
CANLARIM BOL BOL YORUM YAPMAYI VE OYLAMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN :) SİZ BEĞENDİĞİNİZİ BELLİ ETTİĞİNİZDE BENDE DAHA KEYİFLİ YAZIYORUM.
BÖLÜM BAŞINDA LİNÇLENEBİLİRİM :D AMA SAKİN OLUN SONUNDA GÜZEL BİR SURPRİZİM VAR :D :D
Sena
Aras'ı savunmak için oturduğum koltukta avukat değil de sanki mahkum gibi hissediyordum. Odadan ardıma bile bakmadan kaçmamı engelleyen hayali prangalar beni koltuğa zamk gibi yapıştırıyordu. Meslek hayatımda bu ilkti. İlk kez müvekkilimi savunmak istemiyordum. Hatta mümkün olsa bana söylediklerinden dolayı ona müebbet bile verebilirdim. Resmen benim namusuma laf edip orospulukla itham etmişti. Sanki kendisi çok düzgün biriymiş gibi utanmadan birde beni yargılıyordu. 1 haftalık Antalya tatilinde odasında kız eksik olmayan bendim sanki.
Zoraki olarak oturduğum koltukta bir kez bile yönümü dönüp Aras'a bakmamıştım. Kızgın olduğum için mi bakmıyordum yoksa sesinde olan kinin, nefretin ve öfkenin aynısını gözlerinde görmek istemediğim için mi bilmiyordum. Tek bildiğim onunla göz göze gelmek istemediğimdi. Hem sonuçta tipini değil suçunu savunacaktım, nezaketen de olsa bakmama hakkına sahiptim.
Çantamdan çıkardığım evrakları önümdeki sehpanın üzerine bıraktım. Ve ifadeyi kayda geçirecek olan kalemin gelmesini beklemeye başladık. Kalem gelirken yolda küçük bir aksilik yaşamıştı. Fırat'ın asistanına geç kalacağını haber vermiş. Asistanı bilgiyi Fırat'ta ilettiğinde yüzüne yayınlan kocaman gülümseme ifadesiyle Aras'a bakıp "Sorun değil. Gelmek için acele etmesin. Vaktimiz bol nasıl olsa" demişti. Aras'ı bu odada 5 dakika dahi fazla tutma düşüncesi keyfini ne denli de yerine getirmişti.
Asistan çıktıktan sonra odada büyük bir sessizlik oluştu. Birbirine karışan nefes seslerimiz dışında en ufak bir çıtırtı dahi yoktu. Zaten gergin olan ortam sessizliğin etkisiyle iyice huzursuzlaşıyordu. Üzerimde var olan sinir, huzursuzluk ile birleşince soğuk soğuk terlemeye başladım. Odanın duvarları üzerime üzerime geliyordu. Gerilim o kadar boğucuydu ki zar zor nefes alıyordum. Daha fazla dayanamayarak "Sayın Savcım, kaleminiz ne zaman gelecekmiş öğrenebilmeniz mümkün mü? diye sordum.
Fırat meydan okuyan gözlerini Aras'tan yavaşça çekerek kolundaki saate bakıp bana döndü. "Düşündüğümden geç kaldı. Arayıp sorayım." derken Aras'a bakarken oluşan karanlığın yerini içimi ısıtan güzel bakışlara bıraktığını fark ettim. Hafif tebessümle tamam anlamında başımı salladım.
Fırat telefon ahizesini kulağına götürdü. Bir kaç saniyelik bekleme sonrasında " Buket Hanım, Harun Bey ne zaman gelecekmiş? Eğer gelemeyecekse başkasını gönderin." dedikten sonra karşı taraftan gelecek olan cevabı dinlemek için sustu. Ahizenin karşısındaki kişinin ne dediğini duymuyordum ama Fırat "tamam bekliyorum" deyince kalemin birazdan burada olacağını anladım.
Gözlerinden yayılan derin sevgiyle bana bakarak "Bir kaç dakika içinde odada olur." dedi. Gözlerini Aras'tan çekmiş beni izlemeye başlamıştı. Tekrar bir sorun çıkmaması adına bana baktığını fark ettiğimi anlamamış gibi yaparak masanın üzerindeki dosyaları inceliyordum. Fırat ile aramızdaki kaçma kovalama diğer insanlara göre kısa bana göre ise yüz yıl gibi bir süredir devam ediyordu. Neyse ki tıklatıla kapı sesi bu durumdan kurtulmama vesile olmuştu. Fırat kimin geldiğini anlamak için gözlerini benden çekerek kapıya çevirdi. "Gel" diye seslendi. Elinde siyah bir çantayla 40'lı yaşlarda bir adam içeri girdi. Yüzü kıpkırmızı ve nefes nefese kalmış bir haldeydi. Daha fazla geç kalmamak için koşturarak gelmiş olmalıydı. "Sayın savcım gecikme için kusura bakmayın. Magandanın biri bile isteye arabasını arabamın üzerine kırdı. Fiziksel olarak bende bir zarar oluşmadı lakin arabanın ön tarafı dağıldı. Araba o halde olunca mecburen tutanak tutturmak için polisleri bekledim. İstemeyerek te olsa geç kalmış bulundum."
Yüzünde yumuşak bir ifadeyle "Geçmiş olsun Harun Bey. Sorun yok gelin içeri." diyen Fırat'ın sükuneti , adamın gergin yüzünün de gevşemesine neden oldu. "Teşekkür ederim Sayın Savcım." diyerek Fırat'ın karşısındaki duvarın hemen önünde duran ufak sehpanın yanına geçti. Titreyen elleriyle kamera sistemini kurmaya başladı. Dalmış bir şekilde adamın hareketlerini izlerken tekrardan kapı çaldı ve içeriden gelecek cevabı beklemeden açıldı. Gelenle ilgili bir tahminim vardı. Yanılmış olmayı umarak tahminimin doğru olup olmadığını anlamak için kapıya baktım.
Vee tabi ki tahminim doğruydu. Kapıdaki Yavuz bana bakarak "Avukat Hanım bir dakika bakabilir misiniz?" diye sordu. Görünüşe göre bu gün Aras'ı buradan çıkaracaktım ama böyle giderse Yavuz'u bırakacaktım. Cevap bekleyen Yavuz'un yüzüne" Ya Sabır" der gibi bir ifadeyle baktıktan sonra "Geliyorum" dedim. Ayağa kalkmadan önce Fırat'ın yüzüne baktım. Sinirden çenesi kaskatı kesilmiş bir haldeydi. "Kusura bakmayın Savcım. Herkes için zor bir gün." diye açıklama yaptım. Bana bakmadan sinirle tamam anlamında başını salladı. Benim için bu saygısızlığa ses çıkarmadığına emindim.
Yerimden kalkarak Yavuz'un ne diyeceğini dinlemek için koridora çıktım. Yüzünde zafer kazanmış bir ifadeyle elleri cebinde duvara yaslanmış beni bekliyordu. Yanına doğru yürüyüp ellerimi göğsümde bağladım. Ne söyleyeceğini dinlemeden önce "Yavuz Bey orası bir SAVCI odası farkında mısınız? Babanızın çiftliği gibi dan diye giremezsiniz oraya." dedim.
Ben kusura bakmayın, dalgınlığıma geldi, kabalık ettim gibi açıklamalar beklerken o yüzünde umursamaz bir ifadeyle "Ee n'olmuş Savcının odasıysa" cevabını verdi. Bu adam şaka olmalıydı. Ama komik olmayan bir şaka.
Sakin kalmaya çalışarak "Biraz daha dikkatli olun olur mu? Aras Bey'i çıkarmaya çalışırken sizi burada bırakmayalım. Zira şuan burada avukatınızda yok. Bu trafikte o gelene kadar baya beklemeniz gerekebilir." dedikten sonra göz kırptım. Anlaşmamızda sadece Aras'ın olduğunu oda biliyordu. Burada yapacağı herhangi bir taşkınlıkta onun kıçını kurtarmak için kendimi öne atmayacaktım.
Söylediklerim karşısında Yavuz dikkatle yüzümü süzdü. Kısacık bir anlığına da olsa yüzünden anlam veremediğim bir ifadenin geçtiğini gördüm. Eğer hislerimde de yanılmıyorsam bu bakışın tek anlamı "SENİNLE DAHA ÇOK İŞİMİZ VAR AVUKAT"dı. Ve ben bu zamana kadar hislerimde asla yanılmamıştım.
"Haklısınız Avukat Hanım. Tıpkı diğer konular gibi savcıda sonrasının meselesi." dedi. Cevabı bana vermişti lakin sanki benimle değil de kendi kendiyle konuşuyor gibi bir hali vardı. "SAVCIDA SONRANIN MESELESİ" deyişi yankılandı beynimin içinde. Savcı ne yapmıştı da sonranın meselesi olmuştu ki? İçimden bir ses bunların daha öncesinden de bir husumeti olduğunu söylüyordu. Kafamdaki anlam karmaşasını gidermek için "Savcıda sonranın meselesi derken Yavuz Bey?" diye sordum.
Soruyu duyunca yüzüme ne söylediğimi anlamamış gibi baktı. Kendimi açıklamaya çalışarak "Savcıda sonranın meselesi dediniz biraz önce. Sonranın meselesi derken?" dedim. Ne söylediğini şimdi fark etmişti. Yüzünde oluşan sert ifade söylememesi gereken bir şeyi söylediğinin habercisiydi. "Bunlar sizi aşan meseleler Avukat Hanım. İsterseniz sizi neden dışarıya çağırdığımdan bahsedeyim. Sizin meseleniz şu anlığıyla sadece bu." diyerek konuyu kestirip attı. Konuyu ne kadar sorgularsam sorgulayayım bana ne olduğunu söylemeyeceğini biliyordum. Zaten yüksek seviyede olan gerilimi iyice arttırmaya gerek yoktu.
Duyduklarımdan hoşnut olmadığımı belirten bir tonlamayla "Peki öyle olsun. Nasıl olsa sadece bu dava için beraberiz. Diğer meseleleriniz de savcıyla olan meselenizde beni alakadar etmez. Şimdi ,beni dışarıya çağırma sebebinizi öğrenebilir miyim?"
"Elbette öğrenebilirsiniz. Fotoğrafları çeken elemanın annesi Aras'ın lehine şahitlik yapacak. Oğlunun diğer tuttuğumuz adamla Aras'a kumpas kurduğunu. Aslında fotoğraftakinin Aras olmadığını söyleyecek"
"Nasıl yani? Bu kadın getirmedi mi zaten fotoğrafları şimdi neden böyle bir şahitlik yapsın ki?" Soru ağzımdan çıktığı gibi beynimde nedenini anlamamı sağlayan şimşekler çaktı. "Tabi ya. Kadın oğlunun canını bağışlayın diye yaptı değil mi böyle bir şeyi. Nasıl insanlarsınız siz ya?" dedim öfkeli bir şekilde.
Yavuz'un gözlerinde yine o karanlık bakış belirmişti. "Az daha bağırın isterseniz. Savcı duymamıştır. Oda duysun tam olsun. Sena Hanım sizin işiniz bizi yargılamak değil Aras'ı kurtarmak. Şimdi anlatacaklarımı bizim avukatımız olduğunuzu kendinize hatırlatarak dinlerseniz sevinirim."dedi.
Derin bir nefes alıp oflar gibi geri verdim. Ne yazık ki haklıydı. Şuan taraf tutacak son kişi bendim. İçeride ki müvekkilimi kurtarmam için gelmiştim buraya. Suçunun üzerine yeni bir suç eklemek için değil.
İsteksiz bir şekilde "Haklısınız duygularımla hareket ettim, kusura bakmayın. Detayları bana çabucak anlatabilir misiniz? Savcıyı beklettik diye bir sorun daha yaşamayalım." dedim.
Vakit kaybetmeden Yavuz yaptığı planı anlattı. Kadın çoktan ifadesini vermişti. Her şey hazırdı. Benim tek yapmam gereken önceden ayarlanmış plan ile bunu birleştirip önce Savcı'yı sonrada mahkemeyi inandırmaktı.
Bütün planı dinledikten sonra içeriye geçerken aklıma gelen şeyle durup Yavuz'a döndüm. Yanına yaklaşıp kulağına doğru eğilerek "Savcı Kaleminin geç kalması ile bir ilginiz olabilir mi Yavuz Bey?" diye sordum. Vereceği cevabı duymak için hafifçe geri çekildim.
Yüzünde oluşan çarpık gülüşle "Nasıl alakam olabilir Avukat Hanım. Kaza bu sonuçta ne zaman olacağı belli mi olur." dedi. Tavrı ve gülüşü haklı olduğumu anlamam yetmişti. Demek ki kadın ifadesini verebilsin diye Kalemin kaza yapmasına neden olmuşlardı. Kaleminin geç kalacağını öğrenen Fırat'ın başka birini çağırmayarak Aras'ı burada tutma zevkini elinden kaçırmayacağını da biliyorlardı. Böylece Aras'tan önce kadın ifadesini verecekti. Çıkış bileti de kesinleşmiş olacaktı. Bu adamlar hiçbir şeyi atlamadan noktası noktasına planlıyorlar ve ona göre hareket ediyorlardı. Görünen oydu ki bütün işi onlar halletmişti. Bu arada uyduklarım bir anlığına kendimi işe yaramaz gibi hissetmeme neden olmadı desem yalan olurdu.
İçimdeki sesin" Kurtuluyorsun işte Sena. Ha sen plan yapmışsın ha onlar ne fark eder. Mühim olan bu davanın ne kadar hızlı bittiği ve sonrasında onları görmeyecek olman." demesiyle aydınlandım. Doğru söylüyordu. Bu ifadeyi mahkemeye sununca sandığımda çabuk hallolacaktı her şey.
İçeriye geçince Aras ile Fırat'ın hala yiyecekmiş gibi birbirlerine baktıklarını gördüm. Küçük bir öksürük ile orada olduğumu belli ettikten sonra "Kusura bakmayın beklettim. Bir gelişme olmuş da Yavuz Bey onu bildirdi. Dilerseniz başlayalım." dedim.
Aras'ı köşeye sıkıştırmak için bekleyen Fırat ellerini birbirine vurarak" Başlayalım bakalım" dedi. Gözlerindeki o küçümseyici bakış niyetini açıkça belli ediyordu.
"Cinayet saatinde neredeydin? Evde olduğunu söylüyorsun buna şahitlik yapacak kim var? Sana kumpas kuran kim olabilir? Niyeti ne?" gibi sorular soran Fırat'a karşı Aras en ufak bir açık vermeden cevaplar veriyordu. Söylediği her kelime yalan olan birine rağmen fazlasıyla soğukkanlıydı. Fırat'ın takla attırarak tekrar tekrar sorduğu sorularda bile tek bir kez dahi teklememişti. Kendisini o kadar güzel savunmuştu ki son ana kadar bana ihtiyaç bile kalmamıştı.
Koltuğunda arkasına yaslanmış olan Fırat öne doğru eğildi. "Peki Aras Yiğitsoy seni neden serbest bırakalım? Olay anında orada olmadığını ispat edecek herhangi bir güvenlik kamerası görüntün yok. Fotoğrafları bize getiren kadının oğlunu kayıp. Kadının oğlunu en son adamlarının aradığını biliyoruz. Bununla beraber daha aydınlanmamış bir sürü nokta varken buradan çıktığında bulabileceğim başka delilleri karartmayacağını nereden bileyim?"
"Savcım aslında kadının oğlu kayıp değil." Sözlerimi duyan Fırat başını Aras'tan çevirip bana baktı.
"Öyle mi Sena Hanım. Oğlu neredeymiş o halde kadının?"
"Kaçmış. Nerede olduğunu kimse bilmiyor. Bildiğimiz tek şey bir yerlerde saklandığı." Sen bunu nereden biliyorsun der gibi yüzüme bakan Fırat'a" Bunları ben değil annesi söylemiş Savcı Emrah Beye. İsterseniz ifadesini talep edebilirsiniz." dedim.
Tek kaşını havaya kaldırmış sorgulayıcı gözlerle yüzüme bakmaya devam eden Fırat "Hımmm. Peki sizin nasıl haberiniz oldu bu ifadeden?" diye sordu.
Fırat düşündüğümün tam aksini yaparak işimi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyordu. Bu kadar detaya her davada takılıyor muydu acaba? Yoksa Aras'a özel bir kastı mı vardı düşünmeden edemedim.
"Şöyle ki kadın Yavuz Bey'i aramış. Ona oğlum Burak beni arayarak yaptıkları her şeyi itiraf etti. Arkadaşı Yasin ile bir plan yapmışlar. Yaptıkları planda Yasin, Aras Bey'in yanında çalışmaya başlayarak onun bir açığını bulacak ve para almak için kendisine şantaj yapacakmış. Bir süre yanında çalıştıktan sonra Aras Bey'in düzgün bir iş insanı olduğunu anlamış." bunu dediğime kendim bile inanamıyordum. Ama önemli olan benim değil Fırat'ın inanmasıydı.
"Böylelikle bir açık bularak para sızdıramayacaklarını anladıkları için kafalarında başka bir plan kurmuşlar. İlk iş olarak Yasin, Aras Bey'in kolundaki dövmenin aynısını yaptırmış. Unutmadan dövmeyi yapan dövmecinin bilgileri de mevcut elimizde. Dosyanın içinde dilerseniz bakabilirsiniz." diyerek elimdeki evrakı Fırat'a uzattım. Tanrıya şükür bunlar eski planın parçalarıydı ve hepsi buraya gelmeden elime geçmişti.
Evrakları eline alan Fırat küçük bir göz attıktan sonra başını kaldırıp tekrar bana baktı." Devam edebilirsiniz Avukat Hanım" dedi.
"Dövme işlemi halledildikten sonra sıra cinayet için bir kurban bulmaya gelmiş. Fotoğrafların çekildiği sokağın köşesinde bir bar var. Cinayet gecesinden bir gün önce Burak ve Yasin de kafa dağıtmak için bara gitmeye karar vermişler. Ancak bara girmeden hemen önce ara sokakta nedenini bilmediğimiz bir sebepten dolayı maktul ile tartışmışlar. Güvenlik kameraları arızalı olduğu için biz bu görüntülere ulaşamadık lakin annesi o gece oğlunun dudağı patlak, gözü mor ve üstü başı perişan bir şekilde eve geldiğini ifadesinde de beyan ederek söylediklerimizi doğruladı."
Bir şey söyleyecekmiş gibi dudakları aralanan Fırat'ı dinlemek için duraksadım. Söyleyeceği şeyden vaz geçen Fırat devam edin der gibi elini salladı.
"Dayak yedikleri gecenin sabahı yaptıkları planı kavga ettikleri adamın üzerinde uygulamaya karar vermişler. Yasin ara sokakta maktulün gelmesini beklerken Burak'ında onların fotoğraflarını çekmek için bir köşeye sinmesini kararlaştırmışlar. Çekilecek olan fotoğraflar da Yasin'in yüzünü netleştirmeyip sadece dövmesini çekecek şekilde olması konusunun üzerinden geçtikten sonra planı uygulamaya koymak için akşamı beklemişler. Sonrasında olanları da hepimiz biliyoruz."
Dosyadan fotoğrafları çıkarıp Fırat'a uzatarak "Sizin de elinizde aynı fotoğraflar mevcut. Dikkat etmişsinizdir ki ne katilin nede maktulün yüzü tam olarak belli değil." dedim. Fotoğrafları elimden alan Fırat bir ayrıntı bulmak belki de binince kez baktığı fotoğraflara tekrar baktı.
Fotoğraflardan başını kaldıran Fırat'ın çenesi gerilmiş, omuzları dikleşmişti. Yüzümüze dahi bakmadan karşısındaki beyaz duvara odaklandı. Sanki duyduğu her söz gördüğü her fotoğrafı bir film sahnesiymiş de oda karşısındaki duvarda onu izliyormuş gibi gözünü dahi kırpmadan oraya bakıyordu.
Bir noktada dudağının yana doğru kıvrıldığını fark ettim. Anlaşılan nereden sıkıştıracağını bulmuştu. Bana doğru bakarak kıvırdığı işaret parmağını masaya vurdu. "Peki Sena Hanım müvekkilinizin adamları neden Burak'ın peşine düşmüş? Madem bunların hepsi Aras Bey üzerine kurulmuş komplo neden bizden yardım istememişler?"
"Sebebi çok basit. Burak bu fotoğrafları Aras Bey'in galerisine göndererek ondan 2 milyon talep etmiş. Dosyada kendi el yazısıyla yazdığı notu bulabilirsiniz." dediğimde Fırat dosyaya bakma gereği dahi duymamıştı.
"Ayrıca Burak'ın kurye kılığında galeriye geldiğini gösteren güvenlik kamerası kayıtlarını da makamınıza ilettik. Videoyu izleyen müvekkilim kamerada görülen adamın belki gerçekten paraya ihtiyacı olduğunu ve mecbur kaldığı için böyle bir şey yapabileceğini düşünmüş. Küçücük bir sebepten Burak'ın siciline böyle bir suçun işlemesini istememiş. Bu sebeple Burak ile kendisi tatlı dille görüşüp olay büyümeden kapatmak istemiş. Yavuz Bey ile bir kaç arkadaşını Burak'ı bulması için yollamış. Kapıda Yavuz Bey'i gören Burak'ın annesi Ahsen Hanım oğlunun canından endişelenmiş. Onlara oğlunun yerini ağzından kaçırınca da karakola gelerek yanlış ihbarda bulunmuş.
Aras Bey'in adamları maalesef Burak'ı yakalayamamışlar. Haliyle yanlış anlama düzeltilememiş. Burak'ta kendisine bir şey olacağını düşünmüş olacak ki sahte bir isimde bilet alıp kaçıp gitmiş. Yolda annesini arayarak yaptıkları planı anlatmış. Aras Bey'den çok özür dilediğini Yasin'in de bir kaç gün içinde suçunu itiraf etmek için geleceğini bildirmiş. Annesi nereye gittiğini sorunca da olaylar düzelince ortaya çıkıp cezasını çekeceğini lakin şuanda buna kendisini hazır hissetmediğini söylemiş" dedim. Ben konuşurken Aras tek kelime etmemiş. Lakin gözlerinin içine bakmadan bile içimi üşütmeye yeten bakışlarını üzerimden çekmeyi de ihmal etmemişti.
Şuanda benim ilgilendiren tek şeyse Fırat'ın vereceği tepki olmalıydı. Üşüme hissimi bir kenara bırakarak ne yapacağını görmek için dikkatle Fırat'a bakmaya devam ettim. Bir süre masaya dayadığı kolunun üzerindeki çenesini ovuşturarak verdiğim evraklara tekrar baktı. Bir açık arıyordu. Bulamıyordu. Çenesinin altından çektiği eli ahizeye gitti. Bir numaraya bastıktan sonra karşı tarafın cevaplamasını bekledi. Telefon açılınca "Bana Savcı Emrah'ın ifadesini aldığı Ahsen Yılmaz'ın dosyasını getir." dedikten sonra telefonu hışımla kapattı. Son bir umut ifadede bulabileceği açığı arayacaktı. Benim ve Aras'ın söylediklerinden farklı bir cümleyi...
Sessizce gelecek olan ifadeyi beklemeye başladık. 10 dakika kadar geçmişti ki kapı çaldı ve elinde ifade ile Fırat'ın asistanı içeriye girdi. Dosyayı eline alan Fırat en ufak bir detay kaçırmak istemezmiş gibi başını ifadeye gömdü. Ahsen Hanımın yazılı beyanını 4 kez baştan sonra okudu ama söylediklerimiz dışında en ufak bir şeye rastlamadı.
Öfkeden kızaran gözleriyle önce bana sonrasında da Aras'a baktı. Elindeki ifadeyi masanın üzerine fırlatıp "Mahkemeye sevk edin. Hakim ne yapacağına karar versin" dedi. Fırat sinirden kudursa da ben derin bir oh çekmiştim.
Aras olduğu yerden ayağa kalkarak küstahça" Seninle tanışmak büyük bir zevkti Savcı. Ama böyle olmadı. Bir dahaki sefere bize bekleriz" dedi.
Fırat sinsi bir gülümsemeyle Aras'a bakıp "BU İŞ BURADA BİTMEDİ ARAS YİĞİTSOY" dedi. Ağzından dökülen her kelimeyi altını çizer gibi söylemişti. Aras'ın vereceği cevabı beklemeden telefon ahizesini eline alıp kulağına götürdü Öfkeyle "Aras Bey'e mahkeme saatine kadar eşlik edecek memur arkadaşları yollayın." dedi.
Fırat ellerini saçlarının arasına sokup başını öne eğdi. Yenilgiyi hazmedemediği için mi yoksa Aras'ı daha fazla görmek istemediği için mi bilmiyordum. Ama hala Aras'ı haksız çıkaracak bir şeyler düşündüğüne emindim. Birbirlerine karşı bu kin, bu nefret bu öfke nereden geliyor olabilirdi. Bir türlü anlayamıyordum.
Polis memurlarının geldiğini belli eden kapı tıklatması duyulduğunda Fırat başını kaldırdı. Haline çeki düzen vererek "gel" dedi. Odaya giren polis memurları Aras'ın koluna kelepçe taktıktan sonra odadan ayrıldılar. Ben ise Fırat ile konuşmak istiyordum. Bu yüzden çıkmaya dair en ufak bir hareketlilik göstermedim. Odanın kapısı kapanınca bütün cesaretimi toplayıp "Fırat" diye fısıldadım.
Fırat kırmızı gözleriyle bana baktı. Yıllardır tanıdığım arkadaşımın gözleri ilk kez bana sevgiyle değil de düşmanca bakıyordu. Masanın üzerindeki elini yumruk yapmıştı. Tek kelime dahi etmeden sadece gözlerimin içine bakmaya devam etti. Ona bu davada benimde mutlu olmadığımı anlatmam gerekiyordu. Sakinleşir umuduyla masanın üzerindeki yumruk yapılmış eline uzandım.
Elimi elinin üzerinde gören Fırat bir bana bir eline bakıyordu. Bu hamleyi beklemediği için afallamıştı. "Fırat" dedim yine fısıltıyla. Derin bir nefes alan Fırat dişlerinin arasından "Efendim Sena" dedi.
"Aras benim müvekkilim ve bende onu savunmak zorundayım. Sana karşı bir garezim olduğu için yapmadım bunları. Lütfen olanları şahsi algılama." Dedim.
Elini tutarak yaptığım açıklama Fırat'ı sakinleştirmişti. Yumuşamaya başlayan bakışları doğru yolda olduğumu gösteriyordu. "Maalesef ki Sena.." sakinleşmek için durup burnundan derin bir nefes aldı. "Maalesef ki bunları yapman gerektiğini biliyorum Sena. Ama o denyonun avukatı olmayı nasıl kabul ettiğini bir türlü anlayamıyorum." Tekrar konuşmaya başladığında sesi daha yumuşak çıkmaya başlamıştı.
Elimi elinin üzerinden çekerek kucağıma koydum. "Uzun hikaye" deyebildim. Sonrasında dudaklarımı birbirine bastırdım. Bunu Fırat'ı geçiştirmek için söylememiştim gerçekten uzun bir hikayeydi.
Çaresizce" anladım" diyebildi. Aklımdakini sormanın tam sırasıydı. O bana neden Aras'ın avukatı olduğumu sormuştu. Bende ona Aras ile olan düşmanlıklarının sebebini sorabilirdim.
"Fırat, sizin Aras ile bir düşmanlığınız mı var?"
Kurumuş dudaklarını ıslattıktan sonra "Bu da uzun hikaye Sena. Belki bir ara konuşuruz" dedi. Bu seferde ben anladım manasında başımı sallamakla yetindim.
Aralarındaki meseleyi merak etmeme rağmen Fırat'ı sıkıştırmak istemiyordum. Zaten bu gün herkes için zor geçmişti. Ayağa kalkarak "Ben gideyim artık daha girmem gereken bir davam var." dedim.
Fırat beni yolcu etmek için yerinden kalktı. Kapıya kadar eşlik etti. Beni bekleyen Yavuz'a doğru ilerlerken Fırat arkamdan "Sena" diye seslendi. Ne söyleyeceğini duymak için Fırat'tan taraf döndüm. Benden tarafa doğru yürüyerek yanıma yaklaştı. Yanıma gelince etrafta yabancı birisi var mı diye bakındı. Yavuz ile bir polis memuru dışında kimseyi göremeyince eliyle alnını kaşımaya başladı. Söyleyeceği şeyden utanıyor yada çekiniyor gibiydi. "Şey.. Akşam işin yoksa eğer birlikte yemek yiyelim mi?" diye sordu tek nefeste.
Onun bu halleri gerçekte gülümsememe neden oldu. "Tabi olur. Telefonunu verirsen eğer numaramı yazayım. Detayları daha sonra konuşalım olur mu?" dedim.
Mutlulukla cebinden telefonunu çıkarıp elime verdi. Kilidi olmayan telefonu alarak numaramı tuşladım ve nasıl kaydedeceğine kendisi karar verebilsin diye Fırat'a uzattım. Fırat elimden aldığı telefonu göremeyeceğim şekilde tutup bir kaç tuşa bastıktan sonra telefonu cebine attı.
Olduğu yerde oflamaya ve sabırsızca yürümeye başlayan Yavuz'u fark edince. "Ben gideyim artık. Akşam görüşürüz." dedim. Sıcacık bir tebessüm gönderen Fırat" görüşürüz" dedikten sonra Yavuz'u yanına yürümek için döndüm.
Yavuz'un yüzüne bakınca öldürücü bakışları içimi deldi geçti. Fırat ile yemeğe çıkacağıma bozulmuş olmazdı değil mi? Saçmalamaya başlamıştım yine. Eli kelepçeli çıkan Aras'ı görmek bir de üzerine hır gür çıkaramamak canını sıkmış olmalıydı. Hem Fırat ile çıkacağım yemekten ona neydi ki?
"Ne var der" gibi ters ters yüzüne baktım. Tek düze bir ses tonuyla "Sonuç" dedi.
"Her şey konuştuğumuz gibi gerçekleşti. Aras Bey mahkemeye sevk edildi. Lakin gün içinde herhangi bir hakim boş olur mu şüphelerim var" derken Yavuz'un yukarı kıvrılan dudaklarını gördüm. "Tabi siz hakimi de ayarladınız. Yavuz Bey bütün işi siz yaptınız. Merak ediyorum benim bu hikayedeki yerim tam olarak nedir? "
"Avukat Hanım bunları sabahta konuştuk. Bunlar şimdinin konusu değil. Hele bir mahkeme bitsin hepsini cevaplayacağım" dedikten sonra çıkışa döndü. Ardına bile bakmadan yanımdan uzaklaşmaya başladı.
Arkasından "Bari dava kaçta onu da söyleyin. Boşuna yormayın beni" diye bağırdım.
Çıkışa yürüyen Yavuz bana dönmeye gerek duymadan "iki de" diye bağırıp eliyle de 2 işaretini yaptı.
Bu gün daha ne kadar işe yaramaz hissedebilirdim acaba kendimi. Olanları geçmiştim. Ama elimde kocaman soru işaretleri, büyük bir öfke ve etkisini arttırarak kendini göstermeye başlayan migren ağrısıyla kalmak canımı sıkıyordu.
Çantamda Arveles aramaya başladım. Ama yoktu. Bu gün daha ne kadar kötü olabilir dedikçe sürekli bir şeyler çıkıyordu. Oflayarak yakınlarda bir eczane bulma umuduyla otoparktaki arabamın yanına yürümeye başladım. Arabaya yaklaşırken torpidoda yedek ağrı kesicim olduğu aklıma geldi "İyi bari. En azından bir şey benim lehime gelişti" diye mırıldanarak arabamın kapısını açıp içine geçtim.
Arabaya oturunca titreşimde olan telefonumun çaldığını fark ettim. Umarım Yavuz geri zekâlısı değildir diyerek telefonu çantamdan çıkardım. Yeliz'in aradığını görmemle yüzüme kocaman gülümseme yayıldı. Neden aradığını adım kadar iyi biliyordum.
Belki beni şaşırtır umuduyla sesimi olağan çıkarmaya çalışarak "Efendim." dedim.
"Aras Yiğitsoy nasıldı? Onu görmek içinden bir şeyler akmasına sebep oldu mu?" diye sordu şeytani ses tonuyla. Zaten içime nifak tohumları serpmede içimdeki şeytan bir Yeliz ikiydi.
"Evet doğru tahmin ettin canım arkadaşım. Kötü durumdayım. Beklediğimden daha kötü geçti günüm. Ayrıca halimi hatırımı merak edip aradığın ve Aras ile değil de benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim" diyerek kendine gelmesini sağlamaya çalıştım.
"Ooow! O kadar mı kötüydü?"
"Hemde nasıl." dedikten sonra Aras ile olanları. Aras ile Fırat arasındaki sebebini bilmediğim gerginliği, Yavuz'un numaramı buluşunu ve üzerine yaptıkları pişkinlikleri tek tek anlattım.
"İdiot herif! Sanki kendisi Antalya'da günde 10 karı sikmiyormuş gibi gelip birde sana ahlak dersimi veriyor. Erkek orospusu ,piç. " dedikten sonra derin nefes aldı. " Sen siktir et takma onu. Bak yeni tanıklar falan çıkmış. Bugün büyük bir çoğunluğu hallolur davanın. Sende kalan sürece onları görmeden devam edersin. " Yeliz'in iyimser olmasının tek sebebi beni bu halde tek başıma bırakmak istememesiydi. Aras'a olan öfkesini bastırıp bana iyi olanı göstermeye çalışıyordu. Bu iş bitince Aras'ın ölmüşlerinin bile kulaklarını çınlatacağına emindim.
Şuanda yapabileceğim başka çare olmadığı için bende onun gibi yapmaya karar verdim. "Haklısın sanırım. Olacaklara sevinmem gerekirken olmuşlara üzülmenin anlamı yok." diyerek bardağın dolu tarafını görmeye çalıştım.
"Güzel. Böyle düşünmene sevindim. Eminim başın ağrımaya başlamıştır. Ben kapatayım da sende biraz dinlen." dedikten sonra vedalaşarak telefonu kapattık. Gerçekten biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Torpidodaki ağrı kesici tabletinden bir tane çıkarttıktan sonra suya dahi ihtiyaç duymadan hapı yuttum. Biraz huzur bulmak umuduyla gözlerimi kapadım.
**********
Tıklatılan camın sesiyle gözlerimi açtım. İlacın etkisiyle birazda olsa içim geçmişti. Cam tekrar tıklatılınca sesin geldiği tarafa döndüm. Yavuz elindeki poşeti göstererek arabamın kapısını açmamı işaret etti. Söylediğini ikiletecek halim yoktu. Açıkçası kahvaltı da yapmadan evden çıktığım için fazlasıyla acıkmıştım.
Yerimden doğrularak kilidi açacak tuşa bastım. Kapının açılmasıyla Yavuz arabama bindi. Elindeki poşeti bana uzatarak "Acıkmışsınızdır diye size de bir şeyler yaptırdım. Ne sevdiğinizi bilmediğim için bir kaç çeşit var. Bakın hangisini yemek isterseniz içerisinden alın." dedi.
Hayretle onun bu düşünceli haline baktım." Yavuz Bey siz böyle düşünceli olur muydunuz ya? Kusura bakmayın ama sabahtan beri bir öküz ile konuşunca bu haliniz garip geldi." Ağzımdan çıkanları kulaklarımın duymasıyla ne dediğimi fark ettim. Adamın yüzüne baka baka resmen öküz demiştim. Ama söylediğimle ilgili geri adım atacak halim yoktu. O bana yaptıklarında geri adım atmış mıydı ki sanki.
Yavuz gülerek elindeki dürümün paketini açmaya başladı. Söylediğime hiç alınmamış gibi bir hali vardı. Onu tanıdım tanıyalı hep söylüyordum. Bu adam yüzsüzdü.
Solumdaki iblis "Ya da sana karşı fazla nazik Sena" dedi. Haklı olabilirdi. Böyle adamların kendilerine karşı yapılacak en ufak bir saygısızlığa müsemma göstereceğini sanmıyordum. Yavuz'un sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. " Adliye beni oldum olası germiştir Sena Hanım. Bu gün için kusura bakmayın." deyip elindeki dürümden kocaman bir parça ısırdı.
"Mühim değil sizde kusura bakmayın demin söylediğim şey için" dediğimde sadece kafasını sallamakla yetindi. Anlaşılan sohbet burada bitmişti. Bir süre sessizce yemeğimizi yedikten sonra mahkeme salonuna geçmek için arabadan indik. Salona kadar da hiç bir şey konuşmamıştık. Salonun önünde yarım saat kadar bekledikten sonra uzaktan gelen iki polis memuru ile Aras gördüm. Başımı onların geldiği yönün aksi olan Yavuz'dan tarafına çevirdim.
Duyduğum ayak sesleri yanımıza yaklaştıklarını belli ediyordu. Aras'ın yaklaştığını gören Yavuz ayağa kalktı. Anlamsızca Aras'ı gören Yavuz'un ne yapacağını izlemeye başladım. Elleriyle 20 yaptığını fark ettim. 20'de neydi? Neyi ifade ediyordu ki?
Yaptığı şeyi anlamak için Yavuzdan tarafa döneceğim esnada mübaşirin adımı okumasıyla mahkeme salonuna yöneldim. Yüzüne bakmadığım, aynı ortamda dahi olmak istemediğim Aras Yiğitsoy'un yanına paşa paşa oturdum. Dava görülmeye başladı. Savcıya sunduğumuz iddianameyi, delilleri hakime de sundum.
Hakim savunmayı ve şahitleri dinledi, görüntüleri izledi ve elindeki dosyalara baktı. Daha sonra salonu "KARAR! YAZ KIZIM" diyen sesi doldurdu.
"Dava tarihinin delil toplanması için ileri tarihe ertelenmesine. Bu süre zarfında suçu sabit olmayan Aras Yiğitsoy'un tutuksuz yargılanmasına karar verilmiştir." diyerek masaya vurduğu tokmağın sesi içimi huzur doldurmuştu. 1 günde ömrümden 20 yıl verdiğim dava sonunda bitmişti. Aras'ın edeceği teşekkürü umursamadan koridora çıkmak için yanından geçtim. Gerçi teşekkür edeceğini ben umuyordum. Söylediği şeylerden sonra teşekkür etme ihtimalini düşünmem bile aptallıktı.
Kapıdan tek çıktığımı gören Yavuz telaşla yanıma geldi." Karar ne Avukat Hanım" diye sordu.
Dün geceden beri ilk kez bu adama gerçekten gülümseyerek "Dava devam edecek. Ama Aras Bey tutuksuz yargılandı. Muhtemelen içeride ifadesini imzalıyordur gelir şimdi" dedim.
Sevinç gülümsememe Yavuz'un "oh be" nidasıyla kahkahası da katıldı. Kahkahası bitince " Avukat Hanım kutlama yemeğine gideceğiz sizde gelin. Geceden bu yana kahrımızı çektiniz. Size adam akıllı teşekkür etmiş olalım." teklifinde bulundu.
"Bu benim işim Yavuz Bey. Yapmam gerekeni yaptım .Size afiyet olsun" dedim nezaketle. Ben onlardan kurtulmaya çalıştıkça onlar beni yemeğe çağırıyordu. Onlarla herhangi bir yere gidemezdim. Karanlıktan aydınlığa geçmenin vakti gelmişte geçiyordu bile.
"Olur mu öyle şey Avukat Hanım en azından bir kahvemizi için" dedi. Nazik davranışı için teşekkür etmeyi planlarken yine o ses duyuldu. Kinli ve nefret dolu o ses.
"Avukatı rahat bırak Yavuz. Kendisinin Savcı Beyle işi var. Odasında geçirdikleri 20 dakika yetmemiş olacak ki akşam yemeğinden sonra Savcısına kavuşacak. Rahat bırak da içindeki ateşi söndürsün Avukat Hanım." dedikten sonra soğuk rüzgarını bırakarak yanımızdan çıkışa gitmek için geçti.
Duydukları karşısında Yavuz'un yüzü dahi kireç gibi olmuştu. Olduğu yerde kalakalmış Aras'ın peşinden gitmek için bile yerinden hareket edememişti.
Benimse tepemden aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissettim. Fırat'ın odasında kaldığım süreyi, akşam çıkacağımız yemeği nasıl bilebilirdi". Anlayamıyordum. Bana niye böyle davrandığını bir türlü anlayamıyordum. Ama şuan anlama zamanı değildi. Bu adam artık çizgiyi aşmıştı. Ve benim bunu ağlamaya başlamadan önce yapmam gerekiyordu.
Buğulu gözlerimle var olan insanlara aldırmayarak "Aras Yiğitsoy" diye bağırdım. Sesimi duyan Aras umursamayarak yürümeye devam etti. "ARAS YİĞİTSOY" diye daha yüksek sesle bağırdım. Bu sefer olduğu yerde durdu. Yüzünü bana dönme tenezzülünde bulunmadı ama ne söyleyeceğimi merak ettiğini biliyordum. Koridorda ise Aras dışındaki herkes dönmüş bir bana bir ona bakıyordu. Kime rezil olduğum ya da olacağım ,arkamdan çıkacak laflar, hakkımda ne düşünecekleri zerre umurumda değildi. Tek istediğim ona haddini bildirmekti.
Gözlerimden sicim gibi akmaya başlayan yaşları elimin tersiyle silerek ağır adımlarla Aras'a doğru yürümeye başladım. "Sen kendini beğenmiş adi şerefsizin tekisin. Bir sürü sürtükle düşüp kalkıp sonra millete ahlak bekçiliği yapacak kadar da kalitesiz bir adamsın." Bir taraftan yürüyüp bir taraftan da avazım çıktığı kadar Aras'a bağırıyordum.
Arkamdan gelen birinin kolumdan tuttuğunu hissettim. Hışımla baktığımda eli kolumun üzerinde beni durdurmaya çalışan Yavuz'u gördüm. Kolumu ondan kurtarmak için çırpınmaya başlamıştım. Ben çırpındıkça Yavuz kolumu daha sıkı tutuyordu. "Bırak kolumu. Birinin adi patronuna haddini bildirmesi gerekiyordu. Ve o kişide benim" diye bağırdım.
Aras "Bırak Yavuz. Avukat Hanım içini döksün" dedi. Bu sefer sesi farklı çıkmıştı. Soğuk değildi daha çok acı çekiyor gibiydi. Ama o kalpsizdi acı çekiyor olamazdı. Aras'ın sesini duyan Yavuz elini kolumdan çekerek serbest bıraktı. Aras'a doğru tekrar yürümeye başladım.
Aldığım nefes yetmez halde "Sen" diyebildim. Duraksadım ve bir kaç derin nefes aldıktan sonra bütün gücümü toplayarak " Hayatında acaba bir kadına hiç değer verdin mi sen? Hahh! Gerçi sen bir kadına değer vermekten ne anlarsın be. Anca onu orospu olarak yaftalamayı bilirsin sen. Onları altına alırsın sana ilgi göstermeyip başkasıyla ilgilenenleri de orospu ilan edersin."
Bana olan öfkesinin tek nedeni onunla değilde Fırat ile ilgilenmiş olmam olduğunu düşünüyordum. Ama bu hiç adil değildi. Böyle bir sebepten dolayı beni böyle itham edemezdi. Bütün gücümle "Hem öyleysem öyleyim sana ne. Istediğim adamla yatarım." diye bağırınca serbest olan elini öfkeden sıktığını fark ettim. Başarmıştım. Onu kızdırmıştım. Belki oda bana yaşattığı öfkenin gramını da olsa hissedebilmişti.
Tam arkasına gelerek" Sen bu söylediklerinle yüzleşemeyecek kadar korkaksın işte. Söyleyeceklerini söyler karşıdakinin cevabını beklemeden kaçarsın" iteatsizce akan göz yaşlarımı umursamayarak akmasına izin verdim. İçimdeki öfke ateşi belki bir nebzede olsa bu damlalarla sönerdi.
"Yüzünü dönsene korkak" diye bağırdım. Sesim adliye koridorlarında yankılanmıştı.
"Bunu istediğine emin misin Avukat?" diye sordu buz gibi sesiyle.
Adliye koridorlarını inletecek kadar gıcık bir kahkaha attım. "Neden emin olmayacakmışım? Yüzünü görünce senden korkarak söylediklerimden pişman olup özür diyeceğimi mi sanıyorsun? " dedim. Kendimi kaybetmiş bir haldeydim. Ipler çoktan öfkemin eline geçmişti. Işaret parmağımı sallayarak "Ya da dur. Gözlerinde başkalarıyla yattı ama benimle yatmadı diye duyduğun hayal kırıklığını görmem den mi korkuyorsun?" diye haykırdım. Söylediklerim den sonra dönmesini bekledim ama dönmedi. Yumruk yaptığı elini daha da sıkmak dan başka bir şey yapmadı. Tekrar bütün öfkemle " Hadi!Dönsene bana. Demin söylediklerini yüzüme söylesene. Korkak olmasana Aras Yiğitsoy" diye bağırdım.
Aras kafasını üç dört kez "bunu sen istedin" der gibi salladıkdan sonra yavaşça benden tarafa döndü.
Aras'ın yüzünü görmem ile etrafımda ki her şey anlamını kaybetti. Tokat atmak için kaldırdığım elim havada asılı kaldı. Zaman durdu.
Bu olamazdı. O.. O ölmüştü. Onun cenazesine gitmiştim. Toprağına sarılmış milyonlarca kez ondan af dilemiştim. Karşımdaki adamın o olması mümkün değil. Bu sadece anlamsız bir benzerlikti.
Nefes alamıyordum. Göğüs etlerimi parçalar gibi çekmeye başladım. Böyle yaparsam daha çok nefes alabilirdim. Ama olmadı. Yer ayaklarımın altından kayıyordu sanki. Ellerimi başıma götürüp görüşümü kapatmaya çalıştım. Destek almak için duvara yürümeye başladım. Ama her şey için çok geçti. Başımın dönmesiyle her yer karardı. Son hatırladığım dudaklarım dan fısıltı gibi dökülen "SELİM' in adıydı. Gerisi karanlık.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.87k Okunma |
769 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |