
Biri elini kana bulamadan önce ne düşünürdü? Korkar mıydı mesela yoksa içinde korku barındırmadan namlunun ucundan çıkan kurşunu soğuk kanlılıkla birinin bedenine isabet etmesini mi izlerdi?
Gözlerimin önündeki bedenler soğuktu. Poligonlara adapte olmuş bir şekildeydiler. Sanki oradaki hedeften başka bir şey yoktu onlar için ortamda. Gözlerini hedeften ayırmıyor, öylece atış yapmaya devam ediyorlardı.
" Abime bak be. " dedi Mizgin gözlerini Gece'ye çevirerek. İkisi hariç hepsi atış yapıyordu. Gözleri hepsinin üzerinde tek tek geziniyordu. " Çok karizmatik maşallah. "
" Ya ya.." dedi Gece de Alparslan 'a bakarak. Kollarını birbirine kenetlemiş gözlerini Alparslan'a odaklamıştı. Yüzü ifadesizdi. " Çok ondan. "
" Allah sahibine bağışlasın demedin, hayret ettim doğrusu. " diye mırıldandı alttan alttan ona laf sokan Mizgin.
" Allah sahibine bağışlasın Mizgin, abini.." dedi üzerine bastıra bastıra Gece.
" Dalyan gibi çocuk, bağışlar tabiki canım. Kaçıranlar utansın. " kıkırdadığında Gece ona bakmamak için sessizliğini korudu. Gözlerini Alparslan'ın üzerinden çekmeyen Gece'ye bakmaktan sıkılarak odak noktamı başka yöne çevirdim.
Cihangir'e.
Odağıma giren kişiyle sertçe yutkundum. Leman 'a da bakabilirdim. Ya da Kubilay 'a. Ama gözlerim sanki onu aramış da bulmuş gibi direkt o yöne hedeflenmişti. Silahı tutan ellerinin boğumları beyazlamıştı. Ona uzak değildim. Seslensem duyabileceği bir mesafedeydim ama kulağında takılı duran kulaklıkla beni duyabileceğini sanmıyordum. Bu evde yok yoktu. Çiftlik tamamen onlara göre dizayn edilmişti. İçerisinde askerlerin kullanabileceği her şey vardı. Bu beni şaşırtsa da onların özel bir kuvvet olduğunu kendime hatırlatıp duruyordum.
Ona baktığımı hissetmiş gibi elindeki silahı indirerek yüzünü bana çevirdi. Göz göze geldiğimiz an kaçacak delik aradım. Ona yakalanmak kalbimin ritmini bozuyordu.
Ona bakmak mıydı kalbimin ritmini bozan yoksa onun kendisi miydi ?
Silahı beline koyarak adımlarını bana doğru yönelttiğinde oturduğum yerde gerildim. Bana geliyor olamazdı. Burada sadece ben yoktum sonuçta ama neden bu denli heyecanlanıyordum? Kendimi toparlamak istiyordum şu an. " Erken bitirmişsin atışı Cihangir. " dedi Gece birbirine kenetlediği kollarını açarak. " Hayırdır, en son sen bitirirdin ? "
Cihangir üzerimde gezinen gözlerini Gece 'ye çevirdi. " Daha bitirmedim. " dedi tekrar gözbebekleri beni bulduğunda çenesinin ucuyla beni işaret etti. " Birisini almaya geldim. "
" Birisi? " Gece 'nin kaşları havalandı. Böyle bir cümle beklemiyordu açıkça belli etmişti.
" Umay mı ? " diye sordu Mizgin tebessüm ederek. " Bence yanlış bir seçim, sizi diken üzerinde izliyor. "
" İzlemek öyledir. " dedi geçiştirmek istercesine Cihangir. " Önemli olan eline silahı alınca hissettiklerindir. " öyle tok konuşuyordu ki, bazen bir sözlük bulup onun kelimelerinin anlamlarını tek tek araştırmak geliyordu içimden. Bir cümleyi bambaşka anlamlarda söyleyebiliyordu.
" Hazır mısın? " diye sordu Cihangir. Buraya gelirken beni de yanında bunun için sürüklemişti.
Başımı iki yana sallayarak " Hayır. " dedim sadece.
" Güzel. " dedi Cihangir kafasını sallayarak. " İlkin hazır olmadan da olur. "
Bazı cümleler ok misali yayılır zihnimize. Vurulmuşa döneriz. Kendimi vurulmuş gibi hissediyordum. Beni kelimeleriyle vuruyordu. Kalbim hızla atmaya başladığında onunla bir ilk daha yaşamanın bende bırakacağı etkiyi düşündüm. Yağmurda birlikte ıslandığımız günü anımsadım. O günde buna benzer bir cümle kurmuştu.
" İstemiyorsa zorlama kızı. " dedi Gece ağzında çiğnemeden durdurduğu sakızı patlatarak. " Bünyesi çok da sağlam değil. Bizler alışkınız silah, ateş, poligon ama o değil. "
" Bizimle alışır. " dedi Cihangir onu duymayı reddederek. " Gelecek misin benimle? " sorunun ucunda ben vardım, biliyordum. Gözlerimi onu izlediğim poligona çevirdim. Bir kez atmak iyi gelebilir miydi ? " Stresini alır. " dedi beni teşvik etmek istercesine.
" İyice stres olursun, kanma ona. " dedi Gece huzursuz bir sesle. " Hedefe vurabiliyor diye stres atabiliyor. Biz hedefin yanından bile geçiremiyoruz. Bize üst düzey stres geliyor anlayacağın. "
" Umay arkasına bakmadan kaçıp gitmek ister gibi bakıyor sana Gece. " dedi Mizgin gülerek.
" Doğruları söylüyorum. Korkutmak değil amacım. "
" Korkmadım. " dedim ayağa kalkarak. Onlara inat mı gitmek istemiştim yoksa Cihangir 'in teklifini geri çevirmemek için mi gerçekten bilmiyordum ki şu an bilmek istediğim bir soru işareti de değildi. " Atış yapmayı isterim. " Cihangir kafasını sallayarak geçmem için yer açtığında önünde yürümeye başladım. Onun yeri Leman'ın yeriyle Kubilay'ın yerinin tam ortasında kalıyordu. Diğerleri atışlarına devam ederken Cihangir ve ben onun yerinde öylece duruyorduk.
" Atış yapmayı severim dedin. " diye mırıldandı beline koyduğu silahı çıkararak. " Yaptın mı daha önce? " Büyük dayıyla yaşadığımız olayı sormuyordu, genel soruyordu.
" Videolarını izledim. " dedim omuz silkerek. " Ama hep istedim. Hoşuma giderdi yani. "
" Hoşuna giderdi.." dedi gözlerimin içine bakarak. " Şimdi gitmiyor mu? Geçmiş zamanlı konuştun. " her kelimemi ayrı ayrı yorumluyordu. Yüklemlerimde boğuluyordu. Cihangir çok dikkatli biriydi.
" Neden her dediğimi bu kadar kurcalıyorsun? " insan onun gözlerine bakınca güvende hissediyordu. Belki de beni o gün alışveriş merkezinde kurtardığı için böyle hissediyordum. Bir başkası onun yüzüne baktığında ne düşünürdü, merak ediyordum. Benim gibi güven içinde hissediyor muydu? Bir yabancıydı aslında bana. Ama ben neden bir o kadar da yakınım gibi hissediyordum? " Beni bu kadar önemseme. " dediğimde alnı kırıştı. Kendimle iç savaşımı ona yansıtıyordum. Buna şaşırmış olmalıydı.
" Seni önemserim. " dedi düz bir sesle. Ama ben o sesin içinde binlerce kelimenin varlığını, sıcaklığını hissettim. " Önemsememem için bir sebep yok. " bakışları kalbimi ısıtıyordu. Isıtmamalıydı. Bu olmaması gereken bir durumdu.
" Önemsemen için de bir sebep yok. " dedim başımı dikleştirerek. Buraya atış yapmaya gelmiştik, silah elinde olmasına rağmen benimle konuşmayı tercih ediyordu. Cihangir çok fazla konuşmazdı ama ne zaman yan yana gelsek, arkadaşlarının yanında konuştuğundan fazla konuşuyordu. Bu durum gözümden kaçacak bir şey değildi. Sadece ikimiz varız diye mi konuşuyordu? Belki de ben yalnız hissetmeyeyim diye benimle konuşmak için kendini zorluyordu.
" Yanımda olan herkesi önemserim. " dedi kelimelerinin üzerine basarak.
" Geçici olarak yanındayım. "
" Şu an yanımda olman, seni önemsemem için geçerli bir sebep. " dedi kelimeleri ağzıma tıkarak. Bana bir nevi sus diyordu. Karıştırma o konuları der gibi bakıyordu gözleri. Onunla yağmurda ıslandığımız günden beri kendimi pek iyi hissetmiyordum. Aslında hissediyordum ama bu iyi yönlü değildi. Sonu beni üzecekti hissediyordum. Sanki onunla bir kez daha yağmurda denk gelirsek aramızda bir şeyler olacaktı. Kalbim onunla dolacaktı. Bu kadar hengamenin ortasında böyle bir şeyin var olması beni ölesiye korkutuyordu. Havuzun kenarında ona söylediklerim zihnimde yankılanıp duruyordu.
" Sen böyle her önüne geleni önemser misin asker? " diye sorduğumda ilk defa ona böyle seslenmenin şaşkınlığını yüzümde taşıyordum. Onun da kaşlarını kaldırmış bana bakıyor oluşunu görünce sertçe yutkundum.
" Bunun cevabını verdim. " dedi başını dikleştirerek. " Ayrıca her önüme geleni değil, yanımdakileri. "
" Anladık. " dedim gözlerimi ondan çekerek. Ona kapılmamak için hiçbir sebep yoktu gerçekten. Sadece konuşmasıyla bile bir sürü kızı tavlayabilecek gibiydi. " Şu atışı yapacak mıyız artık? "
" Sabırsızsın. " dedi elindeki silahın şarjörünü çıkararak. İçerisine koyduğu kurşunlara baktım. Özenle yerleştirdiğinde başı bana doğru döndü. Elindeki silahı bana uzattığında ellerim uzanmak için kendini paraladı.
" Ben öyle tek..kendi kendime yapabilir miyim ki? " elimdeki silaha dokunmak bile tuhaf bir hisken, kendimi atış yaparken nasıl hissedeceğimi düşündüm. Geçen yaptıklarım bir deli cesareti olmalıydı.
" Şunu kulağına takalım. " dedi önüme geçip kulağıma kendi kulaklığını takarak. Elleri kulağıma dokunduğunda gözlerim gözlerindeydi. Elimdeki silah ikimizin arasında duruyordu. Namlunun soğuk ucu ona bakıyordu. Elim tetiğin üzerindeydi. Bana güveniyor muydu? " Duyuyor musun beni? "
Başımı usulca salladığımda hala avuçlarının arasında olan silahın ucu ona baskı yapıyordu. Nasıl hiç çekinmiyordu ? Yanlış bir şeyler yapabilirdim. Elim kayabilirdi. Ama bunlar onun umrunda bile değildi. " Nasıl bana güvenebilirsin? " diye sordum elimdeki silahı göğsünün alt tarafına bastırarak. " Bu elimdeyken bana nasıl güvenebilirsin? Ya sana.."
" Bana bir şey yapmazsın. " dedi kendinden emin bir sesle.
" Yapamam? "
" Yapamazsın demedim bak, yapmazsın dedim. " dedi başını aşağı doğru eğip yüzlerimizi aynı hizaya getirerek. " Yapmazsın çünkü.."
" Ben de o yürek olmadığı için mi? "
Dudakları kıvrılacak sandım ama bu olmadı. " O yürek silahı eline alan herkes de vardır. İnsanlar birini vurmayı çok zor sanıyor. " dudaklarını yaladı usulca. Gözlerim oraya indiğinde hızla kendimi toparlayarak tekrar gözlerine odaklandım. Gözlerini rengi değişkendi. Işıkta farklı bir renge bürünüyordu. " Değil. " sertçe yutkundu. " Her şey bir anlık hareketine bakar. Merak edersin, o tetiği çekince ne olacağını merak edersin ve bir anda kendini o tetiğe basmış olarak bulursun. Sonuçlarını, sana getireceklerini bilerek hem de. Zor değil yani, bir meraka bakar tetiğe basmak. "
" Zor değil? "
" Çok merak ediyorsan çek o tetiği. " silaha doğru yaklaşarak kendini bastırmasıyla birlikte gözlerimi irice açtım. Beni şaşırtıyordu. " Bak, tat sende. "
" Saçmalama.." elimi indirecektim ki elini ellerimin üzerine koydu. Artık silahı ikimiz tutuyorduk.
" Doğrultsana bana. "
" Yapmam. " dedim başımı sallayarak. " Bırak. "
" Bir şeyi merak ediyorsan sonuna kadar gitmelisin. Gitmezsen hep içinde kalır. " gözlerinde saf duygular vardı. Ölümden hiç korkmuyor muydu? Neden bu tarz cümleler kurarak beni korkutuyordu. " Kalmasın, dene hadi. "
" Bak bir kaza çıkacak. " dedim kendimi sıkarak.
" İstediğin de bu değil mi? " diye sorduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım.
" Neden kaza çıkmasını isteyeyim? Saçmalıyorsun. "
" Saçmalamıyorum, istediğin bu görüyorum. İçinde bana karşı yenemediğin bir hırs var. Bunun bitmesi için de o tetiğe basmak, nasıl hissettireceğini görmek istiyorsun. "
" Gerçekten saçmalıyorsun. " dedim silahı çekmeye çalışarak. Elimi tetikten de çekemiyordum. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Diğerleri bize müdahale etmeliydi. Yoksa Cihangir'i durdurabilecek gibi değildim. Bu adamın gözü dönünce gerçekten kendi canını ortaya hep böyle koyuyor muydu? Doğrulttuğum silah onun bedenine girse neler olurdu bilmiyor muydu?
" Sabahtan beri tavırlı davranan senken, saçmalayan ben miyim yani ? " diye sorduğunda silahı tutan ellerim gevşedi. Ona tavırlı davrandığımı mı düşünüyordu? Havuzun orada benden kaçan o değil miydi? Poligona geldiğimizden beri de ben ona uzak duruyordum.
" Tavırlı falan değilim. " dedim şaşkınca ona bakarak.
" Benden kaçıyorsun. " kelimelerinin gerçekliği altında ezildiğimi hissettim.
Belki de korkum ona alışmaktı. Alışmaktan mı kaçıyordum ?
" Senden kaçmam için hiçbir sebep yok, asker. "
" Bana adımla bile seslenmiyorsun. " dedi hırıltılı bir nefes vererek. Sinir gözlerindeydi. Görebiliyordum. Boynundaki damarların genişlemesinden belliydi. " Neden? Söylesene, neden Cihangir değil de asker oldum ben şimdi? " Çünkü beni Havuzun orada terk eder gibi gittin. Bana bir bardak su doldurmuş olman hiçbir şeyi değiştirmedi diyemedim.
" Buna mı takıldın ? "
" Takıldım. " dedi silaha biraz daha yaslanarak. " Söylesene, neden? "
Göz devirdim. Beni neden zorluyordu? " Buna takılacağını düşünemedim. Ayrıca neden her şeyi bu kadar kafana takıyorsun anlamıyorum. Bir şeyleri anlamlandırmayı kesmen gerek. "
" Anlamlandıran tek taraf ben miyim? " gözlerine bakmam için zorluyordu beni. Silah onun gövdesine yaslıyken nasıl bu denli rahat konuşabiliyordu? Benim kalbim korkudan öyle hızlı atıyordu ki, her an düşüp bayılabilecek gibi hissediyordum.
" Elim titriyor. " dedim silaha bakmaya çalışarak. " Silahın içi dolu, biliyorsun. Bir kaza çıkmadan bırak. Yaslanma. "
" Silah patlasa, ne hissedersin? Bana yine asker diye mi seslenirdin? " sesi sertti, sorduğu soru cümlesiyle afallayarak ona baktım. Soruları bir duvara toslamışım gibi hissettiriyordu.
" Bunun bir önemi var mı şu an? "
" Var. " dedi sert sesinin içinde gölgeleri barındırarak. " Var ki soru olarak yöneltiyorum sana. Var ki soruyorum. Var ki, hala o silahın önünde durup sana güvenebiliyorum. "
Bir an söyleyebilecek hiçbir şey bulamadım. Bir kelimem, bir cümlem yoktu. Gözlerini yumdu, bakışları bende değilken bile bendeymiş gibi hissetmeme engel olamıyordum. Neden bu tarz konuşmalar yapmak zorundaydık ? Benim burada kalıyor olmam böyle sonuçlar mı doğuracaktı ? Beni fazla benimsediğinin farkında değil miydi ?
" Güven çok basit bir kavram. " dedim kelimelerimi toparlamak adına bir süre susarak. " İnsan herkese güvene.. "
" Güvenemez. " dedi tok bir sesle. Sesi kabuslarimı süsleyebilirdi. Bana ilk defa bu denli sertti. " Ben güvenemem. Ama sana güvenmemek için bir sebep bulamıyorum. " dediğinde cümlesinin altında bir kez daha ezildiğimi hissettim. Kalbim itiraf cümlelerinin altında yok olacagini hissediyordu. Diğerleri neredeydi ? Cihangir neden böyle davranıyordu ? Bana bir şeyleri ima etmeye çalışıyor muydu yoksa ben yanlış anlamaya mı meyilliydim?
Ben yanlış anlamaya meyilliydim. Keisnlikle bu seçeneğe tutunmalıydım.
" İnsan bazen sebeplere ihtiyaç duymadan güveniyor. " içimde büyük bir korku oluştu. Aramızda olabilecek her şeyden korktum. " Sakladığın bir şeyler var. " dedi beklemediğim bir anda. Kendini biraz daha bastırdı silaha. Elim titriyordu. Ağlamakla ağlamamak arasında kalmış, öylece titriyordum. " Ve bu inan şu an bedenime batan silahtan daha çok canımı yakıyor. "
Ne diyeceğimi bilemeyerek ona bakakaldım. Titreyen ellerimin üzerinde elleri olmasa belki de silah şu an ikimizin arasından kayıp yere düşerdi ama buna engel olan şey elleriydi. Bir an gerçekler beni sarstı. Kalbim sarsıntıyla birlikte nasıl atacağını şaşırmış gibi hissettirdi. Sakladığım bir şey olmamasına rağmen kendimi gerçekten buna inandırmıştım. Gözlerini açarak gözlerimin içine baktı.
" Canın mı yanıyor? " diye sordum sorulacak bir sürü şey olmasına rağmen bunu seçerek. Sanki tek isteğim canının yanmamasıydı. " Yanmasın. " dedim silahı tutan elinin üzerine sol elimi koyarak. " Canının yanmasını istemiyorum. "
Sesimi duymak onu iyileştirmişcesine gözlerini kapatarak başını eğdi ve alnını alnıma yasladı. Aramızdaki silah artık ikimizin de umrunda değildi. Cihangir bir şeyleri ima ediyordu, biliyordum. Ama bilmek istemiyordum. Bilirsem büyü bozulurdu.
Kendimi kaptıramazdım.
" O zaman neden saklıyorsun benden ? "
" Neyi? "
" Gözlerini? " kontroller elimizdeyken rahat ederdik ama şu an kontroller elimizden çıkacak gibi hissediyordum. Gözlerimi usulca açarak onunkilere çevirdim. Alnı hala alnımdaki varlığını sürdürüyordu. Benden önce açtığı gözleri dikkatle bana bakıyordu. Onun gözlerinde kendi yansımamı görmek beni korkuttu. O an öyle bir korktum ki, sakladığım şeylerin korkudan ibaret olduğunu o an anladım. " Gözlerine bakmak..hoşuma gidiyor. Güzel bir rengi var. " dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
" Herkeste var olan bir renk. " dedim omuz silkmek isteyerek. Ama aramızdaki silah bunu engelliyordu. Hareket edersem silah patlayacak gibi hissediyor, hareketlerimi kısitlandırıyordum.
" Bana farklı geliyor. " dediğinde sertçe yutkundum. İnsan iltifatlar alabilirdi ama istediği kişiden gelen iltifatların esiriydi. Zihnimde bir fırtına vardı. Her şeyi alıp başka tarafa atıyor, kafami kurcalıyordu.
" Gelmemeli. " dedim bir kez daha yutkunarak.
" Ya gelmesini istiyorsam ? " kalbim o an atmosferdeki yerini terk etti. Bağlantısı koptu. Vücudumda atıyor muydu onu bile hissetmiyordum. Hissettiğim tek şey Cihangir 'in cümlesinin bende yarattığı etkiydi.
" İstememelisin. " dediğimde kaşlarını çattı. Alnının kırışıklığından bunu alnımda hissedebiliyordum. Aramızdaki silahı tutan ellerimiz sanki birbirini tutmaya mahkumdu. Ayrılmıyordu. İstese şu an bırakabilirdi. " Bu..Bu bizim için bir tuzak olur.."
" Hayatımda hiç tuzağa düşmedim. " dedi tok bir sesle. " Hiç bu kadar da düşmek istemedim. " Kalbim tekledi. Gerçekler bana göz kırpmaya başladığında yutkunamadım. Aramızdaki bu çekim ikimizi de mahvederdi. Tek bildiğim şey buydu. Allak bullak olmuştum.
" Kolay değil. " dedim başımı sallayarak. " Tuzağa düşmek, iyi olmaz ki hem.."
" Bırak ona da ben karar vereyim. " dediğinde kalbim bir kez daha tekledi. Bir kuş olup uçacağından korkuyordum.
" Beni mi deniyorsun? " diye sormamla birlikte alnını hızla geriye çekip bana baktı. Gözlerinde sorgulayıcı bir tavır vardı. Ruhum onun ellerinden kurtulmak için can atıyorken bedenim kurtulmak istemiyordu. Belki de ruhumu zorlayan bendim.
" Denemek? "
" Önce büyük dayı. " dedim aralıksız konuşarak söylediği şeylerin üzerini örtebilmek adına. " Şimdi de sen. Beni mi deniyorsunuz? Anlamıyorum, önce güvenden bahsettin. Sonra tuzaktan. Bir şeyleri mi ima ediyorsun? Bak ben öyle şeylerden anlamam. Bana dümdüz söyle, söylemek istediklerini. Ancak o zaman anlayabilirim. "
" Seni denemek için mi bu cümleleri sarf ettiğimi düşünüyorsun? " gözlerinde hayal kırıklığı vardı. Olmalıydı, yoksa farklı düşüncelere aklı kayacaktı. Cihangir bu oltaya düşmemeliydi. Ne o ne de ben.
" Düşünmek fazla o cümleye. Büyük dayı mı istedi bu konuşmayı yapmanı? " dedim başımı dikleştirerek. " Silahı kendime doğrultmuş insanım ben. Unuttunuz mu? Nasıl olur da bana hiç silah kullandın mı diye sorabiliyorsun? Ya da poligona atış yapmamı isteyebiliyorsun? "
" Stres.."
" Derdin stres atmam falan değil. " dedim onu dinlememek için direnerek. " Sizin derdiniz beni bir kez daha denemek. Sizinle çalışacak mıyım çalışmayacak mıyım diye bir kez daha kontrol etmek. Hep böyle yapar mısınız? " sorumla birlikte afallayarak geri çekildi. Silahın üzerinde ikimizin eli vardı. Ellerim titrese de korkusuz bir şekilde karşısında durmaya çalıştım. " Yetmedi mi o ilk günkü performansım? " güler gibi bir ses çıkardım. " Yetmez, siz sürekli denersiniz. Değil mi? " devam etmeliydim. İkimiz için de en doğrusu buydu.
Sana yaklaşmasına izin verme, sende yaklaşma.
Elimdeki silahı onun avuç içlerine bıraktım. " Deneme değil. " dedi ama onu dinlemek de duymak da istemiyordum. Biliyordum öyle olmadığını çok iyi biliyordum. Ama şu an kendimi sadece böyle olduğuna inandırmak istiyordum. Eğer onun dediklerinin gerçekliğine inandırırsam buna dayanamazdım. Kendimi kaptırır, canımın yanmasına izin verirdim.
" Büyük dayıya benden selam söyle. O silahı kendime doğrulttuğum gibi bir başkasına da doğrulturum. Ayrıca ben bir psikoloji öğrencisiyim, unuttun galiba? Bir insan merakından da basabilir o tetiğe asker, doğru söyledin. Ama sonuçlarını o an düşünmez. Sonunda düşünür ve panik olur. Kaçmak için planlar kurar. Bunu da bil istedim. " sertçe yutkundum. " Senden sakladığım bir şeyleri de büyük dayınız sormanı emretti galiba? " güldüm, kendimi ancak böyle üste çıkarabilecek gibi hissediyordum. Şu an rol yapma yeteneğim cidden zirvedeydi. " Sizden..senden Sakladığım bir şey yok. Çıkarın bunu kafanızdan. Bu işin sonuna kadar sizinleyim dedim, söz verdim. Ben sözlerimi tutarım asker, beni başkasıyla karıştırmayın. "
Göğsüne bir hançer saplanmış gibi baktı bana. Gözlerine uzun süre bakmak istemedim. Yine aynı donukluguna dönmesi uzun sürmezdi. Soğuk bakışları beni karşılayacak diye bir yandan üzülüyordum bir yandan da olması gerekenin bu olduğunu bilerek suskunluğumu koruyordum. Son kez ona bakarak arkamı döndüm. Ona gerimde bırakmak içimde tuhaf bir sızı oluşturduğunda hızlı yürümeye çalıştım. Arkamdan duyduğum tek ses, silahın ardı arkası kesilmeyen patlama sesleriydi.
Eve girdiğimde kapının aralık olması işime gelmişti. Sessizce kimseye görünmeden odama çıkmak istiyordum. Bana verdikleri odayı odam diyebilecek kadar benimsemiştim. Bu hiç iyi değildi. Ben gidecektim. Buraya alışırsam gitmek benim için zor olmayacak mıydı? Aslında neyden korkuyordum? Onlara alışmaktan mı yoksa Cihangir 'e alışmaktan mı? Beni asıl korkutan hangisiydi?
Merdivenlere yöneldiğimde bana seslenildiğini hissedip ikinci basamakta durdum. " Nasıldı, iyi miydi atış? " sorunun sahibini görmeden de tanıyabilirdim. Beni bu evde istemediğini belli eden, beni göndermek için elinden geleni yapacak olan kişiydi.
Sesin sahibi Leman'dı.
Bedenimi ona döndürdüm. Konuşacak çok şeyimiz varmış ama bir o kadar da yokmuş gibiydi. Bu evden erken gitmem ona bağlı olabilir miydi? Belki onunla iyi geçinmezsem bu işi halletmeden de gidebilirdim. Başımı iki yana salladım. Söz vermiştim ve tutmadan gidemezdim. " Bilmem. " dedim omuz silkerek. Gözleri üzerimde gezindi. Bir şeyler olduğunun farkındaydı ama soracak gibi de durmuyordu. Leman bana nasılsın diye soracak en son kişi bile değildi.
" Bilmezsin?" sesi toktu. Bakışları gibi ürkütücü olabiliyordu.
" Asıl sormak istediğin soru bu değil, değil mi? " sorumla birlikte dikkatle yüzümü incelemeye başladı. Cihangir 'i yanlış anlamıştım. Aslında öyle demek istemediğini biliyordum ama öyle anlamak da zorundaydım. Diğer türlüsü ikimiz için de iyi olmayacaktı.
" Konuşmadan anlaşabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Beni şaşırtıyorsun. " dedi gözlerini açarak. Yüz hatları oldukça belirgindi. Bu ona ayrı bir güzellik katıyordu. Kısa saçları da bu güzelliğin en güzel manzarasıydı. Barbaros onun güzelliğine mi vurulmuştu ?
" Seni biraz daha şaşırtayım o halde. " dedim aklıma gelen fikirle. Burada kalmamı uzatmanın anlamı yoktu. " Beni istemiyorsun biliyorum. Ben de burada kalmak istemiyorum. Gitmem gerek. Ama verdiğim söz yüzünden gidemiyorum. Bana yardım edersen hızlıca gidebilirim. "
" Sana yardım etmek? " bir an gülecek sandım ama dudaklarını öne doğru büzerek bunu yapmayı reddetti.
" Cihangir bir planının var olduğunu söylüyor o kadını yakalamak için ama bu planı bana anlatmıyor. Ve sürekli erteliyor. " gözlerimi kaçırma gereği duydum. Ondan bahsetmek bile artık bana farklı gelmeye başlamıştı. Hemen gitmeliydim buradan. " Benim ertelemeyen birine ihtiyacım var, senin de benim gitmeme. Yani yardım etmemen için hiçbir sebep yok. "
" Çok zeki olduğunu mu sanıyorsun sen psikolog hanım? " diye sorduğunda yüzünü buruşturarak bana baktı. " Benim sana bu konuda yardımım dokunmaz. Ve inan benim sana hiçbir konuda yardımım dokunmaz. Seni istemiyorum evet, buna kesinlikle katılıyorum. Hatta buradan gitmen için elimden gelen her şeyi yaparım. Ama bu benlik bir mevzu değil. Bu büyük bir oyun. Küçük insanların planlarıyla hallolacak bir saklambaç oyunu değil. Sen kimlerle yüz yüze geldiğinin farkında bile değilsin. " sertçe yutkunarak bana bakmaya devam etti. " O kadının nasıl biri olduğunu da bilmiyorsun. Onu kandırmak kolay olsaydı, seni bu işin içine hiçkimse sokmazdı. "
İrkildim. Benden kurtulmak istediğini biliyordum ama bu denli şiddetli duymak beni sarsmıştı. İstenmedigim bir yerde bulunmak gerçekten çok kötü bir histi. " Anlaşılan aynı dili konuşmuyoruz seninle. " dedim merdiven basamaklarına doğru dönerek.
" Baksana. " diyerek bana seslendiğinde adımlarım bir kez daha durdu. Devam etmesini bekledim ama bir şey söylemedi. Belki de söylemek için ona bakmamı bekledi. Bedenimi yarısını ona döndürdüğümde " Ortalıkta fazla dolaşıp da kendini alıştırma. " dediğinde nefesimi tuttum. " Bir terslik çıkmadan gitmen herkes için en doğrusu olacak. " ve sonra benden gelecek bir kelimeyi bile beklemeden arkasını dönerek gözden kayboldu.
Beni bıraktığı merdivende bir süre bekledikten sonra kendimi toparlayarak basamakları çıkmaya başladım. Göreve gitseler bizim bu sürdürmemiz gereken oyun da biter miydi? Onların yanından bir an önce ayrılmak, kendi yoluma bakmak istiyordum. Leman bana bugün daha iyi hatırlatmıştı. Ben unutsam bile o bana hatırlatacaktı belliydi.
En azından aramızdan birinin beni gitmek için ikna etmesi en doğrusu olacaktı.
Ben unutursam bana hatırlatırdı. Nereden geldiğimi kulağıma fısıldardı.
Hayır Leman fısıldamaz, yüzüme vururdu.
Bana verdikleri odaya girerek arkamdan sıkıca kapattım. Arkasına yaslanarak sessizliği dinledim. Sanki kapıya bu şekilde yaslanmazsam biri gelip bana gitmem gerektiğini hatırlatacak gibi hissediyordum. Aslında Leman'dan başka bunu bana hissettiren yoktu ama ben başka türlüsünü düşünmeden edemiyordum. Hepsi bunu istiyordu, neden istemesinlerdi ki? Ayrıca ben kimdim? Evlerine gelen bir yabancı.
Kimse evine gelen bir yabancıyı sevmezdi. Buna bende dahildim. Yabancılar sevilmezdi.
Bir müddet düşüncelerimin içinde boğuldum. Yağmur yağsa, o toprak kokusunu bir solusam her şey hallolacak gibi geliyordu. Ama hiçbir şeyin hallolacağı falan yoktu. Bunlar benim kurgumdu. İnsan kendini avutmak için birden fazla yola başvururdu. Bu da benimkiydi. Kapının arkasında ne kadar süre durdum bilmiyordum ama adım sesleri duyunca ayağa kalkarak pencerenin önüne doğru yürüdüm. Hava kararmıştı. O kadar uzun süre orada oturmuştum ki, belim hafif ağrıyordu. Elimle masaj yapmaya başladığımda odanın kapısı tıklatıldı.
" Gelebilir miyim ? " diyen sesi duyduğumda kim olduğunu anlamıştım ama hayretle kaşlarım havaya kalktı. İlk defa odama gelen bu sesin sahibi Kubilay'dı.
" Tabi ki, gelebilirsin. " diyerek yüzümü kapıya doğru döndüm. Kapı anında açıldı ve Kubilay içeri ışık hızında girerek kapıyı yarı açık kalacak şekilde bırakıp yanına geldi.
" Burada tek başına ne yapıyorsun? " diye sorduğunda ona söyleyecek bir bahane bulmaya çalıştım. Beni yanlarına çağırmaya gelmişti. Yüzündeki ifadeden anlayabilirdim bunu. Aşağıya inmek, onlarla oturmak istiyordum. Yalnızlıktan iyiydi ama bugün hem Cihangirle hem de Lemanla konuşmuştum. Aşağıya inmek biraz sıkıntılıydı. Özellikle Cihangirle karşılaşmak beni tedirgin ediyordu. Benimle tekrar konuşmak isterse kaçacak bir yerim olmaz diye korkuyordum.
" Hiç. " dedim omuz silkerek. " Aslında içimden sana söylemek için bahaneler arıyorum. Ama bulamadım. Maalesef tıkandım. "
Yüzünde küçük bir tebessüm belirdi. " Bir yağmur yağsa düzelecek gibi bakıyorsun. " dedi göz kırparak. " Yalnız yürümeyi mi tercih edersin yoksa Cihangir 'i çağırayım mı? Size suni yağmur yaparım bak. "
" Hayır. " dedim bir anda dikleşerek. Onu çağırmasını istemezdim. Onu görmek isterdim ama çağırması.. olacak iş değildi. Bundan sonra evde ondan kaçmaya çalışmalıydım. Alacağım en doğru karar bu olurdu.
" Neye hayır ? " gözleri üzerimde gezindi. " Sizi duydum. " dedi dürüstçe konuya dalarak. " Biraz da o yüzden odana kadar gelmiş olabilirim. "
" Sizi derken ? "
" Leman, sana bir şeyler söylüyordu. " dediğinde rahat bir nefes vermek istedim. Cihangirle olan konuşmamıza denk gelmemiş olması iyiydi. Kimsenin bilmesini de duymasını da istemiyordum.
" Alınmıyorum ki. "
" Alınıyorsun. " dedi kelimeyi bastırarak. " Seni etkiliyor. Gitmek için içten içe planlar yapıyorsun, yanlış mıyım? "
" Kısmen doğru olabilir. " dedim omuz silkerek.
" Bugün Cihangirle aranızda bir şey mi oldu? " diye sorduğunda gözlerimi kaçırarak parkelere indirdim.
" O da nereden çıktı? " diye sordum sorusuna soruyla karşılık vererek. Bu soruyu bana sorduğunda göre bir şey bilmiyordu. Bir şeyleri benden öğrenmek istiyordu ya da ağzımdan laf almak için çabalıyordu mu demeliydim?
" Sinirli. " dedi dudaklarını öne doğru uzatıp tekrar geriye çekerek. " Ama öyle böyle değil. "
" Bilemiyorum. " dedim yutkunarak. " Kendisine neden sormuyorsun ? "
" Beni pataklasın diye mi ? Kusura bakma Umaycım ben canımı yolda bulmadım. Cihangir 'in elleri bayağı sert bu arada. Az dayağını yemedim yani. "
" Sert mi gerçekten? " diye sordum sanki bütün her şeyden önemli bir bilgiyi öğreniyormuşum gibi.
" Aşırı. Osmanlı tokatıyla yarışır tokadı. " yüzünü buruşturdu. " Bir keresinde Allah 'ıma kavuşuyordum onun yüzünden. "
" Niye ki ? " diye sordum merakla. " Birbirinizle kavga mı ediyorsunuz? "
Kubilay gülerek bana baktı. " Yani antreman bir nevi. " dedi açıklama yaparak. " Korkma öyle çok kötü şeyler yapmıyoruz birbirimize. Sadece eğitimler böyle. İllaki gerçek birileriyle çalışmak gerekiyor. Asker olmak kolay değil. Hele ki Kuzgun olmak hiç kolay değil. "
" Bu sizin kod adınız mı ? "
" Öyle de denilebilir. " dedi göz kırparak. " Bu arada bilgisayarından bizi araştırdığını biliyorum. "
Şaşkın gözlerle ona baktım. " Ne? Nasıl? "
" Askeriz diye hacker özelliğimiz olmayacak diye bir şey yok. " dediğinde sertçe yutkundum. " Ayrıca seni araştırmamız gerekiyordu. " omuz silkti. " Yapacak bir şey yoktu anlayacağın. Her şeyini biliyoruz diyebilirim. Ama bize kızma. Bunlar prosedür gereği yapılan şeyler. "
" Herkes mi biliyor? "
" Yani, kısmen.."
" O ne demek? "
" Bilgilerin hepimizin önünde bir dosya olarak verildi. " dedi yanlış anlamamı istemiyorcasına konuşmasına devam ederek. " Bunu yapmalıydık çünkü kimle, neyle uğraştığımızı bilmeliydik. "
Gözlerimi kapatmak o güne dönmek istedim. Yani Cihangir o gün evime geldiğinde aslında hakkımdaki her şeyi biliyor muydu? " Evime geldiğinizde her şeyimi biliyor muydunuz? "
" Senin bile bilmediğin şeyleri biliyor olabiliriz. " dediğinde afallayarak ona baktım.
" Ne demek istiyorsun? " diye sorduğumda ellerini havaya kaldırarak konuşmaya başladı.
" Benden bu kadar Umaycım. Daha fazla bilgi çıkmaz. Çıksa da şu an sana yaramaz. Ben seni aşağıya çağırmaya geldim. " itiraz edecektim ki işaret parmağını kaldırarak susmalı işaret etti. " Gelmem deme, bugün büyük gün. Derbi var derbi. Hazırlamışlardır aşağıyı. Varya bugün aşağıya gelmezsen büyük şey kaybedersin. "
" Galatasaray Fenerbahçe maçı mı? " diye sordum tarihten bihaber bir şekilde ona bakarak.
" Yes. " dedi başını sallayarak. " Kaçırılmaz. "
" Ama yine de.."
" Hangi takımlısın? " diye sordu ama cevap vermemi beklemeden konuşmaya devam etti. " Galatasaray demezsen bayılacakmışım. " ellerini alnına koyarak bayılma taklidi yaptığında gülümsedim.
" Tabi ki de Gs 'liyiz. " dediğimde gözleri parladı.
Dikleşerek " O zaman bugün seni rahat bırakmam. O maç izlenecek. Ben ve takımım seni aşağıda bekliyor olacağız sayın Gs'li yeni maç arkadaşım. " diyerek koluma iki defa vurdu. " Ben bize atkı bulmaya gidiyorum. Koş gel, aşağıda yerimizi kap. "
Odadan hızla çıktığında arkasından öylece bakakaldım. Derbinin bugün olduğunu bilmiyordum ama geçen haftalarda görmüştüm haberini. Zaman ne kadar hızlı geçiyordu. Buraya geldiğimden beri zaman ve mekan kavramı benim için hem durmuş hem de ilermişti. İkisi nasıl aynı anda olabiliyordu bilmiyordum ama oluyordu. Söz konusu Kuzgunların eviyse her şey mümkün olabiliyordu.
" Hâlâ burada mısın sen? " diye bağırdı Kubilay koridordan sonra hızla odaya girdi. Elinde iki tane atkı vardı. Bir tanesini boynuma dolayarak kolumdan tuttu. Kendiyle birlikte beni de sürüklediğinde herhangi bir itirazda bulunmadım ki bulunsam bile faydası olmayacaktı biliyordum. Bu yüzden sessizce onu takip ettim.
Merdivenleri inerken oldukça dikkatliydi. Çekiştirmesin unutmuş, normal bir şekilde iniyordu. Salona çevrilen gözlerim irileşti. Salon tamamen yeniden dizayn edilmiş gibi duruyordu. Eşyaların yerleri değişmişti. Uzun koltuklar karşılıklı koyulmuştu. Bunları ne zaman yaptıklarını sorguladım ama o an bir çift turkuaz gözle göz göze gelince sorgulayacağım konu tamamen farklılaştı.
Koltuklardan birine oturmuştu. Fenerbahçe kısmı diye ayrılan yerdeydi. Koltukların üzerindeki örtüleri yeni fark ediyor olduğum için hayretle etrafa bakmaya devam ettim. Onunla ne kadar az göz teması kurarsam o kadar iyi olacaktı.
" Koltukları karşılıklı niye koydunuz? " diye sordu Gece iç çekerek. " Gol attıkça birbirinizle savaşın diye mi? "
" Çok haklı. " dedi Alparslan başını sallayarak. " Hemen değiştirelim. "
" Ay bu varya tam bir hanım köylü. " diye ortaya atladı Kubilay. " Şeytan tüyü var bu kızda ya, kesin var. Bak ne yaparsa yapsın Alparslancım her zaman hanım köylü. "
" Kubi, sus da şunu kaldırmamıza yardım et istersen. " dedi Gece dişlerini sıkarak.
" İstemem. " dedi omuz silkerek Kubilay. Kolunu benim omzuma attığında " Benim maç kankimle yerimi ayarlamam lazım. Siz halledin buraları, işiniz ne ? "
" Sana buradan bir çarparım varya.."
" Çarp canım, istersen böl ama lütfen maçtan sonraya sakla bu isteklerini. Izlemem gerek. İzlemeden ölmemem gerek. "
" Biri bana yardım etsin. " dedi Gece ona bakıp göz devirerek.
Alparslan ve Barbaros koltuğu kaldırıp diğerinin yanına koyduğunda Gece istediğini elde ederek mutfağa gitti. Leman kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde tekli koltukta oturuyordu. " Ay gel Umaycım, gel şöyle yamacıma. " diyerek Galatasaray örtüsünün olduğu koltuğa beni çekti Kubilay. Diğer koltukla bağlantılı olan yerin köşe kısmına beni oturtup yanıma da kendi oturdu. " Bak burası izlemek için en güzel, en ideal yer. Efsaneyim ya, yine en güzel yeri ben kaptım. En güzel açı burası. "
Cihangir'e bakmamaya çalışarak yanına oturduğumda Kubilay kolunu omzuma doğru uzattı. Kulağıma doğru eğildi. " Rahatsız oluyor musun temasımdan? " diğerlerinin duymasını istemiyor gibi çıkıyordu sesi.
" Yok. " dedim dümdüz çıkan sesle.
" Bir Cihangir değiliz ama bizde arkadaşın sayılırız ha? " Göz kırparak gülümsediğinde kendimi yine aynı hissin içinde buldum. Ait olma hissi.
" Arkadaşız. " Bende ona gülümsedim. Onun gibi dişlerimi göstererek yapmadım bunu ama dudaklarımın kıvrılışı her açıdan belli olabiliyordu.
Gülümsememi kesecek tok bir ses geldiğinde korkuyla yerimde sıçradım. Sesin nereden geldiğini bulmak için başımı çevirdiğimde Cihangirle göz göze geldim. Sanki ona bakmamı bekliyor gibi duruyordu. Elindeki kumandayı yere düşürmüştü. " Elimden kaydı. " dedi ellerini havaya kaldırarak.
Elinden mi kaydı yoksa başkasıyla temas halindeyim diye zihnin mi kaydı Cihangir diye sormak istiyordum ama sonra bu soruya emanetimsin diye cevap vereceğini hissedip düşünceleri kışkışlıyordum.
" Bilerek atmadın yani? " Kubi bir kaşını kaldırmış yüzündeki çarpık tebessümle ona bakıyordu.
" Uzatmayalım. " dedi Leman bir şeylerin üzerini kapatmak istercesine. " Düşürmüş işte. Konu kapandı. "
" Emret komutanım! " dedi Kubilay dalga geçen ses tonuyla.
Gece elindeki içeceklerle yanımıza doğru geldiğinde bana da almam için bir bardak uzattı. İçindeki neydi bilmiyordum ama elimi almak için uzattım. Bardağı tutan elim nasıl olduysa bardağı tutmamayı seçti ve tişörtüme döküldü. " Ay dikkat et! " dedi Gece'nin cırtlak sesi.
" Bugün de her nesnenin yeri boylama günü galiba. " dedi Mizgin dikkat çekici bir sesle.
" Sorun yok, üzerimi değişip gelirim. " Ayağa kalkarak odama doğru yürümeye başlamıştım ki yanımda herhangi bir şey getirmediğim aklıma geldi. Sahi ben ne halt edecektim kıyafetsiz?
" Bekle ben sana bir şeyler vereyim. " sesin sahibini söylesem dudağınız uçuklayabilirdi. Leman bana kıyafet mi verecekti gerçekten?
Leman?
İnanamaz gözlerle ona baktığımda onun gözlerinin de üzerimde olduğunu hissettim. Odadakilerden ıslık sesi çıktı. " Vay canına Leman, kabullenme aşamasına mı geçiyor? " Kubilay'dan gelen bu ses aslında içinde bambaşka tonlar barındırıyordu. " Yoksa bu başka bir şey için yanına çekme gibi bir şey mi? "
" Onu yanıma çekmek mi? " Göz devirdi. " Sadece kıyafet vereceğim o kadar da uzun boylu değil. "
Merdivenleri çıkmaya başladığında onu takip etmeye başladım. Leman bana öylesine kıyafet verecek biri değildi. Nedense bunu başka bir çıkarı olduğu için yaptığını düşünmeden edemiyordum. Odasının önüne geldiğimizde " Burada bekle, geliyorum. " diyerek kapıyı yüzüme kapattı.
Ne yani gerçekten sadece kıyafet mi getirecekti?
Öylece?
Şaşkınlığımı içimde halledemediğim sırada kapıyı açarak bana tişört uzattı. Yanımdan geçmek için hamle yapmıştı ki bir anda durdu. Ellerini iki yanında yumruk yapmış olması dikkatimden kaçtı desem yalan söylemiş olurdum. " Yarın Tekirdağ'a gideceğim. Eğer hala benden yardım istiyorsan benimle gel. Kimseye söylemek yok. O kadının yarın gideceği yeri araştırdım, her şeyi planladım. Gerçekten bizden kurtulmak istiyorsan, bu sabah beşte kapının önünde ol. " arkasına bir kez bile bakmadan aşağıya doğru inmeye başladı.
Kimseye söylemek yok cümlesinin içinde kaybolan bir ben bırakarak yanımdan ayrılmış olması kafamın karışmasına sebep oldu.
Kimseye mi yoksa özellikle Cihangir'e mi söyleme demişti?
Üzerimdeki tişörtü çıkarıp bana verdiğini giydim. Kimse olmadığı için koridorda giymeyi uygun buldum. Elimdeki tişörtü çamaşır makinesinin içine atarak merdivenlerden indim. Aklımda sadece Leman'ın bana söyledikleri geziniyordu.
Gidecek miydim?
Ondan yardım isteyen bendim. Tabi ki de gitmeliydim.
Kahretsin!
İçimde bir yerde kor var gibi hissetmemin sebebi de neydi?
Merdivenleri bitirdiğimde büyük bir sessizlik beni karşıladı. Gözlerim maça odaklanmış kişilere çevrildi. Kuzgun timi buradaydı. Onlarla geçirdiğim günler kendimi onlardan biri gibi hissetmemek için çabalayıp durmuştum. Mizgin Alparslan abisi olduğu için bu gruba dahil olabiliyordu. Gece'de timin doktoru olduğu için. Peki ya ben? Onlara dahil olabilmek için kim olmalıydım?
Kimse.
Ben onlara asla dahil olamayacak kişiydim. Hepsi beni bir gün gideceğim için benimsiyormuş gibi yapıyordu. Başka türlüsü olamazdı. Olmamalıydı.
Yarın Lemanla birlikte kimsenin haberi olmadan buradan gitmeliydim.
Gidecektim.
Cihangir arkasına dönüp bana baktığında yüzümde nasıl bir ifade gördüyse kaşları çatıldı. Dudakları aralandığında ise beklenmedik bir şey oldu.
Her yer karanlık oldu.
Hiç ışık yoktu. Çiftliğin içindeki lambaların hiçbiri yoktu.
Elektrikler mi kesilmişti?
Yeni bölüm için beni takip edip bildirimlerinizi açmayı unutmayın siyah kalplerim🖤
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!!
Sizleri seven Rumi
Insta: rumistrop
Tiktok: therumice
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |