
Yorumlarınız ve beğenileriniz beni inanılmaz motive etti. Yeni bölümü hemen ve daha uzun bir şekilde yazdım 🥰
İyi okumalar ✨️❤️
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum 🙏🏻
Dipnot : Bu bölümden sonra kitabın gidişatı ile ilgili bir teorisi olan var mı ?
(Aslında en baştan itibaren spoi vererek ilerliyorum ama sadece ne düşündüğünüzü merak ettim.)
Marina ruhunda derin bir sıkıntı ile Arvilla’nın peşinden eve girerken Tino’nun bakışlarını üzerinde hissetti ama kendini kırgın ve incinmiş hissettiğinden Tino’ya bakmadı.
Evin içi de dışı gibi dökülüyordu. Soğuktu ve pencere aralarından durmadan rüzgar sızmaya devam ediyordu. Sol köşeye bir şilte atılmış ve hemen karşısına bir tahta masa yerleştirilmişti. Masanın üzerinde bir parça kuru ekmek, bir kaç tane elma ve bitmiş bir mumdan başka bir şey yoktu. Odanın sağ köşe tarafında ise tahta bir kutunun içinde düzenli bir şekilde katlanmış kıyafetler ve onun yanına yere koyulmuş hayvan avlamak için hazırlanmış tuzaklar yer alıyordu.
Marina karanlık odada şilteye dikkatle baktığında içinde yatan küçük kızı gördü. Uykuyla uyanıklık arasında sayıklıyor gibiydi. Birkaç küçük adımla hemen yanına ulaşırken dizlerinin üzerine çöktü.
Elini küçük kızın alnına götürürken ne kadar ablasına benzediğini düşündü. Aynı bal sarısı saçlar, hokka burun ve hoş bir çehreye sahipti. Yedi ya da sekiz yaşlarında gibi duruyordu. Teni sıcaktı, huzursuz bir uykuda anlaşılmayan kelimeler mırıldanıyordu. Üzerine kalınca bir yorgan örtülmüştü.
Marina odanın hemen diğer köşesinde kendisini izleyen seyirci grubunun farkındalığı ile bir anda panikledi, istemsiz olarak bakışları anında Tino’yu buldu ve genç adam da sanki Marina’yı uzun zamandır tanıyormuşçasına duruma el koydu.
“Ortamı niye böyle kararttın Arvilla ? Biraz ışık hiç fena olmazdı.”
Arvilla ters ters Tino’ya baktı, elindeki kılıcı hala kenara koymadığından tehlikeli ve asabi duruyordu.
“Mum kısa bir zaman önce bitti, yenisini alacak vaktim de olmadı.” Mavi gözleri büyük bir umutla Marina’ya döndü. “Ama lazımsa hemen gidip köyden birinden alabilirim.”
Marina kızın ona güvendiğini düşündü. Bu işleri daha da kötü yapıyordu. Marina’nın onu kıskandığı gibi kıskansa ya da kötü davransa Marina için işler daha yoluna koyulabilecek gibi olurdu ama şuan da Arvilla büyük mavi gözleri ile ona sanki bir kurtarıcıymışçasına izliyordu.
Marina Arvilla’dan gelen ani soru ile ne diyeceğini bilemez halde kem küm edecekken kız tez canlılıkla elini Tino’nun koluna götürdü.
“Birlikte köye inelim, birinden mum isteyebilirim.”
Marina’nın bakışları Arvilla’nın samimi bir şekilde Tino’nun kolunda duran eline takıldı. Kızın bu hareketi kıskandırmak için değil de refleks olarak yaptığını fark etmişti, içine asıl kurt düşüren ne kadar yakın olduklarını kestirememekti.
Marina, kibarca bir adım yana çekilerek doğal bir şekilde Arvilla’nın elinden kurtulan Tino’yu izlerken aniden bakışları onun sıcak ve endişeli bakışları ile buluştu. Kalbi hızlıca atmaya başladı.
“Köye istersen Arcelio ile birlikte in, ben de Marina ile...”
“Hayır ben Arcelio ile kalırım siz birlikte gidin !” Çok hızlı ve telaşlı konuşmuştu. Marina pişmanlıkla gözlerini kapamamak için kendini zor tuttu.
Tino’nun kaşları hafifçe çatılırken Marina’ya anlamak istercesine baktı ama Arvilla kardeşi için çok endişeli ve panikti.
“Tamam öyleyse hadi gidelim Tino.”
Elindeki kılıcı odanın köşesine bırakırken üzerine de bir şal aldı.
“Tek atla gidelim, daha hızlı ilerleriz.”
Arvilla kimseye başka söz hakkı tanımadan Tino’yu da peşine takarak kapıdan aceleyle çıktıktan sonra Marina iç çekti. Arvilla kendisinin aksine güçlü ve bağımsız bir kadındı.
Marina üzgün gözlerle küçük kızın tekrardan ateşine bakarken odanın bir köşesinde sırtını duvara yaslamış Arcelio yavaşça olduğu yeri terk ederek Marina’nın yanına yere oturdu. Konuşmak için doğru zamanı kolladığı belli oluyordu.
Marina en sonunda umutsuzca bakışlarını yerden kaldırarak ona ısrarla bakan çocuğa çevirdi.
“Aralarında bir şey yok, yani henüz olmamıştı.”
Marina sanki ilgilenmiyormuş gibi omuz silkti, ama deli gibi de merak ediyordu.
Arcelio devam etti.
“Arvilla Tino’ların yerleşkesine geldiğinde flört ettiklerini biliyorum ama sonra zaten Reto yerleşkedeki tüm insanları gönderdi.”
Marina huysuzca mırıldandı.
“Tino da peşinden mi gitti ?”
Arcelio hem kibar hem de imalı bir bakış ile centilmence Marina’ya manidar bir şekilde baktı.
“Tino Arvilla’nın peşinden Cardea için gitti.” Bakışlarını küçük kıza çevirdi, Cardea şimdi daha huzursuz ve solgun görünüyordu. “Aralarında bir şey olma ihtimali vardıysa bile bu senden önce de kaldı.”
Marina utançla kızardı, bakışlarını kaçırarak başka yöne bakarken Arcelio’da tam bir beyefendi gibi bakışlarını yere eğerek bunu görmezden geldi.
Arcelio tekrar konuşmadan önce boğazını temizledi. Sesi samimi ve yardım severdi.
“Tino başından neler geçtiğini bana anlatmadı ama ne zaman istersen yardım etmeye hazırım. Hatta bizimle paylaşmak istemediğin bir şey olursa Luceria da seve seve yardım eder. Lütfen kendini yalnız hissetme.”
Marina minnetle gülümsedi. Aklına Luceria’nın sevimli yüzü düşerken sıkıntı ile parmaklarıyla oynadı.
“Yerleşkeden kaçtığım gece umarım Luceria’yı zor durumda bırakmamışımdır. Sizi tanımadığımdan ben...”
Arcelio Marina'nın sözünü keserek dostça eliyle omzuna dokundu.
“Merak etme, bir sorun olmadı. Hem sevgilimi tanıdığın o kısa dilimde belki üste çıkmakta iyi biri olduğunu da anlamışsındır.”
Marina hafifçe tebessüm etti ve Arcelio konuşmaya devam etti. Ortamın gerginliğini kendince kırmaya çalıştığı belliydi ama bunu kimse Tino kadar ustalıkla ve beceri ile yapamazdı.
“Hem o gece Tino’nun gazabını üzerine çeken kişi Luci değil Maryi oldu, onunla tanışmamıştın değil mi ? Kendisi kardeşim olur.”
Marina kendisi kaçma planını yaparken dükkana giren ve Luceria ile konuşan kızı hatırladı. Tino’ya aşıktı. Luceria’nın dükkanına ilk girdiklerinde bunu Luceria’da şakayla birlikte Tino’ya söylemişti.
Olumsuz anlamda kafa salladı.
“Hiç tanışmadık.” Çekingen bir şekilde tebessüm etti. “O sırada kaçmaya çalışmakla meşguldüm galiba.”
Arcelio doğal bir şekilde güldü ama hemen sonrasında yüzü asılarak mahcup bir ifadeye büründü.
“Seni avcılardan kurtarmak için hemen gelemediğimiz için üzgünüm. Hem geç haberimiz oldu hem de annem yerleşkeden çıkışımızı yasaklamıştı.”
“Neden bir şey mi oldu ?”
Arcelio derince iç çekti. “Alfa bazen karşısındaki çocukları bile olsa her şeyi paylaşmaz.”
Marina bir şey söylemeden bakışlarını yere indirdi ve uzaktan gelen dörtnala atın sesini işitti. Tino ve Arvilla dönmüştü.
Arcelio yavaşça oturduğu yerden kalkarak gelenleri karşılamak için kapıya ilerledi. Marina’da peşinden ayağa kalkmadan önce derin bir nefes aldı ve usulca Arcelio’nun yanındaki yerini aldı. Rüzgar hala güçlü bir şekilde esiyordu ama hava da tek bir tane bile kara bulut yoktu.
At onlara doğru yaklaştığında Tino önce kendisi attan inerek Arvilla'ya yardım için elini uzattı ama kız sanki bu yardımı küçümsercesine gülerek kendisi indi.
Marina ikisinin yan yana güzel durmadığını söylerse yalan söylemiş olurdu. Tino’nun hemen onu bulan ilgili bakışlarına ne kadar içten bir şekilde gülmek istese de ancak kendisini küçük bir tebessüm için ikna edebildi.
Marina Tino’ya da defalarca kez söylediği gibi buradan hemen gitmek istiyordu. Önce Marissa’yı bulacak ve artık nasıl olacaksa kendi zaman çizgisine gidecekti.
Kalbine ince bir sızı yayılırken bir daha Tino’yu göremeyecek olmanın verdiği huzursuzluk midesine çöreklendi. Şuanda bile kuvvetli rüzgarın altında dalgalanan sarı saçları, incelik ile işlenmiş bir büst gibi duran bedeni, insanının içini ısıtan sıcacık bakışları ile Marina’nın kalbinin hızla çarpmasına sebep oluyordu.
Marina kalbindeki sızıyı da yanında taşıyarak ondan vazgeçmesi gerektiğini fark etti. O buradan ölesiye gitmek isterken Tino’yu da buradaki olası eş ya da sevgililerinden ayırarak yalnızlığa itemezdi. Kendisi gittikten sonra ona her daim yardım eden, yanında olan ve kalbinin hızla çarpmasına sebep olan çocuğun da mutlu olmasını isterdi. Tabi o sevinçliyken, üzgünken ya da umutsuz hissettiği her anda Marina’da yanında olmak, saçlarını okşamak, onun kendisini güldürdüğü gibi güldürmek isterdi ama bunlar çok uzak ihtimallerdi.
Tino aralarındaki kısa mesafeyi iki koca adımla kat ederek yanına geldi. Elleri otomatik olarak Marina’nın önünde kenetlediği ellerine uzanarak iki elini de avuçlarının arasına aldı.
Marina soğuktan üşümüş ellerini avucunda ısıtmaya çalışan çocuktan neye uğradığını şaşırmış şekilde bakışlarını kaçırdı. Tino’nun bu hareketi gerçekten içten ve plansız bir şekilde yaptığını biliyordu ve asıl midesindeki o garip duyguları harekete geçiren şey de buydu.
Tino aralarındaki küçük bir adımlık mesafeyi de biraz ihlal ederek Marina’nın kulağına eğildiğinde Marina panikle Arvilla’ya baktı. Kızın mavi gözleri üzgün ve donuk ama asla içinde kötülük barındırmayan bir şekilde parlıyordu.
“İyi misin ? Kendini hazır hissetmiyorsan şuanda yapmak zorunda değilsin.”
Marina’da Tino gibi sadece onun duyabileceği bir şekilde fısıldadı. Kendisini Tino’nun yanında tüm tehlikelerden uzak ve güvende hissediyordu.
“İyiyim sadece... Sadece ben suyun gücünü kullanırken herkes dışarıda beklese olur mu ?” Marina bakışlarını kaldırarak Tino’nun sıcak bakışlarına karşılık verdi. “Ben daha önce sadece bir sefer suyun gücünü kullandım.”
Merakla Tino’nun tepkisini izledi. Bir yandan da içi içini kemiriyordu, güçlerini kullanabilen bir denizkızı bile değilse ne değeri vardı ki ?
Tino’nun yüzüne muzip bir gülümseme yerleşirken gamzeleri ortaya çıktı.
“O zaman keşke ilk seferin olsaydı, en azından senin gözünde unutulmaz olurduk.” Bakışları yoğunlaştı ve son kelimesini değiştirdi. “Olurdum.”
Marina son kelime ile derince yutkundu, bakışları hala birbirine değerken bedenlerinin de bu kadar yakın olması kendisini Tino’nun çekiminden kurtarmasını zorlaştırıyordu.
Tino’nun yüzündeki gülümseme usulca silinirken daha ciddi ama yine de iç ısıtan bakışları ile tekrar konuştu.
“Merak etme eğer bir sorun çıkarsa hemen yanında olacağım ve eğer başarısız olursan bile bunun senin hatan olmadığını bileceksin.”
Marina kalbindeki huzursuzluğun çözülerek yok olduğunu hissetti. İçindeki neşe gözlerine de yansırken bakışları ışıl ışıldı.
Tino güven veren bir bakışla bir adım geri çekildi.
“Biz kapıda bekleyelim, içeride kalabalık olursak Marina'yı rahatsız ederiz.”
Arcelio olumlu anlamda kafa sallarken Arvilla ciddi bir ifade ile bir adım öne çıktı.
“Ben mumu yakayım.”
Kimseye itiraz edecek fırsat tanımadan Marina’yı da önünde sürükleyerek içeri girdi.
Marina, Arvilla mumu yakmaya çalışırken karanlıkta gerginlikle bekledi.
Arvilla bir süre mumu yakmaya uğraştıktan sonra beceremeyerek öfkeyle elini önündeki masaya vurdu. Kızın çıkışı ani ve birden olmuştu.
Arvilla bir süre sırtı dönük bir şekilde sakinleşmeye çalıştıktan sonra yüzünü Marina’ya döndüğü zaman ancak Marina kızın ellerinin titrediğini fark etti. Mavi gözleri akmayı bekleyen yaşlarla dolu dolu hem kırılgan hem de öfke doluydu.
Arvilla Marina’ya doğru çekingen birkaç adım atarak karşısına geldiğinde Marina başta ne düşünmesi gerek bilemedi.
Arvilla konuştuğunda sesinde umut ve umutsuzluk bir aradaydı.
“Kardeşimi kurtarabilirsin değil mi ? Yani onu kurtarmak istiyorsun ?”
Marina yanılmıştı. Arvilla’yı ilk gördüğünden beri güçlü ve cesur biri olarak düşünmüştü ama söz konusu kardeşi olduğunda o da kırılgan ve umut etmekten korkar bir haldeydi.
“Tino seni buraya tutsak olarak getirmiş şimdi durumunuz farklı görünse de bunun için kardeşimi kurtarmaktan vazgeçmezsin değil mi ? Cardea gerçekten çok tatlı ve uslu bir kızdır.”
Çaresizlik. Marina bu duyguyu çok iyi biliyordu. Aralarındaki mesafeyi kapatarak kollarını Arvilla’ya doladı.
“Tabi ki onun için elimden yapacağım. Söz veriyorum.”
Arvilla kısa bir süreliğine başını Marina’nın omzuna yasladıktan sonra hemen geri çekilerek minnettarca gülümsedi. Gözlerindeki korku yerini cesur ve bağımsız bir kadının ışık dolu ifadesine bıraktı.
Aralarında sessiz bir dostluk yeşerirken Marina da Tino gibi güven verici bir şekilde gülümsedi.
Arvilla tekrardan mumu yakmaya gitti ve bu sefer tek seferde yakmayı başardı. Oda birden küçük bir mumdan beklenmeyecek şekilde ışıkla doldu ve Marina’da aynı bu oda gibi kalbinin umutla dolduğunu hissetti. Bu kızı kurtaracaktı.
Arvilla sessiz bir selamla son bir sefer kardeşine bakarak güçlü ve vakur bir eda ile evi terk etti.
Marina evde rüzgarın uğultusu, sallanan kirişler ve küçük kızla birlikte tek başına kalırken şiltenin yanına giderek dizlerinin üstüne çöktü.
Sakinleşmek için derin bir nefes alarak kaygılarını zihninden uzaklaştırmaya çalıştı. Rüzgar çok güçlü bir şekilde esiyordu. Aynı Fenris’te yaptığı gibi bir elini kendi kalbine diğer elini de Cardea’nın kalbinin üzerine yerleştirdi.
Küçük kızın yüzü kan ter içerisinde kalmıştı. Kötü bir rüyadaymışçasına kaşları çatıktı.
Marina son bir kez sakinleşmeye çalıştı ve gözlerini kapadı. İçindeki yaşam enerjisi ile bağ kurmaya çalıştı ve kulaklarına okyanusun sakin dalga sesi ulaştı. Kendini akıntıya bırakıp suya teslim ederken her yeri yoğun ve ferah, sıcak ve soğuk su zerreleri kapladı. Artık nerede olduğunu bilmiyordu. Tüm benliği huzura kavuştu. Bedeni okyanusun içerisinde oradan oraya sakin bir dalga ile savrulurken zamanı yeniden kaybediyordu. Zihnindeki tüm sesler, düşünceler kaybolmuş geriye sadece dalgaların sesi kalmıştı. Oradan oraya gözleri kapalı yavaş bir akıntı ile gidiyordu. Su her yerdeydi, su ta kendisiydi. Kuyruğu özgürce su zerrelerinin arasında kıvrılıyordu. Bu duyguyu çok özlemişti.
Marina aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmez bir şekilde usulca gözlerini araladı, huzur her zerresindeydi. Ve ber şey birden alabora oldu.
Sonsuz su kültesi karıştı, rengi koyulaştı ve uzaktan, derinden gelen konuşmaları işitti. Huzur onu terk etmişti, panik her hücresinde hızla ilerliyordu.
Marina gelen konuşmadan iki farklı ses ayırt etti. Biri daha derin ve boğucuydu, diğeri ise... Marina ürperdi. Kendi sesiydi.
“Mgelika ile Ralf Lockwood’un büyük bir aşk yaşadığı söyleniyor, hatta bu yüzden Lockwood’ların az da olsa okyanusun sesini duyduğu da söylenir.”
“Evet Lockwood soyu tamamen saf kan değil. Damarlarında yıllar önceye de dayansa denizkızı kanı akıyor ama okyanusun sesini duyacak kadar ya da değil. Ama büyük yalanlardan biri de bu, onların aşkı. Söylentilere göre Mgelika düşman sürüden birine aşık, fakat ona ihanet etmeye zorlanarak ölümüne sebep oluyor. Ralf Lockwood ile evlenerek hem Lockwood’ların tüm sürülere hükmetmesini sağlıyor hem de korunmasız ve narin denizkızlarını güvenceye alıyor.”
Sesler uzaklaştı, okyanus kötülüğe gebe tekrar dalgalandı.
Marina buradan bir çıkış aramaya çalıştı. Okyanusun dibi göz gözü görmeyecek şekilde kararmaya başlamıştı ve tekrardan bu sefer daha ürkütücü daha derinden bir ses işitti.
Ses şarkı söylüyor gibiydi. Bu Marina’yı daha da korkuttu. Dışarıdan kulağa çocuk şarkısı gibi gelse de söyleyen ses çok ürkünçtü ve sözler yavaşça anlam kazanmaya başladı.
“Öldür Ortiz’leri,
Kurtar Lockwood’ları,
Kader ağlarını ördü
Kimse kurtaramaz Mgelika’yı.”
Marina birden kuyruğunun onu terk ettiğini hissetti. Boğuluyordu. Normal bir insan gibi okyanus onu yutuyordu. Dalgalar güçlü bir şekilde bir sağdan bir soldan savurarak onu dibe çekmeye çalışırken Marina yukarıya doğru yüzmeye başladı. Ciğerleri nefes almak için çırpınıyordu, bu onun için yeni bir duyguydu.
Marina ona sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca yüzdükten sonra suyu delerek yüzeye çıktı.
Koca bir nefesi içine çekerken bakışları suyun rengine takıldı. Kırmızıydı. Korkarak etrafına baktığında kendisine ait olduğunu biraz geç anladığı bir çığlık boğazını yırttı.
Her yer ceset doluydu. Feci yaralar ile kolları bacakları parçalanmış, kan kaybederek suyun yüzeyinde yüzen cesetler.
Marina dehşetle ne tarafa bakarsa baksın her yerde olduklarını gördü. Buradan hemen uzaklaşmak ve bu dehşeti arkada bırakmak istiyordu ama cesetlere biraz daha dikkatli baktığında bazılarını tanıdığını fark etti.
Boğazı düğümlendi. Korkudan çığlık bile atamayacak kadar ürpermişti. Suyun üzerinde gözleri açık kolsuz bir şekilde yüzen Arcelio’nun bedeniydi. Onun hemen yanında Luceria’nın sevimli yüzü gözleri oyulmuş bir şekilde akıntıda ilerliyordu. Biraz uzaklarında Arvilla'nın kafası ağır bir darbe almışçasına yamuk bir şekilde okyanusa kırmızılık katıyordu.
Marina gözlerini kapamak bakmamak istedi ama kendini durduramadı. Tüyleri diken diken acı ve dehşetle tüm cesetlere göz gezdirdi.
İlk gün tanıştıkları yaşlı adam Cordis karnında büyük bir pençe izi ile oradaydı. Rastus’un bedeni olmayan kafası gözleri açık bir şekilde yüzüyordu.
Marina titreyerek son bir kez daha etrafına bakındı ve işte o da oradaydı.
Tino Ortiz’in her zaman sıcak ve sevgiyle parlayan gözleri boşluğa odaklanmış sevgiden yoksun kılınmıştı. Marina vahşi bir haykırışın boğazını yırttığını hissetti. Herkes olurdu ama o olamazdı.
Marina tanıdığı ve tanımadığı tüm cesetleri geçmeye çalışarak Tino’ya doğru yüzmeye çalıştı ama kendisi ne kadar ilerlerlerse ilerlesin Tino’da bir o kadar uzaklaşıyordu.
Marina gözlerinde yaşlar ile yorgunlukla yüzmeyi bıraktığında ilerideki iskeleyi gördü.
Beyaz bir kurt tüm tüyleri kanla kaplanmış bir halde ağzında bir kuzgun ölüsü ile birlikte orada duruyordu. Marina daha bir dikkatle baktığında arkasındaki bazı gölgeleri seçmeye başladı ama yüzleri çok bulanıktı.
Marina kalbi hızla atarken son bir kez etrafına ve sahile dikkatlice baktı.
Buradaki tüm kıyımın sebebi sahilde tüm gücü ve ihtişamı ile birlikte duruyor gibiydi. Korkudan boğazı düğümlendi.
Kaçacak bir yer yoktu. Kurtuluş yoktu.
Beyaz kurt ile göz göze Marina’da ölümünü beklerken üzerinden bir kuzgunun uçtuğunu gördü ve birden gözleri açıldı.
Eli hala küçük Cardea’nın kalbinin üzerinde suyun enerjisi ile birlikte mavi bir şekilde parlıyordu. Küçük kızın tüm bedenini mavi bir kalkan gibi okyanusun enerjisi sarmıştı. Marina kızın içindeki tüm hastalığın arındığını hissedebiliyordu. Kız bu sefer yüzünde huzurlu bir ifade ile hala uyuyordu.
Marina boğazına takılı kalan hıçkırıklar ile ayağa kalktı. Burada ağlayarak kızı rahatsız etmek istemiyordu.
Sarsak adımlar ile kapıya yönelip kapıyı araladığında yüzüne kuvvetli bir rüzgar ve yağmur damlaları çarptı. Gökyüzü yırtılacakmışçasına içindeki tüm nefreti aşağıya kusuyordu.
Marina yağmurun altına ilk adımını atarak yüzünün yağmurla yıkanmasına izin verdi. Bir süre orada öylece yağmurun kendisini baştan aşağı ıslatmasına izin vererek dururken etrafındaki nefeslerini tutmuş onun bir şeyler söylemesini bekleyen üçlüyü geç fark etti.
Ağzında sanki bir daha hiç mutlu olmayacakmış gibi bir tat vardı.
Zorlukla ağzını açarak “O iyi.” diyebildi.
Arvilla büyük bir rahatlama ile içeri koşarken Arcelio’da ona kısa bir bakış atarak peşinden eve girdi. Hepsi yağan yağmurda baştan aşağı ıslanmıştı.
Marina evden birkaç adım uzaklaşarak sarsakça tepenin en üst noktasına ilerledi. Tino’nun da birkaç adım arkasında onu takip ettiğinin farkındaydı.
Yaşlar yağmur damlalarına karışarak gözlerinden akmaya başladığı zaman boğazında düğümlenmiş olan çığlığı da şimşekli gökyüzüne haykırdı.
Gözünün önünden cesetlerin görüntüsü gitmiyordu. O ürkünç şarkı durmadan zihninde tınlıyordu. Tino’nun okyanustaki o donuk bakışları...
Marina birden ani bir dönüşle arkasını dönerek Tino’nun yüzünü avuçlarının arasını aldı.
Sanki ezberlemek ister gibi bakışlarını Tino’nun yüzünde dolaştırırken Tino’nun ilk baştaki şaşkın ifadesi de yavaşça değişerek her zamanki halini aldı. Sıcak ve ilgili.
Tino Marina’yı kolları arasına alırken yatıştırıcı bir sesle konuştu. “Geçti, şimdi buradasın. Ben yanındayım.”
Marina usulca cesetlerin yerini Tino’nun almasına izin verirken kalp atışları yavaşladı, zihni bir sorun olmadığını kendi kendine ikna etmeye çalıştı.
Tino şuan buradaydı, kendisine kollarını dolamıştı. Yüzü bir adım ötesindeydi. Yağmur ikisini de baştan aşağı ıslatıyordu.
Marina bir anda dayanılmaz bir arzu ile karşısındaki sarı saçları yağmurdan alnına yapışmış yakışıklı çocuğu öpmek için içinde inanılmaz bir istek duydu.
Bakışları Tino’nun gözlerinden yavaşça dudaklarına kayarken parmak uçlarında yükseldi ve öpmeden önce Tino’dan onay almak için bakışlarını birleştirdi.
Bakışları birbirine kenetli kalırken Tino kolunu Marina’nın beline sardı ve onu usulca kendisine doğru çekti ama tam da dudakları birleşecekken Marina ilk başta Tino’nun belindeki gerilen elini hissetti ve sonrasında da Tino onu ani bir şekilde arkasına doğru çekti.
Marina şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışırken birden onları gördü. Tepenin hemen aşağısında beş altı tane kurt dişlerini göstererek hırlıyordu.
Marina Tino’nun zarar görmesinden korkarak elini onun koluna götürürken birden zihninde karşısındaki kurtları da görmesi ile bir anı canlandı.
Döngü yolunda kamp kurdukları bir gece Marina Marissa’nın saçlarını ördükten sonra Marissa yaşam enerjisindeki şarkıyı sayıklamıştı.
“Öldür Ortiz’leri,
Kurtar Lockwood’ları,
Kader ağlarını ördü
Kimse kurtaramaz Mgelika’yı.”
Sahildeki kanla yıkanmış büyük beyaz kurt. Marissa’nın ışıl ışıl beyaz kürkü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.15k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |