
Yeni bölüm geldiiiiii💃💃💃
KEYİFLİ OKUMALAR
▪️▪️▪️▪️▪️
Toprak, yol, ağaçlar, baharın gelişiyle açan papatya ve gelincikler...
Yol akıp giderken Günçiçek bakışlarını pencereye dikmiş yıllar öncesini düşünüyordu. Yıllar önce ailesinin evinden gelin olup çıkmış, yeni hayatına doğru ilk adımı atmıştı. O zamanlar buradan geçerken gözünde yaş yüreğinde kocaman bir korku vardı. Ne yanında oturandan emindi ne de gidecek evde göreceği muameleden.
Şimdilerde düşünüyordu da o zaman asla şimdiki gibi bir hayatı olacağına inanmıyordu. O kadar karanlığa gömülmüştü ki bundan sonra hayat ona yalnızca karanlık sunacak sanıyordu. Ama tam tersi olmuştu, hayat ona en güzel iyi ki’yi armağan etmişti.
Tek başına çıktığı evden şimdi kolunda kocası, yanında oğulları, karnında bebeği ile girecekti.
Bakışlarını pencereden çekip sohbet eden Fırat ve Ferhat’a çevirdi. Ferhat, sürekli arabalar hakkında bir şeyler sorarken Fırat büyük bir sabırla oğlunu cevaplıyordu. Bu görüntü karşısında gülümsemesine engel olamadı.
Bu hayatta babalık en çok Fırat’a yakışmıştı. Ve bu güzel adama bu duyguyu ikinci defa yaşatacağı için büyük bir mutluluk duyuyordu. İkinci bebeğinin haberini aldığında belli etmese de biraz korkmuştu ama ne zaman Fırat’ın kollarının arasına yerleşmiş, tüm korkuları uçup gitmişti. Fırat’ın kolları Günçiçek için her zaman güvenli liman olmuştu.
Fırat’ın kara gözleri Günçiçek’in mavi gözlerine tutunduğunda Günçiçek derin bir nefes alma ihtiyacı ile doldu. Fırat’ın gözlerindeki aşk o kadar büyüktü ki Günçiçek bunu taşıyamamaktan korkuyordu.
“Balkız,” kelime bir şiir gibi Fırat’ın dudaklarından çıktığında Günçiçek’in kalbinde koca bir ağırlık çöktü. Fırat’a karşı yalnızca, “Hmm,” diyebildi.
“Bir şey mi oldu, yavrum? Bir yerin mi ağrıyor?”
Kelimelerin ardına gizlenmiş korkuyu Günçiçek iliklerine kadar hissetti. Bir önceki hamileliği fazla riskli geçmişti. Fırat, bu hamileliğinin de bir önceki gibi geçecek diye çok korkuyordu. Fırat, ne kadar bunu saklamaya çalışsa da Günçiçek, Fırat’ın bu korkusunu tüm çıplaklığıyla görebiliyordu.
İçi ezilse de kocası için gülümsedi. “Yok iyiyim. Benim de bebeğimin de keyfi gayet yerinde.”
Fırat’ın yüzündeki korku geçmese de azaldı. Usulca karısının ellerine uzanıp avuçlarının arasın aldı. Bakışlarını yoldan ayırmadan dudaklarını karısının avuç içlerine değdirdi.
Günçiçek o an fark ettiği şeyi sessizce fısıldadı. “Sürekli avuç içimi öpüyorsun?”
Fırat göz ucuyla karısına baktıktan sonra tekrar karısının avuç içlerini öptü. “Ben, seni bana yazan kaderi öpüyorum.”
Günçiçek’in dudaklarındaki tebessüm büyüdü. Bazen Fırat’ın aşkı karşısında kendini ufacık hissediyordu. Acaba onun kadar seviyor muyum, diye düşünüyordu. Onun kadar güzel, onun kadar büyük...
Günçiçek bakışlarını kısa bir an arkada oturan oğluna çevirdi. Kendisiyle beraber getirdiği oyuncak arabalarıyla oynuyordu. Tekrar kocasına döndü ve geri kalan yolu başını kocasının koluna yaslayarak geçirdi.
Yol milim milim azalıp araba köyün girişine durduğunda arka taraftan Ferhat’ın sesi yükseldi. “Baba geldik! Baba sıra bende!”
Günçiçek başını geri çekip sırtını koltuğuna yasladığında Fırat aracı durdurdu. Kollarını arka tarafa uzatıp oğlunu kucağına alırken, “Gel aslanım,” dedi.
Ferhat, babasının kucağına kurulduktan sonra minik parmaklarını büyük bir heyecanla direksiyona değdirdi. Bu an için babasından izin almıştı. Babası, dedenlere giderken köyde arabayı beraber kullanacağız demişti.
Fırat arabayı tekrar çalıştırdığında Ferhat’ın yaptığı tek şey direksiyonu çevirmek olmuştu. Ama bu andan o kadar büyük bir zevk almıştı ki bir ara kahkaha atarak göğsünü babasının göğsüne yaslamıştı. Fırat o an gülüşünü bastıramamış, gülümseyerek oğlunun siyah saçlarını öpmüştü.
Araba nihayet Sadun beyin evinin önünde duruğunda Fırat oğlunu kucağından indirmeden kapıyı açmış ve oğluyla beraber inmişti. Günçiçek’de yavaşça kapısını açıp çıkarken gülümseyen bir suratla oğlunu ve kocasını izliyordu.
Kapı önüne geldiklerine Günçiçek ailesinin görecek olmanın heyecanını hissetti. Kapıyı çalmak üzereyken aniden kız kardeşi Nazlı tarafından açıldı. Nazlı büyük bir özlemle, “Abla,” deyip sıkıca sarıldığında Günçiçek hemen karşılık verdi.
Nazlı büyümüş, artık evlilik çağına gelmiş bir kızdı. Siyah, bukle bukle saçları ve annesinden aldığı masmavi gözleriyle güzelliği ile tıpkı ablası gibi köylünün diline düşmüştü. Kapılarından görücülerden biri çıkıyor bir diğeri giriyordu. Ama kimse bilmiyordu ki bu genç kız gönlünü çoktan yağız bir delikanlıya kaptırmıştı.
Günçiçek ve Nazlı hala sarılmışken Sedef ve Selma hanım da kapıda belirmişti. Günçiçek sırayla annesine ve kız kardeşine de sarıldıktan sonra kocasıyla içeri geçmişti. Fırat içeri girip kaynanasının halini hatrını sormuş, Selma hanımın, “Kalk oğlum,” demesine rağmen işinin olduğunu, akşam yemeğinde olacağını söyleyerek evden ayrılmıştı.
Günçiçek kardeşleri ve annesiyle beraber kalınca uzun uzun sohbet etmişti. Ferhat ise o anlarda bir teyzelerinin bir anneannesinin kucağına geçerek aşırır dozda sevginin tadını çıkartıyordu.
4 kadın uzun uzun sohbet ettikten sonra Nazlı ve Sedef akşam yemeği için mutfağa giderken annesi usulca Günçiçek’e yaklaşmıştı.
Selma hanım göz ucuyla kapıya baktıktan sonra, “Kızım,” diyerek Günçiçek’e iyice yaklaştı.
Günçiçek’in yüzünde meraklı bir ifade belirdi. “Ne oluyor, anne?”
Selma hanım kısık bir sesle, “Nazlı’ya görücü geldi,” dediğinde Günçiçek kaşlarını çattı. Bu durum zaten uzun bir süredir devam ediyordu. Annesinin neden bu kadar üzerinde durduğunu merak etti.
“Eee?”
“Nazlı’nın gönlü var gibi.”
Günçiçek’in merakı iyice arttı. “Kim ki bu çocuk?”
“Köyden değil. Farklı bir köyden, çocuk yeni askerden dönmüş. Öyle pek zengin değiller ama hali vakti yerinde. Küçük bir tarlaları varmış, abisiyle beraber ekip biçiyormuş. Ben başta Nazlı kabul etmez sandım ama konuyu açınca yok demedi. Biraz mırın kırın edip ben bir düşüneyim, dedi. Babanda hal böyleyse ben bi’ çocuğu sorup soruşturayım, dedi. Allah var kimse hakkında tek kötü kelime etmedi. Efendi, saygılı, işinde gücündeymiş.”
Günçiçek büyük bir dikkatle annesini dinledi. Uzun uzun adamı anlattı ama hakkında tek kötü kelime etmedi. Anlatılana göre iyi çocukmuş ama yine de son kararı Nazlı verecekti.
Günçiçek, annesi ile konuşmayı bitirince olayı bir de kardeşinden dinlemek için ayaklanıp hemen mutfağa gitti. Nazlı şimdiden akşam yemeğinin derdine düşmüş, onunla ilgileniyordu.
Günçiçek odaya girer girmez ilk işi Sedef’i bir bahane ile mutfaktan göndermek oldu.
“Sedef, güzelim bi’ Ferhat’a baksana.”
Sedef, “Bakayım abla,” diyerek mutfaktan çıkar çıkmaz Günçiçek hemen Nazlı’ya yanaştı. “Nazlı,” dedi harfleri uzatarak.
Nazlı işine devam ederken, “Efendim abla,” dedi sakin bir sesle.
“Annem bir şeyler anlattı bana?”
Nazlı ne olduğunu anlamış gibi sertçe yutkundu ama çaktırmadı. “Ne,” dedi safa yatarak. Ama Günçiçek’in gözünden kaçmadı.
“Biliyorsun sen ne olduğunu, kim bu çocuk?”
Nazlı işine ara verip kapıya baktı. Her ihtimale karşı mutfağın kapısını kapattıktan sonra tekrar ablasının yanına döndü. Dudaklarını tatlı bir tebessüm, gözlerinde heyecan parıltıları varken, “Tanıyorum aslında.”
“Nasıl? Bu çocuk başka köyden değil mi?”
“Öyle tanımak değil. İki hafta önce Aslı’nın yanına gittim,” diyerek olayı anlatmaya başladı Nazlı. Aslı en yakın arkadaşıydı.
“Aslının uzaktan akrabasıymış. Bir günlüğüne onlara yardıma gelmiş, ilk o zaman birbirimizi gördük. Yalan yok ben etkilendim, sanırım o da benden etkilenmiş, birkaç gün geçtikten sonra görücü gönderdiler.”
Günçiçek, Nazlı’nın bu heyecanlı haline zorlukla gülümsedi. İçinden bir ses, kırma kızın hevesini dese de kendi kendine ilerde kalbi kırılacağına şimdi hevesi kırılsın dedi.
“Ama ablam öyle iki etkilenmeyle olacak iş mi? Ya adam iyi biri değilse?”
Nazlı’nın, birazcık modu düştü ama heyecanını diri tutmaya çalıştı. “Babam sorup soruşturmuş, kimse hakkında tek kötü şey söylememiş.”
“Yine de biraz tanıyıp görmek lazım. Ben bilemedim valla.”
“Abla ben aşık olacağımı sanmıyorum. Eninde sonunda kalbimle değil aklıma karar verip bir evlilik yapacağım. Baran,” dedi ve durdu. Ablasının yanında ilk kez ismini geçirmişti. “Aklıma da uyuyor kalbime de.”
“Öyle de ben ilerde üzülme diye diyorum.”
“Bende korkuyorum ama içimden bir ses doğru kişi Baran diyor. Onunla mutlu olacak gibi hissediyorum,” dedi Nazlı büyük bir umutla. Çok kısa bir süre sonra bu umutlarının yerle bir olup hayatının en büyük hayal kırıklığını yaşayacağından bir haberdi...
****
İkindiye doğru kızlar el birliğiyle tüm yemekleri hazırlamışlardı. Selma hanım ne kadar, “Erken şimdi, soğur hepsi,” dese de pek aldırış etmemişlerdi. Nazlı erkenden işlerini bitirip ablasıyla uzun bir sohbet yapmak istiyordu. Öyle de yapmıştı.
Yemekler mutfakta hazır beklerken Nazlı ablasını alıp odaya geçmiş ve Baran ile olan ilk karşılaşmalarını bütün detaylarıyla uzun uzun anlatmıştı. Günçiçek bütün detayları öğrenince olaya biraz daha sıcak bakmıştı ama hâlâ kafasında oturmayan şeyler vardı. Elinden geldiğince de kardeşinin hevesini kırmadan biraz daha beklemesini istemişti.
Güneş artık yavaş yavaş batarken evin kapısı çaldığında kapıyı açmak için kalkan Günçiçek oldu. Kapıya doğru giderken babasının geldiğini düşünüyordu ama kapıyı açıp karşısında kocasını bulduğunda yüzü küçük bir çocuk gibi güldü. Fırat’ın kolları anında beline uzandığında Günçiçek kollarını kocasını boynuna dolayarak karşılık verdi.
Günçiçek, Fırat’ın başını boyun girintisine koyup derin bir nefes aldığını hissettiğinde içindeki küçük kız çocuğu heyecanlı çığlık attı. Fırat’ın yanındayken içinde nazlı bir kız çocuğu çıkıyordu.
Bedenini geriye çekip kocasına gülümserken, “Hoş geldin,” diye mırıldandı.
Fırat dudaklarını karısının alnına değdirirken, “Hoş buldum, Balkız,” dedi. Ardında karısının yüzünü avuçlarının arasına alıp parmaklarıyla güzel yüzünü sevdi. Günçiçek, tatlı tatlı gülümseyerek kocasına baktığında Fırat kendini tutamayıp karısının burnuna küçük bir öpücük kondurdu.
Alnını sevdiği kadının alnına yaslarken dudaklarını yaladı. “Seni ne zaman öpsem dudaklarıma bal bulaşıyor gibi hissediyorum. Gerçekten baldan olabilir misin, Balkız?”
Günçiçek’in yanakları kırmızıya dönerken kıkırdadı. Ama anında nerede oldukları aklına gelmiş gibi göz ucuyla arkasına baktı. Fırat’ın da bakışları arkaya kayarken, “Hemen içeri gitmek zorunda mıyız? Doyamadım sana,” diye fısıldadı.
Günçiçek’in yüzü iyice domatese dönerken yüzünü saklama isteğini zorlukla bastırdı. Bakışları kısa bir an Fırat’ın arkasındaki açık kapıya kaydığında güneşin batmakta olduğunu gördü.
“Fırat,” diyerek kocasına döndüğünde Fırat, “Söyle gönlümün güneşi,” dedi.
Günçiçek içi gidermiş gibi gülümsedi, “Dışarı çıkalım mı, biraz yürürüz,” diye mırıldandı.
Fırat karısına gülümseyip eline uzandı. Günçiçek’in zarif elini avuçlarının arasına alırken, “Hadi çıkalım,” dedi.
Günçiçek kocasının elini sıkıca tutarken hızlıca ayakkabılarını giyip beraber dışarı çıktılar. Günçiçek kocasının elinden tutup evin arkasına doğru yürümeye başladı. Bir yandan da, “Evin arkasında bir şeftali bahçesi var. Tabii sen orayı görmedin daha. O kadar güzel ki ayrıca çok güzel kokar. Biz küçükken hep oraya gider...” diye şeftali bahçesinde yaşadığı çocukluk anılarını anlatıyordu. Fırat büyük bir keyif ve sabırla karısını dinlerken şeftali bahçesine girmişlerdi.
Şeftali ağaçları yeni yeni çiçek açmıştı. Pembenin bin bir tonu ile bir araya gelmiş şeftali kokusu insana cennetteymiş gibi hissettiriyordu. Şeftali ağaçları arasında el ele gezerken Günçiçek nefes almadan konuşmaya devam ediyordu.
Günçiçek konuşmaya devam ederken bir anda durup ofladı. “Yoruldum ya,” diye mızmızlandığında Fırat güldü. Karısını bir ağacın altına götürürken, “Gel biraz oturalım,” dedi.
Beraber bir ağacın altına otururken Fırat sırtını ağacın gövdesine yaslarken Günçiçek de sırtını kocasını göğsüne yasladı. Fırat’ın parmakları nazikçe Günçiçek’in saçlarında gezinirken Günçiçek, “Fırat,” dedi mızmız bir sesle.
Fırat karısının boynuna minik bir öpücük kondururken, “Söyle gönlümün güneşi,” dedi.
“Kendimi yaşlanmış gibi hissediyorum. Sanki Ferhat’ın hamileliği daha kolay geçmişti. Bu sefer hem çok yoruluyorum, hemen uykum geliyor. Bazen yürüyecek hali bile bulamıyorum.”
Fırat, Günçiçek’in yanaklarını örten saçlarını geriye çekerken yumuşak bir şekilde yanağını öptü. “Kolay bir şey değil ki yavrum. Ama yorulursan göğsüme yaslan, uyumak istersen kollarım emrine amade. Yürümek istemiyorsan seni bir ömür boyu kucağımda taşırım. Yeter ki sen iste.”
Günçiçek’in kalbi yerinde durmazken dudaklarında yer edinen koca gülümseme ile kocasına döndü. Dudaklarını kocasının çenesine değdirirken göğsüne yaslanıp gözlerini kapattı. “Bazen sevgin yanında kendimi ufacık hissediyorum. Senin kadar süslü kelimelerim yok. Ama inan bana ben kalbimin varlığını seninle öğrendim. Aşkı, şefkati, sevmeyi ben sende öğrendim...” Durdu Günçiçek. Güzel bir cümle kurmak istedi ama göğsündeki koca sevgiyi anlatacak tek kelime bulamadı. Gözlerini açıp kocasına döndü. “Ben seni çok seviyorum, Fırat,” diyebildi. İçinde çağlayan aşkı ancak bu kadar sade anlatabildi.
Fırat, Günçiçek’in yüzünü avuçlarının arasına alıp alnını alnına yasladı. “Sen yanımda ol ve hep beni böyle sev, ben senden başka bir şey istemiyorum.”
Günçiçek kocasının dudaklarına minicik bir öpücük kondurup tekrar başını güvenli limanına yasladı. Fırat’ın göğsü Günçiçek için her zaman güvenli liman olacaktı. Çünkü orası her şeyini kaybettikten sonra her şeyi olan yerdi.
****
Güneş tamamen battığında Fırat ve Günçiçek nihayet yerinden kalkmıştı. Yine el ele şeftali ağaçlarının arasında eve doğru giderken Günçiçek aniden aklına gelen şey ile kocasına döndü.
“Fırat.”
“Söyle, Balkız.”
“Baran Üstün diye birini tanıyor musun?”
Fırat’ın çatık kaşları Günçiçek’e döndüğünde Günçiçek kıkırdadı. Kocasını elini bırakıp koluna girdi. Ardından kısık bir sesle, sır verir gibi, “Nazlı’yı istemeye gelmiş. Nazlı kabul edecek gibi ama nedense benim içimde kötü bir his var.”
“Tanımıyorum ama bi’ bakarım.”
Günçiçek teşekkür olarak kocasının yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
Eve vardıklarında sofra kurulmuş, Sadun bey yeni gelmişti. Günçiçek önce babasıyla hasret gidermiş hemen ardından da hep birlikte sofraya oturmuşlardı. Keyifli bir yemeğin ardından beraber çayalar da içilmiş ve çekirdek aile vakit çok geçmeden evlerine doğru yola çıkmıştı.
*****
Günçiçek açılan bir kapının sesini duyduğunda sıçrayarak uykusundan uyandı. Allık bir ifadeyle etrafına baktığında gördüğü tek şey koca bir karanlık oldu. Bir kol beline uzanıp onu kucağına aldığında bakışları onu kucaklayan kola kaydı. Kocasıydı. Yolda gelirken uyuya kalmış olmalıydı.
O kadar uykusu vardı ki bu yüzden kollarını kocasının boynuna dolayıp uykusuna devam etmek istedi ama aniden bir oğlu olduğu aklına geldi. Bir anda başını kocasını omzundan kaldırıp, “Ferhat,” dediğinde Fırat kısık bir sesle, “Çıkardım onu,” dedi.
Günçiçek gözlerini tekrar kapatıp kocasını omzuna yaslandı. Tekrar uykuya daldıktan sonra bir anda yine gözlerini açtı. Aradan birkaç saat geçmiş gibi hissetse de hâlâ kocasının kollarının arasındaydı ve yeni odalarının önüne gelmişlerdi.
Fırat, karısını yavaşça yatağa bırakırken, “Değiştirelim mi üstünü?” diye sorduğunda Günçiçek yalnızca başını salladı. Her zaman olduğu gibi hamileliğinin son aylarında kocası tarafından bir bebeğe bakılıyormuş gibi bakılıyordu.
Fırat, karısının üstünü değiştirip pijamalarını giydirdikten sonra üzerine öreterek kendi üstünü değiştirdi. Günçiçek hemen uykuya dalarken Fırat da üzerini değiştirip yatağa uzandı. Karısını kollarının arasına alırken kendini huzurlu bir uykunun kollarına bıraktı.
BÖLÜM SONU
Bölüm nasıldı?
Özlemiş misiniz bizimkileri?
Bana destek olmak amacıyla hesabımı takip ederseniz çok mutlu olurum
Yeni bölüme kadar kendinize iyi bakın.
Allah'a emanet olun.
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
TİK-TOK: guullaarreess63
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |