
Yeni bölüm geldiiii
Bu saatten sonra oy da yorum da beklemiyorum. Artık anladım ben ne yapsamda kitabım hakettiği değeri ve ilgiyi almayacak. Şu an tek hedefim hikayeyi en hızlı ve en iyi şekilde final vermek. Final bir sonraki bölüm.
KEYİFLİ OKUMALAR
♡♡♡
Günçiçek derin bir nefes alıp kasıklarına batan ağrıyı yok saymaya çalıştı. Sabahtan beri hafif sancısı oluyordu.
Düşüncelerini dağıtmak için bakışlarını düğün alanında gezdirdi. Misafirlerin çoğu gelmişti. Aslında onun, şu an misafirleri ağırlaması gerkiyordu ama kocası izin vermemişti.
Bakışları kocasını bulduğunda gülümsedi. Miaafirlerle ile konuşurken nasıl bu kadar karizmatik olabiliyordu ki?
İç çekip hülyalı hülyalı kocasına bakmaya devam ederken aklına aniden dank eden şeyle oturduğu sandalyede dikleşti.
Az önce tatlı tatlı kocasına bakan mavi gözleri anında buz tuttu. Kocası boy göstererek gezerken elbet bakan oluyordu. Acaba bakanların gözlerine nasıl işkenceler yapmalıydı? Ya da hayır, hayır hanımefendi kişiliğini bozmamalıyıdı.
Aklında deli saçma sorular gezerken başını iki yana sallayıp düşüncelerden uzmaklaşmaya çalıştı.
Bakışları tekrar kocasını bulduğunda burada oturmak yerine Fırat'ın yanına gitmeye karar verdi.
Ayağa kalkıp kocasına doğru giderken bakışlarını bir an olsun kocasından ayırmadı. Az önce kaybolan gülüş tekrar belirdi.
Fırat'la arasında birkaç adım kaldığında, "Fırat!" dedi neşeli sesiyle.
Fırat'ın dalgın bakışları karısını bulduğunda aşkla parladı. Aradaki mesafeyi azaltıp karısının yanına geçti. "Ne oldu güzelim?" diye sordu bakışları Günçiçek'in üzerindeyken.
Günçiçek omuz silkip, "Sıkıldım," dedi.
Fırat karısının elini tutup, "Fidan'ın yanına geç güzelim. Çok fazla durma ayakta," diye tembih ederken Günçiçek'in elini yutup sandelyeye doğru ilerletti.
Günçiçek kaşlarını çatarak, "Ama Fırat!" dese de Fırat aldırmadan Günçiçek'le yürümeye devam etti.
Günçiçek aniden yürümeyi bırakıp ellerini Fırat'ın elinden çekip göğsünde kavuşturdu.
Fırat kaşlarını çatarak Günçiçek'e bakıp, "Yine ne oldu?" diye sordu.
"Bir şey olmadı!" dedi Günçiçek sert bir şekilde.
Fırat tekrar Günçiçek'e yaklaşıp elini beline koydu. "Hadi söyle, ne oldu güzelime?"
Günçiçek mavi gözlerini kırpıştırarak melül melül baktı kocasına. "Çok kilo aldığım için beni yanında istemiyorsun değil mi?"
"Balkız?"
"Ne?"
"Sence çocuğumu taşıyan kadını yanımda istememe gibi bir hakkım var mı? Güzel canını zaten yoruyorsun. Bir de yanımda durup daha da yorma kendini diye otur, diyorum."
Günçiçek, Fırat'ın söyledikleri karşısında gülümseyerek kocasına sırnaştı. "Çok seviyorsun değil mi beni?" diye sordu kocasına altan, tatlı tatlı bakarken.
"Çok seviyorum," diye yanıtladı Fırat karısını. Elini tekrar Günçiçek'in beline atıp yürüttü. "Şimdi otur," dedi.
"Sende benimle oturacak mısın?"
Fırat başını çevirip arkasına baktı. Yemek sırası gelmişti ve gelecek pek bir misafir kalmamıştı. Bu yüzden karısını, "Evet, bende oturacağım," diye yanıtladı.
Fırat, Günçiçek'i sakin bir yere oturttuğunda Günçiçek kocasının elini tutup yanına çekti. Fırat yanına oturduğunda sıkıca elini tutup başını omzuna yasladı.
"Fırat."
"Söyle Balkız."
"Gülay ve Mustafa gelmeyecek mi düğüne?"
"Bilmiyorum güzelim. Mustafa belli değil dedi, bende çok sık boğaz etmedim. Başında yeterince dert var zaten," dedi Fırat sıkıntıyla, kan kardeşinin başına gelenler canını sıkıyordu.
Günçiçek kaşları çatarak, "Herhalde küçük bir toprak için birbirlerini öldürecek halleri yok ya," dedi. Mustafa ve bir başka köyün beyi arasında husumet vardı. Mustafa haklı olmasına rağmen karşı taraf sürekli sıkıştırıyordu.
"Bilmiyorum Balkız ama olmaz inşallah. Mustafa kararlı. Gerekirse buradan giderim ama haksız yere boyun eğmem diyor."
"Haklı Mustafa ab- GÜLAY!" Günçiçek konuşurken düğün salonunun kapısından giren kişiyi gördüğünde çığlık atarak yerinden kalktı.
Hamile oluşuna aldırmadan, arkasından bağıran kocasını umursamadan arkadaşına koştu. Gülay ve Günçiçek çok uzun süredir görüşmüyordu. Gülay'ın başındaki olaylardan dolayı bir türlü fırsat bulamıyorlardı.
Gülay ona doğru koşan Günçiçek'i gördüğünde kızını kocasına emanet edip kollarını arkadaşına açtı.
Gülay ve Günçiçek sıkı sıkı sarılırken Fırat ve Mustafa erkeksi bir şekilde selamlaştı.
Günçiçek arkadaşından ayrılıp uslu uslu babasını elini tutan küçük kıza döndü. "İdil! Özlemedin mi beni?"
İdil babası gibi olan ela gözlerini kırpıştırarak gülümsedi. Babasının elini bıraktı. Boyu kısa olduğu için Günçiçek'in bacaklarına sarılarak, "Özledim tabii Çiçek teyze," dedi.
"Of of Çiçek teyzen yesin seni. Ne güzel olmuşsun ya sen. Bak gelin görmesin seni, kıskanır yoksa," dedi Günçiçek.
İdil küçük eliyle dudaklarını örtüp kıkırdadı. "Babam da öyle dedi Çiçek teyze," dedi ardından Günçiçek'ten bir adım uzaklaşıp kendi etrafında döndü. "Gelinliğim güze-" İdil lafını bitirmeden olaya yeni dahil olan Fırat İdil'i gördüğünde koltuk altından tutup havaya kaldırdı.
İdil başta çığlık atsa da onu tutanın Fırat olduğunu gördüğünde Fırat'ın boynuna sarılıp kahkaha attı. Fırat bu güzel kahkahaya kayıtsız kalmayıp İdil'i tekrar havaya attığında İdil daha yüksek sesle kahkaha attı.
Ta ki Mustafa, "Bırak lan kızımı! Beyin sarsıntısı geçirdi küçüğüm." diyene kadar.
İdil babasının söyledikleri karşısında kıkırdayıp Fırat'ın boynuna sarıldı. "Fırat amca," dedi İdil başını Fırat'ın omzuna yasladığında.
"Söyle güzellik."
"Çiçek teyzem dedi ki gelinden güzel olmuşsun."
"Çiçek teyzen hep haklı." dedi ve bakışların İdil'in üzerinde ki gelinlikte gezdirdi. "Gelin gibi olmuşsun ama hani damadın?" Fırat bunları arkadaşı sinirlensin diye söylemişti.
İdil masum bakışlarını babasına çevirdi. "Baba hani benim damadım?"
"Yok damat falan! Pistir damatlar! Bütün damatlar bitli, sümüklüdür kızım. Boş ver, ne yapacaksın damadı? Gel sen babana," dedi Mustafa sinirle. Kollarını uzatıp kızını kucağına alacağı sırada İdil, "İdil!" diye bağıran Ferhat'ın sesini duyduğunda heyecanla yere indi.
"Ferhat," dedi İdil heyecanla.
Ferhat gülümseyerek İdil'e bakarak, "Çok güzel olmuşsun İdil," dedi.
İdil utangaç bir edayla önüne düşen saçlarını itip, "Sende çok yaşıklı* olmuşsun," dedi.
"Ne oluyor ulan burada! Resmen çilveleşiyorlar Gülay! Valla bana sağdan soldan geliyorlar," dedi Mustafa kıpkırmızı kesilmiş yüzüyle karısına dönerken.
Gülay gözlerini devirip, "Küçük çocuklar nerden bilsin öyle şeyleri. Sus Allah aşkına rezil ediyorsun bizi," dedi. Gülay kocasına uyarı dolu bakışlar atarken İdil, Ferhat'ın elini tutup, "Baba! Ferhat bizim damadımız olsun mu? Bak ne biti var ne de sümüğü," dedi.
Mustafa, "Ulan!" diye yükseliyordu ki Gülay hemen araya girip, "Hadi kızım gidip oyun oynayın," dedi. Ferhat ve İdil el ele uzaklaşırken Mustafa, Fırat'a dönüp, "Senin bu oğlun büyüdüğünde kızıma yaklaşırsa av tüfeğimle kovalamazsam şerefsizim," dedi.
Fırat kan kardeşine bakıp gülerken bütün bunların bir gün yaşanacağından habersizdi.
"Amma büyüttün be oğlum. Yemedik kızını merak etme!"
"Ben önden önlem alayım da sonra yüz göz olmayalım."
♡♡♡
Güneş yerini yavaş yavaş geceye bırakırken düğünün sonlarına gelinmişti.
Nikah kıyılmış, yemekler çoktan dağıtılmıştı.
Gülay ve Günçiçek ise bir köşede sohpet ediyordu. Misafirler yavaş yavaş dağılmaya başladığı için Mustafa ve Fırat misafirleri uğurluyordu.
"Çiçek çok mu ağrın var? İstersen Fırat abiyi çağırayım," dedi Gülay.
Günçiçek hızla başını iki yana salladı. "Yok yok. Arada oluyor böyle, geçer şimdi. Hem daha erken," dedi. Günçiçek'in bütün gün ağrısı olmuştu ve hep kendini daha erken diyerek telkin etmişti.
Gülay gözlerini kocaman açarak, "Ne olmuş erkense? İdil de erken doğdu!" dedi.
"Off sık boğaz edip durma Gül. İyiyim ben. Boş ver beni, siz ne yapacaksınız? Geldiğinden beri anlatırsın diye bekliyorum ama anlatmadım. Ne olacak sizin iş?"
"Gideceğiz Çiçek. Nereye, ne zaman bilmiyorum ama gideceğiz," elini karnına koyup, "Bu insanların gözü dönmüş. Bir avuç toprak için yapmayacakları şey yok. Çocuklarıma zarar gelir diye korkuyorum," dedi.
Günçiçek birkaç saniye Gülay'a bakakaldı. "Sen... Sen hamile misin?"
Gülay gülümseyerek başını salladı. Evet, hamileydi.
"Allah aşkına Gül bu şim-" Günçiçek bacak arasından baldırına kayan ıslaklığı hissettiğinde kelimeleri havada kaldı.
"Gül..." dedi ama devamını getiremdi.
"Ne? Ne oldu?" diye sordu Gülay merakla.
"Suyum geldi!"
Gülay duydukları karşısında küçük çaplı bir şaşkınlık yaşayıp can havliyle bağırdı. "Fırat abi! Mustafa! Çabuk gelin! Doğum başladı, bebek geliyor."
Hemen ardından Günçiçek'e dönüp ellerini tuttu. "Çiçek sakin ol tamam mı canım? Bak Fırat abi geliyor. Hemen hastaneye gideceğiz."
"Ama daha erken," diye fısıldadı Günçiçek. Kollarını bebeğini korumak istercesine karnına sardı. Bebeğine bir şey olur diye çok korkuyordu.
"Bir şey olmaz. Çok normal erken doğ-" Gülay'ın lafını bölen Gülay'a doğru gelip Gülay'ın karnını saran Mustafa'ydı.
"Hani bebek? Doğdu mu? Ne yaptınız?" diye sordu heyecanla Mustafa.
"He," dedi Gülay sinirle. "He Mustafa doğurdum. Bak çocukların arasında oyun oynuyor."
"Doğmadı mı şimdi bizim bebek?"
"Mustafa hap kadar çocuk nasıl doğsun? Ben değil Çiçek'in doğumu başladı."
"Hee öyle desenize. Korktum bir an."
"Of Mustafa Of!"
Gülay ve Mustafa bir köşede tartışırken Fırat endişeyle karısının yanına geldi. "Balkız ne oldu güzelim?"
"Fırat," dedi Günçiçek ağlayarak. "Suyum geldi. Gelmesin, Fırat daha çok erken."
Fırat Günçiçek'in gözyaşlarını silip alnına küçük bir öpücük kondurdu. "Tamam. Sen sakin ol. Hastaneye gideceğiz şimdi. Hiçbir şey olmayacak bebeğimize," dedi. Karısını kollarının arasına alırken yanında duran arkadaşına döndü. "Mustafa, kardeşim çabuk arabayı getir, hastaneye gideceğiz."
Mustafa koşarak uzaklaşırken bir gariplik hisseden aile üyeleri Günçiçek'in etrafına toplanmıştı.
Ayşegül yengesine bir şey olduğunu duyduğunda gelinliğini toplayarak gelmişti yanına. "Yenge ne oldu? İyi misin?"
"Doğum başladı Ayşegül," dedi Günçiçek ağlamaklı bir sesle.
"Yenge sende hep bu günleri buluyorsun," diyerek lafa dalmıştı ailenin yeni üyesi Tarık. "Ya istemede doğuruyorsun ya düğünde."
"Ne bağırıyorsun ya, sanki ben istiyorum doğurmayı!" dedi Günçiçek.
"Ne bağırıyorsun lan karıma!" diye yükseldi Fırat Tarık'a.
Fırat'ın hemen arkasında da Ali yükseldi. "Ne bağırıyorsun lan yengeme!" Aslında Ali hiç sinirlenmemiş olsa da çok eniştesine kızmak hoşuna gidiyordu.
Oysa ki bağıran sadece onlardı. Tarık sesini biraz bile yükseltmemişti.
"Bağırmadım ki ben," dedi Tarık masum bir ifadeyle.
"Bir de bağırsaydın!" diye bağırdı bu sefer köşede sessiz sessiz duran Ahmet.
"Ya siz hayırdır! Hepiniz benim kocama yüklendiniz," dedi en son Ayşegül.
Üç erkek aynı anda kendini savunmaya geçeceği sırada Günçiçek çığlık attı. "Susun be! Doğum yapıyorum ben! Eğer çocuğum ortalık yerde doğarsa hepinizi yakarım."
Günçiçek konuştuktan sonra ses kesildi. Zaten birkaç saniye sonra gelen Mustafa'yla, Günçiçek ve Fırat ayaklandı.
"Araba hazır kardeşım. Hadi geçelim."
♡♡♡
Araba asfalt yolda ilerlerken Günçiçek sırtını kocasının göğsüne yaslamış derin nefesler alıyordu.
"Dayan yenge az kaldı," diye telkin etti Şöför koltuğunda oturan Mustafa.
"Dayan demek kolay tabii siz çekmiyorsunuz ki ağrıyı," Kocasına doğru sinirle konuşan Gülay ile Mustafa hemen savunmaya geçti.
"Yav ben şimdi ne dedim? Asıl..."
Gülay ve Mustafa kendi arasında tartışmaya dalarken Günçiçek daha çok sokuldu Fırat'a.
"Fırat," dedi Günçiçek titreyen sesiyle.
"Söyle kurban olduğum."
"Eğer çocuğumuzu sağ salim kucağımıza alırsak ismini Berat koyalım mı?"
Fırat gülümseyerek, "Erkek olacağını nereden biliyorsun?" dedi.
"Hissediyorum," dedi Günçiçek. "Anneler hissedermiş. Annem öyle derdi."
"Olsun," dedi Fırat Günçiçek'e şakağına küçük bir öpücük kondururken. "Sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Ama önce oğlumuzu sağ salim kucağımıza alalım."
"Fırat ben korkuyorum. Daha iki hafta vardı doğuma ya bir şey olursa."
"Olmaz. Olmayacak. Düşünme bunları Balkız."
"Elimde değil Fırat."
"Tamam kapat gözlerini o zaman."
"Neden?"
"Kapat güzelim, gözlerini."
Günçiçek anında gözlerini kapattı. Fırat'ın belindeki eli sıkılaşırken kulağına doğru fıdıldadı. "Kasma bedenini. Bak radyoda çok güzel bir şarkı çalıyor."
"Ne çalıyor? Duymuyorum Fırat," dedi Günçiçek heyecanla.
"Tamam," diye fıdıldadı Fırat Günçiçek'in kulağına. "Ben sana söyleyeyim mi?"
Günçiçek anında başını sallarken Fırat sadece karısının duyacağı bir sesle radyodan yükselen sese eşlik etti.
"Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni,
Bana ne şu yalan dünyadan,
Yanımda sen olmassan.
Gözlerim kapanmaz seni sinemde unutmazsam,
Sevmeyince hayat bomboş dedim,
Bana yaşamayı sen öğrettin.
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni..."
Radyodaki ses aniden kesildiğinde Günçiçek geldiklerini anladı. Başını yorgunca arkasındaki duran kocasını bedenine yasladı. Araba yolculuğu boyunca sağlam durmaya çaşışsa da bedeni artık bu ağrıyı kaldıracak güçte değildi.
Kulağında kocasının dingin sesiyle kendini karanlığa bıraktı. Gözlerini kapattığı an bağırış sesleri duysa da çoktan karanlığa teslim olmuştu.
♡♡♡
Fırat tam araba kapısını açıp karısıyla çıkacağı sırada kollarının arasına yığılan Günçiçek'le ne yapacağını şaşırdı.
Bedenini esir alan korkuyla Günçiçek'in kollarından tutup, "Balkız!" dedi endişeyle.
Günçiçek hiçbir tepki vermediğinde daha çok korktu Fırat. Günçiçek'i hızla kucağına alıp hastaneye koştu.
Fırat kollarının arasında ki karısına daha sıkı sarılıp, "Doktor!" diye bağırdı hastaneye girer girmez.
Görevliler hızla bir sedye getirdiğinde Fırat yavaşça karısını bıraktı.
Günçiçek vakit kaybetmeden doğumhaneye alınırken Fırat kapı önünde haber beklemeye başladı.
♡♡♡
ERTESİ GÜN
Günçiçek kucağındaki oğlunu daha sıkı sardı.
Günçiçek doğum sırasında çektiği ağrıdan dolayı bayılsa da çok geçmeden kendine gelmişti.
Fırat kapı önünde korkuyla beklerken doktorlar tarafından doğum sırasında bayılmanın normal olduğunu duyduğunda biraz olsun rahatlamıştı.
Doğum bütün gece sürmüş, bebek sabaha yakın doğmuştu. Ve Günçiçek'in hissettiği gibi erkekti.
Şimdi ise bebeğini emziriyordu. Erken doğum olsa da herhangi bir sorun olmadığı için bebek küveze alınmamıştı.
Günçiçek süt içen bebeğine gülümseyip dalgın bakışlarını pencereye çevirdi. Fırat iki saat önce işim var diye çıkmıştı ve hâlâ gelmemişti.
Kapı çaldığında bakışları kapıya döndü. Kapı açılıp içeri giren Gülay'la Günçiçek gülümsedi.
"Nasıl oldun Çiçek? İyi misin canım?" dedi Gülay yatağın yanındaki boş sandalyeye otururken.
"İyiyim," dedi Günçiçek dalgınca. "Fırat gelmedi mi?"
"Yok. Geldiyse de görmedim."
Günçiçek başını aşağı yukarı salladıktan sonra doyan bebeğiyle üzerini düzeltti. Uyuklamaya başlayan bebeğinin burnuna küçük bir öpücük kondurup Gülay'ın yardımıyla beşiğe yerleştirdi.
Günçiçek tekrar yatağına uzandığında yanında duran Gülay'a döndü. "Gül, sizde yoruldunuz bizim yüzümüzden. İsterseniz gidin artık."
"Yok canım ne yaptık sanki. Fırat abi gelsin öyle gideriz."
"Tamam," dedi Günçiçek esneyerek. "Gül ben biraz uyusam ayıp olur mu?" Gözlerini zorlukla açık tutuyordu.
"Uyu uyu," dedi Gülay.
Günçiçek gözlerini kapattığı an uykuya daldı.
♡♡♡
"Şşş oğlum sessiz ol. Annen uyanacak."
"Baba bu bebek çok küçük."
"Sende böyle küçücüktün. Hep ağlıyordun, altına yapıyordun. Ev kokuyordu sürekli."
"Baba! İdil gelecek sessiz ol."
Gür bir kahkaha sesi geldi. "Kaç yaşındasın lan sen? Şimdiden kız tavlama beşinde!"
Günçiçek duyduğu seslerle gözlerini açtı. Beşiğin dibinde duran kocası ve küçük oğlunu gördüğünde gülümsedi. Beşiğin hemen dibindeki küçük masaya döndü bakışları. İki koca demek gül vardı. Bir demet beyaz gül bir demet kırmızı gül vardı.
Günçiçek yerinden doğrulup bir demet gülü kucağına aldı. "Çok güzel," dedi harfleri uzatarak.
Bu sırada Fırat ve Ferhat, Günçiçek'in uyandığını fark edip hemen yanına gitti.
Fırat bir kolunu Günçiçek'in beline sarıdığında Ferhat'ta hemen annesinin ayaklarının dibine oturdu.
Günçiçek dolu olmuş gözlerini oğlu ve kocası arasında gezdirdi. "Siz mi aldınız?" diye sordu titreyen sesiyle.
"Birini babam birini ben aldım anne," dedi Ferhat ardından elini cebine atıp bozuk paralarını çıkardı. "Bi sürü param gitti."
Günçiçek oğlunun bu tatlı haline gülüp kollarının arasına çekti. Yüzünün her yerine öpücük kondurup, "Benim aşkım büyümüş de bana çiçek mi almış! Yerim seni!" dedi.
Ferhat kahkaha atarak annesinin kollarını arasından kaçtı. "Anne büyüdüm ben, bak abi bile oldum. Yeme artık beni," dedi tatlı bir edayla kaşlarını çatarken.
Üzerindeki kazağı düzeltip beşiğe yöneldi Ferhat. "Kardeşime bakacağım ben."
Ferhat beşiğe önüne gidip uyuyan kardeşiyle tatlı tatlı konuşurken Fırat karısına sıkıca sarıldı. Masadaki diğer gülleri alıp Günçiçek'in kucağına bıraktı. "Bende çiçek aldım Balkız," dedi imayla.
Günçiçek kıkırdayıp Fırat'ın yanağına defalarca öptü. "Oldu mu?" dedi gülerken.
Fırat gülümseyip Günçiçek'in yanağını, burnunu, alnını defalarca öpüp, "Şimdi oldu," dedi.
Günçiçek gülerek kucağındaki iki koca demet gülle başını Fırat'ın göğsüne yaslandı.
♡♡♡
Odanın kapısı tok bir sesle çaldığında Günçiçek başını Fırat'ın göğsünden kaldırdı.
Gülay başını içeri uzatıp, "Çiçek müsait misin? İdil tutturdu bebeği göreceğim diye. Gelelim mi?" dedi.
Fıratç Günçiçek'in yanından kalktığında Günçiçek üzerine kısa bir bakış attı. Uygun olduğuna karar verip, "Gelin gelin," dedi.
İdil koşarak içeri girerken Ferhat, "İdil bak kardeşim," diye bağırdı.
İdil heyecanla beşiğin yanına gidip başını uzattı. "Ya bu bebek domates gibi. Çok çirkin," dedi annesine dönerek.
Gülay kızına dönerek, "Kızım öyle denir mi hiç?" dedi.
"Ama anne çok çirkin."
"Yeni doğduğu için öyle."
"Öğk çok çirkin."
♡♡♡
"Eee biz kalkalım o zaman. Geç oldu."
Mustafa, yerinden kalkarken Fırat'ta ayaklanmıştı. Fırat ve Mustafa erkeksi bir şekilde vedalaşırken Günçiçek ve Gülay sıkı sıkı sarılıyordu.
Gülay ve Mustafa bambaşka bir şehirde bambaşka bir hayat kuracaktı.
İki aile bir daha birbirini görmeyecek sanarken kaderin onlar için hazırladıklarından habersizdi.
♡♡♡
"Güzelim," dedi Fırat Günçiçek'in yüzüne gelen sarı saçlarını geriye atarken. "Uyan Bal kızım."
Dudaklarını önce sol yanağına ardında da sağ yanağına bastırdı. "Güzelim Berat ağlıyor."
Günçiçek gözlerini yavaşça açıp bakışlarını etrafta gezdirdi. Saat gece 3'e geliyordu. Günçiçek çatallaşmış sesiyle, "Ne oldu?" diye sordu.
Fırat kucağına aldığı 6 aylık oğlunu göstererek, "Ağlıyor güzelim. Acıkmış sanırım," dedi.
Günçiçek gözler yarı açık şekilde başını sallayıp yatakta oturur hale geldi. Berat, Ferhat kadar sakin bir çocuk değildi malasef. Sürekli ağlıyor, mızmızlanıyordu. Hele ki geceleri annesini hiç uyutmuyordu.
Günçiçek oğlunu emzirirken uyuya kalmamak için hiçbir yere yaslanmadan yatağın tam ortasına oturdu.
Fırat küçük oğlunu kucağına verdiğinde göğsünü açıp oğlunu emzirmeye başladı. Ama çok zor ayakta duruyordu. Bütün gün bebekle uğraştığı için dinlenecek vakti hiç olmuyordu.
Fırat, Günçiçek'in bu halini fark ettiği için Günçiçek'in arkasına geçti. Bir elini Günçiçek'in beline sararken diğer elini Günçiçek'in bebeği tutan elinin üstüne koyup destek oldu.
Günçiçek arkasındaki bedene güvenerek geriye yaslanıp gözlerini kapattı. Günçiçek'in başı Fırat'ın omzuna gelmişti.
"Fırat," diye mırıldandı Günçiçek uykulu sesiyle.
Fırat Günçiçek'in boynuna küçük bir öpücük kondurup, "Söyle Balkızım," dedi.
"Çok uykum var Fırat. Berat sürekli ağlıyor, mızmızlanıyor. Yetişemiyorum artık."
"Biliyorum bi'tanem, biliyorum. Keşke yapabileceğim bir şey olsa."
Günçiçek gülümsedi yalnızca. Fırat zaten yeterince yardımcı oluyordu. İşten döner dönmez yorgun olsa da bebeği alıp Günçiçek'in dinlenmesi için yukarı gönderip saatlerce oğluyla ilgileniyordu.
Günçiçek dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada dudağının üzerine kapanan küçük el buna engel oldu.
Günçiçek ne zaman oğlunu emzirse küçük oğlu elini bir yerlere atıyor, ya Günçiçek'in boynundaki kolyeyle uğraşıyor ya çenesiyle oynuyor ya da ağzına vurup duruyordu. Eli hiçbir zaman yerinde durmuyordu.
Günçiçek dudaklarının üzerindeki ele küçük bir öpücük kondurdu. "Yine durmuyor eli ama ben yerim o eli."
Fırat, gülerek Günçiçek'in saçlarını öptü.
Günçiçek parmak uçlarıyla oğlunun yüzünü severken küçük oğlu çoktan kollarında sızıp kalmıştı.
Üzerindeki düğmeli geceliğini kapatıp oğlunu beşiğe yerleştirmek için ayaklanacağı sırada Fırat, Günçiçek'ten önce kalkıp oğlunu beşiğine yerleştirdi.
Tekrar yatağa dönüyordu ki odanın kapısı gıcırdayarak açıldı. Ferhat başını içeri uzatıp, "Anne," dedi titreyen sesiyle.
Fırat, kapıya yönelip kapıyı tam açtı. Bir dizini kırıp Ferhat'ın önünde eğildi. "Ne oldu oğlum?"
Ferhat hiçbir şey söylemeden küçük kollarını babasının boynuna sardı. Fırat oğluna sıkı sıkı sarılıp ayağa kalktığına Günçiçek endişeyle onlara bakıyordu.
Fırat kucağında oğluyla Günçiçek'in yanına oturduğunda Günçiçek bir elini oğlunun saçlarına atıp yavaşça okşadı. "Annem, aşkım ne oldu? Gel bakayım kucağıma."
Günçiçek kollarını oğlu için açtığında Ferhat annesinin kucağına yerleşti. Yüzünü annesinin saçlarına gömüp derin bir nefes aldı.
"Kabus gördüm anne," dedi Ferhat.
Günçiçek oğlunun saçlarını severek yatağa uzandı. Çok geçmeden Fırat da yanına uzanmıştı. Günçiçek oğlunun saçlarını severek, "Bir şey yok annem, sadece rüya," dedi.
Ferhat babasının yanına uzandığını hissetiğin de annesinden biraz uzaklaşıp sırtını babasının göğsüne yasladı.
Ferhat sırtını babasına yaslarken annesi şefkatla gözlerine bakıyordu. Öylece uyuya kaldı Ferhat.
Ferhat'ın uyumasıyla Günçiçek oğluna yaklaşıp saçlarını öptü. Ardında ona aşkla bakan adımın çenesine küçük bir öpücük kondurdu.
Fırat'ın kolu hem oğlunu hem karısını sıkı sıkı sarılırken küçük aile öylece uyudu.
Bu küçük oda onlar için cennetten küçük bir parçaydı.
BÖLÜM SONU...
Bölüm nasıldı?
Bebeğimizin ismi nasıl, güzel mi?
Neyse efenim güzel kızım İdil hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bölüm başında söylediğim gibi bir sonraki bölüm final.
Finalde görmek istediğiniz bir sahne?
Bu bölümlük bu kadar bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın.
Allah'a emanet olun.
INSTAGRAM: kara_gul_ _63
Duyurulardan haberdar olmak için Wattpad hesabımı takip etmeyi unutmayın.
◇◇◇
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |