
Gece ve Mizgin'in uyumasını izlerken aklımda dönüp duran kişinin rüyalarıma girmesini dileyerek gözlerimi kapattım. Ama telefonuma gelen bildirim sesiyle daha yeni kapanan gözlerim derhal açıldı. Elimi yastığımın altına koyarak telefonumun nerede olduğunu bulmaya çalıştım.
Telefonumla uyumaya alışmıştım. Başka bir yere koysam biri alacak ve ulaşımım kesilecek gibi geliyordu. Yastık altı her ne kadar zararlı olsa da güvenliydi.
Sonunda telefonumu bulduğumda ekranı kaydırarak gelen mesaja tıkladım. Mesaj Cihangir'dendi.
Kalbim hızla atmaya başladı. Ekranda ismini görmek beni bu hale getiriyorsa kendini görmek ne hala getirirdi acaba?
' Oturma odasına gelir misin?'
' Seni görmeye ihtiyacım var. '
Gelen mesajları sanırım üç kez okudum. Belki de daha fazlasıydı. Saymak aklıma dahi gelmemişti ama emindim. Üç kez tekrarladığımdan ve hala da tekrarlıyor olmamdan.
' Galiba önce uyudun mu diye mesaj yazmalıydım. '
' Uyudun mu? '
İki mesaj daha gelince alt dudağımı dişlerimin arasına alarak kızlara kısa bir bakış attım. İkisi de uyuyordu ve uyanma ihtimalleri bile yoktu. Tabi yüksek bir ses çıkarmadığım sürece.
' Uyumadım. '
' Biraz sonra aşağıda olurum. '
Yataktan kalkarak üzerimdeki geceliği umursamadan kapıdan dışarı çıktım. Telefonu yastığımın altına bırakmayı ihmal etmemiştim. Sonuçta Cihangirle yüz yüze konuşacaktım ona ne gerek vardı değil mi?
Merdiven basamaklarının sonunda beni beklediğini görünce kalbim dışarı çıkmak istercesine göğsüme baskı yaptı. " Gelmişsin. " dediğinde başımı salladım.
Sen çağırırsın da gelmez miyim? " Geldim."
Merdivenlerin İki üst basamağında durduğumda neredeyse aynı boysaydık. Aramızda bir kafalık boy farkı varken merdivende nasıl bu kadar çokmuş gibi görünebiliyordu?
" Üzerine bir şey almamışsın. " dedi gözlerini salonda gezdirerek. " Gel oturalım. " koltuktaki TV battaniyesini alarak omzuma attığında " Üşümeni istemeyiz değil mi? " diye sordu.
" Sen? " üzerinde sadece bir tişört vardı. Benimki en azından kalındı.
" Sen yanımda olduğun sürece üşüme gibi bir ihtimalim olmuyor. " Gözlerini kaçırdı. " Ateş basıyor beni. " ellerini bana doğru uzatıp yakınımda tuttu. " Bak, yani dokunmak istersen tabi. "
Elimi uzatıp ellerine dokundum. Gerçekten de sıcaktı. Hem de haddinden fazla sıcaktı. Erkeklerde farklı bir sistem mi vardı? Onlar neden bizim kadar üşümüyorlardı? " Gerçekten fazla sıcaksın. "
" Demiştim. "
Bir süre sadece gözlerimize bakarak koltukta oturduk. Bana söylemek istediği bir şeyin var olup olmadığını düşündüm. Beni geçmişinde bir yerlerde saklıyordu. Belki de onu hatırlamayan bendim. " Soru sormam yasak o konuda biliyorum ama Cihangir, biz seninle karşılıklı..." Bir bacağımı altıma alarak tamamen ona doğru döndüm. Sırtım artık koltuğa yaslı değildi. " Yani yüz yüze karşılaştık mı? " ifade edecek başka bir cümle aradım. " Hiç göz göze geldik mi? "
Cihangir de benim gibi bacaklarından birini altına aldığında artık birbirimizin yüzünü daha rahat bir şekilde görüyorduk. Turkuaz gözleri gözlerimi delecek gibi parlıyordu. " Geldik. " Nefes alamadım o an. Biz onunla nerede karşılaşıp göz göze gelmiş olabilirdik ki? " Çünkü seni mağazada gördüğümde gözlerini hemen hatırladım. Bir insanı gözlerine bakarak da zihnine kazıyabiliyormuşsun, bunu bana sen öğrettin. "
Bir insanı gözlerine bakarak da zihnine kazıyabiliyormuşsun...
Bunu bana sen öğrettin.
" Sıradan bir göz rengim var aslında. " Yanaklarıma dolan kan kendini belli etmeye başlamadan buradan ayrılmalıydım.
" Öyle olsaydı, seni tanır mıydım? " Cihangir neden böyle sorular sorup kafamı karıştırıyordu ki?
" Sanırım hayır. "
" Sanma, " dedi tok bir sesle. Sonra öne doğru eğilerek " Ellerini tutabilir miyim? " sorusuyla birlikte afallayarak ona baktım. Karım olarak diyen adam benden elimi tutmak için izin mi istiyordu?
Ve bu benim neden hoşuma gidiyordu?
Lanet olsun, sorma ve tut elimi be adam dememek için dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. " Tutabilirsin. " şaşkın bakışlarıma yüzünde küçük bir tebessümle karşılık verdi.
" Teşekkür ederim. " dedi zamanında belimden tutup kendine çekmiş olan adam. Bu naiflik ona biraz fazla gelmiyor muydu? İri cüssesiyle karşımda oturmasına rağmen içinde küçük bir çocuk vardı. Bunu turkuaz gözlerine bakarak görüyordum. Avcumu açıp elimin tersini avcuna aldı. " Avuç içi çizgilerimizin anlamları oluyormuş biliyor musun? " sorduğu soruyla birlikte kaşlarım havalandı. Yutkunamamak için direndim.
" Duymuştum ama hiç araştırmadım. "
" Ben araştırdım. " dedi işaret parmağını avcumun içinde çizgilerden birinin üzerinden geçirerek. Bu temasla karnımda kelebekler uçmaya başladı. Parmaklarımın hemen altında olan çizginin üzerinden bir kez daha işaret parmağıyla geçtiğinde " Bak bu kalp çizgimiz. " dedi turkuaz gözlerini pür dikkat gözlerime odaklayarak. " Duyguları ve aşkı bu çizgi gösteriyormuş. "
" Neye göre? " Cihangir'in elimdeki çizgileri yorumlayacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Ama şu an çok değişik bir an yaşanıyordu.
" Çizgilerin yerlerine ya da boyutuna göre. " gözleri elimi incelemeye devam ederken tekrar konuşmaya başladı. " Bak mesela senin kalp çizgin işaret parmağının altından başlıyor. "
" Bu ne demek? " Keşke sakin olup sadece onun konuşmasını bekleyebilseydim. Ama onunla konuşmak için can atan tarafımı durdurmak imkansızdı. O konuşsun ben de o konuşurken sürekli bir şeyler sorayım istiyordum.
" Aşk dolu ilişkiler seni bekliyor demek. Tutkulu bir aşk. " yutkunmama bu sefer engel olmadım. Tutkulu bir aşk mı? Seninle mi diye sormamak için dilimi damağıma yapıştırdım. Parmağı bir kez daha o çizginin üzerinden geçtiğinde göz göze geldik. " Aşık olduğunda bunu dibine kadar yaşıyorsun demek. " gözleri tekrar elime çevrildi. " Bu da yaşam çizgisi. " eli avuç içimin en alt kısmındaki çizgide gezindi. Bir an eli yerine dilinin orada olduğunu hayal ettim. Sadece bir anlık bu hayal kasıklarımda büyük bir darbe oluşmasına sebep olduğunda ise bu fikri aklımdan derhal kovdum.
" O neyle ilgili bilgi veriyor? " sorumu nefesim kesilmiş gibi sormuştum. Kısa bir süre yüzüme baktı, iyi olup olmadığımı sorguluyordu. Sadece elime dokunan parmağıyla zihnime giren düşünceleri kovabilseydim iyi olacaktım.
" Refleksleri ve yaşam uzunluğunu gösterirmiş. " dikkatle inceledi. " Senin çizgin oldukça eğri. " dedi gözlerini kısarak. " Enerjin herkese yetecek kadar var demek. Bir ortama girdiğinde enerjisini yükseltebilirsin demek. Çok haklı. Olduğum ortama sen girince benim de enerjim yükseliyor. Baksana konuşmayan ben, susmuyorum yanında. "
Ah kalbim darmaduman...
" Susma Cihangir, konuşmanı seviyorum. "
" Susmam ama sadece senin yanında. "
Gülümsedim. " Bana uyar. "
" Bana da. " gözleri tekrar elime çevrildi. " Bu ortadaki çizginin adı da akıl çizgisi. Ne düşündüğünü yansıtıyormuş. " Senin akıl çizgin biraz kısa. " dedi başını sol omzuna yatırıp elimi inceleyerek. " Fiziksel başarıları mental olanlara tercih ediyorsun. " İç çekti. " O silahı tuttup kendini hiç düşünmeden bir oyunun içine attığın gün anlamıştım zaten. "
" Hep bakar mısın el çizgilerine? " konuyu değiştirmek en mantıklı olanıydı. Çünkü o tarafa girince içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.
" Yok ilk defa uğraştım böyle bir şeyle. "
" Neden? "
" Elini tutmak için bahanem olsun istedim. " dediğinde afallamamak elde değildi. Demek o yüzden elimi tutmak için izin almıştı.
" El çizgilerini okumayı, bugün mü öğrendin? " diye sorduğumda turkuaz gözlerini kaçırdı.
Elini ensesine attığında " Alparslan'ı beklerken araştırdım biraz. " oturduğumuz koltuktan bir anda ayağa kalktı. " Elini tutmak istedim sonra sebepsiz bir şekilde tutmanın doğru olmayacağına karar verdim. " düşünceli gözleri gözlerimi buldu. " Küçük bir araştırma sonucu da el çizgilerinin anlamlarını öğrendim. Geriye de zaten seni bir kez daha görebilmek için bahanem üretilmiş oldu. "
Beni görebilmek için el çizgilerini araştırmış olması kalbime bir ok gibi saplandı. Benim için daha neler yapacaktı? Bu bir itiraf değil de neydi?
" Cihangir hazır mısın? " diyen sesle birlikte Alparslan bahçe kapısından içeri girdi. Onu tek beklediğini belli edercesine kaşları çatıldı. " Herkesin uyuduğunu düşünmüştüm, sen de mi buradaydın? "
" Buradaydı. " dedi Cihangir benim bir şey söylememe izin vermeden. " Ama uyuyacakmış. "
" İyi geceler o zaman. " Alparslan kaş göz işareti yaptığında Cihangir eliyle geçmemi işaret etti. Merdivenlerin oraya kadar benimle birlikte geldi. Omuzlarımda duran TV battaniyesini çıkarıp ona doğru uzattım.
" Alparslanla bir işiniz mi var? " gözleri Alparslan'a çevrildi.
" Onu yalnız bırakmak istemiyorum, pek iyi görünmüyor. "
" Bugün yüzündendir. " duyduğu şeyler ağır gelmiş olmalıydı.
" Muhtemelen. " elini tekrar ensesine attı. Utanıyor muydu? Gözlerime bakıp elini tutmak için bahanem olsun istedim derken hiç de utanıyor gibi görünmüyordu. " Geç oldu, sen yat istersen. "
" Yatayım o zaman ben. "
" Yat o zaman sen. "
" Cihangir. " dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. " Bir daha bahanen olmadan da tutabilirsin elimi. " elimi ellerine doğru uzatıp boşta kalan elini sıktım. " El çizgilerim hakkındaki bilgileri öğrenmek de hoşuma gitti. Teşekkür ederim, benim için bunca zahmete girdiğin için. "
" Zahmet değildi. "
" Biliyorum, hepsi beni görmek ve elimi tutabilmek içindi. " Cihangir bana bakakaldığında merdivenin ilk basamağında durdum ve ona doğru döndüm. Gideceğimi düşündüğü için rahatlamış görünüyordu. Bazı cümleler beni de onu da dumura uğratıyordu. Ona doğru uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. " Belki izin almam gerekirdi ama bu da benim uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi. " elini yanağına götürdü. " İyi geceler. " Ona arkamı döndüm ve bir kez daha bakmadan odama doğru hızlandım.
Arkamdan " Geceler senle iyi. " dediğini duydum.
♣️
Bankın bir köşesine yağan yağmuru umursamadan oturdum. Gözlerimi kapatarak ruhumu dinlendirmeye çalıştım. Şu an burada yalnız olmamam gerekirdi. Birinin varlığını özlüyordum.
O kişi tabi ki de Cihangir'di.
Benimle yağmurda ıslanan adam.
Kağıt üzerinde evli olduğum adam.
Kocam.
Sertçe yutkunduğumda onu kaç gündür görmediğimi hesapladım. Kızlarla benim odamda uyuduğumuz günden bu yana tamı tamına beş gün olmuştu.
Koskoca beş gün.
Alparslan ve Cihangir dediklerine göre o günün sabahında gizli bir göreve gitmişti. Diğerleri bile bu görev yerinin neresi olduğunu bilmiyordu. İstihbaratın böyle istediğine de dün şahit olmuştum. Kubilay'ın ağzından laf almak istemiştim ama o da bir şey bilmiyordu. Bilse kesin ağzından kaçırırdı. Çünkü ona Mizgin'den bahsetmek için ufak çaplı bir anlaşma yapmıştım. Kubilay onun hakkında haber alacağı için mutlu olmuştu lakin beni mutlu edecek bir şeyi yoktu.
Cihangir'e dair hiçbir bilgisi yoktu.
Galiba Büyük dayı bile bir şey bilmiyordu. Çünkü bugün onu aradığımda sesindeki tınıdan anlamıştım bunu. Yine de yanıma gelmek istemişti.
Haber vermeden giden ve beş gündür hala dönmeyen Cihangir neden umrumdaydı sorusu zihnimi parçalara ayırmış olsa da biri bana bu soruyu sormadığı sürece sorun yoktu. Kendi içimde çatışma halinde olmak alıştığım bir durumdu.
Çantamı ellerimin arasına aldım. Stresliydim. Uzun zaman sonra ilk defa yalnız başıma dışarı çıktığım için olabilirdi bu durum. Belki de sadece Cihangirsizliktendir dedi iç sesim.
Şu an yanımda olmalıydı. Birlikte ıslanmalıydık ama yoktu. Emaneti olarak da olsa yanımda olmalıydı. Ayrıca benden önemli ne görevi olabilirdi ki? Onun görevi beni korumak değil miydi? Bunun için benimle evlenmemiş miydi?
Kendimi kocam da kocam diyen kadınlar gibi hissediyordum.
Anlaşmalı evlilik yaptığım kocam.
" Umay, kızım. " diyen sesle o ana kadar fark etmediğim çatık kaşlarımı düzelttim. Bir el omzuma dokundu ve üzerimdeki ıslaklığı hissetti. " Yağmurda burada mı oturuyorsun? "
" Sevmez misiniz? " ayağa kalkmadım büyük dayı da oturmadı. Bank ıslak olduğu için muhtemelen başka bir yere gitmemiz gerekecekti.
" Islanmayı Cihangir ve sen dışında pek seven yok. " dedi başını iki yana sallayarak. " Bir kafeye gidelim. " dedi yüzünü buruşturarak. " Daha verimli bir konuşma yapacağımıza eminim. "
" Yağmur olmayınca verim mi oluyor? "
" En azından benim için. " omuzlarını kaldırıp indirince yerimde huzursuzca kıpırdandım. Onunla buluşmak isterken ne düşünüyordum ki?
" Pekala, sizin için bir kafeye geçelim o halde. " ayağa kalktığımda huzursuzluk tüm bedenimi esir almıştı. Onun yanında güvende hissetmekten ziyade tetikte hissediyordum. Cihangir'in verdiği güveni sanırım kimse vermiyordu.
Az ama öz konuşan Cihangir'in.
Oturduğum yerin tam karşısında bulunan kafeye girdiğimizde burnuma dolan tarçın kokusuyla yüzümü ekşittim. Tarçınlı salep kokusu tüm kafeyi esir almış görünüyordu. Ya da burası sadece bir salepçiydi.
" Salepleriniz beş dakikaya hazır, büyük dayı. " diyen sesle irkilerek arkamdan geçen çocuğa baktım. Demek burası gerçekten de sadece salepçiydi. Başka bir seçeneğiniz yoktu. Aslında şaşırmam gereken başka bir ayrıntı vardı. Burada çalışan biri büyük dayıyı nasıl tanıyor olabilirdi?
" Tamamdır evlat. " gözlerini bana çevirdiğinde kaşlarımı çattım.
" Sizi tanıyor. " dedim gözlerimi mekanda gezdirerek. Kalabalık değildi hatta bizimle beraber dört kişi vardı kafede.
" Sık sık gelirim buraya. " dedi başını sallayarak. " Çocuklarla ahbap olduk iyice. "
" Anladım. " başımı salladığımda beş dakika demesine rağmen saleplerimizi getiren çocuğa baktım.
" Yeni yapılmış büyük dayı, diğeri için beklemeden bundan getireyim dedim. " Çocuk bana bir kez bile bakmadan yanımızdan ayrıldı. " İyi yapmışsın evlat. " dedi kendi bardağını önüne çekerek.
Yağmur damlaları hala üzerimdeydi ve kururken bir tık soğukluk hissiyle insanı deniyordu. Bu yüzden üşümemek adına önümdeki salebi ellerimin arasına aldım. " Beni buraya Cihangir için çağırdığını düşünüyorum. " dedi direkt konuya giriş yaparak. " Yanılıyor muyum? "
Hayır demek için çırpınsam da ona öylece Cihangir'i soramayacağımı fark ettim. Başka bir şeylerin olduğunu düşünmesini istemiyordum. " O konu da var ama ben ailem hakkında konuşmak istiyorum sizinle. "
Kaşları havalandı. Beklemediği yerden vurmuştum belki de onu. " Ailen hakkında? "
" Babam hakkında desek daha doğru olur. "
Avuçlarına hapsettiği salebi dudaklarına götürerek bir yudum içti. " Sormak istediğin bir şeyler var sanırım, değil mi? "
" Evet. "
" Seni dinliyorum. " pür dikkat bana bakmaya başladığında sertçe yutkundum. Avuçlarımın arasındaki salep elimi yakmış olmasına rağmen bardakla olan temasımı kesmedim.
" Babamın uyuşturucu kaçakçılığıyla bir ilgisi var mı? " sorduğum soru üzerine gözlerini kısa sürecek şekilde kafede gezdirdi. " Tibet'in ailesiyle ortaklıkları vardı. Şirketleri birleştirmek gibi bir girişimleri söz konusuydu. " gözlerimi kaçırdım. " Yani biz evlenirsek..." Artık böyle bir durum kesinlikle olamazdı. Çünkü ben artık evliydim. Bir de ayağa kalk evliyim diye bağır istersen Umay! Üç lafımdan ikisi artık evliyim olmaktan ne zaman vazgeçecekti?
" Babanı araştırıyoruz. " dedi Büyük dayı konuşmayı devralarak. " Tibet'in uyuşturucu işini yürüttüğünden pek haberi yok gibi duruyor. Ama bir kanıt olmadan ne onu suçlayabilirim ne de aklayabilirim. "
" Bir kanıt bulamadınız yani? "
" Şimdilik. " dedi başını sallayarak. " Eğer baban bu işlerin içindeyse ve şu an itiraf etmiyorsa ona ne olacağını biliyorsun değil mi? "
Muhtemelen hapishaneye girecekti. Başka nasıl bir seçeneği olabilirdi ki?
" Biliyorum. "
" Güzel. " Bir süre sadece yüzümü izledi. Sonra derin bir nefes alarak " Sor. " dedi dudağının kenarında gördüğüm küçük bir kıvrımla. " Cihangir'i sormayacak mısın? Sor. "
Gözlerimi kaçırdım. Yüzümden belli oluyor muydu acaba? " Ne zaman gelecek? "
" Belki yarın belki yarından da yakın. "
" Pardon? "
Dudaklarını öne doğru büzdü. " Bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyorum kızım. "
" Nasıl bilemezsiniz ki? Göreve gönderen siz değil misiniz? " elimi ısıtan salep içimi ısıtsın diye bir yudum alarak gözlerimi tekrar büyük dayıya çevirdim.
" Görevler için bana üstten emir gelir. Uygun askerlerimi hazırlarım, sonra onlar üstlerle iletişime geçerler. Görev yerlerini bilmem, görevlerini bilmem, sürelerini bilmem. Soramam. Normal bir görev olsa sorarım ama bu biraz farklı. " omuzlarını kaldırıp indirdi. " Teşkilat böyledir. "
Ne yani şu an kimseden soramaz mıydım onun ne zaman geleceğini?
" Genelde kaç gün gelmezler? " sorumla birlikte gözlerimi ellerime indirdim. Şu an tek yapmak istediğim tırnaklarımı avuç içlerime bastırmaktı. Bunun kesinlikle psikolojik bir açıklaması olmalıydı. Kendimi çıkmaz bir sokakta hissettiğim her an bunu yapıyordum. Psikoloji okuyan sensin dedi zihnim, sen bilsene.
" Bu tarz görevlerde bir hafta. " gözleri yüzümü inceledi. " Belki de bu akşam gelir. Hiç bilgim yok. "
Sertçe yutkundum. Büyük dayıyla buluşmak tam bir saçmalıktı. Şu an burada olmam hataydı. Evde oturup onun gelmesini beklemeliydim. Büyük dayı cebinden iki tane telefon çıkararak masaya koydu. " Göreve giderken telefonlarını bırakmışlar. Eve giderken sen götürürsün değil mi? "
Tabi ya onu aradığımda demek bu yüzden cevap vermemişti.
Vermemişti değil, verememişti. Çünkü telefonu kendinde bile değildi.
" Götürürüm. " dedim başımı sallayarak. Ona attığım mesajları o görmeden silsem iyi olacaktı. Resmen karşıma büyük bir fırsat çıkmıştı. Tek sorun hangi telefonun onun olduğunu bulmaktı.
" Umay. " dedi ona bakmamı sağlayan Büyük dayı. " Alıştın mı bizim çocuklara? "
" Onlar bana alıştı galiba. " dedim salepten bir yudum alarak. " Ben de alıştım. "
" Cihangir'in seni eve getirmesi tamamen yanlış bir olaydı ama.."
" Ama? "
" Bazen iyi ki diyorum, iyi ki getirmiş seni deli çocuk. " Gülümsedi. " Kimseyle beş dakikadan fazla konuşmaz normalde. Seninle konuşuyormuş. " dedi imalı gözlerle bana bakarak. " Kuşlar fısıldadı. "
" Beni emanet olarak gördüğü içindir. Ya da yalnız kalmayayım diyedir. " dedim elimi geçiştirmek istercesine sallayarak. " Biliyorsunuz benim ve ailem için hiç düşünmeden benimle evlendi. Konuşmasına şaşmamalı. "
" Bu cümlede altı çizilmesi gereken bir yer var. Fark ettin mi? "
" Neresi? "
Yutkundum. " Senin için. " dediğinde nefesim tıkandı.
" Benim ve ailem için. " dedim cümleyi tekrar ederek. " Sadece ben değilim. "
" Umay. " dedi alıngan bir sesle. " İkimizde durumun farkındayız. Özellikle de ben. Bir askerden çok oğlum o benim. " dedi kalbimin hızla atmasına sebep olarak. " Kaç yıldır birlikte olduğumuzu saymadım bile. Her şeyini bilirim onun. Sırtının gerilmesinden bana söylemek istediği mevzu olduğunu bile bilirim. Burnunu çekişinden yalnız konuşmak istediğini bilirim. Sana olan bakışlarının ne olduğunu mu bilemeyeceğim? "
Kalbim hızlanmakla kalmadı, kalbim dört nala koştu.
Sana olan bakışlarının ne olduğunu mu bilemeyeceğim?
" Yanlış anlamış..."
" İnkara lüzum yok. " gözlerini kısarak bana baktığında sigara içip içmediğim düşündüm. İzlediğim filmlerde hep böyle oluyordu. Birine bir şey anlatacaklarında ağızlarına sigara almadan yaşayamıyor gibi davranıyorlardı. " Cihangir'in senin üzerine titrediğinin farkındayım. Bence sen de farkındasın ki değilsen de fark et kızım. "
Bu cümlenin sonu nereye gidiyordu bilmiyordum. Ama benimle ciddi bir konu hakkında konuşmak istiyor gibi duruyordu. Onu ben aramış olmama rağmen sanki onun konuşması gereken şeyleri var gibiydi. Beni Cihangir konusunda uyaracak mıydı? Belki de o yaptı sen yapma derdi, kim bilir?
" Cihangir dikkati kolay dağılan biri değildir. Ama son zamanlarda sen dışında başka bir dikkati yok. "
" Yani ona engel oluyorum? " dedim tek kaşımı kaldırarak.
" Evet ama bu kötü bir durum değil. Aksine yıllardır bu anı bekledim ben. " dedi ellerini birbirine kenetleyip yerinde dikleştiğinde. " Kendini içine kapattı yıllarca. Aynı evde yaşadığı arkadaşlarına bile kapalı bir kutuydu. Onlarla otururdu, yan yana dururdu ama kendiyle alakalı bir şey anlatmazdı. " Derin bir nefes aldığında aslında sorusunu tahmin edebiliyordum.
" Bana anlatıyor mu diye merak ediyorsunuz yani? "
Başını sallayarak beni onayladı. " Anlatıyor mu? Dinçerle de konuşur ama ona da kendi hakkında bir şey anlatmaz. Sadece Dinçer'i dinler. Bu çocuk dünyaya sadece dinlemek için gelmemiş olsa gerek değil mi? "
Büyük dayının endişesi Cihangir'di. Kimseyle bir şey paylaşmadığı için merak ediyordu.
" Kardan adam. " dedi Büyük dayı gözlerini kaçırarak. " Öyle bir şeyden hiç bahsetti mi? "
" Dinçer amcanın karla alakalı bir geçmişi var. " dedim omuz sikerek. " Ama Cihangir için böyle bir şey var mı bilmiyorum. "
" Dinçer'i nerede gördün? " kaşları çatıldı. " Hikayesini mi anlattı? "
" Cihangirle birlikte evine gittik. " dedim sertçe yutkunarak. Nedense anlatmamam gereken bir şeyi anlatmışım gibi hissediyordum. " Siz bilmiyor muydunuz? Ben nikaha gelince biliyorsunuz sanmıştım. "
" Bana kızdığı gün mü gittiniz? "
" Evet. "
" Bu çocuk bir gün kalbime indirecek. " dedi gömleğinin bir düğmesini açmak için elini hareket ettirerek. " Dinçer mi anlattı hikayesini? "
Başımı salladım. " Bunlar bilmemem gereken şeyler miydi? "
Omuz silkti. " Cihangir ve ben dışında kimse bilmez Dinçer'in başına gelenleri. Herkes deli zanneder. " kaşlarım çatıldı. Diğerleri onu tanımıyor muydu?
" Alparslan? Kubilay? Barbaros? " ardı ardına sıraladığım isimlerle göz devirdi Büyük dayı.
" Dinçer'i tanırlar, sayarlar, severler ama kimse hikayesini bilmez. Sen bilince o yüzden şaşırdım ben. " gözlerini kaçırdı. " Cihangir kimseye bahsetmemizi istemedi. Sana bahsetmiş bak. Yine kendi sözünü kendi çiğnemiş. "
" Yanında olduğum için beni de götürmek zorunda kaldı Dinçer amcanın evine. Yoksa yine tek gidecekti. " dedim açıklama yaparak. Gerçekten de öyle olmuştu. Büyük dayıya sinirlenip soluğu orada almıştı Cihangir. Biraz fevri davranıyordu. Büyük dayının bakışlarından anlıyordum bunu. Aklıma gelen ayrıntıyla kaşlarım çatıldı. " Kardan adamla alakalı bir şey sormuştunuz az önce bana. Bence Dinçer amca bu sorunun cevabını biliyor. Çünkü.. "
" Çünkü? " devam etmemi istediğini belli eden bir şekilde elini salladı.
" Cihangir göreve gidecekti ya? Biz Kardan konuşuyorduk da..." gözlerimi kaçırdım. Adamın dediklerine dönüyordum resmen. " Eğer görevden gelebilirse birlikte Kardan adam yapalım mı diye sorunca Dinçer amca şaşırdı. Bir sorunu mu var Kardan adamla? "
Büyük dayı gözlerimin içine bakmaya devam etti. " Bu soruna cevabı ancak o sana anlatırsa bulabilirsin. " dudaklarını öne doğru büktüğünde son kez bardağı dudaklarıma götürdüm. " İnan ben bile bilmiyorum. "
Kaşlarım havalandı. Demek bu yüzden onun hayatına girdiğim için bir yandan seviniyordu. Garip bir anın içindeydim. Cebimdeki telefon titremeye başlayınca buyum dayıyla göz göze geldik. Beni şu an kim arıyor olabilirdi ki?
Telefon ekranında Evan Tilki adını görünce nefesimi tuttum.
" Evan Tilki arıyor. "
" Aç. " dedi Büyük dayı gözlerini kısarak.
" Alo. " diyen sese " Evan? " diye cevap verdim. Beni neden aradığı hakkında bir fikrim vardı aslında. Sanem bahsettiği o yere beni de götürmek istediğini dile getirip duruyordu. Muhtemelen şu an öyle bir şey söyleyecekti. Onu hoparlöre alarak büyük dayının da duymasını sağladım.
" Numaramı kaydetmişsin, kurtarıcı. " dedi sesindeki tebessümü hissettiğimde. Büyük dayıyla göz göze geldiğimizde konuşmasına devam etti. " Neredesin? "
Büyük dayının işaretiyle " Dışarıdayım. " diye cevapladım sorusunu. " Neden sordun? "
" Güzel. " İç çekti. " Yoldayım bende. Seni almaya geliyorum. "
Kaşlarım çatıldı. Nerede oturduğumu bile bilmiyorken nereye geliyordu ki? " Neden geliyorsun ki? "
" Sanem rica etti. " dedi oflayarak. " Özel şoför gibi alacağım seni işte, daha ne istiyorsun? "
" Ben gelirdim. " dedim gözlerimi telefona çevirerek. " Konum atsaydınız. Ayrıca hani Sanem hanım artık aramızda bir aracı olsun istemiyordu? Neden kendi aramak yerine sana arattı? "
" Nereye gideceğimizi değil de kiminle gideceğini mi takıyorsun gerçekten? " bir süre sustu. " Gerçekten değişiksin. Her neyse, konum atsana bana. Seni almam gerek. "
" Pekala atarım. " diyerek telefonu yüzüne kapattım. Belki de zaten bir şey söylemeyecekti ama ben yüzüne kapatmış olmak istemiştim. " Hemen atmalı mıyım? "
" Hazırlıksız yakalandık. " dedi Büyük dayı telefonuyla uğraşırken. " Muhtemelen bu sefer seni dinleyemeyeceğiz. Gerçi telefonun var. Onu yanından ayırmazsan bir sorun olmaz. "
" Diğerlerine haber verecek misiniz? " sorumla birlikte aklıma gelen detayda boğuldum. Bugün ilk defa Cihangir yanımda olmayacaktı. Her zaman birlikte gitmiyorduk Sanem'in yanına ama onun varlığı hep aklımda oluyordu. Dışarıda beni izliyor, tetikte oluyordu.
Ama bu sefer tektim.
Diğerleri de beni dinleyemeyecekti.
" Telefonları siz geri götürmek zorunda kalacaksınız. " dedim Cihangir ve Alparslan'ın telefonları ona doğru uzattığımda.
" Onlar önemli değil de, sen idare edebilecek misin? " Dudaklarımı birbirine bastırdım. " Sanem'in nereye gideceği hakkında fikrimiz yok. Bu yüzden mekanın kamerasını hacklemek zor olacak. İçeride tamamen yalnız olacaksın. "
" Kulağa korkutucu geliyor. " dedim gerildiğimi belli etmemek için bardağı avcuma alarak. " Ama sorun değil, en fazla ne olabilir ki? "
" Bir şey olacağından değil de..."
" O zaman neyden endişeleniyorsunuz ki? " sorumla birlikte ayağa kalktı.
" Dikkatli olmaya çalış. Ben bir şekilde öğreneceğim seni götürecekleri yeri. "
" Kaçamak konuşmalarınız başladığına göre gideceğim yer pek de güvenli bir yer değil. " dedim çıkarımlarımı ortaya dökerek. " Başıma iş gelebilecek bir yer. "
" Önceki yerlerde her yerde adamımız vardı. Çünkü mekanlar belliydi. İlk defa mekanı bilmiyoruz ve o çocuk seni almaya geliyor. Bu ne demek biliyor musun? "
" Ne demek? "
" Yalnız başına gidebileceğin bir yer olmaması için çaba harcıyorlar demek. " gözleri mekanda gezindi. " Yerini kimsenin bilmediği bir yere gidiyorsunuz demek. Konumunu attın mı? " çenesinin ucuyla telefonumu gösterince konum kısmına girip Evan Tilki'ye gönderdim.
" Şimdi gönderdim. "
" Bizi birlikte görmesin, gideyim. Telefonunu yanından ayırmamaya özen göster lütfen. " dediğinde bende ayağa kalktım. " Hesabı ben hallettim, sen istersen burada bekle. "
" Dışarıda bekleyeceğim. " dedim çantamı ellerimin arasına alarak.
Bana arkasını dönmeden önce dikkatle inceledi. " Gitmese miydin acaba? " dedi yüzünü buruşturarak.
" Merak etmeyin, bir şey olmayacak. Hem neden bu kadar endişlendiniz anlamadım hiç. "
" Cihangir yok. " dedi ensesini kaşıyarak. " Buluşmalarınızın hepsinde yanında olmak istiyordu. Şu an haber de veremem. O yüzden karıştı kafam. "
" Doğru olanı yapıyoruz şu an. " dedim başımı sallayarak. " Belki de çok önemli şeyler öğreneceğim gittiğim yerle ilgili. Aralarına siz giremiyorsunuz ki girseniz benden istemezdiniz böyle bir şeyi. Şu an elimize de bir fırsat geçti. Beni götürdükleri yerde yaşa dışı gördüğüm her şeyin fotoğrafını çekerim. İşinize yarar mı? "
" Kanıt olarak ileride belki yarayabilir ama şu anlık iş üstünde yakalamamız gerekiyor. "
" Anladım. "
Kapıya doğru yürüdüğümüzde " İşle ilgili belgeleri orada tutuyor olabilir mi bilmiyorum ama ortakları kimler öğrenmemiz gerekiyor. Evine çağıracak kadar bağlanmadı galiba Sanem sana. Şimdilik ev dışında her yere götürüyor. "
" Güvenini sarsmazsam bir gün elbet götürecektir evine. "
Başını sallayarak beni onayladı. " Çok iyi gidiyorsun. Ama şu an seni ateşe atıyormuş gibi de hissediyorum. Çünkü ilk defa gerçekten korunmasızsın. " dediğinde telefonu çaldı cümlesine devam edemedi. Ekrana baktıktan sonra kafeden dışarı çıkmayı uygun buldu. Bende onun arkasından çıktım. Yağmurla karışık toprak kokusunu içime çektiğimde yüzümde hoşnut olduğumu belirten bir tebessüm vardı.
Telefonla konuşması bittikten sonra bana doğru dönen büyük dayıya baktım. " Lemanla konuştum seni takip edecekler. Girdiğiniz binayı gören cephelerde olacaklar. Merak etme, en küçük sorunda bile müdahale edecekler. "
" Tamam. " dedim başımı sallayarak.
" Telefonun açık kalsın yeter. "
" Dikkat ederim. " omzumu sıktı. Böyle bir temas beklemediğim için kaşlarım hayretle havalandı.
" Görüşürüz. "
Sonra da arkasına bakmadan gitti. Büyük dayıyla olan konuşmamdan hiçbir şey anlamamıştım. Bana sürekli aynı şeyleri söyleyip duymuştu. Evan Tilki'nin beni almaya gelmesi durumu onu rahatsız etmişti. Bumu gözlerinde görmüştüm.
Onunla buluşmak için beklediğim bankın önüme geldiğimde canlı konum attığım için kendimi tebrik ettim. Bank tamamen ıslanmıştı. Artık oturamazdım. Saçlarım ıslanmaya başladığında kaldırımın yanına duran arabaya çevrildi gözlerim. Gelmiş miydi? Ne çabuk? Ya bizi büyük dayıyla görmüş olsaydı? O zaman nasıl bir cevap verecektim?
Arabanın camını açarak eliyle beni çağırdı. Yerimde durmanın anlamsız olduğunu fark ederek arabaya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda gözleri baştan aşağıya bedenimi inceledi. " Islak yavru bir köpek. " dedi göz devirerek. " Olmaya falan mı çalışıyordun? "
Yolcu koltuğuna oturduğumda göz devirdim. " Islanmayı seviyorum. " omuz silktiğimde yandan bir bakış attı.
" Tanıdığım biri de Islanmayı severdi. " dedi yüzünü buruşturarak. " Hayata fazla romantik bakıyorsunuz. Yağmuru da dramatikleştirmeyin ya. "
" O kişi artık tanımadığın biri mi? " diye sorduğumda arabayı sürmeye başlamış olsa bile başını çevirip bana baktı.
" Yollarımı ayırdığım biri desek daha doğru olur. " gözlerini yola çevirdiğinde kimden bahsettiğini düşünmeye başladım. Hayatında bir kadının var olduğunu bilmiyordum. Belki de geçmişinde olan biriydi.
" Nereye gidiyoruz? "
" Bu soruna cevap verirsem seni öldürmek zorunda kalırım. Çok gizli bir bilgi. " ses tonundaki soğukluk arabanın içini soğuttuğunda ürpermedim desem yalan olurdu. Gözlerini bana çevirdiğinde kahkaha atmamak için dudaklarını birbirine bastırdı. " Korktun mu? Korktun, net Korktun ya! " gülmeye başladı. Arabada bir melodi gibi yayıldı gülmesi.
" Birini korkutmak ne zamandan beri komik oldu? " gözlerimi yola çevirdim. Ona bakmaktansa gerçekten yola bakmak aldığım en doğru karar olabilirdi.
" Tipini görsen sen de gülerdin. " omuz silkti. " Gülmemek ayıp olurdu. " hiçbir şey söylemediğimde tekrar konuşmaya başladı. " Küstün mü? " gözlerimi yoldan çekmedim. Ona bakmamış olmam sinirlerini bozar mıydı, ters bir tepki verir miydi bilmiyordum. " Yok artık, küsmüşsün. "
Arabayı sağa çekerek durdurduğunda içimi kaplayan korkuyu idrak etmek uzun sürmedi. " Neden durduk? "
" Seni ortadan kaldırmak için. " dedi imalı bir sesle. " Gizli bilgiler verdim ya sana ortadan kaldırmam gerek. "
" Sanem hanımı arayıp kendimin geleceğini söylerim. " dedim arabadan inmek için hazırlanırken. Ama bir düğmeye basarak arabayı kilitleyince yutkunmak dışında bir eylem gerçekleştiremedim.
" Sanem seni benim getirmemi istedi. " dedi her bir kelimeyi vurgulayarak. " Ve seni ben götüreceğim. Senin onu araman gibi bir durum da olmayacak. "
" O zaman bir an önce gidebilir miyiz? " bakışlarım ona döndüğünde çatık kaşları düzeldi.
" Sonunda bana baktığına göre artık gidebiliriz. "
" Şükür. "
Güldü. " Aslında seninle uğraşmak hoşuma gidiyor, kurtarıcı. " dedi arabayı çalıştırmak için harekete geçtiğinde. " Bu arada rimelin akmış, sil istersen. Çünkü bir yavru köpekten çok pandaya benzemeye başlamışsın. Ve inan gideceğimiz yere ikisini de almazlar. "
Kaşlarımı çattım. Hani bu rimel akmayan rimeldi? Kozmetik markaları bizi kandırmak için mi açılmıştı acaba? Çantamda bulunan küçük aynayı çıkarıp yüzüme baktığım sırada Evan Tilki çantamı ters çevirip içindekilerin dökülmesini sağladı. Eşyalar bir bir ayaklarımın altına dökülürken kızgın gözlerle ona baktım. " Ne yaptığını sanıyorsun sen? "
" Kontrol. " dedi göz kırparak. " Ben yapmazsam gittiğimiz yerde yapılacaktı. Önceden kontrol etmek istedim. "
" Bana söyleseydin keşke. "
" Gizli bir bilgi bu da. " dedi sinir bozucu bir sesle. " Söylersem..."
" Mazallah beni öldürmek zorunda falan kalırsın değil mi? " Göz devirdim. " Yalan söylemek konusunda üst düzey bir ders mi aldın? " çantamdan düşen eşyaları toplamak için eğildim. " Bu kadar basit söyleyip karşındakini inandırdığına göre üstüne master bile yapmış olabilirsin. Rimelim falan akmamış, yalancı. "
Arabanın hızını arttırdığında dökülen eşyaları çantama sıkıştırdım. " Ben sana kurtarıcı diyorum sen bana yalancı, oldu mu hiç? Ama güzel bir ekip olduk kabul et. "
" Ne kadar yolumuz kaldı? " Onun cümlesini görmezden geldim. Keşke tek başıma gitmiş olsaydım. Evan Tilki'yle yan yana olmak şu an beni sinir krizine sokmak dışında başka bir şeye sebep olmuyordu.
" Benimle konuşmaktan sıkıldın galiba? "
" Sen konuşmak nedir bilmiyorsun bence. " dedim gözlerimi yoldan ayırmadan.
" Nedir konuşmak? Anlat da öğrenelim kurtarıcı. "
" Öncelikle bana adımla seslen. " dedim çantamı sıkıca kavrayarak. İyi ki içinde başka bir şey yoktu. Bu sefer gerçekten de dedikleri gibi önemli bir yere gidiyor olmalıydık. Yani en azından ne iş yaptıkları hakkında bilgimin olabileceği bir yere. " Kurtarıcı kulağa çok fantastik geliyor. "
" Beni kurtaran birine adıyla mı sesleneyim? " ofladı. " Bırak da sana ne diye seslendiğime ben karar vereyim. Ayrıca seni neden rahatsız ettiğini hiç anlamadım. Kurtardın işte birini. Borçlu hissediyorum kendimi ve sürekli hatırlatıyorum kendime. "
" Bir gün sen de beni kurtarırsın, ödeşiriz. " dediğimde başını hızla bana çevirdi. Cümlemi tuhaf bulmasını beklemiyordum. Şaşırmasını da. Ne vardı ki bu cümlede? " Ne? Kurtarmak zor bir iş mi? " Göz devirmekten gerçekten gözüm çıkacaktı artık. " Tamam söylemedim sayalım bu cümleyi. Korkma, beni kurtarmak zorunda değilsin yalancı. "
Aniden frene bastığında neredeyse cama kafamı çarpacaktım. " Geldik. " dedi ve beni beklemeden arabadan çıktı.
Onun sorunu neydi?
Arabadan indiğimde derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Evan Tilki garip davranmaya başlamıştı. Onu etkileyen şey cümlem miydi yoksa başka bir şey yüzünden miydi açıkçası bilmiyordum. Ya da biliyordum, kesinlikle cümlem yüzünden değişik bir hale bürünmüştü. Görüş açıma giren ilk şey bir fitness salonu ve kapının önünde duran bodyguard gibi adamlar oldu. Evan Tilki'ye baş selamı vererek içeri girmemiz için çekildiler.
" Misafirler geldi mi? " Evan'ın sorusuyla adamlardan biri ona doğru döndü.
" Bir tanesi hariç hepsi geldi efendim. Sanem hanım sizi kendisinin bilgilendireceğini söyledi. "
Evan ona bir cevap vermeden fitness salonuna girince bende peşinden içeri girdim. Burada ne yapacaklardı acaba? Fazla merakın iyi şeyler getirmeyeceğini bildiğim için kendimi dizginlemeye çalıştım. Girdiğimiz yer gerçekten de sadece bir fitness salonuna benziyordu. Çünkü spor yapan insanlar dışında kimse yoktu. Herkes spor kıyafetleriyleydi. Evan geriye doğru dönüp kolumu tutunca kaşlarımı çatmak dışında sesimi çıkaramadım.
" Burada olanlar burada kalır. " dedi nefesini kulağımda hissettiğimde. " Uyarını Sanem yapar ama ben önden bir uyarayım dedim. "
" Uyarını düzgün yaptın hayret ettim doğrusu. " dedim beni çekiştirdiği tarafa doğru yürüyerek. " Çantamı ters çevirdiğin gibi beni de çevirirsin sanıyordum. "
Güldü. Kolumu bırakıp kahkaha atarak güldü. Bir sorunu olduğunu düşünmüyordum, artık kesinlikle bir sorunu olduğunu kanıtlıyordum. Kişilik bozukluğu olabilir miydi bu adamın? " Çok komik kızsın aslında he..."
" Sen değilsin ama..." dediğimde başka bir sesle başımı çevirdim.
" Hoşgeldin Umaycım. " dedi Sanem samimi bir sesle. " Seni yeniden görmek ne kadar güzel. "
" Sizi de Sanem hanım. "
" Gel bakalım, sana göstermek istediğim şeyler var. " Bir fitness salonunda mı diye sormak istesem de sesimi çıkarmadan sadece gülümsedim. " Özel misafirlerimizle tanıştıracağım seni. "
Merdiven kısmına doğru ilerlediğimizde aşağıya doğru giden tarafa ilerledik. Bir kat aşağıya indiğimizde kalbim hızlanmaya başladı. Evan, ben ve Sanem'den başkası yoktu şu an. Diğerleriyle iletişimim bile yoktu. Başıma bir şey gelse sadece burada olduğumu bilirlerdi. Başka bir şey görünmezdi. Yukarı kata çıkacağımı düşünerek hareket etmiş olmalıydılar ve muhtemelen Leman şu an bir çatının üzerinde bulunduğum evi gözetliyordu.
" Buradan gideceğiz. " diyerek karşımıza çıkan asansörü gösterdiğinde yüzüme zoraki bir tebessüm yerleştirdim.
" Gideceğimiz yer yerin altında falan mı? " asansörün kapıları kapandığında en arkada duran bendim. Sanem ve Evan yan yanaydı. Önümde duruyorlardı. Sanki karşımıza çıkacak şeylerden korkmamam için önümde duruyor gibiydiler.
" Doğru tahmin. " dedi Evan omzunun üzerinden bana bakarak. " Hisleri kuvvetli birini seçmişsin Sanem, yine her zamanki gibi. "
" İltifat olarak algılıyorum Evancım. " diyerek elini Evan'ın koluna koyarak sıktı Sanem. Bana ise ne alakası var diye kafa yormak düştü. Evan Tilki'den sanırım gerçekten hoşlanmıyordum. Asansör sonunda gideceğimiz yere geldiğinde kapısının açılışını izledim. Aşağıya inen bir merdiven daha vardı.
Gerçekten yerin altına iniyorduk galiba.
Merdivenleri inmeye başladığımızda artık bana isteseler de ulaşamayacaklarını hissettim. Telefon bile çekmeyecekti muhtemelen. " Yerin kaç kat altındayız? " diye sorduğumda merdivenlerin bittiği koridor Sanem'in kahkaha sesiyle doldu.
" Ben diyeyim 5 sen de 7. " dedi Sanem dudaklarını öne doğru büzerek. " Bu arada güvenlik için telefonunu almak zorundayım. " elini bana uzattığında çantamın içindeki telefonu almak için harekete geçtim ama Evan Tilki elimdeki çantayı açmama izin vermeden elimden kaptı.
" Bence çantanı tamamen alırsak daha güvenli olur. İçeride herhangi bir sıkıntı çıksın istemeyiz değil mi Sanem? "
" Çantamla ilgili nasıl bir sorun çıkabilir ki? " kaşlarımı çatmamaya özen gösterdim. Her şeyi sorgulamak istemiyordum aslında. Ve fazla tepki göstermekten de çekiniyordum. Her an bir hareketimi ters algılama gibi bir durum olursa hayatım tepetaklak olurdu.
" Çalıntı durumuyla karşılaştık bir kez. " dedi Evan kirli sakallarında ellerini gezdirerek. " Benden duymuş olma ama içeride mücevher dünyası var. "
" Anladım. " çantamdan da vazgeçmiştim artık. Umarım buradan tek beden halinde ayrılabilirdim. Söylediklerinin doğru olduğu konusuna pek emin değildim. Evan Tilki nedense her an yalan söyleyecekmiş gibi geliyordu.
" Girelim o halde. " dediğinde girilebilecek bir kapı aradım. Sanem öne çıkarak duvarda asılı bulunan meşaleyi sola doğru çevirdiğinde yalnızca düz bir duvardan ibaret olduğunu düşündüğüm yer bir kapı gibi açıldı. Dudaklarım şaşkınlıktan o şeklini almıştı.
" Şaşkınlıktan bayılacağın yer burası değil, daha çok eğleneceğiz. " diyerek benden önce içeri girdi Evan Tilki.
Sanem elini belime koyarak yürümeye başladığında ben de otomatik olarak yürümek zorunda kaldım. Girdiğimiz yerde sağa sola ve dümdüz olmak üzere üç tane koridor vardı. Hangisine gideceğimizi öğrenmek istiyordum. Daha doğrusu koridorların sonunda beni neyin beklediğini merak ediyordum. Sağa döndüklerinde derin bir nefes aldım. Koridorun sonundaki camlı kapıyı açarak ilk giren kişi Evan Tilki oldu.
Ardından girdiğimizde ise karşılaştığım ilk şey her yerde masa ve üzerinde çeşitli oyunların olmasıydı. Hayır, aslında çeşitli oyun diye bir şey yoktu. Bütün masalarda satranç takımı vardı ve diziliydi. Ne yani burası sadece oyun odasından ibaret miydi?
" Satranç oynamayı bilir misin? " diye sordu Sanem belimdeki elini çekerek.
" Biliyorum. "
" O zaman bugün misafirlerimizle bir el oynarsın değil mi? " sorusuna başımı salladım ama gözlerim hala etrafı inceliyordu.
" Ortadaki de mi satranç? "
" Evet. " dedi neşeli bir sesle. " Bugün misafirlerimizin neşelenmesini sağlayacak olan yer orası. " masaların orta kısmında kocaman bir boşluk vardı ve satranç takımı dizili değildi. " Bir misafirimiz bugün bize eşlik edemeyecekmiş ama diğerleri birazdan kulis kısmından gelirler. "
" Kulis kısmı mı? "
" Misafirlerimizi aldığımız yer. Yangın merdivenleri tarafında bir kapı var. Onları seni getirdiğim yerden getirmiş olmak kendi topuğuma sıkmış olmakla eş değer. Herkes her yeri bilmemeli öyle değil mi? "
Başımı salladım. " Bana neden güveniyorsunuz? "
Gülümsedi. " Umaycım ben kimseye güvenmem. " dedi omuzlarını kaldırıp indirerek. " Sadece yanımda duracak mısın diye kontrol ederim. Aleyna olayından sonra da senin yanımda duracağına emin oldum. O yüzden seni buraya kadar getirebiliyorum. " elini uzatıp omzumu sıktı.
" Misafirler geldi. " diyen sesle birlikte omzumdaki elini indirdi. Evan Tilki'nin bakışları ikimiz arasında gidip geldi. " İtalyanlar yok. "
" Haberim var. " diyerek kulis kısmına doğru ilerledi Sanem.
Evan da arkasından ilerleyince yerimde daha fazla durmanın anlamı olmadığını fark ettim.
" Hoşgeldiniz. " dedi Sanem Türkçe konuşarak. Adamlar yabancıysa Türkçe'yi nereden bildiklerini sorguladım. Bakışlarına bakılırsa mekanı süzüyorlardı.
" Hoşbulduk Frau Sanem. " kaşlarım havalandı adam kesinlikle Almandı. Diğer adam elini uzatarak temas kurmak istediğinde onun yerine elini uzatan Evan Tilki oldu.
" Sizlere yerinizi göstereyim. " dediğinde Sanem önden ilerlemeye başladı. Misafirlerimiz diye hitap ettikleri de iki kişi miydi? Onlarla ne hakkında konuşacaklarını merak ediyordum. Uyuşturucu için onlarla bir anlaşmaları olabilir miydi? Yoksa daha bilmediğim bambaşka olayları da mı vardı?
Kulisin yanındaki merdivenlerden yukarı çıktığımızda satranç masaları aşağıda kaldı. Artık onları üstten görüyorduk. " Burayı sizin için ayırdım Mr Daniel. Burası da sizin. " dedi sarışın adama bakarak. " Mr Adrian. "
" Frau Sanem, bizle yine en iyi şekilde ilgileniyor. " dedi sarışın adam onun elini avcunun içine alarak. Dudaklarını dokundurduğunda Sanem halinden memnun görünüyordu.
" Tabi ki, önceliğim her zaman sizsiniz. "
" Önceliğiniz olmak güzel hissettiriyor.." dedi adam ileri seviye konuşmaya başlayarak.
Sandalyelerine oturduklarında kumral olanın gözleri benim üzerimde gezindi. " Aramızda yeni birileri var, bizi tanıştırmayacak mısın Frau Sanem? "
Sanem ilgisi kaybedilmiş bir çocuk gibi önce yüzünü buruşturdu ama kendini çabuk toparladı. " Bugün sizinle buluşma sebebimiz bir nevi. " dedi beni göstererek. " Açılışımızın dans gösterisini yapacak. Tanıştırayım, Umay. "
Kalbimin sesini duyulabilecek kadar yüksekti. Karşımda iki yabancı adam otururken bayılmadığıma şükrediyordum. " Adınız ne kadar güzel. " dedi yılışık gibi görünen sarışın adam.
" Teşekkürler. " fazla konuşmamaya çalıştım. Amacım sadece onların ne konuşacağını öğrenmekti.
" İtalyanlar gelmemiş Frau Sanem, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? " kumral adam bu konuyu kurcalayacağa benziyordu. Sanem gözlerini aşağıda oynanan oyuna çevirdi.
" Gelecekler. " dedi gülümseyerek. " Bugün gelmemiş olma sebepleri sadece bir aksilik olsa gerek. "
" Biz öyle duymadık. " dedi kumral adam geriye yaslanarak. Oturuşuna bakılırsa şu an oldukça rahattı. Kendini burada güvende hissediyor gibiydi.
" Ne duydunuz Mr Daniel? Bizimle de paylaşın lütfen. " yüzündeki tebessüm hiç silinmedi. Sanem onları alt edecek bir kadına benziyordu.
" Mallarınız güvenli yollarla ulaşmıyormuş. " dedi gözlerini üzerimde gezdirerek. " Bilirsiniz güven önemlidir. "
" Üretim konusunda da benim endişelerim var Mr Daniel. Kalite kokan mallarınız artık çöp kokuyor. Bunu sorguluyor muyum? Ya da şöyle mi sormalıyım? Mr Daniel artık bizimle iş yapmak istemiyor olduğunuz için bahane arıyor olabilir misiniz? "
Adam ellerini birbirine kenetledi. " Biz sonuna kadar sizinle işbirliği yapacağız. " dedi sarışın adam. " Böylesine güzel bir kadın nasıl güvensiz yolları tercih eder ki Mr Daniel? Aklınız alıyor mu? " Daniel kendini geriye doğru çekti. " O zaman bu gerilime bir son vermenin zamanı geldi. " dedi ellerini birbirine çarpan Adrian. " Satranç oynayıp gevşemeye ne dersiniz? Nasıl olsa İtalyanlar olmadan iş konuşmamız imkansız. "
" Hemen ayarlatıyorum. " dedi Evan Tilki elindeki kumandayla bir yere basarak. Önümüzdeki masanın üzerine açılan satrançta dudaklarım o şeklini aldı.
" Meşhur satrancınızı oynamak çok eğlenceli olacak. Bu fikir aklınıza nasıl geldi gerçekten merak ediyorum. " dedi eğlendiğini belli eden sarışın adam.
Satranç takımına baktım. Sanem benim de oynamamı istemişti. Ama tek bildiğim şu an oynamak istemememdi. Başka bir yere gitmek istiyordum. Buradan ne kadar uzaklaşabilirsem o kadar iyiydi.
" Bu büyük bir sır. " Kahkaha attı Sanem ve diğerleri de ona eşlik etti.
" Herkesin aklına gelmez. " diyen adam gözlerini aşağıdaki büyük satranç takımına çevirince bende oraya bakma ihtiyacı hissettim. " Buradaki her adım büyük satrançta gerçek insanlar üzerinden olacak değil mi? "
" Evet, işin diger türlü bir eğlencesi olmazdı. " omuzlarını kaldırıp indiren Sanem'e baktım.
" O zaman başlayalım. " dediğinde piyonlarından birini öne doğru ittirdi. Onunla eş zamanlı olarak aşağıdaki satranç takımı kıyafeti giymiş insanlardan biri de aynı hareketi yaparak ileri doğru gitti.
Buradaki her hamle aşağıya yansıyordu. Sanem de birkaç hamle yaptığında oyun ileri seviyeye taşınmış oldu. Ama sonra kaşlarımı çatmama sebep olan bir şey oldu. Sanem Mr Daniel'ın atını aldı ve aşağıdaki satrançtaki at altında açılan kutunun içine düştü. Büyük bir çığlık tüm salonda yayıldığında tüylerim ürperdi. O nereye gitmişti?
" Birini öldürmekten hiç çekinmiyorsunuz Frau Sanem. " dedi imayla.
" Öldürmek mi? " kaşlarım çatıldığında sorduğum soruyla bana döndü Evan Tilki.
" Oyunu bilmiyor mu? " Adrian'ın sorduğu soruyla derin bir nefes aldım. Satranç oyununu tabi ki de biliyordum. " Satrançtaki insanlar o açılan kutudan sonra bu dünyaya veda ediyorlar. "
Veda derken?
" Yani hayatları iki parmağımızın ucunda. " dedi işaret ve baş parmağını gösteren Daniel.
Kusmak istedim.
Ağız dolusu kusmak istedim o an. Gerçekten iyi hissetmiyordum. Yani orada duran insanlar bir hiçliğe mi gidiyordu? Ve bu oyunu onlara sunan kişi Sanem miydi?
O kesinlikle bir caniydi.
" Tuvalete gidebilir miyim? " diye sordum Evan'a doğru eğilerek. " Nerede olduğunu söyler misin hemen? "
Evan'ın kaşları çatıldı. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. İnsanların hayatları bu kadar basit miydi onlar için? Kendileri hariç herkesi oraya koyabilirlerdi.
" Gel sana eşlik edeyim. " elini belime koymuş olmasını bile umursayacak durumda değildim. Öğrendiğim bilginin şokunu yaşıyordum.
Ben resmen katillerle aynı masada oturuyordum.
O kutuların altında ne vardı? Onları öldürecek şey de neydi?
Bulunduğumuz yerin çıkışındaki koridora doğru ilerlediğimizde neredeyse kusmak üzereydim. " Koridorun sonundaki yerde. " dedi telefonu çalınca bana bakmaktan vazgeçip telefonuyla ilgilendi. " Önemli bir görüşme yapmam gerekiyor. Sen git hadi. "
Hiç düşünmedim bile. Önüme ne geleceğini önemsemedim. Koridorun sonundaki kapıyı açtım ve içeri girdim. Bir kapı daha vardı ama Koridorun sonundaki burasıydı. Gözlerimi aynaya çevirdiğimde yüzümden akan yorgunluğu hissettim.
Ben neyin içine girmiştim böyle?
Burası nasıl bir yerdi?
Ve en önemlisi yerin kaç kat altındaydım?
Kuzgun timi beni nasıl bulacaktı?
Yüzümü birkaç defa yıkadım. Ayılmam, kendime gelmem gerekiyordu. Ellerimi bir peçeteyle kurulayarak ağlamamak için gözlerimi tavana diktim. Geldiğim kapıya doğru yürüyerek tuvaletten çıktım. Kusmamış olmam kusmayacak olmam anlamına gelmiyordu. Midem alt üst olmuş durumdaydı.
Koridora çıktığımda Evan'ı göremedim. Beni burada bırakıp gitmiş miydi? Onların yanına tekrar gitmek zorunda olduğumu kendime hatırlattım. Yavaş ama emin adımlarla geldiğim koridoru geri dönerken gelen sesle birlikte yerimde durdum. Birileri konuşuyordu. Seslerini duyuyordum ama ne konuştuklarını seçemiyordum.
Kapılardan birinin arkasından geldiğine emin olduğum sesi yakından dinlemek için o kapıya doğru yaklaştım. Aralık kapıdan gördüğüm tek kişi Evan Tilki'ydi. Sonra görüş açıma bir başkası girdi. Sanem.
Ve sonra bir anda bambaşka bir görüntü daha zihnimi rahatsız etti.
" Beni kıskandığını itiraf et. " dedi Sanem Evan Tilki'nin göğsüne işaret parmağını yaslayarak.
" Sanem..."
" Hşşt. " diyerek susturdu onu Sanem. " Konuşma, seviş benimle. " Evan Tilki'nin dudaklarına yapıştığı an hayatımın ikinci şokunu yaşadım.
Sanem ve Evan'ın bir ilişkisi mi vardı?
İyi de nasıl?
Bu kadın büyük dayıya karşı bir şeyler hissediyor sanmıştım. Yanılmıştım. O birine karşı değil, birilerine karşı bir şeyler hissetmek konusunda ustaydı.
Önümdeki kapı bir anda kapanınca yerimde sıçradım. Onları gördüğümü belli etmemem gerekiyordu. Tekrar tuvalete gidersem gidiş yolunda beni görebilirlerdi. O yüzden odanın çaprazında bulunan ilk odaya hiç düşünmeden girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yasladığımda ise önümde duran cesetlerle göz göze geldim.
Kahretsin!
Resmen yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum!
Burası bir soğutucuydu ve karşımda az önce satrançta öldüğü iddia edilen cesetler karşımda duruyordu. Hepsi bir ipe dizilmiş tavandan aşağıya doğru sarkıyordu.
Korktum.
Korkuyordum.
" Dondurucudayım. " diye mırıldandım beni kimsenin duymayacağını bilerek. " Ve diğerlerine haber verecek bir telefonum bile yok. "
Nefes almakta zorlandığımı hissettim. Belki de bu strestendi.
Üşümeye başladığımda ellerimi kollarıma sararak ısıtmaya çalıştım. Gözlerimin önündeki cesetler sallanırken ben kendimi ısıtmaya çalıştım.
Sanırım burada can verecektim.
Çünkü beni ne duyan vardı ne de arayan.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |