
" Buradayım. " dedim bulunduğum yerden hızla çıkarak. " Hava almak için..." burnumu çektiğimde bana doğru yürümeye başladı. Ondan hızlı davranmam gerekiyordu. Bu tarafa gelirse onları görebilirdi. " Çıkmıştım. "
" Ah, ağladın mı sen? " elini bana uzatıp tutmamı istediğinde arkama bakmamak için kendimi zor tuttum. Cihangir hala oradaydı ve muhtemelen şu an ikimizi izliyordu.
" Her gün böyle şeyler yaşamıyorum. " dedim gözümdeki son damlayı elimin tersiyle silerek.
" Korktun tabi. "
" Kim korkmaz ki? " dedim omuz silkerek. Gözleri arkamda gezindiğinde kalbim üç buçuk attı.
" Haklısın ama bu sektör böyle işte. " dedi tam dibinde durduğumda. Onunla konuşmak istemiyordum. Gitmek, bu evi olabildiğince erken terk etmek istiyordum. " Ölen ölene. İnsanlar parayı bulunca nasıl harcayacaklarını şaşırıyorlar ve kaçınılmaz son. "
" Gerçekten intihar olduğunu mu düşünüyorsun? " sorumla birlikte gözleri yüzümde bir süre gezindi. Evan Tilki'nin gözlerinin üzerimde gezinmesinin ihtimalini dahi sevmedim.
" Sen düşünmüyor musun? " kuşkuyla bana baktı. " Bunu bir başkası neden yapsın ki? Ayrıca kimin Aleynayla derdi olur? Yeşim gibiydi o da. Parayı buldu, ölüme yürüdü. "
Parayı buldu, ölüme yürüdü. Yaptıkları mantıklı açıklama bu mu oluyordu? Her seferinde bunun arkasına sığınıyor ve paçayı sıyırıyorlardı yani öyle mi?
Genelleme yapmak istemiyordum ama zengin olmak böyle bir hakkın olduğunu bilmek mi demekti? Bende zengindim. Ailem tanınan kişilerdi her ne kadar beni çok ön plana çıkarmasalar da. Soyadımla bir yere rahatça girebiliyordum. Ama onların durumu çok farklıydı. Bir suçun üstünü kapatmak bambaşka bir boyuttu.
" Tanımıyorum ikisini de. " omuzlarımı kaldırıp indirdim. " Bu dediğin mümkün olabilir bilemeyeceğim. "
" Bilemeyeceğim deme. " dedi güven vermek isteyen bir tebessümle. " Sen bile bize inanmazken basın, insanlar nasıl inanır? "
Sen bile derken?
" Size inanmadığımı söylemedim ki ayrıca sizi suçlamadım. Bir suçlu varsa bu araştırılmalı. Neden sizi hedef alacağımı düşündüğünü anlayamadım. "
Elini ensesine atarak gözlerini kaçırdı. " Sanem masada bağırdı, biraz ortalık karıştı ya.." dedi biraz önce söylediklerinin üzerini kapatabilmek adına.
" Hala neden Sanem hanıma bağlıyorsunuz durumu anlamıyorum. O herkese yardım ediyor, neden birini hiç yere öldürmek istesin? Zaten olay boyunca da yanımızdaydı. " Onu denemek adına dudaklarımın ucuna gelen cümleyi kurdum. " Adam tutup öldürtecek de değil yani. "
Gözleri gözlerimde bir süre sessizce kaldı. Tam da öyle biri demek isteyen surat ifadesini birkaç saniye içinde düzeltti. " Tabi ki, Sanem yardım vakıfları olan bir kadınken bir de hemcinsinin ölümüne sebep olacak değil. " Kendi sözlerine inanıyor muydu emin değildim. " Sevindim. "
" Neye? "
" Sanem hakkındaki düşüncelerine. " dedi koluma elini uzatıp sıkarak. Tüylerimi ürperten bu dokunuştan kaçmanın yollarını aradım. " O gerçekten iyi biri. "
" Biliyorum. " pohpolanan birinin ardında iz bırakmadan haltlar yediğini de biliyorum diyemedim.
" Doğru kişiyi aramıza sokuyor. " kolumdaki elini tenim boyunca kaydıracaktır ki geri çekildim.
Ne yapmaya çalışıyordu?
" Eve girsek iyi olacak, üşüyorum. "
" Sana bir şeyler verebilirim. " dedi nazik olmak adına. " Kıyafetlerim büyük gelebilir ama.."
" Gerek yok gideceğim zaten. " evin içine girerek büyük dayının yanına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Onunla yalnız kalmak nedense ürpermeme neden olmuştu. Beni korkutmak gibi bir niyetinin olmadığı belliydi. Şu an birini isteseler de korkutamazdılar. Çünkü işlerin onların başına patlayacağı bir durumla karşı karşıyaydılar.
" Nereye gideceksin? Ben kalırsın.. "
" Otelden aradılar. " dedim ona bakmadan. Gözlerim büyük dayıya odaklıydı. " Eşyalarımı almam gerekiyormuş. "
" O zaman birlikte almaya gidelim, zaten otelde kalmayacaksan nerede kalacaksın ki? " sorusuna göz devirdim ama arkam ona dönük olduğu için görmemişti.
" Gerek yok, başımın çaresine bakarım ben. " dedim gitmek için zaman kollandığım anlarda. Sanem hala ortalıkta yoktu. Banyoda olma ihtimalini değerlendirdim. " Dediğim gibi gitmeliyim. Hem siz Aleyna olayıyla ilgilenin. "
Son sözlerimi söylerken ona doğru dönmüştüm. Yüzünde garip bir ifade oluştu ama kendini çabuk toparladı. " Buradan taksi geçmez. " kollarını göğsünde bağladığında büyük dayı artık konuşma zahmetine girmişti.
" Ben de kalkayım artık Evan. " gözleri üzerimde gezindiğinde oturduğu yerden kalktı. " Geçerken seni gideceğin yere bırakırım. "
" Çok makbule geçer. " gözlerim Evan Tilki'ye çevrildi. " Sanem hanıma selamımı iletirsiniz Evan bey. "
" İletirim Umay. " gözlerini kısarak kaçar gibi evden gidişimi içinde adlandırmaya çalıştı. Cihangir ve Leman'ın o bahçeyi terk etmesini umdum.
" Tanıştığıma memnun oldum. " elimi uzatıp uzatmamak konusunda kararsız kaldığımda bir adım ileri doğru gelerek önümde duracaktı ki Büyük dayı buna engel olacak şekilde Evan'ı kenara çekti.
" Evan gitmeden sana bir şey söylemem gerek. İşlerle alakalı. " Onu durdurmak için mi yapmıştı bilmiyordum. Belki de gerçekten bir şeyler söyleyecekti. Açıkçası umrumda değildi.
Tek umrumda olan şey dışarıda beni bekleyen Cihangir'di.
Evan Tilki'yi benden uzakta bir köşeye çekerek kulağına bir şeyler fısıldadığında ayakkabımı giymekle meşguldüm. Sonunda yanıma geldiğinde büyük dayı da ayakkabılarını giydi. " Evimin yerini artık biliyorsunuz, her zaman beklerim. " Kapıyı tutan ellerini bana uzatmasın diye hızla dışarı çıktım. Yabancı birinin bana temas etmesi gerçekten katlanamadığım bir durumdu. Ve Evan Tilki sanki temas bağımlılığının kendisi gibi davranıyordu.
" Bu cümle benim içinde geçerli mi? " diye sordu Büyük dayı gülerek.
" Tabi. " Dudaklarının kenarı kıvrıldı Evan'ın. Bugün ölen birini görmüş olmasına rağmen hala gülebiliyordu. " İkiniz için de geçerli. "
" Sanem'e selamlarımızı ilet evlat. " diyerek sonunda merdivenlerden indi büyük dayı. Ondan önce inmiştim. Bir an önce buradan gitmek istediğimi daha fazla belli edemezdim gerçekten.
İkimizde sessizce bahçeden çıkabilmek adına yürüdük. Konuşmamak aramızda bir oyun gibiydi. Kapıyı açıp sonunda Evan Tilki'nin evini terk ettiğimizde kapının önündeki arabaya doğru ilerledik. Arabanın ön koltuğuna bindiğimde büyük dayı arabayı çalıştırdı. " Büyük dayı. " dedi arkadan bir ses ve bu büyük dayının beklemediği bir durum olduğu için neredeyse direksiyon hakimiyetini kaybedecekti. " Sol dönüşe sap. "
" Cihangir burada ne işin var senin? " kendine geldiğinde kaşları çatık bir şekilde Cihnagir'e baktı. " Lanet olsun bir kez dinle beni ya bir kez. "
" Bu iki oldu. " dedi tok sesle. " Üçüncüde beni kaybedeceğini biliyorsundur diye düşünüyorum. "
" Cihangir. "
" Büyük dayı bana güvenmeyi ne zaman bıraktın sen? " İlk soldan döndüğünde " Şu köşede dur. " diye ekledi.
" Güven meselesi değil bu. Neden anlamıyorsun? Biz o aileyi boşuna güvene almadık. "
" O aile diye bahsettiğiniz benim ailem mi? " diye sordum sorduğum sorunun cevabına evet yanıtını alacağımı bile bile. " Cihangir sana söyledim, benim yüzümden. "
" Bir dakika bir dakika! " Arabayı ani bir frenle durdurduğunda emniyet kemerini takmadığım için öne doğru savruldum. " Sen o eve girdin mi? " bedenini arkaya doğru çevirip Cihangir'e baktı.
" Cevabını bildiğin soruları sormazdın sen eskiden. " dedi Cihangir umursamaz bir tonda. " Yaşlanıyorsun ihtiyar. " arabadan inip benim olduğum yere doğru geldi. Kapımı açtı. " Gidiyoruz, inebilirsin. "
" Hiçbir yere inemez. "
" İnecek büyük dayı ve sen de buna izin vereceksin. "
" Nereye gidiyorsun oğlum? " diye sordu Büyük dayı nefes almayı unutmuş gibi soluyarak. " Bak görev için..."
" Geleceğim, geleceğiz. Merak etme planlarına sadık kalacağım. Sen her ne kadar bunu yapmamış olsan da. "
" Şimdi birlikte gidelim. Bana gidelim. " ısrarı niyeydi bilmiyordum. " Kızın başına bir şey gelmemeli. Güvenli tek yer benim evim. "
" Onu kimin evine getirdiğinin bile farkında olmayan adam bana güvenlikten mi bahsediyor? " sinirle soludu. " Ailesine söz veren benim, sen değilsin. Merak etme kılına bile zarar gelmeyecek. " elini uzattı, tutmamı bekledi. İçimdeki ses onunla gitmem gerektiğini fısıldamıyor bağırıyordu.
Büyük dayıyla benim yüzümden çatışıp duruyor olmaları canımı sıkıyordu.
Arabadan indiğimde Kapıyı sertçe kapattı. " Kıbrıs'a dönmeyin bugün. Yarın Sanem onun çağırabilir. "
" Umrumda bile değil. "
" Cihangir fazla ol.."
" İkimiz de kızın bunu yapmasına gerek olmadığını biliyoruz Büyük dayı. " dedi fısıldayarak. " Bulaştırdığın yerden koparmaya çalışıyorum izin vermiyorsun. O zaman Söylesene bana senin bu insanların içinde ne işin vardı? Sanem denen o kadınla bugün görüşmen falan yoktu. Neden oradaydın? "
Büyük dayının derin bir nefes verdiğini duydum. " Her şeyi bilmen seni yorar Cihangir. Bazı şeyleri de büyüklerine bırak, arkana yaslan. "
" Ya bazı şeyler arkama yaslanmama sebep oluyorsa? " arabanın penceresinden konuşuyor olmalarını yadırgamadım. Düşündüğüm tek şey Cihangir buradan sonra nereye gidecekti ve beni de peşinden nereye sürükleyecekti sorusuydu.
" Kızı eve getiren sendin. " Bu altını çizmek istediği bir hatırlatma olsa gerekti. Büyük dayının gözleri beni değil direkt Cihangir'i hedef alıyordu. " Görev süreni bir ay uzattıran da sendin. "
Görev süresi mi?
Bu da ne demekti?
" Seni sonra ararım. " diyerek elini bileğime doğru indirip elimi sıkmadan tuttu.
" Nereye dedim, en azından yerini söyle be çocuk! " yılmış ses tonuyla arkamızdan bağıran Büyük dayıya sadece tek bir şey söyledi.
" Ulaşman gerektiğinde bilirsin. " park edili araçlardan birinin önüne geldiğimizde bana yolcu koltuğuna kadar eşlik etti. Önce beni oturttu sonra da kendi yerleşti ve hiçbir şey söylemeden aracı çalıştırıp sürmeye başladı.
Nereye gidiyoruz sorusunu sormak istiyordum ama aynı zamanda istemiyordum da. Ben en çok şu an ne düşündüğünü bilmek istiyordum. Ya da büyük dayının onu bugün neyle oyalamaya çalıştığını lakin onun bunu fark edip Tekirdağ'a gelmiş olmasını mı merak ediyordum?
Sanırım ben onun hakkında olan her şeyi merak ediyordum.
Emniyet kemerini takmaya çalıştığımda bana kısa bir bakış attı. Hiç konuşmayacağını düşündüm. Belki de benim konuşmamı bekliyordu, olamaz mıydı?
" Konuşmuyorum diye mi konuşmuyorsun yoksa sessizliği mi dinlemek istiyorsun? " sonunda dudaklarının arasından çıkan bir kelime olmuştu.
" Konuşmanı bekliyordum. " dedim kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirerek. " Bana hiç bakmadın, bende konuşmak istemediğini düşündüm. "
Hızla başını bana çevirip uzun süre baktı. " Seninle her zaman konuşmak isterim. İstemiyorum desem bile isterim. "
" Bana özel mi bu? " dudaklarını yaladı.
" Öyle olsun ister miydin? " gözlerimi kaçırdım. Bir şeyleri benim için itiraf etmek zordu. Ama onun için hiç öyle değilmiş gibi duruyordu.
" Kim istemez ki? "
" Kimseyi sormuyorum, seni soruyorum Umay. " gözleri yola çevrildi. " Ve evet sana özel. Senin itiraf etmeye niyetin yok belli. "
Kalbim hızlandı. Bana yaklaşsa kesin sesini duyardı. " Cihangir. " dedim gözlerimi kapatıp içimden geçen cümlelerin hangisini söylemem gerektiğine karar verirken.
" Nereye gidiyoruz diye mi soracaksın? " dedi virajlı yola saparak. Bu yol Uçmakdere tarafına gidiyordu.
" Hayır, bu yolu tanıyorum. " dedim karşımıza çıkan tabelada buranın tahmin ettiğim yer olduğunu kanıtlarken.
" Geldin mi hiç bu taraflara? " diye sorduğunda biraz önceki atmosferin üzerimizden tamamen dağıldığını fark ettim.
" Babam ben küçükken getirirdi bizi. Bir süre burada kalırdık. Ama sanki bir şeylerden saklanmak için geliyor gibiydik. Dağ evi kiralardık ama babam hiç adını doğru söylemezdi. Amcasının ismini söylerdi. O şekilde nasıl kiralayabiliyordu? " kaşlarımı çattım. Bu ayrıntıyı neden ona söylediğim hakkında düşünemiyordum bile. Sessizleşti ve bana bakmadı. Yola adapte olmuştu. " Neyse konumuz babam değil. " elimi salladım. " Burada mı kalacağız? "
Başını iki yana salladı. " Birini görmeye gidecektim. " gözlerini yoldan çekerek kısa da olsa bana çevirdi. " Seninle gitmek varmış kaderde. "
" Yalnız kalmanı gerektirecek biriyse ben büyük dayıyla giderdim. " tırnaklarımı avcumun içine doğru sapladım. Birini görmek demek de ne demekti? Kadın mıydı, erkek miydi? Cinsiyetini neden belirtmemişti ki? Kaşlarımı çatabildiğim kadar çattım. " Hatta sen beni burada bir yer..."
" Yalnız yaşayan birinin yanına gidiyoruz. " dedi bana doğru bakıp. " Ve o kişiye ilk defa yanımda biriyle gideceğim. Şaşıracak. "
Neden hala cinsiyetini söylemiyordu?
" Kalbine indirmeyelim de. " dedim sahte bir tebessümle. Gözlerimi yola çevirip ona bakmayı reddettim. Kimdi bu hep yalnız gittiği kişi? Diğerlerinin haberi var mıydı? Varsa neden bir kez bile bizde gelelim mi diye sormamışlardı?
" İndirmeyiz. " tok sesi kalbimi her seferinde yerinden kaldırmayı başarıyordu.
" Bahsetsene gideceğimiz kişiden. " elimi umursamadığımı belli eden ama bir o kadar da meraktan çatladığımı belli eden bir şekilde salladım.
" Bakıyorum da merak ettin ha? "
" Bir yabancının evine gidiyoruz sonuçta, merak etmem normal bence. " Hayır sadece kimin yanına gidiyoruz onu merak ediyorum. Mesela bir kızın yanına mı gidiyoruz? Hayatında birinin olmadığını biliyordum. Yani en azından şu zamanlar yoktu. Kimse bundan bahsetmemişti. Yeni, kimsenin bilmediği biri varsa hayatında o zaman ne yapardım?
Ya ilk benimle tanıştırırsa?
Yok artık canım daha neler!
Benimle evlenmeyi düşünürken bunu yapmazdı değil mi? Ah evlilik demişken o konuyu ne zaman benimle konuşacaktı acaba? Büyük dayı ona bu konuyu bana anlattığını söylemiş miydi?
Bunu öğrenmek istiyorsan ona sor, diyen iç sesime göz devirdim. " Yardım etmem gereken biri var. " dedi kolundaki saate göz atarak. " Hava kararmadan oraya ulaşsak iyi olacak. "
Hızını arttırdığında elimi koltuğuna kenarına koyarak sıkıca kavradım. " Sık sık gelir misin bu taraflara? " gideceğin yere sık sık gider misin diye soramadım.
Bana bakmadı. " Yılda bir kesin giderim. " yutkundu. " Bazen de kötü hissediyorsam giderim. "
" Peki şu an hangisi için gidiyorsun? "
Yolun solundan döndüğünde uçurumun kenarından ilerlemeye başladık. Gözlerimi denize çevirdim. Aslında buraya gelmek insana huzur veriyordu. Küçüklükten bu yana gelmemiştim. Arabanın penceresini açarak ondan gelecek cevabı beklemeye başladım.
" Yılda bir kesin olan için. " saçlarım rüzgarın etkisiyle savrulup dışarı kaçmak, özgür olmak isterken bedenim bu araçtan çıkmamak için elinden geleni yapabilirdi.
Sessizce ona bakmaya başlayınca o da beni incelemeye başladı. Birbirimize bir şeyler söylemek istiyorduk ama aynı zamanda sanki susarak konuşmak istiyorduk. " Neden yapıyorsun bunu? "
Senin için orada önemli olan şey ne diye sormak geçmişti içimden. Bugün cümlelerimi gizleme günü falan olabilir miydi? " Çünkü sadece yapmak istiyorum. "
" Senin olayın bu galiba. " dedim elimi açık pencereden dışarı doğru sarkıtarak. Elime değen Hava bıçak kadar keskindi. Bu mevsimde ne bekliyordum ki? Kıbrıs gibi ılık olacağını mı? " Herkese bir şekilde el uzatmak. Yardım etmek. "
Omuz silktiğinde tekrar konuşmaya başladım. " O gün mağazada benim hakkımda ne düşündün? " sorumla birlikte arabanın hızını arttırdı.
Araç artık ıssız bucaksız yerlere doğru ilerliyordu. Otele ait olan dağ evlerini geride bırakmıştık. " Sen olsan ne düşünürdün, kendin hakkında? "
" Köşeye sıkıştırılmış bir kadın. " Dudaklarımı öne doğru büzdüm. Kendim hakkında bir fikrim var mıydı? Hep insanların ne diyeceğini düşünürdüm. Hepimiz öyle yapmaz mıydık? Aman insanlar beni böyle görmesin ya da bilmesin sorusunu kendimize sormaz mıydık? " Açıkçası bu soruyu kendime soracağım hiç aklımın ucundan geçirmemiştim. Zormuş. "
" Zor olan ne? " dedi ilgili bir ses tonuyla.
Onunla konuştukça konuşasım belki de bu yüzden geliyordu. " Hep başkalarının benim hakkımda o an ne düşündüğünü kurdum kafamda. Acaba dedim benim hakkımda ne düşünüyorlardır şu an? Ama hiç kendi açımdan düşünmedim. Ben kendimi ne olarak gördüm o gün bilmiyorum. Tek bildiğim o saplantılı insandan kurtulmaktı. " güler gibi bir ses çıkardım. " Belki de kurtulamayacağımı düşünmekten başka bir şey düşünmek aklıma gelmedi. "
" O gün mağazada ilk düşüncem senin yüzünde beliren endişeydi ama sen kimseye gitmedin. Onunla kendi başına mücadele verdin. Kimse yardım etmez sandın ki öyleydi de. "
" Sen dışında. " dedim bir parantez açmak istercesine. Yol altımızda akıp giderken bizim aklımızda aynı gün vardı.
Onunla yolumun kesiştiği ilk gün.
Tanışmamıza sebep olan olay.
" O gün beni reddettiğinde sınırlarının olmadığını anladım. " dedi gözlerini anlık bana çevirerek. " İstediğin her şeyi yapacağını anladım. Ve inanmayacaksın belki ama ilk defa birini tanımak istedim. "
Afalladım. " Beni mi? "
" Seni, düşüncelerini. " sertçe yutkundu. " Bana verilen hiçbir görevi sorgulamam, denilen neyse onu yaparım. Benim görevim bu, mesleğim icabı bir şeyleri merak etmem. Küçük bir kafa karışıklığı birçok felaketle sonuçlanabilir ama ben ilk defa o gün sınırlarımı aştım. Senin bana bakışınla oldu bu. Biliyorum inanması güç ama lanet olsun ki ben ilk defa birinin her şeyini merak ediyorum. İlk defa birinden uzaklaşmak istemiyorum. " derin bir nefes aldı. Kalbinin hızla attığına emindim. Çünkü kesik nefesler almaya başlamıştı. " İlk defa hayatımı sorguluyorum. "
" Sana iyi gelmemiş olmalıyım. "
" Belki de tam tersidir ha? " dediğinde arabayı durdurdu. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Geride bıraktığımız dağ evlerinden biri buradaydı ve etrafında başka ev yoktu. Sanki terk edilmiş gibi duruyordu. Tabi ki dışındaki kızakları saymazsak.
Arabanın kapısını açtığında bende kendi tarafımı açarak arabadan indim. Belki de tam tersidir ha? Cümlesi içimde yankılandıkça beynim kendini kitliyordu. Ne demek istediğini anlamayacak kadar salak değildim.
İlk defa birinden uzaklaşmak istemiyorum.
Bahsettiği kişi bendim. Bu yüzden mi evlenmeyi teklif olarak ailemin önüne sunmuştu?
Kalbim takla attı.
" Burada yaşayan var gibi durmuyor. " dedim bacağıma batan dikeni umursamamaya çalışarak. O kadar bakımsızdı ki, eve giriş neredeyse imkansız bir haldeydi.
" Dış görünüş seni aldatmasın. " dediğinde elini bana uzattı. Neden uzattığını önce anlamadım ama daha sonra küçük bir derenin var olduğunu görünce elini tutarak onun daha önce üzerinde durduğu taşa bastım.
" Burada vahşi hayvanlar vardır kesin. " gözlerimi ormanlık alana çevirdim. Birinin yaşaması için korkusuz olmak dışında güvenli bir alana da sahip olması gerekiyordu.
" Ayılar iner geceleri. " dediğinde elini sıktım.
Ayı mı?
" Kurt da iner de hadi bir de. "
" Kurt da iner. " dedi ciddi bir sesle.
Kaşlarım çatılabileceği kadar derin çatıldı. " Beni doğal hayvanat bahçesine getireceğini keşke daha önce söyleseydin. "
" O zaman benim elimi tutmaz mıydın? " Baş parmağıyla elimin üstünü okşadığında gözlerimiz birbirine dokundu.
" Neden bilmiyorum ama ne yaparsan yap sanırım hep senin elini tutardım. Bana öyle bir güven veriyorsun. " elimi tutan elinin kasıldığını hissettim. " Bana bu güveni babam bile veremiyor. " yapmacık bir tebessümü yüzüme yerleştirdim. " Sonuçta beni bir canavarın önüne bırakan oydu değil mi? "
" İsteyerek yapmamıştır. " dedi ama nedense sesinde buna inanmadığını belirten bir tını vardı.
" Babalar çocuklarının kötülüklerini istemez değil mi? " Bana öyle bir baktı ki dağlardan taşlar düşüyor sandım. Ruhumu üşüten bir bakıştı bu.
" İstemeyeceğini bir kitapta okumuştum. " gözlerini kaçırdı. " İçeri geçelim mi? Ellerin üşümüş. "
" Olur. " diyerek son taşın üzerine bastım ve normal toprakta yürümeye başladık. Buraya birinin tek başına gelmiş olması delilikti.
Aklımda ise bir soru dolanıyordu. Cihangir neden sorduğum soruya kitaptan bildiği bir bilgiyle karşılık vermişti? Daha güvenilir olduğu için mi?
Dağ evinin kapısı da kendi kadar eskiydi. Cihangir kapıdaki saksıyı kaldırarak altındaki anahtarı aldığında hayretle kaşlarımı kaldırdım. " Anahtar saksının altında mı? "
" Daima. " dedi başını sallayarak.
Anahtarı her an kırılacak gibi duran kapının deliğine sokarak açtı. Benim geçmem için yer açtığında içeri girdim. Ev hiç de dışarıdan göründüğü gibi değildi. Dışarıdan yıkılacak gibi duran ev, içeriden bir cennete girmiş gibi hissettirecek kadar temizdi ve bakımlıydı.
" Vay canına, bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. " dedim açıkça dile getirerek.
" Sana dış görünüşlere aldanma demiştim. "
Doğru, demişti.
" Cihangir. " diyen sesle irkildim. Sesin geldiği yöne çevirdim başımı. Yaşlı bir adam sallanan sandalyede oturuyordu. " Geldin. "
" Hep gelirim. " dedi Cihangir başını sallayarak.
" Bilirim. " yaşlı adamın gözleri bana çevrildi. " İlk defa yalnız değilsin. " dedi düşünceli bir sesle.
" Merhaba. " dedim konuşmam gerektiğini düşünerek. Herkese beni onun tanıtmasına gerek yoktu sonuçta değil mi? " Umay ben. " kimim diyecektim? Cihangir'in bir arkadaşı mı? Yoksa bir emaneti mi?
" Müstakbel eşim. " diyen sesle kalbimden vurulmuş gibi irkildim. Yan tarafımda bulunan kapı kirişine tutundum. Beni alt üst edecek bir cevap vermişti yaşlı adama.
Müstakbel eşim.
" Ağlayatacaksın beni hergele. " dedi adamın gözlerinin içi gülerken. " Bu günleri de mi görecektim? "
" Daha düğünüme geleceksin. " dedi Cihangir durgun bir sesle. " Nikah şahidim olacaksın. "
Yok artık!
Ciddi miydi?
" Senin haytalardan bana sıra gelirse olurum. " dedi eğlendiğini belli eden bir sesle. " Gel kızım, öyle uzakta durma. Otur istediğin bir yere. " gözlerini pencerenin açık olan kısmından gökyüzüne çevirdi. " Bugün hava kasvetli ama yine kar getirmeyecek. "
" Elbet bir gün gelecek. "
" Hissediyorum oğul. " dedi eski tip konuşma stilleri gibi. " Yakın. "
" Son beş yıldır hep hissediyorsun. " dedi Cihangir elini ensesine koyarak. Karın yağmasını neden istiyordu anlamış değildim. Ve burası dağlık olduğu için daha çok yağması gerekmez miydi sorusu zihnimde dolaşıp duruyordu.
" Göreceksin Ganos Dağı bu sene alacak o büyük karı. Hapsedecek buradakileri kendine. "
Cihangir sert bir soluk aldı. " Malzemeleri getirdim. " dedi konuyu değiştirmek istercesine. " Getireyim mi? "
" Getir. " dedi çocuk sevinciyle. Gözlerinin içi gülüyordu.
" Geliyorum beş dakikaya. " diyerek yaşlı adamla beni yalnız bıraktı odada.
Adını bilmediğim yaşlı adamla otururken gözlerim evi incelemek için keşfe daldı. Her yerde bir detay vardı ama gözlerim sadece bir şeye takıldı. Bir fotoğraf. Çerçevesi kırılmış bir fotoğraf.
" Fotoğrafa mı bakıyorsun? " diye sordu yaşlı adam sanki baktığım yeri tahmin etmiş gibi. Onun tam arkasında duruyordu fotoğraf. Bunu nasıl bilmiş olabilirdi ki?
" Evet. " başımı sallayarak onu onayladım.
" Ailemdi onlar. " yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. " Değerini bilmediğim ailem. "
" Öldüler mi? "
Başını iki yana salladı. " Karımı kaybettim sadece. İki oğlum yaşıyor ama onlar için ben yokum. Yani onlar da beni kaybettik sayıyorlar. "
Babasını görmek neden istemiyor olabilirlerdi ki?
" Anladım. " dedim detaya inmemeye çalışarak. Cihangir'in beni buraya getirmiş olması her şeyi sorgulayacağım anlamına gelmiyordu sonuçta. " Peki ya Cihangir? O neyiniz oluyor? "
Adamın gözlerinin içi parladı. " Kan bağı olmayan öz evladım. "
Tam o sırada Cihangir içeri elinde küçük, uzun dikdörtgen şeklinde kesilmiş tahtalarla girdi. " Dört tane olmalı dört tane. " dedi yaşlı adam aniden ayağa kalkarak. Gördüğüne neden bu kadar sevindiğini anlayamadım.
Zaten burada ne olup bittiğine bir anlam verememek canımı sıkıyordu.
" Hepsi burada merak etme. " Cihangir elindeki tahtaları şöminenin kenarına koyduğunda yaşlı adam da yanına oturdu.
" Hemen yapalım. " hevesli görünüyordu.
" Ne yapacaksınız ki? " diye sordum onlara bakarak.
" Kızak. " dedi yaşlı adam hiç düşünmeden. " Sen de gel kızım, hemen yapalım. "
Bu aceleci tavrından bir şey anlamasam da yanlarına doğru yürüyerek yere oturdum.
" Dışarıda kızak vardı aslında. " dedim ne yapacağımı bilmeden orada öylece durarak. Cihangir birkaç parçayı birleştirmiş çiviyle çakmaya başlamıştı bile. " Bunları satmak için mi yapıyorsunuz? " kışın burada turizm amaçlı kaymaya gelenler var mıydı bilmiyordum ve hiç duymamıştım da.
" Asla. " dedi yaşlı amca kaşlarını çatarak. " Satmam, satamam. "
" O zaman koleksiyon mu yapıyorsunuz? "
" Aslında. " dedi Cihangir başını iki yana sallayarak. " Bambaşka bir sebebi var. Her sene bugün kızak yapmaya gelirim ben Dinçer amcaya. " yaşlı adamın adını öğrenmiştim.
Dinçer.
" O yüzden mi dışarıda o kadar çok kızak var? "
Başını sallayarak beni onayladı. Ne zamandır kızak yapmaya başladıklarını sorguladım. Çünkü dışarıda gerçekten çok kızak vardı. Bu işi ticarete çevirecek kadar çok.
" Bu kızakları Lale için yapıyorum. " dedi gözlerini kaçırarak.
" Lale? "
" Eşim. " yüzünde her an ağlayacağını belli eden bir ifade belirdi. " O ve çocuklarımız için yapıyorum her sene dört tane. "
Gözlerinden bir damla yaş aktığında Cihangir elindeki iş dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Ben ise ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde öylece duruyordum. Ne bir yararım dokunabiliyordu ne de başka bir şeyim. " Neden diye sorsam çok ileri gitmiş olur muyum? "
" Olmazsın kızım olmazsın. " Derin bir nefes aldı. " Lalemle zamanında birbirimizi çok severek evlendik. Ailelerimiz birbirine zıt iki aileydi. Kültürleri farklı iki aile. Buna rağmen birbirimize tutunduk. İki de çocuk yapınca her şey yerinde oldu sandık. Çok toydum o zamanlar. Kanım deli akıyordu. " gözlerini kaçırdı. " Herkesin denemek istediği o alkole bir gün bende bulaştım. Bulaşmaz olaydım. " kaşlarım çatıldı. Cihangir bir yandan onu dinliyor bir yandan da elindeki son parçayı yerine geçiriyordu. " Alkol insanda akıl bırakmıyor. " dedi kendini aklamak ister gibi.
Başını iki yana salladı. " Kimi kandırıyorum ki istemesem içmeyebilirdim ama içtim kızım. İçtikçe içesim geliyordu. Eve artık geç gelmeye başladım. Tabi Lale bundan pek memnun değildi. Beni uyardı lakin dinlemedim. O da bir daha ağzını açmadı. Sadece çocuklar ikizdi bizim, onların doğum günü için kızak al gel dedi. Sürpriz yapalım dedi. O sene çok kar yağmıştı buralara. " gözlerimi evin içinde gezdirdim. Eşi ve çocuklarıyla yaşadığı yer burası mıydı? " Dedi ki bak bunu kaçırmayalım, çocuklar da sevinsin. Bari dedi bir gün ayık kal da bizimle ilgilen. " Sert bir soluk verdiğinde Cihangir elindeki kızağı şöminenin kenarına koydu. Bir tanesini yapmıştı bile.
" O günde takıldığım arkadaşlar dertlenmişler bir masa hazırlamışlar beni de çağırdılar hayır diyemedim. Dilim kopsaydı da evime gitseydim ama gidemedim. Aslında gitmeyi seçmedim. Eve geç gittim tabi bir de sarhoş. Aklım yerindeydi ama ufaktan gidip geliyordum. Artık bünyem alışmış olmalıydı. Lale ve çocuklar uyumamış beni beklemiş o saate kadar. Lale her zaman beklerdi ben gelmeden uyuyamazdı ama o gün çocuklar da uyumamış işte heves etmişler. Sonra Lale bana neden geç geldiğimi sordu. Kızdım, azarladım. Başka zaman yok mu bugün olmazsa yarın yaparız dedim. " başını iki yana sallayarak göz yaşlarını sildi.
" Başka zaman yoktu, aile dediğin anlarda gizliydi ama bilemedim. " acı bir gülümseme yüzüne yayıldı. " Sonra Lale bana dedi ki bu çocukların heveslerini kırdın, bir isteğimizi yerine getirmedin. Bir daha Ekim ayında kar yağana kadar seni affetmeyeceğim dedi. " yanağımdan bir damla yaş süzüldüğüne yemin edebilirdim. " O zamandan sonra hiçbir zaman Ekim ayında buraya kar yağmadı kızım. " gözlerini kapattı. " Lale beni hiçbir zaman affetmedi. " başını iki yana salladı. " Bari ben ölmeden bir kez yağsa. "
" Ben üzgünüm. " Ne denirdi böyle bir durumda?
" O gün bugündür Cihangir yanıma gelir ve kızak yaparız. Kapıda gördüklerin yılların birikimi. " yutkundu. " Ben ölünce Cihangir onları oğullarıma götürecek. "
" İhtiyar saçmalama. " dedi Cihangir yeni bir kızak yapma yolunda ilerlerken. Ellerimi uzatarak çivi çakmaya çalıştığı kızağı tuttum.
Yardım edersem kendimi iyi hissedeceğimi düşündüm.
Sanki bütün bunların telafisini ben yapabilecekmişim gibi hissettim. " Vasiyetim, yapmazsan alacağım olur diğer tarafta. " sesinde ciddiyet yoktu. Gözyaşlarını gizlemeye çalışan bir sitem vardı. " Benden sonra kızak yapmayı bırakacaksın Cihangir, bir etkinliğin azalacak ha? "
Demek yılda bir onu Ganos Dağı'na getiren sebep buydu...
Ben de sanmıştım ki...
Ama Cihangir ne demişti? Dış görünüşe göre yargılama. Bundan sonra bunu düşüncelerime yerleştirmeye karar verdim. Ben bir psikolog olacaktım, gerçekten böyle bir hatayı nasıl yapabilirdim?
" Şakası bile komik değil. " dedi kızar gibi.
" Ee, o zaman biraz sizden konuşalım. Evlilik ne zaman? " sorusuyla birlikte irkildim.
Biz evlenecek miydik? Kağıt üzerinde bir evlilik dışında bir şey olmayacaktı. Bunu neden söylemiyordu ki? Hem daha bu konuyu biz bile konuşmamışken neden Dinçer amcanın yanında açmıştı ki?
" Yakında. " gözleri bana çevrilmedi.
" Yağacak kar gibi yani? "
" Kim bilir? " ucu açık bir cevap verdi Cihangir. Bu konuyu derinlemesine konuşmak istemediğini belirtiyordu. İlk benimle konuşman gerekiyordu seni aptal diye bağırmak istiyordum. Ama sonra ona aptal dediğim için kendime kızmak istiyordum.
Sonunda dört kızağı da yapmıştık. Benim de elim değsin istemiştim. Özellikle Cihangir 'in elinin değdiği her şeye dokunmuş, tutmuştum. Tutmak da bir yardım değil miydi?
Hayatımda ilk defa kızak yapmıştım.
Yapmak sayılırsa tabi.
" Ellerinize sağlık çocuklar. " dedi hevesli sesiyle kızaklara göz gezdiren Dinçer amca. " Bu senekiler daha bir güzel oldu sanki. "
" Uydurma ihtiyar, hepsi aynı. " dedi Cihangir ellerini havluya silerek. Yüzünden boynuna doğru inen suların izlediği yolu takip eden gözlerim halinden memnundu. Duştan çıkmış gibi duruyordu.
Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak gözlerimi bedeninden çekmek için zorladım. Dışarıdan gelen sesle birlikte gözlerim zor da olsa başka yöne çevrildi. " Bu ses de ne? " diyerek pencereye yaklaştı Dinçer amca. " Dolu yağıyor. " pencere önündeki koltuğa oturarak dışarı bakmaya devam etti. " Ama kocaman. Arabayı nereye koydun? Mahveder arabayı bu dolu. "
" Çalılıkların orada. " dedi Cihangir sertçe yutkunarak. Buradaki işi bitmişti, gidecektik. " Bir şey olmaz. " dedi bilmiş bir sesle.
" Umarım tekerleğe değmez. " Dinçer amca telaşlı görünüyordu. " Soldan sağa doğru yağıyor. Durun bir dakika, sağdan sola da yağıyor. Durumlar gökyüzünde karışık olmalı. " yüzündeki tebessümle bana baktı.
" Hava birazdan soğur, şömineyi yakayım. " diyen Cihangir'e göz devirdim. Üzerinde bir atletle duruyordu. Sporcu atleti bedenini ikinci bir vücut olarak sarmış, bütün hatlarını ortaya çıkarmıştı.
" Yak oğlum yak. Üşümesin müstakbel eşin. " diyerek onun omzuna vurdu ve koridordan çıkarak başka bir odaya doğru yürüdü.
Dinçer amca gidince sadece ikimiz kaldık. Bir de dolunun yere çarpma sesi. " Çok sert olmalı, dışarıda olduğumuzu düşünmek istemiyorum şu an. " dedim sanki açacak konu bulamamışım gibi. İçimde onunla konuşmak için çırpınan biri vardı. Artık çift kişilikli olduğumu falan düşünmeye başlayacaktım.
Elindeki küçük odunları şöminenin içine yerleştirdi. " Birinin kafasını yaracak kadar büyük gerçekten. " sesinde sıkıntı vardı. " Galiba ihtiyarın bu sefer tahmini doğru çıkacak. "
" Karla ilgili mi? "
Başını sallayarak beni onayladı. " Burası yüksek bir yer kar yağarsa buraya yağar ama başka yere yağdığı gibi yağmaz. Eline alıp oynayamazsın. "
" Bu sene oynanacak kadar yağacak mı ki? "
Omuz silkti. " Bilmem, belki ben göremeyebilirim. "
" Neden? " kaşlarım çatıldı.
" İki ay sonra göreve gidiyorum. " Hatırlatma geçmiş olması yüzüme tokat yemiş gibi irkilmeme neden oldu. Gitmeden önce mi yapacaktık soyadı alma işlemini? " Gelmeme ihtimali olan bir göreve. "
Bana bakmadı. Ona baktığımı hissediyor olsa bile bir kez bile bana doğru dönmedi. Ne demekti gelmeme ihtimali olan bir göreve gitmek? Sertçe yutkundum. " Eğer gelirsen. " dedim gözlerimi kapatarak. " Ve kar varsa kardan adam yapalım mı? "
Başını bir anda bana doğru çevirdi. Gözlerinde yoğun duygular içeren ifade vardı. Dudakları düz bir çizgi halini aldığında " Ben daha önce hiç yapmadım. "
Şaşırdım. İnsan çocukken bir kez bile olsun yapmaz mıydı? " İlk kardan adamımız olur işte. "
" İlk? "
Başımı salladım. Sesi öyle tok çıkıyordu ki bir kez daha duymak için yeni bir soru sormak istiyordum. " Birlikte yaparız, merak etme ben nasıl yapılacağını biliyorum. "
" İnternetten araştıracağım bunu. " telefonunu aradı ceplerinde. Ne zaman koyduğunu bilmediğim masada görünce hızlı adımlarla oraya doğru yürüdü.
" Bence araştırma. " dedim ona doğru bir adım atarak. Elindeki telefonun bir tarafından da ben tuttum. Bunu yaparken aklımdan ne geçiyordu bilmiyordum. " Birlikte öğrenelim. "
" Benimle birlikte bir şeyler yapmak demek anı biriktirmek demek. " gözlerini anlık kapattı. " Bunu biliyorsun değil mi? " yutkundu. " Daha önce yapmış olduğum bir aktivite olsa ne sen ne de ben umursamayız bu durumu. Ama benim için ilk ve seninle olunca farklı olur. " dudaklarını yalayınca gözlerim dudaklarına indi. Alt dudağı üst dudağına göre daha kalındı. Yaladığında rengi bir tık daha açık olmuştu. " Bunu ikimizde zihnimizde kodlarız. Bize özel bir an olacak çünkü. " boşta kalan elini ensesine koyarak kaşıdı. " Demek istediğim..."
" Demek istediğin şeyi gayet iyi anladım. " sözlerine devam etmesine izin vermedim. " Evet özel bir an olacak biliyorum. Ve bunu istiyorum. "
Bana dümdüz baktı. Ama ben o gözlerde birden fazla geçiş gördüğüme emindim. " Tabi ben görevden geri gelebilirsem. "
" Gelmelisin. " derin bir nefes aldım. " Artık bana bir kardan adam sözün var çünkü. "
Gülümsedi. " Geri gelmek için hiç bu kadar hevesli olmamıştım. "
" Nereye gidiyorsun ki geri gelecekmişsin? " diyen sesle birbirine yakın olan bedenlerimiz bir adım geri gitmek için kendini zorladı. Yani en azından benim bedenim bir adım geri gitti.
" Göreve gidiyorum. " omuz silkti Cihangir.
" Geri gelmek için bir sebep bulmuşsun. " gözlerini kısarak üzerimizde gezdirdi. " Doğru mu duydum? "
" Doğru duydun. " Cihangir başını salladı. " Gelirsem kardan adam yapacağız, birlikte. "
Çocuksu heyecanı gözlerinden okunuyordu. Ama aynı şeyi Dinçer amca için söyleyemeyecektim. O kaşları çatılmış bir şekilde bakıyordu Cihangir'e. " Ama sen kardan adamları sevmezsin. Karı da sevmezsin. "
Bu sefer kaşları çatılan taraf bendim. Karı sevmez miydi? Neden?
Daha önemli bir soru vardı, o halde neden benimle kardan adam yapmak için hevesliydi?
" Geçmişi rafa kaldırma zamanı gelmiş ihtiyar. " gözleri üzerimde gezindi. " Bende yeni fark ediyorum. "
" Dolu duracağa benzemiyor. " dedi Dinçer amca. " Bugün burada kalın. "
" Bugün yalnız kalmak istemiyorum demiyorsun da. " dedi iç çekerek Cihangir. " Her zaman kalırım ama bugün misafirimle geldim. Gitmemiz gerek. "
" Misafir dediğin senin eşin olacak eşin. " dedi sırtına vurarak. " Nikah şahidi de ben olacağım ben. "
Gülümsedim.
Bu konuyu ne zaman sadece ikimiz konuşacaktık?
" İhtiyar çok konuşuyorsun çok. "
" Kalın işte. " dedi etrafında göz gezdirerek. " Gerçi nerede kalacaksınız bilemedim pek. Yerim de yok ama. "
Gülümsedim. Gitmemizi istemiyordu. Belki de artık yalnız olmaktan sıkılmıştı.
" Durur birazdan dolu. Merak etme yolda bize bir şey olmaz. " gözlerini pencereye çevirdi. " Hatta durmuş. " bakışlarım benim de o yöne çevrildi. Gerçekten de durmuştu.
Artık gitme vakti gelmişti ha?
" Sen git arabaya bir bak. " dedi Dinçer amca. "
" Bakayım. "
Cihangir gittiğinde Dinçer amca da gözlerini pencereye çevirerek onu izledi. Elimde Cihangir'in telefonu olduğunu da o an fark ettim. Biraz önce giderken bana bırakmış olmalıydı.
Telefon bir anda titreyince kaşlarım çatıldı. Mesaj gelmişti ya da sadece bildirimdi.
Bakmamam gerektiğini biliyordum ama bir kez daha ekran yanıp sönünce gözlerimi ekrana çevirdim. Sonuçta kendim açmamıştım. Açık olan ekrandaki yazıyı okuyacaktım.
Kayıtlı olmayan bir numaradandı mesaj. Ve yazan şey sanırım benimle ilgiliydi. Çünkü babamın adı geçiyordu.
' Asrın Karabatak'ın tanık koruma ekibi tamam aile güvende. '
Tanık koruma derken?
Bölüm sonundan herkese merhaba siyah kalplerim🖤
Siyah kalpleri bu pasaja alayım...
Bölümü sevdiniz mi?
Dinçer amca hakkında ne düşünüyorsunuz?
Buraya kadar gelip okuduysanız bir oyunuzu alırım 👀
Beni takip edip, oy vermeyi unutmayın!!
Sizi seven Rumi.
Insta: rumistrop
Tiktok: therumice
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |