24. Bölüm

23. BANA ÖYLE BAKMA

Rumi
gizemlikimliksizz

Başlamadan buraya siyah kalplerimizi alalım 🖤

 

Bazen ne tepki vereceğimizi şaşırdığımız anlar olurdu. Şu an o anın içinde değildim. O anın ta kendisiydim. Kubilay anahtarı çıkarıp avcunun arasına hapsettiğinde evlendiğimizi nereden öğrendiğini düşünmeye başladım. İtiraf etmeli miydim sorusu kafamı rahat bırakmadığı için de düşünemedim ve ona düz yolda giderken ağaca çarpmış gibi baktım.

 

" Sağ koltuk prensesi? " dedi sorgulayıcı bakışlarını bana atarak. " Ne bu suratının hali? Betin benzin attı. " Kaşları hayretle havalandığında konuşma yetimi kaybetmiş gibiydim. Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Gerçi evlendiğimizi öğrenince büyük olay çıkaracak kişilerin arasında ilk sırada bile olamazdı Kubilay. Hoşuna giderdi. Yani en azından öyle olmasını umdum. " Kız şaka yaptım şaka. " dedi bedenini bana doğru döndürerek. " Ciddiye mi aldın beni? "

 

Bu sefer kaşları hayretle kalkan taraf bendim. Öğrenmemiş miydi?

 

Ne yani beni mi deniyordu?

 

" Fil yutmuş yılan gibi bakıyorsun şu an bana. " başını omzunun üzerine yatırarak yüzümü inceledi. Şüphe etmediyse bile şu an şüphelenmesi için eline sebep veriyordum. " Neden korktun bu kadar? Gören de cidden gittiniz de evlendiniz sanacak. Korkma, öyle bir şey yapmayacağınızı biliyoruz. "

 

Yutkunamadım. Neden böyle bir şeyin konusu açılmıştı ki? Gerginlikten ve stresten bayılmak üzereydim. Bunu görmemesi imkansızdı. Beni geren şey evlenmiş olmam değildi. Kubilay'a yalan söylemiş olmamdı. Gerçi evlenmedik diye bir savunmada bulunmamıştım. Bu yalan sayılmazdı. Sadece gerçekleri söylememekti bu yaptığım. Değil mi?

 

" Şakaların çok gerçekçi. " Sonunda konuşabildiğimde kendimi tebrik ettim.

 

" Bugüne kadar değildi de..." imayla karışık bakışlarına aldırış etmemeye çalıştım. " Geldik bu arada. Tesis kısmında da bir tık şaka yapmış olabilirim. "

 

Kaşlarımı çatarak gözlerimi arabadan dışarı çevirdim. Söylediği cümlenin gerginliğinden dolayı etrafı inceleme fırsatım olmamıştı. Gerçekten de tesislerindeydik. Dümdüz ilerleyen bir yol vardı ve tek çıkışı da bu tesisti. Sanırım buraya giriş çıkış tek yönlüydü.

 

" Daha önce bu tarafa hiç geçmemiştim. "

 

" Kolay kolay geçilmez zaten. " arabanın kapısını açarak indi. " Geldiğimiz yolu kullanan ve bilen olmaz, buradakiler dışında. Çünkü bu tarafa dönen kavşakta girilmez yazıyor. " göz kırptığında bu ayrıntıların hiçbirine dikkat etmediğimi fark ettim. Aman ne güzel! Resmen bakan kördüm.

 

" Cihangir burada mı? "

 

" Yuh. " dedi göz devirerek. " Bende senle geldim ya hani? Nerden haberim olabilir acaba? "

 

" Doğru. "

 

" Kubi hep doğruları söyler de..."

 

" Aynen Kubi aynen. " dediğimde Tesisin kapısının önündeki askerlerle selamlaştı. Kapılar bizim için açıldı ve İçeri girdik.

 

Tesis denince aklınıza nasıl bir yer geliyordu? Açıkçası benim aklımda canlanan pek bir şey yoktu. Ama sanırım burası özel olarak tasarlanıyordu. Onların çalışma yerlerine giden yolu gördüğümde kaşlarım havalandı. Her yerde askerler olur sanıyordum ama öyle bir şey söz konusu değildi. En azından şimdilik.

 

" Merdiven mi asansör mü? " diye soran Kubilay'a baktığımda dikkatim dağıldı. Cihangir neredeyse oraya dememek için dudaklarımı birbirine bastırmam gerekti.

 

" Merdiven? "

 

Bir kez asansörde kalmıştım. Burada öyle bir durum olur muydu bilmiyordum ama Evan Tilki'yi kurtardığım gün belli etmesem de ben de etkilenmiştim. Merdivenin olmadığı zamanlarda tek tercih oluyordu evet ama şu an tercih edebildiğime göre sorun yoktu.

 

Merdivenleri çıkarken Kubilay oldukça sessizdi. Dün gece biriyle buluşmadığını biliyordum ama nerede olduğu kısmı buğuluydu.

 

" Büyük dayı seni odasına çağırmış. " dedi elindeki telefondan başını kaldırarak. " Geldiğimizi görmüş olmalı. "

 

" Kaçıncı katta? "

 

" Zirve katta. "

 

" Ne? "

 

" Sen kaşındın. 20. Katta odası. " Kaşlarım hayretle havalandı. Burası nasıl o kadar katlı olabilirdi ki? " Şaka. " dedi Kubilay yüzünü buruşturarak. " Cidden fil yutmuş yılan gibi bakmaktan ne zaman vazgeçeceksin? "

 

" Hiç de öyle bakmıyorum. "

 

" Kendini şaşırırken gördün mü hiç? " Başımı iki yana salladım. " Sana bir ayna alacağım, belli oldu. Doğum günü hediyem olsun. "

 

" Doğum günümü biliyor musun ki? "

 

Omuz silkti. " Hiç önem vermem. " dedi gözlerini merdivenlere dikerek. " Kutlamak istediğim gündür Doğum günümüz bence. En mutlu olduğumuz, yaşadığımız için şükür ettiğimiz gündür. Bir rahimden çıktığımız gün değil. "

 

" O zaman en mutlu olduğum an mı vereceksin hediyemi? "

 

" Bakarız. " eliyle köşedeki kapıyı işaret etti. " Büyük dayının odası orası. Benim başka bir yere gitmem gerek. Muhtemelen odasında seni bekliyordur. Ben gözükmeyeyim şimdi. "

 

" Tamam ben giderim. " Bir merdiven daha çıkmaya başladığında baş selamı vererek gözden kayboldu.

 

Koridorda attığım adımlar hızlı değildi. Zaten hemen gitmemin de bir anlamı yoktu. Kapının önüne geldiğimde içerde büyük dayının değilde Leman'ın sesini duydum ve olduğum yerde durdum. Girmekle girmemek arasındaki o çizgideydim.

 

" Ona yeterince iyi davranıyorum zaten. " dedi sert bir soluk alarak. Karşısında kim vardı ve kimden bahsediyordu diye düşünmeye başlayan zihnime dank eden düşünce kalbimi sızlattı. Benden bahsediyor olabilir miydi? Benden başka kime yeterince iyi davranıyor olabilirdi ki? Karşı taraftan hala bir ses gelmeyince telefonla konuştuğunu anlamış oldum. Karşı taraftaki kişi kimdi? " Ateşkes bile ilan ettim. Bak daha fazlasını yapamam tamam mı? Bu sadece şüphe çeker. "

 

Ateşkes bile ilan ettim. Bu cümle fazla tanıdıktı ve Benden söz ettiğine o an emin oldum. Şüphe çekeceğini düşündüğü için başka bir adım atmak istemiyordu. Karşısındaki kişi beni nereden tanıyordu? Ya da neden Leman'a aramızı düzeltmesi gerektiğini söylemişti ki?

 

" Ne istiyorsun benden başka? " kaşlarım olabildiğince çatıldı. Ondan ne istiyor olabilirlerdi ki? " Yalanlarına daha fazla inanmıyorum. "

 

Leman'ın kapıya doğru yürüdüğünü anlayınca telefonu kapattığını sandım ama bir kez daha konuşunca konuşmasının bitmediğini anlamış oldum. " Yarın buluş benimle. Sen ve ben. Kimseyi karıştırmak yok. Ben istediğini yaptım, yeterince iyi davrandım. Şimdi senin sıran. İstediğim bilgilerin sende olduğunu iddia ettin, göster. "

 

İstediği bilgiler mi?

 

Ağzım açık dinliyordum artık. Bu da neydi böyle? Kim benim üzerimden onunla oynuyor olabilirdi ki? Lemanla konuşmak, hattın diğer ucundaki kişinin kim olduğunu bilmek istiyordum. Ama telefondan sesini duymam imkansızdı. Sadece Leman'ın sesi duyuluyordu. " Başka birini göndermek mi? " Leman burnundan soluyarak güldü. " Böyle anlaşmadık. "

 

Şu an onu dinliyor olmam belki de kötü bir özellikti. Ama kendimi geriye çekip de gidemiyordum. " Baksana, her şeyi boşver. " sesi gergindi. " Sana inanmam saçmaydı zaten. Kimsin bulacağım, bunu bilsen iyi olur. " Ve sonra sanırım telefon kapandı. Çünkü Leman'ın ayak seslerinin kapıya doğru yaklaştığını duydum. Beni fark etmesi için ondan önce davranıp kapıyı tıkladığımda o da kapının önünde durdu. Yarı aralık kapıyı açarak benimle göz göze geldi.

 

" Ne arıyorsun burada? " kaşları çatıktı. Siniri gözlerinden okunuyordu. " Beni mi dinliyordun? " Bana nazik davranan Leman gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti. Hattın diğer ucundaki kişiyi artık ölesiye merak edecektim. " Büyük dayıya baktıysan..." gözleri arkamda bir noktaya çevrildi. " Geliyor. Şanslısın. " Tek kelime etmeme izin vermeden yanımdan geçtiğinde gidişini izledim.

 

" Hoşgeldin Umay kızım. " dedi Büyük dayı Leman'ı umursamayarak. " İçeri geçelim mi? "

 

" Geçelim. " başımı sallayarak bana açtığı yoldan içeri girdim. Ardımdan gelerek kapıyı kapattığında ise aklım hala Leman'daydı. Neler karıştırıyordu?

 

Bana iyi davranmasının sebebi de neydi böyle?

 

" Otur kızım, rahat hisset. " koltuklardan birine yerleştiğimde beni neden tesise çağırdığını düşünmeye başladım. Ayrıca Cihangir neredeydi? Bu soruyu ona sormalı mıydım? Sanırım bu sorunun cevabı hayır olmalıydı. " Nasılsın? " bir an Cihangirle aramızda geçenleri bildiğini düşündüm. Ama bu düşüncemin üzerine uzun bir çizgi çektim. Biliyor olsaydı bakışları bu denli iyimser olmazdı.

 

" İyiyim, siz nasılsınız? " ellerini havaya kaldırarak yüzünü buruşturdu.

 

" Uğraşıyorum benim hergelelerle. "

 

" Hergele? "

 

" Bizim çocuklarla işte. "

 

" Anladım. " Leman'ın ona selam vermeden başka yöne gitmesini sorun etmeyişini aklıma kazıdım. Odasından çıktığını da biliyor muydu? " Beni buraya neden çağırdınız? " gözlerimi odada gezinmeye başladı. " Konuşmak istediğiniz ne bilmiyorum ama bence tesise gelmem biraz saçma. Beni istemeden de olsa içinize fazla çekiyorsunuz. Sizin hakkınızda çok şey bilmeye başlıyorum. "

 

" Bu sorun mu? " kaşları havalandı.

 

" Bir gün sizinle iletişimim kopacak. " yutkundum. O zaman Cihangirle de bağım kalmazdı. Ama şu an bambaşka bir olayın içindeydik. Aramızdaki kağıt üzerinde bir evlilik olabilirdi ama bunu sadece ikimiz biliyorduk. Yeni bir ilişkiye kucak açtığımızı da. " Benimle fazla şey paylaşıyorsunuz. "

 

" İletişimimizin kopmayacağı konusunda sesinle iddiaya girebilirim ve kazanırım da. " bakışlarındaki değişime şahit oldum.

 

" Elbet bir gün Sanem yakalanacak. Benim de görevim son bulacak. "

 

" Cihangir'i bırakacak mısın? " sorusu dudağımı uçuklatmaya yeterdi.

 

" O da ne demek? "

 

" Duyduğun şey demek. " sakallarında elini gezdirdi. " Bir gün bitmesini istemeyen gözlerle bana bakarken neden sürekli bitmesini isteyen bir dile sahipsin? Savunma mekanizması mı bu? "

 

" Cihangirle aramızda olan şeylerden haberiniz var sanırım. " Tam olarak neyi kastettiğimi ben bile bilemedim.

 

" Seni eve getirdiği günden beri aranızda bir şey var ve bunu inkar edemezsin. Belki de bu geçmişe dayanıyordur. " omuzlarını kaldırıp indirdi. Cihangir de beni ilk defa o mağazada görmediğini dile getirmişti. Ne yani büyük dayı da beni önceden tanıyor olabilir miydi? Yok canım daha neler diyen tarafımı susturdum. Her şey olabilirdi.

 

" Geçmiş? "

 

" Onu daha önce gördün mü? "

 

" Mağaza dışında hayır, hatırlamıyorum. "

 

" Güzel. " Derin bir nefes aldığında verdiğim cevap hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. Onu nerede görebilirdim ki?

 

Cihangir benim önceden tanıdığım biri miydi?

 

Onu önceden tanıyor olsaydım, unutamazdım.

 

Onu unutmuş olmak için aklımı yitirmiş falan olmam gerekirdi. Yutkundum, zihnim bu konularla haşır neşir olmamı reddetti.

 

" Seni buraya okul mevzunu konuşmak için çağırdım. " masasının çekmesine uzanarak birkaç kağıt çıkardı ve bir de dosya. Önüme doğru ittiğinde hayretle ona bakıyordum.

 

" Okul mevzusunu konuşmuştuk. Bu sene dondurmuştuk. "

 

" Bazı gelişmeler oldu. " İç çekti. " Soyadın değiştiğine göre başka bir okula kayıt yaptırmanın zararı olmazdı. "

 

" Ne yani okulum mu değişti? " Bu sorun değildi aslında ama bana sorulmadan yapılmış olması içimde değişik bir kıpırtı oluşmasına sebep oluyordu.

 

" Evet. "

 

" Hangi okul? "

 

" Ama okula gitmeyeceksin. " kaşlarım hayretle kalktı. " Bu okul yurt dışında. " Kalbim ağzımda atmaya başladı. Muhtemelen özel bir okuldu. O an aklıma bu kararı babamın vermiş olabileceği fikri geldi. Onlarla konuşmayalı uzun zaman olmuştu. Yine benim hakkımda kararlar vermeye mi çalışıyordu?

 

" Babam mı? " sinirle güldüm. " Yine babam hayatıma el atmaya çalışıyor değil mi? "

 

" Kızma ona. "

 

" Nasıl kızmam? Yurt dışına falan gitmeyeceğim. " kollarımı göğsümde birleştirerek arkama yaslandım. Küçük bir çocuk gibi göründüğümün farkındaydım. Ama kendimi bunu yapmaktan alıkoyamadım.

 

" Burada kalacaksın. " dedi gayet rahat bir sesle. " Kimse seni Yurt dışına göndermiyor. "

 

" O zaman? "

 

" Okulun bir talebi var. " önündeki belgeleri bana doğru ittirdi. " Okursan daha iyi anlayacaksın. "

 

" Şu an mı okumam gerekiyor? Siz bana açıklasanız olmaz mı? " kolaya kaçmak işime gelirdi.

 

" Açıklayayım. " Beni zahmete sokmadığı için minnettar bakışlarla onu izledim. " Kısaca bir psikologun yanında staj yapman gerekiyor. "

 

" Yapmıştım aslında. " kaşlarım hayretle havalandı. Eski okulundaki veriler önlerine düşmemiş olabilir miydi?

 

" Dosyanda bir eksiklik olmuş sanırım. Eskisi kabul olmamış. "

 

" Anladım. " önümdeki belgelere bir kez daha göz attım. " Bunlar gerekli belgeler mi? "

 

" Evet. "

 

" Peki ya psikolog? " yutkundum. Yanında staj yaptığım psikolog Tibet'in yakın arkadaşıydı. Stajımın kabul olmamasına şaşırmama gerek yoktu. Nasıl tip insanlarla birlikte olduğunu daha iyi öğrenmiş oldum.

 

" Ayarlandı. "

 

Her şey ayarlanmıştı ve bana düşen şey yine her zamanki gibi bana söylenenlere ayak uydurmaktı.

 

" Tibet de psikoloji okudu. " dedim gergin bir sesle. " Arkadaşlarının çoğu psikolog. Babasının işlerini alması için yurt dışında da yönetimle alakalı bir şey okudu. " gözlerimi yumdum. " Aslında gerçekten okuyup okumadığını bilmiyorum bile. Ama ayarladığınız psikologla bir bağlantısı olabilir. Tekirdağ büyük bir yer değil. "

 

Büyük dayı yüzümü inceleme işlemini umduğumdan daha uzun sürdürdü. " Bu konuyu araştırmamıştık. " dediğinde derin bir nefes aldım. Biliyordum, atladıkları bir yer olmalıydı. " Bugün Cihangirle gitmeniz için belgeleri hazırlatmıştım. " çenesinin ucuyla masadaki belgeleri gösterdi. Onca işinin arasında bir de benimkiyle uğraşıyor olması kendimi tuhaf hissetmeme sebep oluyordu. " Tibet'in arkadaşlarını tanır mıydın? "

 

" Hepsini değil. " Bana gösterdiği kadarıyla diye cevap vermek istesem de sustum. Aile yemekleri dışında çok görüştüğümüz söylenemezdi. Herkes işiyle ilgileniyordu ki benim tek işim okula gidip gelmekti. " Narin Koçova ismi sana tanıdık geliyor mu? "

 

Narin Koçova. Bu da kimdi? Yanında staj yapacağım psikolog mu?

 

" Hayır. "

 

" Bugün onunla bir görüşmen var. " gözleri duvar saatine kaydı. " Yüzünü görmediysen o da seninkini görmemiştir. " Bu kanıya varmış olmasını mantıklı bulmadım. " Gördüyse bile soy adın farklı. Senin kim olduğunu bilmez diye düşünüyorum. Ama kadını Bugün araştıracağım. Bağlantıları var mı yok mu diye bakmam biraz zaman alabilir. "

 

" Yani ne olursa olsun Bugün oraya gitmem gerektiğini mi söylüyorsunuz? "

 

" Tek gitmeyeceksin. "

 

" Bu neyi değiştirir? "

 

" Güvende olacaksın. "

 

" Bakın bence siz bu durumu biraz hafife alıyorsunuz. " devam etmeme izin vermeden kendisi konuşmaya başladı.

 

" Bence sende o adamı gereksiz abartıyorsun. Onu takip ettiriyorum. Peşinde adamlarım var ve seninle alakalı tek bir adım bile atmadı. Tamamen öldüğüne inanıyor gibi duruyor. "

 

" Gibi? " gülmek istedim. Onun nasıl bir bela olduğunu bilmiyordu. Ben de ailemi ateşe verecek kadar delirmiş olana kadar bilmiyordum. Ama artık onun her şeyi yapacağına dair umudum vardı. Yanımda biriyle psikologa gittiğimde değişen bir şey olmayacaktı. Kliniği basacak hali yoktu ama yine de bir şekilde tekrardan hayatıma girmesinden deli gibi korkuyordum.

 

Çünkü o Sanem kadar tehlikeli biriydi.

 

Ve ben ondan korkarken Sanem'in dibinden ayrılmıyordum.

 

Düşüncelerim ve davranışlarım tamamen birbirinin zıttıydı. Bununla nasıl başa çıkabilirdim bilmiyordum.

 

" Güvendesin. " dedi ama nedense o an kendimi aşırı savunmasız hissettim. " Cihangir seninle. "

 

" Peki ya Cihangir? " yutkundum. Tibet ailemi hiç düşünmeden ateşe veren adamdı. Ona adam derken üç kez düşünüyordum. " O da güvende mi? "

 

" O bir asker. Nerede ne yapması gerektiğini bilir. " gözlerini kırpıştırdı. " Kendini korumayı da. "

 

" Bu tavrınızdan pek hoşlanmadım. " sözlerim netti. " Sonunda üzülmesek iyi olur. " ayağa kalktığımda bana uzattığı belgeleri masanın üzerinden topladım. " Cihangir nerede? Narin Koçova ile görüşmeye birlikte gitmek için ihtiyacım var da. "

 

" Spor yapıyordu. " dedi kendinden emin bir sesle. " Tek başınadır muhtemelen. En alt kata inmen gerekiyor. "

 

" Teşekkürler. " Büyük dayı bazen beni olumsuz etkiliyordu. Tibet'i küçümsüyordu ve sadece bir işe odaklanıyordu.

 

Sanem işine.

 

Oysa Tibet de Sanemle çalışanlardan biriydi. Bunu gözden çıkarıyor olması iç açıcı bir durum değildi. Önemsenilmesi gereken bir yerdi.

 

" Umay. " diye seslendiğinde tekrar ona doğru döndüm.

 

" Efendim? "

 

" Ailen. " Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Aileme bir şey olmamıştı, bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Ama ağzının altında bir baklanın olduğu da aşikardı.

 

" Ne oldu aileme? Yolunda gitmeyen bir durum mu var? "

 

" Evlilik meselesi. " dedi gözleri kapıya iliştiğinde. " Bunu kimsenin duymasını istemiyorlar. "

 

" Zaten kimse bilmiyor. " neredeyse göz devirmek üzereydim. Kime söyleyebilirdim ki?

 

" Cihangirle aranda bir şey olduğunu düşünüyor baban. " kaşlarım çatıldı. " Olmadığını söyledim. Bana inanmış gibi durmuyordu. Bir ara konuşman gerekebilir. Bunun sadece seni korumak amaçlı bir tedbir olduğunu herkes biliyor ama yeterince inanmıyor. "

 

" İnandırmak da benim elimde? "

 

" Evet. "

 

" Bakın ne diyeceğim. " dedim nereden geldiğini asla bilmediğim cesaretle. " Babamın ne düşündüğü umrumda değil. Ve Cihangirle aramızda sandığınız gibi sahte bir şey yok. Ailemden bunu gizlemem ya da gizlememem bir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü kuzgunlardan biriyle irtibat halinde değiller. "

 

Kaşları çatıldı. " Ailene Cihangirle aranda bir şey olduğunu söyleyecek misin? "

 

" Neden olmasın? "

 

" Bile bile ateşe atıyorsun kendini. " alnındaki çizgiler belirginleşti. Kızmış mıydı? İyi de neden? Babam zaten tanık koruma değil miydi? Kendi ve annem koruma altındaydı.

 

" Ateşlik bir durum yok ki. " omuz silktim. " Kararıma saygı duymak zorundalar. "

 

" Seni emanet ettikleri kişi..."

 

Emanet lafını duyunca bana gelen fenalıktan haberi var mıydı acaba? Muhtemelen yoktu. O yüzden bu kadar rahat bir şekilde dile getirebiliyordu.

 

" Emanet edilmelik bir durum yok. " kendime ancak bu kadar hakim olabiliyordum. " Bence bunu değil de başka şeyleri dert edinmelisiniz. " aklıma geleni söylemek istedim. Leman'ın ne karıştırdığını belki o da biliyordu. Bunu bilemezdim. Ama üstü kapalı bir şekilde dile getirebilirdim.

 

" Başka derken? "

 

" Bu odada dinleme cihazı falan var mı? "

 

" Ne münasebet? "

 

" Leman ben gelmeden önce odanızdaydı. " dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. " Sizinle konuşuyor olduğunu düşündüğüm için kapıda bekledim. Ama siz içeride değildiniz. İster istemez kulak misafiri oldum konuşmasına. "

 

" Herkesin özeli. "

 

" Konu benimle alakalıysa hala özeli midir? " sorumla birlikte kaşları çatıldı.

 

" Seninle mi? "

 

" Konuştuğu kişi benimle alakalı bir şey söyledi. " Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bütün ayrıntılarını vermeyecektim. Mesela yarın buluşacak olmaları gibi. Ama yüzeysel olarak anlatmam gerekiyordu. Bu durumu Cihangir'e anlatsam direkt Leman'ın karşısına çıkar hesap sorardı. Bunu yapmak yerine Büyük dayıya anlatmayı tercih ederdim. Ona ne kadar güvenebilirdim bilmiyordum ama yine de şu an en mantıklı seçenek o gelmişti. " Bence ailemi düşünmek yerine Leman'ı düşünün. Sizde biliyorsunuz ki bütün yetkiler elinde. Mesela bugün sizinle karşılaşmış olmasına rağmen neden bir selam bile vermeden uzaklaştı? "

 

Büyük dayı bu detay aklına yeni gelmiş gibi irkildi. Dikkat etmemiş olması şaşılacak bir durumdu. Hepsinin başkanı oyken ona selam bile vermeden yanından geçen asker olur muydu? Akla mantıklı gelmeyecek bir durumdu.

 

" Cihangir seni bekliyordur. " dedi gözlerini duvar saatine çevirerek. " Ben ilgileneceğim bu konuyla. Merak etme. "

 

Benimle daha fazla bir şey paylaşmayacağını anlayarak belgelerle birlikte odadan ayrıldım. Garipliğin farkına varmış olmasına sevinmeliydim değil mi? En azından onu bu konuda aydınlatmış hissediyordum kendimi.

 

" Size güveniyorum. "

 

Son sözümün içten olmasını diledim. Büyük dayının odasından çıkarak Cihangir'i bulmak için merdivenlerden aşağıya indim. En alt katta demişti değil mi? Aslında Cihangir'e mesaj atıp şu an nerede olduğunu öğrenebilirdim ama nedense kendim bulmak istiyordum. Belki bugün bir Leman vakası daha yaşamam gerekebilirdi.

 

Duymamam gereken daha ne duyabilirdim ki?

 

Merdivenlerin bittiği kısma geldiğimde sol tarafta bir kapının var olduğunu görerek elimle ittirdim.

 

İttirmez olsaydım!

 

Cihangir buradaydı. Ama onu beklediğim gibi bir pozisyonda değildi. En azından ayakta olacağını umuyordum. Ama o yerdeydi. Üstü çıplaktı. Altında da kısa bir şort vardı. Şınav çekiyordu. Gergin kaslarına kayan gözlerim kendi bayramını ilan etmişti. Sırtından damlayan ter damlaları uzaktan bile belli oluyordu.

 

Varlığımı hissetmiş gibi başını kaldırarak bana baktı. " Hoşgeldin. " dedi nefes nefese bir sesle. Onu en son nefes nefese bıraktığım anı hatırladım.

 

Dudakları dudaklarımdaydı.

 

Elleri kalbimdeydi.

 

Yutkundum. Ama sanırım boğazımda kaldı.

 

" Hoşbuldum. " dedim gözlerimi kaçırmadan. " İşin uzun galiba. Beklerim ben seni. " oturacak bir yer aradığımda bir kez daha kendini aşağıya doğru indirip yukarı kaldırdı.

 

Aman Allah'ım! Bu da neydi böyle?

 

Bu odada doğalgazı açık unutmuş olabilirler miydi?

 

" Aslında tam da sana ihtiyacım vardı. " kaşlarım hayretle havalandı. Bana ne konuda ihtiyacı olduğunu merak ederek başımı salladım.

 

" Nasıl bir ihtiyaç bu? "

 

" Sırtıma oturman gibi. " gözlerim irileşti. Ne istediğini biliyor muydu? Tamam onunla banyoda öpüşmüş olabilirdik ama orası halka açık bir alan değildi. Burası ise her an birinin gelip bizi basabileceği bir yerdi. " Önce sırtımı silmen gerek tabi. " dudaklarını yaladı. " Fazla terliyim. "

 

Neden her söylediği cümle bana ateş basmış etkisi yaratıyordu?

 

" Terlisin. "

 

" Hı hı. " nefes nefese olmasının beni etkiliyor olmasına şaşırdım. Neden kalbim takla atmış güvercin gibi hızlıydı ki?

 

" Peçete nerede? "

 

" Çantanda var mıdır benim için? "

 

Ben peçete olurum Cihangir diyen zihnimi tokatlamak istedim.

 

" Senin için vardır elbet. " Çantamı karıştırıp içinden çıkardığım mendili havada salladım. " Varmış. "

 

" Şimdi bana yaklaşıp sırtımı silmeye ne dersin minik serçem? "

 

Evet diye bağıran iç sesimi tekrar hatırlatmama gerek var mıydı? Ya da şaşkınlıktan delirmişcesine atan kalbimi?

 

" Sileyim. " Tek düze kelimelerimle onun yanına doğru ilerledim. Aklımı kaybetmediğim için kendimi şanslı hissetmem gerekirdi aslında. Onu bu şekilde bulacağımı nereden bilebilirdim ki?

 

" Tiksinir misin benden? " geri çekilecek gibi oldu. " Aslında vazgeçtim. Kötü kokuyorum. Yaklaşmasan daha iyi. " yattığı yerden kalkacaktı ki tam başının önünde durdum.

 

" Tiksinmem. " dediğimde bana alttan bakmaya başladı. İyi ki dedim içimden iyi ki bugün etek giymek gibi salaklık yapmadın. Aferin kızım sana. Çünkü Cihangir şu an ayaklarımın dibinden başını kaldırmış bana bakıyordu. Bir yanım bambaşka bir seçenek için yanıp tutuşsa da aklımı dinlemeyi tercih ettim. Birkaç adım atarak sırtının yan tarafına geçtim. Bulunduğum yer gerçekten tehlike arz ediyordu. İki yetişkin insanın aklına öyle bir pozisyonda neler geleceğini az çok biliyordum.

 

Ellerimi sırtında gezdirip peçetenin damlaları içine hapsetmesini izledim. Bunu normalde bir başkası için yapacak olsam sanırım yapmak eylemini hiç göstermezdim. Ama ona dokunmak istiyordum. Her şeyiyle, her şeyine.

 

" Tamamdır. " dedim geri çekilerek. " Artık kurusun Cihangir. "

 

" Otursana. " boğazıma takılan şey de neydi? " Sırtıma. " yutkunamama sebebim sözleri miydi? " Ağırlık kaldırmam gerekiyor. Sen olsana bugünkü ağırlığım. "

 

Ona nasıl hayır diyebilirdim ki?

 

Kağıt üzerinde anlaşmalı evlilik yaptığım adam yani kocama nasıl hayır diyebilirdim ki?

 

İmkansızdı değil mi?

 

Kendimi sırtına oturmamak için ikna edemeyeceğimi fark edince hiçbir şey demeden oturdum. Kalçam sırtına temas edince kendini yukarı doğru kaldırıp hareketine kaldığı yerden devam etti. İkimizde bir şey hakkında konuşmak için ağzımızı açmadık. Sırtında ben olmama rağmen hiç zorlanmadı. Kollarının gerginliğini görebiliyordum ama benden daha ağır nesneler kaldırdığına da emindim.

 

Dokuz kez inip kalktı ve nasıl olduğunu anlamadığım bir anda beni havaya doğru kaldırarak altımdan ters döndü. Elleri ellerimin arasındayken bunu nasıl yaptığını düşündüm. Ben sırtında otururken bir anda karnının üzerinde nasıl oturabilmiştim? Bu nasıl refleksti?

 

Sanırım ben onu fazla hafife alıyordum.

 

O sıradan bir asker değildi. Ve sanırım rütbesini de bana söylemeyecekti.

 

" Napıyorsun? " diye sordum şaşkınlıkla.

 

" Kalbinin biraz hızlı atmasını sağladım. " göz kırptığında bayılmak üzereydim. Hemde yaptığı aksiyon dolu çevirme için değil bir göz kırpma hareketi için.

 

" Kalbimin hızlı atması için bana bakman yeterli. " sertçe yutkunduğunda sözlerimin ağırlığı omuzlarıma yük oldu.

 

" Hislerimizin karşılıklı olduğuna sevindim. " Dudakları kıvrıldığında uzanıp sakallarını sevmek istedim. Birine dokunmak hoşuma gitmezdi. Temas bağımlısı değildim. Ama onun yanında kendimi durduramıyordum. Sürekli temas halinde olmak istiyordum. " Eğer bana öyle bakmaya devam edersen kendimi tutamam ve mekik çekmeden önce seni nefessiz kalana kadar sertçe öperim. " Tek nefeste söylediği cümle kalbimin bir kuş gibi kanat çırpmasına sebep oldu. " Bana öyle bakma. "

 

Kime zararı olurdu ki nefessiz kalınan bir öpücüğün?

 

Zaten odaya girdiğimden beri zihnimi bulanıklaştıran şey bu değil miydi? Beni öpme ihtimali? Nefes nefese kalmış olmasının zihnimde canlandırdığı bambaşka senaryolar?

 

Ben ağzımı açıp bir şeyler söyleyemeden belimden tutup bacaklarının üzerine oturmamı sağladı. Kasıklarının hemen altında üst bacağında oturuyordum artık. " Bana hala öyle bakmaya devam ediyorsun. " dedi ve kollarını başının altında birleştirerek gövdesini yukarı çekti. Bana yaklaştığını görünce gözlerimi kırpmadan ona baktım.

 

Ve sonra bir şey oldu.

 

Dudakları dudaklarımı buldu. Ama küçük bir temastı. Ufak, kazadan kıl payı kurtulmuş bir öpücük.

 

Kendini tekrar geriye doğru götürüp bir kez daha yükseldiğinde dudaklarım aynı teması bir kez daha hissetti. Mekik çektiğinde yükseldiği her an beni öpüyordu.

 

Vay canına!

 

Bu ne kadar muhteşem bir şeydi böyle?

 

" Hoşuna gidiyor mu? " soruyla birlikte gülümsedim.

 

" Sana nasıl bakıyordum ben? Tarif etsene. " Dudakları kısa bir an dudaklarıma dokundu ve sonra yine temas kesildi. " Sanırım hep öyle baksam iyi olacak. "

 

Cihangir gözlerini kısarak yukarı doğru yükseldi. Bu sefer dudaklarımı öpmediğinde kaşlarımı ortada tek bir çizgi olacak şekilde çattım. Neden bir anda temasımızı kesmişti ki? Küçük de olsa öpücükleri muhteşem hissettiriyordu.

 

Elini belime koyarak beni yukarı çekti. Kasıklarının üzerinde olduğumu anlayınca inlememek için kendimi zor tuttum. Çünkü altımdaki sertliği hissetmemek gibi bir ihtimalim yoktu. " Minik serçem, sen ne söylediğinin farkında mısın? "

 

" Şu an tek farkında olduğum şey..." yutkunamadım. Gözlerim kapanmamak için direndi. Onun kendine has bir kokusu vardı. Yanına yaklaştığınızda sizi mest edip baygınlık geçirtecek gibi yapıyordu. Ve aynı zamanda huzurla dolmanızı sağlıyordu. Belki de bunu onun yanındayken sadece ben hissedebiliyordum. " Öpsene beni Cihangir. "

 

Ne söyleyeceğimi bile unutmuştum. İstediğim tek şey dudaklarının dudaklarıma gerçekten dokunmasıydı. Şehvetle, arzuyla.

 

Cihangir emrime uyarak bana doğru hızla atıldı ve dudaklarımızı birleştirdi. Susuz kalmış da susuzluğunu gidermek istermiş gibi dudaklarımın arasına sızdı dudakları. Alt dudağımı çekiştirip emdiğinde inlememem için bir sebep yoktu.

 

Onu özlemiştim.

 

Dudaklarını özlemiştim.

 

Sanırım Cihangir'i her şeyiyle özlemiştim.

 

Ona doğru biraz daha yaklaşmak istediğimde Cihangir'in kasıklarının üzerinde ileri doğru kaydım. Ama bu ikimiz içinde felaket oldu. Temasla birlikte aynı anda inledik. Cihangir dudaklarıma daha sert asıldı ve belimden tutarak beni kendine yapıştırdı. Onun hayatının başrolü gibi hissediyordum kendimi. Ona doğru bir kez daha sürtündüğümde Cihangir hırlar gibi bir ses çıkardı.

Belimdeki eli tişörtümün açık olan kısmından içeri sızdığında bu temasla başımı geriye doğru atmak istedim. Ama dudaklarıma asılan dudakları bunu yapmama engel oldu. Damarlarımda akan kesinlikle kan değildi. Arzu bütün bedenime ilik ilik işlenmişti.

 

Belinin yanında duran bacaklarımı beline dolayıp kendimi tamamen ona bıraktığım an birlikte inledik. Bu çok fazlaydı. Kadınlığım kasıldı. Daha fazlasını istediğime emindim. Sürekli üzerinde hareket etmek, onu hissetmek istiyordum. Eli çıplak tenime kuş tüyü gibi bir dokunuş bıraktığında kendimi ona bırakmanın binbir türlü yolunu düşündüm. Artık kimse umrunda değildi. Sorumluluklarımız, gideceğimiz yer, bizi bulabilecek insanlar hiçbiri umrumda değildi.

 

Cihangir'in de umrunda değil gibi görünüyordu.

 

Vücudu altımda kasılıyor, kendini bana bırakmak için çıldırıyordu. Ellerimi ensesinde birleştirdim. Onu kendime daha fazla çekeceğime inandırıyordu bu durum beni. Elimden gelse onu içime yerleştirirdim.

 

Nefes nefese geri çekildiğinde kendimi boşlukta gibi hissetmeme engel olamadım. Ne kadar uzun bir süre öpmüştü beni? Saymak istemeyeceğim bir zaman dilimiydi. Uzun olsun istiyordum, tekrarı olsun istiyordum. Ensesindeki saçları parmaklarımın arasına alarak sıktığımda inleyerek bir kez daha dudaklarıma yapıştı.

 

Cihangir beni bir kez öpmüyordu. Her öpüşünce defalarca öpmeyi tercih ediyordu.

 

Çünkü biliyordu ki, tek bir öpücük ikimize asla yetmezdi.

 

Sol eli çenemi yukarı doğru kaldırdığında sağ eli de belimde hareketlendi. Yukarı doğru çıkıp kopçamı açsın istedim. Ama Cihangir elinin tersini tenimde gezdirmek dışında başka bir girişimde bulunmadı. Dillerimiz buluştuğu an neredeyse titremek üzereydim. Kalbimin atış sesini eminim ki duyuyordu. Çünkü ben onunkini net bir şekilde duyuyordum.

 

Yanıyordum.

 

Yandığım kadar yakıyordum.

 

Üzerinde bir kez daha hareketlendiğimde Cihangir beni kendine sertçe bastırdı. Kıyafetlerimiz olmasa bambaşka bir şey hissedeceğime emindim. Sertti ve ben lanet olsun ki dokusunu da hissetmek için deliriyordum. Alt dudağımı dişlerinin arasına alarak ısırdığında inledim. Saçlarını sertçe kavrayak geriye doğru çekiştirdim. Az önce ısırdığı dudağımdan özür dilemek istercesine dilini üzerinde gezdirdi. Bu sefer kalçamı hareket ettirmem için belimi kendine doğru çektiğinde duraksamadım. Birkaç kez üzerinde gidip geldim.

 

Cihangir yavaşça dudaklarımı serbest bıraktığında sertçe yutkundu. Yüzümü avuçlarının arasına alarak " Bir sonrakinde sanırım durmam mümkün olmayacak minik serçem. " diyerek yanaklarımı baş parmağıyla okşadı.

 

Kasıklarımın bu cümlesine verdiği tepkiyi duymak ister miydi?

 

Sanırım duysa bir sonraki tam da şu an olurdu.

 

Sertçe yutkundum. " Özlemişim. "

 

" Neyi? "

 

" Dudaklarını. "

 

Alnını alnıma yaslayarak gülümsedi. " Siktir! " küfretmesine şaşkın gözlerle baktım. " İzin veriyorum minik serçem. Dudaklarım senindir. İstediğin zaman öpebilirsin. " göz kırpmasıyla birlikte kalbim bir kez daha hopladı.

 

" Ya istediğim zaman sen istemezsen? "

 

" Öyle bir şeyin mümkünatı yok. " yutkundu. " Seninle ilgili düşüncelerimi bir bilsen..." gözlerini kaçırdı. " Arkana bakmadan kaçardın. Ama merak etme her şeyin bir zamanı var. "

 

" Kaçmam. " ensesinde duran ellerimi hareket ettirdim. " Senden kaçmam Cihangir. Sen benim sığınağımsın. Bir yerden kaçacaksam da sana sığınırım. " gözlerimi gözlerine sabitledim. " Ne de olsa artık karınım değil mi? "

 

Gözlerinin içinin gülümsediğine yemin edebilirdim. Aramızda bir bilinmezlik var olmasına rağmen onunlayken her türlü şeyi unutuyordum. Mesela bana hala beni nereden tanıdığını söylememişti. Mağazadan öncesi vardı, belliydi ki bunu itiraf da etmişti.

 

" Karımsın, minik serçemsin. "

 

" Sanırım minik serçen olmaya bayılıyorum. " yutkundum. " Karım olarak dediğin o günü hatırlıyor musun? "

 

Dudakları kıvrıldı. " Zihnime kazıdım bile. "

 

" O günü de çok seviyorum mesela. " Alnı alnıma yaslıyken sürtündü. Teması canımı yakmadı ama alnımızda kırmızı bir iz bırakacağına emindim. " Şu an burada ne yapıyorsun tam olarak? "

 

O günü tekrarlamak istediğimi anlayınca dudaklarıma doğru nefesini verdi. " Karıma başka bir elin dokunmasını engelliyorum. " diye fısıldadığında dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Küçük ama etkili bir öpücükle beni mest ettikten sonra tek kaşını kaldırarak " Başka soru? " diye sordu. Tıpkı o günkü gibi.

 

Ve ben yine sertçe yutkundum.

 

" Başka soru sormama gerek yok. " dedim elimi kalbinin üzerine koyarak. " Tüm sorularımın cevaplarını kalbin bir ritmiyle veriyor. Bir de dudağından teyit ettirmeme gerek kalmıyor. " beline doladığım bacaklarımı geriye doğru çekerek üzerinden kalktım. " Şimdi yetişmemiz gereken bir yer var. Duş almanı bekliyor olacağım. " Ona bir kez daha bakmadan odaya girdiğim kapıya doğru yürüdüm. Ona bakarsam o duşa onunla birlikte girmemek için kendimi nasıl tutacağımı bilmiyordum. Bu yüzden gitmeyi tercih ettim.

 

Ve o gelene kadar da sessizce beklemeyi.

 

Cihangir on dakika sonra karşımdaydı. Dudaklarına bakmak içimde kelebeklerin uçusmasına neden olurken " Büyük dayının dediği psikologa mı gidiyoruz? " diye sordu. Az önceki senaryoları zihninden çıkarmış olmalıydı. Duştayken kendiyle ilgilenip ilgilenmediğini merak ettiğimde düşüncelerimi toparlamak adına öksürdüm. Derhal kendime gelmeliydim.

 

" Hı hı. "

 

" Ne oldu? " Bana bir adım yaklaştığında dibimdeydi. " Neden gözlerini kaçırıyorsun? "

 

Öyle mi yapıyordum? Farkında bile değildim. " Refleks. " dedim hızlıca cevap vererek. Zihnimden geçenleri bilmesini istemedim.

 

Seni öpmeyi düşünüyorum Cihangir diyecek halim yoktu.

 

" Hiç inandırıcı gelmedi. " gözlerini kısarak yüzüme doğru eğildi. Aklımı başımdan almak için bilerek mi yapıyordu? " Ama fazla kurcalamayacağım. Çünkü az çok tahmin edebiliyorum. Ve inan bende her ne istiyorsan onu istiyorum. " Ona kendimi anlatmadan nasıl anlayabiliyordu?

 

Biz konuşmadan da anlaşıyorduk Cihangirle. Yüzümde büyük bir tebessüm oluştuğunda elini yanağıma koyarak nazikçe okşadı. " Hep gülümse böyle. Sana çok yakışıyor. "

 

" Teşekkür ederim. "

 

" Gidelim mi minik serçem? "

 

Başımı sallayarak onu onayladım. " Gidelim, Cihangir. "

 

Ona nasıl hitap etmem gerektiğini bilemiyordum. Asker diye hitap etmek biraz yabancıya sesleniyor gibi geliyordu kulağa. Ve Cihangir bana yabancı olamayacak kadar benimdi. Öyleyse ona ne diye seslenmeliydim?

 

Cihangir mi?

 

Bu çok klasikti.

 

Hem de o bana minik serçem derken...

 

Merdivenlerden çıkarak Kubilayla girdiğim kapıya doğru ilerledik. Arabası garaj kısmında olmalıydı. Sanki bir şey unutmuş gibi bana doğru döndüğünde tesisin girişinin tam önündeydik. Ne oldu diye soramadan ellerimi ellerinin arasına alarak yürümeye başladı.

 

Askerlerle dolu bir tesiste el ele tutuşup yürümek mi?

 

Gözlerimden kalp çıkabilseydi işte şimdi tam zamanı dostumlar yerinizden çıkma zamanı diye seslenirdim onlara. Kalbim yerinden çıkmak için deliriyordu. Baş parmağı elimin üstünü tüy dokunuşuyla okşadığı an gözlerimi kapatıp huzurun tadını çıkarmak istedim.

 

Bu adam bana neler yapıyordu böyle?

 

Sevdiğiniz biriyle el ele tutuşmak bile bambaşka hissettiriyordu. Bunu kanıtlayacak bir tez hazırlamalıydım. Belki de bu tez çoktan biri tarafından oluşturmuştu.

 

Arabasının yanına geldiğimizde kilidin açılma sesini duydum. Kendi bineceğim tarafa gitmek için elini bırakmak istedim. Ama bunu yapmama izin vermedi. Benimle birlikte sağ ön koltuğa kadar geldi. Elimi bırakmadan kapıyı benim için açarak " Geçebilirsin minik serçe. " diye mırıldandı.

 

Düşüp bayılmak hakkımdı.

 

Değil mi?

 

" Teşekkür ederim. " arabaya yerleştiğimde elimi bırakarak kendi tarafına geçti. Aklım allak bullak olmuştu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Erkeklerin cicim ayları böyle mi olurdu? Daha sonra herkes gibi o da değişir mi sorusu zihnimi kurcalamaya başladı.

 

" Bugün yağışlı görünmüyor. " gözleri arabadaki hava durumunu gösteren göstergede gezindi. " Seninle uzun zamandır ıslanmıyoruz. Özledim. "

 

Ah kalbim, sakin ol desem de sakın olma. Çünkü şu an sevinemeyeceksek bir daha ne zaman sevineceğiz?

 

Yağmura aşık bir adama aşık oldun Umay.

 

Yağmura aşık adam da sana aşık oldu Umay.

 

Ve o adam senin kocan Umay.

 

Başıma gelecek bütün iyilikleri bitirmiş olabilir miydim? Çünkü bunların hepsini bir arada almak kotayı doldurmakla eş değerdi.

 

" Yarın yağışlı. " duraksadım. " Her gün hava durumunu kontrol ettiğini bilmiyordum. "

 

" Sen hayatıma girdiğin günden beri bir rutin haline getirdim. " duyduklarımı sindirmem zaman alacaktı. Cihangir her cümlesinin ya başında ya da sonunda beni dumura uğratacak sözler söylüyordu. Ve ben ona karşı odun gibiydim. Dudaklarımı aralayıp güzel sözcükler söylemek bu kadar zor muydu? " Yağmuru ve seni seviyorum. "

 

Bir an yağmuru kıskandım. Sonra bu düşünceyi çok saçma bularak zihnimin en kuytu köşesine attım.

 

" Bu arada. " dedi benden de aynı cümleyi beklemeden. Belki de bilerek yapıyordu. Ondan sonra söylemiş olmam bir ısrar gibi olduğunu hissediyor olabilirdi. Bir gün o söylemeden ilk ben söylemeli ve onu şaşırtmalıydım. " Kadının adı neydi? "

 

" Psikologun mu? "

 

" Evet. "

 

" Narin..." soyadını hatırlamak için elimdeki kağıda göz gezdirdim. " Koçova. "

 

" Hiç tanıdık değil. " Derin bir nefes aldığında " Kliniği uzak değilmiş tesise. "

 

Halbuki tesis şehir merkezinin oldukça uzağındaydı. " Merkeze çok uzak. "

 

" Gideceğin günler ben bırakacağım seni. " dedi gözlerini üzerimde gezdirerek. " Çıkışta da alırım. "

 

" Senin için zor olmayacak mı? " Açıkçası bende ondan bunu isteyecektim. Ama onun da tek işi ben değildim. O bir askerdi ve her an göreve gidebilirdi. Birkaç ay sonra gideceği görev aklıma gelince içimi saran sıkıntıya engel olamadım.

 

" Seninle alakalı bir şey bana zor gelmez ki. " Ana yola çıktığında artık yolda tek değildik. " Gelemeyeceğim günler seni bizimkilerden biri götürür ve alır. " Sıkıntıyla iç çekti. " Kendin gitmek istiyorsundur belki ama bu pek güvenli değil. Tibet mevzusundan kurtulmuş değiliz. "

 

" Büyük dayı artık beni aramadığını söylemişti. "

 

" Büyük dayı hep bir şeyler söyler. Doğru Doğru da yanlış. Eksik ya da tam. " omuz silkti. " Bana bütün her şeyi anlattığını düşünmüyorum. " Bende onunla aynı şekilde düşünüyordum. Büyük dayı Tibetle alakalı rahat görünüyordu. Ama altında sakladığı şeylerin var olacağı hissi beni geriyordu. " Sen merak etme, ben ilgilenmeye çalışıyorum bu konuyla. "

 

" Hayatına girdiğimden beri ben ve çevremde uğraşıyorsun. "

 

" Sıkıntı ettiğim bir konu değil. "

 

" Fazla sorunluyum değil mi? "

 

Bakışları yüzümde gezindi. " Neden ben öyle hissetmiyorum? "

 

" Hadi ama Cihangir. Başına açmadığım bir dert kalmadı. " gerçekleri konuşmalıydık. " Soğutucuya gireceğimi kim bilebilirdi? Sen önlemini almamış olsaydın, kim bilir bana ne olurdu? Hep bir adım öncesini düşünerek hareket ettin ve ediyorsun da. Psikologu Büyük dayıdan daha iyi araştırmışsındır. Hatta önceden gidip bakmışsındır bile. Değil mi? "

 

" Evet. " Arabayı kaldırımın kenarında durdurduğunda çevremizi inceledim. Gelmiş miydik? Sanırım buradan her çıkışımda eve gitmek yerine tesise giderdim. Çünkü daha yakındı. " Sana yalan söylemem biliyorsun. Ama düşündüğün her şeyi yaptım. Zihnim böyle çalışıyor benim. Sürekli bir sonraki hamleyi tahmin etmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Her türlü analizleri yapıyorum. O gün sana yetişemeseydim başka planlarım da vardı. Ama şükür ki kendim gelebildim. "

 

" Hep böyle miydin? "

 

" Nasıl? "

 

" Bir adım sonrası garantili? "

 

Güldü. " Garip bir tarif oldu ama evet. Hep böyleydim. O yüzden kendine dert etme. Ben, seni ve bizi düşünmek zorundayım. Bu benim hem görevim hem de bir eş olarak vazifem. "

 

" Eş? "

 

Gözlerini kısarak yüzümü inceledi. " Evli olduğumuzu unutuyorsun sanırım minik serçe? "

 

" Yüzük takmadığım için aklımdan çıkmış olmalı. " dedim ani bir hareketle dil çıkararak. Cihangir hareketimle birlikte sertçe yutkundu.

 

" Elbet bir gün parmağına o yüzüğü takacağım. Bunu biliyorsun değil mi? "

 

" Öylesine söyledim. " omuzlarımı kaldırıp indirdim. " Ama lütfen yüzüğünde içinde takip cihazı olsun. Başımı derse sokmak konusunda bir numarayım bilirsin. "

 

Kahkaha atarak güldüğünde bende ona eşlik ettim. Onunla konuşabilmek, gerektiği yerde eğlenebilmek çok güzeldi.

 

" Aklımda bulunacak bu detay, merak etme. " göz kırparak arabadan çıktığında hızla benim tarafıma geldi. Ben kapıyı açmak için hareketlendim ama nasıl olduysa benden hızlı davrandı. " İnebilirsiniz hanımefendi. "

 

" Teşekkür ederim beyefendi. "

 

Üç katlı binaya gözlerimi çevirdim. Psikolog Narin Koçova yazılı tabelayı okuduğumda içimde oluşan tuhaf duyguya engel olamadım. Cihangirle birlikte girecektik. Sorun yoktu. O zaman neden korku dolu hissediyordum?

 

Sadece bir staj diye hatırlattım kendime. Bir şey yok. Bir şey yok.

 

Varsa da yokmuş gibi davran. Alışıksın Umay.

 

Apartmana girdik. Ne Cihangir ne de ben konuşmak için bir girişimde bulunmadık. Bu sefer elimi tutmadı. Neden olduğunu sorgulayacağım an karşımıza bir beden çıktı. Bu beden oldukça tanıdıktı.

 

Ve bizi daha görmemişti.

 

Çünkü Narin Koçovalı ile konuşmakla meşguldü.

 

Onun burada ne işi vardı?

 

 

Herkese yeniden merhaba siyah kalplerim, uygulamaya giremediğim için bölümleri atamıyordum. Wattpad de olan bölümleri yavaş yavaş ekliyorum. İsteyen oradan da okuyabilir. Kiss sahnelerini uygulama kaldırabilir o yüzden wattyden okumanız tavsiye edilir.

Sizleri seven

RUMİ 

 

🖤

Bölüm : 11.02.2025 20:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...