9. Bölüm

YİĞİTSOY GALERİ

Gizem Gültekin
gizeemikoo

ÖNCELİKLE HERKESE MERHABA. SEVGİLİ ARKADAŞLARIM ÇOK FAZLA HAYALET OKUYUCUM VAR. SADECE OY VERİLMİŞ OLMASI BENİ BİR TIK ÜZMÜYOR DESEM YALAN OLUR. LÜTFEN YORUMLARINIZI DA BENDEN ESİRGEMEYİN. SEVGİLER <3<3<3<3<3

 

SENA

 

Delirmek üzereydim. 4 gündür Yavuz'u 1000 kez aramış 4000 tane de mesaj atmıştım. Ve bunlardan yalnızca dün gece attığım mesaja dönüş yapma zahmetinde bulunmuştu.

 

Elime telefonu alıp yüz bininci kez aynı mesajı okumaya başladım. "Sena Hanım birkaç günlüğüne yurtdışında olacağım. Şebeke sorunu yüzünden iletişim kuramayabiliriz. Ben gelinceye kadar Aras'ın yanına ya da galeriye gitmeyin. Aras ile aranızda tekrar bir sorun oluşmasını hiçbirimiz istemeyiz." Oturduğum koltukta telefonu yan tarafıma hızla çarpıp "Hah! Yurt dışına çıkacakmışmış da, şebeke sorunu olurmuşmuş da. Kimi kandırıyor bu adam ya. Allah aşkına şebeke sorunu diye bahane mi olur. Hangi çağda yaşıyoruz? Kesin bir şey oldu." diye bağırdım.

 

Bilgisayarın başında bir şeylerle uğraşan Yeliz ekrandan başını kaldırmadan "Sena daha kaç kez mesajı okumayı ve kaç kez aynı konuya sinirlenmeyi düşünüyorsun? Demek ki adam konuşmak istemiyor. Ayrıca sana mesaj atabildiğine göre de durumu gayet iyi." dedi.

 

Yerimden öfkeyle kalkıp " Ne belli mesajı Yavuz'un attığı. Belki Aras onu bir yere kapattı ve onun telefonundan mesajları Yavuzmuş gibi atıyor." deyince Yeliz'in kaşları yok artık der gibi yukarı kalktı.

 

Omuz silkip "Hiç bakma bana öyle Yeliz. Aras'ı anlattım sana. Adamın gözlerinde zerre merhamet kırıntısı yok. Onun için zarar verdiği kişinin kimliği hiç önemli değil. Ona yapılan suçun büyüklüğü önemli. Ya benim yüzümden Yavuz'a bir şey yaptıysa. Ya ona" derken düşündüğüm şeyle ellerimi yüzüme kapatıp "Böyle bir şey yapmış olamaz değil mi? En iyi adamını öldürmüş olamaz." dedim.

 

Oturduğu sandalyede arkasına yaslanmış beni dinleyen Yeliz gözlerini bana dikip "Saçmalama istersen Sena. Böyle aptalca şeyleri bulmak için ne kadar da çaba harcıyorsun." diyerek yükseldi.

 

Somurtarak kollarımı bağlayıp koltuğa kendimi attım. Arkama yaslandım. Düşünebilmek için gözlerimi kapadım. Beynim de iç savaş çıkmış gibiydi. Yeliz haklı olabilir miydi. Gerçekten saçmalıyor muydum? İçimdeki ses mahalle karısı edasıyla "Hiç sanmıyorum. Kim ne derse desin biz haklıyız. Aras'ın eve geldiği gün elleri kan içindeydi. Kalbinde ki karanlığı gördüm. İçimde hissettim. Bu adam kendine karşı yapılan yanlışları öylece görmezden gelecek bir adam değil. Yavuz ölmediyse bile ölmekten beter bir halde. Buna adım kadar eminim. " dedi.

 

İçimdeki ses ile aynı fikrideydim. Yavuz'un durumu hiç iyi değildi. Ve ben elim kolum bağlı halde durmaktan sıkılmıştım. Kendimi huzursuz hissediyordum. 4 gündür yaptığımı yapıp telefonu elime aldım ve Yavuz'u tekrar aradım. Telefonu kulağıma götürdüğümü gören Yeliz oflayarak önündeki bilgisayara döndü. Ama onun verdiği tepki zerre umurumda değildi. Umurumda olan tek şey Yavuz Egeliydi. Onun iyi olduğunu kendi sesinden duymam gerekiyordu. Ancak öyle rahat bir nefes alabilirdim.

 

Telefon çaldı, çaldı, çaldı... Cevap veren olmadı. "Bu karanlık alemde rahat bir nefes almak benim ne haddime diye" iç geçirdim. Ama vazgeçmeyecektim. Gerekirse bütün gün Yavuz'u arayacaktım ve o bu telefonu açacaktı. Aramayı yapıp telefonu tekrar kulağıma götürdüm.

 

Yeliz huzursuzca yerinden kıpırdanıp sanki içimden geçenleri okumuş gibi "Sena her gün vazgeçmeden adamı bin kez arıyorsun. Sapığı oldun resmen adamın. Ama o inatla açmıyor. Acaba sende vaz mı geçsen artık?" diye sordu. Onu paylamak için "Ben sapık falan değilim tamam mı? Sadece" derken " Sadece ne? Ayrıca siz hiç vazgeçmez misiniz Avukat Hanım" diyen Yavuz'un tebessüm dolu sesini duydum.

 

İşittiğim sesle hem havalara uçacak kadar mutlu hem de oturduğum yerden bir adım dahi atamayacak kadar şaşkınlık içerisindeydim. Bütün duygularımın birbirine girdiği sesimle "Yavuz Bey" deyince oda bana aynı ses tonuyla "Sena Hanım" diyerek karşılık verdi.

 

İçime su serpilmişti, Yavuz yaşıyordu. İyiydi, ona benim yüzümden bir şey olmamıştı. Ses tonu da keyifli geliyordu. Demek ki gerçekten işleri vardı. Yurt dışına çıkmamışsa bile silah işinden dolayı müsait kalamamış olmalıydı. Ve buda demek oluyordu ki Aras düşündüğüm kadar kötü birisi değildi.

 

Telefonun açıldığını duyan Yeliz yerinden kalkıp yanıma gelerek telefonu hoparlöre almamı işaret etti. Telefonu kulağımdan çekip dediğini yaparak telefonu hoparlöre aldım. Bir taraftan da "Oh şükür iyisiniz. Ben size ulaşamayınca çok korktum. Aras'ın sizi öl" derken panikle sustum. İç sesim "Ah şu çenemi bir türlü tutmayı beceremeyen ben. Salak Sena aklına her gelen söylenir mi?" diye çoktan çemkirme başlamıştı. Ben utançtan yerin dibine girmek üzereyken telefonun karşısındaki Yavuz'un sesli bir şekilde güldüğünü duydum. Söylediklerim ona komik gelmişti. Nasıl gelmesin? Bir insan sağ kolunu ben gibi bir sebepten dolayı neden öldürsün ki? " düşüncesi geçti aklımdan.

 

Benden başka bir açıklama gelmeyince Yavuz gülmeyi bırakıp "Aras'ın beni öldürdüğünü mü düşündünüz?" diye sordu.

 

Stresten oynadığım tişörtümü yakasından çekiştirirken utançtan kaybolan sesimle "Evet Yavuz Bey. Böyle düşündüğüm için beni suçlayamazsınız. O gerçekten kötü acımasız birisi. Bunu nereden bildiğimi sormayın. Çünkü bilmiyorum sadece hissediyorum." dedikten sonra duraksadım. "Ayrıca sizin dünyada yaşayan bir insanın hak etmediği şeyle adının anılacağını sanmıyorum. Ve sizin patronunuz da acımasız ve kalpsiz oluşuyla ün salmış bir adam." diyerek kendimi savundum.

 

Konuşmamdan kendisi ile ilgili ne kadar endişelendiğimi fark etmiş olacak ki telkin edici bir sesle " Korkmayın Sena Hanım, ben iyiyim. Doğru söylüyorsunuz. Aras bu adların hepsini hak ederek aldı." Derin bir nefes aldı. "Aras zor adamdır, acımasızdır, kimseye merhameti yoktur ve birazda dik başlıdır. Ama sevdiklerini öldürecek kadar da gaddar değildir. " açıklamasını yaptı.

 

Susarak benden cevap bekledi. Ancak ona inanmadığım için cevap vermedim. Bana göre Aras hatanın bedelini ödetmeden durmazdı.

 

Telefondan bir iç çekme sesi geldi. "Tamam siz kazandınız Avukat Hanım. İtiraf ediyorum. Kendisine yapılan yanlışlara olan sinirliyle en fazla bir kaç kemiğini kırar. Sonuç olarak yine sevdiklerini öldürecek kadar gaddar değildir." dedi.

 

4 gündür düşündüğüm şeyleri Yavuz'un ağzından duymak ağır gelmişti. Bu kadar ileriye gitmeyeceğine bir anlığına da olsa inanmıştım. Kaybolan kendimi ve sesimi bularak "Yavuz Bey iyisiniz değil mi? O şerefsiz patronunuz size kötü bir şey yapmadı değil mi?" diye sorup Yeliz'e baktım. Onunda gözleri benimki gibi korkuyla açılmıştı.

 

Tepkime kayıtsız kalan Yavuz "Aras bana neden bir şey yapsın Avukat Hanım? Biz Aras'ın genel tavrından konuşmuyor muyduk? Hem Aras'ın nasıl birisi olduğunu merak ediyorsanız bunu Aras'a sorun?" dedi.

 

Sıkıntıyla şakaklarımı ovuştururken "Konuyu değiştirmeye çalışmayın Yavuz Bey. O şerefsiz patronunuz size bir şey yapmadı değil mi?" diye soruyu yeniledim. Hafifçe gülerek "Ben gayet iyiyim. Ve patronum konusunda da neyin ne olduğunu zaman gösterecek Avukat Hanım. Şimdi ise konumuz başka. Şuan sizinle konuşma sebebim 2 gün sonra yani cuma günü öğleden sonra sizi alacağım ve beraber galeriye geçeceğiz. Plan ve programlarınızı buna göre ayarlayın olur mu?" diye cevap verdi.

 

Bu konuyu yüz yüze konuşmaya karar vererek durgun olan sesimle" Tamam" diyebildim. Cevabını alan Yavuz konuşmayı daha fazla uzatmayarak görüşürüz deyip telefonu kapadı. Yeliz ile beraber far görmüş tavşan gibi kalakalmıştık. İkimizde Yavuz'un son söylediklerini sindirmeye çalışıyorduk.

 

Başımı öne eğip anlamsızca halıda bulunan desenleri izlemeye başladım. Aldığım kararın yanlış olup olmadığını teğet etmek için. "Yanılmış olamam değil mi Yeliz? Aras'ın içinde küçücükte olsa bir aydınlık olduğu konusunda yanılmış olamam?"

 

Güçlü bir nefes alan Yeliz "Bilmiyorum. Şuan bildiğim bir şey varsa o da senin Yavuz için endişelenmekte haklı olduğun. Bu Aras gerçekten de acımasız ve tehlikeli bir adam." dedi. Sıkıntıyla nefes verip evet anlamında başımı salladım.

 

*************************

 

Telefon görüşmesinin üzerinden 2 gün geçmişti. Ve benim bu süreçte yaptığım tek şey pandalar gibi yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durmak oldu. Psikolojim o kadar kötüydü ki yataktan çıkıp insan içine çıkmak istemiyordum. Pijamalarımla inip Yeliz'in hazırladığı yemeği yiyip tekrar odama çıkarak kafamı yastığa gömüyordum.

 

Yavuz'un sesini duyunca içimin rahatlayacağını düşünürken daha da kötü olmuştum. Anladığım kadarıyla 4 gün konuşamaz, 1 hafta boyunca ayağa dahi kalkamaz hale getirmişti. O piç Aras, Yavuz'u hiç acımadan hırpalamış olmalıydı. Kalbim acıyordu. Bunların hepsi benim yüzümden olmuştu. Ama her şeyi düzeltecektim. Bu konuda kararlıydım. O Aras itine sevdiklerine değer vermeyi öğretecektim.

 

Pencereden dışarıya doğru bakınca hazırlanmam gerektiğini fark ettim. Ben burada tepkisiz yatarken penceremden odama sızan güneş neredeyse öğlen olduğunun habercisiydi.

 

Hazırlanmak için isteksizce yerimden kalktım. Banyoya doğru yürüyerek aynanın karşısına geçtim. İki günde ruh gibi olmuştum. Gözlerimin altı morarmış, dudaklarım çatlamıştı. Yüzümün rengi bile çekilmişti. Saçlarım elektrik çarpmış gibi oradan oradan çıkmıştı. Bir an önce kendime çeki düzen vermeliydim.

 

Hızlı bir duş sonrası saçımdaki havluyla tekrar ayna karşısına geçtim. Önce makyajımı halledip sonra da saçımı kurutacaktım. Yüzüme fondöteni sürerken aklıma gelen şeyle kendime kızarak "Keşke Yavuz'u dinlemeyip galeriye gitseydim. Ya da evine gidip iyi olup olmadığına baksaydım." diye söylendim. Hiçbir şeyden geri kalmayan iç sesim "Saçmalama istersen Sena. Yavuz'un evine nasıl gidecektin? Adamın adresini mi biliyorsun?" dedi.

 

Sesli bir şekilde "Bilmiyorum. Ama o benim numaramı ve evimi nasıl bulduysa bende onunkini bulabilirim." diye kendimi savundum. Verdiğim cevabı mantıklı gören iç sesim susmuştu. Bende rahatlamış halde fondöteni yüzüme sürüyordum ki yaptığım hareketi anlayınca gülmeye başladım. Yine aynı şeyi yapmıştım. Kendi kendimle kavga ediyordum. Ve bunu gayet normal bir şeymiş gibi yapıyordum. Gerçekten git gide deliriyor olmalıydım. Ya da Aras Yiğitsoy sinir sistemime iyi gelmemiş olmalıydı.

 

Telefonuma gelen mesaj sesiyle kimin yazdığına bakmak için yatağa doğru yürüdüm ve telefonu elime aldım. Yavuz "Sena Hanım 45 dakikaya kadar oradayım" yazmıştı. Biraz daha acele etmem gerekiyordu. Yoksa 45 dakikaya değil 45 saate hazır olabilirdim.

 

Dolaba koşarak dün belirlediğim kıyafetleri elime aldım. Altıma siyah kumaş bir pantolon giyerken üzerine ise düğmesi göğüs çatalıma kadar açık bıraktığım beyaz gömlek tercih ettim. Kuruttuğum saçlarımı at kuyruğu yapıktan sonra makyajımdaki son rötuşları yapıyordum ki telefonuma tekrar bildirim geldi.

 

Elime alıp bakınca Yavuz 'un "5 dakikaya kadar kapınızın önündeyim" yazdığını gördüm. Kalan süre son hazırlıklarımı yapmak için fazlasıyla yeterliydi. Siyah topuklularımı ayağıma geçirip koluma siyah blazer ceketimi astıktan sonra merdivenlerden aşağıya indim. Ben kapıdan çıkacağım esnada bir arabanın kapısının kapandığını duydum. Yavuz gelmiş olmalıydı.

 

Onu daha fazla bekletmeyip bende evrak çantamı alarak evden çıktım. Güneş ışıkları gözlerimi kamaştırdığı için çantamdan çıkardığım güneş gözlüklerini takarak yürümeye başladım. Bahçe kapısından çıkarken daha önce adliyede gördüğüm bir koruma arka koltuğa oturabilmem için kapımı açtı. Ona tebessüm ederek koltuğa oturduktan sonra gözlüklerimi çıkarıp korktuğum manzarayı görmeme umuduyla Yavuz'dan tarafa döndüm.

 

Lanet olsun ki haklı çıkmıştım. Yavuz enkazı andırır bir halde karşımda duruyordu. Nefesim kesildi. Elimi korkuyla ağzıma götürdüm. Dikkatle onu süzmeye başladım. Yüzünde yeni yeni geçmeye başlayan birkaç ezik. Dudağının kenarında küçük bir iz kalmıştı. Burnunda hala şişlik vardı. Vücudunda daha fazla sıkıntı olup olmadığını anlamak için gözlerimi kollarına kaydırdım. Dirseğine kadar sıyrılmış olan gömleğini bilek kısmı açıkta bırakmıştı. Oralar da yüzünden daha beter çürükler vardı. Kendini o piç kurusu Aras'tan korumak için kollarıyla yüzünü kapatmış olmalıydı.

 

Görünen kısım böyleyse kim bilir görünmeyen kısmı ne haldeydi. Benim yüzümden kim bilir vücudunda daha ne gibi yaralar vardı? Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Onun bu halinden kendimi suçluyordum. İçimden "Lanetliydim ben. Bana yaklaşan kim varsa canını yakan bir lanetim var. Şimdi de Yavuz'a zarar verdim. Benim yüzümden hiç tanımadığım bir adam dayak yedi. Kendimi kurtarıcı gibi ilan etmeseydim bunların hiç biri olmayacaktı." diye kendime kızmaya başladım.

 

Kalbimden geçenler dilime yansırken göz yaşlarım arasında fısıltıyla çıkan sesimle "Benim yüzümden." dedim. Arabaya oturduğum andan itibaren herhangi bir tepki vermeyen Yavuz ağladığımı görünce bedenini güçlükle benden tarafa çevirdi. Kaburgalarına da darbe almış olmalıydı. Bunu benden tarafa dönerken acıyla buruşturduğu yüzünden anlamıştım. Benim yüzümden hala canı yanıyordu ve bu hali benim canımı daha çok yakıyordu.

 

Cebinden çıkardığı mendili bana uzatırken "Sizin bir suçunuz yok. Ben kendi seçimimin bedelini ödedim. Aras'a sormadan bir karar vermemem gerektiğini bildiğim halde bunu umursamadım." dedi ve sustu. Söylediklerini idrak edebilmem için göz yaşlarımı silip, ağlamayı bırakmamı bekliyordu. Zaten benim yüzümden harap olmuş bedenini bir de duygusal olarak zorlamak istemediğim için beklentisine cevap verdim. Gözlerimi kurulayıp derin bir kaç nefes aldım. Gözlerimden firar etmeye çalışan yaşları engellemek için kafamı yukarı kaldırdım ve elimle gözüme yelpazem yaptım.

 

Omuzlarımı dikleştirerek yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Onunla konuşmaya hazır olduğumu göstermek içinde "Ağladım diye zayıf olduğumu düşünmeyin. Ağlamayınca daha kötüsü oluyor sizde biliyorsunuz" deyince gülümseyerek başını sallayıp "Bilmem mi?" dedi. Hala acı çekiyor olmasına rağmen iyiymiş gibi yapmaya çalışıyordu. Hala bana ve etrafındaki diğer insanları iyi hissettirme derdindeydi. Böyle bir adamın Aras gibi bir adamın yanında ne işi olduğuna asla anlam veremiyordum. Ama sırf bu adam için bile Aras'ı aydınlığa çıkarmam gerektiğine emin oldum.

 

Yüzüme şefkatle bakan Yavuz "Avukat Hanım bizim dünyamızı ne kadar biliyorsunuz, bilmiyorum. Ama bizim alemde Reisine ihanetin suçu ölümdür." dedi. Son sözcüğü üzerine basa basa söylemişti. Ölümü kabullenmişti. Hem de ne için geri zekâlı patronuna sormadan bir şeyi kabul ettiği için. Bu kabulleniş ahmaklıktan başka bir şey değildi.

 

Öfkeyle "Ne demek öldürmesi gerekiyordu Yavuz Bey? Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bir insanın canı bu kadar mı ucuz ya?" diye sesimi yükselttim. Yavuz hiçbir şey demeden bana bakıyordu. Öfkeli olduğum için yatışmamı beklediğini hissettim. Sakinleşmeye çalıştım.

 

Ses tonumu yumuşatarak "Adam sizi öldürmekten beter hale getirmiş. Siz hala bana Aras'ı savunuyorsunuz." dedikten sonra avuç içlerimi başıma bastırarak "Anlayamıyorum ya. Gerçekten anlayamıyorum. Sizi bu hale getiren adamın yanına sanki size bunları o yapmamış gibi gitmenizi anlayamıyorum." dedim.

 

Yavuz hala cevap vermeyip yüzüme öylece bakıyordu. Sinirden titreyen elimi ayağımı kontrol almaya çalışarak " Neden ama Yavuz Bey?" diye sordum. Başını önüne çeviren Yavuz "Köşede bir yerde dur Kadir." dedi.

 

Korumadan gelen "Tamam abi" cevabı sonrası bende yapacağı açıklamayı sessizce beklemeye başladım. Kısa bir sürüş sonrası araba durdu ve koruma araçtan indi. Yavuz ise tekrar benden tarafa döndü. " Sadakat nedir bilir misiniz Avukat Hanım? Birine koşulsuz bağlanma , güvenme, onun için canını ortaya koyma. Eğer bunları biliyorsanız benim neden hala Aras'ın yanında olduğumu da bilirsiniz." dedi.

 

Her zamanki gülümsemesini yüzüne yerleştirdikten sonra " Tabi başka bir nedeni daha var. Sanırım bu sizin için daha geçerli bir cevap olur." deyince merakla yüzüne baktım.

 

"Sevgi, Avukat Hanım. Belki Aras bu kelimenin anlamını unuttu ama ben unutmadım. Aras benim kardeşim ve ben son nefesimi verene kadar bana ne yaparsa yapsın yanından ayrılmam." deyince söylediklerine itiraz etmek için ağzımı açacaktım ki "Bak Avukat, Aras ile bizim yollarımız kesiştiği zaman onun yüreği bir cehennem ateşinde yanıyordu. İçindeki yangın zamanla o kadar büyüdü ki kalbini taşa çevirdi. Sevgiye dair hayatında olan her şeyi silip attı. Elinde ise bir tek acımasızlık ile öfke kaldı. Ama ben biliyorum. Aras'ın içinde hala kıyıda köşede saklı kalmış olan iyi duygular var. Ve ben böyle bir şeyin varlığını bilirken onu asla tek başına bırakamam." dedi

 

Söylediklerini duyunca bir şey diyemedim. Oda benim gibiydi. Küçücük bir ihtimalin peşinden gidiyordu. Yönetmelerimiz, doğrularımız farklıydı ama amacı aynıydı. Bende Aras'ın içindeki iyiliği açığa çıkarmak için girmem dediğim bu karanlık hayata girmiştim.

 

Bir anda aklıma Yeliz ile hastanede yaptığımız konuşma geldi. Yavuz, Aras konusunda bana yardımcı olabilirdi. Dudaklarımı ısırıp bütün gücümü toplayarak " Yavuz Bey, Aras Bey'in içindeki iyiliği beraber çıkarmaya ne dersiniz? İsterseniz size yardımcı olabilirim." dedim.

 

Yüzündeki ciddiyetin yerini şaşkınlığa bırakan Yavuz " Gerçekten bunu yapar mısınız?" diye sordu. Gülümseyerek ona bakıp "Elbette yaparım. Bakın aramızda kalsın ama ondan ne kadar nefret edersem edeyim Aras konusunda aynı fikirdeyiz. Bende onun içinde baskılamaya çalıştığı iyi bir taraf olduğunu düşünüyorum." dedim.

 

Garip bakışları ile beni süzen Yavuz "O zaman ben de size bir soru sorayım Sena Hanım. Neden? Neden size bu kadar?" diye sorduğunda ağlamamak için başımı çevirdim. Selim'den bahsedecektim ve onun adı ne zaman dilimden dökülse içimin yangını gözlerime vururdu.

 

Camdan tarafa çevirdiğim başımla dışarıyı seyrederken "Çok sevdiğim birisi KALBİ ATAN HİÇ KİMSE KARANLIKTA KALMAMALI. BİR YOLUNU BULUP AYDINLIĞA ÇIKMALI demişti. Bu yüzden Aras Bey'in içindeki iyiliği keşfetmesinde size yardım etmek istiyorum." diyerek yüzümü ona çevirip "Bir nevi iyilik sarmalı gibi düşünün. Siz bana yardımcı olursanız hedefime daha kısa sürede ulaşabilirim. "dedim.

 

Aldığı cevapla tatmin olmuş bir şekilde yüzüme bakan Yavuz "Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem Avukat Hanım lakin size yardımcı olamam. Bu Aras'a, sizin için ikinci kez karşı gelmem anlamına gelir. Ayrıca onun özel hayatı ile ilgili size yardımcı olduğumu duyarsa bu sefer bir kaç kırıkla kurtulamam. Bu yüzden bu işte teksiniz. " dedi.

 

Duyduklarım karşısında canım sıkılmış omuzlarım düşmüştü. Ben onun bana koşulsuz yardımcı olacağını beklerken o bana sırt dönmüştü. Bu adamın yaptığı davranışlara asla anlam veremiyordum. Hem canını hiçe sayıp benim onlarla çalışma isteğimi kabul etmişti. Hem de ölümden korktuğunu söylüyordu. Bu işin içinde benim bilmediğim başka şeyler mi vardı? Belki de Aras'tan yediği dayak gözünü korkutmuş olmalıydı.

 

Daldığım düşüncelerden Yavuz'un "Ama size söyleyeceklerim var. Bu iş sizin de bildiğiniz gibi kolay olmayacak. Aras size kan kusturacak. Sürekli imalı laflar söyleyecek. Her işi yokuşa sürecek. Ve ben ne kadar engel olamaya çalışsam da siz istifanızı sunana kadar psikolojik şiddetine devam edecek." diyen sesiyle sıyrıldım.

 

Verdiği tavsiye karşısında alayla gülümseyip "Teşekkür ederim. Çok yardımcı oldunuz." dedim.

 

Kolundaki saati düzelten Yavuz "Sena Hanım, yardımcı olmadığımın farkındayım. Ben sadece size olacakları hatırlatıyorum." dedi.

 

Kendimden emin bir sesle "Farkındayım. Hepsi de kabulüm. Görelim bakalım patronunuz mu daha inatçı yoksa ben mi" dedim

 

Yüzüne takdir edici bir ifade yerleştiren Yavuz "Görelim" dedikten sonra sohbetimizin bittiğini gösterir halde arabanın camını tıklattı. Kadir arabaya bindi ve galerinin yolunu tuttuk. Yavuz'a olanları düşündükçe içimi korku kaplıyordu ama bunu yapmak zorundaydım. Bu bana Selim'den kalan bir vasiyet gibiydi. Ve ben onun için bu kadarını da olsa yapmalıydım.

 

*********************

 

Sessizlikle geçen yolculuk sonrası galerinin önüne geldik. Camdan dışarıya bakıp binayı görünce içimi panikle karışık korku kapladı. Başımı çevirip Yavuz'a baktım. Rahatlatıcı bir ifadeyle bana bakan Yavuz " Aras'ı daha fazla bekletmeyelim. Sizin neler yapabileceğinizi görmek içinde sabırsızlanıyorum" dedikten sonra yavaşça arabadan indi.

 

Bende bütün cesaretimi toplayarak araçtan indim. Bir kaç adım önümde yürüyen Yavuz'un topalladığını gördüm. Sol ayağı bedeninin ardından sürüklenerek geliyordu. İçimde yanan öfke ateşini bastırmakta güçlük çekiyordum. Gerçekten de adamı mahvetmişti. "Merhametsiz köpek" diye mırıldandım.

 

Merdivenden zorlukla çıkan Yavuz'un içimi parçalayan görüntüsüne bakarak bende merdivenlerden çıktım. Aras gibi soğuk yüzü olan galeriye girince içimden bir ürperti geçti. Aldırış etmeyerek Yavuz'un ardından yürümeye devam ettim.

 

Koridorda biraz ilerleyince Yavuz bir kapının önünde durdu ve tıklattı. Buz gibi Aras'ın gel sesi sonrasında da odanın kapısını açtı ve içeriye girdik.

 

Etrafa göz atınca odasının da tıpkı kendisi gibi olduğunu fark ettim. Karanlık ve soğuk. Odada ki bütün mobilyalar masada dahil siyahtı. Hatta odadaki bir kaç tabloda siyah ve gri renklerden oluşuyordu. Adam resmen iç dünyasını dış dünyasına yansıtmıştı. Nedenini bilmediğim bir şekilde evinin nasıl olduğunu merak ettim.

 

Keskin hatları ve mavi gözleri üzerimde hissedince saçma şeyleri düşünmeyi bırakarak ana konsantre olmaya çalıştım. Aras'a baktım. Yüzü tıpkı hastanede gördüğüm gibi kaskatıydı. Mavi gözleri donuk ve bulanıktı. Yavuz'un bu haline üzüldüğünü düşünsem de yüzünde zerre merhamet kırıntısı göremedim.

 

Buz gibi bir sesle "İyi görünüyorsun" dedi. Aras'ın bu soğuk haline rağmen Yavuz hafif tebessümle ona bakıp " İyiyim abi sorun yok." dedi. Bu adamın bu hali gerçekten beni öldürecekti. Ne kadar açıklama yaparsa yapsın böyle olmasını anlamıyordum, anlamayacaktım. Bana göre kim olursa olsun bir kişiye bu kadar sevgi ve sadakat beslemek insanın kendi saygınlığına ihanet etmesiydi. Lakin ben bundan sonra böyle olmasına izin vermeyecektim. Kafaya koymuştum. Bu galeri de çok fazla şeyi değiştirecektim. İlk olarak da Aras'ın Yavuz'a olan tutumunu.

 

Benden tarafa göz ucuyla bakan Aras eliyle karşısındaki koltuğu gösterip "İyi oturun o zaman." dedi. Yavuz ile beraber gösterdiği koltuklara oturduk. Tik tak öten saat sesi dışında oda da buz gibi bir sessizlik oluştu. Saatin tik tak sesi ise tıpkı bir bombanın geri sayıma geçtiğinde yaratabileceği gerginliği yaratmıştı üzerimde. Odanın git gide artan gerilimine dayanamaz hala gelmiştim.

 

Çok şükür ki bu duygular beni tam anlamıyla ele geçirmeden Yavuz boğazını temizlemeye çalışır gibi öksürdükten sonra "Abi, aklında şüphe oluşacak bir şey kalmaması için söylüyorum. Avukat Hanım bu günden itibaren sadece bizimle çalışacak. Elindeki davalardan bizim için bir sorun teşkil etmeyenlere devam edip diğerlerini arkadaşlarına devredecek." dedi.

 

Öfke ile Yavuz'a baktım. Bu adam çok olmaya başlamıştı artık. Ben ona böyle bir kararım olduğunu söylememiştim ama o bana sormadan böyle bir şeyi Aras'a söylemişti. Yavuz bakışlarını Aras'tan çevirip bana bakarak "Avukat Hanım ile hem kendisinin can güvenliği hem de bizim iş güvenliğimiz için böyle olmasına karar verdik. Öyle değil mi Sena Hanım?" diye sorunca memnuniyetsiz bir halde "Aynen öyle oldu." dedim.

 

İstediği şekilde cevabı alan Yavuz memnuniyetle bana gülümseyip başını çevirerek "Ayrıca abi Sena Hanım için birkaç tane de koruma tahsis etmek lazım. Bir de burada bir oda ayarlamamız gerekiyor" dediğinde ters ters bakma sırası Aras'a geçti.

 

"İş güvenliği için gerekli abi. Bu zamana kadar hiç kadın avukatla çalışmadık. Düşmanlarımız bu durumu zafiyet olarak görüp Sena Hanım'a saldırabilir." diye açıkladı.

 

Gözlerini kısıp avına bakan aslan edasıyla Yavuz'a bakan Aras " Büyük iş yükünü diğer avukatlar alır. Sizde Avukatın ile mafyacılık oynarsınız burada" dedi.

 

Kendimi tutmak için ellerimi yumruk yaptım. Bir cevap vermeyecektim. İlk dakikadan onun kazanmasına müsaade etmeyecektim. Konuyu dağıtmaya çalışan Yavuz " Abi ben onları dönmemek üzere gönderdim." deyince kocaman gözlerle ona baktım. Adamları yurtdışına tatil amacıyla göndermediğine emindim. Tıpkı Aras gibi oda onlara acımamış ve öldürmüştü. "Yandın kızım Sena bu işin girişi var çıkışı yok." diyen iç sesimle yutkundum.

 

Geçmiş yaşamımdaki anılarım gün yüzüne çıkarken kendimi kontrol altında tutmaya çalıştım. Burası şu anda ne korkma yeriydi ne de geçmişi anımsama. Bu karanlık dünya yabancı olduğum bir yer değildi sonuçta. Babam sayesinde iliklerime kadar hakimdim bu düzene. Ancak bu iğrenç düzenin bir parçası da olmayacaktım.

 

Öldürdüğü avukatların hesabını sormak için yerimden hafif doğrulduğum esnada Yavuz "Unutmadan Avukat Hanım. Bize haber vermeden, bizim karşı çıkacağımızı düşündüğünüz birisi ile görüşemezsiniz. Eğer görüşmek zorunda kalırsanız bize haber vermek zorundasınız." deyince sinirlerim iyice tepeme çıktı.

 

"Derken Yavuz Bey. Ben anlayamadım da. Siz kendiniz ile çalışacak bir avukat ile mi anlaşmak istiyorsunuz yoksa bir köle ile mi? Bu kadarı da fazla değil mi? Kaç yaşında kadınım kimin ile konuşup konuşmayacağımı size soracak değilim." diye çıkıştım.

 

Yavuz'dan açıklama bekler halde yüzüne bakarken Aras hareketlendi. Oturduğumuz andan beri ritim tutar halde masaya vurduğu kalemi sertçe bırakıp ardına yaslandı. Ona bakınca yüzünde küstah bir ifadeyle bir kolunun dirseğini sandalyeye dayamış diğer eliyle de kapıyı işaret ederek "İstersen gidebilirsin avukat. Bizim ile çalış diye kimse sana yalvarmıyor. Ya da kimse seni burada zorla tutmuyor." dedi.

 

Yüzüme yaydığım alaycı gülümseme ile gözlerimi gözlerine dikip "Ne kadar da isterdiniz değil mi bunu? Şuan bu odadan kapıyı çarpıp çıkmam için neler vermezdiniz?" deyip dik oturduğum koltukta hafif yayılarak bir bacağımı diğerinin üzerine attım. "Ama bunu yapmayacağım Aras Bey" dedikten sonra Yavuz'a bakıp "Söylediğiniz her şey kabulüm. Eğer aklınıza sonradan gelen şeyler olursa onlarda kabulüm." dedim.

 

Nefretle soluyan Aras "Ben senin için söylüyorum Avukat. Bizim düşmanımız senin ise canının bir parçası olan savcın ile görüşemeyeceksin. Özel hayatına engel olmayalım diye uyarmak istedim" dedi.

 

Başımı hafif yana yatırıp sakin kalmaya çalışarak "Ya sizin Fırat ve benim ile derdiniz ne? Benim özel hayatım daha doğrusu yatak hayatım neden sizi ilgilendiriyor? ". Göz kırparak "Neyin yarası bu?" diye sordum. Çenesi kasılan Aras keskin bakışlarını ne kadar gözlerime diksede umursamadım. Yüzümde zafer kazanmış bir gülümseme ile ona baktım.

 

Lakin dışım ne kadar sükunet içindeyse içimde o kadar sinir küpüydü. Bu oda da kalmaya devam edersem daha fazla sakinliğimi koruyamayacağımı bildiğim için yerimden kalktım. "Yavuz Bey, Aras Bey ile keyifli sohbetimiz sona erdi diye düşünüyorum. Rica etsem beni geçici odama götürür müsünüz?"

 

Aklıma gelen şeyle muzipçe sırıtarak "Ayrıca akşam çıkar ben kendime güzel bir ofis takımı alırım. Bu karanlık dünyaya biraz renk lazım" dedim.

 

Onay almak için Yavuz, Aras'a bakınca bende istemsizce ona baktım. Aras gözlerini kapatıp başını tamam anlamında salladı. O okyanus gibi derinlik taşıyan gözlerde fırtına koptuğuna emindim. İçimden keyif dalgası geçiyordu. Kazandığım zaferin verdiği hisle omuzlarımı dikip başımı kaldırdım.

 

Aras'tan onay alan Yavuz güçlükle oturduğu koltuktan kalkarken zafer duygum sarsıldı. Onun bu hali hala içimi parçalıyordu. Bu işe girmemem gerektiğini söyleyen pişmanlık hissi tekrar hücum etti. Ancak her şey için çok geçti. Bu histen kurtulmalı ve olacakları kontrol altında tutmaya çalışmalıydım.

 

Yavuz halinden memnun bir halde bana gülümseyip çıkmak için kapıyı gösterdi. İkimiz birlikte odadan çıkmak için kapıya yöneldiğimiz esnada Aras içimi ürperten bir sesle "Cehennemine hoş geldin Avukat." dedi.

 

Söylediklerine anlam veremez halde Aras'a döndüm. Dudağı küstahlığının göstergesi olarak yukarıya kıvrılmış, gözlerinde aşağılayıcı bir bakış ve ukalaca bir gülümseme ile yüzüme bakıyordu.

 

Bu adam ağzımı bozmadan beni bu odadan çıkarmayacaktı anlaşılan. Ancak o beni tanımıyordu. Ben ne istersem onu elde ederdim. Ve şuanda ona istediğini vermemekte kararlıydım. Tek kaşımı havaya kaldırıp sert bir şekilde "Anlayamadım?" dedim. Aras hiçbir açıklama yapmadan aynı ifade ile yüzüme bakmakla yetindi.

 

Onun bu umursamaz tavrına karşılık cevap bekler halde gözlerimi gözlerine dikmişken Yavuz "Mafya dünyası zor olur. Sevdiklerinizin ve sizin canınız pamuk ipliğine bağlıdır. Bir nevi dünyadaki cehennemdir. Aras'ta size bunu anlatmak istedi." diye açıklama yapma gereği duydu.

 

Tıpkı onun gibi üst dudağımı küstahça yukarı doğru kıvırıp sonrada alayla karışık meydan okur bir halde "Eğer burası bir cehennemse bende zebanisi olmayı bilirim Aras Bey. Aklınız bende kalmasın. " dedim.

 

Burnundan hıhlar gibi ses çıkarıp çarpık bir şekilde gülen Aras "Peki ya zebanisi ben günahkarı sensen Avukat?" diye sordu.

 

Rahatsız edici bir gülümseme ile" Desenize o zaman daha keyifli olacak. Malum siz anca gürlemeyi biliyorsunuz. Yağdığınızı hiç görmedik. Belki bu vesile ile yağdığınızı da görürüz" dedikten sonra topuğumun üzerinde dönüp şaşkınlıktan tek kelime edemeyen Aras'ı ve Yavuz'u arkamda bırakarak odadan çıktım.

 

Odadan çıkışımı gören Yavuz'da hemen ardımdan geldiği sırada Aras'ın odasından bir şıngırtı sesi geldi. Keyifle gülümseyip afallamış halde olan Yavuz'a bakarak "Bu işin bu kadar keyifli olacağını hiç düşünmemiştim." dedim.

 

Gülerek başını iki yana hafif hafif sallayan Yavuz hiç bir şey demeden odayı gösterdi. Yüzünde oluşan ifade onunda bu olanlardan keyif aldığını anlamam için yeterliydi. Bende bir şey söylemeden Yavuz'un ardına düşüp bana verecekleri odaya doğru ilerledim.

 

Bana verdikleri oda Aras'ın odasının karşısında ki odaydı. Her iki odanın kapısı da camdandı ve ikimizin çalışma masası karşılıklı haldeydi. Şüpheyle Yavuz'a bakınca "Odanız burası. "diye açıkladı. Yavaş adımlarla odaya baktım. Geniş ve ferah bir odaydı. Bir tarafında kitaplık olan odanın sırtıma gelecek olan kısmında büyük bir pencere vardı. Keyifle çalışabileceğim bir alanım olmasına sevinmiştim.

 

Odayı inceleme işim bitince "Aras Beyle göz göze çalışacağız anlaşılan. Kendisinin bu durumdan memnun olacağını sanmıyorum." dedim.

 

Söylediklerime aldırış etmeyen Yavuz "Bakmanız gereken dosyalar masanın üzerinde. Saat 16.00'a kadar bakabilirseniz çok iyi olur. Daha sonrasında çıkmamız gerekecek. Aras'ın katılması gereken bir toplantı var ve bende sizi geç saate kadar burada tek başınıza bırakamam." dedi.

 

Tamam anlamında başımı sallamakla yetinip masaya doğru yürüdüm. Anlaşılan Aras Bey'in yine bir kaçakçılık toplantısı vardı. Ve bende bu adamların suçlarını örtmekte onlara yardım etmek için bu dosyaları inceleyecektim.

 

Kendimi koltuğa bıraktıktan sonra çaresizce önümdeki dosyaları incelemeye başladım. Her incelediğim dava daha çok şaşırmama neden oluyordu. Hem Aras hem de Yavuz bir sürü suçlama geçirmişti. İkisi de her seferinde bunlardan kurtulmanın bir yolunu bulmuştu. Gerçi niye şaşırıyordum ki. Babam da tıpkı bunlar gibi değil miydi? Hepsi de her türlü pisliği yapıyordu, olan masumlara oluyordu.

 

İçim sıkılmaya başladı. Buraya ait olmadığım hissi yine her hücreme hücum etti. Başımı geriye atıp tavanı seyrettim. Kendimi diğer dosyaya bakmaya hazır hissedene kadar tavandan gözümü bir saniye de olsa ayırmadım.

 

Aklıma gelen" Sen bu dünyayı aydınlığa çıkarmaya geldin Sena. Geçmişin kirini bırak. Geleceğin aydınlığına bak." düşüncesi ile gözlerimi tavandan ayırıp dosyaları incelemeye döndüm. Dostuna yakın düşmanına daha yakın ol felsefesiyle haklarında ki her şeyi öğrenmek için dosyalardan başımı bir an olsun kaldırmadım. Ta ki kapım çalınana kadar.

 

Yüzünde hafif tebessümle bana bakan Yavuz "İşiniz bittiyse çıkalım mı Avukat Hanım" diye sordu. Önümde daha incelemem gereken bir kaç dosya vardı. Düşünceli bir halde Yavuz'a bakıp "Aslında incelemem gereken bir kaç dosya daha var. Sizin için sorun olmazsa ya dosyaları yanıma alayım ya da biraz daha burada kalayım." dedim. İtiraz etmeye hazır halde bana bakınca "Sabah sizinle beraber gelen arkadaş geri götürsün. Olmaz mı? " diye sordum.

 

Yavuz derin bir nefes alıp elini boynuna götürerek kaşımaya başladı. 1 dakikadan az süren bir düşünme sonrasında " Dosyaları çıkarmanız pek uygun olmaz. Anlaşılan siz de dosyalar bitmeden rahat bir nefes alamayacaksınız. En iyisi siz burada çalışın. İşiniz bitince eğer müsait olursam ben gelirim. Gelemezsem de Kadir sizi bırakır." dedi.

 

Memnuniyetle yüzüne bakıp "Teşekkür ederim." dedim. Gülümsemekle yetinen Yavuz odanın kapısını kapatarak beni dosyalarla baş başa bıraktı. Kafamı dosyalara çevirirken kapıdan çıkan Aras'ı gördüm. Ceketinin kollarını düzelten Aras'ın siyah takım elbisesi, 180 boyuna öyle güzel oturuyordu ki. Saatlerce onu seyredebilişlermişim gibi hissettim.

 

Başımı iki yana sallayıp "Kendine gel Sena. O Selim değil. Aras YİĞİTSOY. Ve sen buraya aptal aşık gibi davranmaya gelmedin. İşini halledip bu adamın hayatından çıkıp gideceksin" diye kendime gelmeye çalıştım.

 

Düşüncelerden kurtulmanın tek yolu çalışmaktı. Kafamı hızla önümdeki dosyalara çevirdim. Dava dosyaları bitmişti ve sırada Aras'ın düşmanlarının ve düşman olma sebeplerinin yazılı olduğu dosyalar vardı.

 

**********************

 

Son dosyayı da okuyup işim bitirdiğimde hava çoktan kararmıştı. Saate baktığımda 21.30 olduğunu gördüm. Yavuz'a haber vermek için telefonu elime aldığım da kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj geldiğini fark ettim.

 

Kimin yazdığını görmek için açtığımda "YİĞİTSOY GALERİDEN BUGÜN AYRILMAZSAN OLACAKLARDAN BİZ SORUMLU DEĞİLİZ." yazıyordu. Gözlerim telefona kilitlenmiş halde birkaç saniye ekrana baktım. Mesajı tekrar okudum. Telefonu masanın üzerine bırakıp düşünceli halde elimi çenemde gezdirmeye başladım.

 

Birisi benim burada çalıştığımı öğrenmişti ve açık açığa beni tehdit ediyordu. Benim tehditlere boyun eğmediğimi bilmeyen hadsizin birisi olmalıydı. Kimdi acaba bu hadsiz? Öğrenmenin tek yolu vardı. Telefonu elime alarak mesaj gelen numarayı aradım. Bir kaç çalış sonrası meşgule düştü. Tekrar aradım, tekrar meşgule düştü.

 

Telefonu elime alıp "Neler olacağını merakla bekliyorum." yazdıktan sonra telefonu hışımla masaya bıraktım. Küt küt atan kalbimi yatıştırmak için cama doğru yürüdüm. Pencereyi açıp ciğerlerime temiz hava çekmeye başladım. Kollarımı birbirine bağlamış halde yıldızları seyrederken titreşim sesi geldi.

 

Kollarımı açmadan yavaş adımlarla masaya doğru yürüdüm. Işığı yakmak için ekrana tıkladığımda o numaradan cevap geldiğini gördüm. "Hadsiz köpeğin telefona cevap verecek götü yok. Ama mesaj da yedi köyün efesi mübarek" diye söylendim. Sinirle tuş takımını açıp gelen mesaja baktım. "BİZDEN GÜNAH GİTTİ AVUKAT. BUNDAN SONRASINDA OLACAKLARA HAZIR OL." yazıyordu.

 

"Elinizden geleni ardınıza koymayın" yazıp numarayı engelledim. Böyle saçma sapan tehditlerle uğraşacak ne zamanım ne de sabrım vardı. Zaten zor geçmeye başlayan hayatıma bir de böyle gerzekleri ekleyemeyecektim.

 

Gelen mesajı unutmaya çalışarak Yavuz'un adına tıklayıp telefonu kulağıma götürdüm. Bir kaç çalış sonrası telefon meşgule düştü. Ardından da "Sena Hanım, Kadir kapıda sizi bekliyor" mesajını aldım.

 

Yerimden kalkarak eşyalarımı hızla toparladım ve odadan çıktım. Galerinin kapısından çıkarken Kadir ceketinin düğmesini ilikleyerek yanıma geldi. "Sena Hanım, araçta küçük bir sıkıntı çıktı. Başka bir araç ile sizi götürmem de yasak. Size bir çay ikram etsem o süre zarfında arabanın da işi hallolmuş olur." dedi.

 

Bana tahsis edilen aracın kurşun geçirmez olduğuna emindim. Bu yüzden de diğer araçlarla beni bırakamayacağını biliyordum. Onu zor durumda bırakmak istemediğim için gülümseyerek "Tamam olur. Yalnız odama kadar gitmeyeyim. Sorun olmazsa sizin yanınızda çardakta çay alayım. Olur mu?" dedim.

 

Sorumu duyan Kadir korkuyla yüzüme bakınca "Merak etmeyin ne Aras Bey'in ne de Yavuz Bey'in bu küçük sohbetten haberi olmaz" dedim. Yüzü gevşeyen Kadir hafif eğilerek çardağa geçmemiz için yolu gösterdi.

 

Ben önde Kadir ise arkamda çardağa geldiğimizi gören diğer korumalar önünü ilikleyerek ayağa kalktı. Yanlarına yaklaşınca elimdeki çantayı masaya bırakıp "Lütfen oturun. Sizin ile çay içmeye geldim." dedim. Bir kaçı Kadir'e ters ters bakınca "Burada olan çay sohbetini siz patronlarınıza söylemezseniz bende söylemem. Aramızda sır kalır" diyerek gülümsedim.

 

Gergin olan korumalar bana bakıp samimiyetimi görünce rahatladılar ve oturmam için sandalye gösterdiler. Sandalye ye oturunca çayımda hemen önüme geldi. Çayımı yudumlarken hepsiyle tek tek tanışıp keyifli bir sohbete başladık.

 

En başta bana karşı soğuk olanlar bile güle güle bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Üçüncü çayımı içerken kapıdaki korumalardan birisi yanımıza gelip "Kadir Abi araç geldi. " haberini verdi. Tamam anlamında başını sallayan Kadir bana bakıp "Kalkalım mı Sena Hanım? diye sorunca bardakta ki son yudumumu alıp ayağa kalktım.

 

"Bu keyifli sohbet ve lezzetli çay için teşekkür ederim. Hepinize iyi geceler" dedikten sonra arabaya doğru yönelirken dönüp "Aramız da sır." dedim. Hepsi gülümseyerek tamam anlamında başını salladı. Bende önüme dönüp arabaya doğru ilerledim.

 

Tam arabaya bineceği esnada aldığım notları masanın üzerinde unuttuğum aklıma geldi. Aras ile husumeti olan adamları araştırabilmek için not almıştım. Birisi hariç. Babam. Ünlü uyuşturucu kaçakçısı KAHRAMAN EROĞLU. Aras'ın bir numaralı düşmanı olma şerefine nail olmuştu kendisi.

 

Sanırım Aras'a bu yüzden birazcık hayrandım. Gençleri zehirlemeye çalışan şerefsizlerden sokakları korumak için bazı zamanlarda canını bile hiçe saymıştı. Hiç bilmediği tanımadığı insanlar için yapmıştı bunu. Bu bile onun içinde iyilik olduğunun göstergesiydi. Ya da ben Pollyanna sendromuna tutulmuştum.

 

Arabaya binmem için bekleyen Kadir'e bakıp "Ben defterimi odada unutmuşum. 2 dakika bekleyin alıp geleyim olur mu? "diye sorunca "Ben getireyim isterseniz." dedi.

 

Gülümseyerek "Yok ben getiririm. Masanın üzeri biraz karışık bulamama şansınız çok yüksek" dedikten sonra merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım. Galeriye girecekken içerinin karanlık olduğunu fark edince arkamı dönüp "Burası biraz karanlıkta siz de benimle gelebilir misiniz?" diye sordum.

 

Zifiri karanlığı sevmiyordum. Uyanık halde kabus görmeme neden oluyordu. Bu yüzden yanımda birisi olmadan karanlıkla savaşabilecek gücüm yoktu.

 

Sorumu duyan Kadir hızla yanıma gelerek galeri kapısından içeriye girmek için bana eşlik etti. Koridordaki ışığın nerede olduğunu göstererek "Eğer tek başınıza gelecek olursanız ışıklar buradan yanıyor Avukat Hanım." dedi.

 

Gösterdiği yeri hafızama kazıyıp ona teşekkür ettikten sonra hızla defteri almak için masama doğru yürüdüm. Defterim aldıktan sonra arabaya gitmek için koridora yürürken çantamda titreyen telefonu fark ettim. Kimin aradığına bakmak için durup çantamdan telefonu çıkardım. Arayan Yeliz'di. Geç kaldığım merak etmiş olacaktı.

 

Galeriden çıkmak için yürüdüğüm koridorda telefonu açıp gülerek "Geliyorum birazdan. Meraklandırdım değil mi seni?" dedim.

 

Galerinin kapısını açan Kadir'e gözlerimle teşekkür ederken telefondan Yeliz'in hıçkırık dolu sesi geldi. Panikle olduğum yerde durup "Yeliz ne oldu? Neyin var?" diye sordum.

 

Hıçkırıklarını bastırmaya çalışan Yeliz " Sena bir kutu geldi. İçinde kesilmiş kulak ve yerinden çıkarılmış iki çift insan gözü var" derken öğürmemek için kendini zor tuttuğunu hissettim. "Ve kanla üzerine SENA, ARAS'IN GÖZÜ KULAĞI OLDUYSA BİZDE ONLARI YERİNDEN ÇIKARMASINI BİLİRİZ. UYARILARIMIZI DİNLEMEYEN DOSTUNA VEDA ET yazmışlar" derken hıçkırıkları daha da arttı.

 

Bana mesaj atan adamlarla notu gönderen adamlar aynı olmalıydı. Yeliz'i teselli etmek için telefonda çırpınırken gürültülü bir patlamanın şiddetiyle yere doğru savrulduğum. Bir anda her şey toz dumana karıştı. Kulaklarım tıkanmış gibi kendi içerisinde oluşan tiz bir çınlama ile doldu.

 

Güçlükle düştüğüm yerden başımı kaldırıp olanı biteni anlamak için sesin geldiği yöne baktım. Biraz önce binmek üzere olduğumuz araba alev topuna dönüşmüş halde, yanıyordu.

 

TikTok=GİZEEMİKOO

Instagram=GİZEEMİKOO

 

GERÇEK ARAS YİĞİTSOY'U GÖRMEYE HAZIR MISINIZ?

Bölüm : 13.09.2025 12:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...