15. Bölüm

14. ATEŞKES

Rumi
gizemlikimliksizz

Cihangir'in telefonunda okuduğum tanık korumalı cümle zihnimde yankılanmaya devam ederken Dinçer amca bulunduğum odaya girdi. " Çay koydum, içimiz ısınır. " diyerek gülümsedi.

 

Hayat bizi içinden çıkamayacağımız şekillere sokmak için mi vardı? Babamı tanık koruma için almaları kafamı karıştırıyordu. Babamdan başka bu isim ve soyismi kullanan yoksa tabi. Kalbim göğsümü döver gibi çırpınırken sessizce düşünmeye çalıştım. " Ne oldu kızım? " diye sordu Dinçer amca bir kez daha konuşarak. " Betin benzin atmış. "

 

Bir ayak sesi sessizliğimin üzerine geldiğinde gözlerimi kapattım. " Dediğin gibi ihtiyar, lastikler patlamış. İstediğin oldu burada kalıyoruz. " dedi başını iki yana sallayarak. " Ne yapıp ne edip kendi isteklerine çekiyorsun evreni. "

 

" Belki de ben patlatmışımdır tekerleği? " dedi gülerek. Sesinin tonundan anladığım kadarıyla gülüyordu çünkü bunu görmüyor, duyuyordum. Hala gözlerim kapalıydı.

 

" İnanırım ihtiyar inanırım. "

 

Ayakta dikilmeye ve gördüklerimi hazmetmeye devam mı edecektim? Yoksa ona direkt sormam gereken soruyu mu soracaktım?

 

Bir şeyleri erteleme.

 

" Konuşmamız gerekiyor. " dedim kendimi bile şaşırtacak bir sesle. Gözledim Dinçer amcaya kaydığında onun beni tam olarak tanımadığını hatırladım. Onun yanında konuşamazdık.

 

" Ben çaya bir bakayım. " diyerek yanımızdan ayrıldığında Cihangir bana doğru bir adım attı.

 

" Bir şey mi oldu? " sorusula içimde kopan fırtınaya engel olamadım.

 

Elimdeki telefonunu uzattım. " Mesajı gördüm. " dedim direkt.

 

Kaşları çatıldı. " Ne mesajı? " diyerek yüzünü telefona çevirdi. Elimden telefonu alarak ekranı açtı ve direkt mesajın üzerine bastı. Şifresinin olmadığını o an fark ettim.

 

" Babamla alakalı. " bedeninin gerildiğine yemin edebilirdim. " Tanık koruma derken neyi kastediyorlar? Bildiğimiz tanık koruma mı? "

 

" Aslında. " derin bir nefes aldı. Gözleri Dinçer amcanın çıktığı kapıya çevrildi. " Bunu daha sonra konuşsak olur mu? Burada konuşabileceğimiz bir şey değil. Büyük dayının evine gideriz, ailene sorarsın. "

 

" Aileme neden soruyorum ki? " Ellerimi yanaklarıma yasladım. " Babam neden tanık korumaya alındı ki? Neyin tanığı? "

 

Dudaklarını ıslatarak konuşması için kendine zaman tanıdı. " O çocuktan sizi korumak için. " dedi dilinin altındaki baklayı çıkararak. " Ya da diğer her türlü şeyden korumak için alınmış bir önlem. "

 

" Cihangir bir şeyleri gizliyorsun. " dedim başımı iki yana sallayarak. " Benim bildiğim tanık koruma, tanıklık göreviyle ailesinin ve kendisinin korunmasıdır. Babam neyin tanığı? Tibet'in yaptığı şeylerin mi? O da bilmiyordu ki..." derken sesim zayıf çıkmaya başladı. " Yoksa biliyor muydu? "

 

Kalbim sıkışır gibi oldu. Her şeye rağmen nasıl benim Tibetle olmama izin verebilirdi öyleyse?

 

" Babanda bir dönem bu işlerin içinde bulunmuş. " dediği an beynimden vurulmuş gibi irkildim. Hangi işlerin içinde bulunmuş olabilirdi? Uyuşturucu? Kaçakçılık? Bizim servetimiz oradan mı geliyordu? Yok artık!

 

Bu...bunu kabul edemezdim.

 

" Babam yapmaz. " dedim reddetme hakkımı kullanarak. " Böyle bir şeyi yapmış olamaz. "

 

İnkar etmek inanmaktan daha kolaydı.

 

Zihnime bu cümleleri tekrarlatırsam gerçeklere kendimi kapatacağımı biliyordum. Ama belki de inanmamak istememe sebebim başkaydı. Ailemin böyle bir şeyi yapmış ve üzerini kapatmış olma ihtimaliydi beni yıpratan. Sanem'den ne farkı vardı ki babamın?

 

" Yapmış mı gerçekten? " Cihangir dudaklarını birbirine bastırdı. " Bana böyle baktığına göre yapmış. O yüzden mi beni korumak için evlenme fikrini ortaya attın? Kağıttan bir evlilikle soyadımı değiştirmek istediğin evlilik? " sertçe yutkundu.

 

" Sen biliyor muydun? "

 

" Babam teslim olmuşken, ben sizin yanınızdayken eminim ki güvendeyimdir. " başımı iki yana salladım. Sözlerini duymazdan geliyordum. " Neden evlilik Cihangir? Buna gerek var mı gerçekten? "

 

Sormam gereken soru bu değildi. Biliyordum. Ama babamı sormak istemiyordum. Kabuk bağlayan yaram kanamış gibi hissettiriyordu ondan bahsetmek.

 

" Gerek var ama sen sorun ediyorsan bu ihtimal hiç olmaz. Kapatırız konuyu. " kendinden emindi sesi. " Zaten sadece düşüncemi söylemiştim. Çakma bir kimlik ayarlamaktansa..."

 

" Hiç tanımadığın biriyle evlenmeyi tercih ettin? "

 

" Seni tanımadığımı mı düşünüyorsun? " sorusuyla birlikte gözlerimi kaçırdım.

 

" Doğru, evinize girdiğim gün hepinizin önüne bütün bilgilerim konulmuştu değil mi? Unutmuşum, kusura bakma. " Sinirim babamaydı biliyordum. Ama ona kusuyordum. Bunu yapmamam gerektiğini bildiğim halde üzerine gitmek istiyor olmam beni delirtiyordu.

 

" Umay sinirlisin anlıyorum ama önce babanla konuş. Onun sana anlatacakları olabilir. Daha sonra..."

 

" Büyük dayıya o yüzden dedin değil mi? " arabada söylediği cümle geldi aklıma. " Aslında bu işlere karışmamam gerektiğini. İstediğiniz babamın konuşması, bildiklerini anlatmasıydı ve ben konuya dahil bile değildim. Ama sonra senin üzerine kalacağını düşündüğüm için bu işlere girdim. Kendimi büyük dayıya kanıtlamak istedim. Ve her şey sapasardı. "

 

" Büyük dayıyla konuştuğunda baban tanık değildi. " dediğinde düşüncelerimin içine bıçak saplamak istedim. Saplasın, kanatsın ve sinirli halimden beni kurtarsın. " Birkaç gün önce kendi isteğiyle geldi. Tibet'in Sanemle iş birliği içinde olduğunu söyledi. "

 

" Yani babam Sanemle tanıştığımı bilmiyor öyle mi? "

 

Başını salladı. " Bilmiyor. "

 

" Öğrenirse tanıklıktan çekilir. " dedim bilmiş bir sesle. Beni korumak için yapmış olabilirdi bunu. " Değil mi? "

 

Cihangir ensesini kaşıdı. " Muhtemelen. "

 

" Büyük dayı beni bu işlere soktuğu için pişmandı. " dedim bugün restoranda yaşananları hatırlayınca. " O kızın ölümü bunu sarstığı kadar onu da sarstı. Eminim buna. "

 

" Merak etme artık Sanem falan yok. " dedi kestirip atmak istercesine. " İstediği tanıklığı aldı, seni rahat bırakacaktır. "

 

" Ya benim rahat durmaya niyetim yoksa? " üzerine gitmek istiyordum. Babamın da bu işlerin içinde olduğunu bilmek beni bir çıkmaza sürüklüyordu. Onu tanımadığımı hissetmek acı vericiydi. " Sanemle devam edeceğim. Hem başka çareniz de yok. Babam ne kadar şey anlatabilir ki? "

 

" Öyle bir şey olmayacak. " dedi Cihangir sesini yükseltip bana doğru bir adım atarak. " Kendini ortaya atma kısmın bu kadardı. Yaptın, bitti. "

 

" Belki de Evan Tilki üzerinden yürümemiz gerekiyordur. " dedim onun sözlerini duymamış gibi. Duruyordum ama duymak da istemiyordum. Babamı aklamam gereken bir durum var gibi hissediyordum. Belki..belki işin içinde ne kadar var olduğunu bulmak istiyordum. Olamaz mıydı?

 

Mesela birinin uyuşturu almasına sebep olmuş muydu?

 

Ya da yüksek sesle dile getiremeyeceğim o şeye.

 

Ölümüne.

 

Sanem gibi, gözünü kırpmadan birinin hayatına son verebilecek biri değildi babam. Değildi, değil mi?

 

" Umay. " tok sesi odada yankılandı.

 

" Belki de bana olan temasına cevap vermeliyim. Onunla daha fazla baktı geçirirsem ki beni evine davet etti. Evine gidip..."

 

Cihangir iki adımda dibimde biterek yüzümü ellerinin arasına aldı. " Bu olmayacak. Asla olmayacak. " gözleri gözlerimde gezindiğinde yüzüme doğru eğildi.

 

Sıcak nefesini hissedebiliyordum. " O adam bir şeyler biliyor. "

 

" Lanet olsun Umay. " dedi çenemi okşayarak. " Başka adam yok. Adamlar yok. Bırak bu görevi bir başkası yapsın tamam mı? Neden sadece sana dediklerimi yapıp geriye yaslanmıyorsun? "

 

" Bu zamana kadar hep bana söylenileni yaptım. Babamı hiç sorgulamadan onayladım. Başıma bunların gelmiş olması bir nevi benim yüzümden. " dedim sertçe yutkunarak. Zamanında hayır deme hakkımı kullansaydım Belki de her şey benim için daha kolay olacaktı.

 

" Hiçbir şey senin yüzünden değil. "

 

" Niye beni boş bir şeye inandırmaya çalışıyorsun? Görmüyor musun? " sesim sona doğru zayıf çıkmaya başladı.

 

" Gördüğüm tek şey ne biliyor musun? "

 

" Ne? "

 

" Babanı aklamaya çalıştığın. " İç çekti. " Biliyorum, yapmadığına kendini inandırmak istiyorsun. Belki de bugün yaşadığın olayı düşünüp onun da böyle biri olup olmadığını merak ediyorsun. " zihnimi okuma gücünün var olup olmadığını sorguladım. " Ama bunları Sanemle ya da o adamla yakınlaşarak öğrenemezsin. " başını iki yana salladı. " O adamın kim olduğunu bilmiyoruz bile. Yeni türedi. Seni öylece onun ellerine teslim edeceğimi nasıl düşünürsün? "

 

" Bu göreve başladım bir kere..."

 

" Ben de bugün o görevi iptal ettirdim. "

 

" Ettirmeyeceksin. " dedim burnumun dikine giderek.

 

" Artık çok geç. " dediğinde nefesini dudaklarıma çarptı. Neredeyse gözlerimi kapatmak üzereydim.

 

" Tamam Evan'dan uzak duracağım. " dedim kabul edeceğini düşünerek. " Ama Sanemle..."

 

" Sanem tehlikeli bir kadın değil, tehlikenin ta kendisi. " dedi beni ikna etmek adına her kozu kullanacağını belli ederek.

 

" Biliyorum. "

 

" O zaman benden böyle bir şey isteme. " yalvarır gibiydi sesi. Sanki istemiyorum dememe ihtiyacı var gibiydi.

 

" Beni yeni yüzleri yapmak istiyor. Onun sözlerini dinlediğim sürece bana zarar vermez. " Sadece onu ikna etmeye çalışıyordum. Bugün tavrını çok net bir şekilde belli etmişti. Bu görev o bitti derse biterdi. Yani en azından benim için. Çünkü Büyük dayının gözlerindeki o yanılsamayı görmüştüm. " Birileri beni tanır diye korkuyorum ki Tibet'te ortağı olabilir, biliyorum çok tehlikeli olacak. Ama.."

 

Eli yüzüme gelen saçıma dokundu. " Büyük dayı bir yolunu bulur. Sanem'i hayatından çıkarır ki zaten sana ulaşabileceği bir yer yok. "

 

" Cihangir bunu yapmak istiyorum. " niye diretiyordum? Her şeyi halledeceğini söylemişti işte. Gitmemi gerektirecek ne vardı?

 

" Israrını anlayamıyorum. " dedi saçımı kulağımın arkasına ittiğinde. " Tehlikeyi seviyorsun onu anladım. " güler gibi bir ses çıkardı. " Ama Umay bu olmaz. "

 

" Olacağını ikimizde biliyoruz. " son kozumu ortaya attım. " Seninle evleneceğim, soyadım değişecek. Kimse beni tanımayacak. Zaten ailem beni herkese tanıtan bir tip değildi. Tibetlerin ailesi dışında tanıdığım pek aile yok. "

 

" Peki ya Sanem'in yanına o it geldiğinde ne yapacaksın? " tükürür gibi bastırdı cümlesini. " O günü hatırlıyor musun? Telefonu elinden düşürdüğün, senden haber alamadığım günü. "

 

" Hatırlıyorum. " dedim anıların içinde kaybolduğum an.

 

" Peki ne kadar korktuğumdan haberin var mı? Sen söylemeden ben söyleyeyim. Yok. Olsaydı şu an karşıma geçip seni kurtarmak istediğim şeyin içine kendini sokmak istemezdin. "

 

" Anlamıyorsun. " dediğimde inledi.

 

" Tamam. " dedi başını sallayıp kabullenerek. " Ne dersem diyeyim seni yolundan döndüremeyeceğim. Ama şunu bil ki hep bir adım arkanda olacağım. Ne kadar yanında olmak istesem de. " yutkundu. " Emanetim olduğun için. " Gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Kalbim ortadan ikiye ayrıldı. İstemeden de olsa onu üzmenin bir yolunu bulmuştum sanırım.

 

Beni kurtarmak istediği şeyin içine girmek isteme ısrarım da neydi?

 

Babam için mi?

 

Ne kadar ileri gittiğini kendine sorsam da söylemez miydi?

 

Elini çenemden çektiğinde buzdan bir kaleye dönüştüğümü düşündüm. " Babam bilmesin, onunla konuşmak istemiyorum. " dediğimde duraksadı. " Tanık olduğunu, bu işlere bulaştığını sen bana Söylemedin ben de hiç duymadım. "

 

Gözlerini parkeye çevirdi. Yüzüme bakmak bile istemiyordu artık. " Sen nasıl istersen. " dedi sadece. " Bende babanın seni emanet ettiği o adamım ve kahretsin ki emanetlerime çok değer veririm. Aklından başka bir şey geçmesin. " kendimi kapana kısılmış gibi hissettiren cümleyle birlikte Cihangir odadan çıktı.

 

Kendimi dizilerdeki her şeyi mahveden o aptal başrol gibi hissediyordum.

 

Bana söylediği onca şeye rağmen onu kırmanın, ondan uzak durmanın bir yolunu bulmuştum. Turkuaz gözlerin artık bana eskisi gibi bakmayacağından emindim.

 

Emanetlere çok değer veririm.

 

Tabi ya bu yüzden istemiyordu gitmemi. Kendimi bunla avutmaya çalıştım. Ya da kandırmaya mı demeliydim?

 

Dinçer amca elinde bir tepsiyle geldiğinde Cihangir de tekrar içeri girdi. Bir bardak alarak oturdu. Gözleri benden tarafa hiç çevrilmedi. Ben ise sürekli ona bakıyordum. Dinçer amca sanki uykusu gelmiş gibi sürekli esniyordu. Çayını bitirince de beni haklı çıkararak uykusunun geldiğini söyleyip yanımızdan ayrıldı.

 

Cihangir ise oturduğu koltuktan hiç kalkmadı. Ta ki yağmur yağdığını duyana dek.

 

İkimiz de aynı anda pencereye çevirdik gözlerimizi. Oturduğumuz yerdeki cam yere kadar iniyordu. Manzaraya baktığımda iç çekmemek için kendimi duraklattım. Çok geç bir saat değildi ama akşam saatleriydi. Elimdeki çayı bir kez daha doldurarak pencerenin önünde oturan Cihangir'in solundaki koltuğa oturdum. Gözlerimi pencereye çevirdim.

 

Yağmur ikimizin de en sevdiği şey olabilirdi.

 

Sessizce yağmuru izledik, dinledik.

 

Ne o çıkalım mı diye sordu ne de ben. Aynı yerde belki de aynı damlalara birlikte baktık ama hiç konuşmadık. Elimdeki çay buz gibi olana kadar oradan kalkmadım. Yağmur da hiç dinmeyecekmiş gibi yağdı.

 

Yan yana ama uzaktaydık belki de ilk defa.

 

Benim yüzümden.

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Doğru olan buydu. Bu iş uzamamalıydı. Hele ki bugün birinin ölümüne şahit olmuşken.

 

Sahi, Sanem nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu? Orada bir damla göz yaşı bile dökmemişti. Olması gereken buymuş gibi davranmıştı.

 

Yağmur hızlandığında dışarı olmadığım için içim gitti. Yağmuru hissetmek istiyordum. Yüzümde, bedenimde, tenimde. Başımı Cihangir'e çevirdiğimde gözlerini kapattığını gördüm. Uyumuş muydu?

 

O kadar uzun süredir burada oturuyorduk ki uyumuş olmasını yadırgamadım. Bugün ne yaptığını bile bilmiyordum. Benim Tekirdağ'da olduğumu duyar duymaz buraya gelmesi kalbimin titremesine sebep oluyordu. Yüzünde yeni çıkmaya başlayan sakallarına çevirdim gözlerimi. Elimi uzatıp onları okşamak istedim. Bu istek nereden geliyordu diye sorgulama kısmını geçtim. Lanet olası sorgulamalar yüzünden onunla arama mesafe koymak zorunda kalmıştım.

 

Turkuaz gözleri bana eskisi gibi bakmayacak mıydı?

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Aşk dedikleri şey böyle mi başlıyordu? Onu ilk gördüğünde içinde bir kıvılcım kopması mıydı mesela? Onu ikinci görüşünde kurtulduğunu hissetmek miydi? Peki ya üçüncüsünde?

 

Bence hiçbiri değildi.

 

Benim için aşk yağmurdu.

 

Islanmaktı.

 

Ve Cihangir bunları benimle yapan ilk kişiydi.

 

Elimi yanağımın altına koyarak koltukta Onu net görecek şekilde döndüm. Yüzünü en ince ayrıntısına kadar inceledim. Sanki yarın onun hakkında bir sınavım varmış gibi her detayını aklıma kazıdım. Düzenli nefes alışverişlerine bakılacak olursa gerçekten uyuyor olmalıydı.

 

Ben o gece ilk defa yağmuru değil, Cihangir'i izledim.

 

Şimşek çaktı, yüzünü aydınlattı. Yağmur her seferinde ona bakmam için şiddetini artırdı. Ama bakmadım. Sanki şu an ölsem son görmek isteyeceğim şey o olsun istermiş gibi Cihangir'i izledim.

 

Usul usul kapanan gözlerime dayanamayıp kapatana kadar yağmur sesinde, Cihangir'in yüzü kazındı zihnime.

 

Bu benim için bir ilkti.

 

Yağmur yerine bir başkasına adapte olmak.

 

Tuzağına düşüyordum.

 

♣️

 

Sabah gözlerimi açtığımda Cihangir koltukta değildi. Dışarıda arabanın başındaydı. Yanında tanımadığım biri vardı. Muhtemelen lastikleri değiştirmesi için birini çağırmıştı. Dinçer amca bizim için yemek hazırlamayı teklif etse de Cihangir gitmemiz gerektiğini söyleyip onunla vedalaşmıştı. Bu acelesi niyeydi hala bilmiyordum.

 

Benimle konuşmuyordu.

 

Sanki bir yemin etmiş gibiydi. Belki de ilk benim konuşmamı istiyordu. Bakışları bile üzerime düşmediği için ne düşündüğünü anlayamıyordum.

 

Araba Tekirdağ'da kaldıkları ilk gün beni getirdiği o evin önünde durduğunda emniyet kemerini çıkararak arabadan indim. Cihangir'i inmeye niyeti yoktu. İnmemi beklediğini belli edercesine bir süre arabada durdu. Gelmeyeceğini hissettiğim an eve doğru yürümeye başladım.

 

Anahtar var mıydı onu bile bilmiyorken eve doğru yürümem saçmalıktı. Ben düşüncelerimde boğulmuşken kapı beklemediğim bir anda açıldı ve Kubilay çıktı. " Selam. " dedi elini kaldırıp " Merhaba, güle güle. " Hızla benim indiğim araca bindi. Ve Cihangir de bir anda gaza kökleyerek evin önünü terk etti.

 

Onunla konuşmamak kendimi cezalandırmak gibiydi.

 

Lanet olsun, çok kötü hissediyordum.

 

Eve girerek kapıyı arkamdan kapattım. Herkes Tekirdağ'a gelmiş gibi görünüyordu. Ayakkabılığa bakarak yapmıştım bu yorumu. Herkes terliklerini giymişti. İç çekerek mutfağa doğru ilerledim.

 

Mutfak boştu. Gözlerim saate kaydı. Dokuz olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. Bu kadar erken bir saatte nereye gitmiş olabilirlerdi ki? Tesise mi? Ya da Büyük dayının evine mi?

 

Merdivenlerden çıkarak bana verilen odaya girdiğimde arkamdan kapıyı kapatarak yere çöktüm. Başımı ellerimin arasına alarak başıma gelen her şeyi düşünmeye başladım. Cihangir'in hayatıma girme sebebini düşündüm. Ona kapıldığımı düşündüm. Uzakta durmam gerektiğini düşündüm. Ama uzak durmak istemiyordum. Neden kendimi hayatın akışına bırakmak yerine cezalandırmayı seçiyordum?

 

Ondan uzak durmak kendimi cezalandırmaktı.

 

Siz hiç size iyi gelen şeyden koşarak uzaklaştınız mı? Ben uzaklaştım.

 

Kapı sırtıma baskı yaptığında tıklatıldığını anlayarak yanaklarıma inen gözyaşlarını sildim. Ağladığımın bile farkında değildim. " Umay, gelebilir miyim? " Mizgin'in sesini duyunca ayağa kalktım. Üzerimi bile değiştirmemiştim.

 

Kapıyı açarak " Gelebilirsin. " diyerek içeri davet ettim. Kapıyı tekrar kapatma gereksinimi duymadım. Evde kim vardı bilmiyordum ama erkeklerin yok olduğu ortadaydı.

 

Gözleri tepeden tırnağa beni inceledi. Sanki iyi olup olmadığımı hesaplıyordu. " Neden bir haber bile vermeden Leman'a uyup bizi terk ettin? " dedi hesap sorarcasına. " Senin evde olmadığını çok geç anladım aslında ama Cihangir deliye döndü deliye. " ellerini havada savurdu.

 

Yine Cihangir yine ben...

 

" Bu iş uzayıp duruyordu bende düşündüm ki..."

 

" Lemanla bu işi halledeceğini mi düşündün? " Göz devirdi Mizgin. " Cihangir dışında kimseye öylesine güvenme bence. Kimin niyetinin ne olduğunu asla bilemezsin. "

 

" Peki o zaman şu an senin niyetin ne? " diye sorduğumda bana kocaman bir gülümseme armağan etti.

 

" Bir an hiç sormayacaksın sandım. " elini koluma koyarak beni kıyafet dolabının önüne getirdi. " Bugün partiliyoruz! "

 

" Partilemek? "

 

" Her ay yaparız biz. " dedi dudaklarını kıvırarak. " Ve bugün o gün. " göz kırptı. " Sabahtan akşama kadar sadece müzik sesi ve dans. " içi gidiyormuş gibi derin bir nefes aldı. " Ah, hepimize iyi gelecek iyi. "

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. " Sizin hayatınız bu. " dedim kendimi dahil etmeyerek. Onlarla gitmek istemiyordum. Ve zaten Cihangir beni görmek istemeyecekti. " Benimle ne ilgisi var şu an? Yoksa senin için kıyafet seçmemi falan mı istiyorsun? Ya da ne bileyim başka bir yardım? "

 

" Hayır deli. " dedi elini alnına vurarak. " Bu sefer ek kontenjandan sen de bizimle geliyorsun. Kıyafeti bana değil sana seçiyoruz sana! " sesindeki heyecan beni ürkütmedi desem yalan söylemiş olurdum.

 

" Mizgin ben hiç havamda değilim. "

 

" Uydurma. " dedi dolabı açarak. " Gerçi bu dolapta neye bakıyorsam? Benden bir şeyler giymeye ne dersin? "

 

Beni duymuyor gibiydi. " Mizgin ben gelemem. " dedim yatağıma oturarak. " Heyecanını anlıyorum, galiba beni de aranıza dahil etmek istiyorsun. "

 

" De de de..." elini alnına vurdu. " Evet demek istedim yani korece. "

 

Ona söylemeli miydim? Cihangirle yaşananları birine anlatmazsam içimdeki ateş nasıl sönecekti? " Herkes gelecek mi? " diye sordum. Belki gelmezse beni görmesi sorun olmazdı diye düşündüm. Aynı evde kalmaya devam ederken bunu düşünen aklım neremle çalışıyordu gerçekten merak ediyordum.

 

" Cihangir de gelecek, " dedi göz devirerek. " Her ay olduğu gibi. " Beni anlamasına şaşırdım. " Yoksa sen ondan mı Kaçıyorsun? " sorusuyla birlikte şüpheyle yüzüme baktı.

 

" Dün galiba onu biraz üzdüm. " bakışlarımı kaçırdım. " Birazdan fazla üzdüm. Artık aynı ortamda benimle bulunmak istemeyecek kadar. "

 

" İmkansız. " dedi koluma sert sayılacak şekilde vurarak. Acaba şu an neredeydi? Bunu Mizgin'e sorsam bana cevap verir miydi? " Cihangir söyleme demişti ama ben çenemi tutamayacağım. " bakışlarım direkt yüzüne çevrildi. Benim hakkımda Ona bir şey mi söylemişti? Kalbim takla atarcasına hızlandı.

 

" Seni mi aradı? Yani bugün mü? "

 

Dudakları kıvrıldı. " Adı geçince nasıl da dikkat kesiliyorsun sen öyle? "

 

" Sana ne dedi ki? " Benimle uğraşıyor olmasını umursamadım. Benim hakkımda ne dediğini önemsedim.

 

" Bana akşama onun da hazırlanmasına yardım et. " dedi tırnak işareti yapıp onu kelimesini vurgulayarak. " Ne zaman Umay değil de onu oldun? Anlat bakalım. " göz kırparak ayağa kalktı. Odada bir ileri bir geri yürümeye başladı. Onun da bir karın ağrısı var gibi duruyordu. Ya da sadece bizim durumumuzla ilgili yorum yapmak için kendini hazırlıyordu.

 

Omuz silktim. Onu...

 

" Hey hadi! " kolumdan dürterek yanıma oturdu. " Yemin ederim meraktan ölüyorum ya. "

 

" Kim neyin merakından ölüyor? " diye sordu Gece kapıdan kafasını uzatarak. " Napıyorsunuz siz? "

 

" Gel gel. " dedi Mizgin heyecanla. " Sanırım dedikodu var. "

 

Göz devirdim.

 

" Aslında hiçbir şey yok. " dedim yalandan esneyerek. " Uykum dışında tabi. Ben biraz uyusam olur mu? Dün gece pek uyumadım da. "

 

Mizgin'in gözlerinin içi parladı. " Dün yağmur yağmış sizin kaldığınız yerde. " Kalbim yerinden çıkacaktı neredeyse. Bunu da mı Cihangir söylemişti? " Yine ıslandınız mı birlikte? "

 

" Yağmur yağdığını nereden biliyorsun? "

 

" Yağdı yani. " dedi gülümseyerek. Bu kızın ne kadar fena olduğunu daha önce hiç söylemiş miydim? Ortaya bir yem atıyordu ve ona birinin atlamasını bekliyordu. " Ve siz ikiniz bir yerde birlikte kaldınız. Hmm, mahsur kalma falan mı? "

 

Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Lanet olsun Mizgin neden hiç susmuyordu ki?

 

" Teker patladı. " omuz silktim. " O bir koltukta ben de diğer koltukta uyuyakaldık. " Gece kapının dibinde durmaktan vazgeçip tam karşıma geçti. " Her yerim tutuldu yani, biraz uyusam, olmaz mı? "

 

İlk defa yağmuru değil, Cihangir'i izledim diyemedim. Bu ayrıntıyı bilmelerini istemedim. Ne tepki vereceklerini kestiremiyordum. Belki de beni içten sevmiyorlardı. Bunu hiçbir zaman bilemezdim. Yüzüme gülüp arkamdan kuyumu kazan insanlar hayatımda elbetteki olmuştu. Temkinli davranmak zorundaydım.

 

" Olmaz ya olmaz. " dedi Mizgin koluma bir kez daha vurarak. Sanırım kolum artık akşama kullanılmaz hale gelecekti. " Hepimiz hazırlanacağız, yetişmez. "

 

" Ben gelmeyeceğim ki zaten, sorun yok. "

 

" Ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun? " kolumu çimdiklediğinde yerimden sıçradım. Böyle bir hamle beklemiyordum. " Gidiyoruz o kadar. "

 

" Mizgin çok ısrar etmesen mi? " Gece kollarını göğsünde birleştirerek ona baktı.

 

" Edeceğim. "

 

" Cihangirle biraz tartıştık. " dedim en sonunda dayanamayarak. Çünkü Mizgin yakamı bırakacak gibi durmuyordu. " Gelmemem daha doğru olacak. "

 

" Tartışmaların üzerine gidilmesi taraftarıyım. " dedi Mizgin elini şıklatarak. " Ayrıca yüksek ses müziğin ve dansın çözemediği şey yoktur. İnan bana. "

 

" Mizgin ne yapmaya çalışıyorsun? " diye sordu Gece onun bu ısrarına benim gibi şaşırarak.

 

" Sadece tarafları deniyorum. " dedi gülerek.

 

" Onlar senin davan değil. "

 

" Doğru benim davam abimle sensin. " dedi Mizgin gülümseyerek. " Bu gece sizi mi ele alsam acaba ya? "

 

" Abin gelecek mi ki? " diye sordu Gece sertçe yutkunarak.

 

" Neden gelmesin? " kaşları çatıldı Mizgin'in. " Hepsi her zaman gelir. Bunu sende biliyorsun. " şüpheyle Gece'yi inceledi. " Gelme falan mı dedin abime? " kolunu uzatıp bu sefer Gece'yi çimdikledi.

 

" Ah! " Gece'nin inlemesiyle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Mizgin gerçekten derdiniz olduğunda yanına kesinlikle uğramanız gereken kişiydi. Sizi çimdikleyerek kendinize getirirdi. " Kızım sen çimdiklemenin her sorunu çözeceğini mi sanıyorsun? " kolunu ovuşturdu. " Ayrıca senin abine ne yapmış olabilirim ben ha? Abinse abin. "

 

" Evet en çok benim abim. Canım abim. Baklavalarıyla, yüreğiyle mükemmel olan abim. "

 

Gece göz devirdi. İkisini izliyordum. Benimle alakalı olan konu bittiği için mutluydum. Mizgin bir şeyin altını kurcalayınca sebebi öğrenmeden bırakmıyordu. " Senin olsun abin, biz ne yapalım ki hem? "

 

" Seni bilmem de bir evet desen abim sana cenneti yaşatacak. " İç çekti. " Peşimizden böyle koşan oldu da biz mi hayır dedik be! " diye bağırdı Mizgin. " Bir Leman Barbaros aşkı, bir abimin karşılıksız aşkı dolanıp duruyor evin içinde. Ama ikisi de aksiyonsuz. Bize böyle aşırı aksiyonlu, kaoslu, vurmalı, kırmalı bir şeyler lazım ya. Bünye buna alışık çünkü. "

 

" Kubilay ve sen gibi mi? " Gece gözlerini kısarak Mizgin'in yüzünü inceledi.

 

" Kubi mi? " sertçe yutkunacaktı ki kendini tutarak gülümsedi. " Ah Gecem vah Gecem kör mü oldun sen? Abimin arkadaşı olan Kubilay'dan mı bahsediyorsun sen? "

 

" Hayatımızda başka Kubilay mı var? "

 

" Ne olmuş Kubilay'a? " dedi Mizgin göz devirerek.

 

" Didişip duruyorsunuz. " dedi Gece gözlerini kaçırmadan. " Sürekli sana sataşıyor. "

 

" Ee yani Gece? "

 

" Bence bu kadar didişmenin altında başka şeyler yatıyor olabilir. "

 

Mizgin gözlerini ilk defa kaçırdı. " Uydurma ya. " dedi ayağa kalkarak. " Hem bana küçüğüm diye sesleniyor. Hepiniz şahitsiniz. Birine küçüğüm diyen biri o kişiyi sever mi? "

 

" Sever. "

 

" Aynen ama kardeşi olarak. " dedi Mizgin elini beline koyarak. " Benim ikinci abim oldu o. Başka da bir şey olmadı bana. " elini boynuna götürüp nefes almasını engelleyen bir şeyler varmış gibi davrandı. " Kubilay'ı benden çok tanıyorsun Gece. Her gün başka biriyle takıldığını, her gece bir başkasına gidebileceğini. " gözlerini kapatıp açtı. " Biz birlikte yazıyoruz ya yazdığı kızlara. Her mesajını okuyorum ben. Sen de gelmiş bana diyorsun ki..." kırılma noktasının Kubilay olduğunu o ana kadar anlamamıştım.

 

" Haklısın, ben abarttım. " dedi Gece başını sallayarak. " Hem Kubilay'dan olmaz zaten. Dediğin gibi her gün bir başkasıyla. Ben çorabımı gün içinde bu kadar değiştirmiyorum. "

 

Mizgin gülümsedi. " Bu konuyu bir daha açmayalım. Abim duyarsa araları bir hiç için bozulabilir. Abimin ona ne kadar değer verdiğini hepimiz biliyoruz. "

 

" Asla açmam. " dedi görünmez bir fermuar çeken Gece.

 

" Hem bana abimden çok abi olan birinden bahsediyoruz. " elini geçiştirmek istercesine salladı. " Neyse, gidiyorum ben biraz işim var. " gözleri bana çevrildi. " Ama seni hazırlamaya geleceğim. Haberin olsun diye söylüyorum az biraz dinlenebilirsin. "

 

" Sana dinlenme izni çıktı. " dedi Gece gülerek.

 

İkisi de gülerek odadan çıktığında düşündüğüm şey Mizgin ve Kubilay'dı. Gece bunu öylesine dile getirmiş olamazdı. Belki de bir şeyler gördüğü için konusunu açmıştı. Ama Mizgin'in geri çevirişine bakılacak olursa ortada elle tutulur bir şey yoktu.

 

Yatağa uzanarak gözlerimi kapattım. Biraz uyumak iyi gelebilirdi. Tabi düşüncelere zihnimi kapatabilirsem.

 

Sağ kolumun üzerine yattım. Film şeridine benzeyen hayatımı düşünmemek elde değildi. Sadece uyumaya çalışmak imkansızdı.

 

İç çekerek yataktan kalktım. Anlaşılan uyku bana haramdı. Odadan çıkarak kendime yapacak bir şeyler bulmak istedim. Merdivenlerden aşağıya inecekken duraksadım. Kızlar evdeydi acaba Leman'da evde miydi? Bulunduğum koridorun sonundaki oda onlara aitti. Belki de o da hazırlanamak için evde kalmıştı. İçimden bir ses onunla konuşmam gerektiğini fısıldamıyor haykırıyordu.

 

" Beni mi arıyorsun? " diyen sesle birlikte irkilerek arkama döndüm. Leman sıkıca tuttuğu telefonuyla birlikte karşımda duruyordu.

 

" Ben... " Ne diyecektim? " Konuşmamız gerektiğini hissettim. " dedim zihnimden geçenleri direkt söyleyerek.

 

" Üzerimi değişmem gerek ama gel. " beklemediğim bir tepkiydi bu. Bana normalde daha kaba davrandığı içindi belki de. Sertçe yutkunarak onun arkasından odasına girdim. Gözlerim odayı incelemek için vakit buldu. Odaya hakim olan renk griydi. Kasveti andırıyordu. " Oturabilirsin, koltuğa. " çenesiyle işaret ettiği yere çevirdim gözlerimi.

 

Bana gösterdiği yere oturdum. Ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece hissediyordum. O günden sonra ondan haber almamıştım. Kendi de yatağa oturduğunda dişlerini alt dudağına geçirdi. " Açıkçası nasıl başlaya..."

 

Cümlemi böldü.

 

" Özür dilerim. " dedi tok bir sesle. Sesi yankılanıp bir kez daha kulaklarıma geldiğinde bunu sindirmek için kendime birkaç dakika verdim.

 

Özür mü dilemişti o?

 

Leman mı?

 

Hani şu her koşulda beni evden göndermeye çalışan kadın?

 

" Seni öyle bir durumun içine soktuğum için özür dilerim. " bahsettiği durum bir ölüm meselesi olsa gerekti. Önüme arabanın üzerine düşen bir bedenden bahsediyordu. " Seninle yıldızım ilk geldiğin günden beri barışmadı ve bunun olmasını sağlayan da benim ama böyle bir durum herkes için çok fazla. Sonuçta bir..."

 

Cümlesini tamamladım. " Ölüm. "

 

Gözleri gözlerimin içine odaklandı. İlk defa gözlerinde nefret görmedim. Bana her bakışında nefreti bütün bedenime hissettirirdi. Ama bu sefer o gözlerde pişmanlık vardı.

 

" Beş tane harfin yan yana geldiği o kelime. ' dedi güler gibi bir ses çıkararak. Bir an ağlayacağını düşündüm. Ama ağlasa bile benim görmemi istemezdi. Leman güçlü olduğunu herkese göstermeyi seven biriydi. Birinin yanında ağlamanın onu huzursuz edeceğini düşündüm. " Dudaklarımızdan ne kadar da basit bir şekilde çıkıyor değil mi? " sorusu bana değil kendine gibiydi. " O gün ne hissettin diye sormayacağım sana ki buna hakkım da yok zaten. " İlk defa geri çekildiğini hissettim. " Ama lütfen bir daha Cihangir'in haberi olmadan bir yere gitme. "

 

Cihangir de nereden çıkmıştı şimdi? Ve ne alakası vardı?

 

" Onunla ne ilgisi var ki? "

 

" Çok ilgilisi olduğunu ikimizde biliyoruz. " Dudaklarını öne doğru büzdü. " Hep engel olmaya çalıştım ama olamadım. Her şeyi ben daha iyi bilirim sandım ama bilemedim. " başını iki yana salladı. " Bazen hiçbir şeye karışmadan köşede beklemem gerekiyormuş. Bunu dün seni dışarıda beklerken öğrendim. Her şeyin doğrusunu ben bilemiyormuşum. Her halta karışmak için çırpınmam gerekmiyormuş. Çünkü ben dün ilk defa..." alt dudağı titredi. " Kılımı bile kıpırdatamadım. "

 

Kaşlarımı çattım. Aleyna'nın ölümü onu da mı etkilemişti? Yoksa şu an bambaşka bir şeyden bahsediyordu da benim mi haberim yoktu?

 

" Hangi konuda? "

 

" Seni o hengamenin ortasından çekip alamama konusunda. " burnunu çektiğinde dikkatle yüzünü inceledim. Ağlıyor muydu? Gözyaşları neredeydi?

 

Elimi kalbine koyup ne halde olduğuna bakmak istedim. Şu an cümlelerini içtenlikle mi söylüyordu? " Elinden bir şey gelmezdi ki. "

 

" Sorun da bu işte. " dedi oturduğu yerden kalkarak. " Sen geldiğinden beri benim için dünya bundan ibaret. Elimden hiçbir şey gelmiyor. Kimseye söz dinletemiyorum ki dinlesinler de istemiyorum. " duraksadı. " Büyük dayı Cihangir'in kafasını karıştırdığını söylüyor ama yanılıyor. Sen hepimizin bünyesiyle oynuyorsun. Buna eminim. "

 

Konu dönüp dolaşıp Cihangirli cümleye dönüyordu, bunun farkında olan tek kişi değildim değil mi?

 

Lütfen değil diyin.

 

" Ben gidince düzelirsiniz. " dedim ellerimi birbirine kenetleyerek. O zaman her şey normale dönerdi. " Rutinlerinize dönersiniz. "

 

" Gitmeyeceksin. " dediğinde parkeye çevirdiğim gözlerimi ona çevirdim. Doğru mu duymuştum? Yoksa odada bir ses sistemi vardı ve sadece duymadık istediğim şeyleri kulağıma mı fısıldıyordu?

 

" Ne dedin? Yanlış duydum galiba. "

 

" Gitmeyeceksin dedim. " omuz silkti. " Doğru duydun işte. " ellerini söylediği şeylerin bir önemi yokmuş gibi salladı.

 

Önemi vardı. Hem de çok.

 

" Leman sen. "

 

" Umay. " gözlerini yukarı çevirdi ama bu birkaç saniye sürdü. " Senin güvende olacağın tek yer bu ev ve bizim yanımız. " Duyduklarıma inanamıyordum. Her an bir yerden biri çıkacak ve her şeyin rüya olduğunu söyleyecek gibi geliyordu. Acaba şu an derin bir uykuda falan mıydım? Leman'a bana tokat at desem atar mıydı?

 

" Sen ciddisin? "

 

" Hem de hiç olmadığım kadar. " başını salladı. " Sanemle tanışmanın da doğru olduğunu düşünmüyorum. Başka bir yol bulmak için elimden geleni yapacağım. "

 

Her şey bir hayal ürünüydü, kesin!

 

Yoksa karşıma geçmiş ve bu cümleleri kuran kişinin Leman olduğuna beni kim nasıl inandırabilirdi ki?

 

Kimse.

 

" Açıkçası ben böyle bir konuşma beklemiyordum. " gülümsediğine yemin edebilirdim.

 

" Hafızanda güzel bir yerim olmadığını biliyordum. " İç çekti. " Belki bundan sonra da olmayacak, bilmiyorum ama şu an sanki biraz iyi biri oldum senin için ha? "

 

Güldüm.

 

" Bana o şekilde davranmış olmanın eminim ki bir sebebi vardı. " Dudakları aralık bir şekilde bana baktı. " Eve girmemi istemememiş olman da normal bence. Sonuçta siz gizli göreve giden askerlersiniz. Sizlerin birileriyle arkadaş olması bile zorken evinize yabancının girmesi..."

 

" Alışılmadıktı. " dedi cümlemi tamamlayarak. Bugün birbirimizin cümlesini tamamlama günü olabilirdi. Vay canına! Onunla karşı karşıya geçmiş konuşuyorduk. Böyle bir şeyi kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. " Ama sanırım benim de bir şeylere alışmam için zaman geldi. En azından herkesin iyiliği için kabullenmeyi öğrenmem gerekiyor. "

 

" Beni çimdikler misin? " diye sorduğumda kaşları çatıldı. Ne söylediğimi anladığında ise hiç beklemediğim bir tepki verdi.

 

Kahkaha attı.

 

Leman benim yanımdayken kahkaha attı!

 

Kesin rüyadaydım, kesin.

 

" Bence buna gerek yok, elim gerçekten ağır. " dedi kahkahası kesildiğinde. Neyin içindeydim ben şu an? " Diğerleri kadar yakın olamam sana galiba. " gözleri parkeyi inceledi. " Ama artık en azından bu evden gideceksin diye bağırmayacağım. Bu da bir şeydir değil mi? "

 

Hala ona inanamıyordum. Birazdan her şey bir şakaydı yoksa bana kandın mı diyebilecek gibiydi. Konuşmamı beklemeden bir kez daha konuştu. " Şimdi akşam için hazırlanma vakti. " gözleri bedenimi inceledi. " Benim kıyafetlerim sana olabilir belki. Kilo aldığım için giyemediğim çok şey var. Ve bir gün yeniden içine girebilmek için hala dolabımda duruyorlar. "

 

Kıyafet dolabının önüne geldiğinde bir kez daha bedenime baktı ve sonra da askılıkların arasında kayboldu. Bana kendi kıyafetini verecekti öyle mi? Aklıma gelen detayla birlikte beynimden vurulmuşa döndüm. Elinde bana olacağını düşündüğü bir elbiseyle yanıma geldi. " Bu sana..." kaşlarını çattı. " Bir dakika senin niye rengin attı? " Acıktın mı? Ne oldu ki şimdi durup dururken? "

 

Dudaklarımı ıslattım. Ne acıkmıştım ne de susamış. Sadece son zamanlarda çok şey yaşamıştım. Ve bunun biri ölümdü.

 

" Sanem normalde kıyafetlerini kimseyle paylaşmazmış. " dedim zihnime kaydolan bilgiyle. " Ama gözden çıkardığı kişilere bir kerelik izin veriyor. " gözlerimi kaçırdım. " Ve zaten ondan sonra..."

 

Öldürüyor diyemedim.

 

Ama o beni anladı.

 

" Cani. " dedi bana temas kurmak isteyip elini uzattığında. Lakin dokunamadı. Leman çekiniyordu. Benimle arasını düzeltmek istemiş olması her şeyi geride bırakacağı anlamına gelmiyordu. " Eğer elbise vermem sana kötü şeyler hatırlatacaksa boşver. " elindekini yatağa attı.

 

" Yok, sorun yok. " dedim güven verici bir sesle. O Sanem değildi ya sonuçta değil mi?

 

Ama o da askerleri emirleriyle delirten bir komutan dedi iç sesim. Onları doğduklarına pişman eden seni neden etmesin?

 

" İstersen Mizginlerle hazırlan. " gözlerini Yatağın üzerine koyduğu elbiseye çevirdi. " Elbise senindir. İster giy, ister giyme. Sanırım çok hızlı bir başlangıç yaptık. " elini saçlarının içinden geçirdi. " Benim için de bu kadar konuşma yeter. Adım attım sonuçta. "

 

" Haklısın. "

 

Odadan çıkmak için kapıya doğru ilerledim. " Umay. " dedi durmamı sağlayarak. " Ateşkes ilan ettik, değil mi? " bir de benden doğrulanmasını mı istiyordu? O ana kadar hep kendi isteğiyle benimle konuştuğunu düşündüm. Ama nedense bu sorusu bana birilerinin zoruyla benimle konuşuyormuş gibi hissettirdi. Belki de odada bir kayıt cihazı vardı. Büyük dayı benimle arasını düzeltmesi gerektiğini dile getirdiyse bu yüzden benimle konuşuyor olabilirdi.

 

" Ateşkes ortada bir savaş varsa ilan edilir. Ben sana hiçbir zaman savaş ilan etmedim. " dedim bilmiş bir sesle. " Ama sen ettik bil, ateşkes. " dedim odasından hızla çıkarak.

 

Ya düşüncelerim kirliydi ya da insanların ta kendisi.

 

Akşama kadar aynanın önünde oturup kendime sorduğum soruyu düşünüp durdum. Leman'ın öyle durup dururken ateşkes ilan etmiş olması da neydi? " Hazır mısın? " odaya küt diye dalan kişi tabi ki de Mizgin'den başkası değildi. Sandalyede oturan bedenimi inceledikçe kaşları çatıldı. " Bu üzerindeki bir yerden tanıdık geliyor. " gözlerini kısarak bir kez daha inceledi. " Aklıma bir şey geliyor ama ihtimali dahi olmadığı için soramıyorum. "

 

" Leman'ın. " dedim ayağa kalkarak. Sormak istediği soru buydu. Elbisenin Leman'ın olup olmadığı.

 

" Durun bir dakika bayılacağım galiba. "

 

Omuz silktim. " Benimle ateşkes ilan etti. " göz devirdim. " Asıl şimdi bayılabilirsin. "

 

Mizgin'ın ağzı neredeyse yere düşecekti. Şokun etkisiyle dudakları ağzına kuş girecek kadar açılmıştı.

 

" Bu büyük bir olay. " eliyle ağzını kapattı. " Neyse ki partiliyoruz. Bir de bunu kutlarız. " göz kırparak koluma girdiğinde hızla merdivenlerden indik. Diğerleri aşağıda bekliyordu. Gece bedenine yapışan strablez mor bir elbise giymişti ve tenine o kadar yakışmıştı ki Alparslan onu görünce ne tepki vereceğini az çok tahmin edebiliyordum.

 

Boy aynasında kendime son bir kez baktım. Kalçamın beş parmak altında biten siyah elbise vücudumu ikinci bir deri gibi sarmıştı. Elbisenin sırtı tamamen açık olduğu için tenime değen soğuğu direkt hissedeceğime emindim. Kapının çalmasıyla birlikte " Sen niye ruj sürmedin? " diyen sesi duydum. Kapının önündeydik. Ama kimse açmıyordu. Mizgin çantasından çıkardığı kırmızı ruju dudaklarıma hızla sürdüğündr itiraz edemedim bile. " İşte şimdi hazırız. " diyerek kapıyı açmaya gitti.

 

Bende onun arkasından ilerledim. Kapıyı açıldığında karşıma çıkan üç kişiye uzun uzun baktım.

 

Cihangir gelmişti ve yalnız değildi.

 

Kaşlarım çatıldı, burnumun direği sızladı.

 

Kapıda Cihangir Alparslan ve bir kadın duruyordu. Kadın ikisinin ortasına geçmiş kollarına girmişti. " Hazır mıyız? " diye sordu heyecanlı bir sesle. O an rengimin attığını hissettim.

 

Bu kadın da kimdi böyle?

 

Ve bu samimiyette neydi?

 

Bölüm : 22.12.2024 20:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...