
ARAS
Toplantıya başladığımız andan itibaren içimde anlamsız bir sıkıntı vardı. Elim sürekli belimdeki silaha kayıyor, tetikte bekliyordum. Her an kötü bir şey olacak gibi hissediyordum.
En son Yavuz'u tanınmaz hale getirdiğim yerde toplantı yapıyor olmakta içimin sıkıntısını daha da arttırıyordu. Dosyaların yayıldığı masada kapıdan tarafa her bakışımda boğazımda bir şeyler düğümleniyordu. Gözümün önünden kanla kaplı yüzü bir an olsun gitmiyordu. Her şeyin üzerine Hamdi Baba olmasa kardeşimi vuracaktım.
Bu kadar kötü, acımasız , zalim olmak benim seçimim değildi. Hayat yıllar önce ömrüm dediğim kadını kullanarak kalbimi parçalaya parçalaya böyle olmamı sağlamıştı. İçimdeki masum adamı en sevdiğim insana öldürtmüş beni bu karanlığa hapsetmişti. Seneler içinde bende bu karanlığı sevip benimsemiştim. Bu saatten sonra da bu yeni adamdan vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. Düşüncelerden sıyrılıp ,kendimi rahatlatmaya çalışarak boynumu bir sağa bir sola doğru yatırdım.
Önümüzdeki hafta yapılacak büyük silah sevkiyatı ile ilgili konuları konuşup plan yapmak için toplanmıştık. Silahları Karadeniz üzerinden geçirerek yurt dışına çıkaracak olan tır filosunun sahibi Şahin önündeki haritadan bir yerleri gösteriyor bir şeyler anlatıyordu. İç sıkıntımı görmezden gelmeye çalışarak anlattıklarını dikkatle dinlemeye başladım.
Harita üzerinden gösterdiği bütün güzergah planlarını daha önce kullanmıştık. Fırat bizim ile uğraşırken aynı yolları kullanmak aptallık olurdu. Ve Savcı'nın da bu yolları ezbere bildiğine adım kadar emindim.
Benim ile derdi şahsi olduğu için bu zamana kadar tırlara bir operasyon düzenlenmemişti. Ama bu bundan sonra düzenlemeyeceği anlamına gelmiyordu. Hele onu adliyede kuduz köpek gibi bıraktıktan sonra bana bir şekilde bulaşmadan durmayacaktı.
Gösterdiği güzergahlara itiraz edince yüzüme bıkmış halde bakan Şahin "Abi yeni yolu ben sana nereden bulayım şimdi?" diye sitem etmeye başlayınca "Senin işin bu Şahin. Nasıl bulacağını ben bileceksem senin bu masada işin ne?" diyerek konuyu kestirip attım.
Masada ki herkes bizden tarafa bakarak "Haklısın abi" deyip söylediklerimi onaylayınca Şahin çaresizce tamam anlamında başını salladı.
Şahin'de dahil masada oturan 5 adam benden nerdeyse 10 yaş büyüktü. Ancak hepsi de abi diyerek konuşup, karşımda el pençe duruyorlardı. Daha doğrusu durmak zorundalardı. Atalarımızın da dediği gibi MÜHÜR KİMDEYSE SÜLEYMAN OYDU. Bu alemde de mühür bir tek bendeydi.
Çaresizce yeni yollar bulmak için debelenen Şahin ile haritayı incelemeye devam ederken odanın kapısı açıldı. Binanın güvenliğinden sorumlu olan Ender beti benzi atmış halde hızla Yavuz'un yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldarken Yavuz'un yüzü önce sertleşti. Sonrasında ise öfkeyle gerildi.
Kulağının dibine eğilmiş konuşan Ender'in kafasını tutup bütün gücüyle masaya vurdu. Yere yığılan Ender'i umursamadan ayağa kalkıp odadan dışarıya çıktı. Bir şeyler olmuş olmalıydı. Yavuz'da telefonla durumu öğrenmek için yukarı çıkmıştı.
Hala bir güzergah belirleyemeyen Şahin'in anlattıklarından iyice bunalmış halde yaka düğmemi açıp kravatımı aşağıya doğru çekiştirdim. Halimi gören Şahin "Abi biraz ara vermek ister misin?" diye sorunca "Gerek yok Yavuz'un halledemeyeceği bir sorun olmaz. Biz işimize devam edelim. Bir an önce son hazırlıkları tamamlayalım. Yeni Savcı ensemiz de. Eskisinden daha dikkatli olmalıyız. " dedim.
Açık olan kapıdan Yavuz'un "Bir mekana sahip çıkamayacaksanız sizin orada ne bok işiniz var?" diye bağıran sesi duyulunca masadakiler önce birbirlerine sonra ise bana baktılar. Yavuz'un bu kadar gür çıkan sesi bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisiydi ve onlarda vereceğim tepkiyi anlamaya çalışıyordu. Kayıtsız bir şekilde önümdeki dosyadan bir sayfa çevirip "Savcı'nın işidir yine. Kuyruğuna basılmış it gibi rahat duramamış polis kayıtlarında olan depolardan birini basmıştır." dedim.
Masadakilere bakınca açıklamamın onları tatmin etmediğini anladım. Duymak istemediklerini duyamamak onları germişti. Bu dünya da her şey çıkar üzerine kuruluydu. Onlarda çıkarlarını koruma derdindeydi. Arkama yaslanıp "Telaşa kapılacak bir şey yok beyler. Savcı kısa bir zamanın sorunu. Benimle uğraşacak cesareti ona verenin kim olduğunu öğrendikten sonra kendisine ayrılan sürenin sonuna gelecek." diyerek duymak istedikleri şeyleri söyledim. Hepsi de duyduklarından tatmin olmuş bir halde yüzüme bakıp sırıttılar.
Şahin sırıtarak "O zaman güzergahları daha iyi seçelim abi. Mal güvenliği mühim." dedi. Tehditkar bir şekilde yüzüne bakıp hafif alayla gülerek "Senin için mühim olan mal güvenliği değil Şahin. Canının güvenliği " deyince yüzünde ki gülümseme önce dondu. Daha sonra da kaybolup yerini endişeye bıraktı. Sıkıntıyla verdiği nefesi eşliğinde "Haklısın abi ben daha güvenli güzergahlara bakayım en iyisi" diyerek başını önündeki haritaya eğdi.
Ben ve masanın diğer üyeleri sevkiyat alacağımız petrol, mazot, dolar vs konuşurken Şahin'de harıl harıl yeni bir rota çiziyordu.
Söz hakkı alan Harun "Abi Rusya'dan bir müşteri sevk edeceğimiz silahlar karşılığında daha karlı bir şey teklif etti. Hepimizin karını dörde katlayacak bir şey." deyince ne demek istediğini anladım. Karaktersiz orospu çocuğu pişkin pişkin toz teklifini anlatmamaya çalışıyordu.
Öfkeden alev alan sesimle "Bu kadar yeter Harun" dedim. Konuşmasını kesip korkuyla "N-neden abi " diyen Harun bakışlarını benden kaçırmaya çalışıyordu.
İşaret parmağımı ondan tarafa sallayıp tehditkar bir sesle "Bir kez daha bu masada sevkiyat karşılığı toz almayı teklif edersen seni Hamdi Baba'nın beslediği aslana parçalatırım. Bir kez daha o zehir tüccarlarıyla konuştuğunu duyarsam doğruluğunu teyit etme gereği duymam seni yine aslanlara parçalatırım. Anladın mı beni? "diye sordum. Korkudan yüzünün feri kaçan Harun başını sallayınca elimi bütün şiddetiyle masaya vurup "Anladın mı lan beni?" diye kükredim.
Korkudan oturduğu koltukta titremeye başlayan Harun "A-Anladım abi. Çok iyi anladım." diyebildi. Burnumdan aldığım nefeslerle başımı tamam anlamında salladım. Yavuz'un geldiğini belli eden ayak seslerini duyunca başımı Harun'dan çevirip kapıya baktım. Odaya giren Yavuz masadakilere bakıp "Toplantı bitti beyler. Kalanını konuşmak için ben yeni zamanı haber vereceğim." dedi.
Masadaki herkes neler olduğunu anlamak için önce Yavuz'a sonra da bana baktı. Bense biliyordum ki Yavuz bana sormadan toplantıyı iptal ettiyse masadakilerde dahil kimsenin bilmemesi gereken büyük bir sorun vardı. Sorunun büyüklüğünü anlayabilmek için Yavuz'a baktım. O ise bana bakmak yerine gözlerini kaçırdı. Hali içimdeki huzursuzluğun iyice artmasına neden oldu.
Masa dan kalkmak için kimse hareketlenmeyince "Alo! Kime diyorum? Toplantı bitti." diye bağırdı. Masadaki 4 üye kalkmak için hareketlendiği esnada Harun iti "Daha yeni geldik Yavuz. Neyin iptal etmesi bu? Haftaya sevkiyat var. Bizim elimizde bir halt yok. Zaten işleri" derken kan beynime sıçradı. Biraz önceki söylediklerimi beyni algılamamış olacak ki hala benim mekanımda benim adamımın lafının üzerine laf söylemeyi götü yiyordu. Bu toplantı masasında Yavuz'un ağzından çıkan her söz benim ağzımdan çıkmış sayılırdı. Bu piç kurusuna ve masadakilere bunu hatırlatma zamanı gelmişti anlaşılan.
Yerimden kalktım. Belimde duran silahı çıkarıp Harun'un kafasına hedef alarak sıktım. Oda da büyük bir yankı oluşturan silah sesiyle herkes önce koltuğunda cansız bir halde salınan Harun'a bakıp sonra korkuyla bana baktılar. Yavuz ise Harun'un ölümünden zevk aldığını belli eder halde sırıtarak ona bakmaya devam ediyordu.
Elimdeki silahı masaya vurarak "Yavuz'un söylediği her hangi bir şeye itirazı olan var mı?" diye sordum. Tek tek gözlerinin içine baktım. Gözlerinde tedirginlik ve korkudan başka bir şey yoktu. Hiç biri ağzını açıp tek kelime etmeye cesaret edemeyince "İyi şimdi hepiniz siktir olup gidin." diyerek kendimi biraz önce kalktığım koltuğuma bıraktım. Arkama yaslandım.
Oda tamamen boşalınca gözlerimi Yavuz'a dikip "Sorun ne?" diye sordum.
"Abi galeriye saldırı düzenlenmiş. Daha doğrusu Sena'nın bindiği arabaya." derken elim yavaş yavaş bükülüyordu. "Bomba koymuşlar altına. Araba galerinin bahçesinde patlamış." dedi.
Kulaklarımda belli belirsiz bir uğultu belirdi. Yavuz'un söyledikleri zihnimde yankılanmaya başladı. "SENA'NIN BİNDİĞİ ARABANIN ALTINA BOMBA KOYMUŞLAR!" Yüreğimde bir sızı belirirken aldığım hava ciğerlerime yetmemeye başlamıştı. Ölmüş müydü? Ben daha varlığına alışamamışken o beni tekrar yokluğuna mı mahkum edecekti?
"Ölmüş olsaydı Yavuz bu kadar rahat olmazdı."diyen iç sesimin uyarısı ile alamadığım nefesi aldım. Senelerce verdiğim savaşı kendi galerimde kaybetmiştim. Uğruna canımı vereceğim kadın ölümle burun buruna gelmişti. Onu korumayı becerememiştim. Bunu yapanlar bedelini en ağır şekilde ödeyecekti. Korku damarlarımdan usulca çekilirken yerini öfkeye bıraktı.
Gözlerimi bürüyen kanla yumruğumu masaya vurup ayağa kalktım. Yavuz'a bakıp" Söyle o galeride ki itlere Avukat' ta en ufak bir sıkıntı varsa beni uğraştırmayıp mezar yerlerini kendileri kazsınlar." diyerek Harun'un kanlarına basarak odadan çıktım. Merdivenleri üçlü beşli çıkıp evin çıkışına yöneldim. Kapıdaki çocuklara elimi uzatıp "Anahtar" dedim. Korumanın birisi korkusundan dolayı zoraki çıkan sesiyle "Yavuz abi aldı abi" dedi.
Arkamı dönüp "Yavuz" diye kükredim.
Elinde anahtarı sallayarak gelen Yavuz " Geliyorum abi. Malum sakatlandım ya, ben sen gibi üçlü beşli çıkamıyorum merdivenleri. Az sabretmen lazım "dedi.
"Ukalalığı bırak Yavuz. Galeri de bomba patlıyor sen daha burada sohbet derdindesin. Beni hemen galeriye götür." dedim. Söylediklerime bir şey demeye cesareti olmayan Yavuz başını tamam anlamında sallayıp biraz daha hızlandı.
Arabanın yanına yaklaşınca anahtarı benden tarafa fırlatıp kendisi de acıdan yüzünü buruşturarak yanıma oturdu. Neredeyse sağlam yeri kalmamasına rağmen iyi toparlamış olmasına hem hayret ediyordum hem seviniyordum. Bu durum onun eski güçsüz Yavuz olmadığını gösteriyordu.
Zihnim birkaç saniyeliğine Yavuz tarafından işgal edilmiş olsa da elimi bilinçsizce kalbime götürdüm. İçim sıkılıyor yüreğim daralıyordu. Her gün güne daha ne olabilir diye başlarken akşamı bin beterini görmüş halde kapatıyordum. Cehennemime alışmıştım lakin o cehennemde Sena'nın da yanma ihtimalini düşünmek delirmeme sebep oluyordu. Benim de bu hayattaki imtihanım buydu anlaşılan hem varlığı hem de yokluğu ile sınandığım kadın. Sena.
Kendimi toparlamak zorundaydım. Sena'ya kapılamazdım. Bir kez daha bin parçaya ayrılmaya razı olamazdım. Selim'i Aras ile toparlamıştım ama Aras'ı hiç kimse ile toparlayamazdım. Senelerdir yaptığımı yapmaktan başka çarem yoktu. Yüreğimdeki acıyı unutup öfkeme sarılmak zorundaydım. Elimi sıktığım kalbimin üzerinden çekip göz ucuyla Yavuz'a baktım. Sıktığım dişlerimin arasından "Kim yapmış?" diye sordum. Yavuz sıkıntıyla iç çekerek "Bilmiyoruz abi. Kadir'in söylediği bilgi dışında elimiz de bir şey yok?" dedi.
"Ne bilgisi?"
"Sena'ya birinden telefon gelmiş. Kadir'in yüksek olan telefon ahizesinden duyduğu şey Sena'nın evine kesilmiş kulakla, yerinden çıkarılmış göz gönderildiği. Tabi bir de kanla tehdit notu varmış. Kadir patlamanın etkisinden tehdit notunu hatırlamıyor. Hatırlayabildiği sadece bu." dedi.
Anladım anlamında başımı salladım. Ölmediğini bilsemde için hiç rahat değildi. Ruhumdaki ateşe su serpebilmek için "Durumları nasıl? "diye sordum.
Oturduğu koltukta yönünü benden tarafa çevirip kapıya doğru yaslanan Yavuz "İyi abi bir sorun yokmuş. Sena patlamanın şiddetiyle yere savrulmuş. Kapının patlayan camları üzerine gelmiş. Şükürler olsun ki her hangi bir şey olmamış. Çocuklar ne olur olmaz diye hemen doktor getirmiş zaten." dedikten sonra muzip bir şekilde gülerek "Abi hani avukat senin umurunda değildi. Halini görende onun için korktun sanacak. "dedi.
Korkmuştum. Hemde it gibi korkmuştum. Ama bunu ne kendime ne de bir başkasına söyleyecek cesaretim yoktu. Korkana kadar onu ne denli önemsediğimin ben bile farkında değildim. Şimdi ise yaşadığım korku yüzünden uyuyan Selim'in uyanış kıpırtılarıyla ruhumdaki savaş alevlenmişti. "Öfkene sarıl Aras. Kalbinin kırılmasını istemiyorsan öfkene sarıl." Öfkeme sarıldım.
Canını alacakmış gibi baktıktan sonra "Sikmişim Avukatını Yavuz. Adamlar benim mekanımda benim için çalışan birine saldırdı. Sen hala amına koyduğumun aşkının peşindesin." dedim. Yavuz bir cevap vermeyince "Ayrıca bir kez daha Sena ile aşk , sevgi kelimelerini aynı cümlede kullanırsan sana yemin ederim yemini mi bozar seni vururum." tehdidini savurdum. Kalbimle boktan bir savaşın içine girmişken Yavuz'un imalarını duymak işimi zerre kolaylaştırmıyordu.
"Tamam abi. Ben en iyisi galeriye kadar piyasaya yeni çıkan çakma babaların listesini çıkarayım."
Net bir sesle "İyi olur." dedim. Arabada oluşan huzursuz sessizlikle yola devam ederken bende bunu yapabilecek olanların tek tek düşünmeye başladım. Bu kadar büyük tehlikeyi göze alacak kimse gelmiyordu aklıma.
Galerinin sokağına girince önünde yanıp sönen siren lambalarını gördüm. Polis, itfaiye, ambulans hepsi buradaydı. Arabayı park dahi etmeyip girişe öylece bırakarak galeriye koştum.
İlk olarak bahçede hala yanmaya devam eden araba ve onu söndürme işlemiyle uğraşan bir itfaiye ekibi gözüme çarptı. Arabadan bakışlarımı çekip Sena'ya bakınmaya başladım. Çardakta yığılmış olan insan kalabalığını gördüm. Orada olmalıydı. Koşar adımlarla yanlarına doğru ilerleyince bir kaç polis memuru ve Sena'nın anlına pansuman yapan bir doktor gözüme ilişti.
Yüzü gözü isten kararmış olan Sena'nın sabah üzerinde olan gömleğinin küçük bir kısmı da kanlıydı. Bütün hücrelerim öfkeyle alev alev yanmaya başladı. Sıktığım dişlerimin arasından "Bana bir şeyi yok demiştin Yavuz" diye söylenerek yanına koştum. Başını öne eğmiş ağlamamak için kendini zor tuttuğu belli olan Sena geldiğimi görünce ayağa kalktı.
Yavaş ve sarsak adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Düşecek diye ödüm kopsada ona doğru bir adım atamadım. Sanki ona bir adım atarsam dönüşü olmayacak bir yola girecekmişim gibi hissediyordum.
Önümde durup gözlerime baktıktan sonra bana sarılıp hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bedeni korkudan titrerken o liman olarak benim göğsüme sığınmıştı. Ağlamamak için bunca saat tuttuğu kendini benim kollarımda salmıştı. Ölüyordum. Tenini tenimde hissetmek çölde susuz kalmış Bedevi'nin suya kavuşmasından farksızdı. Bana sarılmasını özlemiştim. Burnuma dolan kokusunu özlemiştim.
Adem elmamın yerinden oynamasına sebep olacak kadar sert yutkundum. Ne yapacağımı bilemez halde göğsüme yüzünü kapamış ağlayan Sena'ya baktım. Elim onun saçını okşamak ya da öylece durmak arasında cebelleşirken bir anda istemsiz bir şekilde saçlarına gitti. Onları okşarken "Şşş! Ağlama. Ben buradayım. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem." dedim. Vermezdim. Saçından kopacak bir tel için dünyayı yakardım.
Gözlerinden akan her damla yaş yüreğime kor olup düşüyordu. Daha fazla ağlamasını istemiyordum. Kollarım da ağlayan Sena'ya doğru eğilip "Bunu biliyorsun değil mi Avukat. Ben varken sana hiç kimsenin dokunamayacağını biliyorsun değil mi?" diye sorunca Sena hıçkırıkları arasında evet anlamında başını salladı.
Kokusunun ciğerlerimi delip geçmesi yetmiyormuş gibi yumuşacık olan bedenini de sözlerim sonrası bedenimi daha sıkı sarmıştı. Elleriyle belimi sımsıkı kavramış olmasaydı çoktan dizlerimin üzerine çöker kalırdım. 13 yıl sonra tekrardan bir vücut olmuştuk. Çıldıracak gibi oldum. Bu manzaraya daha fazla dayanamazdım. Böyle durmaya devam edersek Selim'i öldürmek için 10 Aras'ta bir araya gelse kar etmezdi.
Cesaretlendirme bahanesiyle onu kendimden ayırarak omuzlarından tutup "Avukat gücün bu kadar mı senin ya? Bana gelince dil pabuç, diğerlerine gelince salya sümük ağlıyorsun. İstanbul'un bir numaralı mafya babasında korkmuyorsun ama arabana koyulan bir bomba seni korkutmaya, güçsüz kılmaya yetiyor öyle mi? Aklımda bulunsun bu." dedim
Söylediklerim karşısında hafif tebessüm etti. Gülüşüne dünyaları verirdim. "Beni yıkmaya onların gücü yetmez Aras Bey. Sadece" derken baş parmağı ve işaret parmağını birazcık anlamında göstererek "Azcık korktum. Bu korkumun nedeni de bomba değil elbette. Beklemediğim anda böyle bir şey olması" dedi.
Başımı sallayıp "Öyledir elbet yoksa sen kim korkmak kim." diyerek söylediklerini tasdikledim.
Bana tebessüm ile bakmaya devam eden Sena "Ayrıca Aras Bey çok haklısınız. 1000 tane bomba bir araya gelse sizin neden olduğunu enkaza neden olmaz." dedi. Bana laf mı sokmuştu o?
İlk kez sözleri kızmama değil gülümsememe neden olmuştu. İlk kez gülümseyerek ona bakıyordum. Kaşlarımı yukarı kaldırırken kendimden emin bir tavırla "Doğru söze ne denir Avukat" dedim. Ağlaması durmuş ıslak gözleri bana baktıkça ışıldıyordu. Ruhum ise lanet olsun ki onun akımına kapılıyordu. Anın büyüsüne daha fazla kapılmamak için ondan bir kaç adım uzaklaştım.
Geriye attığım adımları gören Sena tereddütle yüzüme baktı. "Sarılma için de kusura bakmayın. Bir an için sizde başkasını gördüm." Duraksadı. Sanki söyleyeceği şey boğazında takılı kalmış gibiydi. "Seneler önce kaybettiğim birisi." Kalbim kasıldı. Kastettiği kişi Selim miydi? Bende Selim'i gördüğü için mi sarılmıştı?
İçerim de hem sevinç hem de can sıkıntısı oluştu. Selim'i unutmayıp onun kollarında huzuru aramasına sevinsem de sığındığı kişinin Aras YİĞİTSOY olmaması canımı sıktı. Selim basit bir insandı Sena'yı koruyamazdı. Aras ise kudretliydi. Herkesin önünde diz çökmesini sağlayabilirdi.
Zihnimin karanlık köşelerinden "Aras, Selim'i kıskanmayı bırak kendine gel. Olmadı bir de Yavuz'un dediğini yapıp Sena'yı affet. Evli, mutlu, çocukla yaşayın. Sana yapılan haksızlıkların hepsini aptallık yapıp unut!" serzenişini duyunca kendime geldim.
Yaşadığım gerçeklerin ve acıların neden olduğu hisler dışında başka bir şey hissetmemeliydim. Sena'nın benim avukatım olması haricinde o beni ilgilendirmiyordu. Bende Selim'i görmüş olması umurumda değildi. Ayrıca Selim onun sadece zor anında aklına gelen birisiydi. O iyi günlerini Savcı gibi zengin, itibarlı kişilerle geçirirdi. Hem Selim'i gördüğü ne belliydi. Belkide bahsettiği kişi başkasıydı.
"Kimi?" Soru dudaklarımdan istemsizce dökülünce içimden bir siktir çektim. Bana neydi kimi gördüğünden? Sena benim için hiç açılmamak üzere kapanmış bir kitaptı. Neden tozlu rafından alıp sayfalarını karıştırmaya çalışıyordum ki? O tozların boğazıma yapışıp beni öldüreceğini bile bile...
Gözlerini gözlerimden hızla kaçırdı. "Abimi." Bir yanlış anlaşılmaya sebep olmuş gibi başını iki yana salladı. "Yani sizi abim gibi görmüyorum yanlış anlamayın. Sadece onun yanında olduğu gibi sizin yanınızda da güvende olabileceğimi düşündüm."
Yanılmamıştım. Selim onun gram umurunda değildi. Hiçbir zamanda olmamıştı. Yüreğinde tek ölümlük yer vardı; abisi için. Belkide çok ölümlük yer vardı da Selim'e ayıracak bir köşesi bile yoktu. Boğazımda oluşan yumrudan kurtulma isteği ile yutkundum. Boğuk çıkan sesimle "Anladım." diyebildim.
Anlamıştım. Sena'ya kapılmamak gerektiğini anlamıştım. Bu gece yaptığım hatayı bir daha yapmamam gerektiğini anlamıştım. Duygulandım acizlikten başka bir şey olmadığını anlamıştım. Sena'nın ise asla değişmediğini ve değişmeyeceğimi çok iyi anlamıştım. Uyanmaya başlayan Selim'in kıpırtılarının son bulmasıyla derin bir nefes aldım. Duyduğum tek kelime ölmesi gerekeni öldürmüştü.
Bana tebessüm ile bakmaya devam eden Sena göz yaşlarını sildi. Omuzlarını dikleştirip başını kaldırarak arkasını döndü. İfadesini almak için bekleyen Polis memuruna baktı. Derin bir nefes alıp ellerini çırparak "Ben hazırım ifade vermek için." dedi.
Onlardan önce bu sorgulamayı ben yapmak istesem de Sena'yı ile daha fazla ikili diyalog kurmak istemediğim için karşı çıkmadım. Memurların sorduğu sorulara ve Sena'da gelecek cevaplara odaklandım. İlk ifadeyi almak için eline kağıt kalem alan polis memuru "Bir düşmanınız var mı Avukat Hanım" diye sordu.
"Bu da soru mu memur bey? Ben kodamanların kuyruğuna basmadan rahat edemem. Bu sebeple denizde kum bende düşman" cevabını verdi.
"Anlıyorum. Peki son zamanlarda hiç tehdit edildiniz mi?" Almamıştı. Alsaydı haberim olurdu değil mi? Başımı hızla Sena'ya çevirdim. Çehresindeki sert duruşu biliyordum. Almıştı. Almıştı ve bana söylememişti. Sağ elim parmak boğumlarımın beyazlığını belli edecek kadar sıkılırken Sena'yı ne kadar tanıdığımı belli etmek istemediğimden gelecek cevabı dinlemek için sustum.
Sena gözlerini gecenin karanlığına dikti. Öfkeyle soluğunu verip "Aldım. Bu gün telefonuma bir mesaj geldi. YİĞİTSOY GALERİDEN BUGÜN AYRILMAZSAN OLACAKLARDAN BİZ SORUMLU DEĞİLİZ yazıyordu. Kimin gönderdiğini anlamak için numarayı aradım, açmadı. Bende Neler olacağını merakla bekliyorum diye cevap yazdım. " deyince kendimi tutamadım.
"Avukat o küçük aklına bana söyleme fikri gelmedi mi?" diye bağırdım. Karanlığa hırsla bakan gözlerini bana çevirip "Bu zamana kadar siz yoktunuz Aras Bey. Hepsini kendim hallettim. Bunu da halledebilirdim. Tabi korkakça arabaya bomba koymasalardı" dedi.
Sinirden burnumdan solurken güldüm. Ağzımın içinde alt dudağıma baskı yaptığım dilimi gevşetip "İyi bok yedin Avukat. "diyerek onu alkışlamaya başladım. "Bu kafayla devam et 1 aya kalmaz helvanı yeriz."
İrileşmiş gözlerle bana bakan Sena'ya aldırış etmeyerek arkamı dönüp çardaktan ayrıldım. Buradan öğrenmem gereken her şeyi öğrenmiştim. Sena'ya vermem gereken dersi de vermiştim. Konuşacakları diğer şeylerin önemi yoktu.
Senelerce burnu bile kanamasın diye verdiğim savaştan haberi yoktu tabi! "Kendisi halletmiş. Dediğine bak sen. Tabi onun korumak için ölümden dönen Aras'tan haberi yok hanımefendinin. Geçişmiş karşıma hepsinden kendim kurtuldum diyor. Bok kendin kurtuldun!" Elimi hırla saçlarımın arasına geçirip çekiştirdim. "Lan daha geçen gün sana bir şey olmasın diye ölüyordum ben." Hıhlayarak nefesimi verdim.
"Sikerler senin özgüvenini" derken biriyle çarpışarak durdum. Kim olduğuna bakmadan sabır dilercesine başımı yukarı kaldırdım." Allah'ım sınıyor musun beni?" diye söylenirken çarptığım kişi "Ağır ol ayı" diye bağırınca öfkeyle ona baktım. Göz göze geldiğimiz kız bir kaç adım gerileyerek "Aras Bey" dedi. Çattığım kaşlarla "Benim de sen kimsin? "diye sordum. Kim olduğunu adım kadar iyi biliyordum.
Koşturarak yanımıza gelen Yavuz "Tanıştırayım abi Yeliz Hanım. Avukat Hanım'ın ev arkadaşı kendisi. Telefonda konuştuğu kişi." imasını yaparak "Patlamayı duyunca apar topar buraya gelmiş." dedi.
Yani her şeyi en başından beri bilen kişiydi. Yavuz'un sözü bitince Yeliz'i kolundan tutup kenara çektim. Öfkeden kaskatı olmuş yüzümle "Anlat." dedim. Sena'nın boktan egosu yüzünden ondan daha fazlasını öğrenemeyeceğim belliydi. Belki Yeliz eksik parçaları doldururdu.
Rimeli ağlamaktan bütün yüzüne yayılmış olan Yeliz gözlerini kısarak "Neyi?" diye sordu.
Benim bir şey dememe gerek kalmadan Yavuz lafa girip "Tehdit olayını diyor" açıklamasını yapınca derin bir nefes alıp verdikten sonra "Kargocu geldi. Elinde güzelce tüllerle paketlenmiş bir kutu getirdi." dedi.
Araya girip "Saat kaç gibiydi hatırlıyor musun?" diye sordum. Eliyle kaşını kaşır gibi yapıp "Haberler bitti bitecek arasıydı. Yani 19.30 ile 20.00 arasındadır" cevabını verdi.
Alt çenemi sola doğru oynatırken gözlerimle devam etmesini işaret ettim. "Benim adıma bir paket olduğunu söyledi. Aptal gibi akşamın o saatinde gelen kargodan şüphelenmeyip aldım. İçini açınca da" sustu. Sağ el işaret parmağını dişlerinin arasına götürüp gözlerinden akan yaşlarla konuşacak gücü toparlamaya çalışıyordu.
Ancak benim bekleyecek vaktim yoktu. O şerefsizlere bir gün doğumunu daha gösteremezdim. Sabırsızca "Açınca" dedim.
Burnunu çekip "İçinde kesik bir kulak ve çıkarılmış iki göz bebeği vardı." diyerek öğürmeye başladı. Yanımızdan bir kaç adım kendini zor atmıştı ki kusmaya başladı. Saçlarının önüne gelmesini engellemek için Yavuz saçlarını eliyle tuttu.
Yeliz'in bu haline içim sızlamadı desem yalan olurdu. Kendisi otel müdürüydü. İşi deniz, kum, güneşti. Tamam babasının ne halt olduğu belliydi ama belki de hayatında derin bir kesik bile görmemiş olan bu kadın bu gün kaldırabileceğinin çok üzerinde şeylere şahit olmuştu. Ne kadar sabrımın sonunda olsamda sessizce kusmasının bitmesini bekledim.
Bir süre kustuktan sonra eğildiği yerden doğrulan Yeliz, Yavuz'un verdiği peçete ile ağzını silerek kızarmış gözleriyle bana baktı. Biraz önce durduğu yere gelip " Kanla üzerinde SENA, ARAS'IN GÖZÜ KULAĞI OLDUYSA BİZDE ONLARI YERİNDEN ÇIKARMASINI BİLİRİZ. UYARILARIMIZI DİNLEMEYEN DOSTUNA VEDA ET yazıyordu. Gördüğüm manzara karşısında biraz önceki olanların aynısı oldu. Kendimi banyoya zor attım. Kusma işlemim bitip kendimi toparlayınca da uyarmak için Sena'yı aradım. Biz daha ne olduğunu anlamadan patlama sesi duyuldu." dedi.
"Sana neden böyle bir paket gelmiş olabilir? Bir fikrin var mı? Ya da Sena'ya bunu yapabilecek bir düşmanı?"
"Onun düşmanı olmayan mı var?" Kuruyan dudaklarını ıslatırken başını iki yana salladı. "Kuyruğuna basmadığı kimse kalmadı. O yüzden kim olabileceği hakkında size yardımcı olamam. Bana neden gönderildiği kısmına gelecek olursak Sena'nın babasına söylemem için olabilir." dedi.
Söylediği şeyin ihtimali ile yüzümde oluşan iğrenme duygusuyla "Yani bir uyuşturucu mafyasının işi mi diyorsun?" diye sordum.
"Sanmam. Adamların derdi sizinle. Babasına ise kızın bu ölüm hükmünü hak etti. Düşmanımız ile ilgili onu uyardık dinlemedi. Biz de gerekeni yaptık. Bu işin peşine düşme demek içindir." deyince taşlar yerine oturdu. Sena'nın babası uyuşturucu şebekesinin bir numaralı adamıydı. Bu işi yapanların peşine düşerse yedi sülalesini temizlerdi. Tabi evlatlarına gram değer vermediğini de unutmamak gerekirdi.
Kahraman'ın bu karanlık dünyada karşısına dikilemeyeceği tek aile vardı. YİĞİTSOY. Ezeli ve ebedi düşmanı. Kızının bu aile için çalıştığını duyunca ve ölüm nedeninin bu olduğunu bilince işin peşine düşmeyecekti. Bombayı planlayan piç bunun da önlemini almayı ihmal etmemişti.
Aklıma gelen şeyle zihnimdeki düşüncelerden hızla sıyrıldım. "Evde kamera var mı? Polisten önce görüntüleri almam gerekli."
Dişlerinin arasına aldığı üst dudağını bırakarak "Var. Sena sürekli tehdit edildiği için taktırmıştık." dedi.
Başımı ileri geri hafif hafif sallayıp "Anladım. Polisler Sena'yı daha fazla yormamak için kayıtları senden talep edecektir. Sena kamera ver diyeceği için kamera yok diyemezsin. Onlara 1 haftadır kameraların görüntü kayıt işlemini tam olarak yapmadığını. Sena'yı tedirgin etmemek için ona bu durumu söylemediğini. Yine de isterlerse kayıtlara bakabileceklerini söyleyeceksin ." deyince itiraz etmek için ağzını açacaktı ki "Bu benim meselem. Kimse benim Avukatıma zarar veremez. Kimse benim mekanımda bomba patlatamaz. Eğer vermeye kalkarsa celladı ben olurum. Kimseye bırakamam onun işini anladın mı?" dedim.
Başını tamam anlamında salladıktan sonra çantasını açıp bir şeyler aradı. Küçük bir karıştırma sonrası eline aldığı anahtarı bana uzatıp "Bu evin anahtarı. İkinci katta kullanılmayan bir oda var. Kayıt için bilgisayar orada kurulu. O odanın anahtarı da Sena'nın yatak odasındaki çekmecenin içerisinde." dedikten sonra başını çardağa doğru uzatıp hareketlenen polislere baktı. "Yalnız ya polisleri burada oyalamanın bir yolunu bulun ya da kayıtları unutun. " dedi.
Başımı geriye çevirince polislerin çıkmak üzere olduğunu gördüm. Yavuz'a bakıp "Yavuz sen Yeliz Hanımı, Avukatın yanına götür sonrada odaya gel. "diyerek yanlarından galeriye girmek için yürüdüm.
Yeliz'in" Ona bir şey olmasına izin vermeyeceksiniz değil mi Aras Bey? Ona bunu yapanı bulacaksınız değil mi?" diye soran sesini duyunca olduğum yerde durup ona döndüm.
Öfkeden kaldırdığım kaşlarımla sorusunu "Sizce Yeliz Hanım" diye yanıtladım. Yüzüme bakıp minnetle gülümseyen Yeliz'e tepki vermeyerek önümü döndüm ve galeriye yürümeye devam ettim. Binanın içine girince cebimden çıkardığım telefonla Yalçın'ı aradım. Tek çalma sonrası telefonu açan Yalçın "Yeni haberim oldu abi. Hemen geliyorum galeriye" dedi.
"Gelmene gerek yok. Ama buradaki memurlar muhtemelen güvenlik kayıtlarını almak için Sena'nın evine gidecek. Bunu şimdilik engelle Yalçın. O piç kurusunun canını ben alacağım. Benden başka kimse dokunamaz ona. " deyince "Tamam abi olmuş bil. Başka bir emrin var mı?" diye sordu.
"Kadir'den arabanın kaçta tamirhaneye gönderildiğini öğren. Sonra da o bombayı arabaya koyan şerefsizin adresini bana bul."
"En geç 1 saat içerisinde dönerim abi. Şimdi ekipteki çocukları dikerim bilgisayar başına. Mobeseleri inceleyip buluruz o iti" diyerek telefonu kapattı.
Kocaman galerinin koridoru küçücük gelmeye başlamıştı. Ciğerlerime yetecek kadar nefes alamıyordum. Bu gün bir şerefsiz yüzünden sevdiğim kadını az daha kaybetme fikri bütün uzuvlarıma ağır geliyordu. Kalbim de yanan intikam ateşi bu gün yaşanan öfke fırtınası ile iç içe girmişti. İçimde beni mahveden bir doğal afet yaşanıyordu. Hissettiğim duygularla bir kez daha anladım ki. Sena'yı asla affedemezdim. Ancak onun tırnağına zarar verecek olanı da bu dünyada yaşatmazdım.
Ben koridorda bir sağa bir sola volta atarken içeriye giren Yavuz "Abi, Kadir ile konuştum. Bu gün Avukata tahsis ettiğimiz araç bozulmuş. Çocuklarda arabayı tamirhaneye göndermişler. Dükkanda Hasan Usta yerine çırağı olduğunu söyleyen bir genç varmış. Bizimkiler ustayı sorunca da hasta olduğunu dükkandaki işlerle kendisinin ilgilendiğini söylemiş." deyince susması için elime kaldırdım.
"Araca bomba koyuluyor ve bizim kapıdaki itler arabanın başında durmayı bile beceremiyor öyle mi?" diye kükredim.
"Abi ne desen haklısın. Onların cezasını da keseceğim. Ama önce bu işi halletmemiz lazım."
Öfkeyle burnumdan soluyarak "Yavuz, arabayı kim götürdüyse ustaya, o itin de bu işle ilgisi olabilir. Evi ara Adem'i buraya iste. Biz yokken o piç kurusuyla Adem ilgilensin." Başını tamam anlamında sallayıp cebindeki telefonu çıkardı. Ekranda numaraya tıkladıktan sonra kulağına götürdüğü telefon kısa süre içinde açıldı. "Adem evi güvendiğin birine bırak galeriye gel. Kadir sana ne yapacağını anlatır. Bu arada 20 kadar koruma ayarlayıp sana atacağım adrese gönder." dedikten sonra uyarıcı bir ses tonuyla "En güvendiğin adamlar olsun. O evdeki bir kişinin tırnağı kırılsın senin kemiklerini kırarım" diyerek telefonu kapattı.
Elim ile çenemi sıvazlarken "Bombayı koyan itin derdi hem benim hem de Sena. Onun benim yanımda çalışmasındansa ölmesini isteyecek kadar gözü dönmüş şerefsizin. Ama kim? Kuralları, raconları hiçe sayacak kadar gözü dönen kim? " diye söylendim. Burada düşünmekle bir sonuca varamayacağımız kesindi.
Yavuz 'a bakıp "Adamlardan birkaç tanesini tamirhaneye yolla. Sende benimle gel Sena'nın evine gideceğiz" dedim. "Tamam abi. " diyerek kapıya yönelen Yavuz'a "Yavuz, o arabayı tamirhaneye götüren kimse Adem öğreneceğini öğrensin. Sonra da sıksın kafasına. Ve bana bir tane sağlam adam bul. Bundan sonra bütün korumalar o adama bağlı olacak. Anlaşılan biz bu itlerin başını çok boş bıraktık." dedim.
Yavuz "tamam abi" diyerek kapıdan çıkınca bende düşmanlarımı düşünmeye başladım. İstanbul'da bizim alemlerde kimler varsa büyük bir kısmı içten içe bana düşmandı. Düşmanlığını açık açığa belli edenlerse böyle bir işi yapacak türden değildi. Bizim alemde bir racon vardı. Racon gereği hiç kimse kadınlara ve çocuklara dokunmazdı. Bombayı koyan bu alemin içinde uzun süredir olan birisi olamazdı. Yeniydi. Benim avukatımı öldürerek namını kısa yoldan duyuracaktı.
Yılanın başını küçükken ezmek için odadan hırsla çıktım. Galeri kapısından çıkarken Yavuz adamlara talimat veriyordu. Daha fazla burada kalıp vakit kaybetmek istemediğim için "Yavuz" diye bağırdım. Yavuz'un bana baktığını görünce arabaya doğru ilerledim. Şoför koltuğuna oturdum. Talimatlarını verip arabaya gelen Yavuz'da yanıma oturdu. Hızla galeriden çıkıp Sena'nın evine sürdüm.
Sessiz geçen yarım saatlik yolculuk sonrası evin önüne geldik. Eve Yavuz'u göndermek ya da birlikte girmek arasında kararsız kaldım. Elime aldığım andan itibaren avcumda sıktığım anahtara baktım. Kendi kendime "Sena senin çalışanın ve bir çalışanın için bunu yapmak zorundasın Aras" diye hatırlatma yaptıktan sonra arabadan indim.
İçimdeki hortlamaya çalışan Selim'i görmezden gelerek eve doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğimizde kilidi bir türlü açamadım. Titreyen elim anahtarı yerine oturtmama engel oluyordu. "Hay sikeyim böyle işi" deyince arkamdaki Yavuz yanıma yaklaşıp "Abi ben açayım istersen." dedi.
Bir şey demeden elimdeki anahtarı Yavuz'un eline verip geriye çekildim. Yavuz eline aldığı anahtarı tek seferde kilide takıp kapıyı açtı. Kenara çekilip benim içeriye girmemi istedi. Derin bir nefes alarak eve adımımı attım.
Kapıdan girer girmez kutuyu görmek için salona ilerledik. İçi kurumuş kanlarla kaplı olan kutunun içindeki göz ve kulak bir de üzerindeki not. Notu elime alıp okuduktan sonra hırsla buruşturdum. Bunu yapan her kimse bedelini canıyla ödeyecekti. Bende oturduğu evin duvarına onun kanıyla "SİZ BENİM NE GÖZÜMÜ NE DE KULAĞIMI ALIRSINIZ. AMA BEN SİZİN CANINIZI ALACAĞIM." yazmazsam Aras Yiğitsoy değildim. Salonda göreceğimi gördükten sonra hızla üst kat merdivenlerine yöneldim.
Üst kata çıkınca 3 oda ile karşılaştım. Biri Sena'nın odası biri Yeliz'in odası diğer ise kayıtların tutulduğu odaydı. İkisinin kapısı açık birinin ise kapalıydı.
Yaraları tam iyileşmediği için merdivenlerden yavaş çıkmak zorunda kalan Yavuz yeni yanıma gelmişti. "Abi bana sorarsan sen bir odaya bak ben diğerine bakayım." deyince ters ters ona baktım. Ne düşündüğümü anlamış olacak ki "Abi halimi görüyorsun şimdi ben iki odaya birden nasıl bakayım" deyince oflayarak nefes verip başımı tamam anlamında salladım.
İç güdülerimin beni doğru odaya, Yeliz'in odasına göndermesini umut ederek karşımdaki odaya yürüdüm. Ancak kapının eşiğine gelince yanıldığımı anladım. Oda buram buram Sena'nın parfümü kokuyordu. İçimden küfür ederek çaresizce yatağın köşesinde duran komodinlere doğru yürüdüm.
İlk açtığım çekmecede özenle yerleştirilmiş bir şal vardı. Aradığım anahtarın burada olmadığını görünce çekmeceyi kapatıp diğer konsola gidiyordum ki fark ettiğim şeyle olduğum yerde kaldım.
Konsola doğru eğilerek çekmeceyi tekrar açınca gördüğüm şeyde yanılmadığımı anladım. Bu şalı Sena'ya ben vermiştim. "KALBİN HEP AYDINLIKTA KALSIN PERİ KIZI" yazdığım not bile üzerinde duruyordu.
Elime aldığım şalla yatağın köşesine yığıldım. Beni unutmamıştı. Benim adlığım şalı hala baş ucunda saklayacak kadar bana değer vermişti. Boğazımda bir şeyler sıkıştı. Güçlükle yutkunabildim. Etrafa daha önce anımsadığım bir koku yayılırken öylece elimdeki şala bakıyordum.
Yavuz koridordan odaya yaklaştığını belli eden sessiyle "Abi bu odada bir şey yok. Galiba burası Yeliz'e ait" diyerek odaya girdi. Benim halimi görünce telaşla yanıma geldi. Acıyla nefes vererek "Abi iyi misin?" diye sordu.
Elimdeki şaldan gözlerimi ayırmadan "Bunu ona ben almıştım Yavuz. Baş ucundaki dolapta saklamış." dedim. "Abi belki hiçbir şey senin sandığın gibi değildir. Belki oda sana gelmek istemiştir ama" deyince "ŞŞŞŞ" dedim.
Söyleyecekleriyle aklımı karıştırmasına izin vermezdim. Kalbimden geçenleri birinin ağzından duymaya cesaretim yoktu. Tekrar acı çekmeye dayanmazdı kalbim. Bugün bir kez Selim için umutlanmıştım ve sonu hüsran olmuştu. Şimdi tekrar olmasına izin veremezdim. Oturduğum yataktan hırsla kalkıp şalı çekmeceye koydum. Odadan dışarıya kendimi atmaya çalışırken keskin bir sesle "Şu komidinlere bak. Anahtarı bul getir. "dedim.
Koridordaki duvara yaslanıp başımı hafifçe duvara vuruyordum. Beynimde ki sesleri bastırmak için duvara her vurduğumda zihnimde yankılanan tak tak tak sesini dinliyordum. Vicdan azabıydı. Böyle olmasının tek sebebi vicdan azabıydı. Selim'in ölümünden kendini suçladığı için şal baş ucundaydı. Selim'i sevseydi onu hiçliğe terk etmezdi.
Elinde anahtarla gelen Yavuz "Buldum abi" diyerek kilitli olan odaya doğru yürüdü. Şalın şaşkınlığını üzerimden atamamış halde Yavuz'un kilidini açtığı odaya girdim. Halimi fark eden Yavuz bana bırakmadan bilgisayarın başına geçti. Yeliz'in söylediği saati bularak görüntüyü oynatmaya başladı.
Dikkatle bilgisayar ekranına eğildim. Kadraja başında şapkası olan bir kurye girdi. Elinde Yeliz'in bahsettiği kutu ile soğukkanlılıkla eve doğru gelip zili çaldı. Bir zaman sonra da kapı açıldı. Yeliz'in kutuyu alması ve bir yerlere imza atması sonrası da kurye evden ayrıldı.
Hırsla ellerimi saçıma götürüp karıştırdım. Görüntüler bomboştu. Buradan birini bulmamız imkansızdı. Atladığım bir şey olabilir düşüncesiyle "Tekrar oynat" dedim. Yavuz tekrar oynattı, sonra tekrar sonra tekrar.... Ama bir şey değişmedi. Görüntülerde ki kişiyi anlamanın mümkünatı yoktu. Anlayabildiğimiz tek şey vücut yapısından bir kadın olduğuydu.
Bilgisayar masasına yumruğumu vurup sinirle "Hay sikeyim böyle işi." dedim. Oda da bulunan koltuğun üzerine oturup şakaklarımı ovmaya başlamıştım. Bütün İstanbul'u dize getiren Aras Yiğitsoy kendi mekanında Avukatını koruyamamıştım. Aklıma geldikçe deliriyordum.
Ben şakaklarımı ovup delirmemeye çalışırken Yavuz'un telefonun sesi duyuldu. "Efendim Yalçın" deyince başımı kaldırıp Yavuz'a baktım. Yalçın'ı dinleyen Yavuz'un yüzü aydınlandı. Zafer kazanmış havasıyla yukarı kıvırdığı dudakları aradığımız kişiyi bulduğumuzu gösteriyordu.
"Tamam. Gönder konumu. Biz hemen çıkıyoruz." diyerek telefonu kapatıp oturduğu sandalyeden kalkarken "Abi hemen çıkalım. Arabada giderken neler olduğunu anlatacağım." deyince yerimden kalktım. Hızla evden çıkıp Yalçın'ın, gönderdiği konuma sürdüm.
Yola çıktığımız anda açıklama yapmaya başlayan Yavuz "Abi arabaya bombayı koyduran kadın ile kurye aynı kişiymiş. Yalçın Mobese kameralarından kadının evini tespit etmiş. Lakin kadının arkasında kim var bilmiyor." deyince sıktığım dişlerimin arasından "Ben öğrenmesini bilir." dedim.
Başını geri yaslayan Yavuz "Bende öyle düşündüm abi." dedikten sonra duraksadı. "Unutmadan abi. Yalçın kadının kaçma ihtimaline karşılık bizim çocukları da evi ablukaya almaları için yollamış." deyince tamam anlamında başımı sallayıp sıktığım direksiyonu parçalayacakmış gibi daha da sıktım.
Oluşan sessiz ortamda sıkıntılı nefesler alıp vermeye başlayan Yavuz'a daha fazla tahammül edemeyerek "Ne söyleyeceksen söyle. Kıvranıp durma yanımda" dedim.
Yerinden toparlanıp dikleşen Yavuz "Aras sırası mı bilmiyorum. Ama sana söylemezsem de bu dert içimi kemirecek." dedi.
Sena ile ilgili bir şey diyeceğine emindim. Başımı ondan tarafa çevirip tüm ciddiyetimle "Söyle bakalım. Yalnız dikkat et canına mal olacak şeyler olmasın." diyerek tekrar yola baktım.
Arabanın kapısındaki bölmeden eline su şişesini aldı. Sıkıntıyla kapağını açtıktan sonra bir kaç yudum içerek kapağını kapatıp aldığı yere koydu." Abi, geçen gün abarttım biraz farkındayım. Senden Sena'yı affetmeni istemek, onunla yuva kurmanı beklemek büyük saçmalıktı." Sustu. Benden bir şey dememi bekliyordu. Demeyecektim. Bu gün sadece onu dinleyecektim.
Suskunluğumun anlamını biliyordu. Konuşmaya devam etmek için derin bir nefes aldı. "Aras, Sena ile ilk konuştuğum gün bende ona karşı çok öfkeliydim. Onun ile her göz göze gelişimde içimdeki nefret tohumları daha da büyüyordu. Ama sonra hislerim değişti" deyince tek kaşım havaya kalktı.
"Kızma hemen. Kızın Selim'i unuttuğunu düşünüyorduk. Ama o kollarında Selim'in adını sayıklayarak bayıldı. Sadece kendi çıkarlarını düşünen birisi diyorduk. Evde yattığım süre boyunca bir dönüş alamamasına rağmen beni sürekli aradı, mesaj attı. Vefasız olduğunu düşünürken başucundaki komodin çekmecesinden senin ona aldığın şal çıktı."
Söylediği şeylerin doğru oluşu içimi rahatlatmak yerine canımı yakıyordu. Ben bu düşüncelerden sıyrılmaya çalışırken Yavuz altın tepside bunları önüme sunuyordu. Suskunluğumu bozup "Yani Yavuz ne diyorsun? Kısa kes sadede gel" dedim.
"Diyorum ki. Tamam bu kızı affetme ama sürekli iğneleyici cümleler kurma, kızı aşağılamaya çalışma. Biraz zaman bırak. Bakalım zaman neler getirecek." deyince dil ucumu dudağım da gezdirerek güldüm. "Yavuz, ben senin başına da çok vurmadım. Böyle salakça düşüncelerinin sebebi ben olamam. Başka bir sebebi olmalı."
Bıkkın halde nefes veren Yavuz "Aras bu kız seni bile isteye yüz üstü bırakmış olamaz. Bu işin içinde başka bir şey var. Bu gün bana KALBİ ATAN HİÇ KİMSE KARANLIKTA KALMAMALI. BİR YOLUNU BULUP AYDINLIĞA ÇIKMALI dedi." deyince arabayı ani bir frenle durdurdum.
Afallamıştım. Böyle bir şeyin yaşanmasını asla beklemiyordum. Çatılmış kaşlarımla sorgular halde Yavuz'a bakarken "Sen ne dediğinin farkında mısın Yavuz?" diye sordum.
Başını evet anlamında sallarken bir taraftan da "Farkındayım abi. Ve belki inanmayacaksın ama bu kız senin bu sözünü yaşam felsefesi haline getirmiş. Vasiyet olduğunu söyledi. Bu sebeple de herkesin kalbine aydınlık getirmeye uğraşıyor." dedikten sonra işaret parmağıyla kalbime vurarak "Seninkine bile" dedi.
Zaman durdu. Her şey anlamsızlaştı. Olanları anlayabilmek için gözlerimi sıkıca kapattım. Koltukta ardıma yaslandım. Düşünmeye başladım. "Sena beni aydınlığa çıkarmak için yanımda çalışmayı kabul etmişti. Selim'in ona söylediği sözü kendisine görev edinmişti. Elinin değdiği herkesin kalbini aydınlığa çıkarmak istiyordu."
Sımsıkı yumduğum gözlerimi aralayarak arabanın camını açtım. İçeriye giren temiz hava ciğerlerimden aşağıya süzülen kızgın demiri söndürmeye yetiyor gibiydi. İçimde ılık ılık bir şeylerin akmaya başladığını fark ettim. Coşkuyla "Oda beni sevmiş" derken içimdeki karanlık öfkeyle konuşmaya başladı. "Bu kadar mı aptalsın Aras!!! Seven insan bir yolunu bulur gelirdi. Canını hiçe sayar gelirdi. Sen ölünce vicdan yapıp bir sözünü insanlara ulaştırdı diye koynuna al bir de istersen!!!" deyince içimde açmaya başlayan çiçekler soldu. Ilık ılık akan şeyler yerini kora bıraktı.
Buz gibi sesimle "Sena Hanım, vicdanını rahatlatmış Yavuz. Seni de diğer herkesi kandırdığı gibi kandırmış. Her zaman ki Sena işte. Karanlık aydınlık safsatalarını da bırak. Bu konuyu da açılmamak üzere kapat." diyerek konuyu kestirip attım. Sena en güzel duyguların katiliydi. Üniversite de kısacık zamanda bile bir sürü erkekle takılan kadın Selim'e mi aşık olacaktı. Mümkün değildi. Öyle olsaydı gelirdi. Ne yapar eder gelirdi. Gelmese bile ben cezaevinde çürürken elin adamları ile gününü gün etmezdi.
Net kararımı duyunca "Öyle diyorsan öyledir abi. Ama aranızda sürekli olan hır gür işleri aksatıyor. Düşmanlarımızı bile göremiyoruz artık. Haftaya sevkiyat var ancak bizim elimizde daha doğru düzgün bir plan yok." deyince ne demek istediğini anladım.
"Tamam, Avukata karşı daha dikkatli olurum. Elimden geldiği kadar tartışma ortamı çıkarmamaya çalışırım. Oldu mu Yavuz Efendi?"
Hafif gülerek "Oldu Abi. Sen yaparsın da olmaz mı hiç?" deyince bende hafif gülümsedim. Yavuz ile aramızdaki buzlarda böylece tamamen erimişti. Ama asıl sorun hala duruyordu. Sena EROĞLU. Yavuz ile konuşurken yüz bulmasın diye konuyu kestirip atmıştım. Ama kendi içimde yaptığım muhakemede sırf Selim'in hatırasına saygı duyuyor diye bundan sonra ona daha anlayışlı olmaya karar vermiştim. En azından galeriyi cehenneme çevirmeyecektim. Onun aksine ben onun benim için yaptığı küçücük bir şeye bile saygı duyup değer verecektim.
Kafamdaki düşüncelerle boğuşurken Yalçın'ın attığı adrese geldik. Yavuz'a doğru elimi uzatarak "Torpidodan susturucuyu ver." dedim. Emrimi duyan Yavuz torpidoyu açarak aldığı susturucuyu bana uzattı. Bir süre evin etrafında neler olduğunu anlamak için camdan dışarıya baktım. Sonra da elime aldığım susturucuyu belimden çıkardığım Aslan'ın yadigarı silaha taktıktan sonra arabadan indik.
Kapının önünde Kadir ve 2 koruma bizi bekliyordu. Kadir'e bakarak "Senin ne işin var lan burada? Daha bu gün patlatmaya kalkmadılar mı seni? " diye sorunca gözlerinde intikam ateşini gördüğüm. Kadir "Ölmediğimiz sürece savaşmayı sen öğrettin abi. Yaptıklarını bu sürtüğün yanına mı bırakacaktık" dedi.
Duyduklarım hoşuma gitmişti. Çarpık bir gülümseme ile "Bitirelim o zaman işini." dedim. Emrimi duyan Kadir bahçe kapısını yavaşça açtı. Biz de arkasından yürürken işin sağlamlığını teyit etmek isteyen Yavuz fısıltıyla "Diğerleri de yerine yerleşti değil mi?" diye sordu. Giriş kapısının önünde kilidi açmak için çoktan çalışmaya başlayan Kadir gözünü kilitten ayırmadan "Evet abi. Arka bahçedeki kapı kısmında da ayrıca Fatih var." cevabını verdi.
Bir kaç dakikalık uğraşma sonucu kilidin açıldığını belli eden tık sesi duyuldu. Kadir kapıyı açmak için yavaşça ittirirken içeriden susturucu takılı olan tabancadan ateş edilmesiyle kapıyı hafif geri çekti. Bu esnada evin arka tarafındaki bahçe kapısından giren Fatih'in mermi sesini duyunca Kadir ile Yavuz içeriye girdi.
Bense kendimden emin adımlarla bahçeden tarafa yürüdüm. O kaltağın bahçe tarafından kaçacağını biliyordum. Evin ön cephesi yola bakıyordu hemen yakalanırdı. Ama arka cephesinde bahçe duvarını aştığı gibi ağaçlık alanda kaybolurdu.
Bahçeden tarafa yeni gelmiştim ki beklediğim şey oldu. Kadın ikinci katın balkonundan bahçeye atladı. Usta bir şekilde ayaklarının üzerine inen kadın toparlanıp kaçacağı esnada karşısında beni görünce silahı benden tarafa doğrulttu.
Daha o tetiği tutamadan göğsüne 3 el sıktım. Bütün şarjörü üzerine boşaltıp onu orada öldürmek istiyordum. Yapmayacaktım. Ben yavaş yavaş , acı çeke çeke gözlerimin önünde kıvranmasını. Kurşunun neden olduğu acıyı bütün uzuvlarında hissetmesini izlerken onun ise ölmeden önce aklında kalan tek şeyin kanının vücudundan nasıl çekildiği olmasını istiyordum.
Bir taraftan silahtaki susturucuyu çıkarıp diğer taraftan da o kaltağın can çekişini seyrederken yanıma gelen Yavuz gülerek" Hani önce sorgulayacaktık?" diye sordu.
Yüzümdeki acımasız ifadeyle yerde yatan zavallıya bakıp "Bırak onun sorgusunu kabir melekleri yapsın. Biz şuanın tadını çıkaralım. Sen nasıl olsa bir şekilde bağlantılarını öğrenirsin bana." dedim.
Dibimde dikilen Yavuz ile ellerimizi cebimize soktuk. Büyük bir zevkle kıvranarak ölüşünü izlemeye başladık. Kaltağın dudaklarından acıyla dökülen her inilti karanlığımı besliyordu. Aldığım her nefes daha tatlı geliyordu. Kanıyla kırmızıya boyanan çimenler huzur veriyordu. Aras Yiğitsoy ile uğraşmanın bedeli ölümdü. Bir güneşin doğuşunu daha izletmem dediğim hiç kimseye izletmemiştim.
Zevk alarak geçen yaklaşık 20 dakikalık bir kıvranma sonrası inlemeleri kesildi. Kadir yanına yaklaşıp nabzına baktı. "Ölmüş abi." Memnuniyetsiz bir halde "Biraz daha uzun sürer diye düşünüyordum. Böyle olacağını bilseydim 2 tane sıkardım." dedim.
Ellerini cebinden çıkaran Yavuz "Bizim de işimiz bittiğine göre gidelim mi?" diye sordu. Yerdeki sürtüğe iğrenerek baktım. "Daha bitmedi. Arabadaki eldivenler duruyor değil mi?" Yapılacak bir şeyim daha vardı. Tutmam gereken bir yemin daha.
Yüzüme anlayamaz halde bakan Yavuz "Duruyor da onları ne yapacaksın?" dedi. İstediğim cevap kısmı dışında kalan kısmı duymazdan geldim. "Fatih, eldivenleri getir."
Yanımızdan hızla ayrılan Fatih 2 dakika içinde elinde tuttuğu siyah eldivenlerle geldi. Eldivenleri elime takarken evin içerine doğru yürümeye başladım. Mutfağa yönelerek bardakların durduğu cam bölmeyi açtım. Elime aldığım büyük bardakla bahçeye çıktım.
Elimde bardağı gören Yavuz ne yapacağımı anlamıştı. "Abi siktir et gidelim. Mesajı başka şekilde verirsin."
Söylediklerini umursamadım. Bir kadını öldürmeyi geç küçücük bir zarar vermek dahi prensiplerim arasında yoktu. Kadınlar kırmızı çizgimdi. Onlara zarar verenin ağacını kökünden sökerdim lakin bu akşam ki farklıydı. Bu kadın ne merhametimi ne de düşünceli davranışımı gram hak etmiyordu. Kadın kadının yurdu olacakken o kurdu olmaya kalmıştı. Yaşayacağı sonu fazlasıyla hak etmişti. Hafif kan göllenen çimenlere yürürken burnum akan kanların meydana getirdiği demir kokusuyla karşılaştı. Ağır metal kokusunu ciğerlerimin en derinlerine ulaştırmak istercesine derin bir nefes aldım. İzlediğim manzaradan sonra aldığım koku içimdeki karanlığın üstün gelerek aydınlanmak için direnen ruhumu tamamen ele geçirmeye yetmişti.
Cesedin yanına çöküp "Kadir yan çevir şu orospuyu. Bardağa kanını doldurmam lazım." deyince koşarak yanıma gelip dediğimi yaptı. Kurşun girişine bir elimle bardağı dayayıp diğer elimle de karnından bastırdım. Kurşun göğsüne isabet etmiş olsa da karnına bastırmak içinde ki kanı dışarıya verecekti. Lakin üç yerinden vurmam neticesinde geçen 20-25 dakikada çok fazla kan kaybettiği için bardak yavaşça dolmaya başladı.
Baskımı biraz daha arttırarak bardağın hızlı dolmasını sağladım. Kısa süre de dolan bardakla evin içine tekrar girdim. Eve küçük bir göz attım. Dikkatimi boydan boya boş olan sarımtırak salon duvarı çekti. Mesajımı vermek için burası gayet uygundu. Duvara doğru yaklaştım. İşaret parmağım ile orta parmağımı birleştirerek kan dolu bardağın içine batırdım. Çıkardığım parmaklarımla aklımdaki şeyi yazmaya başladım. Kimse benim olana dokunamazdı. Dokunmaya kalkanın başına neler geleceğini görmesi gerekiyordu.
İşim bitince şaheserimi görmek için arkamda durup beni izleyen Yavuz'un yanına yürüdüm. Gördüğüm manzara ruhumu okşadı. Alayla dolu keyifli bir sesle "İşimiz bitti gidelim artık." dedim.
Dudağını ısırarak gülmemek için kendini zor tutan Yavuz "Abi mesajın fazla göz önünde olmadı mı? "deyince "2 hafta ortalıkta görünmedik diye etrafımız çakallarla doldu. Herkes ARAS YİĞİTSOY'UN kim olduğunu iyi bilsin. Ayağını denk alsın." dedim.
"Doğru söylüyorsun abi. Çakalların hükmü aslanlar ayağa kalkana kadardır. Bu saatten sonra onlar düşünsün" diyen Yavuz duvarda yazan "SİZ BENİM GÖZÜMÜ KULAĞIMI ALAMAZSINIZ .AMA BEN SİZİN CANINIZI ALACAĞIM." yazısını tane tane okuduktan sonra sırıtarak "Hadi gidelim o zaman" dedi.
Çenemi ovuşturup son kez şaheserime baktım. "Gidelim." Ben önde o ise arkada bu gecelik içimizin soğumasına yetecek kadar aldığımız keyifle çocukları kameraları halletmesi için bırakıp evden çıktık.
BU HAFTA SİZE GERÇEK ARAS YİĞİTSOY'U GETİRDİM. KAFASINDA İKİLEM OLMAYAN, EN KARANLIK YANINI GÖRDÜĞÜNÜZ ARAS YİĞİTSOY.
NE YALAN SÖYLEYEYİM BEN BU ADAMA AŞIK OLDUM. UMARIM SİZDE SEVMİŞSİNİZDİR....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.87k Okunma |
769 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |