

Görsel : Tino Ortiz
NOT: Bölümü yazarken de aklımda sıkça dolaştı o yüzden buraya da yazmak istedim. Tino ve Marina için her ne kadar şuan da daha yeni tanışsalarda Marina'nın döngü yolculuğu yüzünden aklımda Duman-Köprüaltı şarkısı dolaşıp duruyor. Buraya ekleyemiyorum galiba ama belki dinlemek isteyen çıkar 😅
Bir de okuduktan sonra eğer beğendiyseniz oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum, günüm daha güzel geçiyor sevildi diye 😅🥰
Ve böylece Tino Ortiz Marina’nın hayatına girmiş oldu.
Marina heyecan ve aynı zamanda derin bir kaygı ve korku ile boynuna yöneltilmiş bir kılıç ile orada öylece durdu. Genç adamın sanki güneş tarafından öpülmüş gibi güzel sarı saçları vardı. Uzun boyluydu. Kaslı ve atletik bir vücudu, bu vücudu taçlandıran hoş bir çehresi vardı. Gözleri yaramaz bir çocuğun ışıltılı ve keyifli ifadesini taşıyordu. Güldüğü için gamzeleri ortaya dökülmüştü. Yanlarına doğru gelirken bakışları Marina’nın yanındaki adamın üzerindeydi. Yüzü keyifli ve vurdumduymaz insanlara özgü olan küçük nüansları taşıyordu. Yanlarına geldiğinde ise aksine dair bir kanıt sunmayarak adamın geçici öfkesine karşılık şakalaşmayı tercih etti.
“Yaşlandın mı Cordis ? Yoksa bir an önce eve dönmeye mi azmettin ?”
Marina daha genç adam konuşmadan ses tonunu bildiğini fark etti. Yaşam enerjisinde duyduğu sesi ve gözlerine yansıyan samimiyetini hala hatırlıyordu.
“Seni tekrar görmek çok güzel ama artık gitmelisin.”
Cordis denen adam kılıcı Marina’nın boynunda homurdandı. Kırklarının başında gibiydi. Saçlarına aklar düşmüş, kafasının tepesi hafiften açılmıştı. Dikdörtgen yüzünde yılların getirdiği bir haşinlik ve öfke vardı ama gözleri oğlanı bulduğu zaman sevecenlikle parlıyordu. Kolları birçok savaş yarasına ev sahipliği yapmış gibi kesikler içerisindeydi.
Marina ikiliye bakar bakmaz belki Lockwood’ların yanında fazla kalmaktan belki de başka bir şeyden kurt olduklarını anlayabiliyordu. Zihni usulca ona Ortiz diye fısıldarken şuan duyduğu heyecandan utanmaya başladı. Kesikler, yaralar ve ölümler... Dün gece Anton ve Liber’i Ortiz’ler öldürmüştü. Marina hala Elektra’nın güçlü bir nefret ve tiksinme ile söylediği bu ismin yankısını zihninde duyuyordu. Kalbi kayıplar için derin bir acı ile kasıp kavrulurken neler olduğunu anlamaya çalıştı. Dün gece en son Elektra tarafından döngünün içine itilmişti. Kalbi usulca Marissa diye fısıldadı. O da döngüye girmişti.
Marina düşündükçe ağrısı artan başına rağmen hatırlamaya çalıştı. Elektra onu boşuna döngüye itmemişti, bunu yapmasını ondan Fenris istemişti. Marina gözlerine dolan yaşlar ile birlikte kendini kandırılmış hissetti, tüm yol boyunca ondan saklanan şey bu muydu ? Deka'nın yolculukta olma sebebi de bu olsa gerekti çünkü kapı açıldıktan sonra birinin de arkadan geri kapaması gerekiyordu ama hala tam olarak anlayamadığı şeyler vardı. Bunu neden yapmışlardı ? Dün gece Fenris ve diğerlerinin bakışlarına bakılırsa Marissa’nın da burada olması olağandışıydı. Marina Marissa’yı bulmam gerek diye düşündü. Aradığı birçok cevap arkadaşında gizliydi.
Marina Liber ve Anton’un trajik ölümlerinin görüntülerini kalbinde taşıdığı küçük bir umutla zihninden silmeye çalıştı. Deka helsmalp gecesi onun Fenris’i kurtardığı gibi belki de Liber ve Anton’u kurtarmıştı. Kalbi acıyla sızlarken gözyaşlarını yutmaya çalıştı. Şuan da önceliği kendisi olmalıydı. Adada gözlerini tekrardan gezdirirken en azından nerede olduğumu biliyorum diye düşündü ama asıl soru nerede değil hangi zamanda olduğuydu
Deka döngünün geçmiş ve geleceği birbirine bağladığını söylemişti, o zaman şuan önünde iki seçenek vardı, ya döngüyle birlikte geçmişe gelmiş ya da geleceğe ilerlemişti.
Tino yanlarına gelip Marina’ya üstünkörü bir bakış atarak Cordis’in ona doğrulttuğu kılıcı indirdi.
“Kızı korkutuyorsun ihtiyar, baksana neredeyse ağlayacak.”
Cordis Tino’nun kılıcı indirmesine ses çıkarmadı ama gözlerine yansıyan Marina’ya karşı olan düşmanca tutum da değişmedi.
“Bu kadar iyi olma Tino, o bir cadı olabilir. Cadıları bilirsin gizlenmekte iyidirler.” Sesinde apaçık bir nefret vardı.
Tino tekrardan ışıl ışıl gözler ile Marina’ya döndü. Baştan aşağı Marina’yı süzerken yüzünde cadı olup olmadığını tartan ciddi bir ifade vardı. En sonunda bakışları Marina’nın bakışları ile buluşarak orada kilitli kalırken yüzüne sıcak ve aynı zamanda Marina’nın kalbinin de hızlanmasına sebep olan bir gülümseme yayıldı. Tekrardan gamzeleri ortaya dökülmüştü.
“Bence cadı olsaydı şimdiye ikimize de öldürüp buradan kaçmıştı Cordis. Senin kılıcın bir cadıyı durduramazdı.”
Marina ürkekçe orada öylece dururken bir yandan da nasıl bir yol izlemesi gerektiği hakkında bir plan bile yapacak fırsatı bulamamanın hayıflanması içindeydi.
Tino’nun iç ısıtan bakışları sanki gözlerinden her şeyi okuyabilecekmiş gibi güven veren bir şekilde hala ona bakarken Marina elinde olmadan panikledi. En son isteyeceği şey bir yabancının ona dair tüm sırları öğrenmesi olurdu. Ayrıca nerede ve nasıl bir zamanda olduğunu bilmeden denizkızı kimliğinin öğrenilmesi de çok tehlikeliydi. Bakışlarını Tino’nun bakışlarından kaçıramadan genç adam yüzünde muamma bir gülümseme ile yanındaki adama geri döndü ve elini güven vermek istercesine elini tutmak amacıyla Marina’ya uzattı.
Marina birden kendine uzanan el ile paniklerken ne yapacağını bilemedi ama herhâlde en doğrusu karşısında boynuna kılıç doğrultmuş biri varken bu genç adama güvenmek olurdu ama elini kendine uzanan elin içine bırakırken yine de temkinliydi.
Cordis bu güvene dayanan teması onaylamadığını belli eden bir homurdanma ile homurdanırken Tino gözlerine yansıyan oyunbaz bakışlar ile tekrardan Marina’ya döndü. Elleri birbirine kenetlenmiş bir halde bir saniye boyunca orada öylece kaldılar ve Marina birden ne olduğunu bile anlayamadan kendini hızlıca Tino’ya doğru çekilmiş ve sırtını genç adamın göğsüne yaslanmış halde buldu. Korkuya kapılırken boğazında soğuk bir metalin varlığı ile de derince yutkundu. Biraz önce güvenebileceğini düşündüğü biri tarafından kandırılmıştı, gözlerinde kendine duyduğu öfke ve çaresizlik göz yaşları birikti.
Tino bir eli ile gümüş hançerini Marina’nın boğazında tutarken diğer eli ile de Marina’nın ellerini arkasında birleştirerek el çabukluğu ile bir halat ile bağladı.
“Cadı olmayabilir ama döngü sonrası burada olduğuna bakılırsa bir denizkızı avcısı.” Sesinde keyif ya da zevk yoktu sadece yapılması gereken bir görevi tamamlamış gibiydi ama Marina yine de sesine yansıyan vurdumduymazlık ve rahatlık için ondan nefret etti. Ne kadar çırpınsa da buradan kurtulamayacağını düşündüğünden boşuna uğraşmadı. Sırtı Tino’nun göğsüne yaslı birkaç saniye onun düzenli nefeslerini dinledikten sonra genç adamın onu hafifçe öne doğru itmesi ile birkaç adım tökezledi ve Cordis Marina’yı kollarından yakalayarak düşmesini engelledi.
“Diğerlerinin yanına götürelim, abim avcılara ne yapılacağına karar versin.”
Bakışları son bir kez etrafı tararken Cordis denen adam buna itiraz etti
“Onları yerleşkeye kadar götürecek miyiz Tino ? Bu herifler için boşu boşuna yiyecek israfı yapmış oluruz, kelle avcılarını öldürüp cesetlerini de sınıra koyalım ki bundan sonra buralarda avlanmaya cesaret edemesinler.”
Marina onu gördüğünden beri ilk defa çocuğun keyfinin kaçar gibi olduğunu düşündü.
“Sürü adına karar almak isteseydim abime meydan okuyup alfa olurdum Cordis, avcıların yaşayıp yaşamayacağını o karar verecek. Ölümlerinin sorumluluğunu ben almayacağım.”
Cordis Tino’nun kararına saygı duyarak sesini çıkarmadı ama Marina dilinin ucuna kadar gelen soruları bastırarak dudaklarını birbirine bastırdı. Kalbinde bir umut yeşermişti, buralarda başkalarını da yakaladılarsa Marissa da gidecekleri yerde olabilirdi.
Marina tutsakları olarak en önde arkasında onu takip eden iki adam ile beraber ilk önce adanın ince yolundan geçti. Yol dün geceye kıyasla daha geniş ve ferahtı. Marina dikkatle etrafa bakarak zamana dair bir ipucu yakalamaya çalıştı ama her şey olanca olağanlığı ile göl ve çevresinde neredeyse aynıydı. Tempolu bir yürüyüş ile on beş dakika sonra Ortiz’lerin kamp yerine gelmişlerdi. Kampta iki kurt daha vardı, yere oturmuş taşlar ile birlikte oldukça gürültü çıkararak bir oyun oynuyorlardı. Kamp küçüktü, kurtların oyun oynadığı ağacın dibi ve avcıların olduğu sağ tarafta duran kafesten ibaretti.
Marina Marissa’yı görebilme umudu ile çabucak etrafa bir göz attı ama tek görebildiği derin bir hüsran oldu. Yakalanan avcılar önündeki iki ata bağlı tekerlekli demir bir kafesin içindeydiler. Durumları perişan duruyordu. Toplamda dört kişiydiler. Yağlı saçları, çürümüş dişleri ve kirden keçeleşmiş pis kokulu kıyafetleri vardı. Marina dehşetle tüm tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. O adamlarla birlikte aynı kafeste olmak en kötü kabuslardan biri olurdu.
Cordis onu neredeyse sürükleyerek zorla kafese götürürken Tino ise yerdeki iki kurdun yanına çömelmiş onların oyunu ile ilgilenerek şakalaşıyordu. Marina kalbinin gittikçe artan atışını artık kulaklarında hissederken biraz sonra bu korkuya daha fazla dayanamayarak bayılacağını düşündü. Bu kafesin içinde olmak devlerden Ginger’ı kurtarmaya çalışmaktan daha ürkütücüydü. Kafesteki adamların iğrenç bakışları vücuduna değerken parmaklıklara en yakın olanı oraya yaslanarak tiksindirici bir ıslıkla Marina’nın gelişini kutladı. Kısa boylu ve bodur olanı yüzünde pis bir gülümseme ile pantolonun kemeri ile oynarken Marina derince yutkunarak panikle bağırdı.
“Ben avcı değilim !” Laflarını peşi sıra sıraladı. “Lockwood’ları tanıyorum, sürüyü tanıyorum.”
Kampa derin bir sessizlik çökerken Marina gözlerinde canhıraş yaşlar ile yalvaran bir ifadeyle Cordis’e baktı. Şuanda kamptaki herkes onu izliyordu. Adamın gözleri kafes ve Marina arasında gidip geldikten sonra biraz da olsa yumuşarken Tino oyunun başından kalkarak yanlarına gelmişti. Yüzünde sorgulayan bir ifade vardı.
“Lockwood’ları tanıyor musun ?”
Marina panikle kafese girmemek için hızlıca kafa salladı. “Beni onlara götürün, bana yardım edeceklerdir.” Risk almıştı, bunu biliyordu ama şuan korkusu o kadar yoğundu ki kafese girmektense burada öldürülmeyi yeğlerdi.
Tino uzun boyundan dolayı öne eğilerek Marina’nın gözlerinin tam içine baktı.
“O zaman alfalarını da biliyorsundur ?”
Marina pişmanlıkla gözlerini kapamak istedi. Vanko ? Fenris ? Ya da bir başkası. Hangi zamandalardı onu bile bilmiyordu ki.
“Fenris...” Sesi bir fısıltıdan ibaretti.
Tino’nun gözleri bu yanlış cevap ile üzüntü ile parlarken doğruldu. Biraz önce gözleri merhametle parlayan Cordis ise onun bir yalancı olduğuna kanaat getirmişçesine tekrardan öfkeyle onu çekiştirmeye başlamıştı. Marina kafese girmemek için olanca gücü ile uğraşırken Tino’nun berrak sesi araya girdi.
“Kızı kafese koymayalım Cordis, sen git dinlen ben onun başında beklerim.”
Marina bu sefer gözlerinde minnet göz yaşları ile genç adama baktı. Vücudu yaşadığı korkudan dolayı zangır zangır titriyordu.
Cordis Tino’ya onaylamaz bir bakış attı. Genç adamın yanında geçerken “Elbet oraya girecek, avcıları abine götürmekte kararlıysan tüm yolu yürüyemez.” demeyi de ihmal etmedi.
Tino başıyla oyunu bırakıp onları izleyen iki genç kurda devam edin işareti yaparken Marina’nın yanına gelerek tekrardan yüzüne yayılan oyunbaz ifade ile Marina’nın yaşadığı derin korkuyu azaltmak için şakalaşarak hayıflandı. Bir yandan da Marina'nın arkasından bağladığı ellerini çözüyordu.
“Senin yüzünden Cordis’ten azar işittim, eve gidince eminim bir de tekrardan abime ve hatta tüm yerleşkeye ne kadar yufka yürekli olduğumu anlatarak benimle birkaç hafta dalga geçecek. Bu yaşlı adamdan kurtuluşum yok.”
Marina ipin geldiği bileklerini ovarak rahatlatmaya çalışırken kırgın bakışlar ile boy farkından dolayı aşağıdan Tino'ya baktı.
“Ben denizkızı avcısı değilim.” Yaşam enerjisindeki çocuğa duyduğu güveni kırdığı için ona öfkeliydi.
Tino’nun bakışları ciddileşirken yine de şakalaşmayı ihmal etmedi. “Keşke biraz önce Ralf’ı tanısaydın da biz de senin avcı olmadığına emin olsaydık.”
Marina duyduğu isim ile dışarıdan belli etmese de panikledi. “Lockwood’ların alfası Ralf mı ?” Sesini olabildiğince normal tutmaya çalışarak korkusunu gizledi.
Tino bu soruyu tek kaşını kaldırarak sorguladı ama hafifçe başını sallamayı da ihmal etmedi.
Marina içinde çığlık çığlığa Ralf Lockwood ve Yüce Denizkızı Mgelika diye bağıran sesi duymamaya çalıştı. Döngüden çıktığından beri hangi zamanda olduğunu merak ediyordu ama bu kadar geçmişe de gelmiş olabileceğini hiç düşünmemişti. Acilen Marissa’yı bulması gerekiyordu ama arkadaşının nerede olabileceğine dair tek bir fikri bile yoktu. Ralf Lockwood’a gidebilse Ralf ona yardım eder miydi ? Marina hikayesini düşününce kulağa pekte inandırıcı gelmediğini biliyordu. Acaba Mgelika ile Ralf Lockwood tanışmış mıydı yoksa daha onların hikayesinden de mi geçmişteydi.
Marina saniyelik düşüncelerinden sıyrılarak Tino’ya odaklandı.
“Benim avcı olmadığım her halimden belli değil mi ? Avcı olsam büyük ihtimalle...” Marina korkarak kafestekilere yandan bir bakış attı. “...onlara benzerdim ya da yanımda silah olurdu. Bende ikisi de yok.”
Tino yavaşça yürüyerek diğerlerinden daha uzak bir ağacın altına otururken Marina’da peşine takılarak aynısını yaptı.
“Döngü sonrası adadaydın.”
“Bu bir şey kanıtlamaz.”
“Açıkla o zaman, dinliyorum.”
Tino gerçekten tüm samimiyeti ve inancı ile ona bakarken Marina açıklayamayacak olmanın verdiği gerginlik ile bakışlarını kaçırdı. Ortiz derin bir nefes alarak ben haklıyım dercesine başını ağaca yasladı.
“Denizkızlarını korumak sizin için önemli mi ?” Marina Tino'nun iyi bir cevap vermesi için dua etti.
“Denizkızları umurumuzda değil ama maalesef ki döngünün olduğu ada topraklarımızda ve burada avcıların öylece elini kolunu sallaya sallaya gezmesine izin veremeyiz.”
“Dün gece adada yakalanan oldu mu ?” Marina içinden Marissa diye geçirdi ama Tino soruyu denizkızları açısından anladığından ona göre cevap verdi.
“Denizkızları döngüyü büyük bir gizem içinde gerçekleştirdiğinden sanmam, sadece her yıl buraları karıştırıp bize de iş çıkarıp gidiyorlar.”
Marina kendi türü hakkındaki bu serzeniş karşısında durumunu kısa süreliğine de olsa unutarak istemeden de olsa tebessüm etti.
“Bari biri yakalansaydı da bizim de işimize yarasaydı.”
Marina’nın sonradan gelen bu itiraf ile tebessümü bıçak gibi kesildi. “Bir denizkızına mi ihtiyacınız var ? Siz de mi onları avlıyorsunuz ?”
“Ortiz’ler avcı değildir, denizkızı kovalamazlar, bizi korsanlar ya da aşağılık avcılar ile kıyaslama.”
Tino gerinerek ayağa kalkarken Marina'ya üstten ama eğlenen gözler ile bir bakış attı. “Kaçmaya çalışmazsın değil mi ? Geri yakalayabileceğimizi biliyorsun çünkü. Beni seni ağaca bağlamak zorunda bırakma.”
Marina kaçmayacağına dair usulca kafa salladı. Tino’nun da dediği gibi zaten kaçsa bile çokta uzaklaşamazdı. Marina ağacın dibinde dizlerini kendine çekerek diğerlerinin yanına giden Tino’yu izledi. Tino diğerleri ile gülüşerek oraya da renk katarken bakışları kısa bir süreliğine onu izleyen Marina’ya değdi ve yiyecek kumanyasına giderek bir şeyler alıp gelerek sessizce Marina’nın yanına bıraktı. Uzaktan onları izleyen Cordis’in bakışları bu hareketi de onaylamadığını belli eden bir şekilde hareketlenirken Marina usulca sesini çıkarmadan yanına konulan yiyeceği yemeye başladı.
Aradan uzun saatler geçerken akşam güneşi de yavaşça battıktan sonra Marina düşünmekten ağırlaşan başını ağaca yasladı. Zihni allak bullak bir şekilde kaç saattir bir çıkar yol bulmaya çalışmaktan yorulmuştu. Göz kapakları yavaşça kapanırken akşamın serin ayazında vücudundan bir titreme geçti ve uykusunda biri tarafından kucaklanarak sıcak bir uyku tulumunun içine konduğunu hissetti. Başındaki seslerden biri homurdanırken belli belirsiz de olsa yanı başından Tino’nun sesini duyar gibi oldu.
“Gerçekten de avcıya benzemiyor, belki de yanılıyoruz.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.15k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |