
Evet bu sefer şarkıyı ekleyebildim ama şarkı ile okumak zorunda değilsiniz. Ben bu şarkı ile beraber yazmadım çünkü. Sadece tam benim karakterlerim için yazılmış bir şarkı gibi geliyor o kadar 🫠
Marina gözlerini erkenden güneşin daha yeni doğduğu bir güne açtı. Hava soğuk değildi ama yine de ortalıkta serin bir sabah rüzgarı dolaşıyordu. Cordis ve genç kurtlardan biri hemen sağ tarafında derin bir uykuda gibi gözüküyorlardı. Avcıların pis bedenleri ise sabah ayazından dolayı kafesin içerisinde ısınma çabası ile birbirine girmişti. Büyük bir sükunetin hakim olduğu ormana sadece sabahı neşe ile müjdeleyen serçelerin ve Cordis’in hafifçe ara sıra yükselen horlama sesi hakimdi.
Marina uyku sersemliğinden yavaşça sıyrılırken elleri ile uykuda dağılan gür saçlarını düzelterek sıcak tulumun içerisinden çıktı. Bakışları ile etrafta Tino’yu ararken onu bulması sandığı kadar da uzun sürmedi. Dün akşam konuştukları ağacın altında kafasını ağaca yaslamış bacaklarını öne uzatmış kollarını da önünde birleştirmiş bir halde uyuyordu. Marina kimseyi uyandırmamaya çalışarak sessiz adımlar ile bastığı yere dikkat ederek Tino’nun yanına giderek yanında diz çöktü.
Böyle uyurken ne kadarda zararsız ve masum duruyordu. Marina içine derin bir kederin yayıldığını hissederek sıkıntı ile elini kalbine götürdü. Lockwood’ların bunu yapmak için mantıklı bir sebebi vardır diye düşündü, Marissa’nın, Fenris’in, Rae’nin...
Tino’nun yüzüne vuran sabah güneşi ile yüz hatları daha da belli olurken Marina bir heykeltıraş tarafından şekillendirilmiş gibi diye fısıldadı. Beyaz teni, alnına dökülmüş sarı saçları, kırmızı dudakları ve huzurlu nefes alış verişi ile gökyüzünden yeryüzüne düşmüş bir tanrı gibiydi.
Marina utançla tekrardan ilgisini çeken dudaklardan bakışlarını kaçırdı. Aklında Ginger’ın anısında gördüğü öpüşme belirmişti. Soğuk sabah rüzgarına rağmen yanaklarının kızardığını hissetti. O anı da birbirlerine sevgi ve aşk ile bakıyorlardı.
Marina Tino’nun dikkatini dağıtmasına izin vermemesi gerektiğini bildiğinden kendini onun cazibesinden uzaklaştırabilmek için ayağa kalkarak birkaç adım uzaklaşırken birden kampta yalnız olduğu gerçeği aklına dank etti. Uyandığından beri etrafta hiçbir hareket yoktu. Gerçi genç kurtlardan biri ortalıkta gözükmüyordu ama kampta olduğuna dair bir ipucu da yoktu. Marina risk alırsa buna değip değmeyeceğini düşünerek elini toprağa koydu ve tekrardan etrafta uyanan biri var mı diye kontrol ederek gözlerini kapayarak etrafta suyun gücünü aradı. Ona büyük bir su kitlesi gerekiyordu, içine girdiği anda tüm gücü ile yüzerek bu zamandaki kız kardeşlerine gidebilir, onların yardımı ile Marissa’yı bulur ve belki de bir sonraki döngüde tekrardan evine dönerdi. Kalbi en azından bir plan yapabilmenin ferahlığı ile dolarken suyu aradı. Bacakları da karada fazla kalmaktan sızlamaya başlamıştı.
Yakında büyük bir su kitlesi yoktu. Marina üzüntü ile iç geçirerek tam ayağa kalkacakken ağaçların arasında kendisini izleyen genç kurdu görmesi ile korkuyla çığlık atmamak için elini ağzına bastırdı. Genç kurdun fark edildiğini anlaması ile onun bakışlarına da bir şaşkınlık yayılırken acele ile Marina’nın yanına geldi.
Sarıdan kumrala çalan bukleleri, yüzünde hala toyluğunu belli edecek bir acemiliği ve saflığı vardı. Boyu Marina'dan biraz daha uzundu ama Marina yaşça kendisinden küçük olduğuna emindi.
“Özür dilerim korkutmak istememiştim, sadece ne yaptığını anlamamıştım, Cordis avcılardan gözünüzü...” konuşurken kısacık bir an Cordis’e ve yanında yatan kendisi gibi genç arkadaşına bir bakış attı. “...ayırmayın demişti.”
Çocuğun omuzları hatalı bir şey yapmış gibi çökerken Marina çocuğu kendisine benzettiğinden midir bilinmez ona kanının ısındığını hissetti.
“Asıl ben özür dilerim, kampta uyanık birinin olmadığını sanıyordum.”
Çocuğun bakışları Tino’nunkine benzer tatlı, sevimli bir ışıltı taşıyordu.
“Peki yerde ne yapıyordun ?”
Marina paniklememeye çalışarak sakince tebessüm etmeye çalıştı.
“Sadece oturmuştum, burada tutsak olduğumdan dolayı çok korkuyorum bazen toprakla temas etmek beni sakinleştiriyor.” Marina yalan söylemeye alışık değildi. Kalbine sinsi bir keder çöreklendi.
Çocuğun bakışları iyice yumuşayarak merhamet ve şefkat notaları ile doldu.
“Bu kadar korkmana gerek yok. Sana zarar vermeyiz. Ne Tino ne de Reto kötü insanlar değildirler.”
“Reto da kim ?” Marina kaygıyla içinden biri daha diye geçirdi.
Çocuğun gözleri şaşkınlık ile büyüdü. “Reto’yu tanımıyor musun ?”
Marina olumsuz anlamda hafifçe kafasını sallarken çocuk onunla dalga geçilip geçilmediğini anlamak için dikkatle Marina’yı süzdü.
“Reto bizim alfamız, Tino'nun da abisi.” Gözlerine gururlu bir bakış yerleşirken hafifçe de övünerek devam etti. “Benim de kuzenim oluyor. Kendisinin daha önce hiç yanlış bir karar verdiğini görmedim.”
Marina çocuğun Reto’ya hayran olduğunu fark etti, gözleri ve sözleri ile bu hayranlığını apaçık bir şekilde ortaya koyan birinin objektif bir şekilde yorum yapabileceğine pek emin olamayarak sıkıntı ile iç geçirdi.
Çocuk bir sınırı geçmek istemezcesine ama merakına da engel olamayarak konuştu.
“Tino’ya avcı olmadığını söyledin, öyleyse kimsin sen ?”
Marina ne diyeceğini bilemeyerek bocaladı. Ağzından sadece “İsmim Marina...” kelimeleri çıkabildi.
Çocuğun yumuşak ve hoşgörülü bakışları değişmedi. “Ben de Spiro, tanıştığımıza memnun oldum.” Bakışları arka tarafa kayarken yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. “Günaydın Tino ! Erkencisin.”
Marina Tino’nun varlığını birkaç adım arkasında hissederek heyecanlandı ve yine heyecanlandığı için kendisine içten içe kızarak hem Spiro’yu hem de Tino'yu görebilecek şekilde yan döndü. Tino’nun yüzünde uyku mahmurluğu ile birlikte sevimli bir oğlan çocuğunun tatlılığı vardı. Spiro’ya bakan gözleri sevgiyle parlıyordu.
“Nöbet nasıl geçti çaylak, zorlandın mı ?”
Spiro tatlı bir sızlanma ile huysuzlandı, ama genel olarak Tino gibi Marina ondan da yayılan kaygısızlığı ve rahatlığı görebiliyordu. Hayatlarında daha önce hiç bir sorunu kafaya takacak kadar büyütmüş gözükmüyorlardı.
“Beni nöbet için daha erken kaldıracaktınız, şuan da sayenizde aranızda en az nöbeti ben tutmuş oldum.”
“Sızlanmayı bırak Spiro, madem bu kadar çok istiyorsun bu gece tüm nöbeti alabilirsin.” Gamzelerini göstererek güldü. “Beni de yaşlı kurdun sıkıcı öğütlerinden kurtarırsın.”
Cordis’in uykulu yeni uyanmış sesi yatağının içinden huysuzca söylendi ve yerden bulduğu küçük bir taşı öylesine oldukları tarafa fırlattı.
“Seni velet seni ! Sıkıcıymış...”
Tino gülerek Marina’nın arkasına sığınırken Marina da dudaklarında farkında olmadan oluşan bir tebessümün izleri olduğunun farkına vardı. Ortiz’ler neşelilerdi.
Marina düşünmek istemese de birden aklına yine sinsice Liber ve Anton’un ölümü sokuldu. Onları öldürenler de Ortiz’lerdi ama o gece çok soğuk ve duygusuzdular.
“Yeterince su var mı Spiro ?”
Marina kötü düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalıştı, o gece ve şuan arasında yüzyıllar vardı.
Spiro olumsuz anlamda kafa sallarken bir iş yaparak kendini gösterebilecek olmanın tez canlılığı ile öne atıldı. “Doldurayım mı ?”
Tino abivari bir edayla Spiro’nun omzuna hafifçe iki kere vurdu. “Sen git dinlen, suları ben doldururum.”
Spiro itiraz edecek gibi olurken şakacı bir tonda ekledi. “Hem sonra eve geri döndüğümüzde abim seni çok çalıştırdığım için bana kızmasın.”
Spiro bir şey söylemeden ayak sürüyerek uzaklaşırken Tino da su kaplarına doğru yönelecekken Marina ani bir refleksle Tino uzaklaşmadan kolunu yakaladı. Su kaynağı neredeyse oraya gitmek onun için bir şans olabilirdi.
Marina’nın kolundan tutması ile Tino’nun meraklı bakışları onu bulurken Marina hafifçe utanarak ve aynı zamanda da panikleyerek elini çekti.
“Bende seninle gelebilir miyim ?” Etrafa ürkek bir bakış attı. “Sen olmadan burada tek kalmak istemiyorum.” Yalan söylemek konusunda gittikçe daha da iyi oluyordu.
Tino Cordis’in olduğu tarafa hafifçe bir bakış attı.
“Sana burada kimse zarar vermez, korkmana gerek yok. Cordis bazen huysuz olabiliyor ama iyi biridir. Avcılar ile ilgili eski bir meselesi var.”
“Lütfen...”
Tino kararsız bir şekilde elini sarı saçları arasından geçirirken “İyi gel madem.” dedi. “Ama biliyorsun kaçmaya çalışırsan...”
“Yakalarsın. Biliyorum.”
“Öğrenmişsin.” Tino’nun gamzeleri yavaşça ortaya çıkarken Marina ikisinin buluşan bakışlarında iç ısıtan bir şeyin oluştuğunu biliyordu. Midesinde daha önce hiç hissetmediği ve tanımlayamadığı bir duygu kanat çırpıyordu.
“Resmi olarak tanışmamıştık ben Tino.” Gözlerini tahmin etmeye çalışır gibi kıstı. “Ve öngörülerim yanılmıyorsa sende Marina olmalısın.”
Sempatik ve eğlenceliydi, Marina kendisini istemeden de olsa yanında gülerken buluyordu.
“Cordis yine söylenmeye başlamadan gidelim en iyisi.”
Marina yaşlı kurdun olduğu tarafa bakmasa bile adamın huysuz ve onaylamaz bakışlarını sırtında hissedebiliyordu. Tino iki büyük kovayı alarak ormana girerken Marina da hemen peşine takılarak onu izledi. Ağaçlar uzun ve geniş yapraklıydı, koca gövdeleri ile güneş ışınlarını aralarına yer yer alarak yapraklarında, çalılarda ya da yaban çiçeklerinde oynaşmalarına izin veriyorlardı. Kuşların neşeli ötüşleri daha net duyulur olmuş ormanın huzurlu atmosferi gözler önüne serilmişti.
Bir süre yan yana sessizlik içinde yürüdükten sonra ilk konuşan Tino oldu.
“Hala bana kim olduğunu ve adada ne yaptığını anlatmayacak mısın ?”
“Anlatmak isterdim ama...”
Marina’nın tamamlanmadan öylece bırakılmış cümlesini bu sefer de Tino tamamladı.
“Bana güvenseydin.” Derin bir nefes aldı, hala kaygısız ve rahattı. “Birbirimizi tanımıyor olabiliriz ama abime gittiğimizde mantıklı bir sebep bulamazsan ya seni de avcılar ile birlikte öldürtür ya da avcı olmadığına karar verse bile mantıklı bir açıklaman olmadığından sürgüne gönderir.”
“Abine götürmek yerine beni bırakabilirsin, avcı olmadığımı biliyorsun.”
“Seni bıraksam bile tek başına hayatta kalamaz gibi gözüküyorsun.”
Marina Tino’nun alaycı tutumuna bozuldu.
“Bunca senedir gayet iyi idare ediyordum.”
Tino cevap vermemeyi tercih ederken Marina kulaklarına gelen ses ve bedeninde hissettiği suyun gücü ile kuvvetli bir zevk aldı. Bacakları sızlıyor, vücudu kendisini hemen suyun o ferah ve iyileştirici gücüne bırakmak istiyordu.
Son birkaç ağacı da geçerek nehre geldiklerinde Marina heyecan ve endişe ile önündeki manzaraya baktı. Nehrin güçlü enerjisinin kaynağı belli olmuştu. Çok deli dolu ve coşkun akıyordu, durmadan yolunun üzerindeki sivri ve dik kayalara çarparak onları tokatlıyor ve hızla ilerleyişine devam ediyordu. Marina Tino’nun bir boşluğundan yararlanıp suya girebilse bile bu denli hızlı akan ve birçok sivri kayanın bulunduğu bir yerden canlı çıkamazdı. Omuzlarını düş kırıklığı ile düşürürken Tino çoktan ilerleyerek nehrin kıyıya daha az tehlike arz ettiği bir noktada kovaları doldurmaya başlamıştı.
Marina birkaç adım gerisinde hem delice içinde olmayı arzuladığı hem de içine girerse onu kesin öldürecek nehre baktı. Başka bir su kütlesinde yine Tino’yu ikna ederek şansını denemeliydi.
Tino işini bitirerek kovaları kenara koydu.
“Avcı ya da cadı değilsin değil mi ?”
Marina hayal kırıklığının yarattığı dalgınlığa kapılmıştı. “Değilim demiştim.” Yavaşça en azından elini suyun içine sokmak ve enerji alabilmek için nehrin yanına geldi.
“Dün geceden sonra aklıma takılan bir şey var, senin adada olman ile ilgili.”
Marina elinden tüm vücuduna yayılan ferahlama ve enerji ile ilgileniyordu. “Nedir ?”
“Avcı ya da cadı değilsin, korsana ya da periye de benzemiyorsun, kurt olsan bunu çoktan anlardık. Sıradan insanlar kurtların bölgesine zaten gelmez. Marina...” Kısa bir ara verdi, gözlerinde oyunbaz ve ışıltılı bir bakış vardı. “... geriye döngü zamanı orada olmanı açıklayabilecek tek bir ihtimal kalıyor.”
Marina elini suyun içine dikkatli bir şekilde daha fazla sokarak susuzluktan kuruyan vücuduna iyi gelmeye çalışıyordu. Tino usulca yanaşarak yanında durduğunda ya da dışarıda kalan elini tutarak suyun içine daha fazla girebilmesini sağladığında bile ona fazla dikkat etmedi. Bir yanlış olduğunu sadece Tino arkadan hafifçe ayağını kaydırarak onu nehrin içine ittiğinde anlayabildi. Elleri kısa bir süreliğine ayrılsa da Marina akıntıya kapılıp gitmeden önce hemen geri buluştu. Marina coşkulu nehrin içine tamamen girerken akıntının onu götürememesinin tek sebebi elini güçlü bir şekilde yakalamış Tino’nun eliydi.
Tino’nun yüzüne gamzelerini ortaya çıkaracak geniş bir gülümseme yayıldı.
“O tek ihtimal de bir denizkızı olman.”
Arkadaşlar merhaba şimdi size bir şey sormak istiyorum 🫣 Acaba Lockwood’ların Marina'yı neden geçmişe gönderdiğine dair bir fikri olan var mı ? Aslında bu konu hakkında kitap boyunca spoiler vererek ilerlediğimi düşünüyorum ama ben her şeyi bilerek yazdığımdan siz de nasıl bir izlenim oluşturuyor pek anlamıyorum. Yorum yazarak fikirlerinizi belirtirseniz çok sevinirim 🥰
Lütfen beğendiyseniz yorum yapıp beğenmeyi unutmayın, hep iyilikle kalın ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.15k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |