
" Cihangir..." dedi Gece sırtını yasladığı duvardan çekerek. " Bir kere de yaran varsa yaram var desene be adam! " demek ki bu ilk değildi. Saçlarımı tarayan adam yaralıydı ve sesini bile çıkarmadan öylece bize bakıyordu.
" Ufak bir kesik sadece. " içimizi rahatlatmak için söylediği o kadar belliydi ki. " Acımıyor bile. "
" Kanıyor lan! " dedi Kubilay sert bir şekilde.
" Her kanayan yara acıtmaz. " Cihangir'in sözleri üzerine sertçe yutkundum. Nasıl acımazdı ki yara? Hem de bedeninde olan bir yara? " Gece pansuman yapar ve geçer. Sorun yok, iyiyim ben. "
" Sorun çok da neyse..." Barbar onaylamayan bir ses çıkardı.
Gece aşağıya inip pansuman malzemelerini getirdiğinde konuşmadım. Dilimi yutmuş gibi sadece Cihangir'e baktım. Gözleri benim üzerimdeydi ve yüzünü bir kez bile acıyla kırpmadı. Alışkın olabilirdi ama bedenine değen ilaçlar hiç mi acı hissi vermiyordu?
" Bitti. " dedi Gece geri çekilerek.
" Abartılacak bir şey yokmuş değil mi? " Gece'den gelecek bir cevabı bekledi. Dudaklarına inen gözlerimi cezalandırmak istedim. Dolgun dudakları bana başka çağrışımlar yapıyordu.
" Daha kötülerini görmüştün, doğru. " Gece başını sallayınca içimin rahatlaması gerekirken iyice gerildim.
" Daha kötüleri derken? " Ciddi ve sert bir şekilde sormamla birlikte herkesin gözü Cihangir'e kaydı. Anlatacak mıydı?
" Geçmişte kalmış bir şey. " omuz silkti Cihangir. " Boşver, şimdilik sadece sana odaklanalım. "
" Aynen, " dedi bir anda Kubilay. Konu değiştirme çabasına girerek. " Mesela ölmeden önce ailen yerine Cihangir'i görme sebebine odaklanalım. " kuşkulu gözlerini üzerimizde gezdirdi. " Ya da minik serçe olayını mı konuşsak? Ha Cihangir? " Alnını ovaladı Cihangir. Bir yeri mi ağrıyordu? Omuzlarını geriye doğru büküp duruyordu. Ona odaklanmaktan Kubilay'ı ciddiye alamıyordum.
" Ağzına verdiniz laf, artık asla susmaz. " Leman göz devirdi. " Birini bulsan da artık biz de seninle uğraşsak. "
Kubilay'ın gözleri Mizgin'inkilerle buluşur sandım ama öyle olmadı. " Ben her gün buluyorum birilerini. " dedi eğlenen sesiyle. " Abi de demiyorlar bana üstelik. "
" Abi ne alaka? " Alparslan yüzünü buruşturdu. " Sana abi diyen bir kız mı çıktı karşına? " güldü. " Kafaya takarsın şimdi sen, abisi olmadığını gösterene kadar da uğraşırsın kızla. Yapma be oğlum. Yeni takıntın mı geliyor? " Mizgin saçlarıyla uğraşırken abisinin son cümlesini duyunca dudaklarını araladı.
" Yeni takıntı derken? " diye sordu beklenmedik bir anda. " Eski takıntıları olduğunu bilmiyordum Kubi. " ismini öyle bir bastırarak söyledi ki odadakiled nasıl bir şey anlamadı diye merak ettim açıkçası. Ya gerçekten anlamıyorlardı ya da ihtimal dahi vermiyorlardı.
Ya da kimse onları umursamıyordu.
" Olmaz olur mu abim. " dedi Alparslan anlatmaya çok hevesli göründüğünde. Konu dağılsın diye yapıyor olabilirlerdi. Ama bu Mizgin'in kalbini kıracaktı. Gözlerinde görebiliyordum bu hissi. " Ne haltlar yedi bu masum görünen Kubi. "
" Haklı. " Kubilay önündeki sandalyenin sırt kısmını sıktı. Parmak boğumları beyaz olana kadar öylece durdu. " Masum değil Kubi. Bir gün birini takar aklına diğer gün onu unutur yenisini ekler hayatına. Güvenilmez biri. " gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Alparslan'ın yanında bambaşka biri gibi görünmek için büyük çaba sarf ediyordu.
" Kızlar için. " altını çizdi Alparslan. " Bizim için oldukça güvenilir. "
" Hayatına birinin girmesi imkansız benim Lemancım. " Elleri hala sandalyenin kenarını sıkıyordu. Gergindi, bunu görebiliyordum. Lakin tam tersi gibi davranıyordu. " Girse girse birileri girer. Benden kurtuluş yok. " göz kırptı ve gözlerini parkeye çevirdi.
İçinde fırtınalar koparan cümleleri dışından söylemek dünyanın en yanlış şeyi olsa gerekti.
Kubilay, hislerini gizlemek için kendini bambaşka biri gibi gösteren kişiydi. Bunu neden yaptığını sormak istiyordum ona. Karşısına geçip konuşmak istiyordum. Neden ikisine de acı çektirdiğini bilmek en doğal hakkımdı. Yani eğer beni gerçekten arkadaşı olarak görüyorsa tabi ki.
" Belki benim hayatıma biri girer. " Mizgin alayla gülerek. " Birileri değil ama biri. Beni seven biri. "
Kubilay bakışlarını hızla kaldırıp Mizgin'e baktığında çoktan her şeyi unutmuştum. Cihangir'in kesiğini bile unutmuştum. Aralarında olan çekimden bihaber olan ikiliye bakmak dışında bir şey de yapmıyordum.
" Değil mi abi? " Alparslan sıkıntı bir nefes verdi.
" Girebilir tabi bizle tanıştıktan sonra. " gözleri Kubilay'a çevrildi. " Kubilay da görmeli ama çocuğu. Biliyorsun o insan sarrafı, birinin niyetini ilk görüşte anlayabiliyor. "
Mizgin güler gibi bir ses çıkardı. " Sevgilimin olup olmaması sürekli birileriyle takılan Kubilay'ın iki dudağının arasından çıkacak bir cümleye mi bağlı? " Başını iki yana salladı. " Kusura bakma abi ama Kubilay sevgiden ne anlar? Birini sevdi mi hiç? O mu insan sarrafı? "
Acıyla doldu Kubilay'ın yüzü. Derin bir nefes aldığında Mizgin'in kurduğu ağır cümlenin altında ezildiğini hissettim. Dudakları düz bir çizgi halindeydi. Teninin bir tık beyazladığına yemin edebilirdim.
Kubilay sevgiden ne anlar?
Birini sevdi mi hiç?
Ağırdı, gerçekten ağırdı. " Mizgin ağır konuşmuyor musun sence de? "
" Abi hiç ciddi ilişki olmayan birinden bahsediyoruz. Yaptıklarını dile getirmem mi ağır oldu? Anlamadım ben. Tanımıyor muyuz onu? Ayrıca Kubilay alınacak biri mi? Yarın sana yeni birinden bahseder. Beni kafasına bile takmaz o. " durgunlaştı. " Takmazsın, değil mi Kubi? "
Kendine seslenilmesiyle bakışlarını değiştirdi Kubilay. Acı dolu yüzü alaycı bir ifadeye büründü. Duygularını zapdetme konusunda ondan ders almalıydım belki de. " Takmam. " dedi neşeli bir sesle. " Ben ne anlarım zaten sevmekten? Benim derdim ne kadar çok kişi görebilirim diye kendimle yarışmak. Hepimiz biliyoruz bunu arkadaşlar. " dedi gülerek. Altında acı yatan bir gülümseydi bu. " Mizgin sadece dile getirdi. Alparslan beni tanıyorsun lan. Ne diye kızıyorsun kıza? "
" Kubi ikimizde öyle olmadığını biliyoruz. " dedi Alparslan ona dokunmak için elini uzatarak. " Saçma sapan şeylere kendini ikna etme. "
" Kardeşim. " dedi üstüne bastırarak. " Ben kim birini sevmek kim? Birileri olur hayatımda, biri değil. " gözleri odadaki herkese kaydı. " Bu arada unuttum size söylemeyi de bugün bir randevum vardı. " Tam da o an telefonuna bildirim geldi. " Galiba geç kaldım, bak bildirim bile geldi. Gitsem size ayıp olmaz değil mi? Sonuçta bütün sorunlarımızı çözdük. Cihangir ve Umayla da uğraşmayı günlere böleyim diyorum. Öyle üstünkörü olmasın. "
" Bak abi. " dedi Mizgin ayağını yere sertçe vurarak. " Randevusunu bile unutan bir adam Kubilay. Nasıl sevecek birini? "
" Asıl iş orada başlıyor zaten. " Cihangir yutkundu. " Sevdiği biri olsaydı o kişi, unutmazdı randevusunu. Amacı sadece vakit geçirmek. Kardeşim, gidebilirsin ama bir şartla. " gözleri bana çevrildi. " Uğraşmak istiyorsan benimle uğraş, Umay'ı rahat bırak. "
Kubilay güldü. " Şart reddedildi, Kubi size Hoşçakal diledi. " arkasını dönerek kimseye bakmadan odadan çıktı.
" Bende yaranı sardığıma göre gideyim, geç oldu. " dedi Gece ve kapıdan bir hızla o da çıktı.
Leman Barbaros'a, Barbaros da Leman'a baktı. Herkes bir şekilde odayı terk etmek istiyordu. Mizgin ellerini yumruk yapmış pencerenin önüne geçmişti. Muhtemelen Kubilay'a bakıyordu. Gerçekten gidecek mi emin olmak istiyordu. Elimden gelseydi ikisini bir odaya kitler, konuşmalarını sağlardım. Ya da onları kelepçeleyerek koskoca bir gün sadece ikisinin olabileceği bir yerde bırakmak isterdim. Belki o zaman sorunları çözülürdü.
" Biz de çıkalım o zaman. " dedi Barbar elini ensesine atarak. " Yorucu bir gündü yine. İyi geceler herkese, psikolog bacım sana da. " Herkes ve beni ayrı tutmuş olmasına göz devirmek istesem de " İyi geceler. " dışında tek kelime etmedim.
Alparslan da sessizce odadan çıktığında Mizgin hala pencerenin kenarında duruyordu. Arabada yaşadıkları durumu hatırladıkça ben bile geriliyordum. " Uyuyacak mısınız? " diye sordu Mizgin aniden bize doğru dönerek. " Seni odana götüreyim mi Umay? "
" Umay burada kalacak. " kaşlarım havalandı. Cihangir'e kaş göz işareti yapmış olsam da omuz silkmekle yetindi. " Yani daha uykusu yok. "
" Cihangir Umay dilini yuttu da sen tercümanı mı oldun? " için çekti. " Her neyse, gidiyorum bende. Karışmıyorum kimseye de. "
" Çıkarken kapıyı da kapat. " diyen Cihangirle birlikte Mizgin gözlerini kısarak ona baktı.
" Gözüm üzerinizde. " İki parmağını önce kendi gözlerine doğru doğrulttu sonra da bizim üzerimize. Sonra da dışarı çıkıp kapıyı kapattı.
" Cihangir. " dedim aklıma gelen detayla korkuyla açılan gözlerime engel olamadığım an. " Sanem...benim orada olmadığımı anlayacak. Ne yapacağız? "
" Yangın çıktı orada. " dedi gözlerini kırparak. " Sıkıntı yok. "
" Siz mi çıkardınız? " uyku ile uyanıklık arasında olduğum an onların sesini duymuştum. Konuşmalarını az buçuk hatırlıyordum.
" Evet, canını kurtarmak için çıktın oradan. Öyle dersin kimse garipsemez. "
" İyi de orası yerin binlerce kat altında bir yer. Nasıl çıktım ben oradan? " Ne yalan uyduracağımı düşünmeye başladım. Daha olayın şokunu bile atlatabilmiş değildim üstelik. Neler görmüştüm ben öyle?
" Merak etme, tuvalet dışarı çıkmanın tek kapısı. Hepsi bunu biliyor. Acil çıkış kapısı da orada. Onlar gizli bir yerden çıktılar ama acil çıkış kapısı boştu. Sana en yakın olana girdiğini söylersin. "
" Kameralar? " Korkuyla gözlerimi büyüttüm. " Ya onlar seni gördüyse? "
" Hackledik. "
" Telefonum onlarda. " sürekli yeni bir detay aklıma geliyordu. İfşalanmamak için elimden geleni yapmaya çalışmıştım. Gerçi elimden gelen tek şey soğutucuya girmek olmuştu. Kendi topuğuma sıkmak dışında bir şey yapamamıştım. " Sizin numaralarınız var içinde. Karıştırabilirler. "
" Sakin ol. " ellerime uzanarak avcunun içine hapsetti. " Hepsi halledildi. Numaralarımızı sildik, birkaç kişi ekledik. Uzaktan da halledebiliyoruz bu detayları. Teknoloji sağolsun. Dinleniyor senin telefonun ve takip cihazı da var. Mesela şu an Sanem'in vakfında. "
Kaşlarım çatıldı. " Yangından kurtardıkları şeyler arasında telefonum mu var gerçekten? "
Omuz silkti. " Tedbir amaçlı olabilir. Seni bulamayınca telefonunu almış, geri dönmen için bir koz bıraktı kendine işte. "
" Umarım hiçbir şey anlamamıştır. "
" Anlamadı. " sesi rahattı. " Kimse bir şey anlamadı ama sen...Sen bu durumu atlatabilecek misin? " gözleri yüzümde gezindi. Yüzümdeki her hareketi inceledi. " Soğutucudakileri gördün. "
Aklıma gelen görüntülerle midemin bulandığını hissettim. " Resmen insanları bile isteye ölüme terk ediyorlar. " Sadece et parçasından ibaretmiş gibi asmışlardı insanları. " O kadın bir insan değil. Biliyorsun musun hepsi onun fikriymiş. Satranç korkutucu bir oyun değildir ama o.."
Elini uzatıp yanaklarımı okşadı. " O kadın bir canavardan farksız. Önüne çıkan en ufak bir engeli nasıl ortadan kaldırdığını sen daha iyi gördün. "
" Aleyna..."
" İlk değil ve tek vakası O da değil. " Cihangir'i dinlemeliydim cümlesi bir kez daha zihnimde dolandı. Buraya sadece koruma altında olmak için gelmiştim. Ama çenemi tutamadığım için kendimi büyük bir kabusun ortasına hiç düşünmeden atmıştım. " Artık geri dönüşümüz yok. " gözleri gözlerimi teğet geçip arkamda bir nesneye odaklandı. " Yüzünü gördü, peşini bırakmaz. Mecbur devam etmek zorundayız. "
Tüylerimi ürperten cümlesiyle başımı salladım. Eskiden girdiğim yeri ve kişileri bilmediğim için soğukkanlı olabiliyordum. Ama artık öyle bir şey yoktu. Sanem'i tanımak istemesem de bana gösterdiği tarafıyla tanıyordum. Ve bu dünyadaki en korkunç detaydı. Tabi işlerin görünen yüzü buydu, peki ya göstermediği taraf? " Ama emin olabilirsin ben hep bir adım önünde olacağım. Yanında durmayı isterdim. " Elleri ellerimi bulduğunda kalbimin ısındığına şahit oldum. " Ama önünde olacağım, bu daha güvenli. Daha çok çalışacağım ve onu içeri tıkacağımız belgeleri bulacağım. Sana zarar gelmeden yapacağım bunu. "
" Sana da zarar gelmesin. " gözlerim yarasında gezindi. " Nasıl olduğunu bana anlatacak mısın? "
Başını iki yana salladığında kaşlarım çatıldı. " Sanmam. "
" Az önce öptüğün kişiye borçlusun. " ellerimi ellerinin arasından çekerek göğsümde birleştirdim.
" Biliyordum! " diyen sesi duyunca çatık kaşlarım havalandı. Biraz önce Mizgin'in kapattığı kapı hızla açıldı. Mizgin gözlerini kıstı, işaret ve orta parmağını önce kendi gözlerine sonra da bize doğru doğrulttu. " Gözüm üzerinizde, yakalandınız. "
" Mizgin kapı mı dinliyorsun? " diyen sesle birlikte kapının arkasından Gece de başını çıkardı.
" Ayıp. " diyen kişi Barbaros'tan başkası değildi. " Psikolog bacım ve kardeşim. "
Yok artık!
Onun üzerinden de başını Alparslan çıkardığında sesli nefes verdim. " Selam. " elini salladığında kapı tamamen açıldı ve tek başına onların yanında duran Leman bakış açımıza girdi.
" Mahremiyet diye bir şey kalmamış, " dedi Leman gözlerini tırnaklarına çevirerek. " Kapının önünde onları görünce uyarmak için geri döneyim dedim. " omuzlarını kaldırıp indirdiğinde Cihangir onaylamadığını belli eden bir ses çıkardı.
" Gerçekten hepiniz konuştuklarımızı duydunuz mu? " Cihangir'in sorusu kısa bir sessizliğe sebep oldu.
" Öpüştüğünüz kısmı duyduk evet. " dedi Alparslan iç çekerek.
" Satranç kısmını da. " dedi Gece.
" Mecburen devam etmemiz gerek dediğin kısmı da. " diye ekledi Barbar.
" Cihangir'in senin bir adım önünde olacağını da. " Leman tırnaklarından kaldırmadan cevapladı Cihangir'in sorusunu.
" İyi ki başka bir şey konuşmamışız. " dedi Cihangir sert bir solukla.
" Ne gibi? "
" Bu arada bu ilk öpüşme miydi? Çay bardakları dışında tabi. " diyen Mizgin Kubilay'ın yerini asla aratmıyordu.
" Bizi yalnız bırakır mısınız? " Cihangir gözlerini kapatıp açtı. Canı mı acıyordu? " Öğrenmek istediğiniz her şeyi öğrendiniz bence. Kubi'ye de haber verin. İçinde kalmasın, o da bilsin ne yapıp ettiğimizi. "
" Ben bilgilendirdim bile. " dedi Barbar elini kaldırarak. Gerçekten bu kadar hızlı mı gelişiyordu her şey? Yoksa bunlar bir rüya mıydı?
Galiba her şey şu an oluyordu.
Ve ışık hızıyla yayılıyordu.
" Ee, büyük dayıya haber veren? " diye sorduğumda herkes gözlerini birbirine çevirdi ve sonra daha kocaman bir kahkaha tufanı koptu.
Aile gibi hissettiğim nadir anlardandı. İnsan sevdiği ve sevildiği yerde olunca kendini güvende hissediyordu. Bir aileye daha öncesinde de sahiptim aslında. Ama sıcak bir aileye sahip değildim. Arasında kan bağı olmadan da aile olabileceğimi düşünmezdim. Ama şu an tam da öyleydi.
Kan bağı olmayan kişiler bir aileydi.
" Duymak istediklerimizi duyduğumuza göre dağılalım. " dedi Leman kararlı görünen bakışlarıyla. Diğerlerine bir uyarı gibiydi bu bakış.
" Kubi çok şey kaçırdı. " dedi Alparslan başını iki yana sallayarak.
" Bulmuştur o kaçırmayacağı şeyler. " Abisine kötü bakışlarını attıktan sonra odadan çıktı Mizgin. Diğerleri de onu takip ettiğinde odada yine ikimiz kaldık.
" Sence bu sefer gerçekten gittiler mi? " sorumla birlikte tebessüm etti.
" Gittiler, eminim. "
" Peki. "
Bazı anlar olurdu, ne yapacağınızı bilmediğiniz. İşte o anın içindeydim. Gözlerimiz birbirini daha yakından tanımak ister gibi bakıyordu birbirine. Yaralı olmasına rağmen benim için gelmesini aşamıyordum. Daha büyük yaraları elbette olmuştu ama bu başkaydı.
O gerçekten de beni seviyordu.
Benim de onu sevdiğim gibi.
" Ne düşünüyorsun yine? " elini uzatarak yanağımı avcunun arasına aldığında kendimi ona bırakasım geldi. " Bu bakışları tanıyorum. "
Kaşlarım havalandı. " Ne bakışıymış? "
" Bana olan sevginle nasıl başa çıkacağını düşündüğün bir bakış bu. " dediğinde dudaklarım kıvrıldı. " Aşk sarmış bütün bedenini. "
" Sardı, inkar edemem. " başımı iki yana salladım. Turkuazlarını üzerimde hissetmek bambaşka bir duyguydu. Hele ki aşık bir çift turkuazlarıyla bakışıyor olmak...
" Gözlerin inkar edemeyecek kadar kendini ele veriyor. Üzgünüm. "
" İnkar etmek istemiyorum ki zaten. " omuz silktim. " Sadece ilk defa böyle bir şey hissediyorum. " aklıma Tibet'in gelmesiyle birlikte yüzümü buruşturdum. " Hayatıma giren ilk erkek değilsin ama kalbimin ritminin bozulmasını sağlayan ilk erkeksin. " elini kaldırıp kalbimin üzerine koyduğumda aklıma banyodaki halimiz geldi. Her an yanaklarıma kan oturmaya başlayıp kızarmamı sağlayabilirdi. " Kalbimi hızlandırmak için sürpriz yapmana ya da üst düzey çaba harcamana gerek yok. Bir bakışın yetiyor biliyor musun? " kaşlarımı çattım. " Çok saçma ama gerçekten heyecanlanıyorum. Nasıl anlatsam? " aklıma güzel bir senaryo getirmeye çalıştım. " Bebeğinin ilk adımlarını gören bir annenin kalp atışları gibi. "
Cihangir gözlerini yumarak yutkundu. " Bu cümle, aklıma kazıyacağım kadar güzel. " Dudakları kıvrıldı. " Ve unutamayacağım kadar derin. "
" Basit aslında. " dedim elimi sallayarak.
" Senin dudaklarının arasından çıkan bir cümle basit olamaz. " Alnını alnıma yasladığında dudaklarının baskısını dudaklarımda hissetmek için nefessiz kalabilirdim. " Minik serçem. "
Minik serçem.
Cihangir'in Minik serçesi...
" Bebek adımları ha? " dedi gülümseyerek. Dudaklarını izledim, o kadar yakındı ki yanlışlıkla hareket etsem birbirini bulmaması imkansızdı. Onu öpmek istiyordum. Yine yeni ve yeniden.
" Hı hı. "
" Uykun var mı? " diye sorduğunda iri ellerini kollarımda gezdirdi. " Yeterince sıcaksın. Isındın değil mi? "
" Evet, üşümüyorum artık. "
" Peki ya uykun? "
" Geldi gibi. " alnımı alnından uzaklaştırarak turkuaz gözlerle göz göze geldim. " Gideyim mi? Sende yorgunsundur zaten görevden geldin. Hiç dinlen..."
" Hştt. " dedi beni kollarının arasına alarak. Yataktaki pozisyonumuzu değiştirip uzanmamızı sağladığında " Gidemezsin ki. " dedi ve ekledi. " Evli insanlar birlikte yatarlar. "
Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Bana bakmasına bile gerek yoktu. Bir cümlesine bakardı kalbimin ritmi. Bunu ona söylemeyi unutmuştum. Ama söylemesem bile şu an kalbimin sesini duyduğuna emindim. Çünkü yakındık, gereğinden fazla yakındık.
" Ama evli olduğumuzu kimse bilmiyor. " başımı iki yana sallayarak kalkmaya çalıştım. " Bu yüzden ayrı yatmalıyız. "
Beni hiç kalkmamışım gibi kollarının arasına çekerek sarıldı. " Yatmamalıyız. "
" Evet işte, yatmamalıyız. Hemfikiriz. "
" Ayrı yatmamalıyız. " dedi ısrarla. Kokusu burnuma dolduğunda neredeyse gözlerimi kapatacaktım. Bir rüyanın içinde gibi hissediyordum kendimi. Sanki gözlerimi kapatmışım da hayallerimin olduğu o büyülü rüyanın içinde yaşıyormuş gibi.
" Neden? "
" Çünkü karımın belinden tutarak uyumak istiyorum. " gözleri gözlerimi buldu. " Başka soru? "
Dudaklarım iki yana kıvrıldı ama neredeyse ağlamak üzereydim. Bu güzel cümleler kurmayı nereden öğrenmişti?
Çünkü karımın belinden tutarak uyumak istiyorum.
Zihnimde yankılanacak yeni cümleyi hazmetmek için tekrarladım. Cihangir Karaboğa'nın karısı, Umay Karaboğa'ydım ben değil mi?
Ah, kalbim neden öyle hızlı atarak her anı zorlaştırıyorsun ki?
" İyi alıştın Cihangir Karaboğa. " dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. Uzamış sakallarında ellerimi gezdirmemek için direndim.
" Sen de alış Umay Karaboğa. " diyerek dudaklarını alnıma dokundurttu. " Ve şimdi dudaklarını sadece bana iyi geceler demek için arala, gitmek için değil. "
Zaten son sözlerinden sonra nasıl gitmek isteyebilirdim ki?
Gitmek istersem beni tutun diye bağıran tarafımı bastırmak için ellerimi Cihangir'in sakallarına yasladım. Avcumun içine batan sakalları gıdıklanma hissiyle dolmamı sağlıyordu. " İyi geceler. " dedim içimden tamamladım. Aşık olduğum adam.
" İyi geceler Minik serçem. "
Son duyduğum cümlesi buydu. Beni kavrayan kolları o kadar sıcaktı ki ellerim yanağında hareket ederken zihnimi açık tutmakta zorlandım. Ve kendimi onun kollarında tatlı bir uykuya bıraktım.
♣️
Birini uzaktan sevmek kötü bir duygu olsa gerekti. Ona karşı ne hissettiğini dile getirememiş olmak ve en kötüsü de hayatına her an biri girecek mi korkusuyla yaşamak. İnsanın kafayı sıyırması için yeterli bir nedendi. Belki de aralarında bir adımlık mesafe vardı ama kimse o adımı atamayacak kadar uzaktı diğerine.
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerim aracın gittiği yolu izlemekle meşgulken zihnim tamamen başka şeylerle meşguldü. Başkalarının hayatlarını sorgulamak gibi mevzuları düşünüp duruyordum. Sabah uyandığımda Cihangir'in komodinin üzerine bıraktığı kağıdı okumuştum. Nereye gittiğini belirten bir nottu. Çok güzel uyuduğumu, beni alnımdan öperek odadan sessizce çıktığını da dile getirmişti.
Mektup sayılacak kadar uzundu notu.
" Hayırdır neye gülüyorsun? " O söyleyene kadar dudaklarımın tebessüme büründüğünden bihaberdim. " Sağ koltuk prensesi. "
Tek kaşımı kaldırarak Kubilay'a baktım. " Sağ koltuk prensesi? "
" Sağdasın ve prensessin. " omuzlarını kaldırıp indirdi. " Ne diyeyim? Gardaşım? bacım? "
" İsmim mesela? " Kubilay iç çekti.
" Çok yabancılaştırıyor bence. Kısa lakaplar daha hoş. En azından samimi hissettiriyor. "
" O yüzden mi Mizgin'e küçüğüm diye sesleniyorsun? " sorumla birlikte neredeyse aracın hakimiyetini kaybedecekti. Dudakları bir şeyler söylemek için aralandı ama söyleyemeden kapandı. Cihangir evde olmadığı için beni götürmek Kubilay'a kalmıştı. Gece ne zaman geldiğini bilmiyordum. Cihangir'in omzunda uyumakla meşguldüm. Ama bu konuyu açmayacağım anlamına gelmiyordu.
" O bir hitap değil. "
" Ne öyleyse? "
Yutkundu. " Hatırlatma. " dedi gözlerini bana çevirmeden. Sadece yola odaklanmış gibi duruyordu. Büyük dayı beni tesise çağırdığı için birlikte gidiyorduk. Cihangir yarasına rağmen sabah erkenden kalkmış ve gitmişti. Bunu hatırladıkça içim cız ediyordu.
" Neyin hatırlatması? " bakışlarım Kubilay'ın üzerindeydi. Omuzları gergindi, sorularımın onu gerdiğinin farkındaydım ama susmak istemiyordum. Onunla konuşmak istiyordum.
" Herkesin yerini. " Derin bir nefes aldı. " Mizgin'i sormanı pek hayra alamet bulmadım. " gözleri anlık beni buldu ama hemen yola çevrildi. " Sanki altında bir şeyler arıyormuşsun gibi hissetmeme sebep oluyor. "
" Hislerin doğru. " dedim alkışlayarak.
Omzunun üzerinden bana kötü bakışlar attı. " Ne? "
" Mizgin diyorum Mizgin. Öylece uzaktan bakacak mısın? " dudaklarımı öne doğru büzdüm.
" Ne konuda? " kaşları havalandı. Ne konuda sorduğumu bildiğine adımın Umay olduğu kadar emindim.
" Aşk konusunda. " dedim pat diye. Bir anlık boşluğuna denk geldiğinde konuyu çarpıtmadan direkt bana baktı.
" O kadar anlaşılıyor mu? " sorusuna kahkaha atmamak için dudaklarımı içe doğru kıvırmak zorunda kaldım.
" Yok çok anlaşılmıyor. " burun kıvırdım. " Ama şöyle küçük bir miktar anlaşılıyor. " elimle işaret ettiğim miktara baktı. " En azından ben anlıyorum. "
" Psikolog yeteneği falan mı, Sağ koltuk prensesi? " diye sorduğunda göz devirdim. Her şeyi mesleğime mi bağlayacaktı bu kuzgunlar? " Bak bacım da diyebilirdim. Barbaros gibi. " güldü. " Nasıl diyordu? Psikolog bacım? "
" Çok sever beni ya. " İç çektim. " O hep böyle midir? "
" Leman dışında kimseyle pek muhatap olmamasından mi bahsediyorsun? "
" Hayır, hitap şeklinden. "
" Hep öyleydi. " dedi hızını artırarak. " Onu bildiğimden beri. "
" Navigasyon sola sapmanı istiyor. " dedim gözlerimi kısarak. " Tesisin yerini bilmiyor musun bu arada? Neden navigasyona ihtiyaç duydun? "
" Alzheimer var bende. " dediğinde gözlerim irileşti. " Dikkat et seni de unutmamayım bir anda. "
Ona olan bakışlarımı fark edince gülerek ortamı ısıtmaya çalıştı. " Şaka değil mi? "
" Tabi ki şaka kızım, karşında şakamatik oturuyor. " Kendini gösterdiğinde sertçe yutkundum. Bir an gerçekten ciddi olduğunu düşünmeme sebep olmuştu. Alzheimer genelde ileri yaşlarda etkisini gösteriyordu. Onda şu an olabilir miydi pek bilmiyordum açıkçası. " İşte böyle inandırıcı olurum, aklını alırım aklını. "
" Kendini kandırdığın gibi mi yani? " sorumla birlikte direksiyonu tutan parmak boğumları beyazladı. Direksiyonu sıkıyordu. Navigasyonun işaret ettiği yerin tersine saptığında kaşlarımı hayretle havaya kaldırdım. Başka bir yere mi gidiyorduk?
" Umay ne demeye çalışıyorsun? "
" Neden olmadığın bir adam gibi gösteriyorsun kendini? " dedim doğruları yüzüne vurmak istercesine. " Böylesi daha mı kolay geliyor? "
" Neden bahsettiğini anlamıyorum. " kaşları çatıktı. Beni nasıl ikna edeceğini düşünüyor olmalıydı.
" Bence sadece anlamamazlıktan geliyorsun. "
" Sağ koltuk prensesliğini elinden almamam için üç sebep say bana. " konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Bunun farkına varmak zor değildi.
" Kubilay, dün neredeydin? " yutkunuşunu hissettim. Gözleri sadece yoldaydı. Bana bakmamak için özel bir çabası vardı.
" Biriyle buluş.."
" Buluşmadın. " başımı iki yana salladım. " Buluşmadın değil mi? Sen sadece herkesin önünde seni görmek istedikleri gibi canladırdın kendini. Herkese nasıl yansıttıysan o kişi olarak seni görmelerini istedin. "
" Öyleyse ne olmuş? "
" Birilerini üzdüğünün farkında değil misin sen? " Derin bir nefes aldım. " Olduğun kişiyi seviyor o. "
" Kim? " İlk defa bakışları bana doğru döndü. Onunla göz teması kurduğum için şükür mü etsem yoksa kendime kızsam mı bilemedim.
" Mizgin. "
Gözleri hızla yola çevrildi ve saptığı sokakta hızını azalttı. " Çıkmaz sokakmış burası. " dedi sinirle arabayı geri vitese alarak. " Aynı açtığın konu gibi. Mizgin konusu benim için çıkmaz sokak. Girdiğimde geri dönmem gerek, tıpkı şimdi yaptığım gibi. "
Arabayı geriye doğru ilerlettiğinde yüzündeki siniri okumamak elde değildi. Dudakları dümdüz bir çizgi halini almıştı. Konuşmaya devam etmek isteyip istemediğimi bilemedim o an. " O zaman rahat bırak onu. " pusuda bekleyerek. Her an beni arabadan indirip tek başına gidebilirdi.
" Yeterince rahat değil mi? " çenesini havaya kaldırdı. " Sana kendi mi söyledi bunu? "
" Bana bir şey söylemedi ki söylese bile sana söylemezdim. "
" Bak sen..." gözleri omzunun üzerinden benimkilerle buluştu. " Kadın dayanışması mı bu? "
" Belki. "
" İyi şimdi de benim sağ koltuk prensesimsin, bir dayanışma da ben hak ettim. " geldiği yola tekrar girdiğinde navigasyondaki kadının sesi aramıza girdi. " Söylesene, benim hakkımda ne düşünüyor Mizgin? Lanet olasıca bir pislik olduğumu mu? " Tiksinir gibiydi sesi. İnsan kendinden tiksinir miydi? " Yoksa güvenilmez biri olduğumu mu? "
" Hiçbiri. " omuz silktim. " Senin hakkında konuşacak kadar önemsemiyor galiba seni. " tırnaklarımı pencerenin yan kısmında bulunan boşlukta hareket ettirmeye başladım. " Konuşmuyor hakkında. Belki de gerek duymuyordur. "
" Aynen görünen köy kılavuz istemiyor sonuçta. "
" Köy de sen misin? " Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
" Aynen. " kaşlarını çatarak bana baktı. " Beğendiremedim mi kendimi Sağ koltuk prensesi? "
" Yalan söyleyemeyeceğim. " dudak büzdüm. " Bu arada Mizgin sanırım biriyle konuşuyor. " dedim ortaya yem atarak. Amacım sadece onunla uğraşmak, tepkisini görmekti. " Geçen gün abimle tanışmanın zamanı geldi dedi. " külliyen yalandı ama tabi ki de Kubilay buna inandı. Aniden frene bastığında emniyet kemerini taktığım için içimden şükürler ettim.
" Ne demek abisiyle tanışma zamanı gelmiş? Ayrıca ne zaman görüşmüşler? Ben hiç görmedim çevresinde. Her gün düzenli olarak gittiğim halde. "
Ve bingo!
" Her gün düzenli bir halde? " bütün vücudumu ona doğru çevirdim. " Nereye gidiyorsun tam olarak Kubilay bey? "
Arabayı çalıştırarak zaman kazanmaya çalıştı. " Onu alacağım yerlere falan işte. Nereye gidebilirim? " geçiştirmek istercesine elini salladığında gözlerimi kısarak onu izlemeyi sürdürdüm.
" Yalan koktu buralar. "
" Asla yalan söylemem. "
" Asla deme bari Kubi, çarpılacaksın. "
" Doğru. " Beni onayladığında gülmeye başladım.
" Mizgin'i takip mi ediyorsun? "
" Asla. "
" Çarpılmak istiyorsan söyle. " dedim kapının koluna elimi yaslayarak. " İneyim ben müsait bir yerde. Sen kendi kendine çarpıl. "
" Yani bir kere etmiş olabilirim. Ama gerçekten sadece güvenlik içindi. Ayrıca Alparslan'ın da haberi var. " Kendini haklı çıkarmak için sıraladığı cümleleri dinledim.
" Zaten abisi sen misin Alparslan mı belli değil. "
" Abisi değilim. " kaşlarını çattı. " Sen de şöyle diyip durma. "
" Kim dedi ki? "
Derin bir nefes aldı. " Mizgin, gıcık etmek için söyledi. Yani hiçbir zaman abi demeyen kızın bir anda abisi olmuş olamam öyle değil mi? "
" Bilmem, belki de artık yaşlanmışsındır gözünde. Olamaz mı? "
Dikiz aynasından kendine baktı. Önce sağ yüzüne sonra sol yüzüne olan bakışlarını inceledim. " Yok be, hala giderim var. Yaşlanmadım. Ama sakallarım yaşlı mı gösteriyor acaba? "
Omuz silktim. " Mizgin'e sorulacak bir soru bu. Ben bilmem. "
" Aman aman aman sağ koltuk prensesine de bakın siz. Ben de sana Cihangirle alakalı sorular sorayım mı? Sonra sende yalanlı dolanlı, Kaçamak cevaplar ver de çarpıl. "
" Bende yalan yok. " aklıma evli olduğumuzu söylemediğimiz ayrıntı gelince gözlerim irileşti.
" Sevgili misiniz? " sorusuyla birlikte neredeyse kendi tükmüğümde boğulacaktım. Sevgili miydik? Öpüştüğünüze göre diyen zihnime selam göndereceğimi aklıma not ettim. " Benimki de soru, tabi ki de öylesiniz. "
" Öyle miyizdir? " daha fazlasıyız dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Bana yandan bakış attı. " Barbar bana bir şeylerden bahsetti. Dün sizi dinlemişler. " yüzünü buruşturdu. " Bizim evdeki olaylar da hep ben evde olmadığım zaman oluyor. Üzülüyorum, kırılıyorum. "
" Konuyu değiştirdin bak hemen. " dediğimde gözleri arkamıza doğru çevrildi. Hem dikiz aynasına hem de arkamızdaki araca baktı. " Ne oldu? Neden bakıp duruyorsun arkana? "
" Sarhoş gibi arkadaki. " dedi omuz silkerek. " İfadesini almamak için zor tutuyorum kendimi. "
" Düzgün sürüyor bence. " başımı çevirip bahsettiği arabaya baktım. Bazen yalpalasa da şerit dışına çıkmıyordu. " Ya da sürmüyor da olabilir. "
" Mizgin neredeydi? " diye sordu aklına takılan soruları bana rahatça soracağını anladığında. " Sabah yoktu evde. Bahsettiğin konuşmalar gerçek değildi değil mi? Onunla falan buluşmak için..."
" Bende görmedim. " omuz silktim.
" Peki ya bahsettiğin kişi? "
" Takılı kaldın orada. " göz devirdim.
" Gerçek mi değil mi? "
" Sen daha iyi biliyorsundur. " ima ettiğim şeyi anlamış olmalıydı. " Sonuçta bir sapık gibi takip eden sensin. "
" Sapık mı? Ben mi? "
" Evet. "
" Senle yola mola çıkılmaz. " dedi sesini yükselterek.
" Kimle çıkacaksın? Pardon? Ne oldu sağ koltuk prensesliğime? " kaşlarımı çattım. Kubilayla yakın arkadaş gibi hissediyordum kendimi. Alparslanlayken ise sırtımı yaslayacak bir abim var gibi hissediyordum. Onlara olan bağlılığım her geçen gün artıyordu. Ve bu beni korkutmak yerine sevindiriyordu.
" Her şey buraya kadardı. " dedi bana olumsuz bir bakış atarak. " Sapık dedin kızım bana. "
" Öylesin..."
" Değilim. "
" O zaman kızı gözetleme sebebin ne? "
Yutkundu Kubilay. Söyleyecek bir sürü şeyi varmış ama onu bir şey susturuyormuş gibi sustu. " Korumak için. " gözleri kısa süreli benimkilerle kesişti. " Onlar sana anlattı mı bilmiyorum. "
" Babası ile olanları mı? "
" Evet. "
" Sanırım bilmem gereken kısmından bahsettiler. "
" Babası peşlerini hiç bırakmadı. " dedi Kubilay yüzünü buruşturarak. " Tek istediği Alparslan'ın geri dönmesi. Tek oğlu olduğu için sanırım ona olan düşkünlüğü. Ya da yerine geçecek başka birini bulamadığı içindir. Bilmiyorum niyetini. Tek bildiğim Alparslan'ın zaaflarıyla tehdit etmek için yer aradığı. "
" Nasıl yani Mizgin'i takip ettiriyor olabilir mi? "
Kubilay huzursuz olduğunu belli eden bir ses çıkardı. " Birkaç kişi vardı dikkatimi çeken. Allah'a şükür ki yanlış alarmdı. O yüzden onu haberi olmadan takip etmek zorundayım. Haber verirsem endişelenir, normal hayatına devam edemez. O yüzden onun haberi yok. Alparslan ve ben biliyoruz ki o yüzden Mizgin'in yanından asla ayrılmıyorum. "
" Seni koruması gibi mi tuttu yani? "
" Ben istedim. " Mizgin'e yakın olmak için mi istedin diye sormak istedim. " Neden diye soracaksın şimdi bana, biliyorum. Gözlerindeki her soruyu görebiliyorum. Ama sorma ve sağ koltuk prensesi. O sorular benim yaralarım. Ağzımı açarsam kanayabilir. "
" Ne kadar uzun bir süredir kanamıyor? "
" Sayamayacağım kadar uzun bir süredir. "
" Yani bu ezelden beri ondan hoşlandığın anlamına mı geliyor? " diye sorduğumda kahkaha atmaya başladı. Bulunduğumuz anda güleceğimiz bir şey yoktu. Ama Kubilay soruma gülmeyi başarmıştı.
" Ezelden beri? " Öyle içten gülüyordu ki kaza yapmasından korktum.
" Ne gülüyorsun be? "
" Komik sana da tavsiye ederim. Gülümse biraz gülümse. "
" Gülüyorum ben yeri gelince. "
" Cihangir'inle mi? " Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ah, Cihangir şu an ne yapıyordu acaba? Aklıma sokmuş olduğu için Kubilay'ı tekmelemek istiyordum. " Benimki de soru canım, tabi ki onunla. "
" Cihangir'i özledim. " kollarımı göğsümde birleştirerek somurttum. " Kaç saattir yoldayız neden hala tesise gidemedik? "
" Çünkü tesise gitmiyoruz da ondan. "
Başımı hızla ona çevirdim. " Neden? "
" Plan değişti. " omuz silkti. " Yeni emir başka. "
" Büyük dayı tesise gelin demişti, nasıl değişmiş olabilir ki? "
" Ben bilmem de..." gözleriyle çantamı işaret etti. " Seninki bilir. Yaz bir mesaj bakalım ne diyecek. " haklıydı. Ona mesaj atabilirdim.
" Peki o zaman nereye gidiyoruz? "
Navigasyonun gösterdiği yerin neresi olduğunu anlamaya çalıştım. Lakin şehrin her yerini bilmediğim için tabi ki gittiğimiz yer hakkında bilgim yine olmayacaktı. " Attıkları konum bir nikah dairesi. " Kubilay bana doğru dönerek kalbimin ağzımda atmasını sağladı. Ruh halim öyle bir değişmişti ki şu an ne düşüneceğimi bile bilemiyordum. Nikah dairesi mi?
İyi de neden?
" Nikah dairesi.." dedim sanki yanlış duymuş da teyit ettirmek istiyormuş gibi.
" Sizinle alakalıymış. " başını yana doğru atıp gülümsedi. " Bir fikrin var mı sizinle akalı ne olabileceğine dair? "
Büyük dayı söylemiş olamazdı. Bu konuda oldukça ısrarcıydı. Ama bilemiyordum da. En azından bana önceden haber vermeleri gerekmez miydi? " Nikah salonu ve biz..." Dudaklarımı ısırdım. " Ne olabilir ki? "
Kubilay yüzünde çarpık bir gülümsemeyle bana doğru döndü. " Belki de herkesten habersiz evlenmişsinizdir. " Kalbim takla atan bir aracın içindeymiş gibi hızlandı. Kubilay her şeyi biliyor gibi bakıyordu gözlerime. " Hatta belki bu cümleye fazladır. " gözlerini kıstığında araba durdu. " Siz Cihangirle evlendiniz değil mi? "
Kalbim daha ne kadar hızlanabilirdi bilmiyordum ama şu an bir araç olsaydı kesinlikle kaza yapardı. Ve bu kazadan sağ çıkması da imkansız olurdu.
Sertçe yutkundum ve sadece Kubilay'a baktım. Bir cevap vermek için kendimi toplamam uzun sürecekti.
Kubilay sahiden de evlendiğimizi öğrenmiş miydi?
İyi de kimden?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |