16. Bölüm

14.Bölüm : Avcılar ve Yabancı

giz_ece
giz_ece

 

Buraya da taslak bir harita bırakıyorum. Marina'nın zamanına ait dönemden. (Haritayı hikayenin gidişatına göre revize edebilirim.)

 

~~~

 

Görsel : Yabancı / Esir

~~~

 

 

Marina ara sokakta ses çıkarmamaya özen göstererek yavaşça köşe başına doğru ilerledi. Bazı evlerin perdelerinden sarı mum ışıkları dışarı doğru yansıyor, hava daha fazla soğuyarak Marina’yı üstüne giyecek bir şey almadığına pişman ediyordu.

Marina kalbinin heyecan ve korkuyla hızlıca atışını kulaklarında hissetti. Sanki heran Tino arkasından usulca yaklaşarak onu yakalayacakmış gibi hissediyordu.

Köşe başına geldiğinde dikkatli bir şekilde etrafı gözeterek daha geniş olan sokağa bir adım attı. Kalabalık meydanın bir sokak arkasındaydı, kalabalığın gürültüsü uzaktan bir uğultu olarak gelirken neyseki bu sokak bomboştu. Marina yerleşkenin halkalar şeklinde düzenlenmiş evlerini koşar adım geçti. Elbisesinin eteklerini toplayarak bacaklarına dolanmasını engellemişti.

Hızlı bir şekilde tüm halkları dikkat çekmeden geçmeyi başarırken gecenin karanlığında ormanı görmesi ile hem derince rahatlayarak hem de ürpererek iyice hızlandı. Ormandaki kurtların içeriye Tino ile birlikte girdiğinden dolayı onu durdurmayacağını düşünüyordu ve düşündüğü gibi de olarak uzaktaki bir çalıdan öylesine bir bakarak gitmesine göz yumuşlarını izledi.

Orman ıssız ve tekinsizdi. Marina ay ışığı hariç tek bir ışık bile barındırmayan ormanda dikkatli bir şekilde taşlara ve çalılara takılmamaya çalışarak ilerledi. Ağaçlar tüm heybeti ile gökyüzünü delmek istercesine geceye uzanırken her rüzgar esişinde de uğursuz bir şekilde sallanıyorlardı. Geceyi delen ürkütücü bir baykuş sesi yakasını bırakmıyordu. Ormanın diğer canlıları şu anlık sessizdi ancak koca bir ayı ya da aç bir kurt sürüsü ile karşılaşma düşüncesi bile Marina’nın kalbini ağzına getirmeye yetiyordu. Acaba yerleşke de kalsa daha mı iyi olurdu düşüncesi içini sinsice kemirirken Marina kararından dönmemek için kendini daha fazla cesaretlendirmeye çalıştı. Tino güvenilmez olduğunu kanıtlamıştı ancak bir yandan da o gülen gözlerinde tüm serseriliğine rağmen samimi ve dürüst pırıltılar da taşıyordu. İstediğini yaptıktan sonra onu bırakacağına dair söz vermişti. Marina bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmak için kafasını iki yana salladı. Tino Ortiz etkileyici ve diğer her şey olabilirdi ama tüm bunlar ona güvenmek için yeterli değildi. Güçlerini kullanarak su bulması ve kız kardeşlerinin yanına gitmesi gerekiyordu.

Marina Tino’nun peşine düşeceğini varsayarak araya olabildiğince mesafe koymaya çalıştı. Neyse ki ay ışığı ormanı yeteri kadar aydınlatmaya yetiyordu. Dinlenmek için durduğu kısa bir arada gözlerini kapayarak suyun gücünü aradı. Çok çok uzaklardan belli belirsiz titreşimler vücuduna ulaşırken yine de gitmeye değer mi emin olamadı ama başka şansı da yoktu. Bulduğu her su kütlesine gitmesi ve şansını denemesi gerekiyordu.

Marina bacaklarının gidebileceği yere kadar kendini zorlayarak ormanda düşe kalka ilerledi. Dizleri, bacakları ve yüzü çizikler ile kaplanmıştı. Luceria’nın güzel elbisesi çalılara ve ağaç dallarına takılmaktan yer yer yırtılmış ve parçalanmıştı.

Marina gecenin ayazında dişleri takırdayarak en sonunda dinlenmeye karar vererek durdu ama ormanın ortasında yırtıcılara av olmak ister gibi duramazdı. Yakınlardaki daha tırmanılabilir bir ağacı gözüne kestirerek ona doğru ilerledi.

Lockwood’lar ile birlikteyken diğerleri kendi aralarında şakalaşarak ağaca tırmanma konusunda yarışırlarken arada Marissa ile onları izlerdi. Fenris ve Anton bu yarışlarda bile daima hem sürtüşerek hem de eğlenerek başa baş birinci olurlardı. Marissa bu eğlenceye alınmayacağını bilerek daima uzaktan hüzünlü ve kederli gözler ile sürüyü izlerdi. Bir zamanlar ağız dolusu kahkahaları, neşeleri ve birlik duygusu ile kanlı canlı oradaydılar. Şimdi orada kimse kalmasa bile...

Marina’nın bir daha öyle eğlenecek kimsenin kalmadığını bilerek kalbi sızladı.

Bu oyunlardan sonra arada Marissa'da kimsenin olmadığı zamanlarda tek başına oyalanır bazı zamanlarda da Marina ile birlikte yarışırlardı.

Marina ağacın en altındaki dalına ayağını koyarak bir üstteki dala tutunup kendini yukarı çekti. Yavaş yavaş ve dikkatli bir şekilde tırmanarak ilerledi. Riske girmeden ve düşmeyeceğine emin olduğu dallara basarak yerden yavaşça yükseldi ancak inmenin kolay olması için de aynı zamanda daha fazla tırmanmaya da korktu. Yeterli yükseğe geldiğini düşündüğünde de sık ağaç dalları arasında kendine rahat oturacak bir yer bularak düşmeyeceği bir şekilde yerleşti. Bacakları ve kolları ağrıyor, gözleri biraz uyumak için yalvarıyordu. Bedeninin her zerresi suya dönmek, suyla bulaşabilmek için sızlıyordu. Bugün kendini hayatında daha öncesinde hiç olmadığı kadar zorlamıştı.

Ormanda ıssızlığın içinde tek başına yürürken yalnızlığı daha da bir kendini belli etmiş ve düştüğü durumu fark edebilmesini sağlamıştı. Kendi zamanından yüzyıllar öncesinde savunmasız ve yapayalnız bir halde kaderine terk edilmişti. Rae, Lockwood’lar ve o zamanlar o kadar da sıcak gelmeyen ama şimdi baktığında mutlu olan anıları bir daha hiç gelmeyecek bir şekilde uzakta gibiydiler. Marina gözyaşlarını geriye itmeye çalışsa da akmalarına engel olamayarak yüzünde sıcak tuzlu bir yol bırakarak inişlerini hissetti. Hıçkırıklarını bastırmak ister gibi elini ağzına bastırarak bir süre ağladıktan sonra bedeni daha fazla bu yorgunluğa dayanamayarak kendini uykuya teslim etti.

Marina zaman algısını kaybettiği ama biraz da olsa dinlenmiş hissettiği bir uykudan gözlerini yine gecenin karanlığına açtı. Birkaç saniye kafa karışıklığı ile nerede olduğunu unutarak şaşkınca etrafa bakındı ve az sonra da uyanmasına sebebiyet veren seslerin kaynağını buldu.

Birkaç ağaç ötesinde bir kamp ateşi yanıyordu. Ateşin başında iki şişman ve kısa boylu bodur adam ateşte bıldırcına benzer bir şey pişirirken iğrenç homurtu ve kahkahalar ile de konuşuyorlardı. Marina kalbinin atışını kulaklarında hissetti. Bu adamlara benzeyen adamları daha öncesinde Tino’ların kafesinde görmüştü. Avcıydılar. Hemen yanlarında keskin kılıçları, büyüklü küçüklü bıçakları ve ne işe yaradığını bilmediği daha birçok alet vardı. Onlardan daha uzakta atların yanında bir ağacın altında elleri ve ayakları bağlanmış, yüzünden dövüldüğü belli olan, ceset gibi kıpırtısız biri oturuyordu. Marina’nın görebildiği kadarı ile otuzlarının başındaydı. Üstü başı yırtık ve parçalanmış, kir pas içerisindeydi. Gözleri kapalı, yüzü kötü bir rüyadaymışçasına huzursuzdu.

Marina korku ile tekrardan bakışlarını avcılara çevirdi. Ona arkası dönük olan daha tıknaz ve kısaydı, çaprazında oturan ise daha uzun ve daha yapılı duruyordu. Şuanda ateşte pişen yemeklerini iğrenç yağlı elleri ile tükürükler saçarak büyük bir iştahla yiyorlardı. Bir ellerinde yağı üstlerine damlayan ağızlarından çenelerine akan et parçasını diğer ellerinde ise büyük bir matara gibi bir şey tutuyorlardı. Marina avcıların mataradan her koca bir yudum alışında rahatlayarak bunun içki olmasını umuyordu. Kendisini fark etmiş gibi durmuyorlardı. Gülüşerek kendi aralarında o lanet kurt bölgesinden nasıl kaçtıklarını abartılı bir şekilde anlatıyorlardı.

Marina’nın konuşulanlardan anladığı avcıların Ortiz’lerden kaçarak buraya kadar geldiğiydi. Nefes almaya bile korkar bir halde ağaç dalları arasına daha fazla gömülerek varlığını gizlerken avcıların biran önce toparlanarak gitmesini umdu. Dakikalar yavaşça geçerken avcılar daha fazla içmeye, şarkı söylemeye ve en sonunda da tüm taşkınlıkları bitince de oldukları yerde sızarak uyumaya başladılar.

Marina aradığı fırsatı buluşmuşçasına usulca ağaçtan aşağı süzüldü. Gece yavaş yavaş kızıla dönmeye başlamıştı. Avcılar horlayarak uyuyorlar, esirleri ise gözleri hala kapalı kıpırtısız bir şekilde sırtı ağaca yaslı oturuyordu.

Marina ani bir kararla kampa yönelerek sessiz adımlar ile ilerledi. Neredeyse iki gündür yemek yemiyordu. Karnı açlık ve kramplar ile kasılırken herkes burada hazır uyurken birkaç yiyecek aşırmak mantıklı gibi duruyordu. Önünde uzun bir yol varken aç haliyle pekte ilerleyemezdi.

Avcıların yanına usulca yaklaşarak dikkatli bir şekilde yiyecek heybesine uzanırken nefesini tutarak korkusunu geri planda tutmaya çalıştı. Heybeden eline ilk gelen kalınca bir ekmek dilimi olurken bununla yetinmeyi yeterli görerek uzaklaşmaya karar vermişken gözü biran avcıların çeşitli bıçak ve kesici aletlerine takıldı. Ormanda tüm tehlikelere karşı tek başına savaşacaksa yanına bir silah alsa fena olmazdı.

Nefesini tutarak dikkatli bir şekilde daha da avcıların dibine girerek en yakınındaki eline daha uygun orta boyutta bir bıçağa uzandı. Ses yapmamış, kimseyi uyandırmamıştı. Avcıların burnunun dibinden fark edilmeden silahlarını alabilmenin verdiği bir sevinç Marina’yı kaplarken birden bire buz keserek izlendiği izlenimine kapıldı. Hemen avcıları kontrol ederek hala uyuduklarını görüp bakışlarını ağacın altındaki esirlerine çevirdi.

İfadesiz kahverengi gözler büyük bir dikkat ve merakla onu izliyordu. Yüzünden ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Uzun koyu kahverengi saçları pislik ve yağla katılaşmış bir halde omuzlarına dökülmüştü. Uzun boylu ve inceydi, otuzlarının başında gibiydi, onu sarsak ve çelimsiz gösteren uzuvlara sahipti. Vücudundaki yaraların çokluğundan uzun zamandır avcılarla birlikte olduğu belliydi. Bir gözü morararak şişmiş, dudakları susuzluktan kurumuştu ama yine de avcılar sanki bedenini ne kadar hırpalarsa hırpalasın ruhuna dokunamamışlardı.

Bakışları düz ve merak doluydu. Marina avcıları uyandıracak bir şey yapmasından korkarak öylece donakalırken bakışlarını da adamdan çekmeyi göze alamadı. Marina için zaman hızla akıp gidiyor gibi dursa da daha sadece birkaç saniye geçmişti.

Adamın ifadesiz bakışları değişmese de Marina’ya sanki kafasını hafifçe oynatarak git dermiş gibi yaptığını düşündürttü.

Marina titrek nefeslerini kontrol altına almaya çalışarak gitmeye karar vererek uzaklaşacakken adamın her şeyden vazgeçerek geri gözlerini kapadığını fark etti. Bu tüm dünyadan vazgeçmiş ve yapayalnız terkedilmiş halinde Marina’nın kalbini dağlayan bir şeyler vardı ve bunun ne olduğunu bulması için de düşünmesini gerek bile yoktu. Aynı kendisi gibi duruyordu. Marina da terk edilmiş ve yalnızdı. Avcıların eline düşerse birileri onu kurtarmaya zahmet eder miydi ? Hayatı kimse için anlam ifade etmeyecek kadar değersiz ve önemsizdi. Onun için kimse gelmezdi.

Verdiği karar belki aptalca ve mantıktan uzaktı ama elindeki bıçak ile sessiz adımlarla adama yaklaştı. Elindeki ekmeği mecburiyetten yere bırakarak bıçağı adamın önden iplerle bağlı düğümlerine götürdü.

Adam gözlerini açarak şüphe ve merakla ne yaptığına baktı ve ne yaptığını fark ettiğinde bile gözlerinde bir hayat ışığı yanmadı. Marina olabildiğince sessiz bir şekilde ipi kesmeye çalıştı. Avcılar hala büyük bir horlama ile uyuyorlardı.

Bıçak bir ileri bir geri kalın halat ipi kesmeye çalışırken Marina adamın bakışlarını önce boynunda sonra da Luceria’nın önü cüretkarca açık kırmızı elbisesinden gerdanında hissetti. Adamın bakışları özellikle boynunda oylanırken Marina gerildiğini hissetti ama adamın ifadesi hala düz ve ifadeden yoksundu.

Adamın bileklerindeki ip sonunda koparak düşerken Marina vakit kaybetmeden ayak bileklerindekine geçecekken adam el çabukluğu ile bıçağı alarak bol ve parçalanmış gömleğinin içinde bir yere sokarak ortadan kaldırdı. Marina daha ne olduğunu bile anlayamadan arkasında koca ve leş kokulu bir bedenin varlığını duyumsadı ve korkudan çığlık atmaya bile fırsat bulamadan yerden kaldırıldı.

Tekmeler ve çığlıklar atarak kendini hapseden pis bedenden kurtulmaya çalışırken avcının iğrenç nefesini ensesinde duydu.

“Bak burada ne buldum Ponk ! Yuvasından uzakta minik bir bıldırcın !” Sesi kaba saba ve tiksindiriciydi.

Marina’yı hala sıkıca tutarken uykusunda olan diğer arkadaşının yanına giderek ona hafif bir tekme attı.

“Uyan Ponk ! Bak burada ne var ?” İğrenç bir şekilde gülüyordu.

Uykusundan arkadaşının tekmesi ile uyanan diğeri küfürlü homurtular ile uyanırken Marina’yı görmesi ile değerli bir hazine buluşmuşçasına yılışıkça sırıttı.

Marina’yı sıkıca tutarak sıkıştıran adam kollarında debelenen kızdan sıkılmışçasına onu bir patates çuvalıymışçasına yere arkadaşının önüne fırlattı. Düşmenin etkisi ile Marina çenesini yere kuvvetli bir şekilde vurduğundan ağzına kan dolduğunu hissetti. Kanın metalsi tadı tüm ağzını kaplarken çenesi kuvvetli bir şekilde sızladı. Yerde toz toprağa karışmış bir halde kıpırdamaya korkar bir halde kafasını kaldırarak avcılara baktı. Bakışlarında nefret, tiksinti ve korku aynı anda bulunuyordu.

Onu yere fırlatan adam sanki pazardan satın alacağı bir hayvan hakkında konuşur gibi yere çömelerek Marina’yı çenesinden kavrayarak yüzünü arkadaşına çevirdi.

“Şunun ifadesine bak Ponk ! Nasıl da zavallı !”

Arkadaşı sırnaşık bir kahkaha ile Marina’nın yanına gelirken ellerini Marina’nın kollarından yavaş yavaş aşağı doğru indirerek iğrenç bir ifade ile kalçalarına kadar getirdi.

“Şu cicili bicili elbisesi ile de ne kadar şirin değil mi Fank ? Belki onu köle pazarında satmadan önce biraz eğleniriz ne dersin ?”

Marina’yı tutan, yüzünü geri kendine çevirerek onu baştan aşağı süzerken Marina tüm korkusuna rağmen içinde adamın yüzüne tükürecek kadar cesaret buldu. Ne Tino’ya ne de Cordis’e yalvardığı gibi bu adamlara yalvarmanın bir işe yaramayacağını biliyordu. Vücudunun korkudan zangır zangır titremesine ya da kalbinin endişe ile atışlarına rağmen burada başına gelecek her şeye dimdik bir şekilde aynı esir adamın yaptığı gibi ruhuna dokunmalarına izin vermeden katlanmak zorundaydı. Yaşlar gözlerine dolarken buna engel olamadı ve ağlaması adamları daha da eğlendirdi.

Biri arkasına geçerek kollarını sıkıca tutarken diğeri hala iğrenç bakışları ile onu süzüyordu.

“Ben olsam buna cüret etmezdim.”

Avcılar dik bakışlarını ilk defa konuşan esirlerine çevirdi ve Marina’da ilk defa konuşan, kurtarmak için kendini riske attığı adama baktı.

Adam devam etti, gözleri hala kapalı ve umursamazdı.

“ Ben olsam bunu yapmazdım.” Avcılardan Marina’nın önünde olan öfke ile adamın yanına doğru harekete geçecekken adam gözlerini açarak sakince devam etti. Yüzü hala bir duygudan yoksundu.

“Boynundaki doğum lekesini görmediniz mi ? Kız Raveneye’lardan, Sigvard ailesinden birine zarar verdiğinizi duyduğunda sizi gemisinin önüne çarmıha gerer gibi sabitler.” Yüzüne ilk defa bu düşünceden zevk aldığını belli eden bir gülümseme yayıldı. “Ve kuzgunları gözlerinizi oyarak sizi yavaş yavaş parçalar.”

Marina'yı tutan adam Raveneye kelimesini duyar duymaz onu sanki vebalıymışçasına bırakırken Fank denilen daha şüpheci davranarak Marina'yı tutarak sertçe başını kaldırıp doğum lekesini gözler önüne serdi. Baş parmağını dili ile ıslatarak iğrenç elini doğum lekesini silmek ister gibi Marina’nın boynunda gezdirdi.

“Bunun boyayla yapılmadığı ne malum ? Sigvard'ın bir kızı olduğunu daha önce hiç duymadık ? Bir tek piç bir yeğeni var, Rex.”

Adam umursamazca omuz silkti.

“Sigvard’ın kızı olduğunu söylemedim. Aile işaretini taşıyor dedim.” Tek kaşı havada dalga geçercesine mırıldandı. “Sigvard’ın tüm gayrimeşru çocuklarına hakim misin Fank ? Bu kızın ailenin tanınan bir üyesi olup olmadığı değil onlar tarafından ne kadar umursandığı önemli.”

Yılışık olan kafasını hafifçe düşünür gibi yana eğerek gözleri parlayarak konuştu.

“Kız burada ormanda tek başınaysa pekte umursandığı söylenemez değil mi ?” Sarı dişleri ön planda sırıttı.

Adam tekrar omuz silkti, gözlerini kapayarak umursamadığını belli etti.

“Eğer umursanmasaydı bence cadıların kolyesi onda olmazdı. Kiara’nın aile yadigarı, bu günlerde kolyeye kızı Ginger ev sahipliği yapıyor zannediyordum ama demek ki doğru değilmiş.”

Avcıların bakışları Marina’nın boynuna yönlenirken bakışları Ginger'ın hem geçmiş hem de gelecek bir zamanda Marina’ya verdiği kallavi kolyeye takıldı.

Ponk denilen derince yutkunarak arkadaşına baktı. Endişelenmiş görünüyordu.

“Şimdi ne yapacağız Fank ? Bu kolyeyi daha öncesinde gerçekten de o sürtük cadıda gördüm. Meydanda hainleri ateşi ile canlı canlı yakıyordu.”

Fank denilen keyifle gülümsedi.

“Bu kadar endişelenme Ponk. Kızı kasabaya götürüp Sigvard’a gösteririz. Eğer gerçekten ailendense onu başına bir şey gelmeden getirdiğimiz için bizi ödüllendirir, eğer aileden değilse de cadının kolyesini çalan bir hırsızı getirdiğimiz için bizi yine de ödüllendirir. İki durumda da kazanırız.”

Ormanı avcıların iğrenç kahkahası doldururken Marina ürperdiğini hissetti. Raveneye adını daha önce kız kardeşlerinin kendisi hakkında konuştukları gece duymuştu. Korsan olan babasının soyadını... Eski zamanlarda denizkızlarını acımasızca öldüren babasının sahip olduğu soyu...

 

~~~

 

 

 

Evettt... Sonunda hikayeye Raveneye'lar da giriş yapıyor 🤩 Bir tek geriye geçmiş zamanda daha öncesinde hiç görmediğimiz Lockwood'lar kaldı.

~~~

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.02.2025 17:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...