17. Bölüm

15.Bölüm : Tutsak

giz_ece
giz_ece

~~~

 

 

Herkese merhaba, bölüm biraz gecikti farkındayım ama bu aralar gözlerim çok hassas ve uzun süre ekrana bakamıyorum maalesef 🥲 Dünden beri de iyice kötüleştim ve şuan bu yazıyı bile zor yazıyorum.

 

 

Sizi daha fazla bekletmemek için bölümü yayınlıyorum ama bu bölüm için hayalimdeki son böyle değildi 🥹 Daha heyecanlı ve daha güzel bir son olacaktı. Bir de gözlerimden dolayı son kontrolü bile yapamadım, yazım yanlışım varsa üzgünüm 😓

 

 

Umarım okurken eğlenirsiniz. Büyük bir merakla yorumlarınızı bekliyorum 🥰 Oy ve yorumlarınızla destek olursanız çok sevinirim.

~~~

 

 

Marina elleri önden kalın bir iple bağlanmış şekilde yanındaki yabancıyla birlikte avcıların atının arkasında dakikalardır sürükleniyordu. Vücudu bu sürüklenişi daha fazla kaldıramayarak arada tökezlemesine neden oluyor, artık yırtık pırtık ve toprak içindeki pis elbisesi bacaklarına dolanarak yürümesini zorlaştırıyordu. Hava buz gibi soğuktu. Her rüzgar esişinde kemiklerine kadar soğuğun işlediğini ve donduğunu hissediyordu.

Ruh hali karmakarışıktı. Geçmiş ve gelecek durmadan anılarında yer değiştiriyor, düşünceler silsilesi yakasını bırakmıyordu.

Marina yanında yürüyen adama baktığında onun hiçbir şeyden etkilenmiyor gibi durduğunu düşünüyordu. İfadesiz yüzü sapasağlam yerinde dururken arada bir dudaklarını kıpırdatarak dua ediyor arada da sabit ve içinde hiçbir duygu barındırmayan bakışlar ile avcıların bedenlerine odaklanıyordu. Marina adamın mırıltılarını tam net olarak duymasa da arada anladığı birkaç kelimeden dolayı bunun dua olduğunu düşünüyordu. Denizlerin ve dalgaların yüce efendisi Sagnastra... Marina adamın ağzından birkaç kez “Beni affet Sagnastra, günahlarımı bağışla.” kelimelerine benzer bir şeyler döküldüğünü duyar gibi olmuştu. Ya da artık yorgunluk ve korkudan sanrılar duyar olmuştu.

Lockwood’ların inandığı tanrı ve tanrıçaları olmadığından Marina hiçbir kadim ismi bilmiyordu ama Rae öğretilerinde eskiden yaşamış vahşi ve barbar korsanları anlatırken ara sıra bu isimlere değinirdi. Korsanların denizkızlarını yakaladıkları, onlara korkunç işkenceler yaptıkları uzak bir geçmişte korsanların inandıkları tanrılara kurban ettikleri birçok kişiden söz edilirdi. Sagnastra korsanlar için denizlerin ve dalgaların efendisiydi, Sagnastra isterse bir gemi koca okyanusu aşar istemezse güneşli hava da batardı.

Marina Raveneye’ları tanımasından ve Sagnastra için dua etmesinden dolayı yanındaki adamın korsan olabileceğini düşündü. Bu durumunu daha da kötüleştirirdi... Ve Ginger. Her adımda boynunda hem soğukluğunu hem de ağırlığını daha fazla hissettiği madalyonun sahibi. Yanındaki adam kolye için Kiara’nın aile yadigarı, şuan kızı Ginger’da olduğunu sanıyordum demişti.

Cadılar Raveneye’lar ile birlikte miydi ? Ginger’da gittikleri yerde olacak mıydı ?

Marina Ginger’ın ona kolyeyi verirken söylediklerini düşündü.

“Elimde sana vermem gereken bir şey var. Bunu benimle tekrar karşılaştığın zaman bana mutlaka göstermen gerek. Yeniden karşılaştığımızda ben başka bir bedene ve şimdikinden farklı toy bir ruha sahip olmuş olacağım.”

Marina zihni çığlık çığlığa iken biliyordu diye düşündü. Ginger döngü sırasında geçmişe gideceğini biliyordu. Derince yutkunmak zorunda kalırken Lockwood’ların da en başından itibaren planlarının bu olduğunu kabullenmek zorundaydı.

Herkes döngünün olacağı gün onunla bir şekilde vedalaşmaya çalışmıştı. Tüm olanlar zihninde büyük yankılar ile dolanırken kendisine söylenen tüm cümleler ve bakışlar da anlam kazanıyordu.

“Bunca yıldır sürüde birlikteydik, bundan sonra da ne olur bilinmez ama kendine dikkat et denizkızı. Hepimiz sana gerçekten değer verdik, zarar görmeni istemeyiz.”

“Seni sürüden biri gibi gördüğümüzü biliyorsun değil mi ? Yani ne olursa olsun seni yanımızda tuttuk ama bunun bir sebebi de seni sevmemizdi. İleride tamamen yanlış bir fikre kapılmanı istemem.”

“Döngüde kendine dikkat et Marina, seni koruyabilmek için yanında olmak isterdik.”

Acaba gerçekten isterler miydi ? Lockwood’lar şuan bu durumda olduğunu bilseler yardıma gelirler miydi ?

Marina’nın kesin olarak bildiği tek şey vardı ki Marissa’nın da o döngü kapısından geçerek buraya geleceğini hiç kimse bilmiyordu. Vanko dışında hiç kimse... Marina'nın düşünceleri helsmalp gecesine gitti. Marissa o gün Vanko ile konuştuklarını ve daha birçok anlamsız kelime söylemişti ama en önemlisi onun da döngü de ne olacağını o zamandan itibaren bilmeseydi.

“...sadece döngü sonrası sürü ile birlikte olmayacağım.” Marissa’nın cılız ve zayıf kelimeleri beyninde yankılanırken kendini kandırılmış ve kullanılmış hissediyordu. Kimse ona başına ne geleceğini ya da neler olacağını söylememişti. Belki Deka... Deka onu aptal olmaması konusunda uyarmıştı. Hem de birçok kez.

Marina şuanda tüm yaşadıklarına rağmen arkadaşının onu kurtaracağını dair olan inancını koruyordu. Marissa ondan her ne saklamak zorunda kaldıysa mutlaka bunun için mantıklı bir açıklaması vardı. Hatta buraya kendisi için bile gelmiş olma ihtimali olabilirdi. Marina bu korkunç geçmişte yalnız olmadığını düşünmek istiyordu. Birilerinin onu da önemsediğini ve sevdiğini bilmek ruhunun tek ihtiyacıydı. Belki buna bu kadar takılmasıydı en başından Rae’nin onu döngü için seçmesinden itibaren yolunda gitmeyen şeyleri daha net görebilirdi. Deka’nın da kendisine söylediği gibi bir aptal olarak sadece okyanusta kabul göreceğini o kadar odaklanmıştı ki tüm yanlış giden şeyleri göz ardı etmişti.

Marina şuan da en son istediği şeyin sürüklenirken ağlamak olduğunu düşünerek göz yaşlarını geri itmeye çalışarak geleceğine odaklanmaya çalıştı. Buradan kurtularak okyanusa dönmek zorunda ve bir sonraki döngü ile de Marissa’yı da yanına alarak eve gitmeliydi. Ev... Geri dönerse herkes onu gördüğüne sevinir miydi ?

Marina olumsuz düşüncelerini kafasından atmaya çalıştı. Şuanda bir kurtarıcı beklemekten ziyade kendisini kurtarması gerekiyordu. Kendisi için güçlü olmak ve hayatta kalmak zorundaydı. Hiç kimsesi olmasa, tüm hayatını sevilmeyen biri olarak geçirecek olsa bile okyanusa, evine dönecek ve yaşayacaktı. Umudunu koruması gerekiyordu. Tüm hayatından elinde kalan tek şey oydu çünkü, eskiden kız kardeşleri ile birlikte şarkı söylemeyi umut ederken şimdi hayatta kalmayı umut etmesi de ayrı bir ironiydi tabi.

Bir plan yapmaya yarayacak tüm konuşmaları zihninde tekrardan canlandırmaya çalıştı. Raveneye’ların başında Sigvard’ın olduğu söylenmişti ve Rex adında bir yeğeni vardı. Avcıların Sigvard’dan korkarken yeğeninden de hoşlanmadıkları belliydi. Bu gözünde Rex'i daha sempatik bir yere taşıyordu.

Marina avcıların kendisini Sigvard’a teslim ettiklerinde ne diyeceğini düşünmeye çalıştı. Kesinlikle bir denizkızı olduğunu öğrenmemeleri gerekiyordu. Sigvard’a karşı büyük bir risk alarak babası olduğunu söyleyebilirdi. Burada tek umudu adamın tam bir hovarda olduğunu varsayarak birlikte olduğu kadınları hatırlamadığını ummak olurdu.

Annesinin insan kasabalarında yaşayan alelade bir kadın olduğunu iddia edebilirdi ama bu dünya hakkında o kadar az şey biliyordu ki annesinin yaşadığı yer ve hayatı hakkında sorulacak en ufak bir soruda tökezleme ihtimali çok fazla olurdu.

Marina’nın düşünceleri yavaşça boynunda taşıdığı kolyenin sahibine gitti. Ginger... Tanıştıkları süre boyunca çok iyi arkadaş olacaklarını söyleyip durmuştu eğer o da korsanların yanındaysa belki bir yardımı dokunabilirdi. Marina zihnini zorladı. Ginger’a pek güvendiği söylenemezdi, eğer karşılarlarsa ona hikayenin ne kadarını anlatması gerekirdi ? Korsanların yanında olan cadıların pekte iyi insanlar olmadığını biliyordu.

Marina zihni o düşünceden bu düşünceye durmadan geçerken atların yavaşlayarak durduğunu biraz geç fark etti. Ağaçların sık bir şekilde birbirine yakın olduğu bir yerlerdeydiler. Avcılar atları yakındaki bir ağaca bağlamaya giderken Marina ve yanındaki adam da mecburen oraya doğru sürüklendiler.

Ponk denilen yanlarına gelerek atlara bağlı olan ipleri çözdü ve yine o pis sırıtışı ile ikisini birbirine yakın olan el ve ayak bileklerinden birbirine bağladı. Kaçmaları zaten imkansızken artık ihtimal dahilinde bile değildi.

Marina ve esir adam atların hemen yanında sırtları ağaca yaslı otururken avcılar tekrardan küçük bir kamp ateşi yakarak akşam yemeği hazırlığına girişmişlerdi.

Saatler avcıların gürültülü ve iğrenç sohbetleri ile hızlıca akarken Marina başını dizlerinin arasına alarak kendini olanları tekrar tekrar düşünmeye adadı.

Acaba Tino onu merak ediyor muydu ? Ya da sadece elindeki denizkızını kaçırdığı için öfkeli miydi ? Marina Tino’nun kendisini kurtarmaya gelmesini beklemiyordu. Gelecek olsaydı çoktan gelmiş olurdu. Bu düşünceler az da olsa kalbini kırarken böyle saçma düşünceler yüzünden kırıldığı için de kendisine daha da kızıyordu.

Avcılar yine içtikleri içkilerden dolayı sızarken Marina ne kadar iğrenç olduğunu bilse de önlerindeki yemek artıklarına baktı. Çok iştah kabartıcı ve lezzetli duruyorlardı. Büyük bir gürültü ile karnı guruldarken boşuna plan yapmaya çalıştığını düşündü. Bu açlık ve yorgunlukla Sigvard’a varamadan yolda ölecekti.

Büyük bir hayal kırıklığı ile gözlerini kapamak üzereyken yanındaki adamın uzun bir sessizlikten sonra konuşması korkmasına sebep oldu.

“İster misin ?”

Elinde küçük bir parça kurumuş, bayat ekmek tutuyordu. Ekmek çok uzun süredir yanında olmalıydı ki artık çıtır çıtır ve kupkuruydu.

Marina adamın ifadesiz yüzüne kısa bir bakış atıp çekinerek ekmek parçasını aldı.

Adamın dikkatli bakışları ruhunu görüyormuşçasına üzerindeydi.

“Sigvard’ı tanımıyorsun değil mi ?”

Marina bakışlarını kaçırarak vereceği cevabı düşündü.

“Tanımadığın çok belli oluyor.” Tekrardan önüne dönerek umarsızca gözlerini kapadı. “Kasabaya gittiğimizde de böyle kalakalırsan seni köle pazarında zengin ve acımasız yaşlı bir adama satarlar ve hayatın boyunca ruhunda bir daha iyileşmeyecek yaralara sahip olursun.”

Marina Sigvard’ı tanımadığını kabullendiğini belli eden bir şekilde iç çekti.

“Ne yapmam gerek peki ? Sigvard ile karşılaştıktan sonra onu tanımadığımı zaten anlayacaklar.”

“Sigvard’in pek çok gayrimeşru çocuğu vardır, boynundaki kuzgun ona pek bir şey anlam ifade etmeyebilir.” Adam tekrardan gözlerini açtı, boş ifadesi ile kolyeyi işaret etti. “Ama kolyeyi çalmadıysan o ilgisini çekecektir.”

Marina dudaklarını kemirmemek kendini zor tuttu.

“Peki çalmadıysam ama nasıl aldığımı da anlatamazsam.”

Adam hafifçe omuz silkti. “O zaman seni hırsızlıkla suçlayarak öldürür.”

Marina acı bir şekilde durumun ironisine güldü.

“Her türlü ölüyorum yani.”

Adamın ifadesiz ama acımasız bakışları avcıların üzerinde dolaştı.

“Kasabaya vardığımızda ellerinden kaçmaya bak. Kasaba kalabalık olacaktır, belki bir fırsat bulursun.”

“Sen kaçmayacak mısın ?”

Marina ilk defa adamın gözlerinde farklı bir bakış gördü. Acımasız, karşısındaki insana merhamet diletecek bir bakış.

“Benim halletmem gereken bir iş olacak. Ben vazgeçmişken Sagnastra’nın beni lanet yere geri göndermesinin sebebi bu olmalı.”

Marina sorup sormamak arasında kararsız kaldı ve vazgeçti.

“Sigvard’ın tayfasında korsan mısın ?”

Adamın umursamaz bakışları geri geldi.

“Sigvard’ın değil, başka bir gemideydim.”

“Sonra ne oldu ?”

Adam derince iç çekti. Otuzlarında durmasına rağmen üzerinde yaşlı bir adamın kederi vardı.

Marina uzayan sessizlikten cevap alamayacağını anlayarak elindeki kuru ekmeği ağzının içinde yavaş yavaş yumuşatarak yemeğe başladı. Umarım yanındaki yabancının da söylediği gibi kasabada kaçma şansı bulabilirdi.

Sabah güneş ışıkları daha gökyüzüne varmadan yine yola düştüler. Marina gece yarım yamalak korku dolu bir uyku geçirmişti. Bugün hava düne göre daha sıcaktı, belki tutsak olmasalar ve hem susuzluktan hem de yorgunluktan ölmeseler Marina ormanın canlı yeşilleri içinde huzurlu bir gün olduğunu söyleyebilirdi.

Bir süre daha sessizlik içinde yürürlerken yine en sonunda önlerindeki iki atın yavaşlaması ile Marina ve yabancıda durmak zorunda kaldı. Ormanın bittiği yerde yüksek bir tepedeydiler. Önlerinde göz alabildiğine uzanan bir şehir var gibiydi. Marina böylesine bir yerleşkeyi hayatında ilk defa görüyordu. Ne Lockwood’larınki gibi mütevazi ne de Cardenas’larınki gibi şıktı. Karman çorman bir sürü yapı bazen üst üste bazen yana, sıkışık, dar, olabilecek her türlü malzemeyle bambaşka şekillerde bir araya getirilerek bir yerleşke oluşturulmuş gibiydi ama Marina aşağıya baktığında buraya yerleşke demenin haksızlık olacağını biliyordu.

Burası dokuz on yerleşkenin yan yana birleşmiş hali gibiydi. Çok büyük ve farklıydı. Marina daha şimdiden aşağıya baktığında birçok farklı pazar yeri, daha güzel taştan yapılma evler, daha kötü tahtadan yapılmış gibi üst üste yığılan binalar, kalabalık sokaklar, uzaktan belli belirsiz bir şekilde duran dükkanlar görüyordu. Burada her şey var gibiydi. Marina daha öncesinde böyle bir yerde bulunmamıştı ama insan kasabalarının gereksiz büyüklükte olduğunu duymuştu.

Marina gözlerini kasabadan alabildiğinde arkasında duran uçsuz denizi ve gemileri fark etti. Nutku tutulmuş gibi gözleri büyüdü. Atların arkasında sürüklenirken suyun gücünü fark edememiş olabilirdi ama şimdi neden bugün daha az yorulduğunu anlayabiliyordu.

Deniz mavinin renk renk tonlarında sakin ve dingindi. Üzerindeki otuza yakın gemi ile aheste aheste salınıyordu.

Marina gözlerini kısarak gemilere daha iyi bakmaya çalıştı. Sanki burası ona bir yerden tanıdık geliyordu.

Marina tüm dikkati ile burayı nereden anımsadığını düşünürken üstlerinden bir kuzgunun şimşek gibi geçerek denize doğru uçması ile hatırladı.

Uykuda boğanların lanetlenerek sonsuza kadar o korkunç bedenlere hapsolduğu yeri, onları neredeyse çölde öldürecekleri o korkunç geceyi.

Daha birkaç hafta önce buradan Fenris, Marissa, Elektra ve diğerleri ile birlikte sonunda çölün bittiğine sevinerek çıkmıştı.

Marina gemilerin sallanan sancaklarına, buradan karınca gibi gözüken gemilerde hareket eden korsanlara baktı. Marissa’nın söylediğine göre Ralf’a ihanet ettikleri için bir cadı tarafından uykularında boğularak lanetlenmişlerdi.

Hayalinde o korkunç gecede attıkları yardım çığlıkları canlandı. “Bize yardım et.” demişlerdi, ve “Cadıya güvenme. İhanet...”.

Marina sebepsizce ürperdi. Burayı çöle dönüşmeden önce görmek tuhaftı.

Avcılar atlarından inerek usul usul yokuşu inmeye başladılar. Marina ürkek ve şaşkınca etrafa bakarken yabancı adamın bakışlarını da üzerinde hissederek iyice gerildi.

Yokuş bittiginde ve güneş tepeyi biraz geçtiğinde kasabanın dar ve yer yer pis ara sokaklarında ilerliyorlardı. Avcılar atları kasabanın hemen girişinde yer alan bir ahıra bırakmışlardı. Kasaba için elleri kolları bağlanmış tutsaklar çok normal gibiydi, kimse onlara bir bakış fazladan bakmıyordu. En sonunda tahtadan yapılmış üç katlı heran yıkılacak gibi duran bir yapının önüne geldiklerinde durdular. Sokak çok dardı ve haydut tipli adamlar etrafta kol geziyordu. Marina onların da korsan olduğunu tahmin ediyor ve içinde derin bir korku duyuyordu.

Avcılar dar yapının kapısını güçlü bir şekilde çaldıklarında kapı birkaç dakika sonra yanağında derin bir yara izi olan iri yarı uzun boylu biri tarafından açıldı. Bakışları ilk başta vahşi ve yabani de olsa avcıları gördüğü anda yeni bir ganimet kazanmış gibi parladı.

“Fank ! Bize bu sefer ne sürprizler getirdin ?”

Fank övünürcesine göğsünü kabartarak kenara çekildi ve gözler önüne Marina ile yabancı adam serildi.

Kapının girişinde duranın bakışlarına ilk önce Marina takılıp onu uzunca süzerken Marina’nın yanındaki adam yarı bezgin yarı sıkılmış bir sesle konuştu.

“Kızı sana getirmediler Hadrod, boşuna heveslenme.” Yüzünde karşısındaki küçümseyen bir tebessüm belirdi. “Senin sürprizin benim.”

Marina isminin Hadrod olduğunu öğrendiği adamın bakışlarının korkunç bir ışıltı ile yanındaki adama döndüğünü hissetti ve tüyleri diken diken oldu.

“Rastus ! Eski dostum ! Bu ne sürpriz gerçekten.” Dudakları bir yılanı andırırcasına yukarı kıvrıldı. “Senecta seni gördüğüne çok sevinecek.”

Marina artık ismini bildiği yanındaki adama baktı. Senecta ismini duyması ile ifadesi güçlü bir hiddet ile dolmuştu.

Hadrod bunu fark ettiğinde kaba, iri yarı yüzü iyice çirkinleşti.

“Belki ayaklarına kapanıp yalvarırsan seni tekrardan gemiye alır Rastus. Belki o zaman gemide tekrardan ağzın ile yerleri temizleyebilirsin.”

Rastus’un yüzünde karşısındaki adamdan iğrenir gibi bir ifade belirdi ve geri çabucak kaybolarak ifadesiz halini korudu, Hadrod’un gözlerine Rastus’un ifadesiz yüzü karşısında karanlık bir bakış çöktü. Rastus’un Hadrod'un eni ve boyu karşısında normalde hiç şansı yok gibi dursada Marina şuanda Rastus’ta var olan bir duruş ya da bakıştan dolayı onun daha üstün olduğunu görebiliyordu.

“Küçük sevgilini öldürürken de bu kadar duygusuz muydun Rastus ? Yoksa zavallı küçük denizkızı bunu senden kendisi mi istedi ?” Burun delikleri büyüyerek şişti. “Kalbine hançeri soktuğunda ölürken yüz ifadesini de izledin mi, yoksa onu öldürmemen için sana yalvardı mı ? Ama eminim ki o küçük zavallı şıllık ölürken bile ağlayıp sızlanarak yalvarmıştır. Tıpkı Senecta’ya onu bırakması için yalvardığı gibi.”

Adamın yüzü iyice çirkin bir hal alırken Marina yanında duran Rastus’un nefes alış verişlerinin hızlandığını duydu. İfadesi bozulamamıştı ama Marina göz bebeklerinin içinde birçok duygunun depreştiğini görebiliyordu.

Hadrod bir adım onlara yaklaşarak yüzünü Rastus’un yüzüne yaklaştırdı ve pis nefesi ikisine birden çarparak Marina’nın iğrenmesine sebep oldu.

“Sevgilinin Senecta’nın ayaklarının dibinde nasıl yalvardığını hatırlıyorsun değil mi ? Zavallı bir böcek gibi nasıl yardım istediğini ? Zindanlardayken denize dönebilmek için her şeyi yapmayı kabul ettiğini...” Marina Rastus’un duygusuz ifadesinin çatladığını gördü. Yüzünden milyonlarca duygu gelip geçti ve en sonunda gözlerinde derin bir acı yüzünde ise öfke kaldı.

“... Onu öldürmenle Senecta’ya bir denizkızına mal oldun. Şimdi seni yaşatır mı sanıyorsun ? Aynı sevgilin gibi sende Senecta’nın ayaklarının dibinde inleye inleye can çekişe...”

Marina daha ne olduğunu anlayamadan Rastus’la birlikte hızla ileri doğru sürüklendi. El bilekleri birbirlerine bağlı olduğundan onun Hadrod’a karşı yaptığı bir hamle Marina’yı da mecburen peşinden sürüklemişti. Marina beklemediği bir anda öne doğru sürüklenmenin verdiği panikle Rastus’un birkaç adım arkasında kalarak yandan ona güçlüce çarptı. Rastus’la birbirlerine bağlı olan kolları birbirine çarparken kolunda da metalin sertliğine benzer bir şey hissetti ve acıyla hafifçe inledi.

Rastus öfke, acı ve hiddetle Hodrod’un yüzüne güçlü bir yumruk atarken avcılar araya girerek Rastus'u sokağa doğru fırlattılar ve Marina’da mecburen onunla birlikte kendini yerde buldu.

 

~~~

 

Favori karakteriniz var mı ? Belirtirseniz çok mutlu olurum 🥰

 

( Şuana kadar yazdıklarım arasında benim favorilerim Tino ve Fenris)

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.02.2025 01:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...