14. Bölüm

KOPAN İPLER

Gizem Gültekin
gizeemikoo

Öncelikle umarım papatya çayınız hazırdır. 😀

 

ARAS'IN AĞZINDAN

 

"Abi biraz daha hızlı gidersen kavuşacağın kişi Avukat değil yaradan olacak. 45 dakikalık yolu 15 dakika da geldik. " diyen Yavuz'a ters ters baktım. Bakışlarımı fark edince teslim olmuş gibi ellerini havaya kaldırıp yola bakmaya başladı.

 

Öfkeden delirmek üzereydim. Sena'nın o şerefsiz Savcı ile akşam yemeğinde ne işi olabilirdi? Ben ona gitmemesini söylemişken sözümü çiğneyip nasıl gidebilirdi? Ondan gitmemesini Aras gibi değil Selim gibi istemiştim. Ona karşı kalkanımı ilk kez indirmiştim. Peki o ne yaptı? Her zaman olduğu gibi yine beni dinlemedi. Şerefsiz savcı ile baş başa akşam yemeğine gitti.

 

Sessizliğini uzun süre koruyamayan Yavuz iğneleyici sesiyle "Aras." diye seslenince göz ucuyla ona bakıp "Söyle" dedim. Yerinde kıpırdandı. Yüzüne sinsi bir ifade yerleşti. "Abi yanlış anlama ama sen bu avukatı kıskanıyor olabilir misin?" Damarlarımdan akan kan donup kaldı. Sena'yı kıskanıyor olabilir miydim? Mümkün değildi.

 

Benim sözüme karşı geldiği için delirmiştim. İnsan gibi ona yaklaşmışken bana ihanet etmesini hazmedemediğim içindi tüm bu öfkem. "Salak salak konuşma Yavuz! Neyini kıskanacağım onun!" diye çıkıştım.

 

Omuzlarının üzerinde toz varmış gibi silken Yavuz kayıtsız bir sesle "Yani Savcı tutup Sena'yı öpse hiçbir tepki vermezsin öyle mi? Mutluluklar dileyip çıkarsın oradan." deyince kan beynime sıçradı. "Belasını sikerim o piçin!"

 

Dudaklarımdan dökülen sözcükleri fark etmemle gözlerim hızla kapandı. Siktir. Sena'yı kıskanıyordum. Onun başka bir adamı öpme ihtimali bile beni deli ediyordu. Ondan ölesiye nefrette etsem o, yalnızca bana aitti. Yalnızca bana.. "Saçmalama Aras. Senin olan 13 yıldır yanında olurdu. O neredeydi? Sen cehenneminde yanarken Sena neredeydi?"

 

Doğruları haykıran iç sesim gerçekleri acımasız bir tokat misali yüzüme çarpmıştı. Ben yok olurken Sena yanımda değildi. Peki neden senelerce gölge gibi peşindeydim. Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret ederken bile canını koruyacak kadar meftun muydum Sena'ya?

 

Elbette hayır. Sadece ona bir şey olmasını istemiyordum. Çünkü ona bir şey olursa öfkemi bu denli diri tutamazdım. Hem gündelik hayatı ile asla ilgilenmemiştim ki. Kimle düşüp kalktığı ya da ne haltlar yediği asla umurumda olmamıştı. Ben karanlığımı besleyebilsin diye yaşamasını sağlamıştım o kadar.

 

Yavuz tam bir şey söyleyecekken "Ağzını açarsan dalağını sikerim" deyince yüzündeki gülümseme iyiden iyiye büyüyüp başını iki yana salladı. Bu hallerim hoşuna gidiyordu. Ruhumda açılan çatlaklar onu mutlu ediyordu. "Tamam abi bu konuda sustum ama başka bir şey diyeceğim" dedi. Göz ucuyla konuşması için yüzüne baktım.

 

"Daha doğrusu bir şey isteyeceğim." Soluğunu sertçe verdi. "Abi çok üzerine gitme Sena'nın. Yaptığı şeyle ilgili mantıklı bir gerekçesi olduğuna eminim. Biraz alttan al."

 

Yüzümde öfkeden oluşan gülümseme ile ona bakıp "Kimseyi alttan alacak değilim. Dostumda düşmanımda belli olsun Yavuz. Avukatımız dedik bütün sırlarımızı verdik. Kime sırtımızı dayayacağımızı bilelim." dedim.

 

"Abi tekrar soruyorum bütün sorunun işler olduğuna emin misin?"

 

"Salak salak konuşma Yavuz başka ne olacak? Daha galeriye ayak basar basmaz ya bu işten ya Savcı'dan vazgeç diye uyardım onu. O ne yaptı bir düşün? Bacak bacak üstüne attığı koltukta daha da yayılıp benim mekanımda bana racon kesti. Söylediğiniz her şey kabulüm Yavuz Bey. Üstüne ne söylerseniz onlarda kabulüm demeyi de ihmal etmedi. Peki sonuç ne oldu Yavuz?" deyince "Abi" diyeceği sırada "Dur sen söyleme ben söyleyeyim ne olduğunu. Savcıyla akşam yemeğine çıktı. Peki sen onun yüzünden benden dayak yemişken o sana verdiği sözde durdu mu? Tabiki de hayır."

 

Öfkeyle elimi direksiyona vurdum. "Tipik Sena bu oğlum işte. Aklı bir karış havada, yaptığı hiçbir eylemin sonucuna katlanmayan, güvenilmez Sena."

 

"Abi ne desen haklısın ama ben yine de Avukat Hanımı dinleme taraftarıyım."

 

"Neyi dinleyeceğim lan?" diyerek öfkeyle bağırdım. "Babayla sana bu kızın gerçek yüzünü anlatamadım Yavuz. Beni dinlemediniz. O kadına karşı benim yanımda durmak yerine onu kahvaltılara çağırdınız."

 

"Abi o konuda bana hiç kızma. Benim de sabah babanın evine gidince haberim oldu. Sena geldiği anda bile senin karşı çıkacağını, bunu yapmamamız gerektiğini söyledim. Ama.."

 

"Ama babada "O kim oluyor da benim lafımın üzerine laf söyleyecek. Ben daha ölmedim. Kimse lafımı çiğneyemez." diye bağırdı değil mi Yavuz?" deyince "Abi sende tanımışsın işte babayı. Senin sözünü dinlemeyen adam benim sözümü mü dinleyecek?" diyerek kendini savundu.

 

"Lan o zaman arasana beni. Desene abi gelme Sena burada diye."

 

"Abi, benim aklıma gelmedi mi sanıyorsun bu? Baba tedbirini baştan aldı. Eve girer girmez kahvaltı masasında iş olmasın Yavuz. Telefonunu çocuklara ver. Kötü bir şey olursa kapıdaki çocuklardan ulaşırlar sana dedi." deyince "Yaşlı kurt her detayı düşünür Yavuz Efendi. Babanın zekasını hafife almaman gerektiğini öğrenmişsindir artık." dedim

 

"Öğrendim abi öğrenmez miyim hiç? Ama bu saatten sonra Sena ile senin arandaki ilişkiye karışmaz." deyince öfkeyle çıkan sesimle "Lan ne ilişkisi?" diye bağırdım.

 

"Abi sürekli birbirinizle dalaşıyorsunuz ya onu diyorum." dedikten sonra imayla çıkan sesiyle "Senin anladığın gibi bir ilişki değil yani?" dedi.

 

Sıktığım dişlerimin arasından "Yavuzzz" dedim.

 

"Tamam abi demedim bir şey. Geldik zaten karşıdaki restoran" diyen Yavuz'a tamam anlamında başımı salladım. Gösterdiği restoranın önüne gelip bütün sinirimi alırcasına arabanın el frenini çektim. Arabadan inecekken Yavuz "Abi sakin ol kameralar falan vardır." deyince "Sikmişim kamerasını" dedim.

 

"Abi Kulaksız diyorum başka bir şey demiyorum. Bu adamın altındakilerin sokaklarda cirit atmasını istiyorsan sen bilirsin" deyince bir şey demeden arabadan indim. O it sürüleri sokaklarda elini kolunu sallayarak gezmesin, gençlerin hayatını mahvetmesin diye bu gece o orospu çocuğu savcının canını bağışlayacaktım. Ama sadece bu gece..

 

Kapıya yaklaştığım esnada bir koruma "Beyefendi restoran kapatıldı, giremezsiniz." diyerek beni engellemeye çalışırken yakasından tuttuğum gibi yüzüne kafamı gömdüm. O köşeye doğru savrulurken Yavuz arkamızdaki araçla gelen Kadir'e "Halledin" diye bağırdı.

 

Restoran içinde yemek yenen bölüme ulaştığımda loş ışıklar altında ayakta duran Sena ve diz çökmüş Savcı karşımda duruyordu. Bu kadarının olacağını ben bile düşünmemiştim. Gözlerimi kısıp dikkatli bir şekilde bakınca Savcı'nın elinde tutuğu yüzük kutusu gözüme çarptı. Şerefsiz herif benim kadınıma yüzük alıp evlenme teklifi edecekti öyle mi? Yemeğe çıkardığı yetmezmiş gibi bir de evlenme teklifi etmeye kalkmıştı. O yüzüğü onun götüne sokacaktım.

 

Öfkeden kararan gözümle "Savcı" diye bağırdım. Fırat nefret dolu bakışlarını üzerime dikerken yüzüğe şaşkınlık içinde bakan Sena sesimi duyunca kaskatı kesildi. Sanki nefes almayı bile bırakmıştı. Olacaklardan korktuğunun farkındaydım. Ama bunların olmasını o istemişti şimdi korkmaya zerre hakkı yoktu. Kafasını yavaşça çevirip bana baktı. Güçlü bir yutkunma sonrası yerde diz çökmüş olan Fırat'tan bir kaç adım uzaklaştı.

 

Onu görmezden gelerek Fırat'ın üzerine doğru yürüdüm. Sena'nın defterini Savcı'yı halledince dürecektim. Bana bunları yaşatmaya asla hakkı yoktu. Seneler önce beni fark etmediği için başka erkeklerle ortalarda gezmesine, gününü gün etmesine katlanmıştım. Yüreğim paramparça olsada onu uzaktan sessizce seyretmiştim. Ama şimdi bunların olmasına asla müsaade etmeyecektim.

 

"O yüzüğü sana yuttururum orospu çocuğu." diye bağırdım. Ayağa kalkıp ellerini iki yana açarak "Gel yuttur yutturabiliyorsan Aras." derken onun sesi de yükseldi. Yanına ulaştığım gibi sol yumruğumu yüzüne geçirdim. Aldığı darbe ile savrulan Savcı hemen doğrularak bana vurmak için hamle yaptı. Hava da kavradığım elini tutarken burnunun üzerine kafamı geçirdim.

 

Savcı elini götürdüğü burnunu bastırıldıktan sonra aldığı darbelere karşılık vermek için ayağa kalkıp bana doğru geliyordu ki Sena aramıza girip ellerini ikimiz arasında açarak "YETERRRR!!" diye bağırdı.

 

İkimizde olduğumuz yerde kaldık. "Yeter anladınız mı beni yeter!! Her fırsatta birbirinize sarmanızdan bıktım. Her seferinde tenis topu gibi aranızda gidip gelmekten de bıktım." Bakışları bir benim bir Savcı arasında gidip gelirken "Ben Senayım. Sizin birbiriniz üzerinde öfkenizi kusmanızı sağlayan öfke heykeli değil." diyerek bağırdı.

 

İşaret parmağını Savcı'ya doğru sallayıp "Bu akşam yemeğinden hangi sonuçlara vardın bilmiyorum. Ama seninle evlenmek gibi bir niyetim yok anlıyor musun beni?" diye bağırdı. Cevap gelmeyince "Fırat anladın mı beni?" diye sorusunu yeniledi. Fırat eliyle sımsıkı kırılan burnunu tutarken başını anladım anlamında salladı.

 

Sıktığı dişlerinin arasından "Ayrıca burada olanlarla ilgili Aras Beyin başı ağrırsa bende babamla olan iş hukukun ile ilgili hakkında soruşturma açılmasını sağlarım. Burada olan burada kalacak bunu da anladın mı? " diye sordu. Beni Savcı'ya karşı koruması hoşuma gitmişti. Onu değil beni tercih etmişti. Ben kazandığım zaferin mutluluğu ile Savcıya kinayeli bakarken onun gözlerinden hayal kırıklığı geçti. Kırgınlıklarla ve kırıkla var olan başını tekrar anladım anlamında salladı.

 

Aldığı cevaplarla başını hırsla tamam anlamında sallayan Sena'nın bakışları ondan bana çevirdi. Öfke dolu gözlerle bana bakarken "Size gelince Aras Bey yemekte olacağınızı sanıyordum. Ayrıca otel odasında bir gecelik rezervasyonunuz da var. Burada ne işiniz olduğunu söyleyebilir misiniz?" diye sorunca afalladım. Bu kız benim bir kadınla yemeğe gideceğimi nereden biliyordu? Üstüne üstlük kadınla bir gece geçireceğimi nereden biliyordu?

 

Sinirden sıktığı çenesiyle "Aras Bey, size bir soru sordum. Cevap vermeye lütfedecek misiniz?" diye sorusunu yeniledi. Bu haline anlam veremiyordum. Benim bir kadınla yatmam onu neden ilgilendiriyordu? Her seferinde bana olan nefretimi yüzüme haykırırken kiminle düşüp kalktığım neden umurundaydı? Zihnimde yankılanan "Sende gördüğü Selim'i başka kadınlarla görmeye dayanamıyordur Aras. Ya da senin gücünün ondan önce başkasının elde etmiş olmasını hazmedemiyordur." cümleleriyle niye böyle davrandığını anladım. Elde edemediği güç yüzündendi.

 

"Avukat, sen benden değil ben senden hesap sorarım. Unutma sen benim değil ben senin patronunum." Elimle çıkışı işaret ettim. "Şimdi düş önüme. Bu olanları seninle ayrıca konuşacağız." dedim.

 

"Tabi konuşalım." diyen Sena önümden sinirle yürüdü. Sena çıkışa doğru ilerlerken yanıma gelen Yavuz önce elime baktı. "İyi bari dikişin patlamamış." dedikten sonra imayla yüzüme bakıp sırıtarak "Abi, Avukat seni mi kıskanmış bana mı öyle geldi?" diye sordu.

 

Yavuz'un bu kadar saf olmasına deli oluyordum. Hala Sena'yı masum kızlar gibi görüyordu. Onunda saf seven kızlar gibi sevdiğini kıskanacağını düşünüyordu. Aşk ateşinde yanmayan nereden bilecekti ki gerçek seven ile rol yapan arasındaki farkı. Konuyu uzatmamak için "Ne bileyim amına koyayım ben. Git, Avukat Hanımına sor" diyerek tersledim. Yüzündeki sırıtan ifade silinmeyen Yavuz "Sormama gerek yok abi. Görünen köy kılavuz istemez." deyince "Bu kadar saf olma Yavuz. Yoksa Selim gibi seni de çok üzerler. Sen bari karanlığın kölesi olma." dedikten sonra çıkışa doğru ilerlemeye başladım.

 

"Aras Yiğitsoy" diye bağıran Savcının sesiyle olduğum yerde kaldım. Biraz daha şansını zorlarsa bu şerefsizi bu akşam öldürecektim. Cezaevinde ne kadar kalacağımda umurumda olmayacaktı. Hamdi Baba daha sağ nasıl olsa işleri Yavuz'a daha detaylı öğretip benim yerime geçirebilir. Bilmediği alem değil zaten diye düşünürken

 

"Senin kim olduğunu biliyor mu Aras Yiğitsoy? Sena'ya gerçekte kim olduğunu söyledin mi?" diye bağıran Savcının sesiyle vücudum buz kesti. Benim kim olduğumu öğrenmiş olmazdı. Böyle bir şey mümkün değildi. Selim'i bile tanımayan adam onun Aras olduğunu biliyor olamazdı.

 

Yönümü Savcı'dan tarafa dönüp yanına doğru ilerlerken "Ne diyorsun lan sen?" diye bağırdım.

 

Bir eliyle hala kırık olan burnunu tutan Savcının üst dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Kanlı yüzünden seçebildiğim kadarıyla bana karşı kazanmış olmasının sevincini yaşıyordu. Ama bilmiyordu ki ben asla kaybetmezdim.

 

Bütün gevşekliği ile yüzüme bakarken "Sena diyorum Aras. Senin aslında Selim olduğunu biliyor mu?" dedi.

 

Öfkeyle gömleğinin yakasından tutup onu kendime doğru çekerken "Ne diyorsun Savcı sen? Selim kim?" dedim.

 

Yüzündeki iğrenç sırıtma ifadesi devam eden Savcı yüzümü inceledi. "Sensin Aras. Selim sensin. Seneler önce o delikte geberip gittiğini sanırken sen gücüne güç katmışsın. Ünlü mafya lideri Aras Yiğitsoy olmuşsun." Dalga geçer gibi bana bakıp "Babaların babası Aras Yiğitsoy aslında zavallı Selimmiş." dedi.

 

Duyduklarım beynimde patlama etkisi yarattı. Savcının ağzından çıkan her kelime içimdeki karanlıkla birlikte beni yutmaya başlamıştı. Böyle bir şeyi nasıl, nereden, kimden öğrenmişti? Selim'i nereden tanıyordu? Boynuma geçirilen ilmek usul usul sıkmaya başladı. Kurduğum karanlıkta bir çatırtı duydum. Sonrasında ise büyük, derin bir sarsıntı.. Kafam allak bullak oldu. Düşüncelerimi arka arkaya koymakta zorlandım.

 

Durumumu anlayan Yavuz yanımıza gelip "Savcı ne boklar yiyorsun bilmiyoruz. Ama abinin kim olduğunu cümle alem bilir. Bir tarafından uydurduğun teorilerle bize gelme. İspatın varsa çıkar konuş. Eğer elinde bir ispat yoksa sesini kes otur. Kesmezsen ben kesmesini bilirim." tehdidini savurunca "Yavuz, sen havlamak için sahibinden izin aldın mı? Yoksa arada tasmanı çözüp kendi halinde havlamana müsaademi ediyor" diyen Savcının sesiyle kendime geldim.

 

Kimse benim yanımda Yavuz'a tek kelime laf edemezdi. Dilini koparıp soluğunu kesecektim bu piçin! "Ulan orospu çocuğu. Bu gece kendini öldürtmeden rahat etmeyeceksin değil mi?" Belimden silahı çıkaracağım gibi Savcı'ya hedef alıp tetiğe dokundum. Kurşun sesi havada tiz bir şekilde süzülürken ne yapacağımı bilen Yavuz çoktan elimin altına vurup merminin yolunu değiştirmişti.

 

Çenemi dişlerimi gıcırtacak kadar sertçe sıkarak Yavuz'a baktım. "Aman Abi ne yapıyorsun? Bu şerefsizin derdi bu zaten." Yanıma yaklaştı. "Abi bu adam senin kim olduğunu biliyor. Ve kalıbımı basarım Sena ile senin olmamdansa ölmeyi tercih eder." Gözlerimden gram yumuşama olmadı.

 

Başıyla Fırat'ı gösterdi. "Abi anla artık kurulan oyunu!Biraz önce bile bunun için uğraştı. Sena seni seçti diye onu öldürmeni sağlamaya çalıştı. O mezara sen cezaevine."dedikten sonra yakınımızda duran bir masaya yürüdü. Burnumdan sertçe nefes verdim.

 

Ona bir şey yapmayacağımı anlayan Yavuz masanın üzerinden aldığı bir peçete ile yanımıza geldi. Elindeki peçeteyi Savcının yüzüne doğru fırlatırken" Bırakalım da Savcı Bey hayal dünyasında ürettiği deli saçması teorilerle hareket etmeye devam etsin. Belki en sonunda bizim canını almamıza gerek kalmadan tımarhaneye kapatırlar kendisini." dedi.

 

"Haklısın Yavuz. Bırakalım da gerçek hayatta asla alt edemeyeceği Aras Yiğitsoy'un yerine koyduğu Selim'in üzerinden kazandığı zaferlere sevinsin." Bu ortamda daha fazla kalmaya gücüm yoktu. 13 yıldır her gün defalarca öldürdüğüm Selim'i bu gün birisi kanlı canlı olarak karşıma çıkarmıştı. Beynimin içinde günden güne büyümesi yetmezmiş gibi ete kemiğe bürünmeye başlamıştı. Bir an önce Selim'den de onu önüme getiren herkesten de kurtulmalıydım. Buna Sena'da dahildi.

 

Savcıyı arkamızda bırakıp çıkışa yürürken" Elimde yeterli ispatım yok diye senin Selim olduğunu kanıtlayamayacağımı düşünme Aras Yiğitsoy. Bu işi er ya da geç çözeceğim." diye bağırdı.

 

Büyük salondan çıkışa döndüğümüz esnada" Yavuz bu Savcı ne boklar öğrenmiş bir bak bakalım. Benim Selim olduğuma nasıl bu kadar emin bir anlayalım." deyince" Merak etme abi o iş bende. Bu itin sana adliyede SENİNLE DAVAMIZ FARKLI dediğini söylediğin günden beri ben bu Savcıyı takip ettiriyorum. Önce Selim'in ölüm belgelerini falan araştırdı. Sonrada Aras'ın cezaevine girme tarihini. Hiçbirinden bir sonuç alamadı. Baba zamanında her şeyi kılıfına uydurmuş. "deyince tamam anlamında başımı salladım.

 

Adımlarımı hızlandırdığım esnada" Abi bir şey daha var." diyen Yavuz'un sesiyle yavaşladım." Ne oldu? "

 

" Abi canın sıkılmasın diye söylemedim sabah. Savcı, Sena'yı takip ettiriyormuş. Bugün babanın evine gelirken Kadir fark etmiş."

 

"Vay orospu çocuğu vay. Demek sofrada beraber kahvaltı yaptığımızı bildiği için lafı bana getirdi desene."

 

Düşünceli halde yüzüme bakan Yavuz "Abi kahvaltıda babada vardı. Ama onunla ilgili tek kelime söylemedi, soyadınla ilgili tek kelime söylemedi. Bana kalırsa bu şerefsizin meselesi seninle şahsi." dedi.

 

Başımı ileri geri sallayıp "Doğru diyorsun. Bu işin içinde başka bir iş var" derken Sena "Daha bekleyecek miyim?" diye bağırdı. Beklemeyeceksin Avukat, celladın bu gece cezanı verecek diye içimden söylenirken merdivenlerden inmeye başladım. Benimle birlikte basamakları inen Yavuz'a "Savcı işini yarın halledelim. Bu gece halletmem gereken daha büyük bir sorun var ." diyerek arabanın önünde sabırsızca bekleyen Sena'yı gösterdim.

 

Yavuz'un yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı."Abi bu arada gerçekten Sena'yı hiç kıskanmıyormuşsun." Dişlerimi gıcırdatacak kadar sert birbirine bastırdım. Kendini bana zorla dövdürecekti. "Yavuz seni buraya gömmemi istemiyorsan kes sesini." deyip vereceği cevabı beklemeden başımı Sena'ya çevirdim.

 

Onun beni kıskanması gerçek olmasa da arabanın önünde durup kavuşturduğu kolları ve ritim tutan ayağı ile beni bekleyen Sena'yı görünce yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu. Hemen kendimi toparlayarak sert çıkan sesim ile "Araba açıktı binebilirdin." dedim.

 

Sabır çeker gibi yüzüme baktı. "Binebileceğimi biliyorum Aras Bey. Sadece parayla satın aldığınız köpekleriniz bize aynı araçta mı eşlik edecek yoksa farklı araçta mı bilmediğim için nereye oturacağıma karar veremedim." dedi.

 

Arkamızdan gelen Yavuz duyduğu sözlerden rahatsız olduğunu belli etmek için öksürünce başını Yavuz'dan tarafa çevirip imalı gözlerle Yavuz'u süzdü. "Beni yanlış anlamayın Yavuz Bey. Zira lafım size değil. Sizin para ile alındığınızı düşünmüyorum. Sizin olayınız bambaşka. Onlarınkinden bile vahim" dedikten sonra aracın kapısını açarak içine bindi. Bakışlarını yola dikerken kapıyı sert bir şekilde yüzümüze kapattı.

 

Elleri cebinde çoktan yanıma gelmiş olan Yavuz'un dudakları ooo şeklini aldıktan sonra " Abi bana ne dedi o? Para ile satın alınanlardan daha acizsiniz mi demek istedi?". dedikten sonra kahkaha attı. "Zaten senin yanında niye olduğumu anlamasını beklemiyordum." diyerek arkadaki arabalara doğru yönelip "Abi ben çocuklarla dönerim. Anlaşılan sizin gece uzun ve yorucu." diyerek gitti.

 

İçimde kabaran öfkeyi daha fazla yatıştıramayacağımı bildiğim için hızla arabaya geçtim. İçimizde ne varsa bu gece açığa çıkmalıydı. Eğer iplerin kopması gerekiyorsa bu gece kopacaktı. Bende bu cehennem azabı hayattan bu gece kurtulacaktım.

 

Dirseğimi kapı koluna dayamış elimle hafif çıkmaya başlayan sakallarımı oynarken Savcının ve Yavuzun söylediklerini düşünüyordum. Benimle ne gibi bir şahsi meselesi olabilirdi. Ben onu 2 ay öncesine kadar tanımazken o beni nereden tanıyıp bu kadar kinlenmiş olabilirdi. Adliyede söyledikleri aklıma geldi "Ne kadar da kurduğun kaleyi yıkılmaz kendini yenilmez görüyorsun. Ama atladığın bir şey var ben babam değilim. O sizi bitirememiş olabilir ama ben bitireceğim. Ve bu konunun sadece babamla ilgisi olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun. Seni yaktığın yerden yakmak için geldim." demişti.

 

Ben kimi yakmıştım da bana bu denli öfke duymasını sağlamıştım. Aramızdaki tek bağ Senaydı. Ama yanan o olamazdı. Ben cezaevindeyken gününü gün etmekten bir an olsun vazgeçmemişti. Kahraman Eroğlu, Sena'nın Paris sokaklarında el ele diz dize gezdiği sevgilisinin fotoğrafını 1 ay boyunca her gün göndermişti. Her gönderilen fotoğrafta ben bir parça daha ölmüştüm. Eğer Hamdi Baba olmasaydı o cezaevinden dirimin çıkma ihtimali yoktu.

 

Yol boyu Sena'nın kontrol almaya çalıştığı nefesinin dışında düşüncelerimi bozacak en ufak çıt çıkmadı. Bu gece kinimizi rahatça kusabilelim diye arabayı kendi evime sürdüm. Evin önüne gelince Sena'nın itiraz etmesini bekledim ama o umursamayarak araçtan indi. Hırsla bahçe kapısını açıp içeriye doğru yürürken yanına yaklaşan korumaya parmağını sallayarak "Sakın önüme çıkma, bana tek kelime sorma. Arkadan gelen patronuna sor ne bok soracaksan" diye bağırarak eve doğru yürümeye devam etti.

 

Arkasını dönen koruma bana bakınca ellemeyin der gibi başımı salladım. Emrimi gören evin girişindeki çocuklar da kapıyı açtı. Sena öfkeyle içeriye girdi. Hemen arkasından içeri girip kapıyı kapatırken hırsla yere fırlattığı çantasını ve sağa sola savurduğu topuklu ayakkabılarını gördüm.

 

Öfkeden bir o yana bir bu yana yürürken elimi cebime sokup onun o halini izlemeye başladım. Bir süre odanın içinde volta attıktan sonra durdu öfkeyle yüzüme bakıp "Sen kim olduğunu sanıyorsun? Nasıl bu akşam gelip benim yemeğimin içine edersin?" diye bağırdı.

 

Ellerim cebimde duruşumu bozmadan "Seni uyarmıştım Avukat. Beni en başta dinlemeliydin." dedim. Sesim yüksek çıkmamıştı ama ağzımdan çıkan her kelime net ve keskindi.

 

Ellerini göğüs hizasına doğru kaldırıp açarak "Sana ne ya. Sana ne! İstediğim adamla istediğim saatte buluşurum. İstediğim adamla istediğim yerde yatarım." diye bağırınca gözümü öfke bürüdü.

 

Yanına doğru yürüyüp kolunu sıkarken yüzüne iyice sokulup "Sen kim oluyorsun da bana sormadan, benim iznim olmadan o Savcı iti ile buluşuyoruz? Seni durdurabilmek için illa o şerefsizi öldürmem mi gerekiyor Avukat? Eğer gereken buysa yaparım. " diye fısıldadım. Fısıltı gibi çıkan sesim Sena'nın gözlerine korkuyu düşürmeye yetmiş hatta artmıştı bile.

 

İçine düşen korkuya rağmen hala omuzları dikti. Duruşundan asla ödün vermiyordu. Tiz bir kahkaha atarak yüzüme baktı. "Sen istediğin orospuyu istediğin saatte sikmeye gideceksin ama ben dostum ile yemek yiyemeyeceğim öyle mi Aras Bey?"

 

"Evet, öyle Avukat. Aynen söylediğin gibi olacak."

 

"İlk olarak Avukat değil Sena! Anladın mı Sena! Benim adım Sena. İkinci olarak yok öyle yağma Aras Bey. İstediğim adamla istediğim yemeğe giderim. Dostumla yemeğe giderken senden izin alacak değilim."

 

Yüzüne diktiğim sorgulayıcı bakışlarımla "Dostum dediğin adam evlenme teklifi etti onu ne yapacağız Avukat?" diye sordum.

 

Sinirden akmaya başlayan göz yaşları arasında "Sana ne be adam. Sana ne. Seni ne ilgilendirir benim kimden evlenme teklifi aldığım. Kiminle yattığım." diye bağırdı.

 

Kolunu sıkan elimin baskısını arttırırken "Benimle çalışıyorsan özel hayatın da benimdir Avukat. Kiminle yattığın, kiminle evlendiğin! Hepsi benim kontrolümde benim onayımdadır. Anladın mı beni?" diye bağırdım.

 

İğrenir gibi yüzüme baktı. "Şaşılacak bir şey değil mi?" gözü kolunu sıkan elime kaydı. Bende istemsizce onun baktığı yere bakarken "Seninle çalışan bir insana evlenme teklifi etmesi şaşılacak şey." Ses tonunu daha da yükselterek "Kadınlara dahi hiç çekinmeden zarar veren bir böcek ile çalıştığım halde bana evlenme teklifi etmesi şaşılacak bir şey." deyince ne yaptığımı anladım. Elimi hızla kolundan çekip bir kaç adım geriye attım.

 

Arkamı dönüp elimi öfkeyle konsola vurdum. Dirseklerimi konsolun üzerine dayayıp yaptığımla ilgili kendime ağız dolusu küfürle ederken Sena sessizce odanın ortasında dikiliyordu. Bana upuzun gelen bir zaman öylece durduk. Benden bir tepki gelmeyince ağlayan sesiyle "Biliyor musun?" dedi. Pişmanlıktan bin parçaya ayrılmış olan bedenimi ondan tarafa çevirip "neyi" der gibi yüzüne baktım.

 

Yanıma doğru yaklaşırken "Senin için gerçekten üzülüyorum. Ne sevmeyi biliyorsun ne sevilmeyi? " gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi. "Tek bildiğin bu karanlık dünya. Buraya saplanıp kalmışsın. Kendine yuva edinmişsin. Ne çıkıyorsun, ne de birinin seni çıkarmasına müsaade ediyorsun."

 

İyice yanıma sokulunca elini kalbimin üzerine götürdü. "Ben burada kalbin olduğuna inanmıştım. Ben senin içinde küçücükte olsa aydınlık olduğuna inanmıştım. Ama senin kalbin bile yokmuş. Ben sadece kendimi kandırmışım Aras." Gözünden akan yaşlar artmıştı.

 

Onun gözünden akan su damlacıklarıydı ama her biri benim yüreğime kor olarak düşüyordu. Gözünden akan her damla yaş için kendime lanet ediyordum. Ona zarar veren elimi kökünden kesmek istiyordum. "Bedenine verdiğin acıdan kurtulabilirsin Aras. Peki Sena'nın ruhuna çektirdiğin ızdıraptan nasıl kurtulacaksın." diyen Selim'in sesiyle kendimi daha da çaresiz hissettim. Sena'nın seneler önce bana yaşattığı her şey bedenimden silinmiş de sadece şuan yaşattığım acı varmış gibi hissediyordum.

 

Elini kalbimin üzerinden çeken Sena yanımdan birkaç adım uzaklaştı. Bedenini bana döndü. Acı çeker gibi yüzüme baktı. Sanki ruhu bedenin içinde acıyla kıvranıyordu. "Ama en çok canımı ne yaktı biliyor musun?" Benden bir cevap gelmesini bekledi ancak ona verebilecek bir cevabım yoktu.

 

"Bu gün yaptığın şey. Sana bu gün başka inandım ben biliyor musun? Sen gitme deyince gerçekten bana değer verdiğin için gitmememi istediğini düşündüm." Ellerini başına götürüp sıkarken "Neden bilmiyorum ama bana değer vermen hoşuma bile gitti biliyor musun?" dedi.

 

Göz yaşıyla ıslanan tuzlu dudaklarını yalarken ellerini başından çekti. "Ama yanıldım Aras Yiğitsoy. Bana değer vermiş olabileceğin konusunda yanıldım. Senin tek derdinin Fırat'ın beni senden önce altına almasını engellemek olduğunu göremedim." deyince öfkeyle yanına yürüdüm. İşaret parmağımı yüzüne tehdit eder gibi tutarak sıktığım dişlerimin arasından "Bir kez daha o orospu çocuğu ile adını yatak olan bir cümlede geçirirsen Avukat, İstanbul'un bütün sokaklarını o itin kanına bularım. Anladın mı beni?" diye sordum.

 

Yüzünde oluşan küçümseyici ifade ile "Tıpkı istediğine ulaşamayan şımarık çocukların davrandığı gibi davranıyorsun Aras Yiğitsoy. Emeline ulaşmak için yapamayacağın şey yok." dedikten sonra durdu. Başını ileri geri sallarken diliyle dudaklarını ıslatıp "Ama ben senin Fırat ile girdiğin bu amansız savaşı bu gece bitireceğim. Benim ile olan derdini bu gece sonlandıracağım." dedikten sonra eli elbisesinin askısına gitti. Umursamazlıkla yüzüme baktı. Eli diğer askıya gidip onu da aşağıya sıyırmaya başlayınca yapmak istediğini anladım.

 

Omuzlarından düşen elbise askılarını olması gereken yere getirdim. "Sakın Avukat. Sakınn"

 

Yüzündeki alaylı ve küçümseyici bakışla bana bakmaya devam ederken " Niye engel oluyorsun Aras? Derdin benimle yatmak değil mi? Fırat'ta olan öfkenin sebebi bu değil mi? Gel bu gece yatalım diyorum işte sana. Aradığın fırsatı ayağına getiriyorum daha ne istiyorsun?" dedikten sonra kaldırdığım elbise askısını tekrar indirdi.

 

"Hayatıma sürekli karışmanın, beni sürekli aşağılamanın tek nedeni bedenime sahip olmak değil miydi? O adliye binasında dahi senin yüzüne bakmayıp Fırat ile ilgilendim diye orospu damgasını sen vurmadın mı bana?" Ağzından çıkan her kelime kalbime hançer gibi saplanıyordu. Söylediğim her şeyi bile isteye söylemiştim. Yaptığım her şeyi bile isteye yapmıştım. Ama Sena'ya sıktığım her kurşunun dönüp dolaşıp beni bulacağını asla düşünmemiştim. Bu hayatın getirdiği bir adaletsizlikti. Onu yakmak istediğim cehennemde bende onunla bir yanıyordum.

 

Üzerindeki elbise vücudundan aşağıya süzülürken "Gel bu gece bitsin bu iş. İkimizde kurtulalım bu azaptan. Yatmak istediğin Avukatını sik ve sonrasında da hayatımdan tamamen siktir olup git. Zaten beni Avukatın olarak tutup sana yüz vermeyince de kinlenmiştin ya içindeki karanlığın artmasında benimde payım olmasın. Ne istiyorsan yap bu gece. İkimizi de kurtar bu azaptan" dedi.

 

Sözleri bu sefer kalbimi acıtmadı. Öfkemi daha da körükledi. Nasıl olurdu da onunla yatmak için avukatım olmasını istediğimi düşünürdü. Sırf onun bedenine sahip olmak için ona bunları yaptığıma inanırdı. Madem benim yanım ona azaptı şimdi gidip kurtulabilirdi. "Avukat, saçma sapan konuşma. Seni isteseydim zaten alırdım. Buna kimse mani olamazdı. Sen bile. Savcı konusuna gelecek olursak benim tek derdim baş düşmanım olan adamla yemeğe çıkmış olman." Durup bunumdan derin bir kaç nefes aldım. "Ayrıca madem burası sana azap şimdi siktir olup gidebilirsin." diyerek kapıyı gösterdim.

 

Tekrar histerik bir kahkaha atan Sena "Kimi kandırıyorsun sen Aras? Konu asla Fırat olmadı. Konu hep bendim. Ben senin için hiçbir zaman şimdinin konusu olmadım çünkü." deyince anlamaz halde yüzüne baktım. "Yalan mı? Bal yemediğime kadar bilen adamın beni davasını aldığım gün tanımış olmasına inanmamı bekleme benden. Ben senin için uzun zamandır bir meseleyim Aras."

 

Elini çenesine doğru götürüp parmakları ile üzerinde tempo tuttu. Yaklaşık 15 saniye bu hareketi yaptıktan sonra elini önüne doğru hafifçe uzatıp "Belki de adliyeye gelip giderken gördün beni. Gözüne kestirdin. Yatmak için zaman kolladığın biri haline dönüştüm senin için. Sırf senden diğer kadınlar gibi etkilenmemi istediğin için de üşenmeden hayatımı araştırdın."

 

Yanıma iyice yaklaştı. Dudaklarıma sıcak nefesini bırakırken kafasını hafifçe yana yatırdı. "Söylediklerim çok mantıklı değil mi? Kapına köpek etmek istiyorsun beni. Ve sen istediğini almadan kimsenin yakasından düşmezsin. İkimizde bunun böyle olduğunu biliyoruz Aras Yiğitsoy. Daha fazla seni zorlamayalım. Bu gece bitsin bu iş. "dedi.

 

Nefesinin üzerimde bıraktığı etki aklımı bulandırırken kokusu da baştan çıkmama neden oluyordu. Eğer şartlar farklı olsaydı bu gece Sena'yı elimden kimse alamazdı. Ay ışığının altında parlayan kusursuz bedeni ona çekilmemi sağlıyordu. Nefsime hakim olmaya çalışarak yanından geçip bar tezgâhına yürüdüm. Dolaba uzanarak bir bira aldım. Sena'yı o halde daha fazla görmemek için bahçeden tarafa olan geniş pencereye doğru yürüdüm. Elimdeki birayı kafama diktim.

 

Gözlerimi kapatıp boğazımda oluşan acının ruhumdaki acıyı bastırmasını sağlamak istedim ancak başaramadım. Kalbim acı içinde kıvranıyordu. Ağzımdan öfkeyle çıkan her söz Sena'nın kendini bir fahişe gibi hissetmesine neden olmuştu. Sözlerim canını o kadar yakmıştı ki benden kurtulmak için tiksindiği adamla yatmayı bile göze almıştı. Ben ne zaman bu kadar iğrenç bir adam olmuştum? Evet acımasızdım, merhametsizdim, ruhsuzdum ama bu kadar iğrenç, aşağılık bir adam değildim. Olamazdım.

 

Ben elimdeki biradan yudumlarken "Aras Yiğitsoy daha çok bekleyecek miyim?" diyen Sena'nın sesiyle kanım dondu. Onu bu kadar çok isterken ondan uzak durmak zaten sabrımı zorluyordu. Birde o davetkar taleplerini sununca işim hiç kolay olmuyordu. Bu konunun kapanması lazımdı. Hemde bir an önce. Kayıtsızca çıkan sesimle "Avukat, seninle yatmak istemiyorum. Ne öncesinde istedim, ne şimdi istiyorum ne de sonrasında isteyeceğim. Anladın mı beni? Şimdi evimden siktir olup gidebilirsin" dedim.

 

Ben Sena'nın gitmesini beklerken evin içinde büyük bir şangırtı sesi yankılandı. Daha sonrasında çıkan sesler daha da arttı. Sena eline geçen her şeyi duvara fırlatmaya başlamıştı. Bir taraftan "Allah belanı versin Aras Yiğitsoy." diye bağırırken diğer taraftan evin altını üstüne getiriyordu. Öfkesini dilediği gibi kusabilmesi için hiçbir tepki vermeden pencereden dışarıyı izlemeye devam ettim.

 

Bir süre sonra şıngırtı sesleri yerini Sena'nın hıçkırıklarına bıraktı. Dudaklarından çıkan her hıçkırık sesi, gözlerinden akan her damla yaş kendime lanet okumama neden oluyordu. Bilmiyordu ama bu savaşı bu gece o kazanmıştı. İçimdeki Selim uyanmıştı. O odanın orta yerinde hıçkıra hıçkıra ağlarken ona sarılıp özür bile dileyemeyen Selim kalbimi parçalıyordu. İçim yangın yerine dönmüştü. Ne intikam, ne öfke ne ihanet..... Hiçbirinden en ufak iz kalmamıştı.

 

Ben içimdeki Selim ile savaş verirken karanlık tarafımın "Aras kim olduğunu unutma?" diye söylenen sesi zihnimde dolanmaya başlayınca "Sikmişim Aras'ını da Selim'ini de. Kim olursam olayım hala aynı aciz adamım." diye mırıldandım.

 

Yanıma yaklaşan ayak seslerini duyunca keskin bir ses tonuyla "Kal olduğun yerde Avukat" dedim. Söylediğime karşı çıkmadı yanıma geldiğini belli eden ayak sesleri kesildi. Elimdeki bira şişesini yere bıraktıktan sonra arkamı dönüp Sena'nın yanına yürüdüm. Her adım atışımda ayağımın altında ezilen cam parçalarının kalbimde derin yaralar açmasına izin verdim.

 

Sena'nın yanına geldiğimde üzerinin hala çıplak olduğunu gördüm. Üzerine geçirebilmek için elbisesine baktım. Her yeri cam parçaları ile doluydu. Başka bir şey bulabilmek için etrafa göz atarken akşam yemeğe giderken giymek için ayarladığım ceket gözüme ilişti. Sena'yı olduğu yerde bırakıp kanepeye doğru yürüdüm. Elime aldığım ceketle Sena'nın yanına gelince kollarını yavaşça açıp ceketi giymesini sağladım.

 

Tepkisizce yaptıklarımı izlemesi canımın acısını daha da arttırıyordu. Yüzünü avcumun içine alıp gözlerinden akmaya devam eden yaşları baş parmağımla sildim. Gözleri yavaşça kapanınca pencere önüne götürmek için kucağıma aldım. Gözlerini hızla bakıp inmek için debelenince biraz daha sıkı kavrayıp" ŞŞŞ! Sakin ol Avukat. Eve zarar vermene müsaade ettim ama kırık cam parçalarının sana zarar vermesine müsaade edemem." derken dikkatli adımlarla pencereye doğru yürüdüm.

 

Pencerenin önüne gelince nazikçe yere indirdiğim Sena ayakta durmakta zorlanınca bağdaş kurarak yere oturdu. Küçücük bedenine kocaman gelen takım ceketinin atındaki kolunu pencerenin köşesine doğru uzattı. Yere bıraktığım bira tenekesini eline alıp, kafasına dikti.

 

Tenekenin içindeki bütün birayı içmesi 1 dakikadan az zamanını alınca anladımki bu gece ikimiz içinde uzun olacaktı. Dolaptan 4 şişe daha bira aldım. Bağdaş kurarak yanına oturdum. Ağlamaktan şişen gözleri karanlığa öfkeyle bakarken "Neden yapıyorsun bunu Aras? Neden ikimize de acı çektiriyorsun?" diye fısıldadı. Bakışlarını benden tarafa çevirmedi çünkü baktığı karanlıkta beni gördüğüne emindim. O karanlığa beni gömmek istediğine de adım kadar emindim. Ama içindeki bir şeyler buna müsaade etmiyordu. Belki Selim'e verdiği söz belki Selim'e olan benzerliğimin üzerinde yarattığı etki.

 

İçtiğimiz teneke bitince yere bıraktığım biralara uzanan Sena birini alıp açtı. Bir kaç yudum içtikten sonra elindeki birayı elime tutuşturdu. O an anladımki bu karanlıkta paylaşabileceğimiz tek şey bu biraydı. Daha fazlasını yaşamaya ne onun sadakati izin verirdi ne de benim olmayan kalbim.

 

Sessizce elimdeki biradan içmemi bekledi. Ben içince şişeyi elimden alıp tekrar içti. Sessizce bira tenekeleri aramızda gidip geliyordu. Bu süre zarfında önümüzdeki tenekeler bitmiş üzerine 9 tane daha eklemiştim. Yere bıraktığım son bira bitmek üzereyken Sena da başı hafifçe yere düştü. Hemen geri kaldırdı. Son tenekeye kadar zorlanmadan gelmiş şimdide sadece başını tutmakta zorlanmaya başlamıştı. Uzun süre alkol kullanan Sena'nın bünyesi biraya karşı fazlasıyla dayanıklıydı.

 

Tenekede kalan son yudumu içtikten sonra uykuya direnen gözleriyle dışarıyı seyretmeye devam etti. Bir süre sonra daha fazla dayanamayan başı omzuma düştü. Gözlerimi sımsıkı kapatıp anın tadını çıkarmaya çalıştım. "Seninle bir ömür böyle el ele diz dize yaşlanabilmek için nelerimi vermezdim"

 

Aynı kelimeleri Selim'e de kullanmıştı. Dudaklarından dökülen cümlelerin aynısını Selim'e de söylemişti. Böyle bir kadındı işte. Kimin yanındaysa onunla yaşamayı isteyecek kadar basit bir kadındı. Boğazımda beliren lanet yumru nefes almamı zorlaştırıyordu. Gömleğin yakasını çekiştirdim.

 

Onu bu kadar çabuk affedemezdim. O bir gece acı çekti diye ben 13 senedir her dakika çektiğim azabı görmezden gelemezdim. Ona yaptığım haksızlıktı belki ama onu affedersem Selim'e yaptığımın adı ne olacaktı? Gittiği her adama aynı şeyleri söylemesi acı çekmesi için yeterli değil miydi? Saf Selim'i kandırması insanlık suçu değil miydi? Belki fiziksel anlamda ölmemiştim lakin Sena ruhumda ölen Selim'in katiliydi.

 

Başını elimle tutarak yavaşça ayağa kalktım. Ellerimi bedenine sarıp onu kucağıma aldım. Ellerimi üzerinden iterek dolanan diliyle "Bırak beni" dedi.

 

Onun bu hali yüzümde acı bir gülümseme oluştururken "Tamam koltuğa götürüp bırakacağım seni." dedim. Başını hayır anlamında iki yana sallayınca "Düşersen benim yardımım olmadan kalkamazsın Avukat. Karşımda düşmek mi? Yoksa koltuğa taşımama müsaade etmek mi?" diye sordum. Puflar gibi nefes verdikten sonra "Tamam götür." dedi.

 

Dikkatli adımlarla salondaki geniş kanepeye yürüyerek nazikçe bedenini kanepeye bıraktım. Kanepedeki yastığa başı değer değmez uyku moduna giren Sena'nın karşısındaki orta sehpaya oturup onu seyretmeye başladım.

 

Yüzü ne kadar da masum görünüyordu. Öyle saf, öyle içtendi masumiyeti. Sanki benden hayatımı, merhametimi, hayallerimi kısacası beni benden çalan o değilmiş gibiydi. Ama ne acıdır ki her şeyi yapan oydu. 13 sene önce ona olan aşkımı kullanıp benimle oynayan, ceza evine girmemi sağlayan, döktüğü timsah göz yaşların ile "Seni burada bırakmam Selim. Her hafta görmeye gelirim" deyip bir kez gelmeyen. Ben o hapishane de çürürken ülke ülke gezip hayatını yaşayan. Yattığı erkeklerin çetelesini tutan... Hepsi ama hepsi oydu.

 

Elimi hırsla saçlarıma götürüp karıştırırken gözüm Sena'nın koluna kaydı. Kolunu sıktığım yerde 5 parmağımın izini gösteren morarma başlamıştı. Düşündüğüm her şeyde haklı olabilirdim. Ama yaptığım şeyde haksızdım. Onu başkalarından korurken kendim zarar vermeye başlamıştım. Daha 2-3 gün önce ona zarar veren kadının kanıyla duvara yazı yazmışken şimdi canını ben yakmıştım. Gözümden akmaya başlayan yaşı elimin tersiyle sildim.

 

Yerimden kalkarak yavaşça Sena'nın yanına sokuldum. Kokusunu son kez ciğerlerime kadar çektikten sonra ayağa kalktım. Üst kata çıkarak gerekli olabilecek eşyalardan oluşan ufak bir çanta hazırladım. Odadan çıkarken elime ince bir pike aldım. Merdivenlerden aşağıya inip Sena'nın yanına giderek elimdeki pikeyi üzerine örttüm. Ona uzun uzun bakarken daha fazla burada kalmaya gücüm olmadığını fark edince kapıyı açıp kendimi dışarıya attım.

 

Şafak atmış, gün yeni yeni doğmaya başlamıştı. Kapıdaki çocuklardan yanıma koşup gelene bakıp "Sabah Avukatı evine bırakın" dedim. O "Tamam abi" diye cevap verirken ben bahçe kapısından çıktım. Arabaya binip Hamdi Babaların evine sürdüm.

 

Arabanın ekrandan Yavuz'un adının yazılı olduğu yere bastım. Bir kaç dıt sesi sonrası telefonumu açan Yavuz uyku mahmuru olan sesiyle "Efendim abi. Bir sıkıntı mı var?" diye sordu.

 

"Bir sıkıntı yok . Ben buradan bir süreliğine gidiyorum Yavuz." deyince itiraz etmek için "Ab" dediği sırada "Lafımı kesmede dinle. Ben burada yokken halletmeni istediğim bir kaç iş var." dedim.

 

"Dinliyorum abi."

 

"Sen restoranın önünde söyleyince aklıma düştü. Kendini alemde Kulaksız'ın adamları olarak tanıtan bu itlerin aylardır sesi çıkmıyor. Onların sesi çıkmayınca biz de kendi derdimize düşüp bu itlerin varlığını unuttuk." dedim.

 

Yavuz "Tamam abi yarın gırtlaklarına çökerim ben. Sen merak etme." deyince "Yok çökme. Benim aklıma takılan şey Sena'nın arabasının patlaması ile bu şerefsizlerin bir bağlantısının olup olmadığı."

 

"Abi, ama bu çetenin en önemli üyelerinden birisi Kahraman EROĞLU. Adam kızının ölümünü onaylayacak değil ya?"

 

"Haberi olduğunu nereden biliyorsun? Hem iki oğlunun ölümüne sebep olan adam, varislerini hiçe sayan adam kızını mı harcamayacak?"

 

"Doğru diyorsun abi de. Bu Kulaksızların başındaki orospu çocuğunu da hala bulamadık. 1 yıl önce kafasına sıktığımız piç kurusundan sonra tekrar toplanamazlar derken adamlar 6 ay içinde mantar gibi tekrar türedi. Eskiden liderleri ortamlarda dolanırken şimdi liderlerini de bizden saklıyorlar."

 

Sabrım iyice tükenmeye başlamıştı. Her şeye bir bahane bulunması canımı sıkıyordu. Net çıkan sesimle "Bul o zaman Yavuz. Kim olduğunu bul." dedim.

 

"Tamam abi. Sen burada yokken hallederim." dedikten sonra sustu. Nereye gittiğimi öğrenemedi diye içi içini yiyordu. Haftaya yapılacak silah sevkiyatında aklının başında olmasını istediğim için "Ben 2 hafta Kıbrıs'taki kumarhanelerin başında olacağım. Ben gelene kadar buralar sana emanet" dedim.

 

"Anladım abi. Hiç merak etme sen. Beni de habersiz bırakma." diyen Yavuz'a tamam dedikten sonra telefonu kapattım. Daha yarım saatlik yolum olduğu için radyodan bir şarkı açtım. Allah'ın işi bu ya denk gelen şarkı ruhumdaki yaraların vücut bulmuş haliydi.

 

 

 

Radyoda çalan şarkılara kendimi kaptırmış halde yarım saatlik yolu bitirmiş Hamdi Baba'nın evine gelmiştim. Arabadan indiğimi gören kapıdaki korumalardan bir tanesi hızla yanıma gelip "İçeriye haber verelim mi abi?" diye sorunca evet anlamında başımı salladım. Ben bahçe kapısından girip eve varmadan evin çoğu ışığı yanmaya başlamış ve kapısı açılmıştı bile.

 

İçeriye geçip salona girdim. Üçlü koltuğa kendimi atıp Esma Anneyle Hamdi Babanın gelmesini beklemeye başladım. Salona ilk olarak ne olduğunu anlamaya çalışan Hamdi Baba girince oturduğum koltuktan ayağa kalkıp "Baba" dedim.

 

Gözleriyle beni süzdükten sonra "Otur evlat, rahatsız olma. Anan geliyor da şimdi." deyince koltuğa kendimi tekrar bırakıp tamam anlamında başımı salladım. Hamdi Baba bir süre daha orada sessizce durup beni izlerken telaşla Esma Anne girdi içeri. Başına örtüğü yemenini düzeltip bana baktı.

 

Ellerini bana doğru uzatıp yanıma gelirken "Aras'ım ne oldu sana? Bu halin ne?" diye sordu. Ayağa kalkıp bana uzanan ellerini tuttum. "Ana telaş edecek bir şey yok. Sadece 2 haftalığına Kıbrıs'a gidiyorum. Gitmeden önce elinizi öpüp helalliğinizi almak istedim."

 

Bakışları ile beni baştan aşağıya süzdüğünü hissettiğim Hamdi Baba karşımdaki ikili koltuğa oturdu. Bir şey demedi. Önce Esma Ana'nın yatışmasını beklediğini biliyordum.

 

"Niye oğlum? Aniden niye çıktı şimdi bu gitme işi?" dedikten sonra üzerimdeki yumuşak bakışlarını çekip Hamdi Baba'nın üzerine dikti. Öfkeli çıkan sesiyle "Yoksa sabah olanlara mı canın sıkkın?" deyince "Yok ana. Nereden geliyor böyle şeyler aklına. Kumarhanenin başına bıraktığımız müdür aradı. Aras Bey burada sorun var gelmeniz gerekiyor dedi. O yüzden gidiyorum." dedim.

 

Ben konuşurken yeşil gözleri ile doğru söyleyip söylemediğimi anlamaya çalıştı. Tavrımdaki ve sözlerimdeki ciddiyeti görünce "Tamam o zaman ben gideyim de sana bir şeyler hazırlayayım. Kahvaltı yapmadan çıkma yola." diyerek yanımdan hızla kalktı.

 

Sessizce Esma Ana'nın çıkmasını bekleyen Hamdi Baba "Söyle bakalım ne oldu? Ama anana söylediğin yalanı değil Aras. Seni buradan kaçmaya mecbur bırakan doğruyu söyle." dedi.

 

Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim. Olanları anlatacak gücü toparlamaya çalıştım. Güçlü bir şekilde yutkunduktan sonra olan her şeyi anlattım.

 

Sözlerim bitince Hamdi Babanın gözleri de zifiri karanlığa bürünmüştü. Bu güne kadar Esma Ananın canını acıtmayı bırak bir kez sesini dahi yükseltmemişti. Canından öne koymuştu hep onu. Bense öfkeme yenik düşüp sevdiğim kadına zarar vermiştim.

 

Kısık tutmaya çalıştığı sesiyle "Kendine gel artık Aras. Yavuz'a verdiğin zarar yetmedi şimdi de Sena'ya mı zarar vermeye başladın. Kıza karşı tavrına bir gün olsun karışmadım. Acısı var, öfkesi var elbet kusacak dedim. Ama bu yaptığın" başını iki yana sallayarak durdu. İşaret parmağını bana doğru sallarken "Bu yaptığın çok fazla. Bu yaptığının affı yok." deyince başımı önüme eğdim. Daha ben kendimi affedememişken Hamdi Baba'dan affetmesini bekleyemezdim.

 

Gitmeliydim. İkimiz içinde doğru olan buydu. Ona her zarar verdiğimde Aras'tan bir parça öldürmeye başlamıştım. Sena'yı yok etmek isterken kendim yok oluyordum. "Baba hem onun iyiliği hem benim iyiliğim için gitmem lazım. Sena'nın da ben gelene kadar galeriden gitmesi lazım. Bu ikimiz içinde en iyisi olacak."

 

"Olmaz Aras. Onca şey yaşanmışken onu ailemizden çıkartamayız. Bu düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz." Haklıydı. Sena'yı öylece kapının önüne koyarsak düşmanlarım akbaba misali onun başına üşüşürdü. Patlayan araba Sena'ya olan zaafımı ortaya çıkarmıştı. Ama benimle de kalamazdı. Yanımda olmazdı.

 

Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum. "Bizden ayrılsın demedim, galeriden ayrılsın dedim. Onu verebileceğin bir sürü yer var baba. Bunlardan biri de senin yanın." İkna olmayan gözleri gözlerimi buldu. Neden yorulduğumu anlamıyorlardı? Neden hem kendimle hem Sena ile verdiğim savaşı kaybedeceğimi görmüyorlardı? Bu kadar zor muydu beni anlamak?

 

Neden onlara kendimi anlatmak için Selim değil de Aras olmam gerekiyordu. Kararan bakışlarımla yüzüne baktım. Keskin çıkan sesime "Eğer onu göndermezsen seneler önce yarım bıraktığım şeyi tamamlarım baba." dedim.

 

Gözlerindeki karanlığın içine korku karışırken kaşları çatıldı. Bunu yapacağımı biliyordu. Sena'yı benden uzak tutmazsa kaçınılmaz sonun geleceğini biliyordu. Elini sakalına götürüp sıvazladı. "Tamam öyle diyorsan öyle olsun. Sena'yı galeriden de hayatından da yollayacağım." dedikten sonra emir verir gibi çıkan sesiyle "Sende 2 hafta içinde kendine çeki düzen ver." dedi.

 

"Tamam baba." diyerek yerimden kalktım. Elini öpmek için önüne eğildiğimde oralı olmadı. Bir şey demeden başımı tamam anlamında sallayıp hazırlık yapan Esma Ananın yanına gittim. Kısa sürede hazırladığı kahvaltılıkları masaya dizmişti. "Anam o kadar zahmet ettin biliyorum ama vaktim yok. Söz aç bırakmam kendimi" deyince başını tamam anlamında salladı.

 

Sulanan gözleriyle beni yolcu ederken her zaman olduğu gibi dik durmaya çalışıyordu. Esma Ana böyleydi. Kalbinde kor gibi yanan acı da olsa her zaman güçlüydü. Her zaman dimdikti. Ve her zaman bizi doğuran o olmadığı halde Yavuz ile benim canımı kendi canının önüne koyardı. İşte tamda bu yüzden kendi anamdan bile daha değerliydi benim için.

 

Esma Anneye veda edip hava limanına sürdüm arabayı. Kalbim acıyla kıvranırken beynimde günlerdir olmadığı kadar rahattı. Benim için ise asıl önemli olan beynimdi. Beni güçlü yapan karanlık yanım oydu. Derin bir nefes alıp verdim. En sonunda içimdeki Sena'dan da Selim'den de 2 hafta sonra kurtulacaktım.

 

BU BÖLÜM, YANLIŞ ANLASILMALARIN NELERE YOL AÇTIĞINI GÖSTERDİ BANA. ARAS, SENA'NİN GÜÇ PEŞİNDE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRKEN, SENA'DA ARAS'IN KENDİSİ İLE YATAMADIĞI İÇİN BÖYLE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR😪

 

ARAS ÇEKTİ GİTTİ. BÖYLE BİR SON BEKLİYOR MUYDUNUZ?😃

Bölüm : 13.09.2025 13:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...