
Aras
Bu hayatta birini sevmek kadar boktan bir duygu yoktu. Hele aşk en rezilcesiydi... Birine aşık olduğunda sana ne yaparsa yapsın, nasıl canını yakarsa yaksın günün sonunda hep affeden taraf oluyordun. Seni paramparça etse bile parçalarını tek başına topluyor, onun hiç acımadan kopardığı parçaları sarması için yine ona götürüyordun... Ne kadar küçük düşürücü, ne kadar rezilce bir davranış......
Allah kahretsin ki bende bugün bu rezilliğin bir parçasıydım. Evet, düşündüklerim kadar rezil durumda değildim, ben kanayan yerlerime sevgi yerine tuz basıp kendi yaralarımı kendim sarmıştım. Lakin inkar edilemez gerçeği de senelerce içten içe biliyordum. Sena ihanet etmeseydi benden koparılan her parçayı saklayıp cezaevi çıkışında sarması için Sena'ya götürürdüm.
Olmadı... Götüremedim.Ciğerlerime aldığım hava yetmeyince derinden yenisini aldım. İç sesim "Senin durumun daha rezil Aras. Yarlarını dahi sarmayan kadının kapısının önünde dualar ediyorsun." deyince aldığım nefes bir yerlerde asılı kaldı. Sena; ruhumu, kalbimi, bedenimi hatta varlığımı bile paramparça etmişken ben ona bir şey olacak diye korkuyordum. Benim olmayan kadın benden gidecek diye it gibi korkuyordum.
Burada durmuş içimden dualar ederek Sena'dan gelecek iyi bir haberi bekliyordum. İçeriye alınalı 33 dakika 23 saniye olmuştu. Ve ben saniyesine kadar onun içeride kaldığı zamanı biliyordum. Lanet olsun ki hala hiç kimse bir şey söylemek için çıkmamıştı. Durumu hakkında en ufak bilgim yoktu.
Haber alamadığım her dakika kalbim lanet bir mengene tarafından acımasızca sıkılıyordu. Belirsizlikten kafayı yemek üzereydim. İçeriye girip Sena'yı görmem lazımdı. İyi olduğunu bilmem lazımdı. Çöktüğüm duvar dibinden ayağa kalkıp Sena'nın odasına doğru yürüyordum ki Yavuz önüme geçti.
Kaşlarım anlımın ağrımasına sebep olacak bir hızla çatıldı. Bugün şansını çok zorluyordu. Eğer hastanede olmasaydık çoktan o durduğu yere gömerdim onu ama bunu insanların içinde yapamayacağım -kimseden korktuğumdan değil sağ kolu ihanet etmiş diye alemde itibarımı zedelememeye niyetim yoktu- için durdum. Sıktığım dişlerimin arasından uyarıcı bir sesle " Çekil önümden." dedim.
Bıkmış halde yüzüme bakan Yavuz "Abi, sana daha öncede söyledim tehlikeli bir durumu yok." deyince kalkan kaşlarımla yüzüne baktım. "Unuttuysan hatırlatayım ben doktorum. İçerdekiler bir şey demeden de Sena'nın durumunu anlayabiliyorum." Yavuz'un doktor olması bana doğru söyleyeceği anlamına gelmiyordu. Yapacaklarımdan korktuğu için yalan söyleme ihtimali olduğunu ikimizde biliyorduk.
İkna olmadığımı anlayınca başını hafifçe iki yana salladı. "İçeri girsende bir şey değişmeyecek. 5 dakika önce baktığımda hala baygındı. Sen dedin diye doktor odasında bekliyor. Az daha sabret, uyanınca haber verecekler." deyince dişlerimi sıkıp "Yavuz sabır falan kalmadı bende. Çekil önümden." dedim.
O, beni ölüne gönderse de benim iyi olduğunu bilmediğim bir saniye geçirmeye daha sabrım kalmamıştı. İçeriye girecek ve uyanana kadar orada bekleyecektim. Gerekirse siktiğimin doktorunu dışarıya atacak başında tek başıma bekleyecektim..
"Aras kızı delirtmeye mi çalışıyorsun?"
"O ne demek lan?"
"Şu demek abi" duraksayıp derin bir nefes aldı. "Avukat Hanım, Selim'in" öne doğru eğilip fısıldayarak "Yani senin" dedikten sonra geri çekildi. "Adını sayıklayarak bayıldı. Senelerce öldü bildiği adamı uyanır uyanmaz pat diye karşısında görürse ne olur bir düşün bakalım?"
Maalesef ki haklıydı. Hiç ihtimal vermesemde Sena'nın bayılma nedeni Selim gibi duruyordu. Tabi dışarıdan bakınca insanların gördüğü kısımdı. Söylediğim sözler ağır gelince yaşadığı Selim ile ilgili sanrı sonrası da bayılmış olabilirdi. Her ihtimale karşı olayların daha da kötüleşmesini istemediğim için başımı tamam anlamında sallayıp kalktığım yere doğru yürüdüm.
Dirseklerimi dizlerime dayayıp başımı avuç içlerimin arasına aldım. Şu günün bitmesini istiyordum. Sena'nın canını yakmak falan umurumda değildi. İntikam düşüncem uçup gitmişti. Tek istediğim hayatımdan siktir olup gitmesiydi. Halimi fark eden Yavuz beni yalnız bırakmak için "Aras istersen ben içeriye gireyim. Sena uyanınca hemen gelir sana söylerim. Olur mu?" diye sorunca ondan tarafa dönmeden başımı tamam anlamında salladım.
Yavuz , Sena'nın odasına giderken bende kalktığım duvar dibine tekrar çöktüm. Sena'dan haber alamamak beni mahvederken birde olanlar gözümün önünden gitmiyordu. Onu öyle görmek beni bitirmişti. Sena'ya olan öfkemle küllerimden doğmuştum ben. Ama anlaşılan oydu ki küllerinden doğan Anka Kuşu, doğduğu küllerde boğuluyordu.
Kalbim bu acılarla boğuşurken aklım hala olanları anlamaya çalıştım. Anlayamadım. Beni görünce neden bayıldığına anlam veremiyordum. Bunlar ondan beklemediğim insani tepkilerdi. Hırslarına hizmet eden insanlar diğer insanlar için üzülemezdi. Hele Selim için hiç üzülmezdi. Ya da üzülür müydü?
Acaba gördüğünü sandığı kişiden dolayı kalbi acımı çekiyordu? Yoksa oda gerçekten Selim'i sevmiş miydi? Oda beni deli gibi özlüyor muydu? Dudaklarıma o gece bıraktığı öpücük onunda kalbine işlemiş miydi?
Dilimi alt dişlerimin üzerinde gezdirirken sinirle gülümsedim. Tabii ki de bunların hiç biri olmuş olamazdı. Beni cezaevinden kurtarmaya uğraşmayı geç , görmek için bile bir kez gelmemişti. Böyle olmasının sebebi Selim' e verdiği değer değildi. Ya sözlerim ağır gelmişti ya da ondan beklenmeyecek şekilde vicdanının derinliklerine gömdüğü gerçekler onu bu hale getirmiş olmalıydı.
Elimi anlıma tıklatır gibi vurmaya başladım. Allah'ım nasıl bir cehennemdi bu. Hem onun tırnağına zarar gelmesini istemiyordum. Hem de ondan ölesiye nefret ediyordum. Başımı tekrar yukarıya kaldırdım. "Allah'ım sen kalbimle sınama beni. Bir kez daha aynı acıyı kaldırmaya dermanım yok." diye mırıldandım.
13 yıllık emek verdiğim Aras YİĞİTSOY bir günde darmaduman olmuştu. Düşündükçe kafayı yiyecektim. Yerimden kalkıp koridorda çaresizce gezinmeye başladım. Yaklaşık 15 dakika kadar sonra kapı açıldı. Yerimde durup kimin çıktığına baktım. Yüzünde rahatlama hissiyle Yavuz göründü.
Hızla yanıma gelip "Abi , Avukat Hanım iyi." dedi. Duyduklarımla üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Derinden bir "oh" çektim. O iyiydi. Benim yüzümden ona bir şey olmamıştı. Ben, onun yüzünden senelerce cehennemde yanmışken ona benim yüzümden bir şey olmasına dayanamazdım.
Sena, beni öyle bir bataklığa atmıştı ki masumiyetimden geriye bir şey kalmamıştı. Bugüne kadar Yavuz'un canı dışında kimse umurumda olmamıştı. Yavuz bu kadar önemseme sebebim ise insanlıktan falan değildi; emanet olduğu içindi... Bana babamın ve amcamın emanetiydi.
Peki bugün ne değişmişti? Neden Sena'ya bir şey olmasından it gibi korkuyordum? Neden benden geriye adımda dahil hiçbir şey bırakmayan kadına bir şey olacak diye bu kadar endişeleniyordum? Göğsüm lanet bir mengene tarafından sıkılmaya başladı. Nefesim daralıyordu. Ciğerlerimi rahatlatma ihtiyacıyla Yavuz'a belli etmeden derin bir nefes aldım.
"Madem Sena'yı önemsemiyorsun bu zamana kadar onu neden korudun?" diyen iç sesimle huzursuzluğum arttı. Bu ses Aras'ın değil Selim'indi. Sena'nın gelişi karanlığıma lanet darbesini indirmiş 13 yıldır varlığını unuttuğum Selim'in sesini duymama neden olmuştu. Düşüncelerden sıyrılma umuduyla başımı iki sana salladım. Sena gitmeli, Allah'ın belası sesler susmalıydı!
"Abi.." diyen Yavuz'un sesiyle düşüncelerden kurtulup yüzüne baktım. Tereddütlü çıkan sesiyle " Avukat seni görmek istiyor." deyince huzursuz bir şekilde Yavuz'a baktım. Cehennemimin bitmediği yetmezmiş gibi katlanarak gelmeye devam ediyordu. Bir kaç saniye önce varlığını hissettiğim Selim ile ilgili soracağı herhangi bir şeyle yüzleşecek durumda değildim. Bu gün o gün değildi. Yavuz huzursuzluğumu anlayarak "Selim'den dolayı değil abi başka bir şey konuşacakmış." dedi.
Hasta yatağında Selim'den daha önemli ne hakkında konuşmak istiyordu ki. Çattığım kaşlarımla "Neyle ilgili?" diye sordum.
Yavuz sesinde hafif korku olan bir tınıyla "Davadan önce yaptığımız antlaşmanın şartlarıyla ilgiliymiş." deyince beynimden vurulmuşa döndüm. Ne kadar da aptaldım. Ben onun Selim için beni çağırdığını düşünürken o hala paranın peşindeydi. Onun nasıl olduğunu merak ederek harcadığım zaman için köpekler kadar pişmandım. O benim ne sevgimi, ne merakımı ne de başka bir şeyimi hak ediyordu. Bu gün bunu bir kez daha gösterdi.
Gerilen çenemle " Konuşalım bakalım şu şartları" deyip odaya doğru yürüyecekken Yavuz "Abi dur gitme şimdi. Sena Hanım telefon görüşm" derken söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi sesi kesildi.
Yavuz'un yüzüne dikkatle bakınca Sena'nın kiminle konuştuğunu anladım. Ama onun nasıl bir insan olduğunu kendime tekrar hatırlatmak için tek düze bir sesle "Kiminle konuşuyor?" dedim.
Yavuz susup çaresizce yüzüme bakarken sesimi yükseltip tekrar "Kiminle konuşuyor Yavuz." dedim.
Başını hafifçe iki yana sallayan Yavuz "Savcıyla abi." dedi. Söylediği cümle zihnimin en karanlık köşelerinde yankılanmaya başladı. Savcıyla konuşuyordu ha? Hem de Selim diyerek kollarımda bayıldıktan sonra. Hasta yatağında aklına gelen ilk şey para ikincisi de Savcı olmuştu öyle mi?
Sesimi sakin tutmaya çalışarak " Ne hakkında?" dedim.
Beni geçiştirmeye çalışır gibi "Abi boş ver ne hakkında olduğunu? Hem bize ne avukattan öyle değil mi? " deyince "Ne hakkında Yavuz?" diye bağırdım.
Sıkılmış halde nefes veren Yavuz "Akşamki yemek hakkında abi." dedi.
Öfkeden yüzümde oluşan gülümsemeyle "Sena Hanım yemeklerde fink atacak kadar iyileşmiş ha. İyiymiş." diyerek duraksadım. Duyduklarım Aras'ın kaldırabileceği şeylerdi. Ama Selim bunlar için çok zayıftı. Ve Sena'yı gördüğüm andan itibaren Selim sürekli hortluyordu. Bir an önce buradan da o kadından da kurtulmalıydım.
"Avukat Hanım, bana ne diyecekse desin sonra Savcısına koşsun o zaman." diyerek odaya yürürken arkamdan Kadir'in "Abi" diye seslenen sesi geldi.
Ben durup Kadir'in yanıma gelmesini beklerken Yavuz "Abi ben gireyim. Geleceğini haber vereyim. Olur mu?" dedi. Sena telefonu kapattı mı diye kontrol etmek için önden gitmek istediğine emindim. İçimdeki Selim'in daha fazla üzülmesini istemediğim için gözümle git dedim.
Yavuz'un odaya girdiğini belli eden kapı sesiyle beraber Kadir'de yanımda bitti. Ben ne oldu diye sormadan "Abi, Savcı yine eve arama kararı çıkartmış. Evin altını üstüne getiriyorlarmış. Bir şey yapmamızı ister misin?" diye sordu.
Öfkeyle burnumdan nefes verdim. Bu Savcı'nın belasını sikecektim. Ama şimdi değil. Önce içeride ki Yavuz itine gereken cezayı kesip sonrada hortlayan Selim'i öldürecektim. Savcı sonranın meselesiydi. "Bir şey yapmasınlar. Yalnız aramaya gelenlerin de başından ayrılmasınlar. O Savcı'ya güven olmaz. Başımızı yakacak bir şey bulur. Ya da kendisi bir şey yapar." dedim.
Talimatımı duyan Kadir "Tamam abi. Ben hemen çocukları arıyorum." deyip hızla yanımdan uzaklaştı. Bende odaya doğru daha doğrusu dünyadaki cehennemime yürümeye başladım. Odanın kapısını açıp içeri girince Sena ile göz göze geldik. İkimizde tek kelime etmeyerek birbirimize bakmaya başladık.
Beni süzüyordu. Kim olduğumu anlamaya çalışıyor gibiydi. En son gözü gözlerimde takılı kaldı. Onu içeriye aldıklarında Selim olan tarafım haline dayanamamış, gözlerimden bilinçsizce yaşlar akmıştı. Bu yüzden kızarmış olmalıydılar. Kendime söverken beni bu hale getiren Yavuz geldi aklıma. Bu düştüğüm halin de faturasını ona kesecektim.
Sena'nın bana diktiği gözleri bir an önce şu lanet konuşmayı yapıp ondan kurtulma isteğiyle doldurdu içim. Kendimi toparlayarak "Avukat Hanım iyi misiniz?" diye sordum
Sesimi duyunca beni incelemeyi bıraktı. Omuzlarını dikleştirip sert bir ses tonuyla "Size rağmen iyiyim Aras Bey." dedi. Benim davama gelip Savcıyla fingirdeşen oydu. Ama bunları ona söyledim diye suçlu olan ben miydim? Bu kadarı ona yetmemişti ve zehir dolu sözlerimle canını acıtmaya devam etmeliydim anlaşılan. "Kusura bakmayın Avukat Hanım özel hayatınıza karışmamalıydım. İstediğiniz ile istediğiniz zaman.. " derken Yavuz cümlemi bitirmeme izin vermedi.
"Sakin mi olsak? Zaten zor geçen günümüzü daha da zorlaştırmasak mı?" diye sordu. Bu şerefsiz cami duvarına işiyordu bu gün. Benim sözümü kesmekte neydi lan? İçimden "Sakin ol Aras. Şimdi sırası değil" diyerek kendimi yatıştırmaya çalışıyordum. Ama daha kendimi ne kadar tutabileceğimi ben bile bilmiyordum
Yavuz daha önce hiç duymadığım kadar yumuşak bir ses tonuyla " Odaya seni neden çağırdığımızı öğrenmek ister misin abi?" diye sordu. Bu it, bu soruyu bu kadar yumuşatmaya çalışarak sorduysa kesin benim kabul etmeyeceğim bir şey vardı. Ama önce Sena'dan biraz önceki küstah cevabının acısını çıkartmalıydım.
Boğmak isteyerek baktığım Yavuz'a "Anlaşılan Avukat Hanım söyleyemediği şeyleri tamamlasın diye." dedikten sonra alayla Sena'ya bakıp "Yoksa Savcıyla olan yemek planını iptal ettiği için nasıl üzüldüğünü mü anlatacak " diye sordum.
Sena öfkeden renkten renge girmeye başlayan yüzüyle tam cevap verecekti ki "Yok abi Sena Hanım sunduğu şartlardan birisinden vazgeçti. Bizde sana onu bildirmek istedik. "dedi.
Odanın köşesinde duran koltuğa doğru yürüdüm. Bu şart meselesinin açılması iyi olmuştu. Yavuz'un beni ne karşılığında bu cehenneme attığını öğrenme vakti gelmişte geçiyordu. Onun öncesinde ise Sena'dan, Savcı'nın odasında yaptığı hareketin hesabını soracaktım. Bacak bacak üstüne atarak oturduktan sonra aşağılayıcı bakışlarımla Sena'nın yüzüne bakıp "Hani şu Savcı'ya sanki zorla almış gibi lanse ettiği davanın şartları mı?" diye sordum.
Sena yüzüme öfkeyle bakıp tek kelime dahi etmedi. Anlaşılan yine beni görmezden gelmeyi tercih etmişti. Dilediği kadar beni görmezden gelebilirdi. Selim'i görmezden gelip ölüme terk ettikten sonra Aras'a yaptığı hiç bir şey benim canımı yakamazdı.
Yavuz halinden bıkmış halde "Evet abi o şartlar." dedikten sonra derin bir nefes alıp "Abi, Sena Hanım bizim sürekli avukatımız olmaya karar vermiş. Daha doğrusu davaya devam etmek için tek şartı buymuş. Ben bu durumdan memnun olacağımı söyleyince kendisi bizzat seninle de konuşmak istedi abi." dedikten sonra sustu. Ağzından çıkan her sözcükte benim ona olan öfkem artarken onun sesinin tonu da korkuyla azalıyordu.
Kendimi kontrol edebilmek için gevşek olan elimi sıktım. Çene kaslarım bu gün bilmem kaçıncı kez olduğu gibi yine sinirle kasıldı. Yavuz'un bu gün yaptığı her şeye eyvallahtı. Ama buna değil. Bu onun bir kaç kırıkla kurtulabileceği bir karar değildi. O bugün kardeşliğimize ihanet etmişti. Selim'i öldüren kadının yanımızda olma isteğini kabul etmişti. Benim ölsem de kabul etmeyeceğim bir şeyin sözünü bana sormadan vermişti. Bu benim ona olan güvenime ihanetti.
Yavuz'a burada bir şey yapmamak için gözlerimi öfkeyle kapatıp açtım. Derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalkıp Yavuz'a doğru yürüdüm. Tam önünde durup korkuyla yüzüme bakan Yavuz'a öfkeyle soluyarak ""Öyle mi Yavuz? Bana sormadan kabul ettin hem de böyle bir şartı. Doğru mu anladım? " diye sordum.
Yavuz olacaklar yüzünden korkuyla yüzüme bakarken "Ben öyle olmasını istedim. Ve ben öyle olmasına karar verince insanların pek itiraz hakkı olmaz Aras Bey. Farkında mısınız bilmem ama kozlar benim elimde" diyen Sena'nın sesini duyunca bütün nefretimle ona baktım. Benden hayatımı , masumiyetimi aldığı yetmezmiş gibi şimdide kardeşimi almıştı. Tiksintiyle "Doğru ya Sena Hanım ve onun uyulması zorunda olan kararları. Unutmuşum Avukat." dedim.
Daha fazlasını söylememek için kapıyı çarpıp odadan çıktım.
Öfkeden deliye dönmüş halde kendimi hastaneden dışarıya zor attım. Biraz daha burada kalırsam hem Yavuz'u doğduğu güne pişman edecek hem de Sena'ya altından kalkamayacağı şeyler söyleyecektim. Arabaya doğru geldiğimi gören Kadir kapıyı açtı. Araca geçtiğimde sıkmaktan moraran yumruğumu serbest bıraktım.
Şoför koltuğuna oturup aynadan bana bakan Kadir "Abi nereye gidiyoruz?" diye sordu. Galeriye gidemezdim. Savcı her şeyi bu kadar incelerken şehrin göbeğindeki yerde Yavuz ile hesaplaşamazdım. "Çekme Köyde ki eve" dedim.
Burayı bilen pek yoktu. Hamdi Baba'nın kız kardeşine babasından kalan bir evdi. Ne benim ne de Hamdi Baba'nın adına kayıtlı olmadığı için polis radarına takılmıyordu burası. Gerçi takılsa da bir şey değişmezdi. İçeride silah sevkiyat toplantıları dışında illegal herhangi bir şey yapılmıyordu.
Yol boyu olanları aklımdan çıkarıp kafamı 2 hafta sonra yapılacak silah sevkiyatına vermeye çalışsam da başarılı olamadım. Yavuz'a yaptıklarının hesabını sormadan öfkem dinmeyecekti. Bana ihanet etmişti. Hem de kim için hayatımızı bu noktaya getiren bir kadın için. Çocukken hayalini kurduğumuz gibi ben avukat o da doktor olabilecekken şimdi ikimizde gırtlağımıza kadar pisliğin için de yüzüyorduk.
Onun kalbi bu kadar pislikte kararmamış olabilirdi. Bize bunları yapan kadını affedebilirdi. Ama ben içerisinde iğne ucu kadar bile beyazlık olmayan, siyahtan daha siyah olmuş kalbimle Sena'yı affedemezdim. Yıllardır varlığını unuttuğum kalbimi bile bugün hatırlamışken benden daha fazlasını beklemeye kimsenin hakkı yoktu.
Araba evin önüne gelince hızla indim. Kadir'e elimi uzatıp silahımı istedim. Belinden çıkardığı silahı elime tutuşturdu. "Kadir, Yavuz ararsa burada olduğumu söyle. Ve gelmeden önce bana haber ver" dedikten sonra toplantıları yaptığımız bodruma indim.
Olanları tekrar tekrar gözümün önüne getirip Yavuz'u affedebileceğim tek bir neden aradım. Bulamadım. Ona zarar vermemek için öfkemi kontrol altına almaya çalıştım. Yapamadım. Bir sevdiğimin daha ihanetini görmezden gelemedim. Bundan öncekinde ben ölmüştüm bu sefer de ben öldürecektim.
Sena getirmişti beni bu hale. Masum bir adamken Sena beni bu zebaniye çevirmişti. Oysa çok güzel sevmiştim ben onu.. Saçının bir teline zarar gelse, ayağı taşa takılsa canım yanacak kadar çok sevmiştim. Abisinin ölümüne ağladığında gözünden akan her damla yaş için dünyayı ateşe vermek isteyecek kadar çok sevmiştim.
Ne istemişti lan benden? Ne istemişti benim hayallerimden, hayatımdan, masumiyetimden? Neden beni seviyormuş gibi davranmıştı? Neden beni diğerlerinden farklı olduğuma ikna etmişti? Çok mu salaktım? Onun hayatımla oynamasına izin verecek kadar mı salaktım? Elimi önümdeki masaya defalarca geçirirken "Neden lan? Neden? Neden? Neden?" diye bağırdım.
"Neden babam gibi bir adam olmama izin vermedin?" Son cümlelerimle titreyen sesime engel olamadım. Canım çok yanıyordu. Bana yaptıklarından dolayı canım çok yanıyordu. Benden çaldığı yıllarım değildi, benden ömrümü çalmıştı. Benden masumiyetimi, hayallerimi, hayatımı en önemlisi ise babamın gurur duyduğu adamı çalmıştı.
Hadi üniversite zamanlarında toydu, deliydi. Peki ya sonrası? Avukat olduktan sonrasında bana olan ihanetlerini ne yapacaktım? 1 ay boyunca evli adamlarla dahi yaşadığı yasak aşkın magazine düşen görüntülerini nasıl silecektim beynimden? Kalbimde azıcık kalan aydınlığı da o haberlerle karartmışken ben nasıl affedecektim Sena'yı? Kararlıydım. Onunla çalışmayacaktım. Ne olursa olsun yanımda kalmasına izin vermeyecektim.
Sabaha kadar gözümü kırpmadan Yavuz'un gelmesini bekledim. Sabaha karşı odanın kapısı çalındı ve açıldı. Kadir korka korka "Abi, Yavuz abi geliyormuş." dedi. Söylediğini duyunca volta atmayı kesip olduğum yerde durdum. Yüzümde oluşan çarpık gülümseme ile başımı ileri geri sallayarak "Gelsin Kadir. Yavuz abiniz gelsin." dedim. Başı önde olan Kadir "Tamam abi" dedikten sonra kapıyı kapatmaya niyetlenmişti ki "Kadir" dedim.
"Efendim abi."
Sakalımı sıvazlayıp elimi boynuma doğru indirirken "O Yavuz abiniz bu odaya girdikten sonra kıyamette kopsa bu odaya kimse girmeyecek anladın mı?" dedim.
Yüzüme korkuyla bakarak sesli bir şekilde yutkunup "Tamam abi." dedi.
Ben nasıl bugün tek başıma yandıysam oda tek başına yanacaktı. Beni nasıl onun atığı cehennemden kimse kurtarmadıysa onu da kurtarmayacaktı. Benim kardeşim bugün ölmüştü. Kefenini giydirip mezarına yerleştirmekte bana düşerdi.
Kendimi koltuğa bırakıp dirseklerimi önümdeki masaya dayadıktan sonra ellerimi başıma götürüp gözlerimi kapattım. Sadece biraz huzur istiyordum. Günahkar birisi için istediğim şey belki fazlaydı ama bugün azda olsa huzur istiyordum.
Masada öylece durmuş beklerken odanın kapısı açıldı. Başımı ellerimin arasından çıkarıp kapıya baktım. Yavuz ile göz göze geldik. Onun gözlerinde benim onu 1 dakikada olsa dinlemem için beklenti varken benim gözlerimde ihanete uğramış yaralı aslanın öfkesi vardı. Herkes bilirdi ki yaralı bir aslan ya ölürdü ya da öldürür.
Yavaşça yerimden kalkarak masanın önüne doğru yürüdüm. Yavuz'da kendinden emin bir şekilde odaya girip kapıyı ardından kapattı. Yanıma yaklaşan Yavuz 'un "Aras bak" demesiyle sabahtan beri sıktığım sağ yumruğumu yüzüne geçirdim. Odanın ortasında ki büyük masanın üzerine yıkılan Yavuz'un üzerine eğildim. Yüzüne bir taraftan sabahtan beri atmamak için kendimi tuttuğum yumruklarımı atarken diğer taraftan "NE BAK LAN? NE BAK" diye bağırıyordum. Her yumruk darbemde Yavuz acıyla "Aras dinle" diyerek kendini açıklamaya çalışıyordu.
Bana sormadan o sözü vermemiş olsaydı belki dinlerdim. Ama şimdi ne açıklama yapacak zamandı ne de dinlenecek zaman. Şimdi hesap verme zamanıydı. Onu dinlemem için yalvaran Yavuz'un yakasından tutup "Neyini dinleyeceğim lan? Neyini? Beni aldatmanı mı? Sahtekarlığını mı? Arkamdan iş çevirmeni mi?" deyip yumruğu burnuna geçirdim. Burnundan kırıldığına dair sesin gelmesiyle kan boşalmaya başladı. Yüzü kan içinde kalmaya başlarken "O amına koyduğumun Senasını bana avukat olarak getirmen yetmedi. Birde sürekli avukatımız olmasına izin mi verdin? Yavuz sen beni kardeş katili mi yapacaksın?" diye kükredim.
Yakasından çekiştirerek masadan kaldırdığım Yavuz'a "Bana bunu nasıl yaparsın lan? " diye bağırıp yumruğumu geçirince Yavuz yere doğru savrularak düştü. Öfkemden deliye dönmüştüm. Yüzü kan içinde kalan Yavuz zerre umurumda değildi.
Sırtı bana dönük olan Yavuz'un sırt kaburgalarına attığım tekmenin şiddetiyle benden tarafa döndü. Karnına, yüzüne rast gele tekmeler alırken her darbemde daha da büzülüyordu.
Aldığı tekme darbelerine karşı dirsekleriyle yüzünü korumaya çalışırken hala "Abi n'olur dinle" diye yalvardığını duyunca göğüs kafesine doğru sert bir tekme çıkararak sıktığım dişlerimin arasından "Abi deme lan bana. Abi deme" diye bağırdım.
Ben hırsla yerdeki Yavuz'a yeni tekmemi savururken arkamdan omzuma bir el dokundu. Öfkeyle "Ben size bu odaya kimse girmeyecek demedim mi lan?" diye bağırıp elim havada arkamı döndüm.
Sinirden kaskatı olmuş yüzüyle "Herkesin cezasını kestin, bir kuzenin mi kaldı ceza kesilecek?" diyen Hamdi Babayla olduğum yerde kaldım. Önce yerdeki Yavuz'a acıyan gözlerle bakıp başını bana çevirdi. "Ha Aras herkesin cezasını kestin, bir kuzenin mi kaldı ceza kesilecek?" diye sorusunu tekrarladı.
Yerde acıdan iki büklüm olmuş Yavuz'a öfkeyle bakıp "Benim kuzenim falan yok Baba." dedikten sonra tekrar Hamdi Babaya dönüp " Ben kimsesiz bir adamım. Bunu en iyi sen bilirsin. " dedim. Onu tanıdığım zamandan bu yana ilk kez Hamdi Babaya karşı gelmiştim. İlk kez onun lafının üzerine laf söylemiştim. Ama bu gün beni kimsenin durduramayacağını oda bilmeliydi. Sena işin içine girince kimseye müsemmamın olmadığını oda anlamalıydı.
Hayatın yorduğu tok sesiyle "Biliyorum, bilmez miyim hiç? Ama seni kimsesiz yapan da benim. Sende bunu mu unuttun Aras?" diye sordu. Haklıydı Aras Yiğitsoy'u ortaya çıkaran oydu. Ama Aras'ı Aras yapan da bendim.
"Unutmadım baba. Ama sizde şunu unutmayın söz konusu o kadınsa hiç birinizi tanımam." dedikten sonra yerde acıyla kıvranan Yavuz'a baktım. Bu kadarı ona yeterdi. Gerçekten öldürmemiştim ama bu saatten sonra benim için öldüğünü oda iyi biliyordu.
Ama eğer burada kalmaya devam edersem ve o bana bir kez daha "ARAS DİNLE" derse onu elimden almaya kimsenin gücü yetmeyecekti. Kardeş katili olmamak için "İzninle baba." dedim. Hamdi Baba gözlerimin içine baktı. İçimdeki karanlığı görünce bir şey demeden başıyla onay verdi.
Odayı terk etmek için hızla kapıya yöneldiğim esnada yerdeki Yavuz'un acıyla "Dinle Aras" dediğini duydum. Kaçtığım sonu Yavuz kendi elleriyle önüme getirdi. Sesini duyunca gözlerim karardı. Bilinçsiz bir halde belimdeki silahı çıkardım. Yavuz'dan tarafa döndüm. Kafasına sıkmak için üzerine yürüyordum ki Hamdi Baba'nın önüme geçmesiyle "ARAS" diye bağırıp yüzüme vurması bir oldu.
Yüzüm tokattın şiddetiyle hafifçe yana doğru düşerken Hamdi Baba "Oğlumun silahını kardeşim dediğin insanlara sık diye mi verdim ben sana " diye hiddetle bağırdı.
Hiç bir tepki vermedim. Gözlerim yerdeki Yavuz'un üzerindeydi. " Kuzenin o senin kuzenin. Kardeşim dediğin ,ananı bacını emanet ettiğin kuzenin. Sağ kolun yaptığın kuzenin. Bu mu senin ona verdiğin değer?" deyince "Bu saatten sonra senin adamın senin değerin. Yavuz'un benim yanımda yeri yok." deyip Hamdi Babanın konuşmasına müsaade etmeyerek bodrumdan yukarı çıktım.
Kapının önünde korkudan bembeyaz kesilmiş Kadir'e "Anahtarları ver Kadir." diye bağırdım. Neresinden çıktığı belli olmayan bir sesle "Üzerinde abi" dedi.
Arabaya binip doğruca onun evinin önüne sürdüm. Sıradaki hesabım onunlaydı. Her şeyin onun istediği gibi olamayacağını bilmeliydi. Evinin bulunduğu sokağa geldim. Kapısını net görebileceğim bir yere arabayı park edip gelmesini beklemeye başladım. Sabırsız bir şekilde arabanın içinde beklerken kapısının önüne Savcı'nın arabası yanaştı. Önce şoför koltuğunki Fırat ile arka koltukta ki Yeliz indi. Sonrasında ise yüzünde kocaman gülümseme ile Fırat'a bir şeyler söyleyen Sena'nın indiğini görünce sinirle elimi direksiyona vurdum. Acıyla yüzüm buruştu. Yavuz ile arbede sırasında zarar gören sol el dikişim bu sefer kesin açıldığını belli eden bir sızı içindeydi. Bandajın içine doğru baktığımda kanamanın başladığını gördüm.
Nasıl olsa kanar kanar diner diyerek sızlayan elimi umursamadan Savcı'nın ne yapacağını beklemeye başladım. Bugün gırtlağıma kadar dolu olan öfke kotam umarım burada iyice zorlanmazdı. Savcı eğer ki o eve girerse bu sefer kendimi tutmak için uğraşmazdım. Bu sefer Yavuz'da yarım bıraktığımı Savcı'da tamamlardım.
5 dakikalık ayak üstü sohbet sonrası Savcı eve girmedi. Veda sarılması sonrasında arabasına binip sokaktan ayrıldı.
Bende arabamın kapısını sertçe çarpıp aşağıya indim. Bahçe kapısından içeri girip eve girmek için son merdiven basamağını çıkmak üzere olan Sena'nın arkasından buz gibi bir şekilde "AVUKAT" diye seslendim.
Sesimi duyan Sena olduğu yerde çakılı kaldı. Bir kaç saniye bekledikten sonra yavaş bir şekilde bana döndü. Yüzündeki şaşkın ifadeyle "Aras. Şey Aras Bey" dedi.
Gözlerimi gözlerine kilitleyip yanına doğru yürüdüm. Dibine kadar girip yüzüne doğru "Avukat aklında ne var bilmiyorum. Benim ile çalışmak için neden bu kadar can attığını da bilmiyorum. Ama senin bilmen gereken şu ki yaptığınız anlaşma beni bağlamaz. Benim avukatım falan değilsin." dedikten sonra bir cevap vermesi için sustum. Beklediğim cevap gelmeyince "Anladın mı?" diye bağırdım. Korkarak yerinden sıçradı.
Soruma cevap vermeyip kısa bir süre beni süzdü. Daha sonra yüzünün hatları belli olacak kadar ciddilikle gözüme baktı. Gözlerinde korkunun zerresi yoktu. Hatta bana meydan okuyorlardı. Kollarını bağlayıp başını dikerek "Anlamadım bir daha anlatsana." dedi.
Daha onu gördüğüm ilk dakika anlamıştım hala dik kafalı olduğunu. O istemedikçe ben ne dersem diyeyim yakamdan düşmeyecekti iyi biliyordum. Başımı öfkeyle tamam anlamında sallamaya başladım. Sinirden alt çenemi kasarak, tekrar yüzüne baktım. İşaret parmağımı yüzüne doğru sallayıp "Keyfin bilir Avukat. İster anla ister anlama. Yalnız sana kötü haber. Artık yanımda Yavuz yok. Sende onunla çalıştığın için sende yoksun." dedim.
Korkuyla açılan gözleri önce Yavuz'un kanlarıyla kaplı ellerime oradan ona vurmaktan zedelenmiş eklem yerlerime daha sonra da yüzüme kaydı. Kanları görünce acıyla bakışları titredi. Güçlü bir yutkunma sonrası korkuyla "Yavuz Bey. O.. O iyi mi?" diye sordu.
Yüzüne iyice yaklaştım. Birbirimizin nefeslerini yüzümüzde hissederken "Ara, kendisine sor avukat." dedim. Yüzümde hissettiğim nefesinin içime işlemesine izin vermemek için hızla arkamı dönüp bahçeden çıkmak için merdivenlerden inmeye başladım. Bahçe kapısından çıkmaya yakın aklıma gelen şeyle Sena'ya dönüp "Bu sana ilk ve son uyarım Avukat. Benden uzak dur." diyerek ne cevap vereceğini beklemeden bahçeden çıktım.
Ben arabaya doğru yürürken arkamdan "Bu iş burada bitmedi Aras Yiğitsoy. Bu savaşı sen mi kazanacaksın ben mi göreceğiz." diye bağırdı. Onun bu cesur hallerine aşık olan Selim, Sena'nın dudaklarına yapışıp "SELİM BENİM , SENA" dememek için kendini zor tutuyordu. Ona dokunmak ve bende yarım bıraktığı her şeyi tamamlamak istiyordum. Ama yapamazdım. Ona aşık Selim ölmüştü. Onu el birliği ile öldürmüşlerdi ve benim onu diriltmeye hiç niyetim yoktu.
Koltuğa oturunca Sena'nın telefonu kulağına götürdüğünü gördüm. Yavuz'u arıyor olmalıydı. Ama aradığı Yavuz şuan ona cevap verebilecek durumda değildi.
Aracı çalıştırarak nereye gideceğimi bilmez halde Senaların sokağından çıktım. Buradaki işimde bitmişti. Bir kardeşe mâl olsa da Sena'dan kurtulmuştum. Yavuz benim adamım olmadığı içim aralarındaki sözleşmede artık beni bağlamazdı. Sena Hanım'da dilediği kadar Yavuz ile çalışabilirdi.
İçimdeki Selim ile Aras ise yine bir savaşa girmişti. Aklım kurtulduğumu söylerken kalbim lanet olsun ki onunla aynı fikirde değildi. Kalbim hala Sena'ylaydı. Onun adliyedeki hali bir türlü gözümün önünden gitmiyordu. Beni görünce adımı sayıklayarak bayılması kalbimin köşelerinde bir yeri harekete geçirmişti. Onun bu hali canımı yakmıştı. Boğazımdan aşağıya kızgın demir sallasalardı bu kadar yanmazdı canım.
Onu herkesten korurken benim yüzümden ne hale gelmişti. Oysa düne kadar ayağına değecek taştan bile sakınmıştım ben onu. Bilmese bile kaç kez ölümün ucundan aldım. Dikişleri açıldığı için şuan sızlayan sol elim bile ondan bir izdi bana.
Ben onu kendime bile itiraf etmeyerek gizliden gizliye sevdim. 13 yıldır o beni bir kez bile anmazken ben onun adıyla deli gibi atan bu kalbimin sesini bastırmaya çalıştım. Balçıkla kapladım ki kalbimi gün gelirde onunla karşılaşırsam onu affetmemi sağlayacak hiç bir güneş ışığı içeri giremesin diye.
Belki de şuan ki öfkem ne Yavuz'aydı. Ne de Sena'ya. Ben kendime kızıyordum. Kalbimden gelen feryatları bastırmak içinde öfkemi kullanıyordum. Cama dayalı olan elimi saçlarıma götürdüm. Hafifçe çekerek yukarı doğru çekiştirdim.
Kendi kendimden, kendimi korumalıydım. Bu içimdeki savaşı bitiremezsem yine en çok ben zarar görecektim. Arabayı sağa çekip camı açtım. İçeriye giren temiz havayı ciğerlerime kadar çektim. Gözlerimi kapatıp etrafı dinlemeye başladım. Bir süre sonra daha fazla uykusuzluğa dayanamayan bedenim sessizce uykuya geçmişti. Dışarıdan gelen korna sesiyle gözlerimi açtığım da neredeyse akşam olmak üzereydi. Yerini karanlığa bırakan güneşin gidişini izledim. Kafamı da hafif hafif toparlıyor gibiydim.
Gözüm yan taraftan gelen seslere kaydı. Küçük 2 tane çocuk anne ve babasıyla bu güzel gün batımının tadını çıkarıyordu. Düşünceler aklıma tekrar hücum etmeye başladı.
O bu kadar alçak bir kadın olmasaydı belki bizde şimdi çocuklarımızla koşturuyor olacaktık. Ben ona olan aşkımı içime gömmeyecek dağa taşa haykıracaktım. Gözümün önüne o gece birlikte kurduğumuz hayaller geldikçe delirecek gibi hissediyordum. Beynimin için zonklamaya başladı. Bilinç altındakiler yüzeye çıkmak istiyordu. Benimse onları kaldırabilecek gücüm yoktu.
En iyisi beynimi uyuşturmaktı. Acım geçene kadar olmasa bile hafifleyene kadar uyuşturmak. Sabaha Aras Yiğitsoy olarak uyanmak için yine acımın üzerine toprak atmaktan başka çarem yoktu. Sena'nın üzerine atamadığım toprağı derinlere gömdüğüm kalbimin üzerine atacaktım. Arabayı çalıştırıp gazı kökleyerek eve sürdüm.
Eve girişimi gören Adem yanıma gelirken uyarıcı bir ses tonuyla "Sakın Adem! Sakın biriniz bile bu gece gözüme görünmeyin." dedim.
Söylediğimi duyan Adem olduğu yerde kaldı. Evin kapısını açıp hızla içeriye girdim. Kendimi içki dolaplarının olduğu köşeye attım. Elime aldığım 1 bardak ve 3 viski şişesiyle şöminenin yanındaki koltuklara doğru yürümeye başladım.
Koltukların yanına gelince ayakkabımın altından bir şeylerin ezildiğini belli eden çıtırtı sesini duydum. Kafamı yere eğdim de Yavuz'a fırlattığım biblonun parçalarının yerde olduğunu gördüm.
"Hay sikeyim sizin yapacağınız işi." diye bağırdım. 2 günde bu Adem'in ikinci hatasıydı. Bu evi temizlemek için kadın getirmek onun göreviydi. Ve eğer o, Allah'ın sevgili kuluysa bu günlerde üçü yapmazdı.
Ayağımla parçaları koltuğun altına doğru ittikten sonra parçaların olduğu koltuğun karışındaki tekli koltuğa oturdum. Bardağıma viskiyi doldururken gözüm yerdeki kuruyan kanlara takıldı. Benim akıttığım Yavuz'un ilk kanlarına.
Gözümü kanlardan çekip ellerime baktım. Onlarında yerden farkı yoktu. Ellerimde de Yavuz'un kuruyan kanları vardı. Kendi kendime bağırarak "Bu kanların da bu elinde sebebi ben miyim? Ben bu kadar vicdansız birisi miyim?" diye sorup doldurduğum viski bardağını kafama diktim.
Masaya bıraktığım bardağa yenisini koyarken "Tabi ki de ben değilim. Yavuz bana ihanet etmeseydi bunların hiç biri olmayacaktı. O kendi başına buyruk davranmasaydı ben onu bu hale getirmeyecektim." dedim.
***************
Elimden düşen viski bardağının şıngırtısı ile gözlerimi açtım. Karşımda Yavuz'u gördüm. Gözleri kapalıydı. Bardağın çıkardığı sesten gözlerini açmamıştı. Büyük ihtimalle uyumuyordu. Benim uyanmamı bekliyordu.
Aldığı darbeler sonucunda dudağı patlamış, burnu bandajlı, yüzünde ve kollarında morluklar oluşmuştu. Zedelenmeler yüzünden kollarını kaldıramadığı için üzerine fermuarı yarıya kadar açık olan bir eşofman ceketi giydirmişlerdi. Açık olan kısımdan gördüğüm kadarıyla kaburgalarında da morluklar vardı.
Bir eli karnının üzerindeydi. Tekmeler yüzünden karnının da morluklarla dolu emindim. Demek ki düşündüğüm kadar hanım evladı değildi. O darbelere başkası olsa iç kanama geçirip 1 hafta hastanede yatardı. Ama o yürüyen ölü gibiydi. Ve benimle konuşmak için buraya kadar gelmişti.
Yerimden doğrulup "Ne işin var senin burada?" dedim. Sorumu duyunca gözlerini açtı. Karnına koyduğu elini göğüs kafesine doğru götürdü. Sanki yerinden düşecekmiş gibi olan kaburgalarını tutmak için baskı uygularken acıyla yüzü buruştu ve hafif doğruldu.
Elime bakıp sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi "Dikişlerini açmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" diye sordu. Biraz önce sorduğum soruyu duymamazlıktan gelmişti. Bu sefer öfkeyle "Yavuz ne işin var senin burada?" diye bağırdım.
Biraz önceki gibi patlayan dudağının verdiği acıyla güçlükle konuşarak "Beni dinlemen için geldim." dedi. Bana yapmaması gereken en büyük hatayı yapmıştı. Bir de utanmadan hala beni dinlemen için geldim diyebiliyordu. Hala benden kendisini dinlememi isteyebiliyordu. Benim 2 gündür içimdeki Selim ile Aras'ın arasında gelip gitmekten hayatım kaymış, düzenim şaşmışken o hala kendi haklılığını gösterme derdindeydi.
Burnumdan verdiğim derin bir nefes sonrası "Yavuz belanı benden bulma. Siktir git." dedim.
Yalvarır gözlerle yüzüme bakıp "Bulayım abi. Ne yapmak istiyorsan yap. Ama beni dinleyeceksin. Dediğimi dinle sonra istersen sık kafama umurumda değil." dedi. Yerimden kalkıp giydiği ceketin yakasından tuttum. "Seni kurtaracak bir Hamdi Baba'da yok. Eğer canına susamadıysan defol git Yavuz. " dedim.
Ceketini çekiştirince acıdan buruşan yüzünü hemen toparlayıp gözlerini gözlerime dikerek kararlı bir sesle "Ben bugün buraya Aras Yiğitsoy ile değil kuzenim Selim Egeli ile konuşmaya geldim. Ve ben ona kendimi dinletmeden bu evden dışarıya bir adım atmayacağım." dedi.
Seneler sonra bana Selim denmesi garip gelmişti. İçimi bir huzursuzluk kapladı. Selim olmayı sevmiyordum. Zayıflığımı hatırlatıyordu bana.
Yavuz'da sırf bu yüzden Selim demişti. Düştüğümde beni kaldırdığını, her kötü anımda yanımda olduğunu, beraber oyunlar oynayarak büyüdüğümüzü hatırlatmaktı derdi. Babam bizim kardeşliğimize kalpten inanmış olacak ki Yavuz'u kendi nüfusuna aldı. Elinde sallayarak geldiği Yavuz'un yeni kimliğini ikimize de gösterip "ARTIK RESMİYETTE DE KARDEŞSİNİZ" demişti. Ben bunları hatırlayacaktım ve ortaya çıkacak zayıf taraf bana insani duygularımı hissettirecekti. Ama düşüncelerinde yanılıyordu. Ölmüş birinin adını , yaşayan birisinden duymak o ölüyü diriltmeye yetmezdi.
Ama onu dinleyecektim. Eskinin hatırına değil. Bu halde buraya gelecek kadar önemli ne söyleyeceğini duymak için. "Söyle ne söyleyeceksen sonrada siktir git evimden." dedim.
Vakit kaybetmeden konuşmaya başlayıp "Aras farkında değil misin? dedi. Neyin der gibi yüzüne baktım.
Yüzünde oluşan hafif tebessüm ile "Sena, daha ilk görüşte sana insani duygularını hissettirdi. Kalbinin varlığını hatırlattı." dedi.
Duyduklarım sonrası güçlü kahkaham odada yankılanırken "Kalbimin varlığını hissettiğimi düşünüyorsun öyle mi?" dedim. Elim ile onu işaret edip "Lan kalbimin varlığını hissettiysem senin bu halin ne?" dedim.
"Öfkeden kurtuldun demedim Abi. Kalbinin varlığını hissettin dedim. Dün Sena o odadayken ne hale geldiğini gördüm. Hem ona arabada Güzelim dediğini de duydum." deyip duraksadı.
Şerefsiz beni boş anımda söylediğim bir kelimeyle alt edebileceğini sanıyordu. Oturduğum koltuktan hafif öne eğilip çapkın bir gülümsemeyle "Yavuz! Ben yattığım kadınlara daha neler neler diyorum biliyor musun? Sana göre onlar da bana insani şeyler hissettiriyor o zaman" diyerek göz kırptım.
Söylememiştim. Sena'dan başka hiç bir kadına güzel tek kelime etmemiştim. Yanımda insanlar varken çapkınmış gibi takılmıştım. Başkalarının yanında kadınlara gülmüştüm. Baş başa kalınca hiçbir kadının gözlerinin içine dahi bakmamıştım. Başka kadınlarla olma sebebim bile Sena'ydı. O başkaları ile düşüp kalkıyor diye bende aynısını yapmıştım. Çünkü bir tek böyle ona karşı olan öfkemi dindirebiliyordum. Bir tek böyle yapınca Selim'e yaptıklarının acısını azda olsa unutabiliyordum.
Savunma yapacak gibi omuzlarını dikleştirmeye çalıştı ama kaburgaları buna izin vermedi. Acıyla karışık bir sesle "Tamam hadi buna inandım diyelim. Peki ağlaman." deyince ne cevap vereceğimi şaşırdım. "Hiç itiraz etmek için bir şey düşünme. Gördüm ağladığını. Aras, sen seneler sonra ilk kez ağladın. Ve seni böyle görünce aklıma bir şey geldi. Belki.." deyip sustu.
Devam etmesi için "Belki ne?" dedim
Yüzünde oluşan korkuyu bastırmaya çalışarak "Bu söyleyeceğim için istersen şimdi burada öldür beni. Ama sen ne kadar inkar etsen de biz kardeşiz. Ve ben sana içimden geçen doğruları söyleyeceğim" derken dişlerimin arasından "Belki ne Yavuz?" Diye sordum.
Bana bu kadar açıklama yaptığına göre söyleyeceği şey gerçekten de onu ipe götürebilecek bir şeydi. Ama o ölüm pahasına bunu söylemeyi seçmişti.
"Belki de bu nefretten, intikamdan vazgeçip onunla mutlu olmalısın." dedi. Duyduklarımla kaşlarım havaya kalktı. Ben söylediklerini anlayamamışken o söylediklerinin farkında mıydı? Benim bir defa öldüren kadına tekrar öldürebilsin diye kendimi mi teslim edecektim.
Dudağının kenarından konuşup kendini zorladığı için hafif kan sızmaya başladı. Yavuz ise bunu önemsemeyerek cebinden çıkardığı mendille sildi. Onun bu halini görünce sakin kalmaya çalışarak "Ne dediğinin farkında mısın sen Yavuz?" diye sordum.
Kararlı bir ses tonuyla "Farkındayım abi. İçindeki karanlığa iyi gelecek Sena. Bunu biliyorum. Dün gördüm. Bırak izin ver her şeyi yoluna koyayım." dedi.
Alaylı bir gülümsemeyle yüzüne baktım. "Bu canavarı o yarattı Yavuz. Ama onu yok etmeye Sena'nın dahi gücü yetmez. Anlıyor musun beni ? Şimdi sana son kez söylüyorum evimden siktir ol git "dedim.
Yüzüme kırgınlıkla bakıp "Nereye gideyim Aras? Benden ne yapmamı bekliyorsun? 32 senelik kardeşimi silip nereye gideyim?" dedi.
Burnumdan hıhlar gibi gülümseyerek " Sena'ya git Yavuz. 32 yıllık kardeşine değiştiğin Sena'ya git. Ama bana gelme." dedikten sonra ayağa kalktım. Bu konuşma benim için burada sona ermişti. Yavuz benim için hayal kırıklığından başka bir şey değildi ve benim ona ayıracak bir dakikam bile kalmamıştı. Odama çıkmak için merdivenlere yönelince "Hamdi Baba arabada seni bekliyor." dedi.
Yavuz'un söylediğini duyunca durdum. Dünden bu yana karmakarışık olan zihnim netleşmeye başladı. Oğlunun ölümünden sonra mezarlık dışında bir yere gitmeyen Hamdi Baba, Yavuz'a bunları yapacağımı bilir gibi bugün depoma geliyordu. Şimdi de kapının önünde arabada beni bekliyordu.
Yavuz attığı ya da atacağı her adım öncesi Hamdi Baba'nın yanına giderdi. Ona olanlarla ilgili rapor verirdi. Yavuz olanları anlattığında bu işten avukata bile gerek kalmadan sıyrılacağını Hamdi Baba'da biliyordu. Avukat olarak Sena'ya gitmesine engel olabilirdi. Ama olmamıştı. Acıyla karışık bir gülümsemeyle "En baştan beri Hamdi Baba'da biliyordu değil mi? İkiniz bile isteye beni bu cehenneme attınız?" dedim.
Yavuz başını öne eğip tek kelime dahi etmemişti. Ama ben cevabımı almıştım. Boğazımda boktan bir yumru oluştu. Bir insan kaç kez ihanete uğrardı? Kaç kez sevdikleri tarafından tuzağa düşürülürdü. Acımasızda olsam, cani de olsam bende insandım. Karanlıkta kalmış olsada benimde bir kalbim vardı.
Arabada beni bekleyen Hamdi Yiğitsoy ile yüzleşmek için öfkeyle evden çıktım. Arabanın önünde omzunda ceketiyle gezindiğini görünce yanına yaklaşıp acıyla "Söylesene Hamdi Yiğitsoy." dedim. Başını benden tarafa çeviren Hamdi Yiğitsoy'a acıyla bakıp "Söylesene bir insan hayatında kaç kez sevdiklerinin ihanetine uğrar?" diye sordum.
Hamdi Baba acı, pişmanlık karışımı bir yüzle bana bakıyordu. Söyleyecek bir şeyi yoktu, farkındaydım. Ama içimde en güvendiklerimin açtığı derin yaranın da farkındaydım. Titreyen sesimle "Söylesene baba." dedim.
Seneler önce güvendiğim bir insanın ihaneti bana Aras'ı getirirken gözümü kırpmadan canımı emanet edeceğim iki insanın ihaneti Selim'i getirmişti. Kendimi tıpkı Selim gibi aciz hissediyordum. Sırtımdaki hançerlerin izi canımı yakıyordu.
Hamdi Baba bir şey demeden yüzüme bakıyordu. Acım kalbimde katlanarak artıyordu. Yüreğim bedenime yük gibi gelmeye başlamıştı. Yalvarır gibi " Baba söylesene. Evladına niye ihanet ettin cevap versene." diye sordum.
Arkadan gelen Yavuz'un "Hamdi Baba'nın bir suçu yok abi" diyen sesiyle yönümü ona çevirdim. Koluna girdiği Kadir ile yavaş adımlarla bize doğru geliyordu. Her adımında yüzünü acıyla buruşturuyordu. Yanımıza gelince Adem'e ve diğer korumalara gitmesini işaret etti. Yüzüme bakıp güçlükle "Babanın suçu yok. Her şeyi ben yaptım. Sırf beni senden korumak için, orta yolu bulmak için buraya geldi. Sen ona zarar veremezsin diye de benim suçumu üstlenmek istedi." dedi. Sonra yüzünü Hamdi Babaya çevirip "Baba sağ olasın. Beni korumak istedin. Ama bu fedakârlığa gerek yok. Bırakalım da Aras YİĞİTSOY ona ihanet eden kuzeninin yasını tutsun. Bir de baba acısıyla yakmayalım yüreğini. " dedikten sonra bende gelecek cevabı beklemeden " Kadir " diye bağırdı.
Yanına hızla gelen Kadir'in koluna girip başka bir şey demeden arabasına gitti. Bir kaç saniye sonra arabanın çalıştığını belli eden motor sesini duydum. Kederle yola baktığımdaysa evden uzaklaşan Yavuz'un arabasını gördüm.
Ne diyeceğimi bilmez halde Hamdi Baba'nın yüzüne baktım. Mahcup bir sesle "Baba ben bilmiyordum." dedim.
Yüzüme uzun uzun bakan Hamdi Baba'nın gözlerinde bana karşı olan güvenini kaybettiğini hissettim. Daha önce bana karşı hiç duymadığım sert sesiyle" Bende senin bu kadar acımasız olduğunu bilmiyordum Aras. Kardeşim dediğin insanı öldürmeye kalkacak kadar kalbinin karardığını bilmiyordum." dedi.
Kendimi savunmak için "Baba ama o" derken susmam için elini havaya kaldırdı. "Ama o sana ihanet etti değil mi Aras? Senin arkandan iş çevirdi. " dedikten sonra duraksadı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra bana karşı her zaman duyduğum babacan sesiyle "Peki hiç senin iyiliğin için bunları yapmış olabileceğini düşündün mü? Sana 13 yıldır bir kez bile karşı çıkmayan, söylediğin her şeyi ikiletmeden yapan ve en önemlisi senin bütün pis işlerinde arkanı toplayan adamın şimdi niye böyle yaptığını düşündün mü?" diye sordu.
Yavuz'u haklı çıkarmaya çalışmasına sinirlenmiştim. "Baba ben sana nasıl karşı gelmediysem Yavuz'da bana gelemez. Ben senin arkandan nasıl iş çevirmediysem oda benim arkamdan çeviremez. Eğer çevirirse neler yapmam gerektiğini bana sen öğretmedin mi?" diye sordum.
Elindeki tesbihi yüzüme doğru sallayıp "Doğru ben öğrettim. Ben baban olarak sana acımasızlığı öğrettim. Ama öz baban sana merhameti öğretti. Eğer sevdiklerine bir ceza kesecek, haklarında bir hüküm vereceksen iki babadan öğrendiklerinle yap bunu." dedikten sonra elini omuzuma koydu "Omzuna attığın ceketle babalık olmaz Aras. Baba dediğin dostu hata yapınca affeden, düşmanı hata yapınca hesabını kesendir. Dostunun niyetini dahi dinlemeden cezasını kesenden baba olmaz." deyip elini çekti.
Bahçede duran iki yıl önce diktiğimiz gül ağacına doğru yürüdü. Yeni açmış olan bir tomurcuğu eliyle severken "Sen duygularına yenik düşen zavallı SELİM EGELİ değilsin. Bu konuma öfkesiyle hareket ederek değil aklıyla gelen ARAS YİĞİTSOYSUN. Ve sana Aras Yiğitsoy adını veren bensem böyle güçlü olmanı sağlayanda Yavuz EGELİ. Aklını başına topla " dedikten sonra öpmem için elini uzattı. Belli ki öfkeyle ağzımdan çıkacak olan hiç bir şeyi duymak istemiyordu. Benimde zaten diyebilecek bir şeyim yoktu.
Eğilerek uzattığı elini öptüm. Öpme sonrası elini elimden çekecekken bir baba gibi uyarırcasına elimi sıkıp "Aras aile her şeydir. Bunu sakın unutma." dedikten sonra gitmek için Yunus'un açtığı arabanın arka koltuğuna oturdu. Onlar gittikten sonra bende eve girdim.
Koltuğa kendimi atıp Hamdi Baba'nın dediklerini düşünmeye başladım. Haklıydı ,düşünmeden öfkeyle Yavuz'a zarar vermiştim. Haksızdı, ihanetin cezasının ölüm olduğunu bana o öğretmişti. Haklıydı, dostum ile düşmanım arasındaki ince çizgiyi gözetememiştim. Haksızdı, Yavuz bana en azılı düşmanlarımın bile beceremeyeceği kadar büyük zarar vermişti.
Ama Hamdi Baba'nın söylediği iki şey beni kendime getirmişti. İlki ;ben duygularına yenik düşen zavallı SELİM EGELİ değildim. Ben her şeyi kırk kez düşünen. Duyguları ile değil aklıyla hareket eden ARAS YİĞİTSOYDUM. İkincisi ise eğer Yavuz olmasaydı Aras YİĞİTSOY bu kadar yenilmez olmazdı.
Oturduğum koltuktan kalkıp viski şişelerinin arasında kalmış telefonumu almak için şöminenin yanında ki koltuklara doğru yürüdüm.
Eğilip telefonu aldıktan sonra "Hamdi Baba" yazısının üzerine bastım. Telefonun ikinci çalışında "Buyur Evlat" diyen sesi duyuldu.
"Baba Yavuz'a söyle yaraları iyileşince gelsin galeriye. Ben bu sinirle onunla şimdilik konuşmasam ikimiz içinde daha iyi olur." dedim
Sesinde gülümseme hissettiğim Hamdi Baba "Tamam ben söylerim. Esma Anan ile Yavuz'un yanındayız zaten. Onu o halde tek başına bırakmaya yüreği el vermedi ananın." dedi.
Yavuz'un durumu düşündüğümden kötüydü anlaşılan. Son gücünü de benim ile konuşmaya harcamış gibiydi. Boğazımda oluşan yumruyla "Tamam baba iyi akşamlar." diyebildim.
Durum gösteriyordu ki ne Yavuz'dan ne de Sena'dan kurtulmanın yolu yoktu. Madem ben bu cehennemden kurtulamıyordum o zaman yanan günahkarı değil, yakan zebanisi olurdum. Benim 13 yılda yaşadığım acıları Sena Hanım'a da yaşatırdım. Bakalım bir 13 yılda o dayanır mıydı?
TikTok=GİZEEMİKOO
Instagram=GİZEEMİKOO
EVET BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK. :) ARAS'A ETTİĞİNİZ KÜFÜRLER ŞİMDİDEN KULAĞIMI ÇINLATMAYA BAŞLADI. :) :)
UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR BU BÖLÜMÜ:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.87k Okunma |
769 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |