18. Bölüm

16.Bölüm : Kuzgunların Tanışması

giz_ece
giz_ece

~~~

Görsel : Rex Raveneye

Uzun bir bölümle sizlerleyim. Beğenip yorum yaparsanız çok sevinirim.

İyi okumalar 🥰

~~~

 

 

Avcılar hiddetle yerden doğrulmaya çalışan Rastus’u zapt etmeye çalışırken Marina çiğnenmemek için kendini olabildiğince korumaya çalıştı ama yine de birkaç güçlü darbeden kaçamadı. Arbede birkaç saniye daha sürdükten sonra avcılar Rastus’u kaba kuvvet ile zapt ederek Hodrod’a teslim etti.

Marina, Rastus ve Hodrod’un arkasından kapanan menteşelerinden çıkacak kadar sallanan kapıya baktı. İçinde nedensiz bir ürperti oluşmuştu. Önündeki üç katlı uğursuz yapıda çok korkunç şeyler olacaktı.

Marina avcılar tarafından yaka paça yerden kaldırılarak sürüklenirken kalbi aniden yetişen bir korku filizi ile atmaya başladı. Rastus ona Sigvard’a gitmeden kaçmasını söylemişti ama şuana kadar eline böyle bir fırsat geçmemişti, sokakta Sigvard’a doğru atılan her adımda yaşama şansını kaybediyordu. Bakışları panik ve korku ile etrafı tararken işine yarayacak bir şey bulmaya çalıştı ama bu nafile bir çabaydı. Avcılar iki tarafında mengene gibi kollarını sıkıca tutuyorlardı. Sokaklardaki insanlar bir saniyeden fazla onlara bakmazken olağanca halleri ile günlük işlerinin peşinde koşturuyordu.

Marina gerginlikten midesinin bulanmaya başladığını hissetti ve daha geniş, ferah ve denize açılan bir sokağa girdiklerinde birkaç adım sonra tüm şansını kaybedeceğini anladı. Bu sokaktaki evler diğer tarafa göre daha bakımlı ve lüks dursa da yine de evlerin içinden dışarı doğru saçılan bir pislik bulunuyor gibiydi. Gündüz vakti olsa bile tüm perdeleri sıkıca kapatılmış yapılardan dışarı yüksek bir müzik, kıkırdamalar ve erkek bağırış çağırışlarının sesi sızıyordu.

Avcılar sokağın sonlarına doğru diğer evlere kıyasla daha cafcaflı duran bir evin önünde durdular. Kapı sonuna kadar açıktı. İçeriden kadın ve erkeklerin yüksek kahkaha sesleri duyuluyordu. Bina beyaza boyanmasına rağmen açık kapıdan içerisi kırmızı ve tonlarında gözüküyor, Marina’nın alışık olmadığı her tür ahlaksızlığı gözler önüne seriyordu.

Fank evin içerisini yüzünde keyifli bir ifade ile süzerken tahta kapıyı çaldı ve içeriden hafif çekik gözlü minyon bir kadın çıktı. Yanakları gereğinden fazla pembeye boyanmış gibiydi ve saçları arkadan sıkı bir topuz ile bağlanmıştı. Üzerinde tüm vücudunu saran kırmızı bir elbise vardı. Bakışları avcıları bulduğunda yüzü hoşnutsuzluk ile kaplanarak bakışlarına kibir yerleşti.

Kadın konuşmaya başlar başlamaz Marina sesindeki o yoğun aksan ve ağdalı yapıyı fark etti.

“Biz köle satın almıyoruz canım, başka kapıya.”

Fank denilen kadını pek ciddiye almadığını belli edercesine kabaca konuştu.

“Sigvard’ı görmeye geldik. Söyle aşağıya gelsin. Ona bir hediyemiz var.”

Kadın Fank'ın özgüveni karşısında şuh ve küçümseyici bir kahkaha attı. Parmağını aşağılarcasına avcılara doğrulatarak tane tane aksanlı ve ağdalı bir şekilde konuştu.

“Sen kimsin ki Sigvard’ı ayağına çağırıyorsun. Sigvard senin gibi basit avcılar ile ilgilenmez. Ona her ne...” Bakışları saniyelik Marina’yı buldu. “...ya da kimi satmaya geldiysen boşuna heveslenmişsin.”

Fank’in yüzü öfke ile kasıldı ama konuşmasına yine de daha nazik ve kibar bir tonda devam etti.

“Ona çok önemli bir şey getirdik, eğer onu çağırmazsan sonra sen pişman olursun.”

Kadının bakışları avcıların ciddi yüzünde gezindi.

“Sigvard buraya gelmez. Önemli hediyeniz neyse bana söyleyin ve bende Sigvard’ın bilmesine gerek olup olmadığına karar vereyim.” Her hecenin üzerine bastırarak konuşuyordu. “Eğer onu boşu boşuna buraya çağırırsanız öfkesini sizden çıkarır bilesiniz.”

Fank durumu tartar gibi bakışlarını Marina’nın üzerinde gezdirdi. Sigvard’ın öfkesini boş yere üzerine çekmek istemiyor gibiydi.

“Kız...” Başıyla kabaca Marina’yı işaret etti. “Ailenin işaretini taşıyor.” Söyleyip söylememekte kararsız kalmış gibi duraksadı ama konuşmaya devam etti. “Ve de cadının aile yadigarı kolyesini.”

Marina kadının çekik gözlerine yayılan garip heyecanı korku ile izledi ama yine de kadın konuştuğunda sakin ve küstahtı.

“Gösterin.”

Ponk Marina’yı kabaca öne iterek başını sertçe sağa yatırdı. Kolye zaten apaçık bir şekilde boynunda sallanıyordu.

Kadın bir adım yaklaşarak uzun sivri tırnaklarını Marina’nın boynundaki kuzgunun üzerinde dolaştırdı ve gözleri ile kolyeyi taradı. Geri çekildiğinde yüzü ifadeden yoksundu.

“Kız için size beş gümüş veririm.”

Fank sahte kibarlığını bırakarak kabardı.

“Bize aptal yerine koyma, kızın en az beş altın ettiğinin farkındayız.”

Kadın üstten bir bakışla dudak bükerek hafifçe omuz silkti.

“Sigvard burada değil, gelmesi de belki günler alır. İsterseniz onu bekleyin ama kızı önemsiz bir mesele olarak görürse bırakın beş gümüşü canınızın bile garantisi olmaz.”

Marina avcıların çaresizlikle bakıştığını gördü ve kadın da gözlerinde zekice bir pırıltıyla aksanlı konuşmasına devam etti.

“Ama kızı bana satarsanız paranızı şuanda hemen verebilirim.”

Fank çabucak vazgeçmedi.

“Sigvard burada değilse Rex buradadır. Kızı ona götürürüz, sonuçta o da Sigvard’ın yeğeni.”

Kadının gözleri öfke ile parladı.

“Evet Rex buralarda, ve cadı da öyle. Kızın kim olduğunu hemen teyit ederler ve belki o zaman da onlar için değerli olabilecek birini...” Elini Marina’nın perişanlığını göstermek için alelade salladı. “bu hale getirdiğiniz için sizi bir güzel cezalandırırlar.”

Marina hemen yanında olan Ponk’un derince yutkunduğunu duydu. Bu sefer yılışıkça Fank’a yaklaşarak konuştu.

“Kızı burada bırakalım Fank. Bizim için en iyisi bu olur. Paramızı alıp gidelim.”

Fank dik bakışlar ile kadına baktı ve pazarlığa girişti.

“Üç altın. Kızın ederi bu.”

“Beş gümüş.”

“İki altın.”

“Sekiz gümüş. Daha fazlasını vermem.”

“On gümüş.”

“Siz bilirsiniz beyler. Sigvard’ı beklerken başarılar.”

Kadın umursamazca içeri yönelecekken Fank teklifi kabul etti.

“Tamam sekiz gümüş.”

Kadın kurnazca gülümseyerek eve girdi ve elinde bir para torbası ile çıkarak avcılara anlaşılan tutarı ödedi. Avcılar keyifleri pek yerinde olmayarak oradan ayrılırken Marina karşısında baştan aşağı onu süzen kadınla kalmanın verdiği korku ile ürperdi.

Marina önde kadın arkada içeriye girdiler. Evde boğucu, kalın bir sis dumanı kol geziyordu. Marina her yere hakim olan kırmızı renkten ve garip bir şekilde kokan dumandan dolayı başının dönmeye başladığını hissetti. Her yerde altlı üstlü birbirine girmiş bir çok insan vardı. Marina o anda çevreyi daha fazla görmediği için etraflarında kıvrılan kıvrıla ilerleyen sis dumanına minnet duydu.

Kadın onu alt kata inen merdivenlere yönlendirdi. Sanki ev ve merdivenler iki farklı dünyaya aitmiş gibiydi. Merdivenler evin sıcak ve boğuk havasının yanında buz gibi soğuk ve siyah beyaz bir dünyayı anlatıyorlardı. Marina aşağı doğru attığı her adımda soğuk havanın yüzüne tokat gibi çarparak evde soluduğu o baş döndüren sisten onu kurtardığını biliyordu ama şu andan sonra kaderini değiştirmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Daha doğrusu Sigvard buraya geldiği zaman yalanlarına inanmasını beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

Merdivenler tahtadan yapılma basit bir kapıya çıkarken kadın öne çıkarak kapıyı itti ve ortaya evin bodrum katında yer alan zindan çıktı. Marina korkunun esiri olmamak için tırnaklarını avucuna bastırmayı tercih etti, kadın elbisesinin cebinden şıngırdatarak bir deste anahtar çıkardı.

Zindan ince uzun bir şekilde altı tane karşılıklı küçük hücreye ev sahipliği yapıyordu. Evin bodrumunda olduğundan çok soğuk ve rutubetliydi. Hücrelerin içine esirler için sanki birer hayvanmışçasına yatmak ve oturmak için saman koyulmuştu. Her hücrede bulunan küçük ve tavana yakın demir parmaklıklı pencereler de içerinin soğumasına büyük katkı sağlıyordu.

Marina gözleri dolarken ağlamamak için tekrardan büyük bir savaş verdi. Ailem dediği insanların onu böyle bir yere bile bile göndermesi canını çok yakıyordu.

Kadın zindanın ucuna kadar giderek sağ tarafta bulunan en sondaki zindanın kapısını açtı ve Marina’nın içeri girmesini bekledi. Marina içeri girdiğinde ise yine bir tilki sinsiliğinde kapıyı kilitlerken belki de yukarıda yaptığı şeyi birine anlatarak övünmek için aksanlı sesiyle heceleri vurgulayarak konuştu.

“En az yirmi altın ederdin. Belki daha fazla bile olabilir. Boynundaki kolye için elli altın sayacak adamlar tanıyorum ama Sigvard hepsinden de fazlasını verir elbet.”

Marina cevap vermeden sessizce durmayı tercih etti.

“Erkekler bazen çok aptal olabiliyor. Hele bir de avcılarsa.”

Pencereden içeriye kuvvetli bir rüzgar girerken Marina kemiklerine kadar donduğunu hissederek titredi. Kadının bakışlarında da acıma ve merhamet kırıntıları dolaşır gibi olmuştu ama kadın tekrar konuştuğunda Marina yanıldığını anladı.

“Sigvard’ın gelmesi birkaç günü bulabilir o zaman kadar hastalıktan ölmemen için üzerine bir şeyler getirmek lazım.”

Kadın Marina’dan bir cevap beklemeyerek zindanın çıkışına doğru ilerledi ve bir süre sonra merdivenlerden gelen ayak sesleri de duyulmaz oldu.

Marina kendisinden başka kimsenin olmadığı bomboş zindanda korku içinde tek başına kaldı. İlk düşüncesi kadının söylediğine göre Sigvard’ın gelmesi birkaç günü bulacaksa mantıklı bir yalan bulmak oldu ama sonra tekrar düşününce ikinci düşüncesi belki kadının bir sonraki gelişinde beklemediği bir anda saldırırsa onu yenebileceği üzerineydi. Kadın yirmilerinin sonunda ve çevik duruyordu ama Marina şansını denemeden yine de onu yenip yenemeyeceğini asla bilemezdi.

Küçücük zindanda kaçmasına yardım edebilecek hiçbir şey gözüne çarpmazken yine de umudunu kaybetmemek için parmak uçlarında yükselerek yukarıdaki pencerenin demirlerini sarstı. Demirler sağlam ve yıkılmaz duruyordu.

Marina akşam olana kadar gerçekçi bir plan kurmaya çalışarak hücresinde bir sağa sola giderken güneşin ilk ışınları hücresini tamamen ıssızlığa terk ettiğinde ancak yerdeki saman balyalarının üzerine çökerek umudun bile onu terk ettiğine emin oldu. Aklında Sigvard’a söylenebilecek tek bir kelimesi bile yoktu. Her olasılık Sigvard’ın birçok soru sorması ve onu sıkıştırması ile elinde patlıyordu. Belki doğum lekesini böyle geçiştirebilirdi ama kolye hakkında söylenecek hiçbir açıklama yoktu. Denizkızlarını acımasızca yakalayan ve köle olarak kullanan korsanların elinde kapana kısılmıştı.

Marina gece boyunca yarım yamalak ve kabuslarla dolu bir uyku geçirirken sadece bir ara zindana kadının geldiğini ve kalın ağır bir parfüm kokan şala benzer bir şey bıraktığını hatırlıyordu. Kadının gelişini hayal etmediğini de şalı sabah omuzlarına sarmış halde uyandığında anlamıştı. Saldırı şansını da kaybetmişti.

Sabah ise dün geceye kıyasla daha dingin ve sakindi. Dün gece üst kattan gelen kahkaha ve bağrışma sesleri kesilmiş yerini koca bir boşluğa terk etmişti. Marina tüm dünya başka bir yere çekip gitmiş de bir tek sanki kendisi burada sıkışmış gibi hissediyordu.

Saman yığınlarının arasında boynuna doladığı şal ile tüm günü geçirirken öğlene doğru sadece küçük koca gözlü aşırı sessiz bir kızın yemek getirişi ile inzivasını bozmuştu. Küçük bir parça ekmek ve bakır bir kapta bir bardak su, ama yine de Marina’nın açlıktan ağrıyan midesini bu bile bastırmaya yetmişti. Suyun hepsini de bitirmek istemeyerek birazını bardakla birlikte kenara ayırmıştı. Bacakları hem avcılarla birlikte olan zorlu yürüyüşten hem de sudan çok uzun süre ayrı kaldığından dolayı sızlıyordu. Tek tesellisi denizin kendisinden birkaç kilometre ötede olan dalgalarının sesiydi. Suyun enerjisini az da olsa ruhunda hissedebiliyordu.

Marina güneşin akşam kızıllığı küçük pencereden içeri sızarken de yine sessiz bir şekilde plan yapmaya çalışıyordu. Ruhu garip bir şekilde çalkantılıydı, bazen büyük bir umutsuzlukla ağlıyor bazen de gözyaşlarını silerek kurtulmak için çaba göstermeye çalışıyordu. Şuanda da çabaladığı anlardan birindeydi.

Üst katta eğlence tekrardan başlamıştı. Kadınların şuh kahkahaları, erkeklerin yüksek kaba homurtuları, çığlıklar, müzik ve daha her şey sanki Marina’ya düşünmesini engelliyormuş gibi hissettiriyordu. Samanların üzerinde dizlerini karnına çekmiş Sigvard’a söyleyebileceklerinin üzerinden geçiyordu. Belki de söylenen kadar korkutucu biri değildi.

Marina birden zindanın dıştaki tahta kapısının duvara çarpması ile yerinde sıçradı. İlk aklına gelen Sigvard’ın kendisi için geldiğiydi ama hemen sonra gelen öfkeli konuşmalardan gelenin Sigvard olmadığını anladı. Hatta zindana girenler kendi varlığından bile habersiz gibiydiler. Marina olduğu yere iyice sinerken ses çıkarmamaya çalıştı. Olduğu yerden ne kendisi girişi görebiliyor ne de gelenler onu görebiliyordu. İki kişiydiler. Bir erkekle bir kadın. Marina seslerinden kendi yaşlarında birilerinin olduğu sonucunu çıkardı.

Kızın sesi öfkeliydi.

“Bunun olmasına nasıl izin verirsin ! Böylece Sigvard’ın daha fazla güçleneceğini düşünemedin mi !”

Erkeğin sesi daha sakin ama yine de sinirliydi. Sesinde hesapçı ve düşünceli bir tını da vardı.

“Amcamın böyle bir şeyi kabul edeceğini bilmiyordum. Normalde kurtlarla anlaşmaz, bir planı olmasa bence bunu bile yapmazdı.”

Marina’ya kız öfkeyle ilk hücrenin kapısını tekmelemiş gibi geldi. Onun hırsı ve öfkesi daha belirgin bir şekilde hissediliyordu.

“Aptalca hareket etmememiz lazım Rex ! Eğer her şeyi istiyorsak sakin olmamız lazım.”

Marina'nın Rex ismini duymasıyla zihni aydınlandı. Sigvard’ın sevilmeyen yeğeni.

“Bence senin biraz sakinleşmen lazım. Annenin ya da amcamın yanında planımızı açığa çıkarabilecek kadar öfkelisin.” Çocuğun sesi somurtkan ve hırs doluydu. “Biliyorsun ki annen zeki bir kadın, bizden asla şüphelenmemesi lazım. Onlar başka tarafa bakarken bizim her şeyi çabucak ve kıskıvrak bir şekilde ele geçirmemiz gerek.”

Kızın sesi bu sefer daha sakin ve alay doluydu.

“Bu dediğin bu kadar basit ve çabuk gerçekleşmeyecek ama, her şeyi istiyorsak daha acımasız ve zeki olmalıyız.”

Marina çocuğun hafifçe güldüğünü duyar gibi oldu.

“Bu biz birbirimize tam güvenemezken de olmaz ama bunu sende biliyorsun.”

Marina odanın diğer tarafında yükselen cinsel çekimi hissederek kızardı.

“Sana güvenmem için bana bir neden söyle o zaman Raveneye. Öz amcasına ihanet etmeye çalışan bir yeğene neden güveneyim ?”

Marina bu sefer kesin olarak çocuğun güldüğünü işitti.

“Bunu bana annesine ihanet etmeye hazır biri mi soruyor ?”

Bundan sonrasında Marina ikilinin öpüştüğünü fark ederek daha da sessiz olmak için ellerini ağzına götürdü. Şuanda burada yakalanmak istemiyordu, hemde yakalandığı zaman kim olduğu açıklamasını yapmak zorunda olduğu birine.

Marina ikilinin en şehvet dolu anlarına istemeden de olsa misafir olmanın verdiği rahatsızlıkla boğuşurken Rex ve kızın hareket ederek kendine yaklaştığını fark etti ve birden Rex’in kızı zindanın sonundaki duvara yaslaması ile varlığı ortaya çıktı.

İkili sarmaş dolaş bir şekilde önünde dururken kızıl saçlı kızın onu fark etmesi ile Rex’i boynundan itmesi arasında saniyeler vardı.

Marina hücrede yere diktiği bakışlarını korkarak kaldırdı ve karşısında ona bakan iki çift şehvet ve öfke dolu göze baktı. Rex’in ve kızın gözlerinden birçok duygu geçerken en sona yine öfke ve hiddet kalmıştı.

Marina biraz önce duymaması gereken şeyler duyduğunu biliyordu. Buradan kurtuluşu bu sefer hiç yok gibiydi.

“Sende kimsin ?” Çocuğun sesi sakin olmaya çalışır gibi ama öfkeliydi.

Marina korku ile yutkunurken kızıl saçlı kız Marina’nın sessizliğine göz devirerek Rex’e döndü.

“Ben yukarıdan kim olduğunu öğrenirim, sen burada bekle.”

Kız kaşla göz arasında zindandan çıkarken çocuk kuzguni siyah gözleri ile Marina'yı baştan aşağı süzdü.

Uzun boylu ve kaslıydı. Korsan kıyafetleri içinde siyaha bürünmüş gibiydi. Beyaz bir teni, dağınık simsiyah saçları ve düzgün bir burnu vardı. Siyah saçlarının önünde bir tutam bembeyaz bir şekilde öne çıkarak ona farklı bir hava katıyordu. Bacağında yer yer ve çeşit çeşit bıçak parıltıları ile insana göz kırpıyordu. Şüphesiz yakışıklı ve serseri bir havası vardı ama tüm bunların yanında Marina’nın ilgisini çeken çocuğun sağ elinde bulunan kuzgun lekesiydi. Buna bu kadar takması ilginçti ama daha önce yüzyıllar öncesinden bile olsa hiç ailesinden birini tanışmamıştı. Annesi bile Marina doğar doğmaz kayıplara karışmıştı.

Marina bakışlarını çabucak tekrardan çocuğun yüzüne çevirirken kendini kurtarmak için diyecek bir şeyler aradı ama zihni bomboş bir levha gibi kalmıştı.

Rex zaten küçük olan hücreye doğru bir adım atarak çevik bir hareketle Marina'yı parmaklıklara doğru çekerek boğazına bıçak dayadı. Bakışları tehlikeli bir umursamazlıktaydı.

Marina biraz daha konuşmazsa çocuğun kendisini öldürmeye hazır olduğunu görebiliyordu. Onları gizli bir şey konuşurken duymuştu.

Marina ellerini omuzlarındaki şala götürerek panikle konuştu.

“Bende ailedenim. Bende kuzgunu taşıyorum.”

Boynundaki bıçaktan başını çevirebildiği kadar çevirerek doğum lekesini göstermeye çalıştı.

Rex’in doğum lekesini görmesi ile bakışlarına şaşkınlık ve şüphe ilmek ilmek işlenirken bıçağını indirdi. Marina titrek rahat bir nefes verirken zindanın kapısının tekrardan şiddetle açılması ile korkuyla titredi ama neyse ki yine gelen kişi kendisi için gelmemişti.

“Rex ! Kapının önü karıştı !”

Yukarıdan gelen kahkaha sesleri de değişerek bir dövüşü andırmaya başlamıştı.

Rex’in yüzündeki sorgulama kısa sürede değişerek öfke ve hiddetle kaplandı. Çevik adımlar ile kapının önündeki adamın peşinden yukarı çıktı.

Marina kısa süreliğine de olsa rahat bir nefes alırken aradan birkaç dakika geçip geçmediğinden bile emin olamazken kapı bu sefer daha yavaş bir şekilde tekrar açıldı. Rex’in ya da kızın bu sefer kesin olarak onu öldürmek için geri geldiğini düşünürken yumuşak adım sesleri iyice yaklaştı ve Tino’nun bedeni Marina’nın görüş alanına girdi.

Yüzüne Marina’yı görmesi ile o rahat ve samimi gülümsemesi yayıldı. Bakışlarında her zamanki rahat ve umursamaz tavrı vardı. Sarı bukleleri ahenkle dans ediyordu. Çok yakışıklı ve cezbediciydi.

Marina kalbinin hızlandığını hissetti. Daha önce hiç atmadığı kadar hızlıydı, birini gördüğüne bu kadar sevineceğini daha önce hiç düşünmemişti.

Tino her zamanki gibi şakacı ve karşısındaki kişiyi rahatlatmak için yaptığı şekilde umursamazdı. Yüzü Marina’yı sapasağlam bulduğu için ışıl ışıldı. Muzip bakışlar ile Marina'yı süzerken de aynı zamanda zarar görüp görmediğine bakıyordu.

“Luceria’nın elbisesi de güzelliğine ayrı bir hava katmış.”

Marina bu durumda bile istemeden de olsa kendini gülerken buldu. Bu durumda bunu Tino’dan başkası da beceremez gibiydi.

Perişan göründüğünü biliyordu. Elbisesi parçalanmış, yüzü, elleri, kolları yaralar almış ve kir pas içinde kalmıştı.

Ve en önemlisi perişan göründüğünü Tino’da biliyordu, ve buna rağmen yine de Marina'ya dünyanın en güzel kızı gibi hissettirmeyi başarmıştı.

Tino elindeki anahtar destesi ile hücreye yaklaştı. Gözleri ışıl ışıldı.

“Burada biraz daha durup seninle bakışmayı çok isterdim ama heran birileri aşağı inmeye karar verebilir. Elimizi çabuk tutalım.”

Onun için kimse gelmezdi. Marina ormanda böyle düşünmüştü ama biri gelmişti. Tino Ortiz karşısındaydı.

~~~

Vee sonunda tekrardan Tino ! Geldiğine sevinen kaç kişiyiz ? 😍😂

Bölüm : 01.03.2025 01:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...