem Cemşit?" dedi.

 

İkisi sesiz konuşsa da sesleri bana geliyordu.

 

Cemşit denen adam yemekleri dağıtan kızı göstererek, "Senin kızı benim oğlana alsam diyorum," dedi.

 

Ellerim sinirle yumruk olduğunu da nefesimi tutarak gelecek cevabı bekledim. "Yürü git başımdan, Cemşit! Ayaş oğluna başka kız bul! O Ayaş oğlun değil kızımla evlenmeyi kızımın ismini bile ağzına alamaz."

 

"Öyl-"

 

"Uzatma Cemşit! Yok dediysem yok!"

 

Diyerek Cemşit denen adamı konuşmasına bir daha izin vermeden konuyu kapattı. Adam çok sinirlenmişti, öyle ki elleri sinirden titriyordu.

 

Bu vesileyle kızın hem bekar olduğunu hem de yanımda oturan adamın babası olduğunu öğrendim. İçim rahatladı.

 

Konuşmalardan sonra Sadun beye daha çok saygı duydum. Böyle bir babaya sahip olmak kolay değildi.

 

O gün gözlerim bütün gün o kızı aradı ama bir daha hiç göremedim.

 

Eve döndüğümde artık gökyüzünü aynı gökyüzü değildi, güneş aynı güneş değildi. Artık her şeyin bir anlamı vardı. Her şey bana onu hatırlatıyordu.

 

Uzun lafın kısası boku yemiştim.

 

Ben o kıza çok fena tutulmuştum.

 

***

 

Onu ilk gördüğüm an aklıma geldiğinde dudaklarıma küçük bir tebessüm peyda oldu. İyi ki onu görmüş, iyi ki gelmişti bana.

 

Kollarım arasında hareket etmeye başladığında uyanmak üzere olduğunu anladım. Tek gözünü açıp onu izleyen bana baktı. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatıp, "Su," diye mırıldandı.

 

Belinden tutup onu kendimle beraber yatakta oturur hale getirdim. Benim tarafımdan bulunan sürahiden bir bardak su doldurup içmesini sağladım. Suyunu içtikten sonra tekrar uzanıp göğsüme sokuldu.

 

Bir eli yanağıma gidip elmacık kemiklerimi okşadı. "Fırat," diye mırıldandı uykulu sesiyle.

 

"Söyle güzelim."

 

"Beni seviyor musun?" Bu soruyu gün içinde bilmem kaç kez soruyordu. Hiç sıkılmadan, her zaman olduğu gibi, "Çok seviyorum," dedim.

 

"Ne kadar çok?"

 

Yavaşça saçlarını okşayıp öptüm. "Sana nasıl anlatayım bilmedim," elini tutup sol göğsüme koydum. "Bu kalp bir gün senin için ayrılsa ikiye, şaşırma. O kadar dolu ki seninle artık taşıyamayacak diye korkuyorum." dedi.

 

Dudakları titredi. Sol gözünden bir damla yaş akıp dudaklarıyla buluştu. Bir anda bana sırtını döndüğünde şaşkınlıkla arkasından baktım.

 

İçli içli ağlamaya başladığında yerimden doğruldum. Yataktan çıkıp diğer tarafına gittim. Önünde diz çöküp bana bakmayan gözlerinden akan yaşları sildim. Yine neye küstü acaba?

 

"Güzelim, Balkız'ım ne oldu?"

 

Burnunu çekerek, "Çok kilo aldım. Bak, kalbin bile beni taşıyamıyor," dedi. Gözlerinden akan yaşlar daha da çoğaldı.

 

Acaba seni tatlı niyetine yesem mi, Balkız?

 

Çenesini tutup bana bakmasını sağladım. "Evet, kilo aldın," dediğim an daha çok ağladı. "Ama o kilolar bedenine ağırlık değil sadece güzellik katıyor. Keşke hep böyle kalsan Balkız."

 

Ağlaması durdu. Mavi gözlerini kırpıştırarak bana bakmaya başladı.

 

"Gerçekten mi?"

 

Güldüm. "Vallahi de billahi de çok güzelsin," dediğimde dudakları iki yana doğru kıvrıldı.

 

Ellerimi tutup, "Sende çok güzelsin kocacım," dedi. Gülümseyerek bana bakarken yüzündeki gülüş aniden dondu. Avuçlarımın arasında ki elleri kasıldığında endişeli bakışlarımı üzerinde gezdirdim.

 

"Fırat!" Heyecanla kuşanmış sesini duyduğumda biraz olsun rahatladım. Ellerimi tutup belirgin karnına götürdü.

 

Ellerimin arasında hareketlilik olduğunda, "Tekme atıyor," diye mırıldandı. Yüzümde uçuk bir tebessüm belirdi.

 

Uzanıp alnını öptüğümde elimin altında ki karnı tekrar hareketlendi. Gülümseme karnına baktım. Başımı eğdim ve bakışlarımı karnına çevirdim.

 

"Ulan!" dedim yalancı bir sinirle. "Sen kimin karısına tekme atıyorsun? Kırarım o bacaklarını."

 

Bebeğim sanki bana inat tekrar tekme attı. Gülümseyen dudaklarımı karnına değdirdim. "Sen elbet çıkacaksın oradan. Bak sana neler yapıyorum."

 

Tekrar tekme attığında Günçiçek kahkaha attı. "Bebeğime karışma, Fırat!" dedi.

 

Dakikalarca küçük bebeğimle konuştum ama onun tek yaptığı tekme atmak oldu.

 

Doğmamış bebekten tekme yemekte varmış hayatta.

 

Dakikalar sonra tekrar yatağa girdim ve güzel karımı kollarımın arasına aldım. Dakikalar içinde uyuya kaldığında bana sadece onu izlemek kalmıştı.

 

BÖLÜM SONU

 

Selammm

 

Bölüm nasıldı?

 

Canım Fırat'ım yağğ. Ne güzel seviyor ♥️

 

Fırat'ın anlatımıyla nasıldı? İyi olmuş mu?

 

Fırat'ın ağzından Günçiçek'i ilk gördüğü anı çok istediniz bende sizi kırmamak için yazdım. Umarım beğenmişsinizdir.

 

Bu arada ben Sadun beyciğimi özlediğim fark ettim. Acaba diğer bölümde oraya mı gitsek? Ne dersiniz?

 

Neyse efendim bugünlük bu kadar bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın çiğköftelerim 🌮

 

Bana destek olmak için wattpad hesabımı takip ederseniz çok sevinirim.

 

Allah'a emanet olun 🌼

 

Ve son ...5

 

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

TİK-TOK: guullaarreess63

Bölüm : 08.08.2025 22:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...