17. Bölüm

DAHA KÖTÜ GÜNLER

Gizem Gültekin
gizeemikoo

SENA

 

Yeliz camdan gözünü bir an olsun kesmeden içeri bakarken bende yoğun bakım ünitesinin karşısındaki sandalyeye oturmuş Yeliz'i seyrediyordum. Onun Yavuz'dan etkilendiğini biliyordum ama hislerinin bu kadar derin olduğunu asla tahmin etmemiştim.

 

Yeliz cama iyice yaklaşarak heyecanla "Sena, gözleri." dedi. Oturduğum yerden koşarak kalkıp dikkatle Yavuz'a bakınca gözlerinin aralandığını gördüm. Uyanmıştı. Sonunda gözlerini açmıştı.

 

Derin bir nefes verip gözümden akan mutluluk yaşlarını silerken "Uyandı. Yeliz sonunda uyandı." dedim. İçimden sevinç naraları atmak herkese "Yavuz uyandı." diye bağırmak geliyordu. Bir kişi daha benim yüzümden ölmemişti. Sevinçle birbirimize sarıldık. Omzundan büyük bir yük kalkmış gibi nefes verip "Sonunda Sena, sonunda." dedi.

 

Kollarımı ondan çekip "Koş sen doktora haber ver. Bende önce Esma Annelere sonra da Aras'a haber vereyim. " deyince başını tamam anlamında salladı.

 

Yeliz koşturarak doktorlara haber vermeye giderken bende koridorun köşesinde yatan Esma Annenin odasına yöneldim. Kapıyı tıklatıp Hamdi Bey'in "Gel" diyen sesini duyunca içeri girdim. İkisinin de korku ve tedirginlik dolu bakışları beni buldu. Yüzüme yayılan gülümseme ile "Yavuz gözlerini açtı. Yeliz, doktorlara haber vermeye gitti. Bende size haber vermek istedim." dedim.

 

Esma Anne elini kalbine bastırıp "Çok şükür Allah'ım. Oğlumu bana bağışladın çok şükür." deyince Hamdi Bey, Esma Anneye bakıp "Ben sana demedim mi hanım, benim evlatlarım güçlüdür, onlara bir şey olmaz diye. Bak aslanlar gibi uyandı oğlumuz." dedi.

 

Onların bu haline şaşırmadan edemiyordum. Aras, yeğenleriydi. Onu koşulsuz sevmelerini, ölen oğullarının yerine koymalarını anlayabiliyordum. Ama Yavuz, Aras'ın yanında çalışan biriydi. Aile ile bir kan bağı yoktu. Esma Anne ile Hamdi Beyin evlat gibi sevmede gönlü o kadar genişti ki Yavuz'u, Aras'tan bir kez olsun ayırdıklarını görmemiştim.

 

Esma Anne, kendine sevgiyle bakan eşine "Dedin bey. " dedi. Ayaklarında örtülü duran pikeyi alıp "Şimdi beni oğlumun yanına götürün." diyerek yerinden kalkmaya yeltenince Esma Anneyi oturtmak için hamlede bulundum. "Esma Anne kolunuzdaki serum daha bitmedi. Doktorunuzda gelmedi. Az bekleyin doktor gelip baksın. Hem o sırada Yavuz'da biraz daha toparlar rahat rahat görürüz." deyince kızgınlıkla bana baktı. Yanına oturup elini tuttum. "Esma Anne, orada camın arkasından bakacağız zaten. Doktorlar yanına almayacak. Siz burada toparlanın Yavuz sizi kötü görmesin olmaz mı?" dedim. Bakışları yumuşadı. Elimi sıkıp "Olur kızım. "dedi.

 

Oturduğum yataktan kalkıp "Tamam o zaman. İzninizle ben çıkayım haberi Aras Bey'e de vereyim." diyerek odadan çıktım. Yeliz tekrar yoğun bakımın camına gelmişti. Doktorlar içeri girmiş olmalıydı.

 

Güzel haberi vermek için koridorun köşesinde kollarını bağlamış olan Aras'tan tarafa yürüdüm. Antik Yunan heykellerini andıran yüz hatları ile uykusunda bile kusursuz görünüyordu. Bir insan uyurken bile sert, acımasız görünebilir miydi? Görünebilirmiş. Aras'a bakınca anladım.

 

Yanına iyice yaklaşınca yüzünde damlacıklar halinde dökülen terler ve titreyen çene kası dikkatimi çekti. Kabus görüyor gibiydi. İç sesim "adama rüyasında bile rahat yok. Karanlığı bir an olsun peşini bırakmıyor." diye isyan ederken ona hak verdim. Aras'ı uyandırmak için koluna dokunup "Aras" diye seslendim. Çene kaslarının seğirmesi artarken seslenmeme tepkisiz kaldı. Hafif sarsarak "Aras, uyan." dedim.

 

İçindeki karanlık ve korku gözlerinde belirerek açılırken vücudu korkuyla titredi. Düşüncelerimde haklı çıkmıştım. Kabus görüyordu. Yanına oturup elini tutarak" Sanırım kötü bir kabustu." dedim. Düzensiz nefesinin arasında gözlerini kapatıp başını evet anlamında salladı.

 

Elimi titreyen ellerinin üzerine koydum. Onu ilk kez böyle korkmuş görmek anlamsızca canımı yaksa da sesimi güçlü tutmaya çalışıp "Tamam sakin ol. Ne gördüysen unut. Hepsi kötü bir kabustu." dedim. Bana cevap vermeyerek gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Başını duvara yaslayarak düzensiz nefeslerini kontrol olmaya çalışırken bir anda "Yavuz!" diyerek korkuyla ayağa fırladı.

 

Yoğun bakım odasına yöneldiği anda hızla ayağa kalkıp önüne geçtim. Durması için elimi göğsüne koyunca bakışları bir bana bir de göğsünün üzerinde duran elime kaydı. Anlamaz halde yüzüme bakınca gülümseyerek ona bakıp "Aras, Yavuz uyandı. Doktorlar var şimdi yanında." deyince dondu.

 

Yüzüne içimi aydınlatan bir gülümseme yayıldı. Onu ilk kez gülerken görüyordum. Mavi gözlerinin içi parlamıştı. Gülümsemesi içimden bir şeyler akmasına, kalbimdeki kelebeklerin harekete geçmesine sebep oldu.

 

Bakışlarında uyandığı zamanki karanlık ve hüzün belirirken "Uyandı mı? Ölmedi yani?" diye sorgulaması devam edince biraz önce gördüğü kabusun Yavuz ile ilgili olduğunu anladım.

 

Yüzüne gülümseyerek bakıp" Evet, doğru duydun uyandı. Ölmedi. Durumunu bilmiyorum ama uyandığına göre iyi olduğuna eminim." dedim. Başını yukarı kaldırıp gözlerini sıkıca kapattı. "Allah'ım çok şükür kardeşimi bana bağışladın ya bu saatten sonra benim canımın bir hükmü yok." deyince içimde bir şeyler koptu.

 

Yüzümdeki gülümseme silinirken "Ne demek benim canımın hükmü yok Aras?" dedim. Bana cevap vermeyerek yoğun bakım camından içeriyi izlemek için camın önüne doğru yürüdü. Aras, Yavuz'a şefkatle bakarken doktorların muayene ettiği Yavuz bizi görünce zorlukla bir kaç santim yukarı kaldırdığı baş parmağı ile iyiyim işareti yaptı. Aras ise gözünü kapatıp açmakla yetindi. Yavuz gerçekten iyiydi. Bu kötü kabustan da kurtulmuştuk artık.

 

Muayene bitimi dışarıya çıkan Doktor Oktay'ın gözlerinin içi parlıyordu. "Abi, hayati tehlikeyi atlattı. Üç saat kadar gözetim altında tutup sonrasında normal odaya alırız. Yanına da o zaman girebilirsiniz." dedi.

 

Aras, onun omzuna elini koyup "Tamam Oktay. Her şey için teşekkür ederiz." deyince Oktay'da "Rica ederim abi görevimiz." yanıtını verdi.

 

Oktay yanımızdan ayrılırken rahatlama hissiyle derin bir nefes verdim. "Sanki kötü günler bitti artık ne dersin Aras?" diye sordum.

 

Yüzü sertleşirken kararlı çıkan sesiyle "Doğru söylüyorsun Avukat. Kötü günler bitti, şimdi sıra daha kötü günlerde." dedi.

 

İçimi kaplayan huzursuzlukla "Ne demek o?" diye sordum. Bana cevap vermek yerine bakışları Yeliz'e kaydı. "Yeliz Hanım, iyi görünmüyor." deyince bende Yeliz'e baktım. Yüzü fazlasıyla solgundu. Gözlerinin altı yorgunluktan halka çizmiş, bütün gece ısırarak etini kopardığı dudakları ise mahvolmuş durumdaydı. "Haklısın. Biz bir kafeteryaya inelim." dedim.

 

Aras "Tamam Avukat" yanıtını verince Yeliz'in yanına yürüdüm. Ne kadar itiraz etse de onu dinlemeyerek kolundan tutup kafeteryaya indirdim. Aldığım poğaça ile çayı Yeliz'in önüne bırakıp "Hadi ye bakalım." dedim. Elimdeki kahve bardağı ile karşısına oturdum.

 

Önündeki poğaçayı tavuğun yem didiklediği gibi parça parça ağzına götürürken donuk çıkan sesiyle "Sena, sence de çok garip değil mi?" diye sordu. Yüzüne merakla baktım. "Ne garip değil mi Yeliz?"

 

"Aras'a olan bu hislerin." deyince kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Yavuz ölümden dönmüştü. Evimiz kurşunlanmıştı. Az daha hepimiz ölüyorduk ve onun aklındaki tek şey benim Aras'a olan hislerim miydi? Bu kız kafayı yemiş olmalıydı.

 

"Yeliz bu kadar olaydan sonra gerçekten düşündüğün tek şey Aras'a olan hislerim mi?" diye sitem ettim.

 

Bakışlarını poğaçadan çekip beklentiyle gözlerimin içine dikti. "Evet Sena. Sende gördün hayat çok kısa. İnsan birini seviyorsa karşısına çıkıp söylemeli, hislerini inkar etmemeli."

 

Omuz silkerek "Sevgi ve his derken? Benim kimseye bir hissim yok. Onu da nereden çıkardın?" dedim.

 

"Sena, kendine bari yalan söyleme. Düpedüz Aras'a karşı bir şeyler hissediyorsun. Ve bana sorarsan bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Hem Selim ile olan benzerliği hem de senin içinde varlığını unutmuş olduğun ama sinsice uyanacağı günü bekleyen karanlığını tatmin ediyor olması." derken yüzü hiç olmadığı kadar ciddi , bakışları keskindi. Bu halimden sıkılmış bir şeylere netlik kazandırmak istiyor gibi bir hali vardı.

 

Yutkundum. Bu işin bu sefer kaçışı yoktu. "Peki. Bu konuyu bir kez konuşacağız. Başka da konu açılmayacak söz mü?"

 

Yüzüne hafif yayılan gülümseme ile "Söz. Ama sende yalansız her şeyi anlatacaksın söz mü?" dedi.

 

"Söz doğru söyleyeceğim" dedikten sonra boğazımı ıslatmak için önümdeki kahveden bir yudum aldım. Gözümü pencereden dışarıdaki insanlara dikip "Aras'a karşı hislerim var kabul. Ama bu aşk mı yoksa o kaçtığı için içimde oluşan kovalama hissinin yol açtığı bir duygu mu bilmiyorum. Belki de senin dediğin gibi içimdeki karanlığın bir oyunudur" dedikten sonra elimi çenemin altına koydum. "Ama bildiğim şeylerde var tabi. Mesela onun yanında nasıl oluyorsa kendimi güvende hissediyorum."

 

Hayretle bana bakıp "Sena, adam kasap gibi farkında mısın? Kafasını bozanı parçalara ayırıyor. Ve sen gelmiş bu adamın yanında kendini güvende hissettiğini mi söylüyorsun? " dedi.

 

"Olay tam da bu ya Yeliz. Bütün dünyaya acımasız davranan adamın benim kopacak saç telime aynı dünyayı yakacağını hissediyorum."

 

Pes der gibi elleri hareket ederken "Sena senin kafan mı güzel? Sen değil misin bu adam yüzünden sinir krizi geçirip bayılan? Sen değil misin öfke nöbeti geçirerek önce adamın karşısında soyunup sırf senle yatmayı kabul etmedi diye evi birbirine katan?" deyince elimi utançla yüzüme kapattım.

 

"Ay ne olur sus. Hiç hatırlatma o geceyi. Yavuz'un vurulma olayı nedeniyle o gece karambole gitmeseydi Aras'ın yüzüne cesaret edip asla bakamazdım." dedim.

 

Yeliz kinayeli sesiyle "Bakama bir zahmet. Ayrıca bana sorarsan işler sarpa sarmamış olsaydı Aras geri dönmezdi. Ve Sena Hanım, o adamın sana göre olduğunu da asla düşünmüyorum. Seni karanlığa çekiyor farkında değil misin? " deyince oturduğum sandalyeden kalkmaya yeltenip "Yargılanmaların başladığına göre ben kaçıyorum. Bu konuda açılmamak üzere kapansın lütfen." dedim.

 

Kolumdan tutup sevimli kedi yavrusu gibi yüzüme bakarak "Tamam özür dilerim. "dedi. Elini ağzına götürüp kilit işareti yaparak" Olumsuz tek bir kelime duymayacaksın ağzımdan." deyince yerime oturdum. Hem ona kıyamamıştım hem de içimde dağ olan bu duyguları, kafa karışıklığını biriyle paylaşmaya ihtiyacım vardı.

 

" En son bana kıyamıyor diyordun. "diyerek sözüme devam etmemi istediğini belli etti.

 

Elimi tekrar çenemin altına yerleştirip iç çektim." Bana karşı çok acımasız kabul ediyorum. Kalbimi kırmaya asla çekinmiyor bunu da kabul ediyorum. Ama onunla ilgili hem gözlerinde hem de hareketlerinde görüp anlamlandıramadığım iki şey var. Hareketi ile ilgili olan bana bir şey olacağını duyunca kendi canını benim canımın önüne geçiriyor olması."

 

Söylediklerimi duyunca bir an kendimi aptal gibi hissettim. O Aras Yiğitsoy'du. Onun bir şeyler hissetmesini sağlayacak kalbi yoktu. Elimi çenemden çekip "Of Yeliz ne konuşuyoruz biz. Benim aptal fikirlerimle kendimizi kandırmasak mı?" dedim.

 

Şefkatle bana bakıp "Gözlerinde gördüğün ne Sena?" dedi. Kuruyan dudaklarımı ıslattıktan sonra "Sanki... Sanki bana acı çektirirken oda içten içe acı çekiyor gibi. Sanki bunları o değil de içinde bana karşı olan sebebini bilmediğim öfkesi yaptırıyor gibi." Masanın üzerinde duran plastik çay kaşığını birkaç parçaya böldüm. "Bilmiyorum Yeliz. Kafam karmakarışık. Söz konusu Aras olunca düşünme yetimi kaybediyorum." deyip sağ elimi saçıma geçirip arkaya doğru attım.

 

"Sena, Aras sana karşı ne hissediyor bilmiyorum ama senin ona karşı ne hissettiğin belli. Bana sorarsan önce Aras'a mı yoksa onun yüzüne bakınca gördüğün Selim'e mi aşıksın bunu çöz. Ve" derken yüzü düştü. Biraz önce kırdığım kaşık parçalarını avcunun içine alıp bana uzatarak "Eğer Aras'a çok kapılırsan kendinin de kalbinin de böyle olacağını unutma" dedi.

 

İçim sıkıntıdan tir tir titremeye başlamıştı. Ruhumun daha fazla sıkılmasına izin vermemek için "Her neyse. Hadi yukarı çıkalım. Yavuz'u görmemize izin verirler belki." dedim. Şüpheyle bana bakan Yeliz kalktığımı görünce kalkmak için hareketlendi. Esma Anne duramayıp çoktan kapının önüne gelmiş olmalıydı. Onları da düşünerek kafeteryadan 5 çay alıp üst kata çıktık.

 

Elimdeki tepsi ile Esma Anne ile Hamdi Beye çayları uzattım." Ne zahmet ettin kızım. Kadir getirirdi. "diyen Hamdi Yiğitsoy'a tebessümle bakıp" Ne zahmeti efendim. Afiyet olsun" dedim. Esma Anne ise çayını alırken bana içtenlikle bakarak "Baban haklı bir dahaki sefere sen getirme." deyince daha fazla itiraz etmeyerek "tamam "diyebildim.

 

Tepside kalan iki çayı elime aldım. Derin bir nefes alıp onlardan uzakta oturan Aras'a doğru yürüdüm. Yanına yaklaşınca elimdeki bardaktan birini uzatıp "Çay" diye sordum.

 

Bütün soğukluğu ile bana dönüp "Sana afiyet olsun Avukat, ben böyle iyiyim." dedi. Aramızda sağlanan sulh bitmişti anlaşılan.

 

"Peki sen öyle diyorsan öyle olsun. İkisini de ben içerim sıkıntı yok." diyerek yanına oturdum. Çaydan bir yudum alıp ona döndüm. "Çok şey kaçırıyorsun Aras demedi deme. Çay tam tavşan kanı olmuş." Yüzünde en ufak mimik oynamazken içimi okumaya çalışır gibi bana baktı. Bende ne var der gibi ona bakmaya başladım.

 

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Yüzünde oluşan belli belirsiz gülümsemesi aynı zamanda hem muzip hem çekiciydi. Sesindeki alaylı tını ile "Avukat." deyince beni sinir edecek bir şey söyleyeceğini anladım. Gelecek olan hamleye karşı kendimi hazırlayarak "Aras" dedim.

 

"Avukat, fark ettim de iki gündür bana dokunmaya yer arıyorsun. Bana dokunmaya bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum. Hiçbir fırsatı kaçırmadın." deyince yüzümün alev aldığını hissettim. Yüzümde başlayan alev önce bütün yüzüme sonra da kulaklarımdan ayak parmaklarıma kadar indi. Beklediğim hamle kesinlikle bu değildi.

 

Bilinçsizce elimdeki çaydan büyük bir yudum aldım. Alev alev yanan yüzüme sıcak çayın yaktığı boğaz yanması da eklenince acıdan gözlerim yaşarmaya başladı. Elimi yüzüme yelpaze yaparken Aras'ın gülümsemesi de yüzüne iyice yayıldı. Gözlerinin içi sinsilikle parlarken "Bu kadar heyecanlanmana gerek yok Avukat, sormadım say." dedi.

 

"Adam haklı Sena. İki gündür ellemedik yerini bırakmadın" diyen iç sesimi duyunca utançla olduğum yere sinerken bu rezillikten bir an önce kurtulmam lazımdı. Aras'tan gözlerimi kaçırıp kurtuluş için bir şeyler düşünürken Aras'ın çalan telefonu ile azabım son buldu. Gözlerini üzerimden çekmeden telefonu çıkardı.

 

Arayanın kim olduğuna dahi bakmayarak "Dinliyorum." dedi. Telefondaki kişi her ne söylediyse yüzünde karanlık bir aydınlanma oldu. Dudakları küstahça yukarı kıvrılırken "Tamam müdahale etmeyin." diyerek telefonu cebine koydu.

 

İki kaşım havada kiminle konuştuğunu anlamaya çalışırken kendimi daha fazla yormamak için "Bir sorun mu var?" diye sordum.

 

Çenesiyle koridorun girişini işaret edip "Benim olduğum yerde sorun her zaman vardır Avukat. Madem Avukatımsın, bu kuralı asla unutma." dedi. Başımı işaret ettiği yöne çevirip bize doğru gelen polis memurlarını görmemle kaşlarım çatıldı. Bunlarda nereden çıkmıştı şimdi?

 

Gözlerim Aras'a dönerken üzerinde dün gece olan gömlekle şuan olan gömleğin farklı olduğunu gördüm. Öfkeyle soluyup "Dün gece rahat duramadın değil mi Aras Yiğitsoy?" dedim. Ürpermeme neden olacak kadar karardı bakışları. "Ben yapmam gerekeni yaptım Avukat. Şimdi sende yapman gerekeni yap." dedikten sonra arkasına yaslandı.

 

Yanımıza gelen memur Aras'a bakıp "Aras Yiğitsoy hakkında Şevki Yaman'ı öldürme suçundan Savcılık emri ile tutuklama kararı çıktı. Bizimle geliyorsun." deyince ayağa kalktım.

 

Konuşan memura bakıp "Karar kağıdını görebilir miyim?" deyince yüzüme neden der gibi baktı.

 

Kendimi tanıtmayı unuttuğumu fark ederek" Avukat Sena Eroğlu. Aras Beyin avukatıyım. Şimdi yakalama emrinin olduğu kağıdı görebilir miyim?" dedim.

 

"Kusura bakmayın Avukat Hanım." diyen memur cebinden çıkardığı evrakı bana uzattı. Elime aldığım kağıda bakarken yanılmadığımı anladım. Emri veren" Fırat Akıncı'ydı.

 

Evrakı memurlara uzatırken Aras'a baktım. "En fazla 15 dakika sonra yanında olurum. Lütfen ben gelene kadar Savcı Bey ile işleri karıştırma olur mu?" diye sorunca dudakları küstahça yukarı kıvrıldı. Bu durumdan eğleniyor gibi bir hali olsa da gözlerindeki eğlencenin ardında yatan karanlığı hissettim. Herhangi bir cevap vermeden koridor boyu ilerlemeye başladı.

 

Ne Hamdi Yiğitsoy ne de Esma Anne bu duruma şaşırmamış hatta oturdukların yerden ayağa bile kalkmamıştı. Gerçi benim onların bu tavrına şaşırmam aptallıktı. Aras'ın yaptığı her şeyden haberleri var olmalıydı. En azından neler yaptığını tahmin ettiklerine emindim.

 

Onların yanına yürüyüp "Ben, Aras Bey'i savunmaya gideceğim ancak akşam neler olduğunu bilmiyorum." dedim. Hamdi Yiğitsoy "Kadir'i al yanına. Akşam olan her şeyden haberi var. Sana olanları anlatır. "deyince " Tamam o zaman izninizle." diyerek bende arkalarından hastaneden çıktım.

 

Üzerimi değiştirmek için eve gitmem gerekiyordu. Kapının önüne çıkıp Kadir'e bakındım. Göremeyince kapıda bekleyen korumalara dönerek "Kadir nerede?" diye sordum. "Hastane otoparkında arabanın önünde sizi bekliyor Avukat Hanım." dedi. "Teşekkürler" diyerek otoparka doğru yürüdüm.

 

Arabanın önünde duran Kadir'i görünce "Önce üzerimi değiştirmem için eve gitmemiz gerekli oradan da beni adliyeye bırakırsın." dedim.

 

"Avukat Hanım içerisinde giymeniz için kıyafet var. Siz giyinin sonrada adliyeye geçelim isterseniz." deyince ağzım şaşkınlıkla aralandı. Aras tutuklanacağını biliyordu ve önceden benim için kıyafet mi ayarlamıştı? Bu adam gerçekten her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüyordu.

 

Yüzümdeki aptal ifadeden kurtularak" Ta-tabi olur." dedim. Arabaya geçip torbaları elime aldım. Hastanenin içine geçerek bizim için kapatılmış olan kata çıktım. Boş odalardan birine girip kapıyı kilitledikten sonra elimdeki torbaları yatağın üzerine bıraktım.

 

Elimle saçlarımı diplerinden sıvazlayıp geriye doğru tarar gibi yaparak ittim. Yatağın üzerindeki torbalardan birine uzanarak elime alıp açtım. Elime aldığım gömlekle gözlerim kocaman açılırken şaşkınlıkla "Yok artık?" dedim. Gömleğin rengi mordu. Aras benim moru sevdiğimi bilerek bunu aldırmış olamazdı değil mi?

 

"Sena, bala alerjin olduğunu bilen adamın moru sevdiğini bilmesine şaşırmayacaksın değil mi?" diyen iç sesime hak vererek gömleği hızla üzerime geçirip dışarıya çıktım.

 

**********

 

Yolda Kadir dün akşam yaptıkları icraatları anlatırken midemin kalmamasını sağlamaya çalışıyordum. Aras gerçekten ruh hastasıydı. Bu adamın tımarhaneye falan kapatılması lazımdı. Kafasını su dolu kovaya soktukları adamın tırnağını çekmek ne tür bir fanteziydi? Çinliler, Aras'ın yöntemlerini görseydi işkencelerinden utanırdı.

 

İçime dolan sıkıntıyla derin bir nefes verdim. "Anladım Kadir. Peki sizi gören birisi oldu mu? Ya da kamera kaydında falan var mısınız?" diye sordum.

 

"Mobese kayıtlarını Yalçın Amir halletti. Gittiğimiz evlerin güvenlik kamerasını ve sokak kameralarını da Fatih?" deyince aklıma gelen şeyle ofladım. "Benimki de soru. Ellerinde kayıt olsaydı abinle beraber seni de alırlardı. Kafa kalmadı ki bende de" dedim.

 

"Hepimiz için zor bir geceydi Sena Hanım, böyle olmanız çok normal." dedi. "Doğru söylüyorsun." diyerek olanları kafamda birleştirmeye başladım.

 

Fırat'ın böyle bir zamanda böyle bir halt yemesinin sebebi belliydi. Aras'ın zayıf anını bulduğu için onu köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Ona karşı gücünü gösterme niyetindeydi. Peki ben buna müsaade eder miydim? Elbette hayır! Ben Aras'ın avukatı olduğum sürece Fırat hukuki üstünlüğünü kullanarak onu zora sokacak bir şey yapamayacaktı.

 

Ben kafamda yapacaklarımı düşünürken adliye binasına geldik. Araçtan inip binaya hızla girdikten sonra hışımla Fırat'ı odasına yürüdüm. Kapıyı çalma gereksinimi duymayarak pat diye açtım. Masanın üzerindeki dosyalardan başını kaldırıp bana baktı. Yüzüne yayılan küçümseyici gülümseme ile arkasına yaslandı.

 

"Aras Yiğitsoy ile takıla takıla Adliye kurallarını sende unutmuşsun anlaşılan Sena. Burası bir Savcı'nın odası dingonun ahırı değil." derken sinirlenmemiş gibi davransa da öfkesi sesine yansımıştı.

 

"Şerefli Savcıların odalarına tam da anlattığın şekilde giriyorum zaten Fırat. Ama sende eksik bir şeyler var sanki ne dersin? "deyip gözümü kırptım.

 

Küçümseyici bir eğlence ile elini çenesinde gezdirirken" Desene şerefsiz savcıların yolu aşağılık adamları savunan karakterlerinden ödün vermiş avukatlar ile kesişiyor." dedi.

 

İçimi öfke kaplarken kapıyı çarpar gibi kapattım. Masasına doğru yürüdüm. Çantamı iki koltuğun arasında duran orta sehpaya bıraktım. Koltuğa oturup bacağımı diğerinin üzerine attıktan sonra "Laf kalabalığını kes Fırat. Aras'ı tutuklaman için sunduğun gerekçenin yanında geçerli delillerin var mı çok merak ediyorum. Müvekkilim neden burada?"

 

Yaslandığı koltuktan masasına doğru eğildi. "Emri okuduğunu duymuştum. Hafıza kaybı yaşamadıysan eğer neden tutukladığımı da biliyorsun."

 

Gıcık bir gülümseme sonrası dudağımı büzdüm. "Fırat komik olmaya mı çalışıyorsun?" dedikten sonra iğrenir gibi bakarak "Aras'ı neden tutukladın diye sormadım. Geçerli delilerin neler diye sordum. İkisi arasındaki farkı anlamaya zekan yetiyor değil mi?" dedim.

 

Sinirden çenesi kasıldı. "Müvekkilin, Şevki Yaman ile en son telefon görüşmesi yapan kişi." deyince afalladım. Kadir böyle bir detaydan bahsetmemişti. O zaman bu Fırat'ın tepkimi ölçmek için söylediği bir yalandı. Daha doğrusu öyle olmasını umuyordum. "Gece Aras ile konuşuyorlar sabaha karşı adamın evinde çatışma çıktığı ihbarı geliyor. Ve bil bakalım oraya gittiğimiz de ne buluyoruz?" diyerek sorgulayıcı bakışlarını üzerime dikti.

 

Omuz silip" Bilmem ne buluyorsunuz? "diye sordum. Gözlerini kapatıp başını sağa sola sallayarak" Gerçekten bunu sorduğuna inanamıyorum Sena. Ne bulduğumuzu sende adın kadar iyi biliyorsun. Adamın kafasına sıkılmış cesedini elbette" deyince cevap vermek için ağzımı açacaktım ki işaret parmağını bana doğru sallayıp" Ayrıca, Yavuz Egeliyi yaralayan Tayfun Ardıç'ta evinde ölü bulundu. Hem de ağzından vurulmuş halde." dedi.

 

Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak "Yani Fırat? Aras'ın yaptığına dair hala bir delil sunmadın." dedim.

 

Gözlerindeki öfke büyürken çenesi kilitlendi. Masanın üzerinde duran zarfı bana uzattı. "Al aç. İçin el verecek mi gördüklerine? Hala o caniyi savunmaya devam edebilecek misin bir görelim. Zira benim midem gördüklerimi kaldırmadı."

 

Zarfı aldım. Göreceğim şeyleri tahmin ettiğim için sessizce derin bir nefes aldım. Fotoğrafları çıkardım. İlkinde beyninin bazı bölümü dışarı çıkmış birini gördüm. Hızla değiştirdim. Diğer fotoğrafta ise tırnaklarının bazıları sökülmüş olan bir el. Diğerinde ise çenesi dökülüp ağız kısmı dağılmış bir adam.

 

Bu resmen vahşetti. Aras'ın yaptığı canilikleri çok kez duysamda ilk kez görüyordum. Stresten dudağımı kemireceğim esnada zorda olsa hislerimi kontrol altına almayı başardım. Ne düşündüğümü Fırat'a belli etmemeliydim. Lakin biraz daha fotoğraflara bakarsam bulanmaya başlayan midemi kontrol altına almam mümkün değildi.

 

Birbirinden beter olan diğer fotoğraflara da göz ucuyla bakıp hepsini zarfa geri yerleştirdim. Tepkisiz tutmaya çalıştığım sesimle " Ölenlere rahmet dilemek isterdim ancak ne derler bilirsin su testisi su yolunda. Ve hala Aras'ı tutuklaman ile ilgili elle tutulur bir şey göremedim." dedim.

 

Gözlerinden şaşkınlıkla beraber öfke geçerken "Bu kadar tesadüf fazla değil mi? Ölen iki adamında Yavuz Egelinin vurulmasında payı oluyor ikisi de aynı gece öldürülüyor." dedi.

 

Ellerimi iki yana açıp "Ecel işte Fırat ne yaparsın? Azrail'in ne zaman kime geleceği hiç bilinmiyor." dediğimi duyunca öfkeden yüzü kasıldı.

 

"Sena benimle dalga geçme. Onları Aras'ın öldürdüğünü ikimizde biliyoruz. Suçunu itiraf edene kadar da buradan bir yere çıkamayacak sevgili müvekkilin. Ve itirafı alınca bir köpek gibi onu layık olduğu yere kapatacağım." dedi.

 

Artık sinirlenmeye başlamıştım. Aras bunların hepsini yapmıştı kabul ediyorum ama hepsinin de bana göre haklı bir nedeni vardı. Yavuz'un canına göz dikenlerin canını almak. Benim iş ahlakıma göre bu Aras'ı savunmam için fazlasıyla yeterli bir gerekçeydi. Ve onu buradan çıkarmama değil Fırat, ordu toplanıp gelse engel olamazdı.

 

"Bu elindeki fotoğraflar ile mi içeride tutacaksın onu? İkimizde biliyoruz ki bunlar Aras'ı alıkoyman için yeterli sebepler değil." derken sesim yükselmeye başlamıştı.

 

Kararlılıkla çıkan sesiyle "Benim için yeterli. Aras'ı salmayacağım Sena." dedi.

 

Sıktığım dişlerimin arasından "Elinde ne bir delil var ne bir şahit. Olmayan ispatların ve saçma sapan teorin ile Müvekkilime yakalama kararı çıkarıp birde suçsuz olduğu halde onu burada tutacağını mi söylüyorsun?" diye sordum.

 

Elini masanın üzerindeki kağıt yığınına yavaşça vurup "Aynen öyle söylüyorum. Ve Aras suçsuz değil." deyip işaret parmağı ile beni göstererek "Bunu sende biliyorsun." dedi.

 

"Benim bildiğim tek şey Aras'ın masum olduğu. Hem seninki ne güzel hayatmış ya." deyince ne dediğimi anlamayarak bana baktı. "Savcısın, hukuk senden yana diye adaleti yanıltmaya kalkmakmış olman." diye açıklama yaptım.

 

"Adaleti yanıltan birisi varsa oda sensin. Söyle o zaman müvekkilin dün gece neredeydi?"

 

"Sağ kolu vurulmuş bir adam nerede olabilirse oda oradaydı. Yani hastanede. Bütün gece yanımdaydı." deyip gözlerinin içine bakarak "Bütün gece diz dize oturduk" dedim.

 

Gözlerime nefretle bakıp "Yalan söylüyorsun. Aras'ın hastaneden çıktığına dair kanıtlar mevcut elimde. Buda onun hakkındaki suçlamaların doğru olduğunu gösterir. Şimdi" diyerek eliyle kapıyı gösterdi. "Rahat bırakırsan Aras Yiğitsoy ile yarım kalan işimi tamamlamak istiyorum."

 

Dudaklarıma sinirden oluşan gülümseme yayılırken bacaklarımı çözüp ayağa kalktım.

 

Başımı anlıyorum der gibi aşağı yukarı ritim tutarak sallarken bütün gücümle açtığım ellerimi masanın üzerine vurdum. Hareketimi beklemeyen Fırat irkilerek yüzüme bakınca "Aras'ı serbest bırakman için 5 dakikan var. Bıraktın bıraktın bırakmadın..." derken sözümü kesip "Sena ileri gidiyorsun. Kiminle konuştuğunu unutma." dedi.

 

Meydan okuyan gözlerimle ona bakmayı sürdürürken "Sen daha ileri gitme görmemişsin Fırat. Şimdi kes sesini de beni dinle. Aras 5 dakika içinde yanıma geldi geldi. Yok gelmedi Hamdi Yiğitsoy'un bütün avukatlarını buraya yığar, yurt dışı bağlantılarını işin içine katarım." deyince keyifle güldü. "Aras'ı tek başına çıkaramayacağının sende farkındasın yani."

 

Ellerimi masadan çekip tırnaklarıma baktım. Takındığım umursamaz tavırla "Sen olayı yanlış anladın. Ben Aras'ı çıkaramayacağımı düşündüğüm için çağırmayacağım onları." başımı yana yatırıp imalı bir şekilde gülerken "Senin için çağıracağım." dedim.

 

Gözleri kısırlarken "Hangi sebeple?" diye sordu.

 

"Uyuşturucu mafyası lideri olan Kahraman Eroğlu'na sevkiyat yapacakları gece polis çevirmesi yapılan güzergâhları bildirmen. Böyle bir sevkiyatın yapılmasına göz yumarak yardım ve yataklık yapman sebebiyle."

 

Kocaman gözleriyle bana bakarken "Yapamazsın." dedi.

 

Ellerimi masanın üzerine koyup "Öyle bir yaparım ki aklın şaşar. Şimdi ben kapının önündeyim. 5 dakikan var. Aras dışarıya gelmezse sen içeriye girersin." deyince küçümseyici bir bakış atıp "Elinde delilin yok." dedi.

 

"Öyle mi dersin?" derken çantama uzandım. Elime aldığım telefondan Fırat ile babamın sevkiyat konuşmalarının olduğu ses kaydını açtım. Fırat'ın "Söylediğim gibi Kahraman Amca doğu yönündeki yollarda her hangi bir çevirme olmayacak. Sevkiyatı o güzergahtan yapmanız daha güvenli." diyen sesini duymasıyla yerinden hışımla kalkması bir oldu.

 

Telefonu alıp çantama attıktan sonra "Aras yanarsa sende yanarsın anlatabilmişimdir umarım." dedim. Evdeki hizmetçilerden birini satın almıştım. Oda sağ olsun benim için babamın çalışma odasına dinleme cihazı yerleştirmişti. Böylelikle Aras'ı kurtarmak için kullanabileceğim bir koz geçmişti elime. Gerçi babam bunları duyunca odasını aratacağı için bu fırsat elimden kaçacaktı. Ancak bunun bir önemi yoktu.

 

Yüzüme iğrenerek bakıp "Evlenme teklifi ettiğim kadına bak, Aras Yiğitsoy'un kurtarıcı meleği olmuş." dedi.

 

Bakışlarına aynı hislerle karşılık vererek "Evlenme teklifi aldığım Savcı'ya bak babamın kuklası olmuş. İyi ki o gece sana evet demek gibi bir aptallık yapmamışım." dedikten sonra arkamı dönüp çıkmak için yürüdüm.

 

"Yanlış adam için kendini ateşe atıyorsun Sena. Bu aptallığının bedelini ağır ödeyeceksin." diyen Fırat'ın sesini duyunca ondan tarafa döndüm.

 

"Ateş benim ateşim, aptallık benim aptallığım. Haddin olmayan şeylere burnunu sokma Savcı Bey." Kolumdaki saate baktım. "Ayrıca sen kendi ateşinin derdine düş. 1 dakikan geçti bile." deyip arkamı dönerek kapıyı çarpıp çıktım.

 

Kapının önünde durup elimi neredeyse yerinden çıkacak olan göğsüme bastırdım. İlk kez böyle bir şey yapmıştım. Aras ile Fırat arasındaki savaşın kolay kolay bitmeyeceği kesindi. Görünen oydu ki Aras ile olduğum sürece bunu yapmaya devam edecektim. "Ah Sena Ah. Aras'a uslu dur derken savcı odası basıp birde onu tehdit ettin. Seni küçük şeytan." diyen iç sesime layık olduğu şekilde şeytani bir gülümseme gönderip omuzlarımı dikleştirerek adımlarımı çıkışa yönlendirdim.

 

Kapıdan çıkınca adliyenin kapısın bekleyen Kadir yüzüme merakla baktı. Saatime tekrar bakarak "En fazla 5 dakika içinde yanımızda olur." dedim. Minnet dolu gülümsemesi ile bana bakıp "Sağ ol Avukat Hanım." dedi. "Rica ederim Kadir. Bu benim görevim. Ayrıca hepimiz biliyoruz ki Aras'ın dışarıda olması içeride olmasından daha az risk taşıyor." deyince güldü.

 

"Haklısınız Avukat Hanım." dedikten sonra duraksadı. Aklına gelen şeyi söyleyip söylememe konusunda kararsız bir hali vardı. "Abim" dedi en sonunda "eser gürler, merhametsiz gibi görünür ama içinde kimsenin bilmediği kırıklıklarla dolu bir tarafı vardır." deyince aklıma gelen şeyle gözlerimin içi parladı. Acaba Aras ile ilgili ondan bir şeyler öğrenebilir miydim? Bunu anlamanın tek yolu vardı. Sesimdeki heyecanı bastırmaya çalışarak "Bu kırılgan tarafı görmüş gibisin Kadir." dedim.

 

"Aslına bakarsanız insanlara karşı bu halini görmedim Avukat Hanım. Size şunu söyleyeyim ki o kadar yakın olmalarına rağmen bu tarafını Yavuz Abi bile görmemiştir. Ama her ay yetiştirme yurtlarına ve AMATEM'e yüklü bağışlar yapan, hayvan barınaklarına tonlarca mama gönderen ve bütün veteriner masraflarını karşılayan birisinin saf kötü olduğunu düşünmüyorum." derken yüzüme anlamlı bir şekilde bakıp "Bana sorarsanız bir insan ancak çok kırılırsa bu hale dönüşür." dedi.

 

Söylediklerini dinlerken Aras'a hayran olmadım desem yalan olurdu. Demek o sert duruşun ardında görünmesini istemediği bir kalbi vardı. Demek kaçışı insanlardandı, nefreti insanlaraydı. Kadir yanımda kıpırdanıp "Aras Abi geliyor." deyince adliye kapısına baktım. Gömleğinin kol kısmını düzelten Aras kapıda göründü.

 

Hemen ardından da bana tiksintiyle bakan Fırat. Aras ile beraber oda bize doğru yaklaşıyordu. Zafer gülümsemesi ile ona bakarken kaşlarımı kaldırıp "Umarım bundan sonra kurallara göre hareket edersin Fırat." dedim.

 

Dudakları içe doğru kıvrıldı. Alaylı çıkan sesi ile "Kurallara uygun davran diyorsun Sena, öyle mi?" deyince "Evet aynen öyle diyorum." dedim.

 

Küçümseyerek Aras'a bakıp bakışlarını bana çevirdi. "Güldürme beni Sena. Bunları ülkenin bir numaralı silah kaçakçısını savunan kadın mı söylüyor? Bunları kan ile duvara uyarı mesajı yazan adamın avukatı mı söylüyor? Sözlerin ile davranışların çelişmesin Sena Eroğlu. En azından sen bazılarının yapamadığını yap ve hayatındaki insanlara karşı dürüst ol, patronuna benzeme." dedi.

 

Şaşkınlıkla kalkan kaşlarım ve hafif aralanan ağzım ile bir Aras'a bir Fırat' a baktım. "Ne demek istediğini anlayamıyorum Fırat." Başını Aras'a çevirdi. "Patronuna sor. Aslında nasıl birisi olduğunu sana büyük bir zevkle anlatacağına eminim " dedikten sonra susup göz ucuyla Aras'a baktı.

 

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelmeye devam ederken Fırat'ın yüzüne sinsi bir ifade yerleşti. İntikam ateşi ile parlayan gözlerini Aras'a dikip "Aslında kim olduğunu." deyince Aras'ın çenesi kasıldı. Serbest olan elleri yumruk şeklini alırken öfkeden kızaran gözleri ve neredeyse kaskatı kesilmiş bedeniyle Fırat'a döndü. "Tek kelime daha edersen seni burada öldürürüm. O saçma sapan teorilerinden bir tanesi ağzından dökülsün ömrümün hapishanede geçeceğini bilsem de seni şuan şurada öldürürüm." demesiyle Kadir'in emniyetini açtığı silahı Fırat'ın ensesine doğrultması bir oldu.

 

Adliyenin önünde bekleyen polisler ellerindeki silahları bize doğrultup koşuşturarak yanımıza gelirken Fırat elini kaldırıp "Sorun yok." diye bağırdı.

 

Savaş açtığını belli eden bakışları Aras'ın üzerinden geçerken "Merak etme Aras Yiğitsoy. Bu kadar kolay yoldan olmasını bende istemem. Bu sırrı ne zaman söyleyeceğimin cehenneminde yan önce." dedi.

 

Yüzüme alayla bakıp "Bu kadar aptal olma Sena. Aç artık gözlerini. Bu adamın amacının ne olduğunu anla." dedikten sonra arkasını dönüp adliye binasına girdi.

 

Olanları anlamlandırmaya çalışır bir vaziyette Fırat'ın arkasından bakakalmıştım. Neyi kast ediyordu bu adam? Aras'ın bana olan nefretinin sebebini biliyor olamazdı değil mi?

 

"Avukat, arabaya geç." diyen Aras'a boş gözlerle bakarken bilinçsizce dediğini yaptım. Yol boyunca ne o açıklama yaptı ne de ben soru sordum. İkimizde arabanın farklı pencerelerinden dünyayı seyrettik. Tıpkı gerçek hayatta seyrettiğimiz gibi.

 

***************

 

Hastanenin önüne geldiğimizde Aras ile Fırat'ın neyden bahsettiğini konuşmam gerekiyordu. Aras araçtan inip hastaneye doğru yürürken "Aras" diye seslendim. Durdu. Bana doğru dönüp sabır çeker gibi yüzüme bakıp" Ne oldu Avukat?" diye sordu.

 

Kollarımı göğsümün üzerinde bağlayıp sağ ayağımla ritim tutarken "Sence de bir açıklamayı hak etmiyor muyum?" diye sordum.

 

Yüzü sertleşirken gözlerinin içine anlamadığım bir ifade yerleşti. Keskin çıkan sesiyle "Açıklama falan yok. Orada ne duyduysan unut. Anladın mı beni?" deyip gitmek için arkasını dönünce "O zaman bende Fırat'a sorarım." dedim.

 

Aras'ın ateş almış gözleriyle karşı karşıya kalınca ne dediğimi fark etmiştim. En son olan rezillik sonrası adımın yanında adını en son anmam gereken kişiydi Fırat. Yanıma hışımla gelen Aras'ı görünce güçlü bir şekilde yutkundum. Sanırım sonun başındaki yoldu bu.

 

Bileğimden tutup hastanenin köşesine doğru çekiştirdi. Aslında buna sürükledi demek daha doğru olurdu.

 

Dikkatle yüzüme baktı. Ben öfkesini kusmasını beklerken o sakinlikle beni inceliyordu. Bakışları vücudumda yavaşça gezinip koluma kaydı. Güçlü bir yutkunma sonrası gözlerinden anlayamadığım bir hüzün ve pişmanlık belirdi. " Kolun Avukat. Kolun nasıl oldu?" diye sordu. Neden bahsettiğini anlayamamıştım. Konumuzun kolum ile alakası neydi şimdi? Ayrıca gözlerinde gördüğüm pişmanlığın ve hüznün nedeni de anlayamamıştım?

 

Biraz önce beni çekiştirdiği için böyle bir soru sorduğunu düşündüm. Nedeni bir tek bu olabilirdi. Ama şuan küçük bir çekiştirmeyi konuşmanın sırası mıydı? Gerçekten asıl konuyu geçiştirmenin başka bir yolunu bulamamış mıydı?

 

İki kaşım havaya kalkarken" Kolum mu? " diye sordum. "Aras, Allah aşkına konuyu değiştirmenin başka bir yolu gelmedi mi aklına? Kolum ne alaka?" diye sitem ettim.

 

Başını iki yana sabır diler gibi salladı. Elini bana doğru uzatıp kolumu kendine doğru çekti. Gömleğimin kol kısmını yavaşça yukarıya kaldırdı. Kolumda bir süre kalan bakışlarını kaldırıp gözlerime baktı.

 

Pişmanlık bulutları gözlerinde sabitlenirken " Acıyor mu?" diye sordu. Sesi acı çekiyor gibi çıkınca içimden "Ne var bu kolumda?" diye söylenerek merakla bakışlarımı koluma çevirdim. Kolumdaki yeni yeni geçmeye başlayan morluğu gördüm. Aklıma o gece geldi. Aras'ın kolumu sıktığı sonra da pişmanlıkla elini çektiği gece.

 

"Avukat ben" derken sustu. Gururu özür dilemesinin önüne geçiyordu. Lakin kendinden nefret ettiğini belli eden sesi pişmanlık dolu bakışları onu anlamama yetmişti. Yeliz'e söylediklerimde haklı çıkmıştım. Aras duygularımın bile isteye katili oluyordu ama bedenimde açılacak herhangi bir yara için gerekirse kendi canından da vazgeçebilecek kadar değer veriyordu bana. Bunu kalbimin derinliklerinde hissediyordum. Aramızda anlam veremediğim bir bağ vardı. Onun bütün bu dengesizliklerini hoş görü ile karşılayan bir bağ.

 

Yüzüme taktığım yalancı gülümseme ile "İyiyim. Bir sorun yok." deyince inanmaz gözlerle bana baktı. Oflayarak "Tamam yalan söylemeyeceğim. İlk iki gün çok acıdı. Affedersin ama hayvan gibi sıkmışsın kolumu. Ama şimdi gayet iyiyim." dedim.

 

Adem elmasını yerinden oynatacak kadar güçlü yutkundu. Gücünü toplamaya çalışır gibi yüzüme baktı. "O gün kolun istemeden oldu Avukat. Sana fiziksel olarak zarar vermek asla istediğim bir şey değildi. "deyince hem Aras'a laf sokabileceğim hem de konuyu kapatmayı sağlayabileceğim fırsatın ayağıma geldiğini fark ettim.

 

"Bile isteye zarar vermediğini biliyorum. Sen isteyerek fiziksel zarar vermezsin bana." dedim. Kasılan yüzü azda olsa gevşerken" Sen sevgili patronum, biliyorum ki bana karşı sadece psikolojik şiddeti bile isteye yaparsın. Bunu öğrendim artık. "diyerek elimi çeneme götürüp işaret parmağımla çenem üzerinde ritim tutarken" Sanırım kadınlara karşı tarzın bu. Erkeklerin vücut bütünlüğünü kadınların ise ruhsal bütünlüğünü bozmak. "dedim.

 

Gevşemeye başlayan çenesi kasıldı. Gözlerinden üzerime sağanak gibi yağan nefret okları eşliğinde" Hak etmeyen kimseye hak etmediği bir tavırda yaklaşmadım Avukat. Sana o sözleri söylediysem hepsini hak etmişsindir." dedi.

 

Ben söylediklerinin şokunu üzerimden atmamışken gitmek için arkasını döndü. Bir kaç adım attıktan sonra durdu. Bana dönüp yanıma doğru yaklaştı. Yüzü nefesini hissedebileceğim kadar yakınıma sokulunca "Ayrıca sen bana ne zamandır Aras diyorsun? Aras Beye ne oldu?" diye sordu.

 

Soğuk soğuk terlemeye başladım. O sormasa hiç fark etmemiştim. "Sahi ben Aras'a bey demeyi ne zaman bırakmıştım?" Zihnimde bu sorgulama devam ederken Aras'ın nefesi ılık ılık yüzüme vurdu. Aklım başımdan uçacak gibi hissettim. Aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu.

 

Bakışlarım gözleri ile dudakları arasında gidip gelirken dudakları dudaklarıma yaklaştı. "Cevap versene Avukat. Yakın olduğun Yavuz'a bile hala bey derken bana neden Aras diye hitap ediyorsun?" O kadar yakındık ki ağzından çıkan her kelimede yayılan nefesinin dudaklarımı bulması saniyeyi almıyordu.

 

Kendimi ve kaybolan sesimi bulup "Ben...." diye bocalarken kulaklarıma bütün nefreti, öfkesi, kini ve soğukluğu ile "Sena" diye adımı seslenen o adamın sesi doldu.

 

Aras benden uzaklaşırken biraz önce yüzünde olan keyifli ifadenin yerini soğuk ve keskin hatlara bıraktı. Bende duyduğum sesin ona ait olmamasını dileyerek gözlerimi kapattım. Ömür boyu nefretimi kazanma şerefine sahip olan ses "Sena" diyerek tekrar kulağıma dolunca gözlerimi açtım.

 

Ona bakmak için Aras'ın yanından geçip bütün nefretimle yüzüne bakarak "Baba." dedim.

 

Bakışlarıma aynı içtenlikle karşılık verirken "Sana yazıklar olsun. Ailemin adını bu kadar ayaklar altına almanı beklemezdim. Şerefimizi beş paralık ettin. Haysiyetimizi ayaklar altına aldın." deyince küçümseyici bakışlarım eşliğinde gülümseyip "Olmayan bir şey ayaklar altına alınamaz baba. Dert etme yani sen." dedim.

 

Üzerime doğru hışımla gelirken "Rezil. Ailemiz hakkında nasıl böyle konuşursun?" diye bağırmaya başladı. Öfkesine her zamanki gibi yenik düşmüş olacak ki eli havaya kalkmıştı. Olduğum yerde durdum. Ondan korkmuyordum. Bana zarar vermesineyse asla izin vermezdim.

 

Yanıma iyice yaklaşacağı esnada "Bir adım daha atarsan beynini dağıtmaya çekinmem Kahraman Eroğlu." diyen Aras'ın sesi kulaklarıma doldu. Bu tınısını biliyordum. İlk karşılaşmamızda Fırat'ın odasındayken benimle konuştuğu ile aynıydı. Yanımdan geçip elleri cebinde babam ile aramda durdu.

 

"Ayrıca bir daha Avukatıma o elin kalkarsa, o elini kopardığım kafan ile beraber sokaktaki itlere atarım." dedikten sonra yüzünde değişik bir ifade belirdi. "Gerçi senin leşini onlar bile yemez."

 

Babam sinirden renkten renge girerken Aras sanki orada yokmuş ona bir şey söylememiş gibi nefretle bana baktı. Alkış yapmaya başlayıp "Aferin sana Sena. Abinin katillerinin, gözünün önünde beni tehdit etmesini de sağladın ya aferin sana." dedi.

 

Dudaklarımdan güçlükle "Abimin katillerimi?" cümlesi döküldü. Babam başını evet anlamında sallayınca önce beynimin içi karıncalandı sonrada kulaklarıma bir uğultu doldu. Duyduklarımla olduğum yerde sendeledim. Ayaklarım beni taşıma görevini bırakmak üzereydi. Her an yere yığılabilirdim. Yanıma gelen Aras beni belimden sıkıca kavrarken babama bakıp "Kim?" diye sordum.

 

Bütün acımasızlığı ile beni süzerken halimden zevk alır gibi olan tavrıyla "Abinin katili Hamdi Yiğitsoy. Sana bunu söylemedi mi?" deyince bakışlarım Aras'ı buldu. Bedeni kaskatı kesilirken babamı öldürmek ister gibi ona bakıyordu. Yani babamın söyledikleri doğru muydu? Abimi onlar mı öldürmüştü?

 

YAVUZ'UMUZA KIYAR MIYIM HİÇ 😍 O KİTABIN MEDARI İFTARI 😂😂 ARAS'IN KATLİAM YAPIP GELEREK HASTANEDE OTURDUĞU ANDAN İTİBAREN RÜYAYDI 😂

 

ŞİMDİ KÖTÜ GÜNLER BİTTİ SIRA DAHA KÖTÜ GÜNLERDE😂😂😂

Bölüm : 13.09.2025 13:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...