
ÖNCELİKLE HERKESE MERHABA. BÖLÜM İÇERİSİNDE +18 SAHNE VAR. BAŞLADIĞI BÖLÜMÜ SİZE EMOJİ İLE BELİRTECEĞİM, ONUN DIŞINDA O KISMI OKUMAK İSTEMEYEN ARKADAŞLARIM GEÇEBİLİRLER.🔥🔥
YILDIZLARI PATLATMAYI UNUTMAYIN.🦋
2 GÜN SONRA
Aras
Umut ve özlem bir insanın başına gelebilecek en kötü iki şey.. Özlem başlı başına bir işkenceyken umut ise insanı yavaş yavaş öldüren tatlı bir zehir. Kimine göre umut, hayatın gerçeklerinden kaçmanın bir yolu ama bana göre öyle değil. Bana göre birine umut vermek onu öldürmekle eş değer..
Birinin eline imkansızı umut dahilinde verirsen olmayacak olan şeye tutunur, onun için heveslenir, hayata tutunur... Hiç yapmam dediklerini yapar, asla kurmam dediği hayalleri kurar.. Peki insanın elinden verdiğiniz umudu alırsanız ne olur? Yıkım! Elinizi dahi sürmeden onu ölüme gönderirsiniz.
İşte bu yüzden umut en tehlikeli zehirdir. İnsan, umudun sebep olduğu yıkımla burun buruna gelene kadar zehirlendiğini, umudun kölesi olduğunu anlamaz. İçine düştüğü arafta günden güne yok olduğunu bilmez tıpkı bizim haftalardır bilmediğimiz gibi. Tıpkı bizim günden güne eriyip ölüme her gün bir adım daha yaklaştığımız gibi...
Hastane odasında Sena'ya söylediklerim belki de bu zamana kadar en çok canımı yakanlardı. Niyetinin iyi olduğunu bilsem de, abisi konusunda ne kadar yaralı olduğunu onu ne kadar özlediğini görsem de ona o sözleri söylemek zorundaydım. Savcı gibi şerefsizlerin sözüne bakıp kendisine zarar vermemesi için, en zayıf yanlarından vurmalarına izin vermemesi için bunu yapmak zorundaydım. Çünkü bir insanı ayağa en sevdiklerinin sözleri kaldırırdı.
Hastanede ona sımsıkı sarılıp her şey geçti, ben yanındayım dememek için çok zor tutmuştum kendimi. Pişmanlığını haykıran gözlerinden öpüp, akan yaşlarını parmak uçlarımla silmemek için kendimle verdiğim savaşı düşmanlarımla vermemiştim. Ama ilk kez öfkemle değil mantığımla karar vererek sarmadım yaralarını. İlk kez bilerek bıraktım onu boş hastane odasında.
Bilmesi gerekiyordu. Benden, bizden, bebeğimizden vazgeçtiğinde o boş hastane odasında ömrünü yapayalnız çürüteceğini anlaması gerekiyordu. Bir şerefsizin lafıyla sevdiklerinden vazgeçmemesi gerektiğini öğrenmeliydi. Ben, bebeği almak istediğimde bana savaş açmaya hazırlandığı gibi düşmanlarına da savaş açmalıydı. Zaaflarının artık onu acıtmadığını, onu böyle kanatamayacaklarını en yakınlarına dahi göstermeliydi. Çünkü her zaafın ölüm getirdiğini zor yoldan da olsa öğrenmekten başka çaresi yoktu.
Gözlerimi tavana dikip gözümün önüne gelen Sena'nın gözlerine baktım. Evet Sena'yı çok özlemiştim. Onu gördüğümde aklım başımdan gidecek, dudaklarına yapışıp o dudakları kana kana içecek kadar çok özlemiştim. Aynı yatakta uyuyup aynı şeylere kahkaha atmayı çok özlemiştim. Ama şimdilik yaklaşmayacaktım. Aklını başına toplayabilmesi için ona zaman tanımak en doğru olandı.
Hastaneden sonra ne Yeliz'in eve gelmesine ne de Sena'nın dışarıya çıkıp gezmesine karışmadım. Kahvaltıda, akşam yemeğinde onunla aynı sofrayı paylaşıp havadan sudan konulardan sohbet açtım. Asla canını acıtacak tek hamle yapmadım. Hatta ara ara tebessüm etmek için bile zorladığım zamanlar oldu kendimi. Kafasını toplasın, Savcı'nın söylediği saçma düşüncelerden kurtulsun diye ona gereken ortamı sağlamak için elimden geleni yaptım.
Lakin yanına sokulmadım, onu ayağa kaldırmak için bir harekette bulunmadım, boş teselliler vermedim. Sadece yanında olduğumu bilmesini sağladım o kadar.. Çünkü hayatın bana öğrettiği bir şey daha varsa oda Sena'nın düştüğü yerden tek başına kalmasının gerektiğiydi. Tek başınayken kalkabilecek kadar güçlüydü ancak bebekten sonra hassaslaşmıştı. Benim istediğim ise onun daha güçlü ayağa kalkmasıydı. Artık korumamız gereken yavru aslanımız vardı. Düşmeye, düşsek bile birinden yardım alarak kalkmaya hakkımız yoktu.
Bir gün bana bir şey olursa hem kendisi hem de evladımız için bensiz de ayakta kalmak zorundaydı. Düşmanları onu düşürmeye çalıştıkça daha da güçlenip ayağa kalkmak zorundaydı. Bu yüzden onu tek başına bırakıp onun bilmediği gölgemin üzerine düşmesine izin veriyordum. Onun haberi olmadan ayağına takılacak taşların ortadan kaldırıyor, zaaflarını ortadan kaldırma işini ise ona bırakıyordum.
Hatalarımın ise çoktan farkına varmıştım. Birini aldatmak için koynuna almak gerekmiyordu. Birini düşüncelerde de aldatabilirdin ve ben Sena'yı aldatmıştım. Allah belamı versin ki yapmıştım bunu. Bazı zamanlar kafama sıkmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu kadar şerefsiz olduğum için kendimden nefret ediyordum.
Allah şahidim ya ne beynim ne yüreğim gram rahat değildi. Sena'dan bunun için af dileyecektim. Eğer beni affetmezse hayatından siktir olup gidecektim. Onu ne zorla yanımda tutacak ne de benimle evli kalması için zorlayacaktım. Affetmiyorum dediği an ceketimi alıp çıkacaktım bu evden. Günahımın bedeli olarakta bir ömür Sena'dan başkasını haram kılacaktım kendime...
Kafamı koyduğum yumuşak yastık sert zeminin üzerine yatırıyormuşçasına rahatsız ediciydi. Ultra ortopedik diye aldığımız yatağın yaylarıysa böğrüme batıyordu. Yatakta bir o tarafa bir bu tarafa döndüm lakin bir türlü uyuyamadım. Gerçi uyusam da ne değişecekti ki? Hani uyumak kaçış derlerdi ya benim için uyumakta bir kaçış değildi.
Sena'ya olan özlemimle başa çıkamayacak hale gelmiştim. Tenine, gülüşüne, sıcaklığına olan işkence edici özlemi çölde susuz kalmışçasına tenimi kavuruyor. Gözlerimi ne zaman kapatsam önce gülen yüzü sonrasında ise sıcak teni aklımı başımdan alıyordu. Tişörtünü değiştirmek için ona temas edene kadar özlemim bu kadar hat safhada değildi.
Ama o günden sonra gözümü ne zaman kapatsam Sena ile yatakta geçirdiğimiz ateşli anları görmeye başlamıştım. Rüyalarım dahi onun altımdaki çaresiz inlemelerinin verdiği hazlardan ibaretti. Tenine dokunamamak susuzlukla savaşmak gibiydi. Kavurucu ve yok edici...
Ellerimi yüzüme götürüp sertçe ovuşturdum. "Kendine gel Aras. Önce aranızdaki sorunları halletmen lazım sonra karınla ne istiyorsan yaparsın. Ama önce hem değiştiğini ona göstermen hem de değişmesi gerektiğine onu ikna etmen gerekiyor." diye söylendim. Kararım belliydi. Sena kendiniz hazır hissedene kadar ona dokunmayacak sonrasındaysa onunla bizim hakkımızda uzun bir konuşma yapacaktım.
Aras olduğum günden bu yana düşünmeden hareket etmiş, canımı hiçe sayarak yoluma devam etmiştim. Lakin artık işler değişmişti. Sena ile benim bir bebeğimiz olacaktı ve dünyaya gelmek onun değil bizim kararımızdı. Ona layık olduğu ortamı vermek zorundaydık. Öncelikle birbirimize sevgi saygıda kusur etmeyen eş olup sonrasında ise bebeğimize hak ettiği şekilde anne baba olmak zorundaydık. Zaten bu güne kadar fazlasıyla saçmalayıp yanlış kararlar vermiştik. Şu andan sonra tek bir hata yapma lüksümüz yoktu. Aklımızı başımıza toplamak tercihimiz değil zorunluluğumuzdu.
Sessizliğin hüküm sürdüğü gecede uyumak için gözlerimi kapattım. Saat gece yarısı olmuştu ve benim yarın dinç kafayla kalkıp, karıma yaptıkları için Savcıyı köşeye sıkıştırmam gerekiyordu. Ona, Ozan ile ilgili söylediği her kelimeyi tek tek yutturacaktım. Madem diz kapaklarına sıkmam akıllanması için yeterli olmamıştı bende kafasına sıkacaktım. Aklımda vardı bir şeyler..
Gözlerim kapalı Savcıya keseceğim ceza ile ilgili planlar kurarken Sena'nın odasının kapısı yavaşça açıldı. Doğru duyup duymadığımı anlamak için dirseklerim üzerinde doğrulup gelecek sesi dinlemeye başladım. Merdiven basamaklarındaki bir parke gıcırdadı. Aşağıya iniyordu. Bir sorun olup olmadığını anlamak için bende yatağımdan yavaşça kalkıp neler olduğunu anlamak için aşağıya inmeye karar verdim.
Sena
Ne tarafa dönersem döneyim uyuyamıyordum. Bunun iki sebebi vardı. İlki; son yaptıklarımdan sonra duyduğum vicdan azabı böğrüme oturan öküz sayısının ona katlanmasına sebep olmuştu. Ve ne yazık ki bu öküzler her nefes alış verişimde de boynuzlarını böğrüme batıyordu. Aras'a beni hastane odasında bırakıp gittiği için kızamıyordum. Çünkü sonuna kadar haklıydı.
Fırat, canımı yakacak kadar ağır şeyler söyledi diye bebeğimizden, bizden vazgeçmeye kalkmıştım. Sanırım kürtajdan sonraki en büyük aptallığımda buydu. Fırat, gibi bir adamın beni zaaflarımdan vurmasına nasıl izin verebilmiştim, onun bende bu kadar büyük yıkım yaratmasına nasıl göz yumabilmiştim?
Ama ne yazık ki son pişmanlık bir işe yaramıyordu. Artık kendime çeki düzen verip fevri hareketlerimden vazgeçmek zorundaydım. Hem bebeğimiz hem de ilişkimiz için daha sağlıklı davranmak zorundaydım. Sanırım Aras'ta bana bu farkındalığı hissettirmek için hem donmayacağı kadar sıcak hem de yanmayacağım kadar soğuk oluyordu. O, bebeğimizle ilgili kendi kararları vermişti ve benden de aynı özveriyi bekliyordu.
Hastaneden sonra benimle vakit geçirmeye başlamış, sohbet etmeye çalışmıştı. Akıl verip nutuk çekme konusuna ya da beni ayağa kaldırma konusuna ise asla karışmamıştı. Bu Aras'ın kendince ben yanındayım ama kararların, zaafların seni bağlar. Onların sorumluluğu sana ait demesinin farklı bir yoluydu. Toparlanmam için kendime verdiğim iki günlük süre dolduğuna göre yarın karşısına çıkıp net duruşumu göstererek aramızdaki buzların erimesini sağlamaya karar vermiştim.
Uyuyamamamın ikinci sebebine gelecek olursak da gecenin kör vaktinde sütlaç aşermiştim. Ve bu lanet güdü o kadar kötüydü ki normal can çekmesi ile alakası yoktu. Sanki yemezsem hemen şuracıkta ölecekmişim gibi hissettiriyordu. Yırtıcı bir vampirin kana susamasından farksızdı. O kadar aç o kadar gözüm dönmüş durumdaydım.
Dolapta sütlaç olmasını umut ederek yataktan kalktım. Hamile kaldığım ilk andan itibaren şerbetli tatlılara düşkünlüğümü Aras'ın da eve sürekli şerbetli tatlı aldığını düşünürsek olma olasılığı yok denecek kadar azdı. Ama kalkıp bir umut bakmaktan da başka çarem yoktu. Gözümün önünde dönüp duran ağız sulandırıcı sütlaçlara karşı koyamıyordum.
Yataktan kalkıp parmak uçlarımda yürümeye başladım. Kapıyı usulca araladım. Başımı uzatıp koridora göz attım. Görünürde kimse yoktu. Usul adımlarla merdivenlerden aşağıya inerken gıcırdayan basamağın sesiyle olduğum yerde donup kaldım. "Allah'ın cezası merdiven" diye öfkeyle iç geçirirken Aras'ın uyanıp uyanmadığını anlamak için sessizce bekledim. Aras'ı gece yarısı uyanmasını ve bölünen uykusu yüzünden sinirlenip bebek ile ilgili çekeceği nutku dinleyecek halim yoktu. Sessizce sütlacı yiyip odaya çıkmak en mantıklı olandı.
Herhangi bir kapı açılma sesi gelmeyince uyanmadığını anlayarak derin bir oh çektim. Aşağıya doğru ilerlemeye devam ederken salonda olabileceği aklıma geldi. Son basamakta durup salona baktım. Kimse yoktu. Zaten gecenin bir yarısı var olmasını beklemek en büyük aptallıktı. Zaferime ulaşmama çok az zaman kalmıştı. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp mutfağa girdim. Işığı açıp dolabın önüne ilerledim.
Lezzetli tatlıyı düşünerek dudaklarımı yalarken dolabın kapısını açtım. Tatlıların olduğu bölüme baktım. Kabak tatlısı, kazandibi, yaş pasta, keşkül, baklava, revani, künefe ve daha adını bilmediğim bir sürü tatlı vardı ama sütlaç yoktu. Ev tatlıcı dükkanıydı ama sütlaç yoktu. Bu kadar tatlının arasında görememiş olma ihtimalimi düşünüp tekrar tekrar baktım. Yoktu. Dudaklarım aşağıya doğru büzüldü. İlk kez aşermiştim ve aşerdiğim tatlı yoktu. Dolabın kapağını kapatırken "Ne olurdu sanki bir kasecik de olsa sütlaç olsaydı." diye mırıldandım.
Aras'a söylemek aklıma gelse de hemen vazgeçtim. Bebekten dolayı ona minnet etmek istemiyordum. Tamam aramızdaki buzlar az da olsa erimişti ama bunu onunla barışmak için sunduğum bir blöf olarak da görebilirdi. Böyle bir olasılığa izin vermezdim. En iyisi kendim yapmaktı. Pasta işinde başarılıydım denersem sütlaçta da başarılı olabilirdim.
Dolapta süt olup olmadığına baktım. Vardı. Diğer malzemeleri de tek tek kontrol ettim. Hepsinin var olduğunu görünce dudaklarım mutlulukla kıvrıldı. Şimdi tek yapmam gereken tarifleri hatırlayıp sütlacı yapmaya başlamaktı. Ancak daha ilk dakikadan elime yüzüme bulaştırmaya başlamıştım. Malzemelerin birisiyle ilgili emin olamıyordum. Sütlacın içerisinde un var mıydı yok muydu?
Elimi çeneme koyup ritim tutarken hımm diyerek düşünmeye başladım. Malzemeleri tekrar düşündüm, zihnimin en derin kuyularını yokladım,. Yoktu. Yani mantık çerçeveme göre yoktu. Zaten aklımda kaldığı şekilde tarifi yapmaktan başka çarem de yoktu. Derin bir nefes alıp huhlayarak verdim. Tencerelerin olduğu kısımdan derin bir tencere çıkardım. İçerisine pirinci ekleyip üzerine de su ekledim. Hatırladığım kadarıyla pirinçlerin yumuşaması gerekiyordu.
Bu sırada kapalı olan nişasta paketini elime alıp çekiştirerek açmaya çalıştım. Lanet paket açılmıyordu. İki tarafından tutup daha sert çektim. Paketin ağzı hafifçe açılmak yerine yırtıldı ve nişasta ağzımda dahil olmak üzere her tarafa saçıldı. Ağzımdaki tozu üfürüp şaşkınlıkla yerdeki beyazlığa baktım. Bu olmuş olamazdı, bu kadar sakar olamazdım. Olduğum yerde tepinirken dişlerimi sıkıp kısık sesle bağırdım. Nişasta gitmişti. Aptal paket azıcık açılmak yerin yırtılmış ve yere saçılmıştı.
Bir süre tepinip sinirimi attıktan sonra olduğum yerde durup derin nefesler aldım. Nişasta dökülmüş olabilirdi ama yedeği vardı. Sakin olup onu makasla keserek açmalıydım. Daha dikkatli olursam istediğim sonuca ulaşabilirdim. Bebeğimin canı sütlaç çekmişti ve bende ona bu sütlacı yapacaktım. Hem bir sütlaç yapmak ne kadar da zor olabilirdi ki?
Erzak dolabına ilerleyip yedek nişastayı elime aldım. Titreyen ellerimi kontrol altında tutmaya çalışarak masanın üzerine bıraktım. Dolap çekmecesinden makası bulu elime aldım. Masaya doğru yönelip tekrar paketi elime aldığımda suyu çekilen pirinçten sesler gelmeye başladı. Bu kadar kısa sürede olmuş olamazdı değil mi? 1 su bardağı birince 1 su bardağı pirinç koymak hata mıydı?
Tencereye yapışan pirinçleri kurtarmak için telaşla ocağa gidiyordum ki elim masanın üzerindeki süt şişesine çarptı. Şişe önce büyük bir gürültü ile yer düştü sonra da parçalara ayrıldığını gösteren ses ile beraber süt etrafa sıçradı. Korkuyla birkaç adım geriye sıçradım.
Dolapta tek sütüm vardı ve ben onu dökmüştüm. Üstüne üstelik üzerim hem nişasta hem de süt olmuştu. Sinirden oturup ağlamak üzereydim. Beceriksiz oluşuma mı yoksa giden sütlacıma mı yanacağımı bilemiyordum. Hüzünlü gözlerle bir süre yerdeki sütlaçla bakıştım.
Yere düşen şişe ile bakışırken oflayarak öne doğru bir adım atmıştım ki Aras'ın "Kal olduğun yerde." diyen net sesini duydum. Güçlü bir yutkunma sonrası başımı kaldırıp ona baktım. Kapıya yaslanmış kolları bağlı şekilde beni seyrediyordu. Sesi keskin çıksa da dudaklarında belli belirsiz bir kıvrılma vardı.
"Ne yapıyorsun sen?" derken çenesi ile de küçük harp çıkardığım mutfağı işaret etti. Tırnaklarımı avcuma batırıp hilal şeklinde izler çıkmasına sebep olurken ne diyeceğimi bilemedim. "Özür dilerim seni uyandırmak istemedim tek derdim sütlacımı yiyip odama gitmekti ama ben beceriksizliklerimle seni uyandırdım." desem fazla mı aptalca olurdu? Nasıl bir rezillikti bu böyle? İstediğim tek şey Aras'a yakalanmadan sütlaç yemekti ve ben bunu bile becerememiştim. Anlaşılan başarabildiğim tek şey Avukatlıktı.
Yaptıklarımın farkında değilmiş gibi umursamaz bir tavırda omuz silktim. Kısaca "Sütlaç yapıyorum." dedim. Dudaklarındaki kıvrılma büyüyüp gülümsemeye dönüşünce büyülenmiş gibi ona bakmaya başladım. Aras bana gülüyor muydu? İki gündür sergilediği sahte gülümsemeler gibi olmayan gerçek bir gülümsememi sunuyordu bana? Hayal görüyor olmalıydım. Ellerimle gözlerimi yuvalarından çıkaracak kadar sert ovuşturma isteği oluşsa da daha fazla rezil olmamak için kendimi tuttum.
Kolları bağlı kapıya dayanırken beni baştan aşağıya süzdü. "Daha çok yapamıyor gibisin Avukat." Gözlerini benden çekip yerdeki nişastaların, dibi tutmuş pirincin ve az önce ortalığa saçılan sütün üzerinde gezdirirken gülümsemesi daha da derinleşti. Dudaklarındaki gülümseme çarpık bir ifadeye dönüşürken "Sanırım en iyi yaptığın şey Avukatlık." deyip duraksadı. "Ha birde pastalar." dedi.
Gülümsemesine, konuşmasına ve bana tavrına ağzım bir karış açık bakarken neler olduğunu anlayamıyordum. Aras bana iyi davranıyordu.. Aras bana gülümsüyordu... Benim varlığımı görmezden gelen adam benimle tatlı tatlı sohbet ediyordu. Ya ben rüyadaydım ya da bu olanlar beynimin algılayamayacağı kadar gerçek dışıydı.
Ben düşüncelerimi netleştirmeye çalışırken Aras yanıma doğru geldi. Tam önümde durup beni aniden kucağına aldı. Dudaklarımdan refleksle çığlık kaçınca yüzü memnuniyetsizlikle buruştu. "Kulağımın dibinde bağırma Avukat." deyince "Sende beni aniden kaldırma o zaman." cevabını verdim. Gözlerini kısıp yüzüme baktı. Bu susmam gerektiğinin işaretiydi ve bende özlemiyle yanıp tutuştuğum adamın kollarındaki büyülü anımı bozmamak için sustum.
Zihnimde geçmişten bir anı canlandı aynı olayı ikinci kez yaşıyorduk. Aynı şekilde beni ikinci kez kucağına alıyordu ve aynı cümleleri söylüyordu. Ama bir farkla o zamanlar düşman şimdi ise aşıktık. Yüzümde oluşan belli belirsiz gülümsemeyi saklamak için başımı göğsüne doğru soktum. Derin bir iç çekti. Mutlu mu olmuştu yoksa kızmıştı anlayamıyordum. Açıkçası anlamaya da hiç niyetim yoktu.
Merdivenlerin önünde durup beni yavaşça kucağından indirdi. Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken yüzüme aşkla baktı ya da ben öyle baktığını hissettim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Karnım ise kozasından yeni çıkan yüzlerce kelebek tarafından işgal edilmek üzereydi. Rüyada olup olmadığımı anlamak için sağ elimi sol koluma doğru götürdüm. Kolumu okşuyormuş gibi yaparken ufak çimdirdim.
Yüzümü acıyla buruşturmamak için kendimi zor tutuyordum. Canım yanmıştı. Demek ki rüyada değildim. Karşımda gerçekten Aras vardı ve hala bana içimi ısıtan gözlerle bakıyordu. Peki ama neden? Hastanede yatarken beni affetmeyen adam şimdi affetmiş olamazdı değil mi? Beynim durdu. Aras'ın varlığı da yokluğu da kafamı karıştırıyordu.
Önüme gelen saçımı tekrar kulağımın arkasına kıstırdı. "Şimdi odaya çık üzerini değiştir, bende sütlacını getireyim." Yüzüne aval aval bakarken şaşkınlıkla "Sen mi yapacaksın?" diye sordum. Işıldayan bakışları dudaklarıma kayıp hemen yüzümü buldu. "Hayır ama ev yapımı getirteceğim. Bu senin ilk aşermen Avukat. Sütlaç yapmaya becerim olmasa da sana en iyisini getirtebilecek becerim var. Şimdi odana çık ve beni bekle olur mu?"
Bir şeyler duyuyordum ama beynim duyduklarımı idrak etmiyordu ya da harekete geçecek gücü kendinde hala bulamamıştı. Senin içinden sonrasını anlayamıyordum. Bebek için değil benim için yapıyordu. İlk kez benim için bir şey yapıyordu. Mutluluktan çığlık atarak dans etmek istiyordum. BENİM İÇİNDİ....
Aras yüzüme doğru eğilip işaret ve baş parmağıyla çenemi okşarken "Avukat, odana nasıl çıkacağını da mı unuttun?" deyip ufak bir kahkaha attı. Büyülenen bakışlarım üzerine daha da sabitlenirken gözlerim yuvalarından çıkacakmışçasına açıldı. Deliriyor olmalıydım. Önce tebessüm, sonra gülümseme şimdi ise kahkaha. Gerçek olamayacak kadar mükemmel bir an yaşıyordum.
Tepki vermediğimi gören Aras başını iki yana salladı. "Anlaşıldı. Merdivenlerden nasıl çıkacağını ve odana nasıl gideceğini unutmuşsun." Kolları tekrar beni sararken ağzımdan kaçacak olan çığlığı dudaklarımı birbirine bastırarak susturdum. Kulağının dibinde bir çığlık daha atmak istemiyordum. Merdivenleri dikkatli bir şekilde çıktı.
Odamın önünden geçip koridorun az daha ilerisinde olan kendi odasına doğru ilerledi. Odamı es mi geçmişti? Çatılan kaşlarımla yüzüne baktım. Odanın içerisine girip beni kucağından indirene kadar tek kelime etmeden bekledim. Yumuşak yatağa bırakınca kaşlarımı yukarı kaldırıp bilmiş tavırla "Odam vardı." dedim. Gülümsedi diye yelkenleri suya indirmenin anlamı yoktu.
Lakin kalbimle düşününce de beni odama bırakmış olmasının ihtimali canımı çok yakıyordu. Bana kızıp ya odama götürürse diye korkmadan edemiyordum. Ne vardı sanki şu çenemi sadece bir kez tutmayı becerebilseydim. Her düşündüğümü söylemek zorunda mıydım?
Ama olmadı. Aras muzip gülümsemesi yüzüme bakmaya devam etti. "Burasıda senin odan sayılır Avukat. Ben evde yokken kendi yatağından çok burada vakit geçirdiğini ne çabuk unuttun?" deyince gözlerimi sıkıca yumup alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Biliyordu. Odasına ondan gizli girdiğimi biliyordu. Onun haberi olmadan yatağında birkaç kez uyuduğumu biliyordu. Ama benim olayım neydi sonuna kadar inkar. Tamam, yakalanmıştım tam inkar beni kurtarmazdı ama yarı inkar kurtarırdı. Gözlerimi açıp çenemi dikleştirdim. "Sadece bir kaç kez."
Gülümsemesi daha da belirginleşirken eminim öyledir dercesine kafasını salladı. Çıkmak için kapıya yönelince duraksadı. Bana döndü. Dilini alt dudağının üzerinde gezdirirken muzip gülümsemesine şeytani havası eklendi. "Tişörtlerin yerini biliyorsun onlardan birini giyebilirsin. Tabi dolabımda benim için de bir kaç parça bıraktıysan."
Yutkunamadım. Tükürüğüm boğazıma yapıştı. Yüzümü ateş bastı. Baştan aşağıya kızardığıma yemin edebilirdim. Yanaklarımdan sıcaklık yayılırken kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum. Bir insan daha ne kadar rezil olabilirdi ki? Bunun günlük limiti var mıydı? Yoksa bile olmalıydı çünkü ben fena batıyordum. "Şey ben.." diye saçma bir açıklamaya giriştiğim esnada zil çaldı.
Gecenin bu saatinde çalan zilin hayra alamet olmadığını biliyordum. Yine bir sorun vardı. Lanet olsun ki güzel anımızı bölecek büyük bir sorun vardı. Kızarıklığım ve şaşkınlığım yerini karamsar ve endişeli hislere bırakırken ağlamaya hazır gözlerimi Aras'a çevirdim. Bana baktı. Şefkatli bakışları bedenimi sımsıkı sararken kollarıyla sarılmasına gerek kalmadan sıcaklığını hissettim.
"Gelen Kadir. Kötü bir şey yok. Üzerini değiştir ve beni bekle tamam mı?" deyince derin nefes verip başımı salladım. Sütlaç gelmiş olmalıydı. Baş ucandaki komodini işaret etti. "Çekmece de kitaplar var. Ben birini okuyorum onun dışında istediğini alabilirsin." deyip cevabımı beklemeden kapıdan çıktı. Olanları hala algılayamasam da kötü bir şeyin olmaması içimi rahatlatmıştı. En azından bu gecelik barut kokusundan uzak kalıp kimsenin canı için endişelenmeyecektim.
Çekmecede olduğunu söylediğini kitaplara doğru uzandım. Titreyen ellerimle kulpu tutup kendime doğru çektim. Kapak açılırken görüşüme annenin kucağındaki bebek girdi. Hızla elimi çekmeceye doğru uzattım. Kitabın altında duran diğer kitapları elime aldım. Yırttığı anne bebek kitapları ve üzerine eklenmiş başka bebek gelişim kitapları vardı. Aras, bebeğimizle ilgili kitap almıştı ve bunları okuyor muydu? Bu adamın kafasına saksı falan mı düşmüştü?
Gerçi neden şaşırıyordum ki bu adamın inkar ettiği bir kısmında Selim vardı ve buda tam Selim'e göre bir hareketti. Elime yarıda bıraktığı kitabı aldım. Sayfaları parmak uçlarımda çevirirken altını çizili kısımlardan birine baktım. Midesi bulanan anneye nasıl yardımcı olacağı ile ilgili bir yeri çizmişti. Geçen gün sırtıma çizdiği daireler aklıma geldi. Buradan okuyup yapmıştı. Bebeğimizi de beni de uzun zamanadır önemsiyordu. Ama uzak kalıyordu.
Hastane odasında söyledikleri zihnime doldu. "İkimize rağmen iyi." Yanılmamıştım. Aras suçun ikimizde olduğunu kabul etmişti ve benim de aynı şeyi yapmamı bekliyordu. Beni uzunca zaman önce affetmişti sadece benimde kendimi toparlamamı bekliyordu. Düşmanlarına rağmen kendi içerisinde bir savaş vermiş ve bencilliğinden arınarak kendi hatalarını fark etmişti.
Gözümden aşağıya süzülen mutluluk yaşını elimin tersiyle sildim. Kitapların arka kısımdaki tanıtımlarını sırayla okumaya başladım. Dördüncü kitaba gelmiştim ki Aras elinde sütlaç kaselerinin olduğu tepsi ile odaya girdi. Yüzündeki gülümseme sabit dururken "Sütlacınız" diyerek elindeki tepsiyi önüme bıraktı.
Üzeri nar gibi kızarmış çömlek içindeki sütlaçlara bakıp hızla Aras'a döndüm. "Gecenin bu saatinde bu kadar güzel sütlaçları nereden buldum? Yoksa pastane falan mı açtırdın?" Başını iki yana salladıktan sonra işaret parmağını burnuma vurdu. Bir şok daha bedenimde dalga dalga yayılırken "Sen minik farelik yapıp mutfağa inince bende peşinden indim. En başta ne aradığını anlayamasam da sen sütlaç diye mırıldanınca aşerdiğini anladım. Ve üzgünüm Avukat ama daha ilk dakikadan yapamayacağın belliydi." deyince hoşnutsuzluk yüzümü buruşturdum.
"Hamdi Baba her akşam sütlaç yer. O yüzden dolaplarında her zaman sütlaç olur. Allah'tan zor bir şey aşermedin Esma Annelerden alıp buraya getirmek kolay oldu." deyince zihnimdeki aydınlanma yüzünden aralanan dudaklarımla ona baktım. "Bir saniye, sen en başından beri beni izliyordun ve orada sütlaç ile cebelleşmeme ses çıkarmadın öyle mi?"
Kahkaha atmamak için yüzü şekilden şekile girerken dudakları tek çizgi halini aldı. Başıyla beni onaylayıp "Sanırım sütlaç konusunda pasta kadar başarılı değilsin. En iyisi seni aşçılık kursuna da yazdıralım." dedi. İtiraz etmek için hazırlanıyordum ki otoriter sesiyle "Kavgamızı sonra ederiz. Şimdi uğruna mutfağı savaş alanına çevirdiğin sütlacı ye." deyince aşermem kendisini tekrar gösterdi. İtiraz etmeden elime kaşığı aldım.
Kasede kalan son sütlacı da ağzıma atana kadar Aras bir an olsun gözlerini üzerimden çekmedi. Kasenin yarısında yemesini teklif etsem de kabul etmemişti. Açıkçası benimde paylaşmaya pek niyetim yoktu. Gözüm dönmüştü resmen. Kaşığı tepsiye bırakınca Aras ayağa kalktı. Önümdeki tepsiye uzanıp eline aldı. Bana doğru eğilerek alnımdan öptü.
Gözlerim tekrar tekrar ve yine tekrar yerinden çıkacak kadar açıldı. Aras beni öpmüştü. Aras Yiğitsoy beni öpmüştü. Yumuşak dudakları haftalar sonra tenime değmişti. Başka bir hamle yapmadan kapıya doğru yürüdü. Eli ışığı kapatmak için uzanırken "Sen burada uyu Avukat. Ben çalışma odasında olacağım. Bir şey olursa beni orada bulabilirsin." deyip gülümseyerek odadan çıktı. Bakışlarında gitmek istemediğini gördüm, bana sarılıp uyumak istediğini gördüm. Peki neden uzak duruyordu? Neden yanıma yaklaşıp kollarının arasına almıyordu?
"Cevabı basit Sena. Senin isteyip istemediğini bilmiyor. Aras kendisini baba olmak içinde koca olmak içinde hazırlamış ama senin onun isteyip istemediğini bilmiyor." diyen içi sesime coşkuyla "Elbette istiyorum." diye bağırdım. İstiyordum. Onu istiyordum. Sesini kokusunu, tenini istiyordum. Sıcaklığını tenimde istiyordum.
Daha fazla geri durmanın anlamı yoktu. Ne olacaksa olacaktı. Kocamdan utanıp sıkılmayacaktım. Ama önce mutfaktaki savaşın kalıntılarını taşıyan kıyafetlerden kurtulmalıydım. Yerimden hızla kalkıp banyoya yöneldim. Elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki görüntüm fazlasıyla paspaldı. Burada makyaj malzemesi olmadığına göre -odama gitsem bu işi halledebilirdim lakin daha fazla Aras'tan uzak kalmak istiyordum- kıyafetlerden kurtulmam yeterli olurdu. Üzerimdekileri hızla çıkardım. Aras'ın dolabından popomun hemen altında biten bir tişört giydim.
Yüzümde oluşan kocaman gülümseme ve bedenimi yakan özlemin koruyla koşarak odanın kapısını açtım. Üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. Aras evin çatı katını büyük bir kitaplığa ve yanında ki odayı da çalışma odasına çevirmişti. Orada sevişmemiz için koltuk vardı ve bu bana fazlasıyla yeter de artardı.
Koşarak çalışma odasına girip elleri cebinde pencereden dışarıyı seyreden Aras'a uzun uzun baktım. Onu ne kadar özlediğimin acısı yüreğime bir kez daha çöktü. Ona bakınca bir kez daha anladım ki odaya gelmekle en doğru kararı vermiştim. Artık bizim dışımızdaki hiçbir şey umurumda değildi. Karanlıkta kaybolmak, lanet cehennemde boğulmak, yaşadıklarımız ya da yaşayacaklarımız umurumda değildi. Umurumda olan tek şey bizdik.
Dikkatle ona bakarken içimdeki uyuyan iblisin göz kırpışı ile Aras'ın belirginleşen sırt ve omuz kasları dikkatimi çekti. Eskiden de mi bu kadar baştan çıkarıcıydılar yoksa gergin duruşu yüzünden mi ona bakarken libidon tavan yapıyordu anlayamıyordum. Gömleğin içinden bile beni bu denli tahrik eden kasların karşısında ciğerci kedisi misali yutkundum.
Daha fazla beklemeden Aras'a doğru ilerlemeye başladım. Yanına yaklaştığımı duyamayacak kadar uzaklara dalmıştı. Karanlık odaya rağmen parlayan ay ışığının altındaki belirgin vücut haltları tenimi alev aldırıyordu. Beynimdeki düşünceleri az da olsa unutmaya çalıştım. Aniden vereceği refleksleri bildiğim için aramazdın birkaç adım mesafe kala duraksayarak "Aras" diye seslendim.
İrkildi. Kaşlarını kaldırarak şaşkınlıkla benden tarafa döndü. Kalkan kaşlarının yerini kısılan gözleri alırken "Avukat?" dedi. Gelmemi beklemediği her halinden belliydi. İçime sığmayan nefesimi usulca verip "Benim." dedim. Cevabımı duyan içi sesim "Benim mi? Adamla yatmaya gelmişken, böyle bir durum içerisindeyken benim cevabını mı verdin?" diye cırlasa da onu duymazdan gelmeyi seçtim. Çünkü tam da söylediği gibi buraya geliş sebebim başkaydı.
Ayrıca şu anda duymak ve acısını dindirmek istediğim iki ses vardı. Birisi kalbimde uzun zamandır yük haline gelmiş özlemken ikincisi ise daha vahşiydi. Bacaklarımın arasında duran kadınlığımdaki sızı. Ve her iki sorunun çözümü de karşımda Yunan Tanrısı misali dikilen adamdaydı.
İlk şaşkınlığı attıktan sonra üzerimdeki tişörte bakan Aras'ın gözlerinde arzu parıltıları belirirken adem elmasını yerinden oynatacak kadar güçlü bir şekilde yutkundu. Tavırlarından aldığım cesaretle nefesimi tutarak ağır adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatmak için yanına doğru yürüdüm. . Bedenim sanki ilk kez ona dokunacakmışım gibi kasılırken kalbimde boğazımda atıyordu. Aramızda yarım adımlık boşluk bırakarak önünde durdum. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Gözlerinin içine dolup taşan sevgimle bakarken parmak uçlarımda yükselerek boynuna doğru "Benim Sevgilim." diye soludum.
Gözleri usulca kapandı. Burnundan derin bir nefes alıp kokumu ciğerlerine çekti. Sesli bir yutkunma sonrasında uyarıcı ses tonuyla "Bu kadar yakınıma girmesen ikimiz içinde daha iyi olur Avukat. Yoksa istemediğimiz şeyler olacak." dedi. Sesi avını parçalamak için hazırda bekleyen aslanın vahşiliğini baskılamaya çalıştığı yoğun hisler sebebiyle olsa gerek hırlarcasına çıkmıştı.
Bedenini benden uzaklaştırdı. Gözlerini gözlerimden kaçırırken kasılan çenesini görebiliyordum. "Odana dön Avukat." Sesinden tahrik olduğunu anlayabiliyordum. Oda tıpkı benim gibi yatakta tek vücut olmak istiyordu. Benim özlemini çektiğim her şeye oda özlem duyuyordu. Bedenimdeki ısı yoğunlaştı. Kendisine karşı gelmesi umurumda değildi. Bu gece istediğimi alacaktım.
Kararlı bakışları karşısında ciğerlerimdeki bütün havanın çekildiğini hissettim. Bir anlığına kafam karıştı. Onu istiyor muydum? Evet. Bu hayatı istiyor muydum? Hayır. Peki bu ikilem umurumda mıydı? ASLA.. Ne yapacağıma odaya girdiğim ilk anda karar vermiştim. Her düşüncenin, her gerçekliğin canı cehennemeydi. Ben sadece karşımda duran kas yığınını üzerimde ve içimde istiyordum. Düşünlerimle nabzım hızlandı.
🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥
Parmak uçlarımda tekrar yükseldim. Ilık soluğumu boynuna doğru verdikten sonra yanan dudaklarımı boynuna bastırdım. Aras'ın gözleri tekrar kapandı. Boynunda ki damarlar kendisini sıkması yüzünden belirginleşti. Öpücüğüm boğazından hoşnutsuz bir hırıltı yükselmesine sebep oldu. Durmam gerektiğinin sinyalini veriyordu. Ama içimde yanan ateş devam etmemi söylüyordu. İçi sesime kulak vermeyi seçtim.
Parmak uçlarımda kalmaya devam ederken kulağının hemen altına soluğumu verip "Belki de yakın olmak istiyorumdur. İstemediğin, karşı koyduğun şeylerin olmasını istiyorumdur." diye fısıldadım. Cevap vermedi. Güçlü yutkunması adem elmasını yerinden oynatırken odayı yutkunmasının sesi doldurdu.
Parmaklarımı boynunda gezdirmeye başladım. Gözleri açılıp gözlerime kilitlendi. Tavırlarımın ve söylediklerimin hormonlarımdan mı yoksa gerçek özlemden mi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ona yardımcı olmak umuduyla alt dudağımı yana kaydırıp dişlerimin arasına aldım. Derin soluğumu yüzüne verdi. Bakışları karardı ve gözlerini hızla kapatıp açtı. Açtığında karanlıktan arınmıştı. Önüme düşen saçları kulağımın arkasına kıstırdı. Dudaklarını ıslatıp "Avukat yapamayız. Bir şeyler düzelmeden bunu.." derken dudaklarına yapıştım.
Söyleyeceği şeyler umurumda değildi. Ne söyleyecekse daha sonra da söyleyebilirdi. Zaten bedenim alev alev yanarken söyleyeceği hiçbir şeye kendimi veremeyeceğimin farkındaydım. İçimde olması, içimi doldurması dışında umursadığım tek bir şey dahi yoktu. Bütün bedenim çölde kurumuş toprak misali kavruluyordu ve hayata tutunmamı sağlayacak tek şey karanlığın ta kendisi olmuş Aras Yiğitsoy'du.
Ellerimi kaldırıp gömleğine doğru götürdüm. Parmaklarım düğmelere temas edince üstteki birkaç düğmeyi hızla açtım. Açılan boşluktan parmaklarımı çıplak tenine götürüp göğsünü okşamaya başladım. Daha fazla karşı koyamayarak aldığı zevkle dudaklarıma "Avukat." diye inledi. Avukat sözü ilk kez dudaklarından şehvetle çıkmıştı ve bende ilk kez bu hitabını çok sevdim. Ses tonundaki yakarış kanımın daha hızlı akmasına sebep oldu. Dudaklarında şehvetle dökülen avukat sözcüğü kanımın daha ne kadar alev alabilirse o kadar alev almasını sağladı.
İnlemesinin verdiği cesaretle ellerim pantolonun kemerine uzandı. Alt dudağımı dişlerinin arasına çekip ezerken öpüşmemiz derinleşti. Kemeri açmak için çekiştirdiğim esnada elimi sıkıca kavrayarak dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Biraz önce alev alan dudaklarım buz kesti. Yokluğunun verdiği his üşümeme sebep oldu. Derin soluklar alıp verirken alnını alnıma dayadı. Neler olacağının daha doğru olamayacağının karmaşası yüzünden içim tir tir titriyordu. Aras ise soluğunun yatışmasını bekliyordu.
Bana ömür gibi gelen bir süre boyunca öylece durduk. Sonrasında Aras alnını alnımda çekip gözlerime baktı. Baş parmağını yanağımda gezdirirken derin nefes verdim. Gözleri nefesimi bıraktığım dudaklarıma kaydı. Bakışları birkaç saniye orada kalırken nefesi düzensizleşmeye başlamıştı ki bakışlarını kaçırdı. Derin bir nefes verip gardını tekrar takınarak yüzüme baktı.
Gözlerindeki şehvete rağmen "Avukat ihtiyacın olan bu değil. Bana ihtiyacının olduğunun farkındayım ama bu şekilde değil" dedi. Kendine karşı geliyor, duygularını baskılamaya çalışıyordu. Her ne sebep olursa olsun reddedilmek canımı yaksa da bunu neden yaptığını bilmek kendime olan özgüvenimin artmasına sebep oluyordu. Lanet hormonlarımın da gurur konusunda yardımcı olmadığı aşikardı.
Elimi ellerinden kurtarıp baş parmağımı kıvrımlı dudakları üzerinde gezdirdim. Gözlerinin içine arzuyla baktım. "Sana sadece bir yönden değil her yönden ihtiyacım var ve emin ol şu anda neye ihtiyacım olduğunu anlamayacak kadar aptal değilim." Burnundan derin bir nefes aldı. Aramızdaki karşı koyulmaz çekimin farkındaydı. "İstediğim tek şey seni içimde hissetmek Aras Yiğitsoy." diye fısıldadım.
Mavi okyanusun ardındaki hava karardı. Berrak gökyüzünü andıran gözlerinde şimşekler çakmaya başladı. Dudaklarından belli belirsiz bir siktir döküldü. Tekrar farklı nefes almaya başladığında istediğimi elde etmek üzere olduğumu hissettim. Dudaklarımız arasında birkaç santim mesafe kalana kadar eğildi. "Avukat seni ne kadar istediğimi bilemezsin ama bebek var."
Bilmiş bir edayla ona baktım. "Senin yırttığın kitapta ilk aylarda yapılan seksin bebek ve doğum için olumlu etkileri olduğunu okudum. Yani senin anlayacağın bana yapacaklarının bebeğimize zararı değil yararı olacak." Savunmamın yeterli gelişi yüzünden olsa gerek dik duran omuzları çöktü. Dudaklarından bir siktir daha döküldü.
Cevap vermeden başını iki yana salladı. Beni reddediyordu. Benimle olmak istemiyordu. Kalbimdeki sızı gözlerime hücum edince ağlamamak için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Kendimi onun ırzına geçmeye çalışan sapık durumuna daha fazla düşürmeyecektim. Geriye doğru adım atarken titrek nefes verdim. "Ben... Ben özür dilerim, istemediğin şeylere seni zorlamak istememiştim."
Arkamı dönüp odadan çıkmak için adım atıyordum ki adımımı atamadan Aras bileğimi kavrayıp beni kendine doğru çekti. Çıplak göğsünün bir kısmı ile burun buruna kalınca yutkunup başımı yukarı kaldırdım. Parmak uçlarının tersiyle yanağımı okşarken "Demek bebek için zararı değil yararı olacak." diye soludu. O kadar yakındık ki vücut ısısını üzerimdekilere rağmen hissedebiliyordum.
Başımı güç bela sallayabildim. Bana doğru uzandı. Dudakları dudaklarımı usulca kaparken alt dudağımı iki dudağının arasına alıp emdikten sonra dişleriyle hafif ısırdı. Dudaklarımdan derin bir dalga bedenime doğru yayılıp alt tarafımda bir yerde toplandı. "O zaman Sevgili Karıma istediğini vermeliyim." diye fısıldadı. Gözlerim kocaman açılmış söylediği şeyin şokunu daha üzerimden atamamışken nihayet bedenimi ele geçirmek isteyen dudakları dudaklarımı tekrar buldu.
Karım demesi karnımdaki kelebekleri, dudakları ise bedenimdeki şehveti besliyordu. Öpüşmemiz önce narin ve yumuşakken Aras'ın beni belimden sıkıca kavrayıp duvara yaslamasıyla sıcak, sert ve tüketici bir hale büründü. Soğuk duvar sırtımı üşütürken bedenimin her noktasına ulaşan haz volkandan püsküren lav misali bedenimi yakıyordu.
Popomu avuçlayıp beni kendine çekerken pantolonun içinde irileşmiş olan aletini hissettim. Kendimi ona daha çok bastırınca dudaklarından bir inleme döküldü. Beni kucağına almak için hamle yaptığında bacaklarımı beline sıkıca doladım. Altımda aldığım pozisyonla daha belirgin hissettiğim aleti nabzımın hızlanmasına sebep oluyordu. Sertlik sebebinin ben olması ise libidomu tavan yaptırıyordu.
Ağzımın içeresinde hareket eden dili, bütün vücudumda gezinen elleri bedenimde yanan ateşi harlıyordu. Aras'a has burnuma dolan viskiyle karışık nane kokusu onu daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Aras'ın dudakları dudaklarımdan ayrılıp boynuma doğru kayarken inleme sırası bana geçmişti. Tenimin her santimi alev aldı. Boynumu arzuyla ısırdı. Dişleri boynumda ince sızı bırakırken "Beni çıldırtıyorsun Avukat." diye fısıldadı.
Söyledikleri gururumu okşadı. Sıkı sıkıya bağladığım bacaklarımın izin verdiği ölçüde kendimi aletine doğru bastırıp sürttüm. Hareketimle gözlerindeki açlık büyürken nefes nefese "Odaya kadar dayanmama yardım et Avukat. Seni aptal bir koltuğun üzerinde becermek istemiyorum." dedi. Dudaklarımdan hoşnutluğumu belli eden kıkırdama kaçarken tamam anlamında başımı salladım. Onu daha fazla zorlamayacaktım, en azından odaya geçene kadar.
Kucağında beni odaya indirirken ona daha da sokuldum. Bu adamın; tenim, kalbim ve ruhum üzerinde acımasız, ölümcül bir zaafı vardı. Ne kadar istersem isteyeyim ona karşı koyamıyordum. Ne yaparsam yapayım ondan uzak duramıyordum. Odaya kadar derin nefesler alıp veren, genzinden sabırsızlığı ile ilgili sesler dökülen Aras'ın da farklı olmadığını anlayabiliyordum. Biz birbirimizin en tehlikeli, en ölümcül zaafıydık.
Benim kaldığım odaya, yatak odamıza getirmişti beni. Yatağa doğru yaklaşıp yavaşça yatağa bıraktı. Bacaklarım yataktan aşağıya sallanırken ellerimi geriye doğru uzatıp dik durarak ayakta ki Aras'ı seyretmeye başladım. Dudakları muzip gülümsemesi ile kıvrılırken yüzüme doğru eğildi. Çenemden tutup başımı dikleştirirken gözlerimin içine arzuyla baktı. "Senden bu kadar ayrı kalmamalıydım Avukat. Teninden bu kadar mahrum bırakmamalıydım kendimi."
Çenemi parmaklarından kurtarıp ayağa kalktım. Parmaklarımı sıcak teninde gezdirirken "Bencede." diye fısıldadım. Teninin sıcaklığı avuç içlerimde yayılırken gömleğinin kalan düğmelerini açmak için uzandım. Aras'ın eli tekrar ellerimi buldu. Beni durdurmasından dolayı öfkelenmeye başlamıştım ki ellerimin üzerindeki elleriyle gömleğin iki tarafından tutup iki tarafa çekti.
Kopan düğmeler etrafa saçılırken gömleğini omuzlarından sıyırdım. Gömleği kollarından sıyrılıp yere doğru düşmeye başladı. Yumuşak elleri uzun tişörtümün altına uzandı. Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan tişörtü üzerimden çıkardı. Altımda sütyen yoktu. Altımda tanga dışında bir şey yoktu. Üzerimden çıkan tişörtle soğuk hava memelerimi buldu. Tenim ürperdi.
Bakışlarındaki içimi okşayan hayranlıkla baştan aşağıya beni süzerken ay ışığı çıplak tenimize vuruyordu. Alt dudağını ısırıp bana bir süre baktı. Burnundan nefes verdi. "Sanırım ay ışığı da benim gibi sana hayran Avukat." derken dudakları ile dudaklarım arasında milimlik mesafe bırakıp ılık soluğuyla yüzümü ısıttı.
Tenim karıncalandı. İki kalp atışı duyuldu aramızda. Bakışları karanlık bir gecede gökyüzünü aydınlatan şimşek kadar ürkütücü ve bir o kadar da cezbediciydi. Baş parmağı dudaklarımda gezinirken bana olan aç bakışlarını bir an olsun üzerimden çekmedi. Parmakları boynumdan göğüs çatalıma doğru kayarken dudakları tekrar dudaklarımla buluştu.
Aşağıya doğru kayan eliyle sağ mememi avuçlayıp sıktı. Zevkle dudakları arasına inlerken beni yatağa doğru yavaşça itti. Yatağa uzanıp onu seyretmeye başladım. Hızlı bir hamleyle kemerini çözüp pantolonun düğmesini açtı. Pantolon bacakları arasından aşağıya doğru süzülürken işaret parmağımı dudaklarımın arasına götürüp ona baktım. Gözlerindeki kıvılcım parladı.
Yatağa çöküp bileklerimden yukarıya öpücükler kondurmaya başladı. Narin ama bir o kadar da delici dudakları baldırlarıma ulaşınca vücudum gerildi. Dudaklarının çıplak tenime dokunuşu kuru yapraklara atılmış kibrit misali alev almama sebep oldu. Parmakları tangamı aralayıp kadınlığıma doğru uzandı. Islanan girişimi parmaklarıyla okşarken kasıklarımdan öptü. İnlemelerim arasında keskin nefesimi verdim.
İki parmağını vajinamdan içeri sokunca sırtım yay misali gerildi. Daha ileriye gitmesi için havaya doğru kaldırdım. Parmakları ile ileri geri yaparak beni becerirken dudakları ile karnımdan göğsüme doğru yol çizdi. Islak ve ılık öpücükleri meme uçlarıma ulaştı. İçimdeki parmağını her dakika daha da ıslanan kadınlığımda ileri geri oynatırken meme ucumu ağzına alıp emdi. Sırtım yay gibi tekrar gerildi.
Dişleriyle memelerimde ısırıklar bırakırken parmaklarım yumruk halini alarak altımdaki çarşafı daha sıkı kavradı. Daha fazla dayanamıyordum. Beni bu denli baştan çıkarmış olması hem bulutların üzerinde hissetmeme sebep oluyor hem de istediğim şeyin tamamını alamadığım için kor ateşte yanıyordum. Zevk kasıklarıma doğru aktı. Kadınlığımdaki sızı arttı. İçime girmesi lazımdı. Elimi aşağıya doğru ilerletip boxerın içindeki aletini sıkıca kavradım.
Elim aletini sararken sertleşmesi daha da arttı. Ağzındaki meme ucuma rağmen inledi. Dişlerini meme ucuma sürterek geri çekildiğinde meme uçlarımda gergin ve derin sızılar bıraktı. Geri çekildi. Bakışlarındaki yoğunluk devam ederken tangamı tutup aşağıya doğru sıyırdı. Onun yerleşmesi için açtım. Gözleri alev aldı. Parmak uçlarını bana sürterek bacaklarımın arasındaki yerini aldı.
Elleri üzerinde doğrulup yüzüme baktı. "Bana durmamı söylemek için beş saniyen var." deyince aklında ki şüphesinin devam ettiğini anladım. Elimi ensesine yerleştirip tırnaklarımı boynuna geçirirken onu kendime doğru çektim. Üzerime eğilen Aras'ın dudaklarına yapışıp dudaklarından bir an olsun ayrılmak istemiyormuşçasına öptüm. İçimizdeki arzu, şehvet, haz.. Adı her neyse normal değildi. Eğer durursak ikimizi yakıp kül edecek kadar yoğundu.
Dilinin her hamlesine karşılık verirken altında eriyip biterek yok olduğumu hissettim. Bu adam benim sonum olacaktı. Ona doyamıyordum. Ağzımın içerisinde bıraktığı tada, tenimin üzerinde bıraktığı hisse doyamıyordum. Aras, benim için tehlikeli ve öldürücü bir bağımlılıktı. Ama benimde onun için aynısı olduğumu bilmek tehlikeli sularda yüzdüğüm fikrini aklımdan alıp götürüyordu.
Dudaklarını çekip muzip gülümsemesi ile yüzüme baktı. Parmakları boğazımı sıkıca sarıp aşağıya doğru inmeye başladı. Sol mememin önünde durup daireler çizerken "Sana asla doyamayacağım değil mi?" diye sordu. Kaşlarımı kaldırıp başımı iki yana salladım. Gülümsemesi belirginleşti. Memelerimi sırayla ağzının içine alıp ısırmaya devam etti lakin içime girmekle ilgili en ufak bir hamlede bulunmadı.
Bilerek yapıyordu. Benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak hoşuna gidiyordu. Düşmanlarını acı çektirerek yavaş yavaş öldüren bir adamdan tamda beklenileceği gibi beni de acı içerisinde kıvranırken görmek hoşuna gidiyordu. Sanki haftalardır benden uzak kalmasının, benim ona güvenmeyişimin intikamını böyle alıyordu. Yavaş ve acı dolu geçen haftalarına karşılık yavaş ve zevk dolu ama içime girmediği her dakika acıya dönüşen hazzı yaşatarak...
Nabzım kulağımda atarken bu eziyete daha fazla dayanamayıp derin nefeslerim arasında "Beni becerecek misin yoksa ipleri elime alıp kucağına mı oturmam gerekiyor?" diye sordum. Gözlerindeki mavilikler koyulaştı, dudakları şevket yüklü gülümsemesi ile yana doğru kaydı. Cevap vermek için ağzı aralandığında ona fırsat vermeden bacaklarım üzerinde yükselerek kadınlığımı aletine sürttüm.
Boğazından hırıltılı nefes verdi. Kalçalarımı kavrayıp beni biraz kaldırarak aletinin başını kadınlığıma sürtmeye başladı. Aşağı yukarı her hareketinde nefesimin kesildiğini hissettim. Haz bütün bedenimi ele geçiriyor, kanlı canlı bir varlığa dönüşüyordu. İlk birlikte oluşumuzda bile bu denli kendimi kaybetmemiştim. Sanırım yatakta geçirttiği dakikaların haftalardır zihnime dolmasından dolayı freni patlamış araba misali yoldan çıkmıştım.
İşkence çekiyormuş gibi başımı geriye atıp elimi saçlarımın arasına geçirdim. Yavaşlığı beni öldürecekti tabi ben onu harekete geçirmezsem. Aşağıya uzanarak aletinin başını kadınlığıma yerleştirerek bedenimi aletine doğru ittim. Ağır bedeninin altındaki bedenimin yaptığı hamle içime girmesi açısından yeterli olmasada aramızdaki kıvılcımı arttırdı. Aras, beni daha fazla bekletmeyerek yavaş bir hareketle içime girdi. İkimizin dudaklarından aynı anda dökülen inlemeler odayı doldurmaya başladı.
İçimdeki doluluk hissi uzun zamandır açlığını çektiğim duygularımı besliyordu. İçimi her dolduruşunda varlığını her hücremde hissetmemi sağlıyordu. Beni öyle mükemmel dolduruyordu ki bundan sonra yaşayacağımız cehennem konusunda beynim düşünmeyi çoktan bırakmıştı.
Gelgitleri ritmik bir hale gelen Aras'ın gözlerindeki kararma sıkı olan kadınlığıma girdikçe artıyordu. Kadınlığımdaki kaslar aletini sarıp sarmaladığında aletindeki zonlamaları dahi hissedebiliyordum. Her vuruşunda içim titriyor, tırnak uçlarımı sırtına geçiriyordum. Tırnaklarım boydan boya sırtında derin çizikler oluştururken zevkten çıldırıyordum.
O kadar derine inmişti ki onu her yerimde hissediyordum. Tırnaklarımı kalın uyluklarına batırırken yay gibi gerilen sırtımla tekrar inledim. Onu hissetmeye bayılıyordum. Boynuma ıslak öpücükler bırakırken ılık nefesini vererek "Benim ölümüm olacaksın Avukat." diye soludu. Uyluklarından çektiğim elimi saçlarına geçirip çekiştirirken "Sanırım sende benim olacaksın. Ama farkımız sen beni becermeye devam etmezsen sonum olacaksın." diyerek gülümsedim.
Verdiğim cevap hoşuna gitmiş olacak ki içime daha sert girip çıkmaya başladı. Her hareketinde içimdeki yangın acı verici şekilde artıyordu. Her darbesinde ona doyup sakinleşmem gerekirken aksine beni yakıp küle çeviriyordu. Meme ucumu emen ağzı tenimde gezen elleri nabzımı hızlandırıyordu. Kasıklarımda beliren baskı, kadınlığımdaki sızı her santimimi esir almıştı.
Aras içimdeki hareketlerini hızlandırırken doruk noktasına ulaşmak üzereydim. Dudaklarımı boynundan gezdirirken dudaklarına doğru kaydım. Dudak kenarını öperken "Aras." diye inledim. Dudaklarım ağzına kaydı. Dilini emerken Aras'ın ağzından kesik bir inleme daha çıktı. G noktama değen aletinin ve dudaklarımda hüküm süren dilinin verdiği hazza daha fazla dayanamayarak titremeye başladım. Tepemde uçuşan yıldızlar eşliğinde uçurumdan aşağıya düşercesine sarsılırken Aras'ın titremeleri de bedenime karıştı.
İkimizde boşalmıştık. Aras'ın bedeni bedenime kapandığında her ikimiz de dağılmış durumdaydık. Terleyen bedenlerimiz arasındaki inip kalkan göğsümüzün nefes alıp verişleri hala düzensizdi. Aras boynuma derin bir öpücük bıraktı. Hala düzelmeyen nefeslerimizi düzene sokabilmek için bir süre sessizce bekledik. Sonrasında Aras ağırlığını bir koluna verip diğer eliyle yüzümdeki saçları çekti.
🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥
Gözlerindeki arzu ve yırtıcı aslanın bakışı dumanlı maviliklerin arkasında yok olup giderken içimi ısıtıp beni sarıp sarmalayan adam aşkını her hücremde hissettiğim bakışlarıyla yüzümü okşadı. Bana doğru eğilip dudaklarıma derin öpücüğünü bırakarak duraksadı. Nefesini dudaklarımda hissederken "Seni seviyorum Avukat." diye fısıldadı.
İçime dolan huzurla iç çektim. Elimi yanağına yerleştirdim. "Bende seni seviyorum Aras Yiğitsoy." deyip muzip bir gülümseme ile sırttım. "Ve bundan sonra bana her zaman Avukat diye bilirsin." Gözlerindeki karanlık tekrar belirirken "Sana istediğin kadar Avukat derim Avukat." dedi. İçindeki vahşi tarafa karşı gelerek içimden çıkıp yatak başlığına yaslandı.
Bana sevgiyle bakıp "Gel" dedi. Sözünü ikiletmeden kollarının arasına girip sıkıca sarıldım. Başımı boynuna gömüp kokusunu içime çekerken kısa kısa öpücükler bıraktım. Onu özlemiştim. Yaşayan her hücremle onu özlemiştim. Oda bana sıkıca sarılıp kokumu içine çekerken kulağına pişmanlıklarım tekrar bedenimi esir aldı. "Özür dilerim." diye tekrar fısıldadım.
Beni göğsüne sıkıca çekip saçlarımın arasına öpücük bıraktı. Titrek bir nefes aldı. Çatallaşan sesiyle "Asıl ben özür dilerim Sena'm." deyince duyduğumun gerçek olup olmadığını anlamak için kendimi geri çektim. Tamam hatalarını kabul etmesini bekliyordum ama özür hiç Aras Yiğitsoy'luk bir hamle değildi. Bir yanlışlık olmalıydı.
Aras'ın yüzüne bakınca yanaklarından aşağıya süzülen yaşı gördüm. Ellerim bilinçsizce yüzünü bulurken akan yaşları sildim. Aras ise acı çeken pişmanlık dolu yüzüyle bana bakmaya devam etti. "Yanında olamadığım için, bebeğim ile seni tek başınıza bıraktığım için, hamile halinle yaptığın bir hatadan dolayı sana bunları yaşattığım için, sizi yeterince korumayı beceremediğim için özür dilerim."
Duraksayıp derin bir nefes aldı. "Affetmesi gereken ben değilim Sena. Sana bunları yaşattığım için sen beni affetmelisin. Bebeğimizin ve senin durumunuzu düşünmeden öfkeyle hareket ettiğim için" elini karnıma koydu. Karnımda kelebekler uçtu. Aras ilk kez bebeğimize dokunuyordu, ilk kez karnımdaki minik meleğin varlığıyla bütünleşiyordu. Tebessümle ona baktım. "İkiniz de affedin beni." dedi.
Kafasını kaldırıp derin bir nefes aldı. Sanki en zor kısmı sona saklamış gibiydi. Gözünden bir damla daha yaş süzüldü. "Buket'i tekneye çağırmam bile başlı başına hataydı." Kuruyan dudaklarını ıslatırken başını iki yana salladı. "Ne düşündüğümü bilmiyorum. Nasıl bu kadar ileri gidebildiğimi anlayamıyorum. Kendimden nefret ediyorum." Gözlerime pişmanlıkla baktı. "Sena'm aldatmak sadece bedenle olmaz. İnsan düşünce ya da eylemleri ile de aldatabilir sevdiğini." Haklıydı. Birini aldatmak için illa ki seks yapmaya gerek yoktu.
Elini tutup dudaklarına götürdü. Avuç içime dudakları ile yemin edercesine bir öpücük bıraktı. "Allah şahidimdir ki bir daha seni düşüncelerimde bile aldatmayacağım. Senden başka bir kadının adının dudaklarımdan dökülmesine izin vermeyeceğim. Çok zor biliyorum ama affet beni." Elini tekrar karnıma götürüp "Affedin." diye fısıldadı.
Sözleri bile canımın ta derinden yanmasına sebep olmuştu. Aras ile benden başkasını düşünmek dahi mideme sert bir yumruk inmesine sebep oluyordu. Ama bunu neden yaptığını çok iyi biliyordum. Eskiden yaptığını yaparak benden kurtulmak istemişti. Hayatına girmeden önce beni başka tenlerde unutmaya çalıştığı gibi şimdi de aynı şeyi yapmaya kalmıştı.
Lakin bu sefer başarılı olamamıştı. Önceleri benimde başka adamlarla düşüp kalktığımı düşündüğünden kendisini başka tenlerde avutmak kolaydı. Bunu yaparken gram pişmanlık duymamıştı. Şimdi ise işler değişmişti. Benim sadece ona ait olduğumu, senelerce ona ait kaldığımı biliyordu.
Aras'a kızmak istesemde başaramıyordum. Onun gömüldüğü karanlığı bilen hiç kimsede ona uzun süre kızgın kalamazdı zaten. Selim ile farklı kişilerdi. Selim ne kadar sakinse Aras o kadar öfkeliydi. Selim ne kadar anlayışlıysa Aras o kadar anlayışsızdı. Selim ne kadar fedakarsa Aras'ta o kadar bencilce düşünüyordu. Evet sevdikleri için canını gözünü kırpmadan verecek biriydi lakin iş hislere gelince kendi düşünceleri ve duyguları dışında kimseyi umursamıyordu.
Ne yazık ki onun böyle bir adama dönüşmesinde istemesemde benimde payım vardı. Benimle tanışmasaydı avukat olacaktı. Mutlu bir hayatı olacaktı. Temiz bir adam olarak kalacaktı. Selim fiziken ölmemişti ama ruhen ölmüştü. Yeni gelen adam ise sevmeyi unutmuştu. Birini sevince öfkesinin değil kalbinin galip gelmesi gerektiğini unutmuştu. Bunu ona öğretecektim. Böyle böyle tükeniyorduk işte. Birbirimize yaptığımız yanlışlar bitiriyordu bizi. Derin bir nefes aldım. "Bir defaya mahsus Aras, sadece bir defaya mahsus görmezden geliyorum olanları. Bir defaya mahsus seni affediyorum. Ama bir daha olursa.."
Sözümü tamamlamama izin vermeden "Olmayacak Sena'm. Bu saatten sonra senden başka ne bu yürekte ne de bu dilde hiç kimse olmayacak." deyip gözlerini sıkıca kapattı. Gıcırdayan dişlerimin sesi kulağıma dolarken "Sen beni aldatsan bile benim sana karşı en ufak bir yanlışım olmayacak." dedi. Beni başka erkekle aynı cümlede kullanmak bile sinirlerini tepesine çıkarmaya yetiyordu.
Ona güvenmemeyi seçtiğim için kendimi suçluyordum. Beni aldatmaya kalktığı için Aras suçluydu ama bende ona güvenmediğim için suçluydum. Ne olursa olsun Aras'a güvenmem gerekiyordu. O tekneye girmem gerekiyordu. Evet tekneye Buket'i o çağırmıştı ama çağırmamışta olabilirdi. Düşmanlarının tuzağına da çekilmiş olabilirdim. Gözümle görüp kulağımla duyana kadar Aras'a güvenmek zorundaydım. "Özür dilerim, affedin beni." diye fısıldadı tekrar.
Ağzından çıkan her sözcük yaralarımı sararken karnımda olan elinin üzerine elimi koydum. "Sanırım ikimizde suçluyuz Aras. Ben sana güvenmemeyi seçtim sense beni dinlememeyi." Omuzlarımı yukarı çektim. "Ama artık ikimizde dersimizi aldık ne dersin? Ona iyi anne baba olmak için nasıl insanlar olmamamız gerektiğini anladık." deyince başını salladı.
Başarmıştım. Aras'ın karanlık duvarlarının sevdiklerine karşı yıkılmasını sağlamıştım. Onu ilk tanıdığım zamanlarda hastane odasında ki bana insanca bir şey söylemeye bile tahammülü olmayan adamın dudaklarından özür dilerim sözcüklerinin dökülmesini sağlamıştım. Zor olsada, ikimizin canı taşıyabileceğimizden fazla yansada sonunda başarmıştım; Aras'ın içinde uyuyan Selim'i uyandırmıştım.
Derin bir nefesi içime çektim. Huzurun kokusunun bedenimde yayılmasına izin verdim. Karşımda duran adamın gözlerine aşkla bakıp elinin üzerimdeki elimi daha da bastırdım "Minik mucizemize merhaba demek ister misin babası? Eminim varlığını hissetmek için sabırsızlanıyordur."
EVET BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK 😁😁
SENA NEDEN ARAS'A GİTTİ DİYE SORANLARINIZ OLACAKTIR. SENA GİTTİ ÇÜNKÜ ARAS HALA TAM ANLAMIYLA İÇİNDEKİ SELİM'İN VARLIĞINI KABUL EDEMİYORDU. KENDİNDEN HER ŞEY ÇALINAN BİR ADAMIN ÖYLECE DÜZELMESİNİ DE BEKLEYEMEZDİK. ZOR YOLLARDAN GEÇİP ZOR KARARLAR VERDİLER LAKİN AŞKLARININ SARSILMAZ GÜCÜNÜN ARTIK ONLARDA FARKINA VARDI. 🌸
UNUTMAYIN SINANMAYAN BİR AŞKIN GERÇEKLİĞİ SADECE MASALLARDA OLUR.🌸
KONUŞACAK PEK BİR ŞEY YOK 😂😂 SİZE İSTEDİĞİNİZ ARAS'I VERDİM SANIRIM😂😂
BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ🦋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.87k Okunma |
769 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |