16. Bölüm

BUNDAN SONRASI TUFAN

Gizem Gültekin
gizeemikoo

ARAS

 

Kulağımda yankılanan Sena'nın haykırışları... Kana bulanmış gömleği, vücudundaki kurşun yaralıları ile gözleri kapanıp başı yana düşen Yavuz'un solgun yüzü.

 

2 Gün Önce

Telefonun diğer ucundaki Yavuz'a "Koskoca bir hafta geçti lan nasıl bulamıyorsun Savcının beni nereden öğrendiğini?" diye bağırdım.

 

"Abi, benim burada yattığımı falan mı sanıyorsun? Burada bir başıma bırakıp gittin beni. Bir taraftan silah sevkiyatı, bir taraftan Savcı meselesi öbür taraftan Kulaksızın başının kim olduğunu öğrenme çabası. Nereye yeteceğimi şaşırdım." diye sitem eden edince "Mızmızlanmayı kes Yavuz. Kime neyi anlatıyorsun? Ben senden daha fazlasıyla uğraşıyordum. Ve ben nasıl yetiştiriyorsam sende öyle yetişeceksin. "dedim.

 

"Tabi uğraşırsın. Sende ayak işlerine yetişen bir Yavuz vardı. Bende kim var?" diye ağzının içinden bir şeyler söylemeye başlayınca sert çıkan sesimle "Ne diyorsan açık açığa söyle Yavuz. Ağzının içinden konuşma." dedim.

 

"Bir şey demedim abi. Sadece hala gelmen gerektiğini düşünüyorum. Ben.." durdu. Derin bir nefes alıp verdi. "Ben sen kadar derin düşünemiyorum abi. Beni bilirsin. Ben plan falan yapmam. Aklıma ne geldiyse onu uygular geçerim. Ama şimdi her şeyi düşünüyorum. Bu durum fıtratıma ters."

 

"Fıtratıma ters ne lan? Ben anamın karnından mafya babası olarak mı doğdum sanki?" diye çıkıştım.

 

"Abi, senin hamurun bunları yapmaya yatkınmış demek ki. Benim mayamda yok derin düşünmek. Gel şu işlerin başına geç." deyince sıktığım dişlerimin arasından "Yavuz uzatma. Gelmiyorum dedim, bitti." dedim.

 

Oflar gibi nefes verdi. Bir haftadır yaptığı gibi bugünde ülkeye dönmem için bahaneler sıralamış ve yine başarısız olmuştu. Beni döndürmek için harcadığı çabayı işleri yoluna koymak için harcasaydı şuan bana bile ihtiyacı olmayacaktı. "Tamam abi. Daha da bir şey demiyorum ben sana. Yalnız..."

 

"Yalnız ne?"

 

"Yalnız Avukat hiç iyi değil. Gittiğin günden beri yüzünün bir kez güldüğünü görmedim. Kilo da verdi. Eski neşesi de yok." deyince boğazımda bir şeyler düğümlendi.

 

Senasız geçen koskoca 5 gün olmuştu. Ve ben kendime dahi itiraf edemesem de onu çok özlemiştim. Buraya gelme amacım onun varlığını unutup bende uyandırdığı hislerden kopabilmekti. Ama düşündüğümün tam tersi olmuştu. Onsuz çölde kalmış bedevi gibiydim. Onun yüzüne onun kokusuna susamıştım. Her gece rüyalarımda, gündüzleri ise aklımdaydı. Onunla uyuyup onunla uyanıyordum.

 

Ancak bu duruma yapabileceğim bir şey yoktu. Onsuzluğa 13 yıl nasıl katlandıysam şimdide öyle katlanacaktım. Kokusunu duymamaya nasıl alıştıysam şimdi de alışacaktım. Bunu yapmak zorundaydım. Boğazımda oluşan yumruyu görmezden gelip olağan çıkarmaya çalıştığım sesimle "Yani Yavuz? Benden ne yapmamı bekliyorsun?" diye sordum.

 

"Bu işi uzatmayıp gelmeni bekliyorum. Ve daha neler beklediğimi de biliyorsun. Ama dillendirmeyeyim. Malum ne zaman senin iyiliğin için Sena ile ilgili bir şey desem sonu benim için iyi bitmiyor." dedi imalı sesiyle.

 

"Laf sokmayı kes Yavuz. Sena konusundan uzak durduğun sürece sana, Allah'tan başka kimsenin zarar vermesine izin vermem. Bende dahil hiç kimse sana zarar veremez." derin bir nefes aldım. Sesimin olabildiği kadar sert ve kararlı çıkmasını sağlamaya çalışarak "Ama o konudan uzak dur." dedim.

 

"Duruyorum abi merak etme sen. Durmam için elinden gelen her şeyi de yapıyorsun ya zaten. Yalnız Avukatın hali hal değil sende bunu bil. Gözümün önünde eriyor günden güne." derken sesindeki hüznü fark ettim.

 

Kinayeli çıkan sesimle "Bakıyorum da değerli Avukatına kıyamıyorsun Yavuz Egeli. " deyince "Kıyamamak değil abi. Üzülmek. Avukatı tanıdıkça onun için üzülmeye başladım. Daha önce de söylemiştim sana. Sena'da gözden kaçırdığımız bir şeyler var. O kız birini bile isteye üzecek birisi değil abi. "

 

Güldüm. "Sena'ya acırsan, ona karşı iyi niyet beklersen sonunun neler olacağını öğrenemedin mi hala? Benim mahvolan hayatım, merhametim, geleceği , hayallerim sana ders olmadı mı Yavuz? O cezaevinin soğuk odalarında onların attığı iftira yüzünden bıçaklanıp tek başıma yattığım günleri ne çabuk unuttun? "

 

"Unutmadım abi. O ızdırap dolu günlerin, gözümüzden yaş yerine kan aktığı günlerin birini bile unutmadım." dedi durgun bir sesle.

 

"İyi unutmamana sevindim. Bundan sonra kime ne hissettiğine dikkat et. Ve bana bir daha Sena'nın nasıl olduğuyla gelme Yavuz. "Elimde oynadığım kalemi masanın üzerine bıraktım." İşler konusunda da mızmızlanmayı bırak, bir an önce kendine güven. Artık İstanbul'daki işlerin başında sen varsın." dedim.

 

Bıkkın çıkan sesiyle "Tamam abi." deyince görüşürüz faslını yapıp telefonu kapattık. Olduğum koltukta geriye yaslandım. Yavuz'un söylediklerini zihnimden geçirirken onu ne kadar zor bir durumda bıraktığımı bir kez daha anladım. Yalan söylemesinden belliydi. Söylediğinin tam aksine Yavuz plan program adamıydı. Silah sevkiyatı öncesinde bile programın 40 kez üzerinden geçerdi. Düşünmeden adım atmazdı.

 

Doğru söylüyordu. Bu kadar fazlasının altından kalkamazdı. Onu orada tek başına bırakmak haksızlık olurdu. Peki ya Sena? Galeri de o varken nasıl olacaktı? Ben onda derin yaralar açacaktım o da bende. İstanbul'a gitmem her şeyin daha kötü olmasından başka bir işe yaramazdı.

 

Kararsızlık öyle bir içime işledi ki kendimi hasta gibi hissediyordum. Ruhum sıkılmaya başlamıştı.

 

VURULMANIN OLDUĞU GÜN

 

"Abi durumun ciddiyetini anlamıyorsun. Duygularınla hareket edip gerçeği görmezden gelmeye çalışıyorsun. Burada durumlar hiç iyi değil." diye sitem eden Yavuz'a "Abartma Yavuz. Senin altından kalkamayacağın işler değil." dedim.

 

"Aras çocuk gibi davranıyorsun, inat ediyorsun. Buralar karışacak, bu iş beni aşar diyorum. Neden anlamamakta ısrar ediyorsun." derken sesi yükselmişti.

 

"Sen o sesinin ayarını bir bil önce, ben bildirmek zorunda kalmayayım."" derken sinirlenmeye başlamıştım. Konuyu bir an önce kapatmaya çalışarak "Baba sözünü tutup Avukatı göndermeden ben o galeriyi bırak ülkeye dahi adımımı atmam. Şu siktiğimin işlerini de gözünde büyütüp durma."

 

"Atma anasını satayım atma. Ama ben bu işi beceremezsem ve Avukat ölürse sakın arkasından ağlama. Sakın beni suçlama. "dedi.

 

Olduğum koltuktan hışımla kalkarken" Ne demek lan o" diye bağırdım.

 

"Ne demek olduğunu ya gelir öğrenirsin ve bu işi büyümeden bitirirsin. Ya da Sena'nın mezarı başında ondan af dilersin seçim senin." dedikten sonra telefonun kesildiğine dair dit dit sesi gelmeye başladı.

 

Şerefsiz telefonu yüzüme kapatmıştı. Telefonu hırsla kulağımdan çekip Yavuz'u aradım. Telefonun çalma sesi yerine telesekreterin " Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor." diyen sesini duymamla telefonu duvara fırlatmam bir oldu.

 

Öfkeyle kalktığım koltuğa geri oturup elimi başımın arasına aldım. "Ya gelir öğrenirsin bu işi ve büyümeden bitirirsin. Ya da Sena'nın mezarı başında ondan af dilersin seçim senin." diye mırıldandım. Yavuz blöf yapmıyordu. İstanbul'daki işler düşündüğümden daha beterdi.

 

Elimi başımın arasından çıkarıp "Hakan" diye bağırdım. Bir kaç saniye içerisinde odanın kapısı açıldı ve ceketinin düğmesini ilikleyen Hakan "Efendim Abi" diyerek içeri girdi.

 

"Müdürü çağır bana. Aşağıdaki sekretere de söyle bir saat içinde jeti hazırlasınlar İstanbul'a gidiyorum."

 

Hakan "Tamam abi." diyerek kapıdan çıkarken "Telefonunu da bana bırak." dedim. Telefonu masanın üzerine bırakıp odadan çıktı. Bende geleceğimi haber vermek için Yavuz'u aradım. Telefondan çaldığını bildiren dıt sesi geldi, hemen ardından da telefon açıldı. "Bir daha o telefonu yüzüme kapatırsan o telefonu sana yediririm ayrıca bir daha o telefonu kökten kapatırsan götüne sokarım. Anladın mı beni?" diye tehdit ederken Yavuz'un sırıttığını hissettim.

 

"Anladım abi." dedi.

 

"İyi anlamana sevindim. Yaklaşık 2 buçuk saat sonra İstanbul'da olurum. Havaalanına gel. Yolda olanları konuşur gitmemiz gereken yere gideriz." deyip onun cevap vermesini beklemeden telefonu yüzüne kapattım. Yüzümde oluşan muzip gülümseme ile "Telefon öyle kapatılmaz böyle kapatılır sahtekar herif." diye mırıldandım.

 

3 Saat Sonrası (13.30 CİVARI)

 

Havaalanında beni bekleyen Yavuz ve bir kaç korumanın yanına doğru yürüdüm. Yanına yaklaştığımda Yavuz'un yüzüne baktım. Beni gördüğüne her ne kadar sevinse de gözlerinde yorgunluk ve belirsizlik vardı. Gözlerinin altında oluşan siyah halkalar uzun süre uykusuz kaldığının habercisiydi.

 

Havaya kalkan tek kaşımla "Neler oluyor Yavuz?" diye sordum.

 

Sıkıntıyla nefes verdi. "Abi arabada konuşsak daha iyi olur." deyince başımı tamam anlamında sallayıp dışarıya doğru yürüdüm.

 

Araca yaklaşınca Kadir "Hoş geldin abi" diyerek kapıyı açtı. "Hoş bulduk" deyip arabaya geçerken Yavuz' da diğer kapıdan araca geçti. Ben hareket etmek için Kadir'in araca binmesini beklerken Yavuz'un "Aras" diye seslenen sesiyle ondan tarafa döndüm. Sesinde fazlasıyla endişe vardı.

 

"Abi, şimdi sözümü kesmeden beni dinle her şeyi sana tek de anlatayım." deyince başımı tamam anlamında salladım. Ellerini birbirinin arasına alıp sert bir şekilde oynarken "Dün bir arama geldi telefonuma. Yalçın arayan numarayı araştırsa da bir sonuç çıkmadı." dedi. Sustu. Devam et der gibi kaşımı oynatınca derin bir nefes aldı. "Abi arayan adam Kulaksızın başı. Senin kuyruğunu kıstırıp kaçtığını söyledi. Sena'nın arabasına bomba koyan da oymuş." deyince serbest olan elim yumruk şeklini aldı. Soluklarım derinleşti.

 

"Kendisi mi söyledi?"

 

"Evet abi. "Madem Aras Yiğitsoy'un kendi canını alamıyorum. Bende canı gibi sevdiği Avukatının canını almayı bir kez daha denerim." dedi. Bütün gece baskın yaptık. Aklıma gelen herkesin gırtlağına çöktüm. Ama yok yok yok. Adamın kim olduğuna dair en ufak bir delil yok."

 

"O itin adamlarından kimseyi sorguladın mı?" deyince başını evet anlamında salladı. Elini bana uzatıp işaret parmağını göstererek "Puştun birine vurmaktan işaret parmağımı bile kırmış olabilirim. Ama hiçbirinin ağzından patronlarının adını alamadım." dedi. O gösterince fark etmiştim. Elleri tıpkı Sena'nın Avukatım olacağını söylediği gün gibi yara bere içindeydi.

 

Başımı hırsla ileri geri sallayıp çenemi sağa doğru kaydırdım. "Birde ben görüşeyim şu orospu çocukları ile. Bakalım benim canımı alabilecek bir yiğit var mı aralarında." diyerek arabanın camını tıklattım.

 

Şoför koltuğuna hızla geçen Kadir önünü bize dönüp "Nereye gidiyoruz abi?" diye sordu. Koltukta arkama iyice saklanıp elimle çenemi sıvazlarken "Kulaksız olacak itlerin çöplüğüne sür. Kimmiş bu liderleri birde ben sorayım. Eğer istediğim cevabı alamazsam vücutlarında var olan kulaklarını alır geliriz. Onlarda lakaplarına yakışır bir hayat sürerler." cevabını verdim. "Tamam abi" diyen Kadir önüne döndü. Ve araç hareketlendi.

 

23.20 SULARI

 

Ellerim kan içindeyken ağzımdaki kan tadından kurtulmak için yere tükürdüm. Başından kan akan adam yerde acı içinde kıvranırken biraz önce kestiğim sağ kulağını yana doğru savurup ona doğru eğildim. "Sana son kez söylüyorum bana patronunun adını ver bende canını bağışlayayım."

 

Yüzüme bakıp alayla acı karışımı bir şekilde sırıtırken "Benden duyabileceğin tek şey zamanının az kaldığı Aras Yiğitsoy." deyince kaşlarımı hafif kaldırıp yüzümü sen bilirsin der gibi buruşturdum. "O zaman benden günah gitti." diyerek belimdeki silahı çıkardım. Alnının ortasına tek el sıktım.

 

Elimle yüzümdeki teri silerken onda durumun ne olduğunu anlamak için Yavuz'a döndüm. Bir kaç saniye içinde oda belindeki silahı çekti ve havayı keskin mermi sesi doldurdu. Bana doğru dönüp başını olumsuz anlamda salladı.

 

Yanıma doğru yürürken "Abi bunların hepsi o şerefsize kopmaz bir bağla bağlı. Belki tehdit belki kendi istekleri bilemem. Ama adamları üzerinden ona ulaşmamız mümkün değil buna emin oldum. " dedi.

 

"Lan bunu bende biliyorum. Ama o şerefsize nasıl ulaşacağımı bilmiyorum." dedim. Tam 9 saattir aralıksız baskın yapmıştık. Kasaptan fazla kulak kesip can almıştık bugün. Bileğimi dışa doğru götürüp sinirimi yatıştırma umuduyla alnımı sıvazladım. İşe yaramadı.

 

Yerde yatan cesede sinirle tekmemi savurdum. Bu boktan mesele fazla uzamıştı. Sena, Savcı o bu derken bu meseleyi fazla görmezden gelmiştim. Bir an önce bu itlerin başını bulup o narin kellesini omuzlarının üzerinden almalıydım.

 

İçimden "Düşün Aras, düşün" derken aklıma bir fikir geldi. Karşımda duran koltuğa doğru yürüyüp oturdum. Bacak bacak üzerine attıktan sonra elimdeki silahın namlusunu çeneme sürtmeye başladım. " Yavuz biz bu iti fazla abartıyoruz gibi geliyor bana." dedim. Yavuz ne yaptığımı anlamaz halde bana bakarken "Biz mert adamlarla çatışmaya alıştık. Oysa o, o kadar korkak ki karşıma çıkmaya bile aciz. Anasının eteklerine saklanan bir çocuk gibi oyun peşinde." diye bağırdım.

 

Yüzümde oluşan gülümseme ile Yavuz'a baktım. Ne yaptığımı anladı. Başını hafifçe sallayarak bana gülümsedi. "Haklısın abi. Gücü kadınlara yeten zavallıdan başka bir şey değil. Seni de boşuna getirdik anlaşılan Kıbrıs'tan kusura bakma." deyince "Sende haklısın be Yavuz. Alıştın mert düşmanlara, bu şerefsiz herifi de onlardan sandın." dedim.

 

Biz konuşurken Kadir yanımıza gelip "Abi telefon" diyerek elindeki telefonu bana uzattı. Her şey tam tahmin ettiğim gibi olmuştu. Bizi izlettiğini biliyordum. Köpeklerinin ona haber uçuracağına emindim. Öyle de olmuştu.

 

Telefonu hoparlöre alıp "Ancak aramaya yedi ha götün. Karşıma çıkacak cesaretin yok hala." deyince güldü. "Yoksa karşıma çıkmaya mı karar verdin?" dedim.

 

"Aras... Aras... Aras..." şerefsiz herif ses programı ile sesini tanınmaz hale getirmişti. Dikkatli bir şekilde tonlamasını dinlesemde kim olduğuna dair bir fikir yürütmem imkânsızdı.

 

"Hemen karşına çıkacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Bu oyun bu kadar çabuk bitmeyecek. Önce elinden bütün sevdiklerini alacağım. Tıpkı senin benim sevdiğimi aldığın gibi. Benim yandığım gibi yanacaksın." dedi.

 

"Lan ben kimsenin bir şeyini elinden almadım. ne sevdiğinden bahsediyorsun sen?" diye bağırdım.

 

"Öyle mi dersin?" diye sorunca aklımdan kimi kast ettiğini geçirmeye başladım. Aklıma kimse gelmiyordu. Benim Sena dışında bir ilişkim olmamıştı ki zaten. Tabi ona da ne kadar ilişki denilebilirse. Ben onu sevmiştim sadece o ise beni arkadaşlarına dalga malzemesi olarak kullanıp sonrada içeri girmemi sağlamıştı. Sena o zaman herkes ile bir şeyler yaşayan bir kızdı. Sevgilisinin olması ya da bir sevdiğinin olması mümkün değildi. Hele onu benim çalmış olmam imkansızdı.

 

"Ve biliyor musun?" diye sorunca düşüncelerimden sıyrıldım. "Seni ben öldürmeyeceğim Aras Yiğitsoy. Sevdiklerini kurtaramadığın için, onları benden koruyamadığın için vicdan azabından sen kafana sıkacaksın." dedi.

 

İçten bir kahkaha attım. "Lan sen daha bana gerçek sesini duyurmaya korkuyorsun. Gelmişsin birde meydan okuyorsun. Erkeksen karşıma çık, ananın eteklerinin altına saklanma çocuk gibi."

 

"Ben şımarık çocuk olmayı seviyorum Aras Yiğitsoy. Bu hayatta en çok huzur kaçıranlardan birisi de şımarık misafir çocuklarıdır. Varsay ki bende onlardan biriyim ve bu dünyaya senin huzurunu kaçırmak için geldim. Şimdi geçen sefer yarım bıraktığım işi tamamlamaya gidiyorum Yiğitsoy. Kurtarabilmen için az bir zamanın var. Tik tak, tik tak.... "

 

"Öyle bir şey yap senin ölünü İstanbul'un sokaklarındaki başı boş itlere yediririm. Duydun mu beni?" derken telefonun kapanma sesi geldi.

 

Sena'ya bir şey yapacaktı. Bu sefer yarım bıraktığı işi bitirmekte kararlıydı. Yavuzla birlikte hızla arabaya koştuk. Direksiyonun başına geçince "Avukatı ara." dedim. Hızla çıkardığı telefondan Sena'yı aradı. Ona gerekli uyarıyı yaptıktan sonra telefonu kapattı. Arka koltuktaki küçük çantaya eğilip iki gömlek çıkardı. "Abi bu şerefsiz sırf kızı korkutmak için de yapmış olabilir. Sena'yı görmeden önce sende gömleğini değiştir. Yeliz Hanım da olanların şokunu atlatamadı daha. Sena'da üzerimizi kanlı görüp haybeye korkmasın." deyince tamam anlamında başımı sallayıp gazı kökledim.

 

Evin önüne vardığımızda her şey normal görünüyordu. Yavuz adamları kontrol etmek için arabadan aşağıya indi. Bende kanlı gömleğimin düğmelerini çözmeye başladım. Bir kaç saniye içinde kapıdan çıkan Sena gözüme ilişti. Yine söz dinlememişti. Gömleğin düğmelerini açmayı bırakıp hızla iki ucundan çekiştirdim. Gözlerim onların üzerindeyken elimdeki siyah gömleği üzerime geçirdim.

 

Yavuz onu kolundan çekiştirirken Sena bir şeyler söylüyordu. Yavuz'un onu dinlemediğini anlayınca eliyle olduğu yeri işaret edip durdu. "Şimdi burada öğrenmek istiyorum." diye Yavuz'a bağırırken arabadan hızla inip sertçe kapısını çarptım ama o bunu duymadı. Pür dikkat Yavuz'dan gelecek cevabı bekliyordu.

 

Burada biraz daha kalmaya devam ederse öldürülebilirdi. Ama o aptal bir inatlaşmanın peşine düşmüştü. İçimde büyüyen öfkeyle "Bir kerede söyleneni yap Avukat. Yavuz içeri girmeni söylüyorsa içeriye gir!" dedim. Olduğu yerde öylece durdu. Ben olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.

 

Benden tarafa döndü. Bana doğru adım adım yaklaşırken küçümseyici bir bakışla yüzüme bakıp" Oo Aras Bey! Nihayet korkaklığı bir kenara bırakıp karşıma çıkma cesareti göstermek aklınıza geldi demek ki. Sizi burada görmek ne büyük şeref." dedi.

 

Öfkeyle gözlerimi kapatıp açtım. Şimdi onunla tartışacak zaman değildi. Önemli olan tek şey onun canından başka bir şey değildi. Önüme gelip gözlerimin içine bakarak "Canımın sizin için bu kadar değerli olduğunu bilmezdim." dedim.

 

Sıktığım dişlerimin arasından "Şimdi hesaplaşma sırası değil. Şu siktiğimin evine gir. Hemde hemen!!" dedim. Bir şey demeden başını tamam anlamında salladı. Eve doğru adımları ilerlemeye başlamıştı ki havayı mermi sesi doldurdu.

 

Birkaç saniye içinde de korumalardan birisi yere düştü. İlk kurşun ile beraber ortalık bir anda mahşer yerine döndü. Sena'ya "Hemen içeriye gir" diye bağırdım. Belimdeki silahı çıkarıp gelen arabalarla çatışmak için döndüğüm sırada Yavuz'un "Aras dikkat et" diye bağıran sesi kulaklarıma doldu.

 

Ondan tarafa dönünce ilk olarak keskin nişancının göğsüme doğrulttuğu lazerinin ışığını gördüm. Daha sonrada önüme hızla gerilen Yavuz'u. Saniyeler içinde her şey olup bitti. Havayı yaran kurşunun sesi ve kollarıma düşen Yavuz.

 

Kurşun yerlerinden kanlar gelmeye başlamıştı. Biraz daha burada durursak her an bir tane daha sıkabilirlerdi. Acımı o an için görmezden gelerek Yavuz'u arabanın arkasına çektim. Sena'ya emanet ederek elimdeki silahla çatışmanın ortasına daldım. Bu dakikadan sonra vurulmak ya da ölmek umurumda değildi. Kardeşim orada kanlar içinde canıyla cebelleşirken benim pisliğe bulanmış canımın bir hükmü yoktu.

 

Gök gürültüsü sesine karışarak birbiri ardına yankılanan kurşun sesleri sonrası gelen adamların çoğu ölmüş geriye kalanlar da kaçmıştı. Keskin nişancı ise bana sıkmak için bir daha ortalığa çıkmadı. Kadir'e dönüp "Yaralıları arabalara taşıyın" diye bağırdıktan sonra hızla Yavuz'un yanına koştum.

 

Kardeşim, Sena'nın kucağında yüzünün kanı çekilmiş halde kesik kesik nefes alıp vererek yatıyordu. Sena'nın elinin altındaki kurşun yerini alıp baskı uygulamaya başlarken "Kardeşim güçlü dur" dedim. İçimden "Allah'ım onun canını alma. Ben onun abisiyim. Onu bu karanlığa ben bulaştırdım. Eğer bir can alman gerekiyorsa yalvarırım benim canımı al. Yağmur yağarken edilen dualar kabul olurmuş. N'olur bu günahkar kulunun yakarışını duy. Benim imtihanımı canından bir parçayla etme Allah'ım" diye dua etmeye başladım.

 

Ben Yavuz'un git gide kanı çekilen yüzüne bakarken yağan yağmurun altında Sena'nın bir şeyler söylediğini duydum. "Aras sende hemen git buradan." diyen sesini duyunca "Ben bir yere gitmiyorum Avukat. Sonunun idam olduğunu bilsem de buradayım." dedim.

 

Korumalara "Tamam o zaman sizler hemen gidiyorsunuz buradan." diye bağırdı. Biri de hareketlenmeyince donuk bir sesle "Gidin." dedim.

 

Sena, Yeliz'e bir şeyler anlatırken dediklerini umursamadım. Boşta olan elimle Yavuz'un yüzüne düşen soğuk yağmur damlalarını sildim.

 

Kısa bir süre içinde ambulans geldi. Sena onlara olanları açıklarken Yavuz'u sedyeye aldılar. Yavuz ambulansa götürülürken güçlükle çıkan sesiyle "Sena" dedi. Sena yanına yaklaşıp elini tutup bir şeyler söyleyince feri sönmeye başlayan gözleriyle ona daha dikkatli baktı. "Kardeşim sana emanet. Ona iyi bak" diyen Yavuz'un gözleri kapandı. Sena'nın avcunun içindeki eli yere doğru kayarken başı yana düştü.

 

Zaman bir anda durdu. Kulağımda yankılanan Sena'nın haykırışları. Kana bulanmış gömleği, vücudundaki kurşun yaralıları ile gözleri kapanıp başı yana düşen Yavuz'un solgun yüzü. Hiçbiri ama hiçbiri bir anlam ifade etmiyordu. Bunların hepsi yine gördüğüm aptal kabusların biriydi.

 

Yavuz'u hızla ambulansın içine alırlarken Yeliz kolumdan tutup "Aras bir şey yap. Onun ölmesine izin verme." derken hıçkırıklara boğuldu. Ona bir tepki veremiyordum. Beynim durmuştu sanki. Yeliz kolumdan asılırken, yeri sarsacak şiddette gürleyen göğün sesiyle kendime geldim. Şimdi yıkılma zamanı değildi. Güçlü bir yutkunma sonrası kendimi toparlayarak "Arabaya geçin." dedim.

 

Koşturarak arabaya geçtikten sonra arabayı çalıştırıp gaza basarken cebimden çıkardığım telefonun Sena'nın kucağına fırlatıp "Avukat, Doktor Oktay'ı ara. Telefonu hoparlöre al" dedim. Sena dediğimi yapıp telefonu da hoparlöre aldı. Bende o sırada üzerimizdeki ıslak kıyafetlerin bir nebzede olsa kuruması için aracın klimasını açtım.

 

Oktay, Yavuz'un fakülte arkadaşıydı. Okul dönemlerinde ayrılmaz ikiliydiler. Sonrasında Yavuz benim yolumu seçti. Oktay ise doktorluğu. Alanında uzmanlaşmak için yurt dışına çıktı. Kader bu ya yine bir araya geldik. Yiğitsoy Hastanelerinde işe başlayan Oktay bir süre sonra bizim işlere de bulaşmıştı.

 

Telefonu açan Oktay'ın bir şey demesine fırsat vermeden "Yavuz vuruldu. Şimdi ambulans ile götürülüyor. Hemen götürüldüğü hastaneye gel. Telefonu kapatınca götürülmesi muhtemel olan hastaneleri araştırıp nereye götürüldüğünü öğrenirim. Sende yola çık, hemen gel." derken Sena "Özel Köksoy Hastanesine götürülüyor. "dedi.

 

"Duydun mu Oktay? Benden önce orada ol." dedim. "Tamam abi" diyerek telefonu kapatınca "Kadir'i ara. Hamdi Babaya gitsin durumu açıklasın. O gerektiği şekilde anaya söyler." dedim. O telefonu alıp Kadir'i ararken bende akmak için fırsat kollayan göz yaşlarımı bastırmak için elimin baş ve işaret parmağıyla gözlerimin üzerlerine baskı uyguladım.

 

Arabayla hastanenin önüne gelince aracı öylece bırakıp içeri koştum. Girişteki danışma bölümüne "Biraz önce silahlı yaralanma ile gelen hasta. Nerede? Durumu ne?" diye sordum.

 

"Sakin olun beyefendi. Hastanız ameliyata alındı. Sizin doktorunuz olduğunu söyleyen Oktay Bey bizden durum raporu aldı. Yanında gelen bir arkadaşı ile de az önce ameliyata girdi. Durumu hakkında onlar size bilgi verir." deyince "Ameliyathane nerede?" diye sordum. Eliyle bir yeri işaret edip "Koridorun sonundan sola dönün, tam karşıda" cevabını alınca hızla ameliyathanenin önüne koştum.

 

Buz gibi koridor içimi üşütürken ameliyathane yazısına baktım. Kapının önüne yaklaştığımda ameliyat hanenin kapısı açıldı. Hemşire elindeki poşetle bize doğru yaklaşıp "Hastamızın kıyafetleri." deyince elime tutuşturduğu poşete bakıp "Tamam" diyebildim.

 

"Aras, iyi misin?" diye soran Sena'nın sesiyle kendime geldim. Güçlükle çıkan sesimle "İyiyim." dedim.

 

Elimde Yavuz'un eşyalarının olduğu poşetle çaresizce kapının önüne gelip yere çöktüm. Başımı dizilerimin üzerine koyduğum kollarıma yasladım. Yıkılmaz bir dağ sandığım ben yıkılmıştım. Kalelerime girilmez sanırken can evimden vurulmuştum. Kardeşimi, babamın emanetini koruyamamıştım.

 

Kardeşim ölümün kollarındaydı. Ve ben onu kurtarmak adına bir şey yapamıyordum. Kimse bilmezdi

 

Kulağıma Esma Ananın "Yapamam Hamdi Bey. Bir oğlumu daha toprağa veremem." diyen feryat dolu sesi ulaştı. Kafamı iyice koluma bastırdım. Kardeşimin o ameliyat masasından cansız ihtimali kalbime bıçak gibi saplandı. Ben onu düşünmeden bırakıp gitmiştim. Ama o beni bırakıp gitmezdi. Bana söz vermişti yanımdan ayrılmayacağına. Beni bu iğrenç dünyada bir başıma bırakmayacağına.

 

Koluma dokunan biriyle başımı kaldırdım. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle bana bakan Sena içini çekerek ağlarken başını hafif yana yatırıp kalkmam için elini bana uzattı. Dolan gözlerimin akmasına müsaade etmeyerek sıkıca kapattım. Sena'nın uzattığı eli tutarak ayağa kalktım.

 

Elimden tutup beni boş bir hasta odasına çekiştirdi. Odadaki yatağa oturup yanına oturmam için eliyle işaret etti. İtiraz etmeden dediğini yaptım. Başını göğsüme dayayıp bana sıkıca sarılarak " Bana sarılıp istediğin kadar ağlayabilirsin. Söz veriyorum kimseye bir şey söylemem. Ama yalvarırım acının akmasına izin ver. Yavuz'a bunu yapanları bulmak istiyorsan önce acının azalmasına müsaade et." dedi.

 

Güçlü durmaya çalışıp titrek bir nefes verdim. "Ben iyiyim Avukat. Ağlayacak falan da değilim."

 

Sesi göğsümde titreşim etkisi yaratırken "Aras, ağladın diye güçsüz olmayacaksın. Ama ağlamazsan içindeki acı seni hataya sürükleyecek ve yanlış yapıp gerçekten güçsüz olacaksın. Bırak içindeki acı gözyaşların ile aksın" deyince göz yaşlarım emir almış gibi kendini bıraktı.

 

Sena'nın boynuna başımı gömüp acıyla ağlarken dudaklarımdan "Benim yüzümden oldu. Onu koruyamadım" cümleleri döküldü. Benimle birlikte iç çeke çeke ağlayan Sena "Senin suçun değildi Aras. Yemin ederim senin suçun değildi." diyerek bir taraftan da beni teselli etmeye çalışıyordu.

 

Orada öylece sarılmış halde ağlarken odanın kapısının açılmasıyla başımı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Omzuna astığı ceketiyle Hamdi Babayı görünce Sena'nın ellerini belimden çekip ayağa kalktım.

 

Göz yaşlarımı silmek için yüzümü elimle ovuşturup "Baba, içeriden haber mi var?" diye sordum. Bizi süzen Hamdi Baba şefkatle bana bakıp "Bir haber yok. Seninle konuşacaklarım var." dedi.

 

Ben başımı tamam anlamında sallarken Sena her şey iyi olacak der gibi bana bakıp başını Hamdi Babaya çevirdi. "Ben içeriye geçeyim." diyerek Hamdi Babanın yanında geçti.

 

Sena'nın kapıyı kapatmasıyla Hamdi Baba yanıma gelip yatağa oturdu bende yanına oturdum. "Bunu bize kim yaptı evlat?" dedi.

 

"Pusu kurdular baba. Dikkati Sena'nın üzerine çektiler. Amaçları Yavuz'u vurmaktı. O keskin nişancı istediği an beni vurabilirdi. Ama önce Yavuz'un görmesini sağladı. Sonra da onun.." başımı iki yana salladım. "Onun benim yüzümden vurulmasını." dedim.

 

Birbirine kenetlediğim ellerimin üzerine elini vurup "Kendini suçlama Aras. Sen Yavuz'u bu işlerden uzak tutmak için her şeyi yaptın. O ise seninle olup gerekirse canını vermeyi seçti. Hepimizin içi yanıyor. Evladım içeride canı ile cebelleşirken ben burada kendimi suçlamıyorum mu sanıyorsun?" derken sesi titremişti.

 

Bir şey söylemeden başımı öne eğdim. Babanın söyledikleri bir şey ifade etmiyordu benim için. Kim ne derse desin Yavuz benim canımı korumak için kendi canını tehlikeye atmıştı. Ve onun canı ile cebelleşmesi de bir tek benim suçumdu.

 

Elini çekip ayağa kalktı. "Acını yaşadıysan evlat sıra intikamını almada. Dalını kıranın ağacını kökünden kesme zamanı. Nefesimizi kesmeye kalkanın nefesini kestiğinin haberiyle gün doğmadan bana gel yeter." diyen babanın kararlı çıkan sesiyle olduğum yerden kalktım. "İzninle baba" diyerek odadan çıktım.

 

Odanın kapısında bekleyen Esma Anne yüzüme acıyla baktı. Elini yüzüme koyup "Kimse bilmez Yavuz'un, senin zayıf tarafın olduğunu. Kimse bilmez onu öz kardeşinden bile önde tuttuğunu. Yavuz bile sanar ki Sena senin için herkesten daha değerli." deyince yutkunamadım. Boğazımda bir şeyler düğümlendi

 

"Ben içinin nasıl yangın yeri olduğunu biliyorum oğlum senin." dedikten sonra bakışları karanlıklaştı. "Sen, Aras Yiğitsoysun. Gün gelecek Hamdi Beyden daha çok saygı duyulacaklar sana. O yüzden sakın duygularına yenilme Aras. Senin için yas zamanı değil, intikam zamanı." deyince eğilip elini öptüm. "Merak etma Ana. Bunu bize kim yaptıysa gün doğmadan eceli olacağım" diyerek onu arkamda bırakıp hastane çıkışına yöneldim.

 

Kapıda korumalarla birlikte Yalçın'ı da görünce yanına yaklaştım. Soru sormama izin vermeden "Seni görmeden babanın yanına çıkmak istemedim. Bu Yavuz'u vuran orospu çocuğunun eşkali." diyerek elime bir fotoğraf uzattı.

 

Elime aldığım fotoğrafa bakıp sinirle kıvırırken "Buda o orospu evladını bulabileceğiniz adres. Parayla tutulmuş bir tetikçiden başka bir şey değil. Bu yüzden işine yarar mı bilmem" deyince elimi omzuna götürüp sıktım. "Eyvallah Yalçın" dedikten sonra arabaya doğru yürüdüm.

 

Kapımı kapatıp direksiyona geçen Kadir "Abi adres" dedi. Elimdeki adres kağıdını ona uzattıktan sonra bende belimdeki silahın şarjörünü değiştirip yanıma ikinci tabancayı aldım. Bu gece fazlasıyla kanlı olacaktı.

 

**************

 

Araba bir evin önünde durunca öfkeyle aşağıya indim. Yavuz orada benim yüzümden öylece yatıyordu ya bundan sonrası tufandı. Kendi canımda dahil kimsenin canı, umurumda değildi.

 

Evin giriş kapısında bekleyen korumalara ateş ederek bahçeye girdim. Her köşeden böcek gibi çıkan şerefsizleri acımadan indiriyorduk.

 

Evin kapısının önüne gelince açmak için kilide ateş ettim. Kapı açılınca içeriye girdim. Fotoğraftaki şerefsiz elindeki silahı benden tarafa doğrultup "Gelme gelirsen sıkarım." dedi.

 

Yüzüme yerleşen alaylı gülümseme ile ona baktım. İçimdeki yangın gözlerimi bürüyen öfkeye dönüşürken elimdeki silahla, silahı tuttuğu elinin omuz kısmına sıktım. Acıyla elindeki silahı düşürüp omzunu tutmaya başladı.

 

Yanına iyice sokulup acıyla kıvranan adamı gömleğinin yakasından kavrayarak gözlerinin içine baktım. "Seni öldürmeyeceğim Murat Altaylı. Sahibinin adını ötene kadar seni öldürmeyeceğim."

 

Kadir'den tarafa bakıp kaldırmaları için başımla işaret verdim. Salonda bulunan yemek masasındaki sandalyeye doğru yürürken "Ercan bir bakır bulup içine su doldurun. Arabadan da kerpeten getirin" diyerek çektiğim sandalyeye oturdum. Kadir'de Murat'ı karşıma oturttu.

 

Masada elimle ritim tutarken konuşmaya başlamak için elimi masaya vurup "Şimdi gelelim asıl konumuza. Bugün vücudunda oluşacak tek deliğin bu olmasını istiyorsan istediğim malzemeler gelene kadar konuşmak için vaktin var. Ya bana Yavuz'u vurma emrini kimden aldığını ötersin ya da seni bağırta bağırta öldürürüm." dedim.

 

Vücudu korkudan titrerken "Yapamam abi "dedi. Bir bacağımı diğerinin üzerine atıp sandalye de geriye yaslandım. "Peki, sen bilirsin. Bizde zor yoldan öğreniriz emri vereni." dedim.

 

Korumalardan biri yanımıza kovayla gelince Kadir'e "Diz çöktür şuna." diye emir verdim. Boynundan sıkıca kavradığı Murat'ı kovanın önüne diz çöktürürken bacaklarımı birbiri üzerinden alıp iki yana açtım. Hafif öne eğilip "Emri kimden aldın?" diye sorumu yeniledim. Yüzüme korkuyla bakıp "Söyleyemem" cevabını verince Kadir'e başımla "Suya sok" emrini verdim.

 

Kadir adamın başını suya soktu. Kolumdaki saate bakmaya başladım. 20 saniye sonrası Murat debelenmeye başladı. Umursamayarak izlemeye devam ettim. 50 saniye olunca "Çıkar" dedim.

 

Derin derin nefes alan Murat'a bakıp "Sahibin kim? Emri kimden aldın?" diye sorduğum soruları tekrarladım. Bir cevap vermeden yüzüme baktı. "Sok suya." deyince Kadir hışımla başını kovaya batırdı.

 

Elinde kerperten ile gelen Ercan'a "Kerpeteni bana ver yere otur. Bu itin elini de sıkıca tut " dedim. "Tamam abi" diyerek kerpeteni bana uzatıp Murat'ın yanına oturdu. "Çıkar" deyince Kadir, Murat'ın başını kovadan çıkardı. Ayağa kalkıp yüzüne doğru eğildim. "Eğer bana sahibinin adını vermezsen şimdi suyun içinde çığlık atıp atamayacağını öğreneceğiz."

 

Başını olumsuz anlamda sallayıp "Yapamam öldürürler beni." deyince "Söylemezsen ben farklı bir şey mi yapacağım sanıyorsun. Benim elimde ölümünün daha acı olacağını bilmiyor musun? " diye bağırdım.

 

Dudakları titremeye devam ederken cevap vermedi. "Sen bilirsin" diyerek havada duran elinin olduğu tarafa geçtim. Ercan'ın, zorla havada tuttuğu ele uzandım. "Bakalım suda ne kadar bağırabiliyor?" deyince Kadir, Murat'ın başını kovanın içine soktu. Bende elimdeki kerpetenle güzelce kavradığım işaret parmağının tırnağını hızla çektim.

 

Murat'tan bağırdığını belli eden sesler gelmeye başlayıp çırpınmaları artınca "Çıkar" dedim. Gözlerinden akan yaşlar yüzünden akan suya karışıyordu. Bir cevap almak ister gibi yüzüne baktım. Ama beklediğim cevap yine gelmedi.

 

Kadir'e başımla işaret verdikten sonra bu sefer küçük parmağına yöneldim. En çok canını yakacak olan oydu. Sıkıca kavradığım tırnağı bütün öfkemi almak ister gibi çektim. Kovanın içindeki halinin üzerine birde çırpınışları artmaya başlayınca benimde içimdeki öfke ateşine su serpilmeye başlamıştı.

 

Kadir, elinin baskısını azaltıp Murat sudan başını çıkarınca kesik kesik aldığı nefesinin arasından "Adını bilmiyorum. Bizde kimse onun adını bilmez. Her seferinde bize farklı farklı numaralardan ulaşır. Asla gerçek sesini duymadık." dedi.

 

Yalan söylüyordu. Bildiklerini bu kadar az olamazdı. Daha fazlasını bildiğine emindim. Kaşlarım olumsuzluk anlamında havaya kalkarken "Benim için yeterli bilgi vermedin. Kadir!" dedim.

 

Kadir, Murat'ın başını tekrar suya sokacağı esnada "Durun söyleyeceğim" dedi. Yüzüme yayılan gülümseme ile "Şimdi aynı dilden konuşmaya başladık işte. Kim?" diye sordum.

 

"Şevki... Şevki Yaman. " dedi. Tükenen nefesinin yerine yenisini alarak "Bu işi yapmamı o söyledi."

 

Ercan'ın uzattığı mendile elimi silerken "Hedefiniz ben değildim. Yanılıyor muyum?".

 

Kesik nefeslerinin arasında "Yanılmıyorsun abi. Hedef her zaman Yavuz'du. Önce dikkatinizi Avukatın üzerine çektik. Siz onun derdindeyken kendinize sıkılma ihtimalini düşünmeyecektiniz ve savunmasız olacaktınız." Kesilen nefesinin yerine yenisini aldı. "Yapılan plan işe yaradı. Siz Avukat'ı kurtarmak için onun etrafına korumaları yığdınız. Çünkü size göre hedef oydu. Sen, Avukat ile konuşurken bende Yavuz'un lazer ışığını fark etmesini sağladım. Sonrada" derken devamını duymadım. Kucağıma düşen Yavuz'un kanlar içindeki hali canlandı zihnimde.

 

Gözümü tekrar kan bürüdü. Yavuz orada bu şerefsiz yüzünden ölümle cebelleşirken onun yaşamaya hakkı yoktu. Belimdeki silahı çıkarıp ağzına doğru doğrultarak "Aç lan ağzını" diye bağırdım. Başını iki yana korkuyla sallayınca Kadir adama doğru eğilip eliyle çenesini sıktırdı. Kadir'in baskısıyla adamın ağzı açılınca elimdeki silahın emniyetini açıp tetiğe dokundum.

 

Kansız herif ensesinden boşalan kanlarla yere yığılırken bende evden dışarıya çıktım. Elime aldığım telefonla Yalçın'ı arayıp "Şevki Yaman. Kim olduğunu hemen öğren dön bana." dedim.

 

Telefonu kapatacağım esnada "Aramama gerek yok abi. Sen aramasaydın ben seni arayacaktım. Önüme bilgileri 5 dakika önce düştü. Tetikçi ile son 3 günde 58 kez telefon görüşmesi sağlamış. Ayrıca adamın Şevki Yaman'ın evine girerken sokaktaki güvenlik kameralarına yakalandığı görüntüler var elimde. Evinin konumunu da atıyorum şimdi." dedi.

 

Tamam diyerek telefonu kapatıp attığı konuma hareket ederken söylediği adamın kim olduğunu düşünmeye başladım. Hafızamda böyle bir isim yoktu. Yeni biri olmalıydı. Ya da daha önce yurt dışı sahasında işleri yürüten birisi.

 

Kolumu kapı koluna dayayıp işaret parmağım ile çenemi oynarken "Abi geldik" diyen Kadir'in sesiyle aynadan ona baktım. "O şerefsizin dirisini getirin bana." emrini verdim.

 

"Tamam abi. Sen hiç merak etme." dedikten sonra arabadan indi. Bende Yavuz'un durumunu öğrenmek için Oktay'ı aradım. Açmadı. Ameliyat hala devam ediyor olmalıydı.

 

Gözlerimi dikmiş karanlığı seyrederken etrafı inleten silah seslerini duymaya başladım. Yaklaşık 10 dakika içinde Kadir ve burnunu tutan adam yanıma geldi. Arabadan aşağıya inip Kadir'e bakınca başını öne eğip "Kusura bakma abi dayanamadım. Gömdüm kafayı şerefsizin evladına" dedi.

 

Katılaşmış olan yüzümle ona bakıp "İyi yapmışsın" dedim. Bütün nefretimle ve kinimle adama döndüm. Yüzüne öfkeyle bakarken sıktığım dişlerimin arasından "Söyle bakalım Şevki Yaman, Yavuz'un ölüm emrini veren sen misin?" diye sordum. Yüzüne yayılan alaylı gülümseme ile beni süzdü. Gözü kanlı ellerime kayıp orada sabitlenince "Umarım elindeki kanlar Yavuz'a aittir." dedi. Dişlerini göstererek sırıtıp "Sahi o nasıl? Öldü inşallah." deyince burnumdan derin bir nefes alıp gözlerimi öfkeyle kapatıp açtım.

 

"Yok Yavuz'un değil, senin köpeklerinin kanı. Yavuz'un kanı ne elimde kaldı ne de yerde kaldı." Elimdeki silahı kalbinin üzerine dayayıp adamın gözlerinin içine bakarak "Biliyor musun bu sorgulama işleri hiç bana göre değil?" dedim. Ve silahın patlama sesi sokakta yankılandı.

 

Şafak atmadan Yavuz'un intikamını almış olma hissi içimi zevkle doldurmuştu. Bir de kardeşim ameliyattan sağ salim çıkarsa her şey tamam olacaktı.

 

Hastaneye geçerken yolda telefonum çaldı. Arayan Sena'ydı. Buz gibi çıkan sesimle "Söyle Avukat." dedim. En başta biraz afallasa da "Yavuz Bey ameliyattan çıktı. Şimdi yoğun bakıma aldılar. Kurşunun birisi akciğerine zarar vermiş. Doktorlar durumunun kritik olduğunu söylediler. Bilmek isteyeceğini düşündüm." dedi.

 

"Tamam bende geliyorum şimdi hastaneye." diyerek vereceği cevabı beklemeden telefonu kapattım. Benimle yakınlaşabileceğini düşünmüş olması onun aptallığıydı. Onun omzunda bir kez ağlamış olamam onu affettiğim anlamına gelmiyordu. Yavuz'un bu halde olması kalbimdeki bir şeyleri harekete geçirmiş olsa da kalbimde Sena'ya yer yoktu. Bu zamana kadar biz diye bir şey nasıl olmadıysa bundan sonra da olmayacaktı.

 

Yol boyunca kafamın içinden ne Yavuz'u atabildim ne de Sena'yı. Hastaneye girince hızla yoğun bakım ünitesine çıktım. Bir odanın camında bekleyen Sena ile Yeliz'i görünce onlardan tarafa yürüdüm. Yeliz camdan gözünü bir an olsun ayırmazken Sena'da ona sarılmış halde sırtını sıvazlıyordu.

 

Yanlarına gidip "Yavuz nasıl?" diye sordum. Yeliz'den ayrılıp başını benden tarafa çeviren Sena bütün soğukluğu ile yüzüme baktı. "Telefonda söylediğim dışında bir gelişme yok." dedi.

 

Onun soğuk bakışları içimi üşütse de görmezden geldim. "Esma Ana ile Hamdi Baba nerede?" diye sordum. "Esma Anne fenalaştı. Odaya aldılar. Hamdi Baba'da yanında." cevabını verdi.

 

Tamam anlamında başımı sallayıp yoğun bakım odasında yatan Yavuz'a baktım. Orada öylece ruhsuzca yatıyordu. İntikamını almış olmanın verdiği rahatlık silinip vicdan azabı içime yumru gibi çökerken bende camın önünden ayrılıp koridorda bulunan sandalyelere doğru yürüdüm. Tıpkı bir enkaz gibi sandalyeye çöktüm. Başımı arkaya doğru yaslayıp kollarımı birbirine bağladım.

 

Bir süre sonra "Aras Abi" diyen Oktay'ın sesiyle kafamı kaldırıp Oktay'a baktım. "Abi, Yavuz'un yanına girmek istersen eğer." derken cümlesini tamamlamadan başımı tamam anlamında sallayıp ayağa kalktım.

 

Üzerime giydiğim steril kıyafetlerle yoğun bakım ünitesine girdim. Yavuz'un yanına doğru yaklaştım. Kardeşim, canımdan bir parça orada öylece yatıyordu. Oksijen maskesiz nefes dahi almıyordu. Yüzü bembeyazdı. Dudakları camda görünenden daha mordu. Yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Benden tarafta olan elini sımsıkı tutmamla gözlerimdeki yaşlar tekrar akmaya başladı.

 

Dudağımda fısıltı gibi "Yavuz, kalk artık lan. Oğlum beni tek mi bırakacaksın burada? Hani kardeşler birbirinin her şartta yanında olurdu? Hani kardeşler birbirini bırakmazdı?" cümleleri döküldü.

 

Yavuz'dan cevap gelsin diye bekledim. Yüzüne baktım. Gelmedi. "Kardeşim beni bırakma. Babam gibi sende gitme." deyip başımı Yavuz'un elinin üzerine koydum. Ben eline kapanmış artmaya çalışan ağlamamı bastırmaya çalışırken monitörde dit dit sesleri gelmeye başladı. Hızla kafamı kaldırıp monitöre bakarken Yavuz'un aldığı nefesin ciğerlerine yetmediğini belli eden derin nefes sesleri kulağıma doldu. Göğsü güçlükle inip kalkarken yüzü morarmaya başlamıştı.

 

Dehşete düşmüş halde hızla kapıya koşup avazım çıktığı kadar "Doktor" diye bağırdım. Koridorda yankılanan sesime "Oktay, kardeşim ölüyor. Neredesin?" diyen sesimde karıştı. Koşarak yanıma gelen hemşire kolumdan tutup "Aras Bey dışarıya çıkın lütfen" diyerek beni dışarıya çıkarırken doktor hızla odaya girdi. Yoğun bakım ünitesinin perdelerini indirdiler.

 

Kafayı yemek üzereydim. Yavuz ellerimden kayıp gidiyordu. Bu sırada Sena'nın önüme gelip elimi tuttuğunu fark ettim. Gözlerimi yoğun bakımın kapısından çekmeyince eliyle yüzümü tutup kendine çevirdi. "Aras güçlü olmak zorundasın. Sen yıkılırsan Esma Anne ile Hamdi Babayı kimse toparlayamaz. Bizi kimse toparlayamaz." dedi. Kelimelerin boğazımdan çıkmayacağını anlayınca gözlerimi tamam anlamında kapatıp açtım.

 

Elini yüzümden çekip ağlayan Yeliz'i teselli etmek için ondan tarafa yürüdü. Bende sağ elimi başımın üzerine götürüp içeriden gelecek haberi beklemeye başladım. Esma Ananın "Bırak beni Hamdi Bey oğlumun yanına gideceğim" diyen sesini duyunca başımı sesin geldiği yöne çevirdim.

 

Esma Ana koşturarak yanımıza geliyordu. Güçlü bir yutkunma sonrası kasılan bedenime engel olarak kendimi güçlü tutmaya çalıştım. Esma Anadan tarafa doğru yürüyüp elini tuttum. Gözlerinde yaşlar birbiri ardına akarken "Aras, Yavuz'um. Yavuz'um iyi mi?" diyen sordu. "Ana önce şuraya bir otur" deyip biraz önce kalktığım koltuğa oturttum.

 

"Ana telaş edecek bir durum yok. Ameliyat sonrası herkeste olabilen şey Yavuz'da da oldu. Küçük bir komplikasyon sadece. Doktorlar müdahale ediyor. Sen sakin ol. "derken yoğun bakım ünitesinin kapısı açıldı.

 

Başımı kapıya doğru çevirdim. Oktay önce bana bakıp sonra gözlerini kaçırmak ister gibi başını önüne eğdi. Korktuğum şey olmuş olamazdı. Yerimden kalktım. Bedenimi zorla taşıyan bacaklarımla yanına yürüdüm. "Oktay, kardeşim nasıl?" diye sordum. Korkumda haksız olduğumu, onun iyi olduğunu bir an önce duymam lazımdı.

 

Yere eğdiği başını kaldırmadı. Beklediğim cevap ise bir türlü ağzından çıkmadı." Lan cevap versene kardeşim nasıl?" diye bağırdım.

 

Başını yavaşça kaldırdı. Dolu dolu gözlerle bana bakıp dudaklarını birbirine bastırdı. Gözünden bir damla yaş aşağıya süzülürken "Abi, ben... Ben özür dilerim. Çok uğraştım ama olmadı." dedikten sonra ağlaması sarsılmalara dönüşürken eliyle gözünü gerip "Yavuz'u kaybettik. Başımız sağ olsun." dedi.

 

Oktay'ın sözlerini duyan Esma Annenin "Oğlummm" diye feryat eden sesi bütün koridoru inletirken bende duyduklarımı anlaya çalışıyordum. "Yavuz'u kaybettik mi demişti? Yok yok böyle bir şey mümkün olamazdı. Ben yanlış duymuş olmalıydım.

 

Yakasına yapışıp "Ne demek lan Yavuz'u kaybettik. Başınız sağ olsun ne demek Oktay?" diye bağırdım. Artan ağlaması ile başı önde susmaktan başka bir şey yapmadı.

 

Yakasını bırakıp hızla odaya koşunca Yavuz'un yüzünü beyaz çarşafla örten hemşireleri gördüm. Bembeyaz çarşaf yüzüne de örtülünce bedeni kefenlemiş gibi duruyordu karşımda. Akan yaşlarım gözümü bulanıklaştırıp net görmemi engellemeye başlamıştı. Ayaklarıma ağır gelen bedenim iyice yük olmuştu.

 

Umursamadan yanına yürüdüm. Yüzünü açtım. Rengi çekilmiş dudaklarına ve bembeyaz olmuş yüzüne baktım. "Yavuz kalksana lan. Kalksana oğlum beni bırakıp nereye gidiyorsun?" diye bir taraftan bağırıp diğer taraftan Yavuz'u sarsmaya başladım.

 

En ufak bir tepki gelmedi. Kardeşim gerçekten ölmüştü. Beni bu dünyada tek başıma bırakıp gitmişti. Benimde yaşamak için bir sebebim kalmamıştı artık. İçine düştüğüm bu karanlıktan beni kimse çıkaramazdı.

 

SANKİ BU SEFER DİREKT YAZAR LİNÇ YİYECEKMIS GİBİ HİSSEDİYORUM 😂😂

 

YAVUZ ÖLDÜ, HİSLERİNİZ NELER🤷🏻‍♀️

 

 

 

 

 

Bölüm : 13.09.2025 13:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...