
Üşümek...
Uyumamak için gözlerini açık tutmaya çalışmak...
Çünkü uyursan öleceğini bilmek...
" Cihangir..." diye mırıldandım bilinçsizce. " Beni duysan keşke. Sana söylemek istediğim şeyler var. " sertçe yutkundum. Hissizleşmeye başlamıştım. Kendimi hissetmemeye... " Cihangir ben ölmek istemiyorum. " Ağlamak istedim ama ağlayacak kadar gücüm yoktu. Üşümek neden bu kadar uyku getiriyordu? Gözlerim kapanmak üzereydi.
" Sen haklıydın Cihangir, bu işler benlik değil. İnadım yüzünden burada öleceğim. " burnumu çektim. " Ve muhtemelen seni bir kez daha göremeyeceğim. Keşke gitmeden son bir kez görseydim seni. Ne komik değil mi? " gülmeye ihtiyacım vardı. Her şeyi alaya alıp kendimi kandırmaya ihtiyacım vardı. " Ölmeden önce ailem yerine senin yüzünü bir kez daha görmek istiyorum. Ne kadar da hayırlı bir evladım! "
Ellerimi birbirine kenetlediğim için artık birbirinden ayırmak da zordu. Önümdeki cesetler bile artık beni korkutmuyordu. " Neden seni görmek istiyorum? Sana alıştığım için mi? " Başımı iki yana sallayacak mecalim olmadığı için sadece başımı arkamdaki duvara yaslayabildim. Duvar buz gibiydi. Ben de bir süre sonra o buzluğa ulaşacaktım. Sonrası ise karşımda gördüğüm cesetler gibi olacaktı. " Öyle olsaydı, Kubilay ya da Alparslan'ı da görmek isterdim. Ama benim tek istediğim kişi sensin. Bence bu... "
Cümlemi tamamlayamadım. Gözlerim kapandı, açık tutmak için bir kez daha denemek zorunda kaldım. " Artık gözlerim kapanıyor. Kaç saattir buradayım bilmiyorum. " Gerçekten ağlamak isteyip de ağlayamamak kadar kötü bir şey var mıydı?
Üşümek dedi zihnim.
Zihnim hala açık olduğu için onu tebrik etmek istiyordum. " Son bir kez göremez miyim ki seni? Ölmeden önce belki isteklerimiz gerçekleşiyordur. " gözlerim kapanmamak için direniyordu. Artık üşüdüğümü bile hissedemiyordum.
Hislerimle çatışma halindeyken gelen sesle birlikte irkildim. Kapının açılma sesiydi bu ama kafamı çevirip de bakamıyordum. Donmuş olabilir miydim? Bilmiyordum, hissetmeyen biri nasıl bilebilirdi ki? Ayaklarımı kıpırdatmayı denedim ama herhangi bir değişiklik olmadı. " Umay..." diyen sesi duydum hayal bile olabilirdi. " Buradasın. "
İlk gördüğüm şey turkuaz gözleri oldu. Duam kabul mu olmuştu?
Ölmeden önce son bir kez görecek miydim onu?
Elimi kaldırıp dokunmak istedim. Sakalları uzamıştı. Ellerimin arasına alarak okşamak istedim. Bunu yapacak kadar kendimi zinde hissetseydim, hiç düşünmez yapardım. Açıklamasını da sonra yapardım.
" Cihangir? " gülmek istedim. Beni gülerken hatırlasın istedim ama dudaklarım ismi dışında kıpırdamadı bile.
" Buradayım. " dediğinde elleri ellerime uzandı. Sıcaktı, çok fazla sıcaktı. Tüm vücudumu titretecek kadar sıcak. " Buradayım minik serçe..." havalandığımı hissettiğimde bedenim onun kucağındaydı.
Minik serçe mi?
" Hayal misin? " diye sorduğumda yüzümü göğsüne doğru bastırdı. " Ölümden önceki son dileğim gerçek oldu. "
Yanlışlıkla girdiğim o yerden çıktı. Artık soğuk bir yerde değildik. Cesetler de yoktu. Gözlerimi mi kapatmıştım? O yüzden mi artık orada olmadığımı düşünüyordum?
" Dileğin beni görmek miydi? " diye sorduğunda Cihangir hızlı adımlarla yürüyordu. Şu an rüyada gibiydim. Az önceki yerden çıktığıma inanamıyordum. Çünkü Cihangir'in burada olması imkansızdı. Görevdeydi. Aynı anda iki yerde olması imkansızdan da öteydi.
Ona cevap vermek yerine " Sakalların uzamış. " dedim. Bir yandan da onu inceliyordum. Bu bana verilmiş son şans olabilirdi. Ölmeden önce istediğimiz bir şeyi gerçekmiş gibi görebileceğimizi okumuştum bir kitapta. Şu an o sanrının içinde olmalıydım. Hiçbir şey gerçek değildi ama ben gerçekmiş gibi hissedecektim. " Onları okşamak istiyorum, ellerime batmaları hoşuma gider mi diye bakmak istiyorum ama ellerimi hissetmiyorum. "
Cihangir sertçe yutkunduğunda içim acıdı. Gözleri canlı bakmıyordu bana. Belki de gerçek Cihangir olmadığı içindi. " Hissedeceksin, çıkaracağım seni buradan. "
" Sen de mi geleceksin benimle? " diye sordum. Kaşlarımı çatmak istedim lakin beceremedim. Gerçekten donmuş ve ölmüş olabilir miydim? " Gelme, Cihangir burası çok soğuk. Sen gelme, üşürsün. "
" Seninle olduğum sürece üşümek kimin umrunda? " dedi yutkunarak. Adem elmasının hareketini izledim. Yapabildiğim tek şey izlemekti.
" Üşümeyelim Cihangir, üşümek çok kötüymüş. "
" Cihangir nerede kaldınız? " diyen sesi duydum. Nereden geliyordu? Uykumdan biri beni uyandırmaya mı çalışıyordu? " Uyumasına izin verme, konuştur onu. " dedi başka bir ses. " Koridorun sonundaki tuvalet penceresinin oradayız, oraya gelin. "
" Mekanı boşalttılar mı? " diye sordu Cihangir beni unutarak. Yapabildiğim tek şey onları dinlemekti.
" Boşaltıyorlar. Bu tarafa gelmemeleri için yangını bu tarafta çıkarttık. " sesi tanıyordum ama kim olduğunu çıkarmak şu an zordu. Cihangir'i sesinden tanımış olmam ise komikti.
Onu her şeyiyle tanıyacak kadar zihnime kazımış mıydım?
Daha önemlisi bunu ne zaman yapmıştım?
" Geliyoruz. " dedi Cihangir tok bir sesle.
" Umay'ı konuştur. Susmasın, uyumaması gerek biliyorsun. "
Cihangir bana daha sıkı sarıldı. Bedenimin kıvrımalarını hissediyor olmalıydı. " Umay?" dedi sorar gibi. Sanırım hala hayatta mıyım diye kontrol ediyordu. " Beni duyuyor musun? "
" Hı.." diyebildim sadece. Dudaklarım titredi. Dişlerimin birbirine sürtünme sesi geldiğinde Cihangir gözlerini aşağıya doğru indirip bana baktı.
" Minik bir serçe gibi bakıyorsun bana. " dedi yüzünde acı dolu bir ifade varken. " Seni çok benzetiyorum onlara. Onlarda küçük ve narin bir yapıya sahip sende. " gözleri gözlerimdeydi. Turkuazlarına bakmayı sevdiğim kadar sevdiğim bir şey yoktu. " Diğer kuşlar kış geldiğinde sıcak iklimin olduğu bölgelere göç ederler ama serçe..." yutkundu. " Sıcak soğuk demeden hep aynı yerinde kalır. İkisine de dayanmaya çalışır. Narin görünürler ama hiç de öyle değildirler. " Eli saçlarıma dokundu. Gözlerim hala açık olduğu için kendimi şanslı hissediyordum. " Şu an bir serçe kadar narinsin, vücudun ellerimin arasında titriyor. Sana bunları yaşatan kişi de benim, benimle tanışmasaydın şu an burada olmazdın. Narin bir serçe olarak hayatına devam ederdin. Ama sen benim minik serçem olmayı tercih ettin. " sertçe yutkundu. " Tercihlerinin çok kötü olduğu konusunu bir ara konuşalım mı seninle? "
" Seninleyken narin serçe değil de güçlü serçe oluyorum. " dedim başımı göğsüne yaslayarak. Göğsüne değen yanağım ısınmaya çalışıyordu. " Bence tercihlerim kötü değil, yerinde. "
" Başlıcam tercihlerinize. " dedi bir yüksek bir ses. " Ağaç oldum ağaç, gelin hadi. "
Ses Kubilay'a mı aitti?
Ve bizi nasıl duyuyordu?
" İlgi görmeyince teninin rengi bile değişti Kubi. " diyen sesi duydum. Onları da hayalime sokmuş olabilir miydim? Son bir kez...
" Birine bir şey olacak korkusundan olmasın o renk değişimi? " diye sordu Kubilay. " Kız donmuş donmuş. Ama bunlar hala serçe peşindeler. Getirsin biz de görelim serçesini, yanlışsam yanlışsın de. "
" Aynen Cihangir hızlı olmanız gerekiyor. " dedi Leman'ın sesi. Onu bile hayal ediyordum demek? Vay canına onu seveceğimi hiç düşünmemiştim. Ölmeden önce hatırlayacağım üç isim içinde olacağını söyleseler ağzımla değil başka bir yerimle gülerdim.
" Abim nerede bu arada? " diyen sesle birlikte Mizgin'in sesini duydum. " Cihangir seninle birlikte içeri girmedi değil mi? "
" Küçüğüm. " diyen ses tabi ki de Kubilay'a aitti. " Sence hepimiz burada olduğumuza göre aşağıdaki aracın asansörünü ayarlayan kişi kim olabilir? Abin olabilir mi? Ha canım bitanem? "
" Bitanem? " Mizgin'in afallama sesini duydum.
Vay canına son hatırladığım kişiler kuzgunların hepsiydi.
Peki ya Gece ve Barbaros? Onların da sesini duyacak mıydım?
" O kadar olay içinde şaşıracağın şey benim bitanem demiş olmam olmamalı. Alparslan bizi duyuyorsun değil mi? "
" Hem de en net sizi duyuyorum. " Alparslan'ın da sesini duymuştum. Ölmeden önce duyulacak sesler listemin bu şekilde ilerlemiş olması garipti.
Neyse ki ilk kişi Cihangirdi.
Yüzümü yıkadığım tuvalete girdiğimizde gözlerim kısıldı. Kapatmamak için verdiğim mücadeleyi sanırım artık kaybediyordum. " Sonunda geldiniz, sonunda. " dedi Kubilay'ın sesi. Bu sefer oldukça yakından geliyordu. " Kız Umay gerçekten de ismi gibi ay olmuş. Bembeyaz olmuş bembeyaz! "
" Abartma Kubilay. " dedi Leman. " Cihangir ilk siz geçin. "
Cihangir bir adım daha attı. " Umay'ı bana ver, indireyim. Pek iyi görünmüyorsun. " diyen ses Kubilay'a aitti. Cihangir'in neyi vardı? İyi görünmemesi de ne demekti?
" İyiyim ben. " tok sesi yankılandığında neredeyse gözlerim kapanacaktı.
" Kardeşim, vallahi senin billahi senin ama ver ben indireyim. Betin benzin atmış. "
" Kubilay. " Sert çıkan sesiyle birlikte beni tekrar gövdesine yasladı. " Ben taşırım, kuş kadar hafif zaten. "
" Kuş değil, serçedir o serçe. " dedi Kubilay gülerek. " Hatta minik serçen. "
" Sen bizi mi dinledin? "
" Yanlış soru, sizi kim dinlemedi olacaktı. " yüksek sesli bir gülme sesi işittim. Bedenime değen rüzgarı hissedince açık havada olduğumu anlamam uzun sürmedi.
" Çıktık mı oradan? " diye sordum.
" Çıktık, şimdi seni eve götüreceğim. Merak etme iyi olacaksın. "
" Götüreceğiz. " dedi biri onun cümlesini düzelterek.
" Biri şu Kubilay'ı imha etsin. "
" Niye? Aranıza kara kedi gibi giriyorum diye mi? " güldü. " Dikkat et de serçeni yemesin bu kara kedi Cihangir. " diyen sesle birlikte diğerlerinin de güldüğünü işittim.
" Eve gidiyoruz şimdi. " dedi Cihangir beni sardığı ellerinden birini yüzümde gezdirerek. Gözlerimin önüne gelen saçlardan birini arkaya doğru ittirdiğinde görüş alanımda sadece o vardı. Muhtemelen arabadaydık. Hala hayalimin içinde miydim merak ediyordum. " Gözlerini açık tutmaya çalış olur mu? "
Başımı sallamak istesem de yapamadım. Cihangir belimdeki elini de çekti. İki elimi birbirine kenetleyip büyük avcunun içine aldığında yapacağı şeyi anlamıştım. Nefesini büyük avcunun içine verdiğinde ellerime gelen sıcaklığı hissettim. " Seven sevdiğinin elini avcunun içinde hohlayarak ısıtsın kardeşim! " diye bağıran kişinin adını bile söylememe gerek yoktu.
" Kubilay'a da koz vermeye gelmiyor. " Mizgin iğneleyici bir sesle konuşunca hala aynı rüyanın ya da hayalin içinde olduğumu anladım.
" Kozlayın beni kozlayın. "
" Ciddi bir sorunumuz varken böyle tuhaf davranman da aşırı abes. "
" Tamam Mizgin hanım bir daha nerede nasıl davranacağımı size sorarım. " dedi Kubilay ciddi bir sesle ve sonra da hiç konuşmadı.
Araba uzun sayılmayacak bir süre sonra durduğunda Cihangir hala ellerime nefesini üflemekle meşguldü. " Geldik Cihangir. " dedi Gece'nin sesi. " Ilık bir duşa ihtiyacı var. "
" Ben hallederim. " diyen sesle birlikte yürümeye başladı Cihangir. Bu ses ona aitti. Ne yani duşa beni o mu sokacaktı?
Rüyam gittikçe müstehcen olmaya başlıyordu. Onu son kez görmek istemiştim evet ama bu tarz bir şekilde de değildi isteğim.
" Allah'ım. " dedim sertçe yutkunarak. " Onu son kez görmek isteyen bendim, gösterdiğin için teşekkür ederim ama bu rüya sence de biraz müstehcen olma yolunda ilerlemiyor mu? " sorumla birlikte Cihangir adım atmayı kesti. Olduğu yerde kaldı ve vücudu kasıldı.
" Buna da ciddi kalamam. " diyen Kubilay gülmeye başladı. " Müstehcenmiş...rüya...rüya mı gördüğünü düşünüyor? " kahkahalarının arasından seçebildiğim kelimeler bunlardı.
" Muhtemelen. " diye cevapladı onu Gece.
Cihangir hızlı adımlarla eve doğru yürüdüğünde bedeni hala kasılıydı. Elimi uzatıp dokunmak istesem de şu an bunu yapacak durumum olmadığını biliyordum. Acele etmeye gerek yoktu.
Cihangir hiç düşünmeden üst kata çıktı. " Ayakkabılarla eve girilmez eve. " diye bağıran Mizgin'i duymadı bile.
Bana verdikleri odaya gireceğini düşündüm ama öyle olmadı. Kendi odasına girerek " Sıcak içecek ayarlayın siz. İhtiyacı olacak. " diye bağırdıktan sonra kapıyı ayağıyla kapattı ve direkt banyoya doğru ilerledi.
" Cihangir..."
" Hşşt..." dedi alnını alnıma yaslayarak. " Seni ısıtacağım. Kıyafetlerin üzerinde olacak, gerilmene gerek yok. " kucağında ben varken hareket ediyor olması garipti. Bahsettikleri gibi kuş kadar hafif değildim. Küvetin dolması için musluğu açtığında elleri beni sıkıca kavramıştı.
" Cihangir havlu bıraktım. " dedi kapının arkasındaki ses. " Yardıma ihtiyacınız olursa diye bekliyorum burada. "
" Mizgin içecek bir şeyler dışında yardıma ihtiyacımız yok. " tok sesi ürpermeme sebep oldu.
" Gidiyorum o zaman kapının arkasından. Çıkınca haberdar edersiniz. "
Cihangir bir şey söylemeden benimle birlikte küvetin içine girdiğinde neredeyse titreyecektim. Bir anda gelen sıcaklık ile vücudum nasıl tepki vereceğini şaşırmış olmalıydı. " Kendini bana bırak tamam mı? Biraz ısınacağız sadece. "
Su küveti doldurup göğsüme kadar geldiğinde Cihangir beni suyun içine bırakıp ayağa kalktı. Musluğu kapattığını sanarken duş başlığını çevirince su üzerimize akmaya başladı. Ilık su tüm hücrelerime oksijen oluyordu sanki. Cihangir tekrar küvete oturduğunda su küvetten dışarı çıktı. Beni belimden tutup ters çevirerek bacaklarının arasına oturttuğunda ise başımı göğsüne yaslayarak üzerimize inen suları hissetmeye başladım.
Kalbinin atışını hissedebiliyordum.
Küt küt küt...
O kadar hızlıydı ki, benimkiyle yarışırdı. Küvetten taşan suyu umursamadan su üzerimizden akmaya devam etti. İkimizin de üzerinde kıyafetler vardı ama bunu umursamadık ki zaten benim umursayacak halim yoktu. Cihangir ellerimi birleştirip avcunun arasına aldığında sertçe yutkundum. " İyi misin? " kulak mememe dokunan alt dudağı beş dakikadır suyun yapamadığı şeyi yaptı. Beni alevler içerisine soktu.
Alev almış olma ihtimalim neydi?
" İyiyim. " dedim çenemin titremesi kesildiği an. " Yine beni kurtardın. " Onunla konuşmaya ihtiyacım vardı. " Bu kaçıncı? "
" Sayılarla aram pek iyi değildir. " dedi nefesini boynuma doğru vererek. Onun bacaklarının arasında olmak garip hissettiriyordu.
Onunlaydım.
Onun banyosundaydım.
Bacaklarının arasında ıslaktım.
Başka birine anlatsam şu an dudaklarını o şekilde açmış beni yargılayacak cümleleri zihninden geçirmeye başlamış olurdu. Ama ben öyle hissetmiyordum. Yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissetmiyordum.
" Nasıl buldun beni? Görevdeydin. " dedim koca beş gün diye de eklemek istedim.
" Koskoca beş gün görevdeydim. "
" Haber bile vermedin. " dedim alıngan bir sesle.
Avcundaki ellerimi sıktı. " Çok ani gelişti. " boynuma sürtünen dudağı mıydı? Mantığım o an devre dışı oldu. " Özür dilerim. "
" Peki beni nasıl buldun? "
" Küpe. " dedi Cihangir tok bir sesle.
" Onun varlığını bile unutmuştum. "
" Farkındayım. " Ellerimi bıraktığında boşluk hissiyle karşılaştım. " Bacaklarını da ısındı mı? " sorusuna bir cevap almadan ellerini bacaklarıma koyarak kendi kontrol etti. " Vücut ısın yerine geldi sonunda. " rahatladığını belli eden bir ses çıkardığında gözlerimi kapatarak sakin kalmaya çalıştım. Çünkü ellerinin her bir hareketi içimde bambaşka duyguların oluşmasına sebep oluyordu.
Mesela şu an bütün bedenim alev alıyordu ve bu sadece bacaklarıma dokunmasıyla olmuştu.
" Cihangir..." dedim derin bir nefes vererek.
Uzun bir süre sessiz kaldı. Sadece nefes alış verişini duyuyordum. " İki oldu. " dedi yutkunarak. " Kalbimin senin için korkudan delirişi iki oldu. " Bir kez daha yutkundu. " Sen hayatıma girene dek korkuyla aram yoktu. "
" Özür..." konuşmama izin vermedi. Bir anda beni kendine doğru çevirip yüz yüze gelmemizi sağladı. Bacaklarının üzerine yerleştiğimde alnını alnıma yasladı.
" Dileme. " başını iki yana sallamasıyla alnım alnına sürtündü. " Senin bir suçun yokken Özür dileme. "
" Seni dinleseydim..."
Alnı alnımın içine geçmek istiyor gibi eziyordu tenimi. " Umay, korku kelimesinin anlamını seninle öğrendim ben. Demek korkmak buymuş. "
" Neymiş korkmak? "
" Öfkeden deliye dönmekmiş ama en çok da ya onu kurtaramazsam cümlesinin içinde can çekişmekmiş. " burnum burnuna dokunduğunda gözlerimi sıkıca kapattım. " Ya seni bulamasaydım bugün? Düşünmek bile istemiyorum. "
Gözlerimi açtım. Ellerimi yanaklarına koymak için havaya kaldırdım ama buna izin verir miydi bilmiyordum. " Sakallarına dokunabilir miyim? "
Afalladı. Her şeyi unutmuş gibi baktı bana. " İzne ihtiyacın yok ki minik serçe kalbim senin olmuş sakalım mı olmayacak? "
Kalbim bir kuş olup uçtu gitti.
Kalbim senin olmuş sakalım mı olmayacak?
Bu cümlenin içinde biri beni dondurabilir miydi? Uzun süre etkisinden çıkabilecek gibi değildim.
" Asıl benim senden izin almam gereken bir konu var. " dediğinde başımı kaldırarak gözlerinin içine baktım. Ama o gözlerime değil dudaklarıma bakıyordu.
" Ne konuda? " bedenimin sarsılmasına neden olacak kadar derin bir nefes aldı ve dudaklarını dudaklarıma usulca sürttü. Böyle bir temas beklemediğim için kalbimin hızla atmasına mani olamadım. Hoş istesem de olamazdım.
Nefesini dudaklarıma doğru verdiğinde ellerini belime indirerek beni kendine doğru çekti. Ve sonra ben daha ne olduğunu anlamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Yavaş ve usulca değildi, hoyrat ve hızlıydı.
Gözlerimi irice açarak ona baktığımda yutkunmamı engelleyen şey dudaklarının baskısıydı. Gözleri gözlerimin içine bakıyor tepkimi ölçüyordu. Yumuşak dudakları dudaklarımı kasıp kavururken midemde oluşan kelebek hissiyle boğuştum. Elimi kaldırdığımda belimdeki elinden birini çekti ve havadaki elimi tuttu. Kalbinin üzerine koyduğunda dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. " Bu konuda..." kalbinin ritmini duysanız bir koşuda olduğunu söyleyebilirdiniz. Ama o sadece beni öpmüştü. " Ve sanırım iznim yok. " gözlerini dudaklarıma indirdiğinde sertçe yutkunduğunu işittim.
Alnını alnıma yaslamak için eğildiğinde elimi elinden kurtararak yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Sakalları tenime batıyor, avuç içlerimi gıdıklıyordu. Her an gözlerini kapatacak gibi bakıyordu bana. " İzne ihtiyacın yok ki kalbim senin olmuş, dudaklarım mı senin olmayacak Cihangir..." önce kaşları havalandı, duyduklarının doğru olup olmadığını sorguluyordu muhtemelen. Doğru anladığını hissettiğinde ise hızla beni kendine çekerek dudaklarımızı buluşturdu.
Üst dudağı iki dudağımın arasına girdiğinde gözlerimi kapatarak anın tadını çıkarmaya başladım.
Artık bizim için bir çağ kapanmış kendini yeni çağa bırakmıştı.
Artık sahtelikler yoktu.
Artık gerçeklik vardı.
O ve ben...
Biz vardık.
Cihangir yumuşak dudakları dudaklarımı hareket ettirmesem bile beni alt üst ediyordu. Kendimi hız treninde yukarıdan aşağıya doğru kayan biri gibi hissettiriyordu. Dudaklarımı hareket ettirerek ona karşılık verdiğimde ise elleri tekrardan belime indi. Kıyafetimin üzerinden belimi okşamaya başladığında inlememek için kendimi sıktım. Ellerim sakallarını okşamaktan vazgeçip ensesine indiğinde onun da elleri yer değiştirdi. Yüzümü iki elinin arasına aldı ve aramızda mesafe olmayacak şekilde beni kendine çekti. Artık tek bir bedenden ibarettik. Onu hissediyordum, beni hissettiğini biliyordum.
Zihnimin içinde bundan sonrasıyla ilgili binbir türlü senaryo yer ediniyordu.
Cihangir'in dudakları aklımı bulandırıyordu. Ona olan açlığımın şu ana kadar farkında değildim. Ensesindeki saçları çekiştirerek dilimi ağzının içine ittiğimde bana açıklıkla karşılık verdi. Cihangir alt dudağımı çekiştirip ısırınca inlememem artık imkansızdı. " Ah! "
İnlememi bastıran şey bu sefer onun dilinin benim ağzımın içine girdiğini hissetmek oldu. Dili dilimi kavradığında kasıklarımdaki sızıyı bastırmak için bacaklarımı birbirine bastırmak istedim. Cihangir'in kucağında olduğum için bu durum zordu.
Her nefes almak istediğimde Cihangir hafifçe çekilip ikimiz için bu ihtiyacı karşılıyordu ama bu saniyelikti. Dudakları hemen dudaklarımı buluyordu. Cihangir beni öpmeye devam ettikçe içimde yükselen ateşi durduramıyordum. Öpüşmenin ayaklarımı yerden kestiği hissini nasıl bilebilirdim ki?
Başını alnıma yaslayarak soluklandığında nefes nefese olmasına rağmen konuşmaya başladı. " İlk ellerini tuttum. " Baş parmağı dudağımın kenarını okşadığında nefesi dudaklarıma çarpıyordu. " Sonra yağmurlu bir günde alnından öptüm. " İkimizde sertçe yutkunduk.
Yağmurlu bir günde evlenmek tam da bize yakışırdı.
İki yağmur aşığı, birbirini bulup piyasadan çekildi.
İmzaları attığımız gün bana fısıldadığı cümleler zihnimde tekrar etti.
" İlk öpüşmemiz de yağmurlu bir günde olsun isterdim ama ıslanıyoruz. " dedi dudaklarının kenarı kıvrıldığında. " Bir duş başlığının altında. "
Alnını alnıma yasladığında ensesinde olan elim hareketlendi. İç çekti. " Bende yağmurlu bir günde olmasını hayal etmiştim. "
" Hayal ettin? "
Bakışlarımız birbirinden ayrılmıyordu. " Hı hı. "
Dudaklarını yaladı. " O zaman hiç olmamış gibi davranalım ve yağmurlu günde öpüşelim. "
Güldüm. Gözleri dudaklarıma indi. " Ama beni şu an öptün, yağmurlu günde öpmen bir şeyi değiştirmez. "
Bana uzun uzun baktı. Bir kez daha dudaklarında soluklanmak istiyordum. Dizlerinin üzerinde olmak onu hissetmek demekti. " Hep gülümse olur mu? " eli bir kez daha dudaklarıma sürtündü. " O kadar güzel ki, hiç aynaya baktın mı gülümserken? Hiç izledin mi kendini uzun uzun? "
Başını sol omzuna yatırarak bana bakmaya başladı. " Sanırım bakmadım. "
" Senin aynan olurum ben o halde. Bana bak, kendini gör. "
" O nasıl olacak? "
" Sana baktığımda yüzümde bir tebessüm oluşuyor. Normalde pek gülümsemem bilirsin. " omuz silkti. " Sen gülünce ben kendimi durduramıyorum. Aynaya baktığında da öyle olur. Kendinin yansımasını görürsün. Yani sen aynaya bakarak gülümsersen ben de gülümserim. Ağlarsan, bende ağlarım. Ben senin yansımanım. " elimi tutarak kalbinin üzerine koydu. " Bu kalbe ne yaptın bilmiyorum ama güzel şeyler yaptın. Mayına basmadığım sürece hızlanmaz bu kalp ama seni gördüğü her an hızlanıyor. Durduramıyorum. Söylesene bunu nasıl yapıyorsun? "
Yanağımda duran ellerinden birini alarak kendi kalbimin üzerine koydum. " Sen nasıl yapıyorsan ben de öyle yapıyorum. " Kalbim daha hızlı nasıl atabilirdi bilmiyordum ama şu an gerçekten dışarı çıkacak gibiydi. Cihangir'in elleri orada olmasa bile sesini duyabilirdi.
Cihangir sertçe yutkunarak bir kez daha dudaklarıma eğildi. Üşümek mi demiştim? O da neydi? Şu an yanıyordum. Hatta alev alev. Üst dudağı iki dudağımın arasına girince dudaklarımı aralayarak içeri girmesine izin verdim. Elinin biri kalbimin üzerindeydi. Benimki de onun kalbinin üzerindeydi. Hangimizin kalbi daha hızlı atıyordu seçemiyordum.
Birbirine atan iki kalp...
Cihangir ve benim kalbim.
Öpüşmemiz devam ederken kucağında hareketlenmemek için sabit kalmaya çalıştım. Bir hareketimle bu öpücük bambaşka yerlere gidebilirdi. İkimizde yetişkin ve sonrasında ne olacağını Bülen insanlardık sonuçta.
Bu seferki öpücüğü tadını alır cinsten değildi. Sanki yıllardır bastırdığımız duyguların içinden çıkmak istiyor gibiydi. Oysa biz birbirimizi yıllardır tanımıyorduk. Talepkar ve sahiplenici bir öpücüğü bana bahşeden adama baktım. Gözleri kapalıydı. Yüzü öyle güzeldi ki, turkuaz gözlerini görmek için delirsem de şu an beni hoyratça öpen dudaklarından ayrılıp bunu söyleyemezdim.
Birini sevmek böyle mi hissettiriyordu?
Dudağımı dişlerinin arasına alıp çekiştirince inledim. Ve Cihangir gözlerini açtı. Turkuaz gözler benimkilerle buluşunca yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu.
" Beni mi izliyordun? " diye sordu.
" Galiba. " omuzlarımı kaldırıp indirdiğimde banyonun kapısı tıklatıldı.
" İyi misiniz? " Göz devirmemek için zor durdum. " Hayır yani sizin banyonuz mu yoksa Lemanla Barbaros'un mu anlamadım. Abuk subuk sesler geliyor. Aklıma bambaşka senaryo girmesine sebep oluyorsunuz. "
Kubilay'ın ensesine inen sesi duyduğumda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Hala Cihangir'in kucağında oturuyordum. Eli benim kalbimin üzerindeydi. Benimki de onun. Sanırım hiç sıkıntı etmeden uzun bir süre böyle kalabilirdim.
" Sen kapı mı dinliyorsun Kubi? "
" Sizin kapıyı dinlememe bile gerek kalmıyor Barbar. " dedi Kubilay imayla. " Duvarlar ses geçiriyor, yalan söylemişler bize. Haberiniz olsun. "
" Bu çocuk bir gün elimde kalacak. " dedi Leman'ın sinirli sesi.
" Onlar hep dışarıda mıydı sence? " gözlerimiz tekrar kesiştiğinde derin bir nefes aldı Cihangir.
" Seni merak etmiş olmalılar. "
" O kadar kötü mü görünüyordum? "
Bu soruya bir cevap vermeyeceğini düşündüm. Çünkü bana o kadar uzun ve sessiz baktı ki artık buradan çıkmamız gerektiğini bile düşündüm. " Korkumdan belli değil miydi? "
" Cihangir sana parmağıma iğne battı desem de aynı tepkiyi verirsin. " başımı iki yana salladım. " Haksız mıyım? "
Dudakları kıvrıldı. " Haklısın, minik serçe. "
Kaşlarımı çattım. " Minik serçem de. " Kalbim yine hızlandı. Onunla böyle olacağımı düşünmezdim. Ama oluyordu işte. Değişik şeyler oluyordu. Ve bunlar gerçekten heyecan vericiydi.
" Minik serçem. " boşta kalan eliyle yanağımı okşadı. Bir kez daha beni öpsün istedim. Bir daha ne zaman öpüşebilirdik diye hesaplamak istedim. Hatta bu konuyu şimdi konuşup anlaşma bile yapmayı düşündüm. Yumuşak dudaklarına bir kez daha dokunmak istiyordu ıslak dudaklarım. " Peki ya sen? Sen bana ne diyeceksin? "
" Asker? " dedim tek kaşımı kaldırarak.
Alt dudağını dişlerinin arasına alarak ısırdı ve dudakları dudaklarıma değecek kadar yakınlaştı. " Bana böyle seslenince zihnim ve bedenim iki ayrı tepki oluşturuyor. " dedi usulca. " Bu tepkilerin ne olduğunu merak ediyor musun? "
" Bence kızıyor gibisin. " tepkilerinden biri bu olmalıydı. Çünkü ne zaman ona böyle seslensem kaşları çatılıyordu.
" Doğru, bir yabancıya seslenir gibi söylüyorsun. "
" Aslında sadece seninle arama mesafe koymak için söylüyordum. Dediğin gibi bir yabancıya söylermişim gibi. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor. Tuhaf bir hitap şekli. "
" Benim için de öyle. " dedi kaşlarını tamamen çatarak.
" Peki ya diğer tepkin ne? "
Cihangir sertçe yutkundu. Yanağımda gezinen elini beline indirip beni kendine doğru çekti ve tam kasıklarının üzerine oturttu. " İnan bilmek istemezsin ama sadece şunu söylemek istiyorum. Şu an oturduğun yerde olmanı istiyorum. Bana her asker diye seslendiğinde aramıza koyduğun mesafeyi bir anda sıfıra indirip aslında ne kadar da yakın olduğumuzu göstermek istiyorum. " nefesini dudaklarımın üzerine doğru üfledi. Üzerine oturduğum şeyin ne olduğunu tabi ki de biliyordum ki bilmesem bile sertliğini hissettikten sonra zihnime dank edebilirdi.
Sertçe yutkunan taraf bu sefer bendim. " Seni çok iyi anladım, asker. " çenesi seğirdiğinde kendine hakim olmak istemediğini anladım. İki elini de belime koyarak dudaklarını tekrar dudaklarımın üzerine bastırdı. Belki de bu öpücüğü en çok ben istedim. Ona bahsettiği şeye rağmen öyle seslenmiştim. Bir nevi beni öp demiştim ona.
Bacaklarımı iki yanından sarkıtıp belinde sıkıştırdım. Artık onu daha net bir şekilde hissediyordum ve bu hoşuma gidiyordu. İlk seferde bu kadar yakınlaşmış olmamız ikimiz için de beklenmedikti. Islak saçlarım onun göğsüne doğru döküldüğünde artık ikimizde dudaklarımızdan çıkan ses dışında başka ses duymuyorduk. Cihangir her şeyin varlığını unutmuş gibiydi. Öpüşü talepkar olmaktan çıkmıştı. Hiç durmayacak gibi dudaklarımı talan ediyordu. Beli sürekli beni kendisinine bastırıyor, içine sokmak için çırpınıyordu. Ama sonra beklemediğim bir şey yaptı.
Hızla geri çekildi.
Nefesi düzene girene kadar konuşmadı. İri bedenine göz gezdirdim. Göğsü inip kalkıyor, şişmiş dudakları aralık duruyordu. Gözleri ise benden bir kez bile ayrılmadan tam gözlerimin içine bakıyordu. Bedenimi süzmedi, oysa gözlerini bedenime indirse ıslak kıyafetlerimden vücudumdaki değişimleri gözlemleyebilirdi. Uyarılmanın bedenimde verdiği tepkileri görebilirdi. Ellerimi göğsümün üzerine koyup kapatmak istesem de sadece Cihangir'e bakmaya devam ettim.
" Artık üşümüyorsun, değil mi? "
" Yanıyorum. "
Alt dudağını ısırdı. " Ne tesadüf bende. " Alnını alnıma yasladı. " Ama minik serçem, bir daha bana nasıl seslenmemen gerektiğini biliyorsun değil mi? Kendimi bu seferlik dizginledim, dışarıda arkadaşlarımız var. Yalnız olduğumuzda bunu yapma, olur mu? "
Başımı iki yana salladığımda alnımız birbirine sürttü. " Bilirsin ben pek söz dinlemem. " İç çektiğimde sertçe yutkundu. " Ve sanırım bu halin hoşuma gitti, asker. "
" Siktir! " diyerek inlediğinde gözlerini sıkıca kapattı.
Elimi ensesine atarak okşadığımda gözleri açıldı. " Ne yapıyorsun? "
" Seni seviyorum. " dedim elimi ensesinden çekmeden. " Önce kalbini, sonra bedenini. "
Cihangir'in dudakları kıvrıldı. " İlk ben. " diye mırıldandı. " Kalbini seven. "
" Lan Cihangir! " diyen sesle ikimizde derin bir nefes verdik. " Hamam değil orası, çıkın artık. Kız ısınmadı, pişti pişti. Umay iyi misin? Ses ver kuzum. "
" Kuzum ne ya? "
" Kıskanma küçüğüm sana da bir gün kuzum derim. "
" Kubi her an her yerde nasıl benimle uğraşabiliyorsun ya? "
" Bu bir yetenek, küçüğüm. Anlamazsın. "
" Abi! " dedi Mizgin bağırarak.
" Kapı tıklatıldığında bir ses verilir Umay bacım bari sen ses ver. İyi misiniz? "
" İyiyim. " dedim sesimin düzgün çıkmasını sağlayarak. " Çıkıyoruz birazdan. "
" Umay aşk olsun meşk olsun. Alındım, gücendim. " dedi Kubilay. " Ben seslenince bir ses yok, Barbar seslenince cevap var. " sesli bir nefes verdi. Acaba kapının dibinde miydi? Her şeyiyle duyuyordum. " Ben alınmayayım da kim alınsın? "
" Çıkıyoruz Kubilay. " dedim Cihangir'e bakarak. " Ama kurulanmam ve üzerimi değiştirmem gerek. O yüzden odayı boşaltabilir misiniz? "
" Cihangir de boşaltacaksa boşaltırız. " dediğinde Cihangir'in kaşları çatıldı.
" Kubilay, derdin ne kardeşim? " Cihangir sonunda konuştuğunda Kubilay güldü.
" Yaşıyor musun diye kontrol ettim kardeşim, tamam aldım ben cevabımı. " dedikten sonra diğerleriyle bir şeyler konuştu. Kapının arkasındaki ses azaldığında gittiklerini anlayarak Cihangir'e döndüm.
" Gittiler. "
" Hı hı. "
" Kubilay..." dedim. " O da sesleri dinledi mi? Yani küpeyi bir tek sen duyuyordun sanki ama.."
" Dinlemek zorundaydı herkes. " dedi iç çekerek.
Elimle yüzümü kapattım. " O zaman herkes duydu Cihangir. Kubilay şimdi benimle dalga geçip durur. " dedim nefesim hızlandığında.
" Sanırım bunu engelleyemeyeceğiz. " Gülümsedi. Eli yanağıma indiğinde " Neyse ki çekinecek ya da inkar edecek bir şeyimiz yok. "
" Var. " dedim itiraz ederek. " Evli olduğumuzu söyleyemeyiz. "
" O zaman bizde sevgili olduğumuzu söyleriz. Ya da söylemeyiz, belli ederiz. "
" Sevgili? "
" Hı hı. " Eli yanağımı tekrar okşadı. " Çıkalım mı artık? Tekrar üşüme, kurulayalım seni. "
" Olur. "
Sevgilim kelimesi zihnimde yankılandı. Öpüştükten sonra şaşırdığım tek şey bu muydu gerçekten? Kalbim hızla atmaya devam ettiğinde benimle birlikte ayağa kalktı. Küvetten çıkarak aynanın karşısında durduğunda beni yere indirdi. Artık başımı kaldırarak ona bakmak zorunda kalma vaktim gelmişti.
" Havlu burada, kıyafetleri de getirmiştir Mizgin ya da Gece. " elini ensesine attı. " Ben çıkayım, sen rahatça hallet işini. "
" Sen nerede değiştireceksin kıyafetlerini? "
" Bizimkilerden birinin odasında. " omuz silkti. " Merak etme sen beni. Üzerimi değişip gelirim hemen. "
Başımı sallayarak onu onayladığımda banyodan hızlı adımlarla çıktı. Bende onu takip ederek odasına girdim. Onun odasındaki banyoda olmamız aklıma farklı senaryolar getirse de hepsini elimin tersiyle ittim.
Yatağın üzerinde benim için ayrılmış kıyafetler vardı ve tam yanında onun içinde kıyafetler bulunuyordu. " Benimkileri de hazırlamışlar. " diyerek kendine ait olanları alıp kapıya doğru ilerledi.
" Cihangir. " diye seslendiğimde adımları anında durdu.
" Efendim? "
" Banyoda değişsene üzerini. Gitme. "
" Tamam. " adımlarının yönünü banyoya çevirdiğinde neden böyle bir isteğimin olduğunu sorgulamamış olması dikkatimi çekti. O banyoya girdiğinde bende ıslak kıyafetlerimden kurtulmak için kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Yatağın üzerindeki kıyafetleri giyerek ıslak kıyafetlerimi Cihangir'in odasında bulunan kirli sepetine attım. Havluyu saçlarıma doladığım an Cihangir banyodan çıktı. Elinde saç kurutma makinesi vardı.
" Saçlarını kurutalım. " diyerek yatağa oturdu. Prize takarak dizlerinin arasını işaret etti. " Gelsene. "
" Sen mi kurutacaksın? " kaşlarım havalandı. Dudaklarım öne doğru büzüldü. Küçükken böyle şeyleri hep annem yapardı. Ama insan büyüyünce her şeyini kendi yapmak zorunda kalıyordu.
" Evet ve sonra da tarayacağım. " Diğer elinde tuttuğu aman benim fark etmediğim tarağı havaya kaldırarak salladı.
Bir erkeğin saçlarınızı tarayacağını söylemesi garip bir duyguydu. En azından benim daha önce tatmadığım bir duyguydu.
Cihangir'in bacaklarının arasına oturduğumda kurutma makinesini çalıştırarak saçlarımı kurutmasına izin verdim.
Saçlar Umay, saçlarını seviyor.
Seni de sevdiği gibi.
Saçlarımı elinde bir tutam olacak şekilde ayırarak kurutmaya başladığında hayatım gözlerimin önünde geçmeye başladı. Onunla bu durumda olmak, farklıydı. Odadaki aynadan ikimizi görebiliyordum. Başı saçlarıma doğru eğikti, tamamen işini yapmaya odaklanmıştı. Geniş omuzları gergindi. Beni gittiğimiz mekandan kucağından çıkardığı geldi aklıma. Ve hiç bırakmayışı. Görevden gelmiş olmasına rağmen hiç de yorgun görünmüyordu. Ya da korkusu yorgunluğunun üzerini gölgelemişti.
" Canını yakarsam söyle. " dediğinde başımı salladım. O sırada odanın kapısı açıldı. İçeri elinde buharı tüten iki bardakla odaya giren Gece'ydi. Arkasından da diğerleri de gelmeyi ihmal etmedi.
Bizi gördüklerinde dudakları o şeklini alsa da hiçbiri istifini bozmadan yanımıza doğru geldi. " Çay yaptım size. " dedi Gece elindekileri komodinin üzerine bırakarak. " İşiniz bitince içersiniz. "
" Teşekkürler. " dediğimde sırtını duvara yaslayarak bizi izlemeye başladı. Daha doğrusu hepsi odanın bir köşesinde durmuş Cihangir'in saçlarımı kurutmasını izliyordu. Ve inanılmaz derecede sessizlerdi.
Kubilay espri yapmak için bile ağzını açmadı. Dudaklarında samimi bir tebessümle sadece Cihangir'i izledi.
Saçlarımı kuruttuğuna ikna olan Cihangir saç kurutma makinesini kapattı. Yine kimse konuşmadı. Bu sefer de saçlarımı taramaya başladığında Gece'ye baktım. O gece bahsettikleri aklımda gezindi. Gözlerinin Alparslan'da olduğunu görünce başımı o tarafa çevirdim. Alparslan ise sadece Cihangir'e bakıyordu. Anlık gözleri bana indiğinde gülümsedim. Gülümsememe karşılık verdikten sonra gözlerini kaçırdı.
Ah Gece dedim içimden, Alparslan seni çok severdi.
Eğer korkmamış olsaydın.
Seni sevenlerin ölmeyeceğine inansaydın...
Acaba bir gün Gece bu durumu aşıp Alparslanla yaklaşır mıydı?
" Bitti. " dedi Cihangir elleriyle saçlarımı arkaya doğru toplayarak. " Öreyim mi açık mı kalsın? "
" Örmeyi biliyor musun? " diye sorduğumda başını sallayarak onayladı.
" Bu evdeki erkekler çok fazla şey biliyor, Umay bacım. " dedi Barbaros kollarının arasına aldığı Leman'ın yanağını sıkarak. " Saç örgüsü de neymiş? "
" Barbaros bugün konuşma kotanı doldurdun bence. " dedi Kubilay kaşlarını çatarak. " Ne çok konuşma sığdırmışsın bugüne. "
" Konuşmayayım mi kardeş? "
" Konuşma kardeş. "
" O değil de sen niye kıskandın konuşmasını anlamadım. " Leman'ın kaşları çatıldı. " O da senin kadar benimsiyor işte Umay'ı. "
" Ben daha önce benimsedim. " dedi Kubilay kolları birbirine sarıp göğsünde bağlayarak. " O yüzden herkes yerini, haddini, üslubunu, sınırını bilsin. "
" Allah'ım kimlerle uğraşıyoruz yarabbim. " dedi ellerini açıp dua eder gibi tavana bakan Mizgin.
Cihangir'in önünden kalkarak saçlarımın açık durmasına karar verdim. Bugün evdekiler tuhaftı. Gece'nin getirdiği bardaklardan birini alarak Cihangir'e uzattım. " Siz içmiyor musunuz? " diye sorduğumda sessiz kaldılar.
Çay ve içmemek.
Hatta sessiz kalmak.
Kuzgunlar bugün benim halime üzüldükleri için mi böyle suskundu?
Korkmuş olmalıydılar.
Cihangir ona verdiğim bardağı bana uzattığında " Benimki burada. " diyerek diğer kupayı elime aldım. İçmek için dudaklarımın arasına götürüyordum ki beni durdurdu.
" Şekersiz içiyorum ya ben artık, üzerinden sen içmeden içemem. Bir yudum alman gerek. " dediğinde Mizgin ıyy diye bir ses çıkardı.
" İçeyim o zaman, üzerinden. "
" Hı hı. " Bana uzattığı bardaktan bir yudum aldığımda Cihangir dünyadaki en mutlu insan olabilirdi.
Bardağı dudaklarının arasına götürdüğünde kendi çayımı içmeye başladım. Gerçekten her çay içmesinde bunu yapacak mıydı?
" Cihangir..." dedi ciddi bir sesle Kubilay. Yine bir şey için dalga geçeceğini düşündüm ama yüzündeki ifadeye bakılacak olursa söyleyeceği şey gerçekten ciddiydi.
" Efendim Kubi? "
" Kanıyorsun..." yutkundu, kaşları çatıldı. " Cihangir sen yaralısın. "
Başımı hızla Cihangir'e çevirdim. Yaralı mıydı? Gözlerim hızla üzerini taradı. Sonra o kırmızı rengi gördüm. Tişörtünü bulaşan kırmızı lekeyi. Görevdeyken yaralanmış mıydı? Ne darbesiydi bu?
Cihangir yaralıydı ve buna rağmen beni taşımış, banyoya girmişti. Yüzünde en küçük bir acı ifadesi bile görmemiştim üstelik.
" Cihangir, bu nasıl oldu? " diyerek tişörtünü açtığımda karşılaştığım manzara yüzümü buruşturmama sebep oldu. Yarasının üzeri gelişi güzel bir şekilde kapatılmıştı ve o pamuk tamamen kırmızıydı.
Yaralıyken benim yanıma gelen Cihangir'e o an bir kez daha aşık oldum.
Onu hem dövmek hem de soluksuz kalana dek öpmek istedim.
Tek yaptığım şey ise ona alık alık bakmak oldu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |