13. Bölüm

12. SEN OLMADAN

Rumi
gizemlikimliksizz

Kendimi bir oyundan diğerine geçerken arada kullanılan piyon gibi hissettim. Olduğum yerde öylece durdum. Büyük dayının yerinde ben oturmalıydım. O zaman şu an orada ne arıyordu?

 

Madem o da burada olacaktı neden daha öncesinden haber vermemişti? Şu an anlık bir şaşkınlığım bile Sanem'i etkileyebilirdi. Derin bir nefes alarak kendimi toplamaya çalıştım. Onu tanımıyormuş gibi yapmaktan başka çarem yoktu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Zaten onlarla hakkında ne biliyordum ki? Askeri görevler dışında bu tarz özel görevlere baktıkları dışında?

 

Büyük dayıyı da diğerlerini de tanıyor sayılmazdım.

 

Garsonun bana doğru geldiğini fark edince bir adım attım ve Sanem'in görüş alanı olduğunu hesapladığım o noktada durdum. " Ah! " ve garson başarıyla üzerime tepside ne var ne yoksa döktü. Elbise için durum artık içler acısıydı. " Dikkatli..." olun diyecektim ki sözümü kesen sesle başımı anında çevirdim.

 

İstediğim gibi yüksek bir ses çıkarmıştım. Restoranda oturan herkes şu an bana kafasını çevirmişti.

 

" Umay? " dedi adımı hatırladığını belli ederek. Yerinden hızla kalkıp yanıma doğru geldiğinde elimle elbisemi temizlemeye çalışıyordum.

 

" Kusura bakmayın benim sakarlığım. " dedi garson ama ne Sanem ne de ben ona bir cevap vermedik.

 

" Sanem hanım? " dedim şaşırmış bir yüz ifadesini çehreme yerleştirerek. " Siz misin gerçekten? "

 

" Dünya ne küçük değil mi? " saçını kulağının arkasına sıkıştırırken bir yandan da etrafı kolaçalan etti. " Yemek yemeye gelmiştin herhalde değil mi? Bize katılmaya ne dersin? Bende tam senden bahsediyordum Harun beye inanır mısın? "

 

Benden mi bahsediyordu?

 

Sebep?

 

" Kıyafetim pek..."

 

" Uygun uygun, ayrıca çok büyük bir sorun da yok. Gel sileriz geçer. " koluma girip elbisemin kirliliğini bile umursamadan benimle birlikte ilerlemeye başladı. Masaya geldiğimizde " Bak Harun, sana bahsettiğim kız Umay. " kolumu sıktığında büyük dayıya seslendiği isim kulaklarımda çınladı. " Onunla burada karşılaşmış olmak kader değil de ne? "

 

" Merhaba. " dedi büyük dayı elindeki çatalı masaya bırakarak. Leman da bizi bir yerlerden izliyor muydu? O da benim kadar şaşkın mıydı bilmek istiyordum. " Bahsettiğin kadar güzel bir kızmış. " dedi yüzümü inceleyerek. Ne düşündüğünü okumak istedim. Lakin yüzünden tuhaf bir ifade geçiyordu. Sanki ilk defa bakıyormuş gibiydi. " Otursana, eşlik et bize. "

 

" Ay evet gel. " Sanem hevesle yanındaki boş sandalyeye benim oturmam için işaret etti. " Ne güzel bir karşılaşma bu ya. " dedi kendide oturarak. " Beni aramayı düşünüyor muydun? " sorularıyla beni sık boğaz edeceği kesindi. " Sana vermiştim kartımı. Ama bir dönüş yapmadın. Ben beni önemsemediğini düşündüm. Ama gittiğim her yere senden bahsettim. " gözlerim büyük dayıya çevrildi. Her yere bahsetmiş olması sorun değil miydi? Sonuçta ben ölü biriydim. " Doğru söyle Umay, burada karşılaşmamış olsaydık beni arayacak mıydın? "

 

Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. " Açıkçası ben.."

 

" Gözlerinde korku görüyorum. " dedi büyük dayı ne söyleyeceğimi kestiremediğim halimi görerek. " Seni ürküten bir şey mi oldu? "

 

" Bizim etkinlik gününde anlatmıştı bana biraz. " dedi Sanem konuşmama izin vermeden. " O günden beri aklımdan çıkmıyor. Aramıza onu da katmak istiyorum. Biliyorsun Harun bizi en çok bizden biri anlar. "

 

" Çok iyi düşünmüşsün Sanem. " dediğinde kırmızı elbiseli bir kadının bizim masadaki boş olan sandalyeye oturduğunu fark ettim.

 

" Neyi iyi düşünmüş? " dedi yanındaki adam da masaya ulaştığında. " Biz gelmeden başladınız mı? "

 

Gözlerimi kadından çekip yanındaki adama çevirdiğimde ise ikinci bir şoku yaşamak üzereydim. Bu asansörde kalan adamdan başkası değildi. Ne yani o da mı bu işlerin içindeydi?

 

Ne demişti adına?

 

" Evan Tilki. " dedi Sanem sandalyesinden öne doğru uzanarak. " Bu ne hoş bir sürpriz. "

 

" Partnerimi çağırdığınız yemekte neden bende olmayayım dedim ve sonra bu soruyu sana sormak için geldim Sanemcim. " dedikten sonra kahkaha atarak güldü. " Garson bakar mısın? Buraya bir sandalye alayım ve bir servis daha açalım lütfen. " dedikten sonra gömleğinin düğmelerinden birini açtı.

 

Bu adamda uyuşturucu işlerinde yetkili biri miydi?

 

" Toplantıları sevmiyorsun sanıyordum Evan. " dedi Sanem iç çekerek. " Bundan sonra her toplantıya çağırırım. "

 

" Ah, beni utandırıyorsun. " gözleri beni bulduğunda hafifçe tebessüm etti. " Yine karşılaştık ha? "

 

" Karşılaştık derken? " Bu ses büyük dayıya aitti. Sanki onunla karşılaşmış olmamdan huzursuz olmuş gibi bakıyordu.

 

" Asansörde kalmıştım ama hanımefendi sayesinde kurtuldum. " ceketini ilikleyerek öne doğru eğildi. " Bir kez daha karşılaştığımıza göre bunun devamı gelecek demektir. Hele ki işin içinde Sanem'in oturduğu bir masa varsa. "

 

" Ne demek istediniz? "

 

" Sanem'in ortağıyım. " dedi kendini tanıtmak amaçlı. " Aynı zamanda da markasının yüzüyüm. " yanındaki kadına kısa bir bakış attı. " Partnerimle birlikte tabi. "

 

" Eskidi sizin partnerlik de marka yüzlüğü de. " dedi Sanem eliyle geçiştirmek istercesine sallayarak.

 

" Ne demek eskidi? " diye sordu kırmızı elbiseli kadın. " Anlaşmamızı daha dün imzaladık. Yeni sezonda da birlikteyiz diye kendin dedin Sanem. "

 

Sanem bana kısa bir bakış attı. Sanırım kadının çıkışından pek hoşlanmamıştı. " Aleynacım.." dedi hoş olmayan bir sesle. Altında çizgiler olan bir kitap cümlesine benziyordu sesi. " Dün dünde kalmıştır, bugün bugünde. "

 

" Sanem biliyorsun ki. "

 

" Aleynacım, bir iş yemeği toplantısındayız. " gözleriyle beni ve büyük dayıyı işaret ettiğine yemin edebilirdim. " Lütfen sesinin tonuna dikkat et ve misafirlerimizi rahatsız etme. "

 

" Sanem verdiğin sözleri tutmuyorsun. "

 

Kadın konuşmadan duramayacak gibiydi. Büyük dayı araya girmediğine göre onunla alakalı bir durum yoktu. Aleyna denilen kızı burada şu an tanıyor gibi bakıyordu. " Sponsorumuzun yanında böyle konuşma istersen. "

 

" Sorun değil, bir karın ağrısı var gibi. Bırakın konuşsun Sanem hanım. " büyük dayının sesiyle birlikte yutkundum. Demek sponsor olarak aramıza katılmıştı. İyi de neyin sponsoruydu? Kadın hakları adı altında bambaşka şeyler yaptığını bildiği halde bunu onların içine girmek için mi yapmıştı? Muhtemelen o yüzden buradaydı.

 

" Harun bey, ben bu sezon için olan anlaşmamıza uymamız gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta siz sponsor olurken işin başında hala ben vardım. "

 

" Aleyna bu konuyu bizimle konuşman gerekiyor, sponsorla değil. " Evan Tilki'den gelen tehditvari sesle birlikte gözlerimi ona çevirdim. " Ayrıca bu yemeğe Harun Bey'i küçük sorunlarımızla uğraşmak için çağırmadık. Değil mi Harun bey? " sorusuyla birlikte bir sandalye daha geldi ve Evan Tilki oraya yerleşti.

 

" Evan.."

 

" Aleyna..." dedi dudaklarını öne doğru büzerek. Ona doğru eğilip kulağına bir şey söylediğinde Aleyna'nın yüzünün bir tık beyazladığına yemin edebilirdim.

 

" Her şey hallolduğuna göre biraz Umay'dan bahsedebilir miyiz? Onu yerde ararken gökte buldum. "

 

" O deyim tam tersi Sanem. " dedi yüzünü buruşturarak Evan.

 

" Her neyse, buldum mu buldum işte. " şarabından bir yudum aldı. " Nerede yaşıyorsun Umay? "

 

Bana ait olan bardağın kenarıyla oynadım. " Aslında birkaç gündür bu otelde kalıyorum. " dedim omuz silkerek.

 

Gözleri direkt Evan'a çevrildi. Gözlerinde bir ışık yandığına yemin edebilirdim. " Bir evin yok mu? "

 

Gözlerimi büyük dayıya çevirdim. Soru ondan gelmişti. " Vardı ama sanırım artık yok. "

 

" Ne demek o? " soru Aleyna'dan geldiğinde bir süre onu inceledim. Kollarında bir sürü bileklik vardı. Kulağında da üç ayrı küpe. Dudaklarında elbisesine uygun kırmızı bir rujla karşımda oturuyordu.

 

" Bir olay yaşadım ben, o günden sonra evime gidemiyorum. "

 

" Eski sevgili vakası gibi mi? " ağzına aldığı eti bir süre çevirdi.

 

Tibet vakası gibi demek istedim. Sanem'in bir evim olmadığını öğrenmesi işimize gelecekti. Beni evine davet ederse o istedikleri şeyi bulup onlara verebilirdim. Çünkü bu yolun sonu hep Sanem'in evine girmekle bitiyordu.

 

" Öyle de diyebiliriz. " başımı sallayarak suyumdan bir yudum aldım.

 

" Böyle bir haldeyken markanın yeni yüzü olması dikkat çeker. Ya eski sevgilisi tekrar onu bulursa? " Aleyna'nın beni değil de kendini düşündüğünü o kadar iyi biliyordum ki. " Yanlış anlamıyorsun değil mi canım? " dedi öne doğru eğilip elimi avcunun arasına alarak. " Ben yaşayacağın felaketin önüne geçmek için fikrimi sunuyorum. "

 

" Marka yüzünün Umay olacağına dair bir şey söylemedim Aleyna. " dedi Sanem katı bir sesle. " Bunu da nereden çıkardın? "

 

" Yeni yüz deyince ben..."

 

" Seninle anlaşmamız bir imza, biliyorsun değil mi? İptal edersem o tazminatı da verebileceğimi biliyorsun değil mi? " Aslında onu şu an bir nevi tehdit ediyordu. " Her şeye karışma hakkının olmadığını bilmeni isterim. "

 

" Evan. " diyerek gözlerini kendini Evan Tilki olarak tanıtan adama baktı Aleyna. " İptal olursa biliyorsun zor duruma.."

 

" Sorun yok Aleyna. " dedi ellerini önünde birleştirip rahat bir gülümseme sunan Evan. " Sanem'e güven. "

 

Sanem dişlerini göstererek gülümsedi.

 

Bunun aralarında bir şey demek olduğuna yemin edebilirdim. Ama kimseye bir şey kanıtlayamazdım. Gözlerim büyük dayıya çevrildi. Sahte bir kimlikle karşımda Harun adında biri olarak oturuyordu. Kendini deşifre edeceğini sanmadığım için bu ihtimali değerlendirmiştim. " Ortamı yumuşatmaya çalışıyorsun. " dedi Aleyna tabağını devirecek şekilde masaya vurarak. Elbisesinin kirlendiğini görmedim ama illaki sıçrayan yemek artıkları var olmalıydı. " Sanem hiçbir şey yapmayacak. Sanki diğerlerine..." gözleri üzerimizde gezindi. Konuşmasını kesmesine sebep olan bir bilginin altında ezildiğini hissettim.

 

" Diğerleri kim? " sorumla birlikte Sanem yerinde dikleşti. Gözlerim Sanem'de olsa da cevabı Aleyna'dan bekliyordum ki beni cevapsız da bırakmadı.

 

" Sanem'in başında olduğu vakfın en sonki kapak yüzü Yeşim Koral'a ne olduğunu bilmiyorsunuz değil mi? " dudaklarını öne doğru büzdü. " Kimse bilmi..."

 

" Tatlım. " dedi Sanem oturduğu sandalyeden ayağa kalkarak. " Sakinleş, tamam yeni yüzümüz sen olmaya devam et. "

 

" Gerçekten mi? " diye sordu saf bir umutla.

 

" Gerçekten Aleyna. " dedi onun yanına doğru yürüyen Sanem. " Sana her şeyimizi anlatırız, bilirsin. En büyük sırlarımızı bile. " gözleri kısıldı, gülümsemesi yüzünde yayıldı. " Nasıl bana güvenmezsin? "

 

" Doğru, sırlar. "

 

" Kıyafetin mahvolmuş Aleyna. " dedi onaylamaz bakışlarla ona bakarak. " Buradan sonra bir basın görüşmen yok muydu senin? "

 

" Var. " dedi Aleyna telaşla. Biraz önceki durumu unutmuşa benziyordu.

 

" Değiştirmen gerekecek. "

 

" Sanem ben özür dilerim. " dedi gözleri bizim üzerimizde gezindiğinde. " Sizlerden de özür dilerim. Kendimi çok yanlış tanıttım. Aslında bu kadar her şeye karşı çıkan biri değilim ama.."

 

" Açıklamayı bana bırak canım. " Aleyna'nın kolunu tutup masanın kenarına doğru çekti Sanem. " Yukarıda kıyafetlerim var. Odama geçip içlerinden birini kullanabilirsin. "

 

" Kıyafetlerini kimseye kullandırmazsın sen. " dedi sertçe yutkunan Aleyna. " Doğru mu duydum? Bana izin veriyor musun gerçekten? Hem de az önceki tavrıma rağmen? "

 

" Evet, hadi daha fazla üzerinde kurumasın. " koluna destek olmak istercesine vurup onu merdivenlerin olduğu tarafa yönlendirdi. Daha sonra tekrar yanımıza oturdu.

 

Aleyna merdivenleri çıkana kadar dikkatle onu inceledim. Sanem'in kıyafetlerini paylaşmamasının bir nedeni olması gerekiyordu değil mi? Yoksa sadece benim mi zihnimde kuşkuyla dolan sorular vardı? Büyük dayıda az önceki sahneden sonra benim gibi düşünüyor muydu açıkçası merak ediyordum. Ama onunla direkt iletişim kuramıyordum.

 

" Aleyna'nın kusuruna bakmayın. " dedi Sanem yerine oturduğu an üzgün bakışlarla. " Geçen gün madde kullandığını öğrendik. Aslında onu marka yüzü yapmaktan bu yüzden geri çekmek istedim. " kaşlarım hayretle havalandı. " Tedavi olması için elimden geleni yapıyorum ama o inkar etmekten başka bir şey yapmıyor. Bir anda esip kükremesi de bu yüzden. "

 

" Doktor kontrolünde mi? " diye sordu Büyük dayı ilgisini çektiğini belli edercesine.

 

" Geçen gece kendinden geçti. Neyseki benim kapıma gelmiş. " gözlerini Elvan'a çevirdi. " Elvan olmasaydı ben de tek başıma halledemezdim açıkçası. Tanınmaz haldeydi. Kendinin kim olduğunu bile bilmezken ben ona ne yapabilirdim ki? "

 

" Tabi, sizin içinde zor olmuştur. " dedi büyük dayı Sanem'in eline uzanarak. Sanem bunu bekliyormuş gibi hemen ellerini onun avcuna bıraktı.

 

" İlk defa karşılaşmadım böyle bir vakayla ama insan yine de tedirgin oluyor. " gözleri Evanla büyük dayı arasında gidip geliyordu. Büyük dayıya kendini beğendirmek gibi bir hal içerisine girmiş gibi hissediyordum. Ya da bu sadece benim yorumumdu. Sanem herkese böyle davranıyor olabilirdi.

 

" Madde kullanan başka biri daha mı vardı hayatınızda? Ne kadar zor olmalı. Bir de yalnız başınıza mücadeleyse çok daha zor Sanem hanım. "

 

" Ah, lütfen Sanem deyin. "

 

Tahminim kesinlikle doğruydu. Sanem onun ilgisini çekmeye çalışıyordu.

 

" Pekala Sanem. " gülümseyen bir Büyük dayıyı ilk defa görmüyordum ama ilk defa yüzünü dikkatle inceleme şansı buluyordum. Yaşlılık çizgileri yüzünde ona ait bir aura oluşturmuştu.

 

" Bu arada Aleyna'nın bahsettiği kişi Yeşim Koral..." gözlerini kapatıp açtı. " Onu da yüksek doz uyuşturucu kullanmaktan kaybettik. O yüzden Aleyna için korkuyorum. Başımdan bir vaka geçmişken ona nasıl davranacağımı bilemiyor olmak da üzüyor beni. "

 

" Bir yetkiliyle görüşelim. Hatta ben ayarlayabilirim. Elim kolum biraz uzundur. " dedi Büyük dayı güven verici bir sesle.

 

" Ah, Harun bey. İyi ki varsınız. " ellerini sıktı. Masada yalnız olmadıklarını hatırlayacak mıydı acaba Sanem?

 

" Bana adımla seslenin lütfen. " büyük dayı da az değildi. Oyununu iyi oynuyordu.

 

" Yemeğimizi yiyemedik. " dedi önümüzdeki tabaklara bakarak. " Hepsi de eminimki soğumuştur. Umaycım seninle de ilgilenemedim. Kusuruma bakma olur mu? "

 

Nihayet burada olduğumu hatırlamıştı. " Sorun yok Sanem hanım. " dedim sadece dudaklarımı kıpırdatarak.

 

" İçecek bir şeyler söyleyelim, böyle olmaz. Toplantıyı yapamadık bile. " yüzüne bakmadan bile ses tonunun üzgün olduğunu anlayabiliyordunuz.

 

" Aslında benim kalkmam gerek. " Büyük dayı kolundaki saatine baktı sakince. " Başka zamana ayarlasak olmaz mı Sanem? Ama bu sefer yalnız. " elini tekrar tutarak dudaklarına götüren büyük dayıya cin görmüş gibi baktım.

 

" Tabi, sen istersen neden olmasın Harun? " Sanem'in gözlerinin içi gülüyordu. " O zaman bugünlük dağılabiliriz. " gözleri nihayet beni buldu. " Umay seni yarın bir yere davet etmek istiyorum. Uygun musun? Hatta yarına ne gerek var? " dedi kendi kendine soruyormuş gibi. " Evan bugün gelebilir mi şu ayarladığımız kişiler? " şaşkınlıkla ikisi arasında gezdirdim gözlerimi.

 

Beni neye davet ettiği hakkında bir fikrim yoktu ve bu beni korkutuyordu. Onun gibi bir kadının ne yapacağını bilmiyordum. Cihangir onun oldukça tehlikeli olduğundan bahsetmişti.

 

Cihangir demişken...

 

Sertçe yutkundum. Yokluğumu anlamış mıydı? Gerçi anlayacak zamanı olmamış olabilirdi. Büyük dayı onları oyalayacak bir şeyler bulacağını söylemişti. Ama her şeye rağmen benim yokluğumu hissetsin istiyordum.

 

İtiraf etmek istemesem de ona bağlanan taraf sanırım bendim.

 

" Umayla birlikte gidelim o zaman. Ben adamlara haber veririm gelirler vakıfa. " Evan Tilki sözlerinden sonra telefonunda birkaç tuşa dokundu. Belki de bahsettiği kişilere haber veriyordu.

 

" Kalkalım o halde. " Masadan ilk kalkan kişi büyük dayıydı. " Tanıştığıma memnun oldum Umaycım. Daha çok görüşecek gibiyiz. " elini bana doğru uzattığında aklımda anılara gezindi. Onunla tanıştığımda yanında Cihangir vardı. Benim elimde ise bir silah.

 

Bu Cihangir sürekli aklıma gelip de beni rahatsız edecek miydi gerçekten?

 

Evlenecektim onunla değil mi?

 

Kahretsin! Kalbim hızla atmaya başladığında bende sandalyemi geriye ittirerek ayağa kalktım. " Bende memnun oldun Harun bey. " sonunda gerçeğe dönüp Cihangir'i zihnimden atmıştım.

 

" Evan arabayla geldin değil mi? Benimki sanayide. " dedi Sanem ama gözleri büyük dayının üzerinde geziniyordu. " Seninkiyle geçeriz vakfa. "

 

" Nesi varmış arabanın? "

 

" Anlıyor musunuz? " diye sordu Sanem büyük bir ilgiyle. Restoranın çıkışına doğru yürümeye başladığımızda ikisi hararetli bir şekilde konuşmaya devam ediyordu.

 

" Kendi tamirci yerim var desem? "

 

" Hayatta inanmam. " dedi Sanem kolunu bilerek büyük dayının koluna sokarak.

 

" Büyük konuşmamak gerek. " göz kırptı büyük dayı. " Bir gün sizi tamirhanemde arabanızla ilgilenirken davet etmek isterim. "

 

" Vay canına Harun bey. Matruşka gibisiniz. Sizinle konuştukça bir başka yönünüzü de keşfediyorum. "

 

" Keşfetmeyi seviyor olmalısınız. "

 

" Severim. " bize doğru bir bakış attı Sanem. " Özellikle de sadece bana ait olacağını bildiğim şeyleri. " yutkundum. Beni de o yüzden mi her şeye dahil etmeye çalışıyordu?

 

" İddialı bir konuşma. " Büyük dayı arkasında olduğumu görmek adına bana doğru çevirdi bakışlarını. Onlarla gitmem gerekiyor muydu bilmiyordum. Elime tutuşturdukları telefon dışında şu an haber alacağım bir şey yoktu. Leman neredeydi?

 

Restoranın dışına çıktığımızda soğuk hava kütlesiyle karşılaştım. Vay canına nasıl bir anda buz kütlesine dönüşmüş olabilirdi ki hava? Otelin giriş kısmına doğru ilerlediğimizde Evan da yanımdan yürüyordu. Sanem kolundaki saate baktı ve sonra da gözlerini önce sağa sonra sola çevirdi. Onu inceleme konusunda uzmanlaşmaya başlıyordum. Tek hedefim oydu sonuçta. Yüz ifadesinden bir şey anlamıyordum. Çünkü kendini yansıtmıyordu. Maskelerin arkasına gizleniyordu. Olduğu yerde durduğunda arabayı valenin getirmesini beklediğini anladım.

 

Önümüzde oldukça lüks görünen bir araç durduğunda gözlerim içinden çıkan valeye çevrildi. Yanımıza gelerek anahtarı Evan Tilki'ye verdi. Arabanın arkasına bir araba daha durduğunda bunun büyük dayıya ait olduğunu anladım. Sanem her şeyiyle arabayı araştırmış olmalıydı. Bir sonraki hamlesine kadar yazıp çizecek birine benziyordu.

 

" Arabalar da geldiğine göre artık ayrılma vakti. " dedi Sanem yüzünü sarkıtarak. " Harun bey en yakın zamanda bana vakit ayırın lütfen. "

 

" Kesinlikle ayıracağım ama beyi kaldırdığımızı sanıyordum. " Sanem gülümsediğinde Evan'ın elini belime yakın bir yerde hissederek irkildim.

 

Bir adım ileri gittim. " Pardon ben korkutmak istemedim sadece eşlik etmekti amacım. " kendini açıklamaya başladığında dudaklarımı aralayıp ona sorun olmadığını söyleyecektim ki çok büyük bir gürültü koptu.

 

Evan Tilki'nin arabasının camları etrafa saçıldı. Üzerine sert bir şekilde yukarıdan bir şey düşmüştü. Şok olmuş bir şekilde arabanın üzerine düşen şeye baktım.

 

Ve gördüklerimle korku kalbimin en derininde çalmaya başladı.

 

Arabanın üzerinde bir beden yatıyordu. Muhtemelen otelin terasından ya da herhangi bir katından düşmüştü.

 

Düşmüş demek az mı kalırdı? Belki de itilmişti, olamaz mıydı?

 

Arabanın alarmı ötmeye başladı ve tavanından kenarlarına doğru kırmızı renk sıvı akmaya başladı.

 

Ortada tek bir koku vardı.

 

Ölüm.

 

Sertçe yutkunduğumda Büyük dayıyla göz göze geldim. Başını iki yana sallayarak onaylamaz bakışlarıyla beni inceledi. Kimseden ses çıkmıyordu. Arabaya bir kez daha gözlerim çevrildiğinde yatan kişinin önce kırmızı elbisesini seçtim. Sonra da bu kişinin Aleyna'dan başkası olmadığını fark ettim.

 

" Aman Allah'ım! " dedim şok olmuş bir sesle. Kendime hakim olmam imkansızdı. Gözleri açıktı ve bizden tarafa doğru bakıyordu. Her yerinden kan akıyordu. Bu görüntüyü zihnimden çıkarabileceğimden kesinlikle emin değildim. " Bu o. "

 

" Aleyna. " dedi Evan da tanıdık yüzü fark ettiğinde. Şaşırmaktan ziyade afallamış gibi duruyordu.

 

Gözlerimi Sanem'e çevirdim. Size yemin ederim gülümsüyordu. O an kiminle savaştığımı anladığım ilk andı. Gülümsemesi yüzünden silindi yerini tiksintiye bıraktı.

 

Olay yeri kalabalıklaştı. İnsanlar geldi, insanlar gitti ama ben Sanem'in o bakışlarında takılı kaldım.Yeşim diye bahsettiği kızı da bu şekilde ortadan kaldırmış olabilir miydi? Bu kadının kadın haklarını savunduğu falan yoktu. Bu kadın sadece canavardı.

 

İnsanların üzerine karabasan gibi çöken bir canavar.

 

Ve ben bile isteye ona teslim olan piyondum.

 

Muhtemelen beni de kullandıktan sonra böyle bir sonla dünyadan gönderecekti.

 

Cihangir'i dinlemediğim için ilk defa pişman olduğumu hissettim. Kadının birini öldürecek kadar cani olduğunu nereden bilebilirdim?

 

Gözlerinin önünde bir beden ölmemiş gibi bakışlarını bize çevirdi. " Ah Aleyna. " dedi sahte bir üzüntüyle. Etimle kemiğimle o an Sanem'den nefret ettim. " Kendimi pek iyi hissettmiyorum, siz bizi eve bırakır mısınız Harun bey? "

 

Hala eve gitmeyi mi düşünüyordu gerçekten?

 

" Eve gitmen ne kadar doğru? " dedi Evan Tilki. " Bana gidelim. Basın toplantısı düzenlememiz gerekebilir. Bunları burada konuşmanın zamanı değil biliyorum ama başın belaya girebilir Sanem. "

 

" Ne demek istiyorsun Evan? "

 

" İçeride kavga ettiniz. Sonra da bum Aleyna intihar etti. "

 

" İntiharsa..." dediğimde herkesin gözleri bana döndü.

 

" Ah Umaycım, ürkmüş görünüyorsun. " dedi kirli ellerini omuzlarıma koyarak. " Tabi böyle bir ana denk gelmek kötü hissettirir. " Sadece kötü mü hissettirirdi? Bir kişi ölmüştü. Hem de belki de biri kasıtlı bir şekilde yapmıştı bunu. Bence bu seçenek en doğru seçenekti. " Yeşim'i de buna benzer bir vakayla kaybettik. " dediğinde büyük dayıyla göz göze geldik. Bulaştığım şeyin farkına vardım.

 

Sanem anlaşamadığı herkesi anında ortadan kaldırıyordu.

 

Ve buna intihar diyordu.

 

Bu iş bir uyuşturucu meselesinden daha büyük bir meseleydi.

 

Bugün biri daha eksilmişti dünyadan, hem de canice. Hey insanlar, haberlerde görmek dışında bir çözüm üretebildiniz mi? Ah vah demek dışında, bir çözüm üretebildiniz mi?

 

Yaşatamadık.

 

O an kendime de suç buldum. Sanem'in kirli eli sol koluna dokundu. Koluma girerek beni ilerlettiğinde küçük çaplı şok geçiriyor olmalıydım. Tek kelime etmeden sadece ilerliyordum. Aleyna o odaya çıkmasaydı böyle bir şey mümkün olmayacaktı. Belki hala nefes alabiliyor olacaktı.

 

Olamaz mıydı?

 

Onu kurtaramaz mıydık?

 

Yanağımdan bir damla yaşın süzüldüğünü dudağıma tuzlu bir tat gelene kadar anlamadım. Her şey bir anda oldu. Kendimi arabada buldum. Sürücü koltuğunda büyük dayı vardı. Yanımda ise bana destek olmak ister gibi kollarıyla bedenimi saran bir Sanem.

 

Dikiz aynasından büyük dayıyla göz göze geldiğimiz an iç çektim. Ağlamamak için kendimi sıktım. Burada değildi. Güvenli kollardaymış gibi kendimi serbest bırakıp ağlayamazdım.

 

Araba durdu, herkes indi. Benim kapımı Evan Tilki açtı ama yanıma koşarak gelen kişi Sanem'di. Katil değilmiş gibi hala yüzüme bakabiliyordu. Bu olayın altında onun olduğuna o kadar emindim ki başka bir şey düşünemiyordum bile.

 

Kendime gelmeye çalıştım. Az önce önümde biri otelin sekizinci katından arabanın üzerine düşmemiş gibi durmaya çalıştım. Bunu yapmak çok zordu. Gözlerimi geldiğimiz yere çevirdim. Bir villaydı. Çiftlik eviyle kıyaslarsak küçüktü ama yine de kendi halinde büyük bir villaydı. Bizim evimizden büyüktü en azından.

 

" Burası da benim küçük hanem, bu şekilde gelmenizi istemezdim aslında ama malum durumlar. " diyerek bizi bahçesine geçirdi Evan Tilki. O önden bizde annesini takip eden yavru ördekler gibi arkasından ilerledik.

 

Sanemle işbirliği içinde olan biriydi o. Masum olabilir miydi sorusu zihnimde yankılandı.

 

Evin kapısı açıldığında hizmetçi kıyafetli bir kadın belirdi. " Hoşgeldiniz Evan bey. " gözleri bizim üzerimizde gezindiğinde geriye doğru çekildi.

 

" Gelin hadi. " Evan'ın sesiyle kendime geldim. Oturma odasına girdiğimizde koltuklardan tekli olana oturdum. Evan tam karşıma oturduğunda Büyük dayının gözleri üzerimdeydi.

 

" Haberlerde miyiz? " diye sordu Sanem endişe tohumlarıyla salonun ortasında kıvranırken. " Ne yazacaklar acaba? "

 

" Sanem. " dedi Evan çenesinin ucuyla bizi işaret ederek. Beni korkutup kaçırmak istemiyordu Evan. İşlerine yarayacağımı düşünüyordu belkide. " Bence önce sakin olmaya ihtiyacımız var. Yukarı çıkıp bir duş alsan.." kaş göz işareti yaptığında ruhum çekilmiş gibi irkildim. Başka bir şeyler daha vardı, hissediyordum. Ya da olayın üzerini kapatmak için ne yapacaklarını konuşmaları gerekiyordu.

 

Evan da en az Sanem kadar tehlikeliydi.

 

" Pekala, Harun kusura bakma. Ben..."

 

" Sorun değil. " dedi büyük dayı kısaca.

 

" Biz hemen döneriz. " diyen Evan Tilki'den başkası değildi. Birlikte merdivenlerden çıkarak bir odaya girdiler. Yanımızda değilde yukarı da konuşacaklardı.

 

Onlar gittikten sonra büyük dayı önce sessizce bir süre beni izledi. Daha sonra ise " İyi misin? " diye sordu. Gözleri sürekli etrafta geziniyordu. Bir yabancının evini inceliyordu. Ne akla hizmet buraya gelmiştik ki zaten?

 

" Sanırım pek iyi değilim. " başımı iki yana salladım. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Ana biliyordum ki ilk yalnız kalışımda hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım.

 

" Buraya hiç gelmemeliydik. " gözleri merdivene çevrildi. " Bir şeyler uydurup kalkalım. "

 

Başımı iki yana salladım. " Bu kadın sandığımdan daha farklı. "

 

" İyi biri sanmıştın değil mi? " diye sorduğunda başımı salladım. Cihangir aksini iddia ettikçe, beni bu işe bulaştırmamak için direndikçe ben tersini yapmıştım. Şimdi ise pişmandım. O kadını alt etmek kolay olmayacaktı bunun da farkına varmıştım.

 

" Öyle görünüyordu. "

 

" Kimse göründüğü gibi değildir. " dedi iç çekerek. " Leman da göründüğü gibi değil. " Onun konusunu şu an neden açtığını bilmiyordum, şaşırmıştım açıkçası. " Sana kötü hissettiriyor biliyorum ama.."

 

" Neden onun hakkında bir şeyler söylüyorsunuz? Bunun bir sebebi olmalı. "

 

" Sebebi şimdilik bana kalsın. Ben sadece herkesin göründüğü gibi olmadığının altını çizmek için söylüyorum bunları. " iki kolunu göğsünde birleştirdi.

 

" Burada olduğumdan haberi var mı? " diye sorduğumda merdivene çevirdim gözlerimi. " Ben haber verme..."

 

" Haberi var. Dışarıdadır muhtemelen. " gözleri usulca kapanıp açıldı.

 

" Ben biraz hava alsam yanlış anlaşılır mıyım? " diye sordum kısık sesle. Ev beni iyice germeye başlamıştı.

 

" Bahçede olduğun sürece bir şey olmaz. Seni idare ederim. " dedi başını sallayarak. " Seninle gelmemi ister misin? "

 

" Yok, keyfinize bakın. "

 

Gözlerini telefonuna çevirdiğinde ayağa kalkarak salonun bahçeye açılan kapısından dışarı çıktım.

 

Soğuk otelde olduğu gibi tenime işlemiyordu. Belki de alışmıştım. Peki ya Aleyna? O da soğuğa alışmış mıydı? Sonuçta artık damarlarında dolaşacak kan yoktu. Teni Soğuk olmalıydı. Ağaçların olduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Kollarımı göğsümde birleştirmiş gözlerimi havuza dikmiştim. Sırtımı ağaca yasladığımda bakış açımı değiştirdim.

 

Bütün katların ışıkları açık olan villadaydı gözlerim. Bulunduğum yerin hemen yanında yangın merdivenleri vardı. Arkasından da arka bahçeye doğru ilerleniyor olmalıydı. Gözlerimi gökyüzüne çevirerek şu an olmak istediğim yeri düşündüm.

 

Evimde mi olmak isterdim?

 

Hangi evimde?

 

Bana ait olmayan ama orada yaşamaya devam ettiğim ev mi? Cihangirlerin evi? Arkamdan bir el beni hızla kendine doğru çevirdiğinde gözlerim irice açıldı. Bağırmak üzereydim ki dudaklarıma kapanan elle birlikte susmak zorunda kaldım.

 

Dudaklarımı kapatan kişi Cihangir'den başkası değildi. İyi de o Kıbrıs'ta değil miydi?

 

Göz göze geldiğimizde artık bağırma eyleminde olmadığımı anlamış olacak ki dudaklarımın üzerindeki elini yavaşça çekti. " Burada ne arıyorsun? " diye sordum gözlerimi villaya çevirerek. Birinin onu görmesi demek, her şeyin tepetaklak olması demekti.

 

" Sen lafımı hiç dinlemeyecek misin? " elini belime koyarak beni kendine doğru çekti. Alnını alnıma yasladığında içimin huzurla dolduğunu bana hissettiren şeyi sorguladım. Varlığı olabilir miydi? " Ne kadar korktum haberin var mı? "

 

" Buraya nasıl geldin? " gözlerini kapatarak burnundan sert nefesler aldığında sadece onu izledim. Buradaydı, önemli olan da bu değil miydi?

 

Beni onsuz bırakmıyordu.

 

" Umay. " dedi nefesini dudaklarımda hissetmeme sebep olacak bir şekilde. " Sen beni böyle hep arkanda bırakıp gidecek misin? "

 

Sorusuyla afalladım. Hep derken diye sormak istiyordum. Ben seni ne zaman bıraktım Cihangir?

 

" Çok korktum, seni bir daha göremeyeceğim diye çok korktum. " dedi alnını alnımın üzerinde hareket ettirerek. " İyi misin sen? " Beni geriye doğru çekip bedenimi inceledi. Önce yüzümün her yerine dikkatle baktı. Daha sonra boynuma geçti bakışları ve ikna olana kadar her ayrıntıyı inceledi. Bahçedeki ışık yüzünün yarısını aydınlatıyordu. Hava bugün kapalı olduğu için akşam erken gelmiş gibi bir izlenim veriyordu.

 

" İyiyim. " dedim başımı sallayarak. " Hala tek bedenim ve yaşıyorum. " gözlerimi kaçırdım. Ona olanlardan bahsetmek istiyordum. En ince ayrıntısına kadar anlatmak istiyordum. Önemli olmasa bile bilsin istiyordum. Bu istekler de nereden geliyordu böyle? " Ama o öldü. "

 

Cihangir'in kaşları çatıldı. " Gözlerinin önünde..." sertçe yutkundu. " Seni uzak tutmalıydım. Başından beri bunu yapmalıydım. Özür dilerim, ben çok..." devam etmesine izin vermeden ona sıkıca sarıldım.

 

Sarılmak yalnızca bir eylem miydi? Hiç sanmıyordum. Kalplerin birbirine aitmiş gibi atışına şahit olmamızı sağlıyorken nasılsın sadece basit bir eylem olabilirdi ki? Sanemlerin yanında yanağımdan süzülen bir damla yaş sanki şu an tekrar kendini göstermiş gibi hıçkırdım. İki yanağıma da birer damla düştüğünde Cihangir bir elini sırtıma bir elini de saçlarıma koyarak beni kendine bastırdı.

 

Ve bu benim için bir son kırılma noktası oldu.

 

Ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra.

 

Bedeninin kasıldığını hissedebiliyordum. Tek beden olacak kadar sıkı sarılıyordum ona. Beline sardığım kollarım sızlıyordu. Kendimi o kadar çok sıkıyordum ki buna bedenim tepki veriyordu. " Senin hiç suçun yok ki. " dedim hıçkırıklarımın arasında kaybolurken. " Ben girdim bu işe, sen beni defalarca uyardın. "

 

" Seni çekip almak istiyorum ama elim kolum bağlı. " dediğinde bir kez daha hıçkırdım. Ona sarılınca kendimi güvende hissediyor olmam nasıl açıklanırdı? Saçlarımı okşayan elini tutmak istedim. Onu görünce kendimi tutamayıp ağlamaya başlamıştım.

 

" Ben dedim Leman'a. " dedim yüzümü boynuna gömerek. " Senin beni uzak tutmaya çalıştığını sandım. Bu iş bir an önce hallolsun istediğim için ona söyledim. "

 

" Leman mı? " Beni geriye doğru çekince kokusundan uzaklaştığım için huzursuz oldum. " Büyük dayı planlamadı mı? "

 

" O da var tabi ama ben Lemanla konuştum. Beni istemiyordu zaten gitmemin erken olacağını söyleyince o da kabul etti. " gözlerimi kapattığımda gözyaşları firar etti yanaklarıma. " Ama onlara kızma. Ben soktum akıllarına. Yoksa kimse bana bugün başlıyoruz demedi. "

 

" Bu arkamdan ikinci iş çevirisi. " dedi elini yumruk yaparak. " Büyük dayı..." dudaklarını birbirine bastırarak turkuaz gözlerini ben dışında her yerde gezdirdi.

 

Yumruk yaptığı elinin üzerine elimi koyduğumda sertçe yutkundu. " Elimi tutar mısın? " sorumla birlikte gözleri benimkileri buldu. " Titremesine engel olamıyorum. "

 

Belime sardığı eli de çekerek ellerimi avcunun arasına aldı. Ona sarılmak bir terapiyse elini tutmak neydi? " Üşümüştür. " dedi ellerini dudaklarına doğru götürüp avcunun içindeki ellerime üfleyerek. Ellerime değen sıcak nefesini bir kavanoza koymak istedim. Bedenime ne yaptığından haberi var mıydı? Düşüncelerimin içinde ölüm kokusu olmasına rağmen midemde kelebeklerin uçuştuğunu fark ettim. Bir kez daha üflediğinde dudakları elimin iç kısmına dokundu. Lanet olsun! Kadınlığımın sızladığını hissettim.

 

Neler oluyordu bedenime böyle?

 

" Geçti. " dedim ellerimin hızla çekerek. Biraz daha bunu yapmasına izin verseydim yanaklarımın kızarmasına engel olabileceğimi sanmıyordum. Bir adım geriye çekildiğimde gözlerini kısarak beni inceledi.

 

Uzak olmamızı umursamadan elini uzatıp gözyaşlarımı sildiğinde neredeyse tekrar ağlayacaktım. Birinin sizin gözyaşlarınızı silmesi nasıl bir duyguydu biliyor musunuz? Sanki bir okyanusun dibinde yaşarken gökyüzünün var olduğunu öğrenmek gibiydi. " Ağlamandan hiç hoşlanmadım ama sana o bile yakışıyormuş. " yutkundu. " Birine ağlamanın yakıştığını düşünmezdim. " eli yanağımı sever gibi hareket ettiğinde " Yanakların hafif pembeleşmiş, gözlerinin altları kızarmış..." ellerini aşağıya doğru indirip dudağımın kenarına dokundu. " Dudaklarınındaki ses çıkarmamak için oluşan diş izleri bile güzel. " gözleri gözlerime odaklandığında ikimizde aynı anda yutkunduk.

 

Benim ona çekildiğim kadar o da bana çekiliyordu.

 

Bu doğru muydu?

 

" Kalbim sözlerinle hızlı atıyor. Böyle hissetmem doğru mu? " Başımı yana doğru yatırıp avcunun içine yaslamak istiyordum.

 

" Doğruyu yanlışı ayırt edecek kadar düzgün düşünemiyorum artık. " dedi başını iki yana sallayarak. " Söz konusu sen olunca. " yutkundu. " Seninle ilgili ne olursa olsun ben kendimi durduramıyorum. Söylesene kafamı böyle karıştırmaya hakkın var mı? "

 

" Sanmıyorum. " eli yanağımı bir kez daha okşadı. " Bence ben gitmeliyim, izin vermi.."

 

" Vermem. " gözlerini kapatıp inledi. " Artık uzağa gitmene izin veremem. "

 

" Yalnız kaldığım her an başımı belaya soktuğum için mi? " Dudakları öne doğru büzüldü.

 

" Artık sen olmadan nefes aldığımı hissedemeyeceğim için. " diyerek bana doğru bir adım attı ve burnunu burnuma sürterek aklımın karışmasını sağladı.

 

Artık sen olmadan nefes aldığımı hissedemeyeceğim için de ne demekti?

 

Bu cümlenin altında ikimizde ezilebilirdik. Bunu biliyor muydu?

 

" Cihangir. "

 

" Şşt, biraz böyle kalmamıza izin ver lütfen. " elimi alıp kalbinin üzerine koydu. " Evde olmadığını gördüğüm an zihnimi susturamadığım geliyor aklıma. Lütfen, biraz daha durayım burada. " çenesinin ucuyla boynumu işaret edince boşta kalan elimi ensesine koyarak başını boynumun girintisine sokmasına izin verdim.

 

Gözlerimi kapattım, anın tadını çıkarmaya çalıştım. Burnunu aniden boynuma gömünce kalbim ters takla attı. Burnunu sürttüğü yerin yandığına kesinlikle emindim.

 

" Çok korktun değil mi? " dedi olayları tekrar hatırlatarak. Burnu bir kez daha olmaması gereken yerlerde dolaştı. Ama nedense tam ait olduğu yerdeymiş gibi hissediyordum. " Benimki de soru, tabi ki korktun. Ve en kötüsü yanında ben yoktum. "

 

" Her korkumda yanımda olamazsın. " dediğimde nefesim göğsüne çarpıp tekrar bana ulaştı.

 

" Olmak istiyorum. " dedi bir çocuk gibi direterek. " Korkmanı asla istemem ama eğer korkacaksan da bunu hissedip o an yanına ışınlanmak isterim. "

 

" Beni koruyabilmek için mi? "

 

" Hem onun için hem de korkunu paylaşabilmek için. " sertçe yutkunduğunda burnu bir kez daha boynuma baskı yaptı. " Birinden duymuştum, korkuları paylaşırsak günün birinde korkusuz olurmuşuz. "

 

" Ve buna inandın öyle mi? " irkildi.

 

" Küçüktüm. "

 

" Büyüdün ama hala inanıyorsun. " dedim bir gerçeği ona hissettirerek. Turkuaz gözlerini görmeme izin vermiyordu. Sinirimi bozuyordu ama nefesini boynumdan göğsüme doğru hissetmek burada olduğunu hatırlattığı için sesim çıkmıyordu.

 

" Bilmem ben neye inanıp neye inanmadığımı da bilmiyorum uzun bir süredir. " dedi tok bir sesle.

 

Kendini de unut be Cihangir dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Cihangir'in derin bir nefes aldığını işittim. Dudakları boynuma minicik bir baskı yaptığında neredeyse küçük dilimi yutacaktım.

 

" Bildiğin bir şey var mı peki, uzun bir süredir? " Başımı yukarı doğru kaldırıp bana bakması için onu zorladım. Kafasını boynumdan kaldırıp gözlerimin içine baktı. İşte şimdi turkuazlarla göz gözeydim.

 

Kalp atışım normalleşmeye çalışırken yüzümü derinlemesine inceledi. " Bunu biraz önce söylemiştim. " dilini şıklattı. " Pardon itiraf etmiştim. Hatırlamıyor musun? "

 

Artık sen olmadan nefes aldığımı hissedemeyeceğim cümlesi zihnimde yankılandı. Bunu kastediyor olmalıydı.

 

" Hatırlatmanı istiyorumdur belki, olamaz mı? "

 

Turkuaz gözleri beni alaşağı ediyordu.

 

Başını uysalca sallayarak dudaklarını araladı. " Cümlelerle oynamayı seviyorsun, değil mi? "

 

Başımı bu söylediğini reddetmek istercesine iki yana salladım. " Dümdüz şeyleri seviyorum ben aslında. Dümdüz olan kişileri, dümdüz olayları, dümdüz yolları. "

 

" Direkt konunun sonuna gelinsin istiyorsun bir nevi? "

 

" Öylede denilebilir. "

 

" Ama o zaman tadı olmaz ki, " dedi aksini iddia edecek cümleleri sıralayabileceğini göstererek. " Sonu başından belli olacak bir senaryoyu kim izler ya da okur? "

 

" Sen izlemezdin galiba ha? "

 

" Benim cevabım seninkine göre değişir. " dedi derin bir nefesi içine çekerek. Turkuaz gözleri uzaklara daldı ama uzun sürmedi. " Sen izlersen ben de eşlik ederim, izlemezsen ben de izlemem. " Tuhaf hissetmeme sebep oluyordu. Ve nedense bu hissi sevmeye başlıyordum. Bu hissin bağımlısı olursam ne yapacaktı? " Dedim ya sana ben bir süredir bazı şeyleri kendi kendime karar veremiyorum, sen ne karar verirsen ona uymayı tercih ediyorum. "

 

Şu an ağlayabilirdim.

 

Kalbim hızla atmaya başladı.

 

Sanki yüksek bir yerden atlamış gibi adrenalin doluydu.

 

Dudaklarım aralandı ama ne diyeceğini bilemeden geri kapandı. Sonra bir kez daha söyleyeceğim cümleyi toparlamaya çalıştım. " Dememiştin. " dedim nefes nefese. Kalbimin hızı yüzünden mi bu kadar nefes nefeseydim? " Daha önce yani.." yutkundum. " Ben ne karar verirsem ona uymak isteyeceğini. "

 

Yani en başından Cihangir'e gelip bu göreve artık başlamamız gerekiyor deseydim o da bana uyum sağlayacak mıydı? Ben kendimi bile bile ateşe atmıştım. Belki de bugün yaşadığım hiçbir şeyi yaşamayacaktım.

 

Belki de bir can hala atıyor olacaktı.

 

" Şimdi içeri gidiyorsun ve otelden seni aradıklarını söylüyorsun. Olaydan sonra bir süre kapalı olduklarını falan söylüyorsun. " kollarımı tuttu usulca. Başını eğerek benimle aynı hizaya geldiğinde gözlerim anlık da olsa dudaklarına kaydı. " Sonra da bu evden defolup gidiyoruz. Bugün yeterince zor bir şey atlattın zaten bir de buna gerek yok, tamam mı? " dudaklarımı aralayıp onu onaylayacak cümleleri söylemek için kendimi hazırladığım sırada bir ses işittim.

 

Cihangir de işitmiş olmalı ki ikimizi birlikte yangın merdiveninin olduğu tarafa doğru çekti. " Biri geliyor! " dedim telaşa kapılarak.

 

" Burada ne işin var Cihangir? " diyen sesle birlikte duraksadım. Bu Leman'dan başkası değildi. Ve tam bizim arkamızda duruyordu.

 

O an aklıma gelen detayla gözlerim irice açıldı.

 

" Bahçedeki kameralar bizi görüyor olabilir. " dedim dehşete kapılmış bir sesle. Evan Tilki'nin evinin korunmasız olmasının imkanı yoktu.

 

" Sakin ol, kameralar çalışmıyor. " gerginliğim bir tık azaldı ama bedenim hala kasılıydı.

 

Şimdi Leman yine Cihangir'e benim yüzümden kızacak, üzerine gidecekti. Bunun olmasını istiyor muydum?

 

Kesinlikle hayır.

 

" Umay? " diyen sesle yangın merdivenine yaşlanmış ikiliye bakakaldım. Bu ses onlardan birine ait değildi. Ve ben bu sesi kesinlikle tanıyordum. " Orada mısın? "

 

Bu ses Evan Tilki'ye aitti.

 

Ve beni arıyordu.

 

Cihangir'in kaşları çatıldığında yakalanma korkusu kanımda dolaşan tek histi.

 

DUR YOLCU!!!

 

Buraya kadar okuyup geldiysen bir oy hak ettim bence ne dersin?

 

Yorumlarınızla motive olduğumu unutmayın, kendinize iyi bakın.

 

Sizi seven Rumi.

 

🖤

 

Insta: rumistrop

 

Tiktok: therumice

 

 

Bölüm : 20.12.2024 19:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...