
“Herkes çabucak toparlansın ! Hemen gidiyoruz buradan !”
Grup koordineli bir şekilde harekete geçti. Herkes çabucak hazırlanarak yola çıkmaya hazır hale gelirken hala olayın şokunda olan Marina’ya da şaşırtıcı bir şekilde Deka yardım etti. Çölün ortasında kum tepeleri arasında herkes büyük bir özveri ile yürürken Marissa’da kendine gelmiş zayıf ve naif gülümsemesi ile Marina’nın yanındaki yerini almıştı.
Marina endişeyle arkadaşını süzdü. Avurtları çökmüş, beti benzi atmıştı. Günlerdir süren sanrı ve buhranları da sayarsak Marissa yolculuk boyunca hem ruhen hem de fizikken çok hırpalanmıştı.
Marina Marissa’nın koluna girerek yürümesine destek olurken diğerlerinin duyamayacağı bir sesle fısıldadı.
“İyi misin ?”
Marissa günlerdir gözlerinde eksik olan geri kazandığı ışıltı ile asaletle tebessüm etti.
“İyiyim, bir şeyim yok. Beni düşünmeyi bırakarak asıl kendine biraz odaklan Marina. Sen iyi misin ? Sana zarar verdiler mi ?”
Marina olumsuz anlamda kafa salladı. “Ben iyiyim. Bana bir şey yapmadılar sadece... Her şey çok korkutucu ve çok karışıktı. Hepimizin öleceğini sandım.”
Marina gözünden süzülen bir damla yaşa engel olamazken Marissa’nın da kağıt gibi tenine bir keder çöktü.
“Herkes iyi, kimseye bir şey olmadı.”
Marina tedirgince diğerlerinin onları duyup duymadığını kontrol etti ve Marissa'ya iyice yaklaştı.
“Uykuda boğanlar ile birlikteyken bir şeyler gördüm.” Bakışları ile tekrardan Ginger’ı kontrol etti. “Uykuda boğanlar beni kumun içine çektikten sonra okyanusta bir sürü korsan gemisinde uykuda boğanlar ile birlikteyken bana cadıya güvenmememi söylediler.”
Marissa’nın zarif kaşları çatıldı ama Marina ara vermeden konuşmaya devam etti.
“Bir de herkesi boğarlarken sanki Ginger’a dokunmadılar. Sence tüm bunlar ne demek oluyor ?” Kalbi hızla atıyordu, daha söylenecek çok bilinmezi vardı ama Marissa daha yeni toparlanmışken tekrardan kafayı yemesinden korkuyordu.
Marissa düşünceli bir şekilde “Bilmiyorum...” diye fısıldadı. “Ama uykuda boğanların Mgelika ve Ralf Lockwood zamanı bir cadı tarafından lanetlendiğini duymuştum.”
“Sence o olabilir mi ?” Marina şüphe ile Ginger’a baktı. “Çok uzun süredir beden değiştirerek yaşadığını söylemişti, kim bilir kaç yaşındadır.”
“Uykuda boğanlar onun tarafından lanetlendiyse onu öldürmek için iyi bir gerekçeleri olurdu ama onların tam tersini yaptığını söylüyorsun.”
Marina hüsranla “Bilmiyorum.” dedi. “Uykuda boğanlar neden lanetlenmiş ?”
Marissa kurtlara bakarak tedirginlikle gözlerini kaçırdı ama yine de iyice yaklaşarak fısıldadı.
“Ralf Lockwood’a ihanet etmiş korsanlarmış, bu yüzden Ralf’ın yanında bulunan korkunç bir cadı tarafından uykularında boğularak lanetlendikleri söyleniyor. Çölün olduğu yerde de eskiden bir ara deniz varmış, lanetle birlikte kuruyarak korsanları sonsuza kadar sudan uzak bırakmış.”
Marina ürpererek “Ne kadar korkunç bir kader.” diye fısıldadı. Marissa sessiz kalmayı tercih etmişti. Kemiklerine yapışan kuruyup kalmış derileri de acaba sudan uzak kaldıkları için mi olmuştu ? Uykuda boğanların eskiden bir insan olduklarını düşünmek kulaĝa çok zor geliyordu.
Günün ilk ışıkları doğarken Fenris grubun kısa bir süre dinlenmesine izin vererek sonra hemen tekrardan harekete geçirdi. Kurtların konuşmalarından anlaşıldığı üzere bir gece daha konaklama ile çölden çıkıyorlardı. Tekrar mola verdiklerinde güneş gökyüzünde kaybolmak üzereydi. Fenris Elektra ile kum tepelerinin arasında devriyeye çıkmadan önce “Herkes iyice dinlensin gün aydınlanmadan tekrar yola çıkıyoruz.” demişti. Marina herkesin bitap ve yorgun düştüğünü görebiliyordu. Kurtlar yanlarına aldıkları suyun çoğunu ona ve Deka’ya harcadıklarından şuan çok sussuz olsa gereklerdi. Marissa’nın zayıf bedenine bir sarılık çöreklenmiş gibiydi. Yol boyunca Fenris diğerlerinin iğneleyici bakışlarına aldırmadan yürümesi konusunda Marissa'ya destek olmuştu. Marina yol boyunca ikilinin bu beklenmedik temastan dolayı gözlerine yansıyan mahcubiyet ve neşeyi gözlemeyerek az da olsa keyiflenmişti. Şuan helsmalp gecesine dönebilse Marissa’yı sürükleye sürükleye Fenris’e götürürdü.
Herkes çölün gece soğuğundan korunmak için yorganlarının arasına gömülürken Marina uyku girmeyen gözleri ile gökyüzünü izledi. Bir süre sonra herkesin düzenli nefes alış verileri çölü doldururken Marina heran bir yerden çıkıp herkesi öldüreceklermiş gibi uykuda boğanları bekledi. Endişeleri ve korkuları onu uyanık tutarken ne zaman gözlerini kapamayı aklından geçirse o iğrenç yaratığın nefesini yüzünde hissediyor gibiydi. Elektra ve Fenris’in uzaktaki kum tepelerinde gölgeleri durmadan gezinse de Marina uyuyamayacağını anlayarak oturmaya karar verdi. Yorganının içinde oturur vaziyete gelirken ondan iki yatak uzakta Liber’in de uyumadığını gördü. O da yorganın içinde oturur haldeydi ama keskin gözleri ile çöldeki en ufak tehlikeli bir hareketi arıyordu. Marina’nın doğrulması ile ona yandan bir bakış attı.
“Uyuyamadın mı ?”
Marina Liber’in konuşmasına hazırlıksız yakalandı. Vaktinin çoğunu sürü ile geçirse de onla konuştukları anlar sayılıydı.
“Uyku tutmadı, heran bir yerlerden çıkacaklarmış gibi geliyor.” Marina’da Liber gibi gözleri ile kum tepeleri arasında olmayan düşmanları aradı.
Liber’in yüzüne mahcup ve sempatik bir ifade yayıldı. “Dün gece nöbet bendeydi, böyle bir şey yaşadığın için üzgünüm.”
Marina yanlış anlaşıldığını düşünerek kendini açıklamak için panikledi. “Sana kızdığım için öyle söylemedim, zaten etrafta uykuda boğanlardan dolayı bir sis vardı, büyük ihtimalle ondan sende etkilendin.”
“Bu suçumu hafifletmez.” Gözleri ile uzaktaki Fenris’e bakarak konuştu. “Vanko burada olsaydı ağır bir şekilde cezalandırılırdım ama o tek kelime bile etmedi.”
Marina da bakışlarını Fenris'e çevirdi. “İyi bir alfa olacak değil mi ?” İçini derin bir huzursuzluk kaplarken tekrardan Fenris ile ilgili neyi unuttuğunu düşündü.
“İyi bir alfa olacak ama diğer sürülere hükmetmek için sadece iyi olması yeter mi bilmiyorum. Vanko herkesin korktuğu bir alfayken Fenris ona göre daha merhametli kaldığından bunu zayıflık olarak göreceklerdir.”
“Belki de merhametini severler.”
Liber buna inanmayarak tebessüm etti. “Buna inanmak sadece aptallık olur ama neyseki onun yanında olacak bizim gibi güvenilir arkadaşları var.”
Marina Liber’in son söylediğine dudak büktü. “Siz onun yanında değilsiniz ki, eğer olsaydınız Fenris’e o gece Marissa ile kaçmasını söylerdiniz.” Marina yanlış bir şey söylediğini fark ederek pişmanlık ile dudaklarını birbirine bastırdı.
Liber bu söylenene karşılık bakışlarını yere indirdi. “Bilmediğin şeyler var Marina. Fenris’in o gece çatlak ile gidebilmesini inan hepimiz isterdik ama sonra her şey birbirine girerdi. Tüm Lockwood’lar, sürü... İnandığımız ve bunca zamandır uğruna yaşadığımız her şey.”
Marina Liber’in yüzündeki duygu karmaşasına baktı ve yıllardır tüm sürüden duyduğu beş kelimeyi söyledi ama söyleyişinde engelleyemediği ince bir alay da vardı. “Sürü her şeyden önce gelir. Bu yüzden değil mi ?”
Liber bu kelimeleri bir denizkızından duymanın absürtlüğü ile güldü. “Öğrenmişsin, Vanko burada olsaydı seninle gurur duyardı.”
Marina’da bu düşünce ile güldü ve sonrasında Liber biraz ciddileşerek konuşmaya devam etti.
“Seni sürüden biri gibi gördüğümüzü biliyorsun değil mi ? Yani ne olursa olsun seni yanımızda tuttuk ama bunun bir sebebi de seni sevmemizdi. İleride tamamen yanlış bir fikre kapılmanı istemem.”
Marina hafif çatılı kaşlarının altından Liber’i süzdü. “Ne demek istediğini anlayamıyorum. Neden yanlış bir fikre kapılayım ki ?”
“Sadece seni kullandığımız fikrine kapılma yeter, sürüdeki herkes aynı zamanda sana alışmıştı da. Bizden biriydin yani.”
Marina esen soğuk rüzgarla mı yoksa Liber’in söyledikleri ile mi ürperdiğini bilemeden ürperdi. Herkes biliyor diye düşündü. Kendisi neyi bilmiyorsa onu tüm herkes biliyor.
“Döngüde kendine dikkat et Marina, seni koruyabilmek için yanında olmak isterdik.”
Marina gecenin sessizliğine sığınarak bir cevap vermedi. Her ne kadar Marissa'nın da sırları olsa da bu dünyada gerçekten güvenebileceği tek kişi oydu.
Sessizlik içinde geçen saatlerden bir süre sonra Marina üzerine çöken yorgunluk ve uykuyla beraber korku ve karabasanlar ile dolu huzursuz bir uykuya daldı. Ne kadar uyuduğunu anlayamazken birden korku ile gözlerini açtı ama neyseki bu korku sadece rüyasındaki yaratıklara dayanıyordu. Şafak daha sökmemişti. Marina ayağa kalkarken bu sefer de Ginger'ın uyanık olduğunu fark etti. Ayakta uzaktaki kurtları izliyordu. Elektra ve Liber nöbet değişmiş olsa gereklerdi çünkü Elektra kuvvetli bir horlama ile geceyi dolduruyordu.
Marina cadının yanına gitti. Zihninde hep aynı koro “Cadıya güvenme.” diye tekrar ediyordu.
“Şu horlama seni de uyutmadı değil mi ? Ne sinir bozucu.”
Cadı Marina’ya yandan bir bakış atarak sanki ne düşündüğünü biliyormuş gibi gözlerindeki şeytanları ile Marina’nın konuşmasını beklemeden devam etti. “Ne düşündüğünü biliyorum.” Sesinde eğlenceli bir oyun oynayan çocuğun neşesi vardı. “Beni neden öldürmediklerini merak ediyorsun ama ben de sana aynı şeyi sorup seni neden öldürmeye çalışmadıklarını sorabilirim. O yüzden bence karşılıklı olarak bu konuda birbirimize soru sormayalım. Ne dersin ?”
“Yanılıyorsun, senin aksine beni öldürmeye çalıştılar.” Marina sesinin huysuz bir çocuk gibi çıktığını fark ederek kendinden nefret etti.
Cadı tüm cazibesi ve gözlerine yansıyan ışıltısı ile tüm vücudunu Marina'ya çevirdi, dudaklarında ince bir alay çizgisi oluşmuştu. “Seni öldürmek isteselerdi ölü olurdun ama onlar seni sadece uyardılar, bu ikisi arasında fark var.”
Marina kaşlarını çattı. “Beni uyardıklarını da nereden çıkardın ?” Kalbi beklenti ile hızlanmıştı, Ginger uykuda boğanların ona ne gösterdiklerini biliyor olabilir miydi ?
Ginger yine soruya dolaylı bir yoldan ulaştı. “Bana güveniyor musun Marina ?”
Marina beklemediği bu soru karşısında otomatik olarak cevap vererek olumsuz anlamda kafa salladı ve Ginger ahenkli konuşmasına devam etti.
“Zaten güvenmediğin biri için gelip de sana ona güvenme demezdim.”
Dudaklarında kendini beğenmiş gülümsemesi ile eşyalarına doğru yönelirken eğlenen bir sesle tekrar arkasını dönerek seslendi.
“Tino’yu gördüğünde de ona selamımı söyle.”
Marina kafası karışmış bir halde cadının arkasından bakakalırken kumdan gelen yürüme sesleriyle arkasını döndü. Fenris ve Liber onlara doğru geliyordu.
Liber bir şey demeden yanından geçip Elektra’yı uyandırmaya giderken Fenris Marina’nın yanında durdu.
“Gece uyuyamamışsın, iyi misin ?” Sesi yorgun geliyordu.
“İyiyim.” Marina cadının eşyalarını toplamasını izledi. “Ona güveniyor musun Fenris ?”
Fenris Marina’nın bakışlarını takip ederek cadıya ulaştı. “Seni rahatsız edecek bir şey mi yaptı ?”
Marina Fenris’in yüzündeki ciddiyeti inceledi, evet derse ne olacağını bilemediğinden hayır anlamında kafa salladı.
“Sadece merak ettim, yolculukta bize faydası olur demiştiniz ama uykuda boğanlar Marissa olmasaydı hepimizi öldürmüştü.”
Fenris’in yeşil gözleri Marissa’nın uyuduğu yeri bularak yumuşadı.
“Çölden çıkar çıkmaz peri krallığına ilerleyeceğinden zaten yollarımız ayrılacakmış, onu kafaya takma.”
Marina şaşırdı. “Bunu kendisi mi söyledi ?”
Fenris kafası ile onaylayarak kurtların yanına ilerledi. Marina cadıyı birkaç saniye daha şüphe ile izledikten sonra Marissa’yı uyandırmak üzere arkadaşının yanına gitti. Herkes yavaşça uyandıktan sonra güneş daha yeni göğe yükselirken tekrardan yola düştüler. Marina Deka’nın ne kadar zorlandığını görerek koluna girerken Deka müteşekkir olmayan bakışlar ile karşılık verdi ama seste çıkarmadı. Çölde bir yarım gün daha ilerlerken bu yarım günün sonunda çölden çıkarak yavaş yavaş savanlara ve onun bitiminde de uzun ağaçların olduğu bir ormana ulaştılar. Ormanın başlangıcında cadı gruptan ayrılarak tek başına yoluna devam etti. Ormanın başladığı bayırın başından aşağı bakıldığında döngünün gerçekleşeceği büyük göl ve gölün ortasındaki ada gözüküyordu.
Marina’nın kalbi heyecanla çarparken sonunda diye düşündü, gelmişlerdi. Gölün sihirli ve kadim enerjisini her zerresinde hissedebiliyordu. Daha öncesinde hiç bu kadar büyük bir enerji hissettiği olmamıştı. Marina Deka’ya baktığında onun da aynı sihir ve güç karşısında heyecanlandığını görebiliyordu. Gölün canlı gibi atan bir kalbi ve enerji damarları vardı. Marina bu damarların gölün ortasındaki adada birleştiğini ve kalbinin de adanın tam ortasında attığını görmese bile hissedebiliyordu. Gölün kadim enerjisi çölün harap ettiği bedenlerine iyi geliyor ve daha içine bile girmeden iyileştiriyordu.
Herkes sonunda döngünün yapılacağı yere varmanın verdiği rahatlama ile göle bakarken Fenris konuştu.
“Mola mı verelim ilerleyelim mi ? Nasıl hissediyorsunuz ? Buradan göle inmemiz de nereden bakarsan bak bir iki saat sürer.” Deka’ya hitaben devam etti. “Gölün enerjisi döngü için hazır mı?”
Deka yine tüm huysuzluğu ile dudak büktü. “Geç bile kalmışız, göl döngüye çoktan hazır. Birkaç gün daha geciksek enerjisi boşalmadığından neler olabilir tahmin bile edemiyorum.”
Fenris başka ses çıkmayan grup adına karar aldı. “Devam edelim ve bu akşam bu işi bitirelim o zaman.”
Marina birden tüm grubun üstüne çöken tatsızlığı sezdi. Herkesin keyfi kaçmış gibiydi ama kimse alınan karara karşı çıkmadı. Normalde hızlı ve kendine güvenen adımlar ile grubun en önünde ilerleyen Elektra bile yavaş yavaş ve ayak sürüyerek gidiyordu.
Marina arada kendine atılan kaçamak bakışlar ile de karşılaştığından herkesin paylaştığı ortak kedere bürünerek huzursuzlukla doldu. Bir tek Marissa sakin ve huzurlu görünüyordu, onun kaçamak ve aşk dolu bakışları da Fenris’e uğruyordu. Marina arkadaşının sakinliğinin yanında gözlerinde Fenris’e karşı bir özlem ve keder de gördüğüne yemin edebilirdi. Gölün enerjisinin bile iyi gelemediği bir şekilde içini derin bir karanlık kaplarken sona gelindiğini düşündü. Herkes mutsuz ve gergindi.
Marina grubun arkalarında yürürken yanına usulca Elektra’nın yanaşması ile daha da gerildi. İki metrelik Elektra ne yaparsa yapsın iri yarı vücudu ile kendini yanında güvende hissedebileceği biri değildi.
Elektra gür sesi ile konuştuğunda Marina sessizce ilerleyen tüm grubun da ister istemez onları dinlediğini biliyordu.
“Sonunda geldik ha !” Marina Elektra’nın sesine vermeye çalıştığı yapmacık neşeyi sezdi. “Bunca yıldır sürüde birlikteydik, bundan sonra da ne olur bilinmez ama kendine dikkat et denizkızı. Hepimiz sana gerçekten değer verdik, zarar görmeni istemeyiz.”
Marina sessizlik içinde söylenenleri dinledi ve her kelime ile de huzursuzluğu daha da arttı, konuştuğunda kelimelerinden güçsüzlük akıyordu.
“Veda ediyormuşuz gibi konuşuyorsun.”
“Veda etmiyorum, sen her zaman sürünün bir parçası ve saygıyla düşündüğümüz bir üyesisin. Sana sadece kendine dikkat etmen konusunda iyi dileklerde bulunuyorum.”
Marina bakışlarını diğerlerinde gezdirerek bir açıklama bekledi ama herkes anlaşmış gibi bakışlarını kaçırdı. Yol bu sefer sanki gidilmek istenmediğini anlamış gibi her zamankinden daha çabuk biterek onları göle çıkardı. Adaya giden yol ince toprak bir yoldu. Herkes tek sıra halinde arada sırada gölün çalkantılı dalgaları ile de ıslanarak yürüdü. Marina her ıslanışında vücuduna yayılan kadim bir yaşam enerjisiyle yenilenirken ruhu da döngü için heyecanla kıvranmaya başlamıştı. Etraflarındaki enerji o kadar yoğundu ki Marina kurtların bile arada bu enerjiyi hissettiği yanılgısına kapılıyordu.
Adaya giden neredeyse gölle aynı seviyedeki ince toprak yolu bitirdiklerinde hava kararmış ve ay gökyüzüne yükselmeye başlamıştı. Bu akşam koskocaman yuvarlak bir top gibi gökyüzünü dolunay taçlandırıyordu. Yolda daha önce konuşulduğundan Marina dolunayda kurtların daha güçsüz ve zayıf olduğunu biliyordu. Agresifliklerinin ve güçsüzlüklerinin yanı sıra Marissa ona dolunayda kurtların dönüşüm geçiremediğinden ve geçirmeye çalıştığında ise derin bir ıstırapla karşılaştıklarından bahsetmişti. Hatta dönüşüm için “Tüm kemiklerini kırıyorlarmış gibi.” ifadesini kullanmıştı.
Herkes adaya adımını atarken Marina merakla adayı inceledi. Tam ortada karşılıklı iki büyük taş sütun bulunuyordu, Marina enerjinin orada yoğunlaştığını hissedebiliyordu. Kapı orada açılacak, enerji oradan geçmiş ve gelecek arasında akacaktı. Sütunlar gökyüzü ve yeryüzünü birleştirmek ister gibi göğe yükselirken üzerlerinde bir sürü başka bir lisanla yazılmış kelimeler bulunuyordu. Marina dolunaydan yansıyan ışık ile ara sıra bazı kelimelerin ışıldadığını da fark etmişti. Sütunların arkasında tüm adayı kaplayan koca bir orman vardı. Sık çam ağaçları birbirine yanaşarak koca bir karanlığa ev sahipliği yapıyordu.
Herkesi garip bir huzursuzluk sararken Deka huysuzlukla ama kendisinin de çok istekli olmadığını belli ederek Fenris’e yönelik konuştu.
“Başlayayım mı ?”
Fenris’in bakışları kısa bir süreliğine Marina’nın üzerinde oyalanırken Marina Fenris’in yeşil gözlerinde önce üzüntü sonra keder ve en sonda da kararlılık emareleri gördü. Başı ile Deka’ya başlaması için işaret verirken Marina anlayamayarak öne doğru bir adım attı.
“Benim ne yapmam gerekiyor ? Kapıyı birlikte açmayacak mıyız ?”
Deka ondan bir cevap bekleyen Marina’ya cevap vermeye tenezzül etmezken “Haydi cevapla.” der gibi bakışlarını Fenris’e çevirdi ama cevap Fenris yerine çantasını büyük bir özveri ve panikle karıştıran Marissa’dan geldi. Marina’nın hemen arkasında yerde dizlerinin üzerinde çantasından aradığı şeyi bulmuş gibi büyük kırmızı bir kitap çıkarıyordu.
“Kapıyı önce Deka açacak, kapı açıldığında ortaya çıkan enerjiyi Deka kontrol edemezse sen yardım edersin ve birlikte kaparsınız.”
Marina arkadaşının ne zaman yalan söylediğini anlayabilecek kadar onunla vakit geçirmişti ama ona yalan söyleme diyecek kadar bile vakit bulamadan Elektra’nın şaşkın ve aynı zamanda öfkeli sesi ortamı doldurdu.
“O kitabı nereden aldın seni ucube ?”
Marissa kucağında sıkı sıkı tuttuğu kitaba daha da sarılırken Fenris Elektra’yı eliyle susturdu. Onda da aynı şaşkınlık vardı ama Elektra’ya göre her zamanki gibi daha kontrolüydü.
“Onu sana kim verdi Marissa ? Neler oluyor ?”
Marissa Fenris’ten bakışlarını kaçırdı. Konuştuğunda sesinde helsmalp gecesindeki gibi yine hem suçlama hem de korku vardı.
“Vanko verdi, Marina gibi benim de sürü için yapmam gereken bir şey olduğunu söyledi. Helsmalp gecesi... O gece bana her şeyi anlattı.” Marissa’nın narin ve zarif yüzü kederle aydınlandı. “Senin için Fenris... Bunu senin için yapmam gerekiyor, sen yaşa diye.”
Fenris’in yüzü Marissa’nın her kelimesi ile acı ile kararırken sadece “Dedem senden ne istedi ?” diyebildi.
Marissa’nın dudakları zarif ve asil bir tebessüme ev sahipliği yaptı. “Bu yolculuğa katılmamı ve sonunda...” Marissa cümlesini tamamlayamadan ormanın kuytu karanlığından bir ok fırlayarak Marina ve Marissa’nın arasına düştü ve Marissa cümlesinin sonunu bir korku çığlığı ile bitirmiş oldu.
Kurtlar hemen savunma pozisyonuna geçerken ormanın içinden altı kişi yavaşça belirdi. Yanlarında yerde birini daha sürüklüyor gibiydiler.
Elektra küfreder gibi “Ortiz’ler.” dedi ve ormandaki alaycı ses ekledi. “Ve Cardenas’lar.”
Marina'nın kalbi korku ile atarken adamların yerde sürüklediği kişinin Anton olduğunu fark etmesi ile de korkusu ikiye katlandı. Fena hırpalandığı her halinden belli oluyordu. Yüzünde morarmayan yer yok gibiydi.
Fenris, Elektra ve Liber ormandan çıkanlar ile aralarına bir sınır çizerek Deka, Marissa ve Marina’yı arkalarına aldı. Marina korku ile adamları inceledi. Dördü sarışın diğer ikisi ise esmerdi. Marina konuşan orta yaşlı esmer adamı görür görmez tanıdığını fark etti. Aralarında bariz ve gözden kaçırılmayacak bir benzerlik vardı. Ocnus’un babası...
“Ne istiyorsun Fido ? Burada yaşanacak en ufak bir sorun sürü ilişkimize zarar verir.” Fenris’in sesi kendinden emin ve korkusuz çıkıyordu ama Marina küçük nüansları okumakta iyiydi.
“Ne istediğimizi bence biliyorsun Lockwood. Yolumuzdan çekil ve canını bağışlayalım.”
Fido denilen Ocnus’un babası olan adam ayağı ile Anton’u öne iterek yuvarlanmasına sebep oldu.
“Onun canını bağışladığımız gibi.”
Arkasındakiler gülüşürken Marina Elektra ve Liber’in öfkeyle yumruklarını ve çenelerini sıktıklarını gördü ama bir gözleri Fenris’in üzerinde olmak üzere adamlardan bakışlarını ayırmadılar.
Anton güç bela dizlerinin üzerinde doğrularak kafasını kaldırıp Fenris’e baktığında gözlerinde acı ama dudaklarında yine o alaycı ve umursamaz gülümsemesi vardı. Kafası ile arkaya belli belirsiz işaret etti ve Fenris’te anlamış gibi kafasını hafifçe salladı.
Fenris bakışlarını adamlardan ayırmadan kısık sesle Deka’ya seslendi. “Kapıyı açmaya başla, merak etme biz seni koruyor olacağız.”
Deka ilk defa bir huysuzluk belirtisi göstermeden istenilen bir şeyi yapmaya başladı. İki taş sütunun arasına gelerek ellerini iki yana açtı ve suyun gücünü toplamaya başladı.
Deka’nın hareketlenmesi ile gerilen adamlar Fido'dan onay almak ister gibi ona bakıp istedikleri işareti de alınca da kılıçlarını çekerek öne atıldılar. Marina üçe altı diye düşündü. Kazanılması zor bir savaş olacaktı. Kalbi korku ile atarken Deka’da gölün tüm gücünü toplayarak kapıyı açmaya başlamıştı. İki taş sütunun arasında daha önce hiç görülmemiş mavilikte akışkan bir katman zamanlar arası geçişi meşru kılıyordu.
Fido ve bir başka adam daha doğrudan Fenris’in üzerine yürürken Elektra ve Liber ise kalan dört kişiden üçü ile dövüşüyordu. Fenris yanında taşıdığı zümrüt kaplamalı hançeri ile gelen saldırıları savuştursa da kılıç darbeleri acımasız ve sertti.
Fido’nun hırslı ve köpek gibi hırlarcasına çıkan sesi son adamına talimat verdi.
“Git ve bitir işini !”
Sarışın iri yarı genç kılıcını çekerek harekete geçti ve zaten birden fazla kişi ile dövüşen Lockwood’ları geçmek üzereyken Fenris’in dövüşmekten nefes nefese çıkan sesi adada yankılandı.
“Marina’yı koruyun !” Ve hançerini dövüştüğü adamın boğazına saplayarak ölümüne sebep oldu.
Sarışın genç öfkeli ve atak şekilde Marina’nın olduğu tarafa gelirken Marina korkuyla çığlık attı ancak gözünü kan bürümüş adam onu es geçerek arkasındaki Marissa’yı saçından yakaladığı gibi yere fırlattı ve belinden çıkardığı hançeri ile boğazını kesmeden hemen önce arkasından kafasına saplanan bir hançer ile yere yığıldı.
Marina dehşet ile hançeri fırlatan Elektra’ya bakarken o sıra da üç kişi ile de dövüşmek zorunda kalan Liber’in elindeki kılıcı düşürüşünü ve arkasından saldıran adam karşısında savunmasız kalışını izledi. Çığlığı boğazında düğümlenirken gözyaşları da gözlerinde asılı kaldı.
Adam tek bir hamle ile arkadan Liber’in boğazını kesti ve Liber bakışları boşlukta takılı kalmış gibi dizleri üstüne çökerek can verdi.
Elektra’nın güçlü acı haykırışı biran havayı doldurduktan sonra kontrol edilmesi güç bir şekilde can bularak saldırıya geçti. Marina yüzünden şıp şıp aşağı damlayan göz yaşları ile orada öylece kalakalırken Marissa’nın yerden doğrularak çaresizce yere düşerken kucağından fırlayan kitabı aradığını fark etti ama kitap çoktan gölün dibini boylamıştı.
Marina Liber’in beklenmedik ölümü ile yavaşça gerçeklikten soyutlandığını düşündü. Şuan çevresinde olan hiçbir şey gözüne gerçekmiş gibi görünmüyordu. Yüreği dehşet ve acı ile atarken sanki biraz sonra bu kötü rüyadan uyanacaktı.
Ocnus’un tıpatıp bir kopyası olduğu babası Fenris ile dövüşürken Marina zihninde yankılanan geçmiş sözler ile boğuşuyordu.
“Sana büyük atalarıma duyduğum saygı ve hürmetten dolayı bu gecelik tek bir şey daha söyleyeceğim Marina, döngü yolunda sana asla zarar gelmeyecek. Bir Cardenas olarak sana bunun şeref sözünü veriyorum.” demişti Ocnus.
“Kitaptan Ortiz’lerin de haberi var, bu döngüyü engellemek için ellerinden geleni yapacaklar.” Fenris'in bahsettiği kitap Marissa’nın canhıraş aradığı kitap mıydı ?
“Oraya en son babanı gönderdiğimde beceremeyip sürüye cesedini taşıtmıştı. Babandan daha iyi bir savaşçı olduğunu mu iddia ediyorsun Fenris ?” Ve Vanko... Fenris’te babası gibi Ortiz’lerin elinde mi ölecekti ?
Marina yüzüne yediği bir tokat ile kendine gelirken karşısında paniklemiş ve aklını kaybetmek üzereymiş gibi duran Marissa’yı buldu. Gözleri kan çanağı gibi kıpkırmızıydı.
Marissa ona “Kendine gel !” diye bağırıp bileğinden tutarak döngü kapısına sürüklediğinde Marina karşı koymadı. Deka kapıyı tamamen açmıştı. İki sütun arasındaki yıldızlı bir gökyüzünü andıran suyun enerjisi tepişerek yer değiştiriyordu. Marina Deka’nın titreyen kollarından enerjiyi kontrol etmekte zorlandığını fark etti ancak kapı açılmış ve enerjisi boşalmıştı, geri kapamak için neyi bekliyordu ?
Marissa kapının önüne geldiğinde tekrardan Fido tükürükler saçarak bağırdı.
“Cadıyı durdurun ! Gitmesine engel olun !”
Sarışın adamlardan biri daha onlara yönelirken Marissa dikkati dağılarak onlara doğru dönen Fenris’e son bir kez yüzünde hüzünlü ama ışıl ışıl bir gülümseme ile baktı ve adam ona ulaşamadan döngünün içine doğru bir adım atarak gözden kayboldu.
Marina korku ve şok ile buz kesti ama ne yazık ki Marissa’nın ne yaptığını sorgulayacak vakti bile yoktu. Fido Marissa’nın yaptığı şey ile en az Marina kadar şaşıran Fenris’in bu dikkat dağınıklığını fırsat bilerek kılıcını çekti.
Marina Fenris’in gelen kılıç darbesini gördüğünü ama savunmaya geçmek için çok geç kaldığını fark etti. Ağzından koca bir dehşet çığlığı havaya karışırken Fido’nun kılıcı bedene girerek arkasından çıktı.
Marina kalbini dağlayan acı ile orada öylece kalakalırken Anton sırtından kalbine saplanan kılıç ile Fenris'in kollarına yığıldı. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki Marina Fenris’i kurtarmak için Fido ve Fenris arasına giren Anton’u bile çok geç fark edebilmişti. Elektra tekrardan yeri göğü inleten bir savaş çığlığı ile önüne gelen ilk adamın boynunu kırarken Fenris ise kollarında son nefesini yüzünde her zamanki alaycı ve kendini beğenmiş ifadesi ile veren Anton’u tutuyordu. Marina Fenris’in birden değişen ve vahşileşen bakışları ile ürperdi.
Fenris Elektra’ya “Marina !” diye bağırdıktan sonra eline en yakındaki kılıcı alarak ayağa kalktı ve doğrudan Fido’nun üzerine yürüdü. Marina kendine doğru gelen iki metrelik Elektra’dan korkarak bir adım geriledi ve döngü kapısının güçlü enerjisini ensesinde hissederek ürperdi. Elektra doğrudan üzerine gelerek onu da döngüye doğru iterken Marina kuş gibi korku ile çarpan yüreği ile kapıdan tamamen geçmeden önce Fenris’in öfke ile çarpılmış suratı ile Fido'yu öldürüşüne tanık oldu, sonrası gölün kadim gücünün içerisinde bir yuvarlanıştı. Marina bu kadim güç karşısında boğuluyormuş ya da sıkıştırılıyormuş gibi hissederek uzun bir süre yuvarlandı. Zaman algısını kaybedip kendisini tamamen bal gibi akışkan olan boğucu suya bıraktığında tüm zerrelerinin ezilerek patlayacağına da emin oldu. Uzun bir düşüş ve ruh sıkışmasından sonra kendinden geçerek bilincini kaybettiğinde artık içeride bir ruh var mıydı ondan bile emin değildi.
Marina gözlerini yüzüne vuran sabahın ilk soğuk güneş ışıkları ve başında bağıran bir adam yüzünden açtı. Başı ne olduğunu hatırlayamayacak kadar ağrıyordu.
Adam bağırarak yanlarına başkalarını da çağırırken Marina şimşek hızı ile geri kazandığı anıları ile birlikte birden korku ve panikle ayağa kalktı. Başı dönerek dengesini bulmasını zorlaştırırken etrafına şöyle bir bakış atması ile hala döngünün gerçekleştiği adada olduğunu anlayarak az da olsa rahatladı.
Başında duran adam onun birden ayağa kalkması ile kılıcını çekerek ona yöneltmişti, Marina ürkekçe yutkunurken adam tekrardan bağırdı ve dün Fido’ların saklanarak pusu kurduğu ormanın içinden biri çıktı.
“Ölmemiş yaşıyor Tino ! Buraya gel !”
Ormandan çıkan sarışın genç adam yanlarına doğru yürürken Marina birden onu tanıdığını fark etti. Yaşam enerjisindeydi, sonra Ginger’ın anılarında ve en sonda kanlı canlı olarak burada. Kalbi hızla attı ve diğer adam tekrardan sarışın gence bu sefer hayıflanma ve öfke ile bağırdı.
“Kaplumbağaya mı dönüştün Ortiz, biraz hızlansana daha yapılacak işler var !”
Şimdiye kadar ki yazdığım en uzun bölüm oldu. Düşüncelerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum 🥰
(Buraya da haftalardır bu karakterleri öldürmeyi bekleyip ölünce de üzülen bir yazar bırakıyorum 😈 )
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.15k Okunma |
1.51k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |