30. Bölüm

MOR MENEKŞE

Kara Gül
gguullaarreess63

Yeniden ve son kez merhaba✨

 

KEYİFLİ OKUMALAR

 

 

 

 

 

Çekemezsen Gül'ün nazını, ne dikene dokun ne gülü incit. Cesaretin yoksa sahrada Mecnun olmaya, ne Leyla'yı çağır ne çölü incit.

 

Fuzuli

 

 

Her yere sirayet eden bir sıcaklık... Hissettin mi yüreğinde? Derme çatma bir evin içinde yanan bir soba... Ve o sobanın önünde sen ve ben...

 

Hey! Uzaklardan gelen yolcu, yanaş kıyıma. Heybemdekileri dökeceğim avcuna. Heveslenme; az ekmek az biraz da erzak var. Ha birde birkaç damla gözyaşı ve bir de dinlersen eğer bir hikayem...

 

Dinleyecek misin? Uzat o halde elini o sobaya, elini ısınana kadar bende boğazıma dizilmiş birkaç sözden bahsedeceğim.

 

Uzak mı uzak diyarlarda küçük mü küçük bir köy varmış. O köyde güzelliği dillere düşmüş bir genç kız... Sadece güzelde değil pekte nazlıymış. Bu güzelliği duyanlar durur mu? Durmaz.

 

Bu güzelliği duyan herkes genç kızın kapısını aşındırmış. Beyler mi dersin, paşalar mı dersin, sultanlar mı dersin... Kızın güzelliğini duyan herkes çalmış kapıyı. Ama kalp öyle mukaddes bir varlıktır ki yalnızca bir kere açılır, o kalbe düşen ya bir avuç kor olur ya bir avuç su.

 

Su soğutmaz mı, ateş yakmaz mı? Bilmem yolcu, bilmem! O, mukaddes aşk hala uğramadı bana. Uğradı mı sana? Anlat o zaman; aşk n'eyledi seni? Bir çöle mecnun mu, bir dağa Ferhat mı?

 

Lafa uzatma mı dersin? İyi, dinle o halde. Zaman su gibi akıp geçmiş, yeşeren yapraklar baharın gidişiyle canına kıymış ama @bir kullanıcıdan bahsetgenç kız kimseye açmamış kalbini. Öyle bir aşk bekliyormuş ki kor olsun ama yakmasın, su olsun ama soğutmasın. Kimin nasibine düşmüş böyle sevda?

 

Sonra bir gün uzak diyarlardan yağız bir delikanlının yolu, bu küçük köye düşmüş. O güzel kızın güzelliği onun da kulağına çalınmış ama aldırmamış çünkü genç adamın yüreğinde daha cenazesini kaldırmadığı bir sevdası varmış.

 

Kader ya...Genç kızın tutulmuş bu delikanlıya. Ama nereden bilsin adamın yüreğinde bir cenaze yattığını. Adam gelirde kapısını çalar diye tüm kapıları ardına kadar açmış. Beklemiş, beklemiş, beklemiş... öyle çok beklemiş ki bir çiçek olaydı eğer çoktan solup giderdi. Ama delikanlı değil o kapıyı çalmak, yanından bile geçmemiş.

 

Kor olsun ama yakmasın demişti, değil mi? Genç kız öyle yanmış ki bu sevda uğruna, cehennem göğsüne inmiş. Bu sevda uğruna bu kadar yanarken delikanlının bir türlü genç kızı görmeyen gözleri yüzünden buz tutmuş ruhu. Denemedin mi sana! Sevda dediğin şu dünyanın hem cenneti hem cehennemidir.

 

Genç kız yılmamış, beklemeye devam etmiş. Ama bu bekleyişte her geçen gün gözlerinden dökülenler artmış. O yaşlar sevdasının şahidi olmuş, akıp toprağa karışmış... Birde ne göresin? Toprağa karışan o yaşların ardından mor menekşeler yeşermiş.

 

Delikanlının genç kıza değmeyen bakışları o menekşelere ilişmiş...

 

Elindi ısındı mı, yolcu? Kalk o halde, heybemdekileri bitti. Ben kalemi başkasının avuçlarına bıraktım.

 

Selametle, üşürsen yanaş kıyıma. Ama unutma ben sevdanın üşüttüğü elleri ısıtamam.

 

🍁🍁🍁

 

1985, BURSA

 

İnsan bazen çıkmaz bir yola saptığını, gidebileceği tüm yolların sonuna geldiğini sanır. Oysa yeni bir yol aramak için yapması gereken tek şey çıkmaz sokakların duvarlarını aşmaktır. İşte o an, önüne tekrar binbir yol serilir. Ama yeni yollarla bulmakla bitmez bazı şeyler. Hayatın bize bahşettiği yolların kıymetini bilmek de gerekir.

 

O yolları yürümek yerine öylece izlemeyi seçerseniz şayet hayat bahşettiği yolları geri almaz ama o yolda yürüyecek hal bırakmaz. Bu noktadan sonra o yollardan yürümek isteseniz de paramparça çıkarsınız. Parçalanan yalnızca siz olmazsınız. Yol size binlerce parçaya ayırırken kendisi de paramparça olur...

 

Baran'ın yürüdüğü yol paramparça değil, yoktu... Eğer yürüyemediğiniz yollarda bir başkası geçerse o yol size ait olmaktan çıkardı. Baran hâlâ bunun farkında değildi, yarım saat sonra varacağına inandığı yolun bir başkasına ait olduğunu, onun için tamamen yok olduğunu öğrenecekti.

 

Başını kaldırıp mavi gökyüzüne baktı. İçindeki heyecanı bastırmaya çalışsa da mümkün değildi. 2 yıl... Bugünü iki yıldan fazla bir süredir bekliyordu. Zihnine birer hayal olarak yerleşen şeyleri yalnızca düşlememiş, bakış nakış yazmıştı. Öyle onlar olmuştu ki yüreğindekiler taşmış, bir kalemin ucuna birikip kağıtlara karışmıştı. Şimdi tozlu bir sayfada yazılı olan düşleri gerçek kılma vaktiydi.

 

Çantasının kulpunu sıkıp ona alması gereken abisine aradı ela gözleri. Geleceği saati doğru söylemişti, abisi ondan önce buraya gelmiş olmalıydı. Kaşlarını çatarak etrafa bakmayı sürdürdü.

 

Sıcak bir el omzuna dokunduğunda kim olduğunu hemen anladı. Bedenini, koluna dokunan adama çevirdiğinde avuçlarının arasında sıktığı çantayı yere atıp ona sarılan abisine sıkıca sarıldı.

 

"Aslanım benim," dedi abisi Yavuz omzuna vururken. "Çok şükür sağ salim döndün."

 

Abi kardeş değil de daha çok baba oğul gibi olan iki adam, iki yılın hasretiyle sarıldılar birbirlerine.

 

Yavuz kardeşinden ayrılırken kahve gözlerinde büyük bir gurur vardı. Büyük bir mutlulukla kardeşinin omuzunu sıkarken, "Bitti ha askerlik," dedi.

 

"Bitti abim," dedi Baran derin bir nefes alırken. Binbir karşına kurban olduğu vatanı için iki yılını ayırmıştı. Değil iki yılını, tüm ömrünü şu toprağın tek zerresine feda ederdi ama ailesine karşı duyduğu özlemi de gizlemeyecekti. Yalnızca ailesi de değildi ki... Bir de içinde kavrulup yanan bir sevda vardı.

 

"Orta yerde durmayalım, geçelim arabaya."

 

Baran başını sallayıp yere bıraktığı çantasını aldı. Abisi önden yürümeye başladığında hemen arkasında ilerledi. Abisinin görmüş olmanın mutluluğuyla içindeki heyecanın arttığını hissetti. Eve varıp ailesiyle hasret giderdikten sonra yüreğinden geçenleri ortaya dökecekti. Az kaldı...

 

Abisiyle arabaya bindi. Baran askerlikten, iki yıl boyunca başından geçenleri anlatırken Yavuz işten güçten, büyüyen oğlundan bahsetti. Köyde ekmek paralarını kazandıkları küçük bir tarlaları vardı. Tütün ekip onu biçiyorlardı. İki yıldır tüm bunlarla Yavuz tek başına ilgilenmek zorunda kalmıştı. Babalarını beş yıl önce toprağa vermiş, iki kardeş bir başına kalmıştı. Üç yıl boyunca beraber idare etseler de son iki yıldır Baran olmadığı için Yavuz biraz zorlanmıştı. Yine de bunları anlatıp kardeşinin canını sıkmadı.

 

Köyün tabelası göründüğünde artık ikisinin arasında konuşulacak pek bir şey kalmıştı. Tabelayı gören Baran'ın yüreğinde heyecan katlanarak arttı. Acaba bugün görür müydü, kalbini emanet ettiği güzeli?..

 

Araba tabelayı geçip köyün içine girdi. Ve Baran yüreğine korku salan o sesi duydu. Köyün tüm sokakları davul zurna sesiyle yankılanırken içindeki korkuyu büyütmeden abisine döndü. "Kimin düğünü?" İhtimal vermiyordu ama yine de korktu.

 

Hibe... Armağan demekti. Baran'ın gözleri Hibe'ye değdiği an hayatın ona verebileceği en büyük armağanı verdiğini hissetmişti. Hibe'nin kıvır kıvır saçları, geceden armağan kara gözleri dün gibi aklındaydı. O kara gözleri, nasıl yüreğini böyle aydınlatırdı?.. Hibe'nin güzel yüzü zihnine düştüğünde derin bir nefes aldı. Ona hiçbir zaman seni seviyorum diyememişti ama bu sevgi yüreğinde öyle büyümüştü ki sığmaz olmuştu. Onu düşündüğü her an zihnindeki karmaşayı bir kağıda döküp o kağıdı gönderemediği onlarca mektubun arasına koymadan rahat nefes alamazdı. Her mektupta dilinden hiç dökülmeyi sevgiyi anlatmıştı.

 

Artık yüreğine sığmayan bu aşkı bir kağıda değil sevdiğinin kara gözlerine bakarak söylemek istiyordu. Şu arabadan indiğinde ilk işi Hibe ile konuşmak hemen ardından sevdiğini gönlüne gelin etmek için ailesine gitmek olacaktı. Umuyordu ki Hibe onu kabul edecekti... Etmezse şayet, kabul etmesi için gönlünün kıyısından ayrılmayacaktı.

 

"Neydi yav kızın adı!" dedi Yavuz bir şeyleri hatırlamaya çalışarak. "Salih abinin küçük kızı var ya, geçenlerde onu verdiler. Valla kızın ismi gelmiyor aklıma."

 

Araba eski müstakil evin önünde durduğu an Baran kafasına bir kurşun yemiş gibi sarsıldı. İçinde koca bir deprem yaşanmışta altında kalmış gibi hissetti. Altında kalmamış, ufalanıp yok olmuş gibiydi.

 

İnanmak istemedi, ciğerlerindeki son nefes onu terk edip boğmadan önce, "Hibe mi?" dedi korkarak. Abisi yok desin, yanlış bilsin istedi. Ona bir kere bile yalan söylemeyen abisinin ilk kez yalan konuşmasını istedi.

 

Ama Yavuz'un dudaklarından bir ölüm kadar ağır olan o sözler döküldü. "He ya kızın adı Hibe'ydi."

 

Artık kulağına gelen davul sesi yanık bir ağıttan farksızdı. Koca dünyada güneşin uğramadığı tek yer var da Baran o yerde sıkışıp kalmış gibi hissetti. En son babasının ölümünde dolan gözlerinin yıllar sonra tekrar dolacak gibi olduğunda arabanın kapısını açıp dışarı çıktı. Ama ateşten kaçarken cehenneme düştüğünü, sevdiği kadını beyaz bir elbisenin içinde bir başka adamın elini tuttuğunu gördüğünde anladı.

 

Askerdeyken, "Eğer öleceksem bu yolda, onu son bir kez görmeden ölmeyeyim," demişti hep. Son bir kez daha gçröüştü ama böyle değil, üzerinde bir gelinlik varken, bir başka adamın elini tutarken değil! Hibe'yi yüreğinde öldürmek zorunda kalmadan önce görmüştü ama üzerinde bir başkası için giydiği gelinlikle görmeyi hiç düşlememişti.

 

Şimdi karşısında hiç tanımadığı bir adamın kollarında Hibe vardı. Her gördüğünde yüreğine çiçekler eken kıvırcık saçları özenle yapılmış, küçük küçük çiçekler serpilmişti üzerine. Kara gözlerine sürmeler çekilmiş, esmer tenini hiç olmadığı kadar güzelleşmişti. İki yıl Hibe'yi çok güzelleştirmişti ama artık Baran'a bu güzelliği düşlemek bile haram kılınmıştı.

 

"Oğlum!" diyen bir ses onu o cehennemden alsa da Baran hala cayır cayır yanıyormuş gibi acı çekti. Dişlerini sıkarak bakışlarını ona seslenen hasta annesine çevirdi. Annesini yorgun ve halsiz bir şekilde kapı önünde beklettiğini fark ettiğinde içinde cehennemin kapılarını bir süreliğine sürgü çekti.

 

Birkaç büyük adımla annesine ulaştığında eğildi ve annesinin ellerini avuçlarının arasına aldı. Titreyen dudaklarını annesinin eline değdirip alnını o ele yasladı. Başını kaldırıp annesinin yorgun bedenini kollarının arasına aldı. Başını, annesinin başında beyaz yazmaya yasladığında gözlerinden tek bir damla dökülüp annesinin ak şalını ıslattı. Gözlerinden tekrar yaş dökülmedi, Hibe bir gözyaşının içine sığdırmış gibi akıp gitti. Çünkü biliyordu, evli bir kadın için gözyaşı dökmek bile haramdı ona.

 

Başını kaldırıp derin bir nefes aldı, aldığı nefes ciğerlerini yakar gibi oldu. Başını son bir kez o eve çevirdi. Hibe o adamın arabasına binip gitti. Evinde, köyünden ve en çokta Barandan gitti...

 

🍁🍁🍁

 

"Baran!"

 

Baran boş çantasını küçük odanın bir köşesine fırlatırken, "Geldim yenge!" diye bağırdı dışarı doğru. Gidemedi, fırlattığı çantasından birkaç zarf yere dökülürken Baran durup onlara baktı. Askerdeyken Hibe'ye yazdığı mektuplardı. Hiç gönderemediği o mektuplar...

 

Boğazından sert bir yutkunma geçerken hızla eğilip sertçe zarfları topladı. Avuçlarının arasında sıktığı mektuplarla odadan çıkarken önce mutfağa uğradı. Mektupları mutfaktan aldığı siyah bir poşetin içine koyup evin dış kapısına yöneldi.

 

Dışarı çıktığında yengesi tandırın önünde ekmek pişiriyordu. Yengesi onu gördüğünde, "Baran birkaç ekmeğim kaldı, odunluktan yakılacakları getirsene yengem," dedi.

 

Baran elinde sıkıca tuttuğu siyah poşetle beraber odunluğa girdi ve elindeki siyah poşeti, yakılacakların içine konulduğu büyük gübre torbaların birinin içine koydu. Mektupları koyduğu gübre torbasını ve bir başka torba daha alıp odunluktan çıktı.

 

Tüm mektupları siyah bir poşetin içinde olduğu için kimsenin ağzını açmadan ateşe atacağını biliyordu. Bu yüzden iki torbayı da yengesinin yanına bırakıp gitti. Yengesi Oya, mektubun olduğu torbayı değil diğerini açtı ve ekmeklerini pişirmeye devam etti.

 

O mektuplar o gün yanmadı, bir sonraki gün de... O mektuplar yalnız yanmayacaktı. Kendisiyle beraber bir yüreği de yakacaktı.

 

...BÖLÜM SONU...

 

 

Herkese merhaba! Yukarı da okumuş olduğunuz bölüm Mor Menekşe'nin yani Lalo kitabında geçen Günçiçek'in kız kardeşi Nazlı'nın kurgusu. Ama maalesef ki bu kurguyu sadece Wattpad hesabım üzerinden paylaşacağım. Kitappade üzerinden kitabım çalındı ve Kitappade yetkililerine ulaşmaya çalıştım ama hiçbir şey yapmadılar. Bu kadar kötü bir uygulamada kitabım hâlâ duruyorsa sizi mağdur etmemek için. Zaten 1 Ocak itibariyle Kitappade hesabımı tamamen sileceğim.

 

Buraya kadar bana eşlik ettiğiniz, beni bu yolda yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ederim ama ben artık yoluma Wattpad üzerinden devam edeceğim. Gelirseniz şayet, aynı sıcaklıkla sizi karşılayacak ve kucaklayacağım.

 

Sizleri seviyorum, hoşçakalın 🍁

 

Wattpad: guullaarreess63

TİKTOK: guullaarreess63

INSTAGRAM: kara_gul_ _63

Bölüm : 18.11.2025 22:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...