16. Bölüm

15.KÜPE

Rumi
gizemlikimliksizz

Kalbim buzdan bir madde olmak için fazla sıcaktı. Bakışlarım soğuk olsa da duygu yüklü olduğunu açıkça belli ediyordu. " Birini gözlerinle öldürebilseydin şu an Cihangir ölü olurdu. " dedi Kubilay elindeki bardaktan bir yudum alarak.

 

Eve getirdikleri o kız sürekli Cihangir'in yanında dolanırsa bu dediği ihtimal gerçekleşebilirdi. " Göz göze gelsek belki. " dedim umursamıyor gibi. Ama kesinlikle umursuyordum. Mekana geldiğimizden beri ona bakıyordum. Lakin onun gözleri benimkilerini bir kere bile bulmamıştı.

 

" Rahatla biraz. " dirseğiyle beni dürttüğünde içimdeki kıvılcımları durdurmak zordu. Alparslan ve Cihangir'in yanındaki kadın karargahtaki hemşirelerden biriydi. Hatta Gece'nin yakın arkadaşı olduğunu iddia ediyordu. Ama Gece'nin yüzüne bakınca alakalarının bile olmadığını anlıyordunuz.

 

" Ben sadece ailecek takılacaksınız sanıyordum. " dedim kendimi de o ailenin dışında tutarak. " Bu kadın neden burada ve her hareketinde daha da yaklaşıp duruyor? "

 

" Yaklaşmıyor. " dedi Kubilay başını sol omzuna koyup bana doğru eğilerek. " Sen görmek istediğin senaryoyu kafanda yazıyorsun. "

 

" Gözlerim kör değil Kubi. "

 

" Sinirden hiçbir şeyi görmüyorsun sanmıştım. Aa yoksa o sinir değil de kıskançlık mı? " diye sorduğunda Cihangir'in kolundan çekip yanıma getirmek istedim. Bana emanetle alakalı kurduğu cümleden sonra doğru düzgün hiç konuşmamıştık. Bana bakmamıştı bile. Eve geldiklerinde beni incelemesi hariç. Bakışlarını yakaladığımda ise gözlerini kaçırmıştı.

 

" İşin yok mu senin? " kendimi iyi hissetmiyordum. Kanımda gerçekten dolaşan ve beni rahatsız eden bir duygu vardı. Benimle konuşmadığı içindi kesin bu.

 

" Eğlenmeye geldik, ne işi? " omuz silkti Kubilay. Gözleri arada Mizgin'i takip ediyordu. Sonra da Cihangir ve Alparslan'ın bulunduğu kısma çevriliyordu. " Göreve gideceğiz dedik sen bizi erkenden gönderdin herhalde göreve. "

 

İçim bunaldı. " Geri geleceksiniz değil mi? "

 

Sorumla birlikte Kubilay elindeki bardağı önümüzdeki masaya yaslayıp elinde çevirdi. " Bu soruna net cevap veremem. " yutkundu. " Neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. "

 

" Ama hep geldiniz, değil mi? " gözlerim Cihangir'in üzerinde gezindi. Bizden en fazla beş adım ötede oturuyordu. Bir masanın etrafında dizilmiş etrafı seyrediyorduk. Gerçi Mizgin biraz dans etmek için piste yakın bir yerde tek başına sallanıyordu.

 

Kubilay sertçe yutkundu. Bulunduğumuz yerdeki sese rağmen bunu duymuş olmama şaşırdım. "Şimdiye kadar gelmiş olmamız yine geleceğimiz anlamına..."

 

" Gelir. " dedim devam etmesine engel olarak. Ne diyeceğini biliyordum. Onların yarını yoktu. Gözlerimi sımsıkı kapatmak ve aklıma gelen ihtimali silmek istiyordum. " Gelirsiniz siz. "

 

" Açıkçası..." diye başlayan cümleleri hiç sevmiyordum. Özellikle de kötüye yakın şeyler konuşurken gelen açıkçaları.

 

" Bu cümleyi duymak istiyor muyum emin değilim. " Dudaklarımı ıslatmak için dilimi alt dudağımın üzerinde gezdirdim.

 

" Söylemem o halde. " dedi göz kırparak. " Onu bunu bırak da sen bu çocuğa ne yaptın kız? Bugün ebemin herekesini gösterdi bana. "

 

" Ebenin herekesi mi? " diye sordu yanımıza gelen Mizgin. " O ne be? Yeni kelime tükertme deyince de sen Kubi. "

 

" Aranan yüzüm değil mi? " yarım ağız gülümsedi. " Sen soruma cevap vermedin. " gözleri bana çevrildi. Mizgin tam Cihangir'in olduğu yerin önünde duruyordu. Elimde onu çekip atmak istedim. " Ne yaptın Cihangir'e? "

 

" Ne yapmış olabilirim sizin Cihangirinize? " diye çıkışmamı ikisi de beklediği için önce birbirlerine baktılar daha sonra da bana. " Kocaman adam, kim ne yapabilir? "

 

Kubilay gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. " Kocaman adam ama birilerine küçük çocuk gibi davranıyor. "

 

" Kime? " kaşlarım çatıldı. Yanındaki kızdan bahsediyor olabilir miydi? Şu hemşire olan?

 

Omuz silkti. " Bayağı meraklısın bugün Umaycım. " elini yanağıma koyup sıktı. Yüksek sesli müziğin içinde sesini duymak da bir yetenekti değil mi?

 

" Bana bakmıyor bile. " dedim kafasını kaldırıp bizden tarafa baktığında. Kubilay'ı inceledi.

 

" Ne yaptıysan artık..."

 

" Hiçbir şey yapmadım. " dedim gözlerimi kapatıp sakinleşmeyi deneyerek. Mizgin koluma dokundu.

 

" Yanındaki kıza gıcık oluyorum yalnız. Bir de abimle Cihangir'in ortasına oturmuş ya. " dudaklarını öne doğru büzdü.

 

" İkisininde biri olsun da hangisi olursa olsun diyor kendince. " Kubilay'ın sesini kulağımda hissedince sinir krizi patlaması yaşayacağımı düşündüm. Ne demekti ikisinden biri olsun?

 

" Abimin gözü Gece'den başkasını görmüyorken bu çabasına bitiyorum kızın. " dedi Mizgin sırtını arkamızda bulunan masaya yaslayarak.

 

" Belki de istediği abin değildir. " Dudaklarımı birbirine bastırdım. Cihangir ağzını açıp tek kelime bile etmemişti kızla. Ama kız sürekli bir şeyler mırıldanıyor onlarla konuşmaya çalışıyordu. " Hedefi başkadır. "

 

" Cihangir mi? " Kubilay'ın sorduğu soruyla iç çektim. Adını duymak bile kalbimin ritmini değiştiriyordu. Ben ondan nasıl uzak durmayı deneyecektim?

 

" Cihangirse yandı. " dedi Mizgin gülerek. " Kimseyle üç kelime etmez. Nasıl anlaşacak merak ediyorum gerçekten. "

 

Benimle üç kelimeden fazlasını konuşuyor diye bağırmak istedim o an. Herkes görsün istedim. O konuşuyor ama istediği kişiyle demek istedim.

 

Leman elindeki bardağı yukarı kaldırıp bana gülümsediğinde Kubilay içtiği kokteyli püskürttü. " Leman sana mı selam verdi yoksa ben bir tür halüsilasyon falan mı görüyorum? "

 

" Doğru görüyorsun. " dedim sadece dudaklarımı oynatarak. " Ateşkes ilan etmiş benimle. Öyle söyledi. Hatta üzerimde bulunan elbise de ona ait. " Kubilay üzerimi ilk defa görmüş gibi inceledi. " Bende şaşırdım. "

 

" Şu kızın ölümünden etkilendi o. " dedi Mizgin kokteylinden büyük bir yudum alarak.

 

Kaşlarımı çattım. " İyi de o zaten göreve gittiğinde de bir sürü ölüm görüyor. Alışkın değil mi? " Dudaklarımı ıslattım. " Neden etkilensin ki? "

 

" İkisi farklı şeyler. " diye açıklama yaptı Kubilay. " Leman'ın bu tarz şeylere zaafı var. Güzel bir çocukluk geçirdiği söylenemez. "

 

" Bunu bildiğini sakın belli etme, bir tarafımızı keser valla. " dedi Mizgin elini dudaklarına götürüp görünmez bir fermuar çekerek.

 

" Konuyu o açmadığı sürece bende açmam. " omuz silktim. " Ne duydum ki zaten? "

 

" İşte gerçek çingu bu ya. " dedi Kubilay beni sarsarak.

 

" Çingu? " o da ne demekti?

 

" Arkadaş. " dedi Mizgin göz devirerek. " Hint dizilerini terk edip kore izlemiş belli. "

 

Güldüm. İkisinin arasında olan bu dizi savaşı nedense hoşuma gidiyordu. " Güzel bir kelime ya hoşuma gidiyor ondan kullanıyorum. Yoksa onları izlediğim için falan değil. Yani gidip bir de tüysüz, aynı yüzleri olan birbirinden ayıramadığım insanların dizilerini mi izleyecektim? Kuşilerim dururken hemde? "

 

Mizgin öne doğru eğildi. " Healer yeni sezon çekeceklermiş yıllar sonra. " dedi gizli bir bilgi veriyormuş gibi. " Senin ilk dizindi ya hani? "

 

" Ciddi olamazsın! " dedi Kubilay sevinçle dudakları kıvrıldığında.

 

" Aha, yakaladım seni. " işaret parmağını Kubilay'ın göğsüne götürdü. " Doğru söyle yine izledin değil mi? Herkese izlemiyorum diyip gece yatağa yatınca izliyorsun değil mi? Utanma itiraf et, çinguu..."

 

" Bir de eller yukarı de Mizgin tam olsun. " göz devirdi Kubilay. " Ayrıca ne alakası var? "

 

" İtiraf etsen ölür müsün acaba? " diye sordu Mizgin kaşlarını çatarak.

 

" Bir kere geceleri ne yaptığımı bilmek dahi istemezsin. İkincisi de Healer'ı sürekli izlemiyorum. "

 

" Ne yapıyormuşsun geceleri? " Mizgin'in gözleri kısıldı. " Dur söyleme ben hemen tahmin edeyim. "

 

" Edebileceğini sanmıyorum. " omuz silkti Kubilay. Sesi de rengi de değişmişti. Tartışmaları bambaşka bir boyut almıştı. İkisini neredeyse ağzım açık izliyordum.

 

" Çok zor değil be Kubi. Senin hayatın tek düze. "

 

" Ya, anlatsana biraz benim hayatımı. "

 

Mizgin kaşlarını çattı. Gözleri omzunun üzerinden ilerimizde duran abisine kaydı. Sonra da Kubilay'a dönerek konuşmaya başladı. İçindekileri kusacak gibi bir hali vardı. " Kadınlar kadınlar kadınlar. " dedi Mizgin abartılı bir sesle bağırarak. " Tek gecelik olanlar, sadece mesajlaşılanlar, gözümün önünde flörtleşmeler. " sertçe yutkundu. Yanlış bir şey söylemiş gibi gözlerini kaçırdı ama vazgeçmedi devam etti. " Her gece yatmadan önce bir kızla mesajlaştığını sonra da hiçbir şey olmamış gibi sabah mesajlarına cevap vermediğini bilmiyorum mu sanıyorsun? Gecelerin başka nasıl geçebilir ki senin? Düşündüğün başka bir şey var olabilir mi? "

 

Kubilay alt dudağını dişlerinin arasına alarak bir süre konuşmadan Mizgin'in yüzünü inceledi. Üzüldüğünü düşündüm. Ama anlattıklarına göre Kubilay öyle biriydi. Bir günde üç tane kişiyle ayrı ayrı görüştüğünü bile dile getirmişti. Ve üçüyle de aynı mekanda buluşmuştu.

 

" Haklısın. " dedi itiraz etme hakkını kullanmadan. Gözlerini Alparslan'a çevirdi kısa bir süreliğine. " Aynen her gece söylediklerini yapıyorum. "

 

" İtiraz bile etmiyorsun. " dedi Mizgin söylediklerinin aksini iddia etmesi gerektiğini dile getirerek.

 

" Senin kafandaki adam oluyorum işte Mizgin, sorun ne? " Kubilay'ın sesini tonu ilk defa oldukça sessizdi. Kırıldığını düşündüm. Mizgin'in onun hakkındaki düşüncelerinden etkilendiğini düşündüm.

 

" İnkar etmeyecek misin yani? " sorusu ondan bir beklenti içeriyordu. " Uyumadan önce söylediklerimi gerçekten yapıyor musun? " sesindeki tınıdan her an ağlayabileceğini hissettim. Daha bugün Geceyle konuşurken onunla arasında bir şey olamayacağını söylememiş miydi? Şimdi neden bu kadar takıyordu ki Kubilay'ın ilişkilerini?

 

Omuz silkti Kubilay. " Aynen. "

 

" Kubilay aynen demenden nefret ediyorum nefret! "

 

" O zaman ben gideyim. " diyerek Mizgin'in yanından sıyrılarak mekanın çıkış aynı zamanda giriş kapısına doğru ilerleyip gözden kayboldu.

 

Kaşlarım havalandı. Az önce ne yaşamıştık? Daha doğrusu ikisi arasındaki bu gerilim de neydi? " Gerizekalı! " dedi Mizgin ayağını yere sertçe vurarak. " Aptalın teki bu çocuk. " gözlerini kapatarak sakinleşmeyi denedi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Geri tepecek şeyler söylerse ona ne söyleyeceğimi bilmediğim için susmanın en doğru şey olduğuna karar verdim. " Bir de arkasına bakmadan gitmesi yok mu? İşine gelince küçüğüm diye seslenmeyi, abimden daha çok abi olmayı biliyor şurada iki cümle kuramıyor. Aynenmiş. Kıçımın ayneni. " sinirle saçlarını savurdu. " Abimlerin oraya gidelim mi? "

 

Başımı salladım. " Olur. "

 

Konuşmak istemediğini o an anladım. Onun hakkında biriyle konuşmak istemiyordu. Bazen bazı kişileri konuşmak için yeterli kelimelerimiz olmazdı. Bu da sanırım öyle bir şeydi.

 

Kubilay Mizgin için konusu açılmaması gereken o saklı kutu olabilirdi.

 

Cihangirlerin yanındaki koltuklara oturduğumuzda Alparslan Mizgin'i dikkatle inceledi. Cihangir geldiğimizi bilmesine rağmen bize bakmadı. Bu küslük aşamasına geçmiş olabilir miydi? Onun tam karşısında oturuyordum. Bir kez bile göz göze nasıl gelemezdik?

 

" Mizgin iyi misin abicim? O yüz ifadesi de ne? " diye sorduğunda gözlerini kapattı Mizgin.

 

" Gerginim biraz ama geçer. " Gözlerini mekanda gezdirdi. Kimi aradığını sormadım ama sanırım biliyordum.

 

" Kubi sizle değil miydi? " Gece'nin bana doğru eğilmesiyle ne diyeceğimi düşündüm.

 

" Biraz hava alacağını söyledi. " dedi Mizgin benden önce davranarak. " Bol bol ihtiyacı olan havaya. " ellerini birbirine bastırdı. " Belki de birini gözüne kestirip gitti. Kubilay bu bilirsiniz. "

 

Kubilay bu bilirsiniz lafı niyeyse benim bile canımı sıktı.

 

Öyle tanınıyor diye hep öyle olacak değildi ki.

 

İnsanlar değişirdi. Değişirdi değil mi?

 

" Baksanıza ne diyeceğim. " dedi Mizgin ellerini birbirine kenetleyip bir süre sonra açtığında. Şu kapıdan ilk giren kişiyi öpme oyununu oynayalım mı? "

 

" Yuh Mizgin bacım! " dediğini duydum Barbaros'un. " Ağzından nasıl kelimeler çıkıyor senin? "

 

" Böyle kelimeler. " dedi Mizgin üzerine basa basa.

 

" Kubilay burada olsaydı..." diye başladı Barbaros ama onun sesini kesen kişi yine Mizgin'di.

 

" Kubilay da kimmiş? Abim var burada. Ona ne benim ne yapmak istediğimden? Kimi öpeceğimden? " öfkeyle kalkan zararla oturur dedikleri şey bu olsa gerekti. Az önce ona sinir olduğu için şu an onun yapmasına ihtimal dahi vermeyeceği şeyleri yapmak istiyordu.

 

" Burada olsaydı koşarak o kapıya gidip ilk giren kendi olurdu, bunu ikimizde biliyoruz Mizgin. " diyen Gece'nin kısık sesini duymuştum.

 

Mizgin sinirle soludu. " Onu öpeceğime kapıdan giren ilk kişiyi cidden öperdim. " omuz silkti. " Ama sadece kendi halimizde takılıyoruz. Öpmeyeceğim kimseyi korkmayın. " gözlerini abisine çevirdi. " Abimin birini elinden geçirmesini istemiyorum. " dudaklarını öne doğru büzdüğünde " Sırayla oynayalım. İlk giren benimki, ikinci giren Umay'ınki. Üçüncü de Gece'ninki. Leman sen? "

 

" Leman'ı ben öperim. " dedi Barbaros çabuk cevap vererek. " Bunun için kapıdan girmeme gerek yok. " Kimseyi umursamadan Leman'ın dudaklarına eğildiğinde gözlerimi başka bir yöne çevirdim.

 

Tabi ki de Cihangir'e.

 

Başka kime bakacaktım ki?

 

Derin bir nefes aldım. Oyunu sadece yüzeysel olarak oynayacak olmamız bile beni geriyordu. Kalkıp giren kişiyi bulup tabi ki de öpmeye gitmeyecektim ama o kişinin Cihangir olmayacağını bilmek ruhumun sıkılmasına sebep oluyordu. Ve en kötüsü de bu düşünceyi içimden çıkaramıyordum.

 

Cihnagir ona baktığımı hissettmiş gibi ayağa kalkarak masadan uzaklaştı. Çıkışa doğru gitmedi. Gittiği tarafta ne olduğunu bile bilmiyordum. Geldiğimizden beri oturduğumuz tek yer burasıydı.

 

" Hadi oraya değil, kapıya bakacaksın Umay. " dedi Mizgin başımı elleriyle çevirip kapıya bakmamı sağlayarak. Bu oyun gerçekten ruhumu şu an da sıkmaya başlamıştı. " Kimsenin içeri giresi gelmiyor galiba. " dedi elini alnına vurarak. " Benim için gelen kimse yok. "

 

Birkaç dakika hepimiz sadece kapıya baktık. Gözlerimi arada bir pistin diğer tarafına çevirip Cihangir'in nerede olduğunu bulmaya çalışıyordum. Ama görünürde yoktu. " Biri geliyor. " dedi Gece ellerini birbirine çırparak.

 

" Bakalım öpeceğim şanslı kişi de kim? " Göz devirdi. " Yani sahte hayal olan öpücük. "

 

Dikkatle giriş kapısına baktım. Giriş dumanlı olduğu için orta kısma gelene kadar kim olduğu seçilmiyordu. " Ve ilk giren..." dedi Gece bir kez daha ellerini çırparak. Sonra gördüğü yüzle hızla Mizgin'e doğru döndü. Yüzünü incelemek istemiş olmalıydı. " Kubilay mı? Bu ne ara dışarı çıktı? "

 

Kapıdan giren Kubilay'ın gözleri mekanda o kadar kişi olmasına rağmen yanımda oturan Mizgin'in yüzünü buldu. Mizgin de ona bakıyordu. " Lanet olsun! " dediğini duydum Mizgin'in. Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini sertçe yutkundu. " Hayalime bile karışıyor ya. "

 

Kapıdan ilk giren kişinin Kubilay olması gerçekten bir şaka mıydı? Duymuş olma ihtimali bile yoktu. Hissetmiş miydi?

 

" Ay biri daha geliyor. Umay'da sıra. " Gece Mizgin'in dikkatini dağıtmak için söylemişti sanırım. Oynadığı oyun burnundan gelmiş gibi görünüyordu Mizgin için. Bir başkasınınkine bakacak durumu yoktu.

 

Şoktaydı.

 

O kadar insan içinden Kubilay gelmişti.

 

Keşke dedim içimden. Keşke Cihangir çıksa, o kapıda belirse ve herkes öpmem için tezahürat yapsa.

 

Bir dakika öpmek mi?

 

Ne düşünüyordum ben böyle?

 

Kağıt üzerinde evlilik yapacağım adamı öpmek gibi bir hayalim mi vardı?

 

" Yuh ama ya. " dedi Barbaros gülerek. " Bacımlara denk gelen adamlar yine bizim adamlar. " dedi memnun olduğunu belli eden bir sesle.

 

Ben ise dualarımın anında kabul olmasının getirdiği şokla öylece kapıya bakıyordum.

 

Gerçekten de Kubilay'ın arkasından giren ilk kişi Cihangir olmuştu. Mekanın dışarı açılan başka bir kapısı olduğunu bilmiyordum. Gerçi mekan hakkında ne biliyordum ki?

 

Cihangir kapının önünde durmaya devam ettiğinde kendime hakim olamayarak ayağa kalktım. " Nereye? " diye sordu Mizgin kolumdan tutarak. Kendimi onun ellerinden kurtararak hiçbir şey söylemeden yürümeye başladım.

 

Bana bakmayan adamın yanına gidiyordum. Ne yapacaktım? Bana bakmaya zorlayacak mıydım? " Ay dans şarkısı çıktı. Ben Cihangirle dans mı etsem? Nerede o? " hemşirenin sesiyle birlikte yutkundum.

 

" Cihangir danstan nefret eder ve beceremez. " dedi Alparslan iç çekerek. " Onu ikna etmen imkansız. "

 

Benimle yağmur yağdığında dans etmişti...

 

Belki tam dans değildi ama elleri belimdeydi.

 

" Olsun ben şansımı bir kereliğine deneyeceğim. " diyerek ayağa kalktığında hızlı adımlarla Cihangir'in dibinde bittim.

 

Beni gördüğünde ilk defa göz göze geldik. Yanına neden geldiğimi merak ediyor olmalıydı. Haklıydı. Yan yanayken bile başka dünyalarda gibi duruyorken, aramıza bu mesafenin girmesine izin veren benken şimdi neden yanında olduğumu sorguluyor olmalıydı.

 

" Umay? " dedi Kubilay kaşlarını çatarak. " Bir sorun mu var? "

 

Yine Cihangir dışında herkes konuşuyordu.

 

" Var. " dediğimde Cihangir gözlerimin tam içine bakıyordu. Ne olduğunu sorguluyor, içimi okumaya çalışıyordu. Koşarak ilk giden olmak için tetikte bekliyordu.

 

" Biri bir şey mi..." Devamını getiremedi ilk defa konuşan Cihangir. Çünkü onun konuşmasını susturacak bir şey yaptım.

 

Koluna girerek parmak uçlarımda yükseldim. " Emanetin olarak yanında durmam gerektiğine karar verdim. Emanetlere sahip çıkmak senin en önemli görevin sonuçta, değil mi asker? " Nefesimi hissediyor olmalıydı. Kubilay'ın bakışları ikimizin arasında gezinip Cihangir'in koluna girdiğim ellerimde durdu. Kaşları havalandı. " Sahip çık bana. " yutkundum. " Emanetine. "

 

Cihangir sertçe yutkunarak koluna sardığım elime baktı ve sonra hiç düşünmeden ikimizi yürümeye zorladı. Yani o yürüyünce otomatikman bende yürümek zorunda kaldım. Az önce geldiği çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladığında aklımda hiçbir şey yoktu. Geride bıraktıklarımız umrumda bile değildi.

 

Beni götürsün istiyordum.

 

Belki de biraz yalnız kalmak da istiyordum.

 

Ben neler istediğimin farkına ne zaman varacaktım?

 

Dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. Mekanın boğuk olduğunun farkında yeni veriyordum. Önümüze çıkan yolu tanıyor gibiydi. Soldaki ara sokaklardan birine girerek yürümeye başladı. Nereye gittiğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Açıkçası merak da etmiyordum. Benimle konuşsun istiyordum. Ve sanırım bunu yapmak için bir yer arıyordu. Bir bank bulduğunda beni oturttu ve kendi de ayakta dikilmek yerine yanıma oturdu.

 

Ve yine koca bir sessizlikle bıraktı beni.

 

" Neden geldik buraya? " diye sordum ona doğru dönerek. Konuşmayacaktı, yüzündeki ifadeden bunu anlayabiliyordum.

 

Gözleri karşı yolun ucundaki sahile çevriliydi. " Bilmiyorum. " dedi dudaklarını birbirine bastırarak.

 

" Sence de artık benimle bu küslük oyununa bir son vermen gerekmiyor mu? "

 

Gözlerini yine bana çevirmedi. Ellerimi çenesine koyup bana bakmaya zorlamak istiyordum.

 

" Küs değiliz, bunu biliyorsun. "

 

" Belki de bilmiyorumdur. " omuz silkerek ayağımın birini altıma alarak bedenimi tamamen ona doğru döndürerek oturdum. Sol profilini zihnime kazıyabilecek kadar yakındım ona. " Dağ evinden beri benden uzak duruyorsun ve konuşmuyorsun. "

 

" Sana öyle gelmiş. "

 

" O zaman neden hala yüzüme bakmıyorsun? " sorduğum soruyla birlikte derin bir nefes aldı. " Bak hala..."

 

Bir anda bana doğru dönüp elini çeneme koymasıyla sesim kesildi. Nefes nefese kalmamak için bir sebep bulamadım. Çünkü dudakları dudaklarıma değecek kadar yakındı. Oturduğum pozisyon bizi daha da yakınlaştırmış olmalıydı. " Gözlerini mi bakmamı istiyorsun? " gözleri anlık dudaklarımda dolaştı. " Dudaklarına mı? " nefesini aralık olan dudaklarımdan içime girdiğinde yutkunmamak için kendimi tuttum. " Söylesene, tam olarak nerene bakmamı istiyorsun? " sertçe yutkunduğunda midemin kasıldığını hissettim. " Yüzünde..."

 

Kasıklarımda bir sızı hissettiğime yemin edebilirdim. Ses tonu beni öyle bir etkiliyordu ki kendimden geçmemek için büyük çaba harcamam gerekiyordu. " Aklımı kaybedeceğim kadar yakınsın. " dudaklarımdan çıkan cümle gerçekten bu muydu? Kahretsin, ne demiştim ben?

 

Dudağının kenarı kıvrıldı. Eli hala çenemde duruyordu. Muhtemelen bıraksa çenemin yeri boylayacağı bir sahneyle karşılaşabilirdik. " Senden uzak durmayı denedikçe daha da yaklaşıyorum galiba ha? "

 

" Benden uzak durmanı istemiyorum. " çenemi okşadığında gözlerimi kapatıp başımı omzuna yaslamak istedim.

 

" Fazla yakın olmamız sorun..."

 

" Sorun falan değil ki ayrıca unuttun mu sen benim kağıt üstünde de olsa kocam olacaksın. " Dudağımı yaladığımda bakışları gözlerimi terk ederek dudaklarıma indi. Ademelmasının hareketiyle kalbim hızlandı.

 

" Bu unutabileceğim bir konu değil. " gözleri yeniden gözlerime çıktı.

 

" Neden unutmuş gibi davranıyorsun o zaman? "

 

Kaşları anlık çatıldı. " O da ne demek? "

 

" O kız. " dedim kaşlarımı tamamen çatarak. " Hemşireymiş onunla yakın duruyordun. " gözlerimi kaçırma gereği duymadım.

 

" Yakın duran ben değildim. " başını iki yana salladı.

 

" Sanırım o biraz yapışkan bir tip. "

 

Başını sallayarak beni onayladı. " Ve bu seni rahatsız etti, doğru mu anladım? " gözlerimi tam da bu noktada kaçırmak istedim. Hatta kafamı bir deve kuşu gibi kuma gömmek de istiyordum.

 

" Kağıt üstünde de olsa evli olacaksın yakında. " Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Bu konuşmaya gerek var mıydı diye sorguladım kendimi. " Başkalarıyla yakın olmanı istemiyorum. İlla biriyle yakın olacaksan.."

 

" Bu sen olmalısın. " cümlemi tamamladığında göz gözeydik. Bakışlarında iyimser kırıntılar vardı. Bunu ben uyduruyor da olabilirdim. Bazen sadece görmek istediğimiz şeyleri görürdük. Belki de ben şu an öyle bir anın içindeydim.

 

" Evli olduğumuzu kimse bilmeyecek. " başımı iki yana salladım. " Saçmaladım galiba ben. " Kimse bilmezken neden başkalarından uzak durmasını istemiştim ki? İstediğini yapabilirdi. " Ben kendimi fazla kaptırdım sanırım. Sonuçta kimse seninle benim aramda olanları bilmeyecek. Herkes istediği şeyi yapa..."

 

İşaret parmağını dudağımın üzerine koyup sus noktama sabitlediğinde susmak zorunda kaldım. " Herkes istediği şeyi yapar diye bir şey yok. " gözlerini kıstı. " Çıkar bunu aklından. Küçük bir imzanın hayatımıza etkisi ne olabilir ki diye düşünüyorsun belki ama inan sandığın kadar küçük bir etkisi olmayacak. " gözleri yüzümü inceledi. Tepkimi izliyordu. Açıkçası ona kapıldığımı kendi içimde kabullendiğimden beri onunla evli olabilmek için can atıyordum. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

 

" Bu teklifi öneren senmişsin. " dedim konunun en başına dönme kararı alarak. Çünkü biraz önce söylediği o küçük olmayan etkiyi duymanın bana iyi geleceğini düşünmüyordum. " Senin için sorun olmayacak mı? "

 

Gözlerini kaçırdı. " Benim için seninle alakalı hiçbir şey sorun olmadı. " cümlesinin içindeki anlamların altını çizmeye çalışan zihnim söylediklerini yüksek sesle tekrarlıyordu.

 

" Hayatının gündemini tamamen değiştirmiş olmam bile mi sorun değil? "

 

" Değil. " yanağıma düşen saçı boşta kalan eliyle kulağımın arkasına ittiğinde göz kapaklarım ağır geldi. Kapatmak ve bu anın tadını çıkarmak için adeta yalvarıyorlardı.

 

" Ben ilk duyduğumda..."

 

" Ne hissettiğini tahmin edebiliyorum. " başını salladı. " Muhtemelen yine ailenin böyle bir karar verdiğini düşündün. "

 

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. " Bunu nerden bildin? "

 

Omuz silkti. " Yakında seni senden daha iyi tanıdığımı iddia edebileceğim. "

 

Gülümsedim. Nerden bilmişti? Büyük dayıyla son olanlardan sonra benimle ilgili bu konuyu konuşacaklarından pek emin değildim. " Düşüncelerimi okuyacaksın diye ödüm kopmuyor değil. "

 

Dudakları kıvrıldı. Çok konuşan biri değildi, bunu arkadaşları bile söylemişti. Ama benimleyken bambaşka biri oluyordu. Konuşuyordu. Bana eşlik ediyordu.

 

" Onun için daha fazla çalışma yapmaya ihtiyacım var. "

 

" Çalışma derken? "

 

" Uyurken, yemek yerken ya da biriyle konuşurken seni izlemek gibi çalışmalar. " yutkunmama hatta nefessiz kalmama sebep olan sözleriyle birlikte neredeyse tükmüğümde boğulacaktım.

 

Bana içinde büyük anlamları olan şeyler söylüyordu.

 

Ama hiçbirinin altını çizmem için yeterli süre vermiyordu.

 

" Birini öylece izlemek saçma olmalı. " dedim diyebileceğim en normal cümleyi ayarlayarak.

 

" İşte olay orada başlıyor. Bunun saçma olmadığına inandığında. " çenemi tutan elinin gevşediğini hissettim. Bırakmasını istemiyordum. Neden daha sıkı tutup beni kendine doğru çekmiyordu ki? " Ve bir anda kendini bunu yaparken bulduğunda. "

 

" Daha önce başına böyle bir şey geldi mi? " elimi salladım. " Yani birini hiç öyle izledin mi? Ya da bir anda birini izlerken kendine gelip ben ne yapıyorum diye sorguladın mı kendini? "

 

Alt dudağını dişlerinin arasına alınca gözlerim oraya kaydı. " Çayı şekersiz içen birini izledim. " dedi tok bir sesle. " Yağmuru izlerken uyuyakalan biriydi o kişi aynı zamanda. "

 

Kalbimin sesini uzaydan bile duyabilirdiniz. Bahsettiği kişi bendim. Çünkü iki özellik de bende vardı ve en fenası ikimizin bu şeylerle ilgili bir geçmişimizin var olmasıydı.

 

Dudaklarım aralandı ne söyleyeceğini bilemeyerek kapandı. Gözleri dudaklarımın hareketini incelemek ister gibiydi. Uzun süre dudaklarıma baktı. Belki de izleyip yorumlamak istediği yer şu an orasıydı. Ne diyecektim? Bahsettiğin kişi benim mi? Bunu desem ne değişirdi ki? İkimizde neyi ve kimi kastettiğini gayet iyi biliyorduk. Bunu açıkça dile getirmeye ihtiyacımız var mıydı?

 

Sanmıyordum.

 

" Ama onu izlerken kendimi sorgulamadım. " Benim konuşmayacağımı anlayınca tekrar konuşmaya başladı Cihangir. Kalbim bir kez daha ritmini artırdı. " Çünkü neden yaptığımı anlamam için içsel bir sorguya gerek yoktu. Cevabı net bir şekilde biliyordum. " çenemdeki elini çektiğinde kutup bölgesine gelmişim gibi bir ürperti sardı bedenimi. Elinin sıcaklığını istiyordum. Neden çekmişti ki?

 

Hep böyle mi yapardı?

 

Sıcaklığına alıştırıp sonra da bir anda soğukluğu mecbur bırakmak gibi?

 

Mevsimlerin arasında bile geçiş oluyordu. Kıştan sonra hemen yaz gelmiyordu. Bunu biri Cihangir'e uygun dille anlatabilir miydi? Elini çenemden çekmiş olmasını nasıl mevsimlere uyarladığım hakkında bir fikrim yokken gözlerimi yüzünde gezdirdim.

 

Her bir ayrıntısı zihnime kazınmış olan yüzünde...

 

" Bana kızgın mısın? " diye sorduğumda ne yapmaya çalıştığım hakkında bir fikrim yoktu. Sanırım sadece az önceki konuya söyleyecek bir cümlem olmadığı için böyle bir yola başvurmuştum. " Sanem konusunda ısrar ettiğim için. "

 

" Normalde hiçbir şeyden korkmam. " gözlerini kapattı. " Hayatımda ilk defa korkuyorum. " başını iki yana salladı. " Böyle olmaması gerekiyor, biliyorum. Ama o kadının tehlikelerinin tam göbeğindesin. Bunu bilmek bile ruhumu sıkıyor. "

 

Beni koruyamayacağını düşünüyordu. O kızın başına gelen şeyin benim de başıma geleceğini düşünüyor olmalıydı.

 

Elimi elinin üzerine koyup bir şey olmayacak demek istedim. Ama bu dediğime kendim bile inanamıyordum. Neden hala ısrar edip o kadınla çalışmam gerektiğini de bilmiyordum. " Tibet hayatımdaki en korkunç kişiydi. " dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. " Merak etme bir şey olmayacak. "

 

" Bu söylediğine kendin inanıyor musun? "

 

" İnanmayı deniyorum. "

 

Elini cebine atarak bir kutu çıkardığında kalbim ağzımda atmaya başladı. " Bunu görev boyunca takmanı istiyorum. " diyerek kutuyu avcumun içine bıraktı.

 

" Bu ne? " önce bir yüzük olduğunu düşündüm. Ama buna gerek olmadığını ikimizde biliyorduk. Ve evli olduğumuzu evdeki kimse bilmemeliydi. Bu yüzden bana yüzük almış olma ihtimalini zihnimin köşesine attım.

 

" Küpe. " dedi tok bir sesle. " Eğer bir kolye olsaydı çıkarmanı isterlerdi. Ama bir küpe olursa çıkması gerekmez diye düşündüm. Bu küpenin içinde dinleme ve kayıt etme cihazı var. " gözlerimi kırpıştırdım. " Sana her adımda yanında olacağını söylemiştim. Madem ısrar ediyorsun, devam etmek istiyorsun o zaman her adımında yanında bende olmak istiyorum. Küpeleri çıkarmayacağına dair bana söz vermeni istiyorum. "

 

Bana doğru dönerek gözlerini yüzüme dikti. Bense elimdeki küpe kutusuna bakıyordum. " Takarım. " dedim başımla onu onaylayarak. " Sen mi seçtin? " küpeyi işaret ettim parmağımla.

 

Omuz silkti. " Beğeneceğini düşündüm. "

 

Gülümsedim. " Doğru düşünmüşsün. " alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. " Beğendim. "

 

Senin aldığın her şeyi beğenirim...

 

Çünkü Cihangir ben galiba sana karşı bir şeyler hissediyorum. Hem de böyle olayların ortasında. Hayatımıza aşk asla dahil olmayacağı bir zamanda.

 

Hep de böyle olmaz mıydı zaten?

 

" O zaman taksana. " eliyle kulağımı işaret ettiğinde başımı sallayarak küpelerden birini alarak sağ kulağıma takmaya çalıştım. Arkasını kapatma kısmı gerçekten zahmetliydi.

 

" Sanırım kapatamıyorum. " diyerek saçlarımı diğer omzuma topladım. Sağ kulağımı açığa çıkararak Cihangir'e doğru döndüm. " Sen yapabilir misin? "

 

Bakışlarında bir ışık gördüm. Bunu yapmak istiyor gibi bakıyordu. " Tabi ki. " sıcak elleri kulak mememe dokunduğu an gözlerimi kapattım. Küçük bir dokunuşu bile beni etkileyebiliyordu. Alt dudağımı sertçe ısırdım. Parmaklarının şu an kulak mememi okşadığına yemin edebilirdim. Ama tek yaptığı küpenin kapanması için arkasındaki çıkıntı ile uğraşmaktı.

 

" Olmuyor mu? " sesim nefes nefese kalmışım gibi çıktığında Cihangir yüzümü inceledi. Yutkunmamak için avuç içlerime tırnaklarımı geçirdim.

 

" Olacak, acıyor mu? "

 

" Nerem? " diye sorduğumda gözleri gözlerimde takılı kaldı. Bu sefer yutkunmama hiçbir şey engel olamadı. " Yok, yani kulağım acımıyor. "

 

Nerem diye sormuş muydum gerçekten?

 

Nerem de neydi?

 

" Başka acıyan bir yerin mi var? " eli hala kulağımdaydı. Ama küpeyi takma sesini çoktan duymuştum. Şu an elini neden çekmediği hakkında bir fikrim yoktu.

 

" Yok, nerem acıyabilir ki? " sızlamak dışında tabi ki. Göz devirdim. Kasıklarımda dolaşan tatlı sızıdan haberinin olmamasından memnundum. Acaba ben de ona dokunduğumda öyle hissediyor muydu?

 

Benim ondan etkilendiğim kadar o da benden etkileniyor muydu?

 

" Bilmem. " dudaklarında kurnaz bir gülümseme görür gibi oldum. " Diğerini de takayım. "

 

" Tak. " Sol kulağıma uzanması için dönecektim ki buna engel oldu. Ayağa kalkarak önümde diz çöktü. Kalbimin şu anda hangi hızda attığını söylememe gerek var mıydı?

 

Sanırım hayır.

 

Küpeyi kutudan çıkarıp ellerini kulağıma koyduğunda " Neden bu kadar soğuksun sen? " diye sordu. Kulağım üşümüş olmalıydı. Vücudum ise tam tersiydi. Alev alev yanıyordu. Onun dokunuşundan etkileniyordu. Bunu inkar edemeyecek kadar kabullenmiştim.

 

" Hava serin sanırım. Kulaklarım hep etkilenir. " elimi geçiştirmek için salladım.

 

Meme ucumu ellerinin arasına alarak sıktı. " Özellikle burası. " dediğinde inlememek için kendimi sıktım. Bu kendinizin dokunması gibi bir şey değildi. Kendim dokunsam ve o şekilde sıksam muhtemelen etkilenme gibi bir durumum olmazdı. Ama Cihangir sihirli bir ele sahipti. Ne yaparsa bedenimi etkileyebiliyordu. Fazla yakın durması bile etkileneceğim şeyler arasına girer olmuştu.

 

" Bilmiyorum. " omuz silktim. Ne söyleyebilirdim ki?

 

" Küpeleri sevmiyor musun? " sorusuyla birlikte kaşlarım havalandı.

 

" Neden sordun? "

 

" Daha önce hiç takarken görmedim seni. "

 

Başımı salladım. " Aslında pek sevdiğim söylenemez. " omuz silktim. " Aile yemekleri dışında takmam. "

 

" O zaman şu an sana kötülük yapmış oldum. " dudaklarını öne doğru büktü. " İstemediğin bir şeyi zorla yaptırıyorum. "

 

" Bu zorla değil. " dedim onaylamayan bakışlarımı göstermeye çalışarak. " Bu gerekli olan bir şey. "

 

" Kolye de ayarlayabilirim. " dedi küpeyi takmak yerine kutuya koymaya çalıştığında uzanarak elini tuttum.

 

Elleri artık dizimin üzerindeydi ve elinin üstünde de benim elim vardı. Bu hale nasıl geldiğimizi sorguladım. " Sorun değil, belki de hiç sevdiğim birinden küpe hediye almadığım için takmıyorumdur. "

 

Cümlem onu da beni de dondurdu. Bana olan bakışlarını görmüş olsaydınız bunu sizde anlardınız.

 

" İlk mi? "

 

" Biri bana ilk defa küpe alıyor. " omuz silktim. " Kolye aldım bir çok defa. Ama küpe kimsenin aklına gelmemiş olsa gerek. Özellikle de kamera ve dinleme sistemi olan bir küpe. Herkese nasip olmaz. " gülümsediğimde pür dikkat beni inceledi. Gözleri dudaklarıma kaydığında vücudumu basan sıcaklığı görmezden geldim.

 

Hep böyle mi olacaktı? Onun bir bakışının beni böyle etkilemesine izin mi verecektim gerçekten?

 

" İyi bir şey mi yaptım yoksa kötü mü? "

 

" Sanırım iyi. "

 

" Kötü olma payı da var yani? "

 

" Her daim izlendiğini bilmek sence de kötü olmaz mıydı? " yüzümü buruşturdum. " Banyoda çıkabilirim değil mi? " aklıma gelen detayla birlikte yüzüm boynuma kadar kızarmak üzereydi. " Bu kayıtları kimler izliyor olacak? "

 

" Kimse bilmiyor. " dedi gözlerini kaçırarak. " Bu sadece benim kendi çapımda almak istediğim bir önlem. Gereksiz bulduysan ve seni gerçekten rahatsız ettiyse lütfen söyle. "

 

" Etmedi. " dedim dürüstçe. Ben sanmıştım ki Büyük dayı bu yolu buldu. Beni her daim izlemek istiyor. Ama durum öyle değildi. Beni izleyebilecek tek kişi oydu. Nereye gidersem gideyim beni görecek ve duyacaktı.

 

" Bu arada istersen kapatabilirsin. Küpenin önündeki taşa bir kez basarsan görüntü de ses de kapanır. Aynı şekilde tekrar basman ise açacaktır. Yeter ki kulağından çıkmasın. Yoksa herhangi bir aksilikte yerine bulamam. " gözlerini kaçırdı.

 

O aksiliğin ne olduğunu ikimizde biliyorduk.

 

Aleyna gibi...

 

" Çıkarmam. " Dudaklarımı birbirine bastırarak içimden geçen o cümleyi söyledim. " Önemli hissettiren hiçbir şeyi. "

 

Dudakları aralandığında arkamızdan gelen sesle birlikte tekrar kapandı. Konuşmamız sanırım buraya kadardı. En azından artık eskisi gibi bana bakacağı ve konuşacağı için mutluydum.

 

" Kapıdan giren ilk kişinin peşinden gideceğiz demedik Umay öpeceğiz dedik. " diyen sesle birlikte hızla arkama döndüm. " Yanlış mı anladın sen? " yüzünde tebessüm vardı. Kahretsin, neden şu anda bu konuyu dile getirmişti ki?

 

Cihangir ayağa kalktığında " Neyden bahsediyorsun sen Mizgin? " diye sordu.

 

" Sana da merhaba Cihangir. " dedi baş selamı vererek. " Kendi aramızda oyundu ya. Çok da önemli bir şey değildi. Sadece ihtimaldi, gerçekten yapmayacaktık korkma. "

 

" Neyi? "

 

" Öpme işini işte. " dedi gözlerini bana çevirerek. " Öptün mü yoksa? "

 

" Ne? Hayır! " dedim bir anda ayağa kalkarak. " Saçmalama. "

 

" Neden bana burada enteresan bir şey yaşanıyormuş gibi bakıyorsunuz o zaman? "

 

" Mizgin siz tam olarak ne yapıyordunuz? " diye sordu Cihangir olayı kavramak istiyormuş gibi.

 

" Basit bir oyun işte mekana ilk giren kişiyi öpeceğiz diye bir konu attık ortaya. "

 

" Ve..." dedi Cihangir devam etmesini bekleyerek.

 

" İlk giren kişi sendin. Umay yanına gelince ben sandım ki..."

 

" Yok yok. " dedim Mizgin'in devam etmesine izin vermeden. Onu öpmeye geleceğimi nasıl düşünebilirdi? Benimle konuşmadığını açıkça belirtmiş olmama rağmen. Ben ona diyor muydum git Kubilay'ı öp diye. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmediyse bile şu an dökülmüştü onun sayesinde.

 

Mizgin'in ağzını böyle durumlarda bantlayabiliyor muyduk?

 

" Sandığın şeyi sanma. " dedim telaşla yerimden kalkarak. " Gidiyor muyuz? " konu değiştirmek en doğru yol olacaktı.

 

" Kalktı bizimkiler de ben şeyi söylemek için geldim. Cihangir telefonun nerede senin? "

 

" Arabada sanırım. " dedi elini cebine sokan Cihangir. Biraz önce o cebinden elindeki kutuyu çıkarmıştı. Telefonunu unutup kutuyu unutmamış olması içimde kelebeklerin uçmasına sebep oldu. Bugün planladığı şey tam olarak bu muydu?

 

" Büyük dayı aramış ulaşamamış. "

 

" Uzun bir süredir bana ulaşamıyor zaten. " dedi dişlerinin arasından.

 

" Önemliymiş. " dedi omuz silkerek. " Belgelerle alakalı her şey tamammış. "

 

" Belge? " kaşlarım çatıldı. Ne belgesinden bahsediyordu?

 

" İçeriği hakkında bilgi vermedi ama imza falan derseniz o anlar demiş. Gruba yazdı bu arada. Sana oradan ulaşacağını düşünmüş olmalı. Engelledin mi sen büyük dayıyı? "

 

" Yok. "

 

" O zaman hemen telefonuna baksan iyi edersen bir başka mevzu daha varmış. " gözleri ikimizin arasında gezindi. " Sanemle ilgili. "

 

Gözlerimi Cihangir'e çevirdim. Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Sanem bana ulaşmaya mi çalışmıştı? Çünkü onunla alakalı başka nasıl bir konu olabilirdi ki?

 

" Bu arada senin telefon numaranı istemiş Sanemle çalışan adam. " dudaklarını öne doğru büzdü. " Bu kadın tek başına çalışmıyor muydu? Adam da nereden çıktı? "

Aklımda tek bir şey belirdi.

 

Evan Tilki.

 

Ondan başka kimden bahsediyor olabilirdi ki?

 

" Umay. " diyen sese doğru döndüm. " Telefonunda önemli olabilecek şeyler var. Büyük dayı aradı da. " elindeki telefonu bana doğru uzattığında avuç içlerimin terlediğini hissettim.

 

Leman buraya bunun için mi gelmişti? Sanırım gerçekten de aradaki buzları eritmeye çalışıyordu. Bunun başka açıklaması olabilir miydi?

 

Telefonun ekranını açarak gelen mesajlardan ilkine tıkladım. Kayıtlı olmayan bir numaradan gelmişti.

 

' Selam, iki gün sonra Sanem seninle görüşmek istiyor. Önemli bir mesele. Çabuk dönersen nereye geleceğinin adresini yollayacağım. Eğer yazmazsan cevap gelene kadar ararım. Şaka şaka. Gözünü korkutmak değil amacım. Sadece esprili günümdeyim. Bu arada ben Evan. Hani şu asansörde kurtardığın kişi. '

" İki gün sonra. " dedim okuduklarımı sindirmek adına biraz soluklanarak. " Sanem beni yanına çağırıyor. "

 

" Ölüm onları pek etkilenmemiş desene. " dedi Leman omuz silkerek.

 

Mesajlar kısmından gelen diğer mesaja girdim. Üzerinde büyük dayı yazıyordu.

 

' Evlilik için her şey hazır. Buraya gelip imza atmanız gerekiyor. Cihangir mesajlarıma da aramalarıma da cevap vermiyor. Onu bu gece yanıma getir. Konum atacağım. '

 

Ve dediği gibi bir de konum atmıştı. Eğer elimdeki telefonu tutuyor olmasaydım şu an ellerimin titreyeceğine emindim.

 

" Büyük dayı bizi bekliyor. " dedim söyleyebileceğim tek cümleyi dudaklarımın arasından çıkararak.

 

Kalbim hızlandı. O evrakları bugün imzalarsak artık evli olacaktım.

 

Ve bu kişi Cihangir olacaktı.

 

Cihangir ve ben...

 

Ay sonunda bu bölüme geldik!!!

 

Kuzgun ailesi umarım keyifle okumuşsunuzdur. Oy ve yorumlarınız bir sonraki bölüm için beni motive ediyor. Benden esirgemezsiniz değil mi?

 

Sizleri seven Rumi.

 

🖤

 

Insta: rumistrop

 

Tiktok: therumice

 

Bölüm günleri ve saati için beni takip edebilirsiniz.

 

 

 

 

 

Bölüm : 24.12.2024 20:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...