20. Bölüm

19. TOPRAĞA VERİLEN KUZGUN

Rumi
gizemlikimliksizz

 

Başlamadan önce buraya bir siyah kalbimizi alalım🖤

 

Şimdi keyifli okumalar!!

 

" Gidecek misin şimdi? " sorabileceğim tek soru buydu. Çünkü başka sorular yasaklıydı. Az önce bana söylediklerinin şokunu nasıl atlatacağımı bilmiyordum. Ama bunun bir açıklaması olduğunu biliyordum. Kendi gelecek ve bana açıklayacaktı.

 

Gözleri arkamızda duran arabaya çevrildi. Kubilay ve Alparslan onu bekliyordu. Gitmeliydi. " Gitmem gerek ama..."

 

" Gittiğin yerle ilgilenmiyorum artık. " omuz silktim. Kararımı bir anda değiştirmiş olmamı yadırgayan gözlerle baktı bana. " Ne de olsa beni ilgilendirmez. "

 

" İlgilendirmeseydi beni buraya çağırmazdın. " dedi tok bir sesle. " İkimiz de böyle bir cümlenin aramızda gereksiz olduğunu biliyoruz. "

 

" Cihangir ben..."

 

" Korkuyorsun. " dedi devam etmemi beklemeden. " Sana seni önceden tanıdığımı söylediğimden beri benden korkuyorsun. Benim de o takıntılı adam gibi olup olmadığımı merak ediyorsun. "

 

" Asla..." dedim sertçe yutkunarak. " Tibetle seni karşılaştırmak gibi bir eylemde bulunmadım. "

 

" Ama Korktun...korkuyorsun değil mi? " gözlerimi kaçırdım. " Korkuyorsun. " dedi doğruluğundan emin olduğu bir noktaya bastığını dile getirerek.

 

" Sadece çok alışılmadık bir durum. Yani karşıma geçmiş öylece diyorsun ki seni daha önceden tanıyorum. Sana bunu biri söylese ne düşünürdün? "

 

" Haklısın. " gözleri yüzümü sabırla inceledi.

 

" Babam. " dedim aklıma gelen ilk sebeple. " Babam tanık korumaya alındığına göre sen beni oradan tanıyorsun. " dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. " Soru sorma dedin, ben de fikrimi söylüyorum. Bulduğum en mantıklı cevap bu ve bence kesinlikle beni oradan tanıyorsun. " ellerimi iki yanımda yumruk yaptım. " Babam kaç senedir bu işin içinde? " güler gibi bir ses çıkardım. " Beni Tibetten kaçırması gerekirken kucağına attığı günden beri mi? "

 

Cihangir gözlerime bakmak yerine yumruk yaptığım ellerime bakıyordu. Avuçlarının arasına alarak tırnaklarımı avuç içime geçirmemi engelledi. " Canının acıyacak, yapma. "

 

" Fiziksel yaralar bir gün kabuk bağlar Cihangir. " dedim aklıma gelen senaryolarla birlikte. Babam Tibet'in bu işlerle alakası olduğunu bildiği halde beni nasıl onunla aynı ortamda bırakabilirdi? " Ama ya ruhsal yaralar? Onlar da kabuk bağlar mı? " Cihangir dişlerini sıktı.

 

" Bu soruya cevap verebilecek son kişi bile değilim ki..." ses tonunda bir şeyler vardı. Hislerinin en dipte olduğu bir şeyler...

 

" Cihangir artık gelsen mi? " diyen sesle birlikte konuşmamızın sonuna geldiğimi anladım. Şu an gitsin istemiyordum. Şu an istediğim tek şey ona sıkıca sarılmaktı. Ama o gidecekti. Hem de nereye olduğunu bilmediğim bir yere.

 

" Gitmeliyim. " dediğinde ellerini ellerimin üzerinden çekti.

 

" Seni beklemeli miyim? "

 

Dudaklarının kıvrıldığını fark ettim. Sorum hoşuna gitmiş olmalıydı. " Karım olarak mı? "

 

Gülümsedim. Bu ayrıntıyı unutmuştum. " Emanetin olarak. " dediğimde göz devirdi.

 

" Bunu aşmadık mı? "

 

" Bilmem, aşmış mıydık? "

 

" Evliyiz ya biz. " dedi gözleri birinin var olup olmadığını tararken.

 

" Camiden anons verdirseydin. " dedim kızgın bir sesle. " Herkes duymadı böyle. Kağıt..."

 

" Aynen aynen. " dedi tamamlamama izin vermeden. " Kağıt üzerinde falan filan. "

 

Her konuşmamızda farklı bir yanını görüyordum. Şu an arkadaşlarının yanında olmadığı kadar rahattı mesela. Onların yanında falan filan kelimesini kullanacak son kişi bile değildi. " Hı hı, bir görev için. "

 

Derin bir nefes aldı. " Böyle şeyler söylediğinde ne yapmak istiyorum biliyor musun? " üzerime doğru eğildiğinde başımı iki yana salladım.

 

" Ne yapmak istiyorsun asker? " tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Sondaki hitabıma kaşlarını çattı.

 

" Siktir! " gözlerimi irice açtım. Onun ağzından daha önce böyle bir kelime duymuş muydum? Sanırım hayır yani en azından benim yanımda böyle bir söz söylememişti. Gözleri arkasındaki arabaya çevrildi sonra da dudaklarıma indi. "Özür dilerim ama Şu an ne yapmamak için kendimi sıktığımı bir bilsen bu cümlenin hiçbir şey ifade etmediğini anlardın. "

 

" Anlatsana bana, dinlerim. " dedim üzerine gitmeye karar vererek.

 

Gözlerini sıkıca kapattı ve derin bir nefes aldı. " Bir iki üç. " dediğinde kaşlarımı çattım. " Ne olur dudaklarını aralık bırakıp bana bakma. " bir kez daha nefes aldı. " Bir iki üç. " dedi bir kez daha. Sakinleşmeye çalışıyordu. İyi de şu an neden sakinleşiyordu? Neye kızmıştı?

 

" Cihangir ben bilmeden bir şey mi yaptım? " gözlerini açmadı.

 

" Dudakları unut, unut, unut... " dediğinde gözlerime hala bakmıyordu. Hatta beni duyduğundan bile şüpheliydim. Gözleri kapalıyken bana arkasını döndü ve arabaya doğru yürümeye başladı.

 

Yok artık!

 

Bu da neydi şimdi?

 

" Hey, nereye? "

 

Hey mi? Gerçekten mi Umay?

 

" Ufak tefek işleri halletmeye. " dedi Cihangir arkasına bakmadan. Benden kaçıyor muydu? Şaka gibiydi. Şu an ne yaşadığımı gerçekten anlayamıyordum.

 

" Bana veda etmeden mi? "

 

Bu cümle onu durdurdu. Arkasına baktı. " Bana asker diye hitap ederken veda etmemiş miydin? "

 

" Sen alındın mı? " kaşlarım havalandı. Adıyla seslenmediğim için miydi bu az önceki senaryo?

 

Güler gibi bir ses çıkardı. " Bu hissettiğim bir alınma kadar masum bir şey değil. " başını iki yana salladı. " Baş başa kaldığımız bir an bana yine öyle seslen. " sertçe yutkundu. " O zaman sana ne hissettiğimi göstereceğim. "

 

" Söylemeyecek, göstereceksin öyle mi? "

 

Başını salladı. " Bazı hisler sadece gösterilir, söylenmesi bir anlam ifade etmez. " Ve yürümeye başladı. Beni arkasında cümleleriyle susturup bir şey dememe izin vermeden arabaya bindi. Alparslan'ın sonunda dediğini duyduğum an arabanın motoru çalıştı. Daha fazla onların arkasından bakmamak adına merdivenleri çıkarak kapıyı açtım ve eve girdim.

 

Kuzgunların evine.

 

Burası bana hem iyi hem kötü şeyleri hatırlatıyordu. Ama şu an tek düşünebildiğim Cihangir'di. Yanımdan kaçar gibi uzaklaşmasını aşamıyordum. Bir şeyler ima ettiğine de yüzde yüz emindim. Kapının arkasında daha fazla durmanın bir anlamı olmadığını düşünerek adımlarımı mutfağa doğru ilerlettim. Mutfak boştu. Kimsenin olmaması da normaldi. Evde sadece Gece ve ben vardık.

 

Keşke dedim içimden keşke yağmur yağsa da düzgünce düşünebilsem. İnsan yağmur yağarken kirli düşüncelerinden arınıp gerçek düşüncelerle mücadele veriyordu. En azından bu benim için böyleydi. Mutfak dolabını açarak yiyecek bir şeyler aradım. Salam, peynir ve domates çıkararak masanın üzerine koydum. Geç bir saatti ama bu yemek yemem için engel değildi. Dilim ekmeklerin arasına getirdiğim malzemeleri koyarak sandalyeye oturdum. Yanına bir içecek almak istemedim.

 

Bazen boğazımda bir şeylerin kalması hoşuma gidiyordu. Zorlukla onu yutmak, hayatta olduğumu hissettiriyordu.

 

Galiba bu hastalıklı bir düşünceydi.

 

" Yemek mi yiyorsun? " diyen sesi duyunca kafamı kaldırarak Gece'ye baktım. Nefesi düzensizdi. Üzerinde bir sporcu atleti altında da tayt vardı. " Hem de bu saatte? " gözleri saate erişti. " Yiyip kilo almayanlar kategorimize biri daha eklendi. " göz devirdi.

 

Karşımdaki sandalyeyi ters çevirip oturduğunda gözlerindeki kızarıklığı fark ettim. Ağlamış mıydı? " Sende ister misin? " çenemin ucuyla ekmeği işaret ettiğimde başını iki yana salladı.

 

" Ben bugün yeterince laf yedim, bir de yiyeceğe gerek yok. " dudaklarında hüzünlü bir gülümseme belirdi. " Sana afiyet olsun. "

 

" Teşekkür ederim. " dedim boğazımda tıkalı kalan ekmek parçasına aldırmadan. " Spor mu yaptın? " Gece bir doktordu. Sağlığına hepimizden fazla dikkat ediyordu. Bunu mesleğiyle ilişkilendiriyor muydu bilmiyordum ama benim gözümde öyleydi.

 

" Sinir attım diyelim. " dedi omuz silkerek. Sabah sporunu diğerleriyle birlikte yapmadığı geldi aklıma. Alparslanla konuştuğumuz gün sabah sadece su içmek için kalkmıştı.

 

" Zor bir gündü. " omuz silktiğimde sandviçten bir ısırık daha aldım.

 

" Alışkınım. " elini salladı umursadığını belli etmek istercesine. Ama umursuyordu, bunu görebiliyordum. " Artık biraz daha kötü sözler duyuyorum o kadar. "

 

Yüzümü inceledi. Ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum açıkçası. Ama o gün Alparslan'a yaptırdığı seçim hiç hoş bir şey değildi. " Alparslan kötü bir şeyler söylemez ki. " dedim savunmaya geçerek. Bana bir abi gibi yaklaşan adamdan söz ediyorduk.

 

" Keşke söylese. " gözlerini tavana çevirdi. Ağlamamak için kendini tuttuğu her halinden belliydi. " Keşke karşıma geçip beni kırsa, dökse ama beni sevmese. "

 

Kaşlarım çatıldı. Kim sevilmek yerine kırılmak isterdi ki?

 

Gece, diye cevapladı sorumu zihnim.

 

" Sevmediği biri için yapar insan bu söylediklerini. " başımı iki yana salladım. " Alparslan seni bu kadar çok severken nasıl seni kırsın ki? "

 

" Her seven kırar. " Dudaklarını yaladı. " Nereden biliyorsun diye sorma. "

 

Kaşlarım aklıma gelen ihtimalle havalandı. " Yoksa sen..."

 

Cümlemi tamamlayamadım. Gece bir anda ağlamaya başladı. Sesli değildi ama gözlerinden inen her damlayı görebileceğim şiddette ağlıyordu. " Onu ilk gördüğüm an anlamıştım böyle şeyler olacağını. Onlarla yaşamak istemedim ama bir timin içine dahil edildim ve buna mecbur kılındım. " dedi kendini tutamadan. " Beni sevsin istemedim ve yemin ederim hiçbir şekilde ona umut vermedim. "

 

" Kaçtın? " dedim son lokmamın boğazıma dizilmesine izin vererek.

 

" Korkaklar hep kaçmaz mı zaten? " Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ama yenileri yerini çoktan doldurmuştu bile.

 

" Neyden korkuyorsun Gece? " sorum havada asılı kalacak sandım. Bana sadece baktı. Bir cevap aradı içinde. Verecek cevabı belki de yoktu.

 

" Kendimden. " dedi en sonunda. Bir insan kendinden korkar mıydı? Onu anlayabildiğimden şüpheliydim. Zihnimde bambaşka sorunlar varken şu an tek adapte olmam gereken sorun Gece'ninki olmalıydı. " Umay ben birinin beni sevmesine izin veremem. " başını iki yana salladı. Zorlukla yutkundu. " Ben de sevemem. " ellerini saçlarına koydu. " Sevmemem gerek. "

 

" İyi de neden? " sesim olduğundan daha yüksek çıktığında ağlaması da hızlandı. " Bir açıklama yap Alparslan'a. " dedim ağlamasını izleyerek. Onu teselli etmem gerekirdi belki ama şu an tamamen bambaşka bir yola girmiştim. " Bu şekilde onu itip, beni sevme diyerek kendinden uzaklaştıramazsın kimseyi ki uzaklaşmıyor değil mi? "

 

" Uzaklaşması gerek. " Başka bir ihtimal olmasına dahi izin vermiyordu. " Ben onu görmezden gelmeye devam edersem uzaklaşır. "

 

" Bu seçeneği denedin. " dedim üzerine bastırarak.

 

" Bir kez daha denerim. "

 

" Ne yapacaksın? Yine her zamanki gibi tersleyecek misin? "

 

" Evet. "

 

Huzursuz bir nefes verdim. " Bu çözüm değil. " başımı iki yana salladım.

 

" Seçim yapmak zorunda bıraktım onu. " dedi yumruk yaptığı ellerini masaya sertçe vurarak. " En nefret ettiği şeyi yaptım. " Gülümsedi. " Babası gibi oldum onun gözünde. " alt dudağını dişlerinin arasına alarak iç çekti. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. " O babasını sevmez. " gözleri gözlerimi buldu. " Artık beni de sevmez. "

 

Gece o gün yaptığı şeyden aslında pişmanlık duyuyordu. Ama kendi farkında değildi ya da olmak istemiyordu. Alparslan ondan uzaklaşmış gibi görünse de tamamen uzaklaşmış sayılmazdı. Son nokta olarak bir şeylerin arayışındaydı. " Birinin seni sevmesinin tam olarak neresi rahatsız edici? "

 

Sorumla birlikte irkildi. Ne diyeceğini bilmiyor gibi baktı bana. Sakladığı bir şeyler olduğunda insan başka bir çıkış yolu arardı. O korktuğu cümleyi söylememek için çırpınırdı. " Karşılıksız. " omuz silkti.

 

" Gözlerin tam tersini söylüyor ama. " dediğimde sertçe yutkundu.

 

" Dedi psikoloji öğrencisi. "

 

" Gece, görebiliyorum. Bir şeylerden Kaçıyorsun sen. Özellikle de birinin seni sevmesinden. "

 

" Tanı da koy tam olsun. " dedi bir anda sırtını dikleştirerek. " Hatta çocukluk yıllarıma da inelim mi? "

 

" Bence şu an olayı çarpıtıyorsun. "

 

" Kesin öyle yapıyorumdur. "

 

" Bak benim de hayatımda hiçbir şey yolunda değil tamam mı? Eğer biriyle tartışmak istiyorsan bu ben değilim. Ayrıca seninle tartışacak bir sürü insan varken beni seçmiş olman çok saçma. "

 

" Mesela gidip Kubilay'ı seçmeliyim değil mi? " dedi göz devirerek. " Ya da Mizgin'i? "

 

" Bence sorunun öznesiyle halletmen gerekiyor. " sandalyeden kalkarak sandviçin malzemelerini dolaba koydum.

 

" Alparslan mı? "

 

" En azından özneyi biliyor olman güzel. " dedim derin bir nefes vererek.

 

" Artık benimle konuşmaz ki. " gözlerine bakmadım. Hala dolaba bakmakla meşguldüm. " Arabada attığım laflarla cevap bile vermedi. "

 

" Tam da istediğin gibi işte. Uzaklaşıyor senden. "

 

Gece dolabın kapağının arkasına geçti. Biriyle konuşmak, dertleşmek istediği çok belliydi. " Ne oldu? " diye sordum süt dökmüş kedi gibi baktığında. " İstediğin şey bu değil miymiş? "

 

Gözleri tekrar dolmaya başladı. Artık her şeyi itiraf edeceği o kırılma noktasındaydı. Biliyordum. Psikoloji dersinde görmüştüm. Bunu ona söylesem muhtemelen göz devirirdi. Biraz önceki tepkilerini tekrarlardı.

 

" Ben istediğim şey hep bu sanıyordum. " dedi buzdolabının kapağını kapattığımda geri çekilerek.

 

Artık aramızda engel yoktu. Yüz yüzeydik. " Gece Söylesene bana, ne oldu sana? " alt dudağını dişlerinin arasına geçirdi. " Seni geri çeken bir şeyler var. Sende seviyorsun Alp..."

 

" Sakın. " dedi başını iki yana sallayarak. " O cümleyi devam ettirme Umay. Sakın. " yere oturup sırtını buzdolabına yasladı. " Sakın. " tekrar ettiği tek kelime sakındı.

 

" Tamam, sakin ol. " kollarına dokunmama izin vermeyeceğini bildiğim için uzaktan bakmak zorunda kaldım. " Tamam, demiyorum bir şey. "

 

Bacaklarını karnına doğru çekerek sayıklamasına devam etti. " Kimseyi sevmiyorum ben, sevemem. Yasak. " kaşlarımı çatarak ona bakmaya devam ettim. Yasak olan neydi?

 

Birini sevmesi mi?

 

" Gece. " diye seslendim ona. Hıçkırıkları dinmeye başladığında gözlerini bana çevirdi. " Kim yasakladı sevmeyi sana? "

 

Küçük bir çocuğun yeni alınmış bir oyuncağa baktığı gibi baktı bana. " Ben. " dedi gözlerini kapatıp. " Bana benden başka kim bir şeyi yasaklayabilir ki? "

 

" O da ne demek? "

 

" Suçlu benim demek. " dedi ellerime doğru uzandığında. Hiç düşünmeden ellerini tuttum. Teması kendinin kurmuş olması iyiydi. Bir şeyleri anlatmak için güven oluşturmak istiyordu. " Benim sevdiğim herkes benden gitti. " omuz silkti. " Bende kendime yasak koydum. Kimseyi sevmemek için. "

 

" Nereye gitti sevdiklerin? "

 

Uzun uzun yüzüme baktı. " Toprağın altına. " gözyaşları yanaklarından süzülürken dudaklarım aralık bir şekilde onu izledim. Ölüm bizi bazı şeylerden uzaklaştırıyordu. Etkisinden çıkmazsak da hayatın her anında bizimle yaşıyordu. " Öldüler Umay. "

 

Ellerimi sıktı. " Ben onları sevdim diye öldüler. "

 

" Başka bir sebebi olmalı. " dedim başımı iki yana sallayarak. Bir şeylerle ilişkilendirip kendini suçluyordu. Gözlerinde gördüğüm tek şey buydu.

 

" Anneler çocuklarını hep sever. " gözlerini kaçırdı. " Benim annem de beni severdi tabi bende onu. " dudaklarını öne doğru büktü. " Sonra..sonra annem hastalandı ve öldü. Arkasında beni bıraktı. Sonra babaannemle yaşadım onu da sevdim, beni seviyor diye sevdim Umay. O da gitti. Toprak benden sevdiklerimi alıyor işte. Hem de hiç durmadan alıyor. Sonra amcamla yaşamaya başladım. Benim saçlarımı örerdi okula giderken. " yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. " Sırf ben eksik hissetmeyeyim diye öğrendi onu da biliyorum musun? Herkesin annesi yapıyordu çünkü. Ona söylemiştim, o da öğrendi ve her gün üşenmeden ördü saçlarımı. Dedim ki ona en sevdiğim sensin amca. Seni çok seviyorum. O lanetli cümleyi söyledim. " göz yaşları artık yanaklarından duraksız akıyordu. " Ve sonra duydu tabi ben de seni dedi. " sertçe yutkundu. Gözlerini bana çevirdi. " O da öldü. " omuzlarını kaldırıp indirdi. " Şimdi söyle bana, ben lanetli değil de neyim? "

 

Bir şey söyleyemedim. Sadece ona baktım. Gece'nin Alparslan'dan neden uzak durduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Korktuğu şey Alparslan'ın ölmesiydi. Ona seni seviyorum derse artık hayatta olmayacağını düşünüyordu.

 

Küçükken yaşadığımız kayıplar travma sebebimiz olabilirdi. Ama bunu o an bir kelimeyle ya da cümleyle eşleştirirsek hayatımız boyunca etkisinden kurtulamazdık. Gece de bunu dibine kadar yaşıyordu.

 

Elimi omzuna koyarak onu kendime çektim. Kollarını belime doladı. " Umay ne olur sevmiyorsun de. O söylediğin cümle zihnimde dolanıp duruyor. Ne olur tersini söyle. Yoksa ona..Ona bir şey olur Umay. Olmasın, ona da benim yüzümden bir şey olmasın. "

 

" Olmayacak. " dedim saçlarını okşayarak.

 

" Ben dile getiremem ama onu gerçekten umursuyorum. Kendimden uzak tutmam gerek. Yoksa canı yanar. Ben birini daha toprak altına vermek istemiyorum Umay. " Dudakları titriyordu. " Her göreve gittiğinde kalbimde büyük bir yara oluşuyor. Sevmiyorum diyorum, bak sevmiyorsun bir şey olmayacak. O lanetli cümleyi söylemediğin sürece Alparslan yanında olacak. "

 

Gözlerim kapıda beliren gölgeye çevrildi.

 

Oradaydı.

 

Ve Gece'yi dinliyordu.

 

Ne zaman gelmişlerdi ki? Saate bakmak istedim ama bunu yapmak için Gece'yi ittirmem gerekecekti. Bu yüzden umursamamayı seçtim. " Bir şey olmaz ona değil mi? "

 

Başımı iki yana salladığımda Alparslanla göz göze geldik. " Olmaz. "

 

" Ama sende söylediklerini geri al. Ben onu sevdiğimi itiraf bile edemem biliyorsun. Söylersem ona bir şey olur. Annem gibi babaannem gibi. " duraksadı. " Amcam gibi o da ölür. Çünkü ben lanetliyim. "

 

" Değilsin. "

 

" Öyleyim. " dedi inkar ederek. Onu nasıl iyileştirebileceğimi bilmiyordum. Psikoloji okumak bazen yeterli olmuyordu. " Alparslan bir kere saçımı örmek istedi biliyor musun? " yüzü göğsüme yaslı olduğu için boğuk çıkıyordu. Alparslan kapıda durmuş, dinliyordu. Sesimi çıkarmak istedim ama belki de duyması en iyisiydi. Çünkü Gece karşısına geçip de konuşamazdı. Hele ki lanetli olduğunu düşünmesi gitmediği sürece.

 

" Kesin izin vermemişsindir. " dedi gülerek.

 

" Amcam da örmüştü. " dedi Gece hıçkırarak. " Ben o günden beri hiç örmedim saçlarımı. O günden beri de hayatımda kimse ölmedi. "

 

Gece olayları kendiyle birleştirip suçu kendinde bitiriyordu. Onu hiç böyle hayal etmemiştim.

 

" Alparslan da ölür diye korktuğun için ördürmedin yani saçlarını? "

 

" Evet. " dedi beni onaylayarak. " Ondan uzak durmamın sebebi bu. Beni sevmesin diye görmezden gelmemin sebebi de. Ben onunla ilgili hayal bile kuramam Umay. Anlıyor musun beni? Sanki hayal kurarsam..." başını salladı iki yana. " Öldürür sevgi Öldürür. Benim olduğum her yerde Öldürür. "

 

Alparslan elini duvara yasladı. Yanında Cihangir'i gördüm. Kubilay da orada mıydı?

 

" Birini görmezden gelmek o kişinin ölmemesi için yeterli bir sebep değildir Gece. " Saçlarını okşadım. " Ya görevdeyken ölürse? Sen ona seni seviyorum dememişken ölürse o zaman ne olacak? Lanetli olan yine sen mi olacaksın? "

 

Alparslan sorumla birlikte mutfak kapısının orada durmaktan vazgeçerek geldiği yöne doğru yürüdü. Gidiyor muydu? Cihangir de onun arkasından ilerleyince bu gecenin de uzun olacağını anladım. Şu an ne düşündüğünü merak ediyordum. Onunla da konuşmak istiyordum. " Herkes uyudu mu? " diyen sesle birlikte Gece kollarım arasında gerildi. Mizgin'in sesiydi. O da diğerleriyle birlikte gelmiş olmalıydı. Demek ki sabahlama fikrinden vazgeçmişti.

 

" Beni böyle görmesin. " dedi ayağa kalkıp mutfak balkonuna çıkarak.

 

Arkasından bakmak dışında yapacağım bir şey yoktu.

 

" Selam. " dedi beni görünce. " Yemek mi yiyordun? "

 

" Atıştırdım bir şeyler. " dedim elimi sallayarak. " Odaya çıkıyordum. " mutfak lambasını kapatarak koridora çıktığımda şüpheli gözlerle bana baktı.

 

" Uyuyacak mısın? "

 

" Sen uyumayacak mısın? " diye sorduğumda omuz silkti.

 

" Beni kütüphaneden almaya geldiler. " sırtını duvara yasladı. " Çocuk gibi hissettiriyor bunlar bana ya. Şeytan diyor ayrı eve çık, kurtul. "

 

" Ayrı ev mi? " Kubilay'ın sesi koridoru doldurduğunda göz devirdim. Mizgin'in peşinde bir kuyruk gibi dolaştığının farkında mıydı? " Kim çıkıyormuş? "

 

" Ben. " dedi Mizgin çenesini dikleştirerek. " Ne o sen de mi geleceksin? "

 

" Kocaman evimiz varken kiraya çıkmak mı? " Başını iki yana salladı. " Hiç benlik değil. " elini uzatıp Mizgin'in burnuna dokundu. " Senlik de değil küçüğüm. "

 

" Sana küçük olmadığımı gösterirdim de neyse..."

 

Kubilay bana kısa bir bakış attı. " Arkadaşların gelmemiş. " dedi elini ensesine atıp gülerek. " Tek başınaydın. " gelirken konuşmamışlardı demek ki.

 

" Son anda fikir değiştirdiler. " dedi kötü bakışlarını Kubilay'a çeviren Mizgin. " Ne hikmetse. "

 

" Bak sen şu Allah'ın işine. "

 

" Sizin işiniz olduğu çok belli de.."

 

" Aman üstüme sağlık. " dedi Kubilay gözlerini irice açarak. " Allah kuru iftiralardan korusun. "

 

" Abi diyeceğim bundan sonra sana. " dedi Mizgin sertçe yutkunarak. " Aynen abi diyeyim ben sana Kubi. "

 

Kubilay bir anda dikleşti. " O da nereden çıktı? " kaşlarını çatarak Mizgin'e bakmaya devam etti. " Hani bir tane abin vardı senin? "

 

Omuz silkti Mizgin. İkisini mutfağın kapısında izliyordum. İçeri girmelerine izin vermemektir görevim. Ama biraz sonra ikisi birbirine girecek gibiydi.

 

" Kubilay abi. " dedi Mizgin onu duymazdan gelerek. " Ay, ne hoş durdu ağzıma. "

 

" Ağzına daha hoş duracak şeyler verirdim de..." gözleri bana indi Kubilay'ın. Arabadaki pozisyonları aklıma gelince gözlerimi kısarak ikisine baktım.

 

" Laf bunlar Kubilay abicim, sen hiçbir zaman benim ağzıma hoş duracak bir şeyler veremezsin. "

 

" Mizgin..."

 

" Efendim Kubilay abi? " gözlerini kapattı Kubilay.

 

" Abin değilim senin. "

 

" Şu andan itibaren abimsin. " omuzlarını kaldırıp indirdi. " Yoksa hangi hakla arkadaşlarıma yazıp bugün Mizgin hasta gelemeyecek diye yazasın ki? " gözlerini kısarak baktı. " Değil mi Kubilay abi? "

 

" Alparslan istedi. "

 

" Külahıma anlat külahıma. " dedi Mizgin sesini yükselterek. Evde diğerleri yoktu. Şanslı mıydık şanssız mı karar veremiyordum.

 

" Seni nasıl inandırabilirim? " Mizgin gözlerini bana çevirdi. Şu an burada bir fazlalık gibi hissetmeme sebep olan bakışlarını sonunda üzerimden çekerek Kubilay'a sabitledi.

 

" Mesajı atmış diyorum çocuk, beni neye inandıracaksın? "

 

" Çocuk? " kaşları havalandı Kubilay'ın. " Hangisi sarışın olan mı? "

 

" Yok esmer olan. "

 

" Ben ona mesaj atmadım ki, ayrıca o da nereden çıktı? "

 

" Al işte bingo! " dedi yerinde zıplayarak. " Sen yaptın sen! " suçlayıcı bakışlarını Kubilay'ın üzerinde gezdirdi. " Biliyordum. "

 

" Beni oyuna getirdin. " göz devirdi Kubilay. İçinden kendine sövdüğünü anlamamı sağlayan şey dudaklarının hareketiydi.

 

" Her oyuna gel sen zaten. "

 

" Seninle alakalı her oyuna geliyorum, farkında mısın? "

 

" Farkında olsam ne olur Kubilay abicim? " Dudakları kıvrıldı Mizgin'in. Amacı Kubilayla uğraşmaktı sanırım ve ben varlığımı bile unutmuş görünüyorlardı.

 

" Abine başlıcam. "

 

" Laf etme abime. " dedi ellerini Kubilay'ın gömleğine götürüp açıkta kalan düğmeyi ilikleyerek. " Çok severim ben abimi. " dudaklarını yaladı Mizgin. " Özellikle de bana küçüğüm diye seslendiğinde. " Kubilay gözlerini kapatarak sertçe yutkundu.

 

" Mizgin bana bunu neden yapıyorsun? "

 

" Hayret sonuna küçüğüm diye ekleme yapmadın Kubilay abicim. " dedi damarına basmak ister gibi. " Ayrıca sana hiçbir şey yapmıyorum. Biri bir şey yaptıysa o kişi sensindir. Arkadaşlarımın hepsi senden korkuyor Kubilay! " dedi yumruk yaptığı elini göğsüne vurarak. Sert değildi vuruşu. Üçüncü bir şahıs gibi onları hala izliyor olmak canımı sıksa da burada olduğumu belli etmek için ellerimi birbirine kenetleyip çıtlattım.

 

İkisi de bana bakmadı.

 

" Sorun değil. " dedi Kubilay yutkunduğunda. " Benim için önemli değiller. "

 

" Benim için önemliler. "

 

" Benden daha mı önemli? " diye sordu Kubilay. Gözleri bir bana bir de Mizgin'e çevriliyordu. Burada olduğumu bildiğini fark ettiriyordu.

 

" Neden bir seçim yapmak zorundayım ki? "

 

" Seçim değil bu. Sende biliyorsun. "

 

" Kubilay.."

 

" Mizgin. " dedi sertçe yutkunan Kubilay. " Kötü bakışları vardı o çocuğun. Hoşlan..."

 

Mizgin bir kez daha göğsüne yumruğunu indirince konuşması yarıda kesildi Kubilay'ın. " Sen zaten kimseden hoşlanmıyorsun ki Kubilay. Arkadaşlarımı hep bu yüzden uzak tutmadın mı benden? Yanıma yaklaşan herkesin kötü niyeti olduğunu ima etmedin mi? Hepsini bir yerde sıkıştırıp benden uzak kalmalarını sağlamadın mı? "

 

" Senin iyiliğin için. "

 

" Bırak ya. " dedi Mizgin kaşlarını çatarak. " Benim iyiliğim için değil, sen istediğin içindi hepsi. " gözleri bana çevrildi Mizgin'in. Gece balkondan onları duyabiliyor muydu acaba? Bu gece ne gecesiydi? Küçük bir arınma gecesi falan mı? Hala zihnimde Cihangir'in beni daha önceden tanıdığına dair söylediği cümle dönüp duruyordu. Kendini tekrar eden bozuk bir plak gibiydi. " Yalanlarınla ancak kendini kandırırsın sen. Söylesene, abim niye hiçbirine karışmadı? Sen misin benim abim yoksa Alparslan mı? "

 

Kubilay sadece yutkundu. " Bir cevap vermeyecek misin? " güldü Mizgin. " Vermezsin. " başını iki yana sallayarak ondan bir adım uzaklaştı. Aralarında çekimi bir tek benim görüyor olmam imkansızdı. " Bundan sonra abi dememem için bir sebep de yok o zaman. " gözlerine son kez bakarak. " Kubilay abi. "

 

Bana döndü Mizgin. Yüzünde yalancı bir gülümseme vardı. " İyi geceler Umay. " merdivenlerden hızla çıkmaya başladığında Kubilay onun arkasından bakmak dışında hiçbir şey yapmadı.

 

" İyi geceler Mizgin. " dedim arkasından ama beni duyduğundan şüpheliydim. İnsanlar biriyle tartıştığında başka birini de hiç düşünmeden harcayabiliyordu. Çünkü sinir böyle bir şeydi. Kime ne zaman patlayacağı belli olmuyordu.

 

" Bende yatayım. " dedi ensesini kaşıyarak. " Ya da uykum yok sanki. " mutfağa çevirdi gözlerini. " Ayva var mıydı? "

 

" Sen bence en büyük ayvayı az önce yedin. " dedim sadece dudaklarımı kıpırdaratarak. Bugün arabada dudakları birbirine değmişti ikisinin. Cihangir ve ben bunu yaşamış olsaydık üzerine konuşur muyduk diye sorguladım. Bana bir şeyler ima edip duruyordu. Anlıyordum, anlamamak için aklı dengenizin olmaması gerekirdi. Ama bir şekilde kafamı da karıştırıyordu. Ondan net bir cümle duymadıktan sonra hislerimle hareket edemezdim.

 

" Boğazımda kaldı. " dedi iç çekerek.

 

" Yutamazsın. " gözlerim merdivene çevrildi. Mizgin odasına çıkmıştı. Bizi artık duyamazdı.

 

" Neyse canım istemiyordu zaten. " ellerini savurdu. " Yatayım ben değil mi? " Bugün evdeki herkesin kafası karışıktı. Biraz önce her şeyi duyan Alparslan kendini bir hışımla dışarı atmıştı. Gece desen balkonda duruyordu. Diğerleri görmesin diye kendini gizliyordu. Bundan sonra onların arasında ne olacağını da kestiremiyordum.

 

" Bana mı soruyorsun? "

 

" Hıhı. " başını salladı dalgın gözlerle.

 

" Yat ama uyuma. " dediğimde kaşları çatıldı. " Düşün. "

 

" Neyi? "

 

" Mizgin'in gerçekten abisi olmak isteyip istemediğini. " kafasını kaldırarak gözlerimin içine baktı. Başını duvara yasladığında yüzünü buruşturarak inledi.

 

" Aramızda. " dedi yutkunarak. " Değil mi? "

 

" Aramızda. " başımı sallayarak onu onayladığımda tebessüm edemeyecek kadar yorgun bakıyordu gözleri. " Git hadi. " Çenemin ucuyla merdivenleri gösterdim. " Alparslan ve Cihangir dışarı çıktı. Ben onları bekleyeceğim. Sen git. "

 

Kaşları çatıldı. " Yeni geldik, nereye gittiler? "

 

" Sen gelirken onlar gitti nasıl karşılaşmadınız? " Bu sefer benim de kaşlarım çatıldı.

 

" Arka bahçeye çıkmış olmalılar. " dedi kendi kendine onay vererek. " Tamam o zaman iyi geceler. " göz kırparak merdivenlere doğru adımlarını sıklaştırdı.

 

" İyi geceler Kubilay. " dedim. " Sana da iyi geceler. "

 

Her ne kadar aklında bir şeyler varken uyumayacağını bilsem de iyi geceler.

 

Mutfağa doğru ilerdim. Gece hala balkondaydı. Beni görünce başını geldiğim yöne doğru çevirdi. " Gittiler mi? " diye sordu kollarına sardığı ellerini hareket ettirerek. Burnunun ucu kızarmıştı. Biraz önce ağladığı için miydi yoksa soğuktan mıydı karar veremedim.

 

" Evet. " Başımla onayladığımda ikna olmuş gibiydi.

 

" Sende yatacak mısın? " sorusu bir çocuğun oyuncağıyla alakalı sorduğu bir soruyu andırıyordu.

 

Omuz silktim. " Cihangir'i bekleyeceğim. "

 

Kaşları havalandı. " Benimle alakalı konuşmayacaksın değil mi? "

 

Başımı hızla iki yana salladım. " Hayır, bunu da nereden çıkardın? "

 

" Bilmiyorum. " dedi omuz silkerek. " Öyle hissettim. "

 

" Seninle olanlar burada bizimle birlikte kalır. " dedim güven vermek istercesine. " Ama biz konuşurken birileri duyduysa ona bir şey yapamam. "

 

Korkuyla gözlerini açtı. " Biri duyduysa mı? "

 

" Cihangir ve Alparslan geldikleri gibi geri gittiler. " dedim aklıma gelenleri sıralayarak. Görmüştüm, duymuştu. Ama bunu Gece'ye söylersem bana kızabilirdi.

 

" Beni gördüyse ondan gitmiştir. " dedi gözlerini sokağa çevirerek. Bir tane sokak lambası yanıyordu. Diğerleri sönüktü.

 

" Senin evde olacağını biliyordu. Görünce neden gitsin ki? "

 

" Artık görmek istemediği için. " Dudakları öne doğru büzüldü.

 

" Aynı evdesiniz, istese başka..."

 

" Gitmez. " başını iki yana salladı. " Burası onların evi. " eliyle evin çatısını gösterdi. " Kuzgun timinin evi. Ne olursa olsun geri döndükleri o çatının altı. " sertçe yutkundu. " Buradan başka nereye gidebilir ki? Onlar buradan gitmez. Buraya en son gelen gider. "

 

" En son kim geldi ki? Yani benden başka? " dudaklarımı ıslattım.

 

" Ben. " gözlerini kaçırdı. " İstemeden de olsa girdiğim timle birlikte yaşadım ve yaşıyorum da. Ama artık gitmeliyim. Galiba Büyük dayıyla konuşup bu sorunu çözebilirim. "

 

" Onlar gizli çalışıyor, seni bırakmaları öyle kolay olacak değil. " dedim onu ikna etmeye çalışarak. Aynı şey benim için de geçerliydi. Buradan gittikten sonra kimliklerini ifşa etme ihtimalimizi düşünüyor olmalıydılar. Öylece gitmesine izin vereceklerini sanmıyordum.

 

" Biliyorum ama büyük dayı bir yolunu bulur. "

 

" Gece öylece gidemezsin. "

 

" Yerimi bir başkası doldurur. " dedi omuz silkerek. " Şu geçen gün gelen kadın hatta seve seve doldurur. "

 

Yüzümü buruşturdum. Mekana gittiğimiz kızdan bahsediyordu. Cihangir ve Alparslan'ın kollarına girmiş olan kadından. " Hayır, ona güvenemezler. "

 

" Başta bana da güvenmediler. " göz devirdi. " Alparslan hariç tabi. "

 

" O hep aynı mıydı? "

 

Gözleri uzaklara daldı. " İlk görüşte aşka inanır mısın? "

 

Cihangir'i ilk gördüğüm gün hissettiklerimi düşündüm. Belki de benimki korkudan başka birine sarılmak olarak adlandırılırdı. Ama o günden beri sürekli her yerde onu görmek istemiştim. Ailem bile beni Tibetten koruyamamışken onun beni korumasını istemiştim içten içe. Bu neydi? Korunmak istemek mi yoksa o kişiyi tekrar görmek arzusu mu?

 

" Bu soruya net bir cevap veremem. " dediğimde burnunu çekerek güldü.

 

" Cihangir de aynı bu cevabı verirdi. Ne eksik ne fazla. " kaşlarımı çatarak Gece'ye baktım. İkimizi neden karşılaştıyordu ki? " Benziyorsunuz aslında. "

 

" Çayı şekerli içmesi dışında. " dedim aklıma kazanan ayrıntıyı bir anda ağzımdan kaçırarak.

 

Güldü. " Kim çayı şekersiz içer ki? " gözleri bana indi. " Sen dışında. "

 

Omuz silktim. Konuyu çaya çektiğime gerçekten inanamıyordum. " Yakında Cihangir. " dedim yine onu anarak. Beni duysa ve ondan konuştuğumuzu fark etse tepkisinin ne olacağını merak ettim.

 

" Hayatta inanmam. " dediğinde gözlerimi kaçırdım. " Nasıl olacakmış o? "

 

" Artık..." Derin bir nefes aldım. Bu kadar ayrıntıya gerek var mıydı? O bana her şeyini anlatmışken bende bir şeylerden bahsedemez miydim? " Boşversene. " dedim aniden dikleşerek. Cihangirle konuşmam gerektiğini hissediyordum ama sanırım biraz da uykum gelmişti. Esnedim. " Sanırım benim uykum geldi. " diye mırıldandığımda Gece sokağa bakmaktan vazgeçip bana baktı.

 

" Ya da sorulardan kaçasın geldi. " dedi düz bir sesle.

 

" Belki de. " yalan Söylemeyecektim. Konuşmak istemediğim bir konuydu.

 

" Leman ve Barbaros gelmedi daha değil mi? " Başımı sallayarak onayladım.

 

" Gelmediler. "

 

" Mizgin de uyumuştur şimdi. " burnunu çekti.

 

" Galiba. " Ama uyumayacağını biliyordum. Bugün o da huzursuzdu. " Uyumamış da olabilir. Kubilayla arası bozuktu, biliyorsun. "

 

" Onlar hep öyle. " elini salladı umursamazca. " Bir gün inceldikleri yerden kopacaklar. " İç çekti. " Mizgin benimle konuşur mu bilmiyorum çekiniyorum. "

 

Abisiyle arasında olanlardan sonra sanırım onun yanına gitmek istemiyordu. Haklıydı. Ters bir tepki verebilirdi.

 

" Senden bir şey isteyebilir miyim? " burnunu bir kez daha çektiğinde başımı onaylamak için salladım. " Bugün yanında yatabilir miyim? " gözlerini kaçırdı. " Geçmişten bahsettiğim gün sabaha kadar uyuyamıyorum. Her zaman Mizgin ya da Leman dururdu yanımda. " nefesini verdiğinde huzursuzdu. " Sabaha kadar saçlarımı okşar sakinleştirirlerdi beni. " Gülümsedi.

 

" Geçmişli konuştum. " dedi gözlerini kapatarak. " Onlarda geçmişte kaldı artık değil mi? "

 

" Sen istediğin sürece geçmişte kalmazlar. "

 

" Abisine kötü davranan birini geleceğinde kim ister ki? " huzursuzca kıpırdandı. " Bugün senin odanda yatabilir miyiz? Saçlarımı okşamanı isteyemem senden. Biliyorum bu fazlalık olur. Ama yanında uyusam en azından.."

 

" Olur. " dedim devam etmesine izin vermeden. " Benim odama gidelim hadi. "

 

" Gerçekten mi? "

 

" Gerçekten. "

 

" Seni istemediğim günler de sıkıntı değil mi yani? "

 

Göz devirdim. " Değil. " omuzlarımı kaldırıp indirdim. " Sonuçta bir kuzgun değildim. İstememen gayet normal. "

 

" Bir kuzgundan daha fazla kuzgunsun bizim için. " dedi gözlerini kapatarak.

 

" Sizin? "

 

" En azından Cihangir ve benim için. "

 

Gülümsedi.

 

Cihangir'in adı ne zaman geçse kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya devam edecek miydi?

 

" Yastığımı alıp geliyorum o zaman sana. "

 

" Tamam. " balkondan hızla çıktığında elimi kalbimin üzerine koydum. Yavaşlamasını, eski düzenine girmesini bekledim. Sonra da yavaş adımlarla yukarı kata çıktım. Bana verdikleri odanın önüne geldiğimde derin bir nefes alarak ilk defa bir arkadaşımla birlikte uyuyacak olmanın getirdiği heyecanı içimde hapsetmeye çalıştım.

 

Kimse evime gelip de benimle birlikte kalmamıştı. Ailem buna zaten izin vermezdi. Sadece dışarıda görüşürdük. Onları ne evime getirirdim ne de evlerine giderdim. Aileme göre bu kaba bir davranıştı.

 

Eve arkadaşımı getirmek nasıl kabalık olabilirdi ki?

 

Kapı tıkladığında düşüncelerimden ayrılarak gözlerimi kapıya çevirdim. Gece üzerini değiştirmiş, eline de bir yastık alıp yanıma gelmişti. " Kararını değiştirmedin değil mi? "

 

" Hayır, gelsene. " dedim kapının ağzından durmasına izin vermeden.

 

İçeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. " Senden böyle bir şey istediğim için biraz mahcubum ama.."

 

" İnan hiç önemli değil ve bu durum benim hoşuma gitti. " dudaklarımda küçük bir tebessüm belirdi. " Yaşadığımı hissediyorum. "

 

Kaşları çatıldı. " Daha önce arkadaşlarımda kalmadım ya da onlar bende kalmadı. Yani hep merak ederdim. " ensemi kaşıdım. " Güzel bir şeymiş. "

 

" İlklerinde olmak güzelmiş. " dedi bana Cihangir'i hatırlatarak.

 

" İçine Cihangir mi kaçtı? " dedim direkt kendime hakim olamadan.

 

" Neden ki? "

 

" Bu cümleyi o da kurmuştu..." gözlerimi kaçırdım.

 

" Hangi ilkinde oldu da söyledi? " dediği an kapı tıklatıldı ve gel dememi beklemeden açıldı.

 

" Kimin ne ilki? " Mizgin elindeki yastıkla gözlerini kısarak ikimize baktı. Gece'yi süzdüğünde dudakları öne doğru büküldü. " Kapıdan geçerken duymasam burada olduğunuzu anlamayacaktım. Ayıp ya. "

 

" Ben.." dedi Gece geriye doğru bir adım atarak. O an anladım ki Mizgin'den çekiniyordu.

 

" Sen anladığım kadarıyla beni es geçip Umayla uyumaya gelmişsin. Ve hasta değilsen de ağlamışsın. Hem de salya sümük. " dedi gözlerini iyice kısarak. " Ağlama gecesi yapacaktınız da bana neden haber vermediniz? Tam da ihtiyacım vardı aslında. " Yatağımın üzerine oturdu. " Burası da bayağı genişmiş. " yatağın sağını solunu inceledi. " Sığarız üçümüz. Ne de olsa sabaha kadar bu üçlü uyku falan uyumaz. "

 

Haklıydı.

 

" Sorun Kubi mi? " diye sordu Gece yine aynı şey mi diye sormak yerine.

 

" Artık abim o benim. " dedi Mizgin gülerek. " Kubilay abim. " sonunu uzatarak söylediğinde üçümüz de gülmeye başladık.

 

İnsanın dertleşecek arkadaşının olması böyle bir şey miydi?

 

İlk defa iliklerime kadar hissediyordum.

 

Yakınlıklarını, hislerini...

 

" Senin sorununu sormaya bile gerek duymuyorum. " dedi durgun bir sesle. " Geçmiş yine içinden geçmiş. "

 

Gece gözlerini parkeye çevirdi. " Peki ya sen Umay? " diye sordu Mizgin başını sol omzuna yatırarak. " Sendeki sorun ne? Cihangir'in özlü sözleri mi? "

 

Yine üçümüz aynı anda gülmeye başladık.

 

Acılarıma rağmen güldüm. Acılarına rağmen güldüler.

 

İçimiz kan ağlıyordu belki ama yüzümüz aksini iddia etmek istercesine gülüyordu. Bu da bir kandırmaca değil de neydi?

 

" Bu gece uzun..." dedi Mizgin yatağa iyice yerleşerek. " Gelin gelin utanmayın. Sanki kendi yatağınızmış gibi gelin. " dudaklarımdaki tebessümü silemiyordum.

 

Silmek de istemiyordum zaten.

 

Belki de ben ilk defa mutluluk nedir onu öğreniyordum.

 

Yatak başlığına sırtımı yaslayarak oturduğumda bir bacağıma Mizgin bir bacağıma da Gece uzandı. Ellerim benden bağımsız ikisinin de saçlarının üzerinde durduğunda ikisi de iç çekti.

 

" Biliyor musunuz? " dedim kendimi durduramadan. " Ev kendini mutlu hissettiğin her yermiş. Ben bunu sizinle anladım, anlıyorum. Benim ilişkilerim de hep sahteymiş. İnsan ilk defa huzuru hissedince anlıyormuş yaşadıklarının bir hiçten ibaret olduğunu. "

 

" Bu evin çatısından bir kere su sızdı. " dedi Mizgin sertçe yutkunarak. " Barbaros ve abim tamir etti tabi ama Cihangir dedi ki..." ağlayacak gibi bir ses çıkardı Mizgin. " Bir evin çatısında sorun çıktıysa o evin içine bakmak gerekir. İllaki bir huzursuzluk vardır ve bunu ev bir şekilde belli ediyordur. " gözlerini yukarı doğru çevirerek bana baktı. " O gün söylediklerini saçma bulmuştum ama haklıydı. O sızıntıdan sonra bizim ev eskisi gibi olmadı. Aramızdan biri kopup gitti. " gözünden bir damla yaş aktı. " Bir kuzgun toprağa verildi. "

 

" Şehit oldu. "

 

Bir kuzgun toprağa verildi. Cümlesi zihnimde dönüp durdu.

 

Başka biri daha mı vardı aralarında?

 

" Seni aramıza neden almamak için çaba sarf ettiğimizi anladın mı? " İç çekti. " O kişi Leman'ın kardeşiydi. "

 

Ve bir daha konuşmadı Mizgin.

 

Sustu.

 

Sabaha kadar sustu.

 

Bende zihnimdeki düşüncelerle birlikte sabaha kadar ikisinin de saçlarıyla oynadım.

 

Soru sormadım, sorsam da kimse cevap vermezdi zaten.

 

O yüzden sadece boşluğa baktım.

 

Bir kuzgun onların arasından ayrılmıştı.

 

Bir kuzgunun üzerine toprak atılmıştı. Hem de o kuzgun Leman'ın kardeşiydi.

Bölüm : 30.12.2024 19:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...