
Selammm
Yeni bölüm geldiiii(çok şükür)
Bu bölümü güzel okuyucum misskokulum3434 ithaf ediyorum.
Neyse daha fazla uzatmadan sizi bölüme uğurluyorum.
KEYİFLİ OKUMALAR
◾◾◾◾◾
Güneş saklandığı dağların ardında yükselirken Ev halkı çoktan kalkıp düğün hazıralıklarına başlamışlardı. Evet, bugün o gündü. Evin küçük kızının evden ayrılacağı gün gelip çatmıştı. Ev halkının üzerinde telaşın yanında biraz da hüzün vardı. Kolay mıydı? Ayşegül bu evin renkli yanı neşesiydi. Ayşegül ile vedalaşmak herjes için çok zor olacaktı.
Ayşegül, sabah erkenden Fidan'la beraber kuaföre gitmişken ev halkı da yavaştan evi silip süpürmeye başlamıştı. Düğün evde değil Bursa da tuttukları bir düğün salonunda olsa da kız alma sırasında misafirler bu evde olacaktı. Herkes düğünün köyde olacağını sanıyordu ama Ayşegül bu konuda abisi ve nişanlısının başının etini yemiş ve sonunda Bursa'da bir düğün salonu tutturmuştu.
Günçiçek, hazırlanmak için odasına girdiğinde ilk işi yatağın üzerine oturup biraz dinlenmek oldu. Hamile olduğu için ne Fırat ne de ev halkı tek iş yapmasına izin vermiyodu ama Günçiçek öyle kenarda oturmata istemiyordu. Tek görümcesi evleniyordu, ister istemez Ayşegül için bir şeyler yapmak istiyordu. Aslında onu yoran tek şey Ayşegül'ün düğün telaşı olmamıştı. İki hafta önce kız kardeşi Nazlı'nın düğün telaşı da eklenmişti. Kız kardeşi gelen görücüyü kabul etmişti. Bu evlilik Günçiçek'in hâlâ içine sinmiyordu ama Fırat da çocuğu sorup soruşturmuş ama hakkında tek kelime laf eden olmamıştı. Bu noktadan sonra Günçiçek'de kardeşinin kararına saygı göstermişti. Elinden geldiğince de kardeşinin her anında yanında olmaya çalışmıştı.
Vaktin git gide azaldığını hissettiğinde kendini zorlayark ayağa kalktı. Aniden ayağa kalktığında kasıklarda ince bir sızı hissetti. Bu aralar sancılrı sıklaşmış, bir anlık korku ile hastaneye girmişkerdi. Doktor, doğumun yaklaştığını ve bebeğin her an gelebiceğini söylemişti.
Günçiçek, bu ağrıyı bugün kendini fazla yormuş olduğunda düşünrek ahşap dolabına doğru ilerledi. Dolabın önüne geldiğinde bakışları elbiselerinin arasında gezindi. Çok fazla kilo almamıştı ama karnı fazlasıyla büyümüştü. Hamile olduğunu öğrendiğinde beri altı kilo vermiş olsa karnı sürkli büyüyordu. Doktor iri bir bebek olduğunu söylemişti. Giydiği her elbise sıkıyor ve canını acıtıyordu. Hatta bundan dolayı ne zaman odasına gelse elbisesini çıkarıyor, üstüne Fırat'ın gömleklerini giyiyordu.
Ama şu an giyeceği tek bir elbisesi bile yoktu. Düğün ve çeyiz telaşı derken kendine bir elbise almayı akıl edememişti. Nazlı'nın düğününde giydiği elbise üzerine oluyordu ama o elbiseyi daha iki hafta önce giydiği için tekrar giymek istemiyordu.
Elini; bir ay kadar önce diktirdiği kahverengi, diğerlerine oranla daha bol olan elbiseye attı. Umuyordu ki bu elbise üstüne olurdu.
Üzerinde ki kazağı çıkartıp odanın bir köşesine attı. Koca göbeğinden dolayı kollarını kaldırıp giymekte zorlansada sonunda giydi. Elini, koltuk altından beline uzanan fermuara atıp çekmeye çalıştı. Fermuar sıkışmış olmalıydı ki bir türlü kapanmıyordu. Günçiçek biraz daha güç uygulayarak fermuarı kapatmaya çalışırken fermuarı sapı elinde kaldı. Günçiçek elinde kalan sapa bakarken gözleri doldu. Neredeyse hiç kola almamış olmasına reğmen hiçbir elbiseyi giyemiyor oluşu fazlasıyla canını sıkıyordu.
Canı o kadar sıkıldı ki yatağa oturup içli içli ağlamaya başladı. Kapının açılıp kapanan sesini duysa da bakışlarını elinin arasında kalan fermuarın sapından çekemedi. Fırat elinde küçük bir poşetle içeri girdiğinde Günçiçek'i öyle ağlarken bulmayı beklemediği için kaşları istemsizce çatıldı. "Balkız," dedi kapıyı kapatır kapatmaz. Günçiçek, Fırat'ı gördüğünde dudakları daha da büküldü. Yerinden kalkıp kocasının boynuna sarılırken ağlamaya devam etti. Fırat hala olanlara anlam verememişti.
"Ne oldu Bal kızım?"
Günçiçek, "Fırat elbisem..." diye başladı ama devamını getirmeden hıçkırıklarla ağlamaya devam etti. Fırat,Günçiçek'in sırma saçlarını okşayarak, "Ne oldu?" diye sordu yumuşacık bir sesle. Günçiçek biraz olsun kendini toplamayı becerip elbisesini gösterdi. "Fırat elbisem gitti, ne giyeceğim ben? Yazık değil mi bana? Hı?"
Günçiçek dudaklarını bükmüş, ne mahsun haliyle Fırat'ın gözlerinin içine bakıyordu.
Fırat Günçiçek'in yüzünü gölgeleyen birkaç tutam saçı kulağının arkasına itti. "Bir elbise için incilerini dökmeye değer mi?"
Günçiçek dudak bükerek, "Ama giyecek tek bir elbisem bile yok," dedi.
Fırat gülümsedi. "Tek derdimiz elbise olsun yavrum," dedi ardından ve elindeki poşeti kaldırıp Günçiçek'im avuçlarına bıraktı.
Günçiçek eline verilen paketi vakit kaybetmeden açıp içindeki şeyi çıkardı. Paketin içinden çıkanı gördüğünde gözlerinden kalpler çıkacak derecede sevindi. Fırat ona lila renginde çok güzel bir elbise almıştı. Abartılı bir elbise değildi hatta bir düğün için sade kalıyordu ama hamile bir kadın için alınmış en iyi elbiseydi. Elbisenin üzerinde papatyalar vardı ayrıca yakasında ve kolarında yine lila renginde küçük parlak taşlar vardı. Ve fazlasıyla bol olduğu için ne canını acıtacak ne de karnı davul gibi ortaya çıkacaktı. Gayet makul bir elbiseydi.
"Fırat bu elbise çok güzel." Günçiçek harfleri uzatarak konuştuktan sonra elindeki elbiseyi yatağa bırakıp üstündeki kıyafeti çıkarmaya çalıştı ama biraz zorlanıyordu. Tam o anda Fırat devreye girdi.
"Dur Balkız, yardım edeyim."
Önce Günçiçek'i sıkan elbiseyi çıkartıp yatağın üstüne attı. Ardından aldığı elbiseyi giydirip arkasında kalan fermuarı kapattı. Günçiçek'in elbisesinin içine sıkışan saçları da çıkarttığında işi bitmişti.
"Bitti."
Günçiçek anında aynaya dönüp kendini süzdü. Tamda düşündüğü gibi çok yakışmıştı. Arkasında ona gülümseyerek kocasına dönüp boynuna sarıldı ve yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "Çok güzel oldum değil mi, Fırat?"
"Evet Balkız, çok güzel oldun."
"Ya biliyorum," deyip tekrar Fırat'a sarıldı. Gülümseyerek Fırat'tan ayrıldığında başını eğip elbisesine tekrar baktı.
Fırat karısına gülüp banyoya geçerken Günçiçek aynalı dolabının önüne oturup hazırlanmaya koyuldu. Eline aldığı sürmeyi gözüne yaklaştırdığı an kasıklarına hissettiği ağrıyla birkaç saniye durup derin nefesler almak zorunda kaldı. Sürmeyi eski yerine bırakıp ağrının geçmesini bekledi.
Doğum yaklaştıkça ara ara gelen sancılardan biri olduğunu düşündü. Doğum yaklaştıkça gelen yalancı sancılar gayet normaldi ama Günçiçek ister istemez korkmuştu.
Elini karnına yerleştirip yavaş hareketlerle karnını okşadı. "Daha erken," diye mırıldandı. Daha iki haftası vardı doğum için.
Ağrısı biraz olsun azaldığı sırada Fırat banyodan çıktı. Fırat, Günçiçek'i ekşimiş bir yüz ve eli karnına okşarken bulduğunda ister istemez korktu.
Karısının yanına gidip önünde diz çöktü. Günçiçek'in ellerini tuttu. "Bir yerin mi ağlıyor güzelim," dedi endişeyle. Günçiçek'e bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Günçiçek'i alıp göğsünde saklayası geliyordu bazen.
Günçiçek başını iki yana sallayıp, "Yok. Sadece yine sancım oldu," dedi.
"İstersen gitmeyelim düğüne,"
"Yok yok gidelim. Ayşegül'ü yanlız bırakmayalım şimdi."
Fırat başını salladığı sırada dışardan araba sesleri yükseldi. Ayşegül kuaförden dönmüş olmalıydı. "Bak Ayşegül geldi. Birazdan gelini almaya gelirler, hazırlanmam lazım."
Fırat karısına göz kırpıp, "Tamam hallederiz şimdi," dedi. Günçiçek'in saçlarını öpüp hazırlanmasına yardımcı oldu.
Dakikalar birbirini kovalarken Günçiçek kocasının yardımıyla kısa sürede hazırlandı. Beraber odadan çıktılar. Şimdi merdivenlerden inip Ayşegül'ün odasına gitmeleri gerekiyordu ama Günçiçek merdivenlerin durmuş öylece önüne bakıyordu.
Şu merdivenlerden inmek o kadar zor geliyordu ki. Her inişinde nefes nefese kalıyordu.
Yavru kedi bakışlarını kocasına çevirdi, "Fırat," dedi harfleri uzatarak. Şimdi kocası onu taşısa ne olacaktı ki? Belki biraz yorulacaktı ama bir şey olmazdı sonuçta. Kocası, yorulduğunda onu taşımayacaksa niye vardı?
Fırat Günçiçek'in ne istediğini anladığı an hiçbir şey söylemeden Günçiçek'in arkasına geçip ellerini Günçiçek'in göbeğinin altında birleştirip kucakladı. Fırat bunu sık sık yaptığı için aşağı indiklerinde kimse yadırgamadı.
Ayşegül'ün odasının önüne geldiğinde Fırat Günçiçek'in belini bırakıp elini tutup. Kapıyı açtıkları an Ayşegül beyazlar içinde karşıladı onları. Gelinliğin göğsü ve kolları tamamen dantelden eteği ise saten bir kumaştan oluşuyordu.
Siyah gür saçları su dalgaları hâline getirtilip açık bırakılmıştı. Beyaz duvağı yere değiyordu.
Ayşegül tıpkı abisi gibi olan koyu gözleri dolu dolu olmuş bir şekilde kapıya çevirdi. Abisini gördüğünde titrek bir nefes alıp abisine doğru küçük bir adım attı. "Abi," diye fısıldadı zor bela çıkan sesiyle.
Fırat pür dikkat kardeşine bakıyordu. karşısında kardeşi değilde kızı vardı sanki. Kollarında uyuttuğu, masallar anlatığı, oyunlar oynadığı küçük kızı vardı karşısında. Ama şimdi o küçük kızı kanatlarının altında çıkıp başka bir yuvaya uçacaktı.
Gözlerinin ardı sızladı Fırat'ın. Hiç bu kadar zor olacağını düşünmüyordu ama çok zordu. Sanki canının bir parçası ayrılıyordu bedeninden.
Boğazından sert bir yutkunma geçerken koyu gözlerini beyazlar içindeki kardeşine üzerinde gezdirdi. Çok güzel olmuştu. Çok çok güzel olmuştu hem de. Fırat ilk kez Ayşegül'ün büyüdüğünü hissetti o an. Ve bu his kalbini en derinden sızlattı.
Babası öldükten sonra kardeşlerine babasının yokluğunu hissetirmemeye çalıştmıştı hep. Başardı mı bilmiyordu. Kardeşlerine bir babanın yokluğu hissettirmemek onlara baba olmuştu, Fırat. Yeri gelmiş gülmüş yeri gelmiş kızmış kardeşlerine ama arkalarında durmaktan bir an bile vazgeçmemişti.
Fırat yanında duran karısına döndürdü bakışlarını. Günçiçek gülümseyerek Ayşegül'e bakıyordu. Üzerindeki bol lila elbisesi ile pembe tonlarında makyajıyla küçük tombul bir kız çocuğunu anımsatıyordu. Zaten sık sık küçük bir kız çocuğu gibi davranıyordu. Konuşması, hareketleri tıpkı şımarık bir kız çocuğu gibiydi. Fırat en çokta Günçiçek'in bu hallerine aşık, bu hallerini seviyordu.
Günçiçek'in elini bırakıp Ayşegül'ün tam önünde durdu. Kısa bir süre bakışlarını kardeşinin güzel yüzünde gezdirdi. Uzanıp kardeşinin alnını öpmek istedi ama Ayşegül'ün aniden sarılması buna engel oldu.
Ayşegül kollarını abisinin güvenli gövdesine sararken başını boyun girintisine koydu. "Babam," diye fıdıldadı varla yok arasında duyulan sesiyle. Oysaki Ayşegül baba nedir bilmezdi. Daha küçücükken kaybetmişti babasını. Sadece resimlerle tanıyordu babasını... birde silik silik anılar vardı zihninde.
Bir de küçük babası vardı... Onunla oyun oynayan küçük babası, saçlarını tarayan küçük babası... vardı işte! onunda arkasında dağ gibi bir küçük babası vardı.
"Küçük babam," diye fısıldadı bu sefer Ayşegül. Hiç bu kadar zor olacağını düşünmemişti Ayşegül. Ama zordu, çok zordu. Daha küçük yaşında babasından ayrılırken şimdi de baba bildiği abisinden ayrılıyordu.
Fırat, Ayşegül'ün başını kaldırıp yüzünü görmeye çalıştı ama Ayşegül izin vermedi. Her defasında daha sıkı sıkı sarıldı abisine.
Bütün aile odadaydı ve hava hüzün kokuyordu. Sakine hanım evladından ayrılıyordu. Hiç kolay değildi onun için. Tek kızı evinin çiçeği yuvadan uçuyordu.
Ali de ikizinden ayrılacağı için üzgün olsa da hüzünlü havayı dağıtmak adına, "Ben erkek tarafını arıyayım da gelmesinler. Ayşegül'ün ayrılacağı yok çünkü," dedi.
Ayşegül başını kısa bir an abisinin omzundan kaldırıp ikizine çevirdi gözlerini. "Gitmemi mi istiyorsun?" diye sordu titrek çıkan sesiyle.
"Tabi kızım dakikaları sayıyorum," dedi ali mutlu çıkarmaya çalıştığı sesiyle ama ağlamamak için kendinin zor tutuyordu.
Ayşegül ikizine üzgünce bakıp başını tekrar abisinin omzuna koyacağı sırada Fırat Ayşegül'ün yüzünü avuçlarının arasına alıp durdurdu.
"Ayşegül," diyerek Ayşegül'ün dikkatini çekmeye çalıştı Fırat.
Ama Ayşegül konuşmak istemiyordu. Sadece son dakikalarını sıkı sıkı sarılarak geçirmek istiyordu.
"Abi," diye sızlandığında Fırat bu sefer, "Cadı bana bak," dedi.
"Küçük babam," dedi ıslak kirpikleri arasında.
Fırat kardeşinin alnına küçük bir buse kondurup, "Gitmiyorsun güzelim. Gitmiyorsun. Bu ev, bu oda hep senin ve hep senin kalacak. Sen hep benim çiçeğim, küçük kızım kalacaksın. Bu kollar hep senin için açık olacak. Olurda üzülürsen, güzel gözlerinden yaş akarsa korkma, çekinme olur mu çiçeğim? Abin, küçük baban hep yanında ve hep yanında kalacak. Şimdi gidiyorsun ama gölgem hep üzerinde olacak. Kimse benim küçük kızımı üzmesin! İzin verme! Ve unutma küçük kızım küçük baban hep seninle."
Unutma küçük kızım küçük baban hep seninle.
Bu sözleri duyduğunuda en içten şekilde gülümsedi Ayşegül. Biliyordu, her ne olursa olsun abisinin hep yanında olacağını çok iyi biliyordu.
Ayşegül abisine son kez sıkı sarıldıktan sonra abisinden ayrıldı.
Zorlukla gülümseyip, "Merak etme, Babamın sözünden çıkmam," dedi.
Fırat kardeşine gülümseyip yatakta duran kırmızı kuşağı aldı. Ağır hareketlerle kuşağı Ayşegül'ün beline bağladı. Küçük kardeşinin alnını son bir kez daha öpüp geri çekildi.
Fırat'ın ardından Ahmet, Ali, Fidan, Melek, Günçiçek ve son olarakta Sakine hanım Ayşegül'e sıkı sıkı sarılıp veda etmişti. Şüphesiz en zoru Sakine hanımla olmuştu.
Eşini kaybettikten sonra her şeyiyle kendini çocuklarına adamış, onlar için yaşamıştı. Şimdi Ayşegül'den ayrılacak olması Sakine hanımı fazlasıyla üzüyordu. Canından can kattığı parçası gidiyordu, kolay değildi.
◾◾◾◾◾
"Hadi Balkız geç kaldık," diye bağırdı Fırat.
Erkek tarafı gelip kızı almış, bütün aile düğüne gitmek için yola çıkmıştı çoktan. Fırat ve Günçiçek ise bir türlü çıkamamışlardı evden.
"Geldim," dedi Günçiçek kocaman karnını tutarak.
Fırat, önce Günçiçek'e sonra etrafına baktı ama aradığını bulamadı. "Ferhat nerede?"
"Gelir şimdi," Günçiçek ve ayakkabılarını giymek için eğiliyordu ki Fırat, Günçiçek'in belini tutup engel oldu.
"Dur Balkız, ben hallederim." dedi ve eğilip Günçiçek'in ayakkabılarını giydirdi.
Fırat eğildiği yerden kalktığı sırada Günçiçek Fırat'ın yakasının bozulduğunu fark etti. Düzeltmek istedi ama Fırat fazlasıyla uzun olduğu için beceremedi. Bu yüzden, "Apartman Bey!" dedi Fırat'a seslenerek. "Biraz eğilebilir misin?"
"Ne?" dedi Fırat duyduğu hitap karşısında.
"Boy bos..." Gülçiçek kısa bir ıslık çalıp, "Maşallahı var kocacım. Ne diyeyim başka? Apartman beysin işte," dedi.
Fırat küçük bir kahkaha atıp Günçiçek'e yaklaştı ve kolunu Günçiçek'in beline sardı. Yüzünde imalı bir gülüş varken yüzünü Günçiçek'in yüzüne yaklaştırdı. "Ne yapacaksın?" diye sordu gülümseyerek.
Günçiçek'de Fırat'ın bu hâline istemsizce gülümserken kolunu kocasının boynuna uzatıp yakalarıyla uğraştı. "Aklın hep başka yerlere çalışıyor, Fırat! Yakan bozuşmuş o-nu düz-elte-yim dedim," dedi sonlara doğru kesik kesik çıkan sesiyle. Fırat'ın yüzüne doğru yaklaşan yüzü ve belinde sıkılaşan kollarıyla Günçiçek'in nefes alış verişi düzensizleşti.
Dudakları arasında birkaç santimlik mesafe kaldığında Fırat, "Bence seninde aklın o başka yerlere gitmiş," diye fısıldadı.
Fırat, dudaklarını Günçiçek'in dudaklarına değdirdiği an Ferhat ortama "Anne!" diyerek giriş yaptı.
Günçiçek Fırat'tan bir adım uzaklaşırken Fırat oğluna dönüp bezgin bir tonda, "Oğlum, senin benimle bir zorun mu var?"
Ferhat mavi gözlerini kırpıştırarak babasına bakıp, "Ne?" diye sordu anlamayarak.
Günçiçek, kocasına uyarı dolu bakışlar atarken, "Yok bir şey annecim. Hadi ayakkabını giyde gidelim," dedi hızlıca.
"Dur aslanım giyme ayakkabını, önce yukarı çıkıp arabanın anahtarını getir. Öyle gidelim," diyerek oğlunu durdurdu Fırat.
Ferhat başını sallayarak, "Tamam baba," dedi ve tekrar merdivenlere yönelip yukarı çıktı.
Ferhat, gözden kaybolduğunda Fırat tekrar karısına doğru gidip kolunu beline sardı. "Nerede kalmıştık Balkız?"
Günçiçek gözlerini kocaman açarak, "Fırat, çocuk gelir şi-" Günçiçek'in sözünü kesen şey dudaklarının üzerine kapanan dudaklardı.
Günçiçek bir an affallasa da kısa sürede kendine gelip kocasına karşılık verdi. Kollarını kocasının boynuna sardığında parmaklarını ensesindeki kısa saçlarla oynamya başladı. Ayak parmakları üzerinde yükselip daha çok sokuldu kocasına Günçiçek.
"Baba yok burada," diye yukardan bağıran Ferhat'ın sesini duyduklarında yavaşca birbirinden ayrıldı karı koca.
Günçiçek nefes nefese kalmış bir şekilde başını Fırar'ın göğsüne koyup sakinleşmeye çalıştı. Kalbi normalden çok hızlı atıyordu.
Fırat, Ferhat'ın ayak seslerini duyduğunda gülümseyerek karısının alnına küçük bir buse kondurup ayrıldı.
"Baba bulamadım anahtarı!"
"Cebimdeymiş. Getirmedim zannediyordum."
Günçiçek hayretle başını kaldırıp kocasına sen iflah olmazsın bakışları attığında Fırat karısına göz kırptı
"He tamam," Ferhat koşarak ayakkabısın giyip babasının elini tuttuğunda Günçiçek'de kendine gelmişti.
Aile hep beraber evden çıktığında Ferhat babasına dönüp, "Baba," diye seslendi.
Fırat oğluna dönüp, "Söyle aslanım," dedi.
"Şehre gidiyoruz ya... bana bir tane araba alalım mı? Ha baba?"
Fırat gülüp, "Alalım oğlum," dedi.
"Yaşasın!"
Arabanın önüne geldiklerinde vakit kaybetmeden arabaya binip düğün alanına doğru yol aldılar.
BÖLÜM SONU
Bölüm nasıldı bakalım?
Aslında alıntıda dediğim gibi Günçiçek'in doğumunu da okuyacaktık ama hem bölüm uzun oluyordu hemde geç saate kalıyordu. Sizi daha fazla bekletmemek adına bölümü burada kestim.
Neyse bu bölümlük bu kadar bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın.
Bu arada son iki...
Allah'a emanet olun.
INSTAGRAM:kara_gul_ _63
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |