3. Bölüm

2.BÖLÜM: YANGIN

Rumi
gizemlikimliksizz

Senden Sonraki Yağmurlar / Sezgin Alkan

 

2.BÖLÜM : YANGIN

 

Bazı kelimeler dudaklardan çıkmaz, çıkamaz. Etkisini yitirmek istemez. Ölümü hissettiren kelimeler vardır, öyle kolay söylenmez. Dudak yasaklar, dil lal olur o zaman diliminde. Kalbe bir uğultu çöker, belki de bu büyük bir sıkıntıdır. Zihni daralır insanın, kelimelere harcayacak vakti yoktur. Gözlerim şaşkınlıkla aralandığında içimden geçen cümlelere inat dudaklarım konuşmama yemini etmişe benziyordu. Bir tepki olarak yalnızca ellerimin titremesine izin veriyordu vücudum. Oysa kaç kelime yitirilirdi şimdi gözlerimin önündeki sahneye, kaç cümle peş peşe dizilirdi..

 

" Öl..öldü mü ? " diye sordum içimdeki şok, dudaklarıma konuşma hakkı tanıyabildiğinde. Gözlerimin önündeki manzaraya bakmak istemiyordum. Ne yapmak istediğimi de bilmiyordum aslında. Ellerim gövdemin iki yanında boşlukta sallanıyor daha doğrusu titriyordu.

 

" Yani, ölmüş de olabilir ölmemiş de olabilir. İki seçeneğimiz var. " dedi Kubilay omuz silkip gülümseyerek. Onların bu denli sakin olmalarına anlam veremiyordum. Ama şu an düşünmem gereken bu değildi, onun ölüp ölmediğiydi. Bazen öyle bir ana denk gelirdiniz ki, içinizden inşallah ölmüştür diye bir cümle geçebilirdi. O cümlenin geçip geçmemesi konusunda zihnime çatışıyordum. O şu an yerde bu şekilde olmasaydı, belindeki silah benim belimde..belki de kurşunu içimde olabilirdi. Düşüncesine bile tahammül edemediğimde başımı iki yana salladım.

 

" Hadi canım.." dedi göz deviren Barbaros. " Üçüncü seçenek yok mu gerçekten ? " iri dudakları her açıldığında gözlerimi kısarak bakmak zorunda kalıyordum. Neden bunu yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şu an kendimi sorgulamak, yapacağım en son şey olmalıydı zaten.

 

Dudaklarımın arasından aldığım nefes, soluk borumu yakıyordu. Ölmek..birini öldürmek..kuruyan yalnızca dudaklarım değildi, içimde öyle bir kasvet vardı ki olayın şoku beni sustursa da o susturmuyordu. Dizlerimin üzerine yere çöktüğümde ağzımda metalik bir tat hissettim. Farkında olmadan dişlerimi dudaklarıma geçirmiş olmanın cezasını çekiyordum bir yandan da.

 

" Yaşıyor olma ihtimali vardır belki..." dedim kuruyan boğazımı yumuşatmak için birkaç defa yutkunduğumda. " Olamaz.. mı ? " gözlerim bana tepeden bakan Cihangir 'e çevrildi. Bakışları öyle soğuktu ki, ona her bakmamda bana kışı hatırlatıyordu. Biçimli kaşları çatılmış, dolgun dudakları hafifçe aralanmıştı. Benim aksime onun gözlerinde bir korku yoktu, sanki tatmindi bu olanlara. Gözleri yaptığına hiç pişman gibi bakmıyordu.

 

" Yav bir açılın, ben doktorum diyerek ortama giriş yapar insan. " dedi Kubilay dizlerinin üzerinde durmakta zorlanır gibi sendeleyerek. " Gece gelsene kızım buraya.." dedi cıkcıklayarak. Ortamı yumuşatmaya çalışan espirili sesini her duyduğumda nedense daha da geriliyordum.

 

" Gelsene değil koçum. " diye başladı söze Alparslan. " Müsaitsen gelir misin diye başlayalım söze. Yani öyle demek istemişsindir, değil mi ? " kaş göz işaretleriyle ona baktığında Kubilay yarım ağız gülümseyerek kaşının tekini alayla havaya kaldırdı.

 

" Yo, hiç de bile. " dedi omuz silkerek.

 

" Oğlum.." dişlerini sıktı Alparslan göz ucuyla Gece 'ye bakarak. Sanki o olmasa üzerine atlayacak gibi bakıyordu.

 

" Yav, öldü mü kaldı mı bir baksın işte. Doktor ayağımızda değil mi ? Ne diye ben doktorluk taslıyorum burda ? " Kubilay hafif sendeleyerek ayağa kalktığında ellerimi titremesini önlemek adına birbirine geçirdim.

 

" Bakayım o zaman ben. " dedi omuz silken Gece. Doktor muydu gerçekten anlayamamıştım. Umursamaz bir tavrı vardı ya da bana şu an öyle geliyordu.

 

" Bakmasan da olur.." dedi Alparslan.

 

" Lan, bakmasın da ölsün mü ? " ayağa kalkan Kubilay gözlerini bana çevirdi ama bu kısa süreliydi. Sanki nabzımı ölçmek istiyordu.

 

" Ölürse ölsün, " dedi omuz silkerek Alparslan. " Bizene. " gözleri bana çevrildiğinde hafifçe tebessüm etti. Aklına yeni bir şeyler gelmiş gibi kaşları çatıldı. " Yani, yaşasa da olur şimdi, değil mi ? Ama Allah 'ın işi işte, belki de çoktan diğer tarafı görmüş, selam vermiştir birilerine.. has...Yani hasbinallah diyecektim. " dedi gözlerini irileştirerek. " Ölmemeli, lan Cihangir, ne diye tekme tokat dalıyorsun adama ? Öldüyse ne yapacağız sonra ? "

 

" Atarız bir yere. " dedi Barbaros oldukça rahat bir sesle. " Mezarı ben kazarım, alışkınım ne de olsa. " diyerek göz kırptığında gözlerim irice açıldı.

 

" Öhö öhö.." dedi kendini tutamayan kızlardan biri. Adı yanlış hatırlamıyorsam, Mizgin'di. " Yanlış anlaşılmak istiyorsun herhalde Barbaros.." dedi gözleriyle beni işaret ederek.

 

" Avukat bacım, ne yanlışı ? Olur mu hiç bizde yanlış ? " diye sordu ellerini iki yana açarak. " Olur mu hiç kardeşim yanlış ? " dedi Alparslan 'a bakarak.

 

" Biz de olmaz da, bize yapılan yanlış olur. Mesela az önce güzel bir yanlış yapıldı. " kafasını iki yana çevirdi. " Yerde yatan arkadaş, çok yanlış kişilerin yanında, yanlış hareketler yapmayı tercih etti. Cezasına da katlanacak. " omuz silkti.

 

" 5237 sayılı TCK'nın 81. maddesine göre..."

 

" Aman dur bacım başlama yine maddeleri saymaya. Anayasayı ezberledik sayende. Gece rüyalarıma giriyor, bu hangisiydi diye düşünmekten uykum kaçıyor yav, aman. "

 

" Uykunu kaçıran anayasa maddeleri demek..." dedi Leman dudağını dişlerinin arasına alıp iç geçirerek. " Çok farklı şeyler düşünmüştüm ben de aslında..." gözlerini kısarak ona bakıyordu. Aralarındaki bakışma uzamaya meyilliydi.

 

" Ya...Mesela, neler düşünüyordun ? " diye sordu Barbaros sertçe yutkunarak.

 

" Cilveleşme zamanı enter. " dedi Alparslan göz devirerek. " Bir bana yasak zaten, değil mi Gece yavrum ? "

 

" Yavrum deme diye kaç defa diyeceğim Alparslan ? " diye sordu Gece yerinde kollarını göğsüne bağlayarak. Bir yandan da gözleri Tibet 'in bedenindeydi. " Hem onlar sevgili, istediği zaman istediği şeyleri söyler birbirine. " bu ayrıntı Alparslan'ın moralini bozmuştu sanırım. Gözlerini kaçırıp Cihangir 'e baktı. Cihangir ise sanki ortada hiçbir sorun yokmuş gibi rahattı. Çatık kaşları olmasa, onun hala alışveriş yaptığını bile düşünebilirdim.

 

İstemsizce titreyen ellerimi durdurmak istiyordum. Alparslan uzun süre konuşmadı. Sanki dudaklarına Gece tarafından beton duvarlar örülmüştü. Gözleri biraz önceki gibi bakmıyordu, bakışlarında bir bezmişlik hakimdi. Gece, Tibet 'in boynuna elini koyduğunda nefesimi tutmuş onun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordum.

 

" Yaşıyor mu ? " diye sordu düz bir sesle Cihangir. Omzu kadar genişlikte açtığı bacaklarıyla her an antreman yapacak gibi duruyordu. Ölse başı derde girmez miydi ? Neden hiçbir şekilde onun yüzünde bir korku göremiyordum ? Onu incelediğini fark etmiş olacak ki gözleri bana çevrildi. Turkuaz gözleri durgundu.

 

" Doktor bacım.." dedi Barbaros yüksek çıkmamasına özenle dikkat ettiği bir sesle. " Korkutmasana bizi, söyle yaşıyor mu ? "

 

" Korkutma mı ? " diye sordu Leman gözlerini kısarak ona bakarken. " Hiç de korkmuş tipi yok sende, Barbarcım. " kirpiklerini kırpıştırdığında kim konuşursa kafamı ona çeviriyor, onun kelimelerine dikkat ediyor oluşumu fark ettim. " Sen korkar mıydın ? Pardon, biz korkar mıydık ? "

 

" Lafın gelişi.. " dedi adının Barbaros olduğunu öğrendiğim kişi omuz silkerek.

 

" Şu an korkabiliriz bence. " dedi Kubilay, sıkıntılı bir nefes vererek. " Dağda değiliz ve şu an asker olarak görevde de değiliz, hatırlatmak istedim. " gözlerini kısarak Cihangir 'e baktı. " Adam da yakalamak için çabaladığımız suçlu değil. "

 

" İtin teki.." dedi Alparslan sinirle. " Bırakalım gebersin. Dünyada bir pisliğe veda etmiş olur, fena mı ? " omuz silktiğinde Gece ona ters ters baktı.

 

" Suçsuz birinin ölmesini istemek de anayasada..." diye cümlesine başlayan Mizgin 'in lafını yine Barbaros böldü.

 

" Anayasanın maddeleri...Canım maddeleri, aşk yaşıyorum resmen. " dedi göz devirerek. " Avukat bacım, yalvarırım artık madde deme, fende ki maddeyi unuttum ya senin yüzünden. Madde deyince aklıma sadece anayasa geliyor. Kafayı yiyeceğim. Etme, eyleme bacım. Maddeleri sal gitsin. "

 

" Ne konuştun be Barbaros. " dedi Kubilay yüzünü buruşturarak. " Ne var sanki.."

 

" Ne yok ki ? " dedi Barbaros gözlerini yerde yatan Tibet 'e çevirip çenesiyle işaret ederek. " Doktor bacım, e hadi sende de artık öldü mü ölmedi mi ? Ona göre gerilip gerilmeyeceğime karar vereceğim. "

 

Gece göz devirerek elini Tibet 'in boynundan çekti. " Kubilay bize küçük çaplı bir kriz yaratmak istedi galiba, adam sağlam. Abartılacak bir şey yok. " omuz silkerek Tibet 'in gömleğini açtığında gözlerimi kaçırdım. " Vazgeçtim, abartılacak çok şey varmış. " dedi Gece gözlerini Cihangir 'e çevirip. " Adamı morartmışsınız. "

 

" Ölmediğine şükretsin. " dedi Alparslan sert bir sesle.

 

" Aynen, normalde bu kadar yumuşak davranmayız. " Kubilay'ın cümlesine nedense inanasım gelmemişti. Bu muydu yumuşak davranmak ? Tibet ölmediği için bir yanım rahat etmiş olsa da aslında oldukça gergindim. Bundan sonra ne olacaktı ? Tibet bu yapılanların altında kalmazdı.

 

" Dağ değil burası, hatırlatayım bir mağazadayız. " dedi uyarıcı sesiyle giriş yapan Leman. " Ve bizler de buraya sadece bir müşteri olarak geldik, unutmadınız değil mi ? " çenesinin ucuyla mağaza çalışanlarını gösterdiğinde korkuyla yutkundum. Şimdi ne olacaktı ? Onlar susacak mıydı ? Sanmıyordum.

 

" Hala müşteriyim ben. " diyen Kubilay eline aldığı tişörtü üzerine doğru tutarak. " Bakın, kıyafetler arasında dolanıyorum. Hatta ben bir denemeye gideyim. "

 

" Herkes olduğu yerde dursun. " Leman sert bir sesle onları uyardığında gözlerim tekrar Gece 'ye ilişti. Hâlâ Tibet 'i kontrol ediyor, bilmediğim birkaç şeyi üzerinde deniyordu.

 

" Yavrum, sen fazla elini sürmeseydin keşke. Şöyle karın kaslarına falan ellemesen mi ? " diyerek sessizliği bozan Alparslan sertçe yutkundu.

 

" Kıskandın mı lan ? " uslanmaz bir çocuk gibi her konuya dahil olan Kubilay 'dan gelen soruyla Alparslan alt dudağını dişlerinin arasına aldı.

 

" Ne münasebet. " dedi Alparslan omuz silkerek. " Yani göz zevkini bozuyor. Adamda kas yok ki, baklava yok bir şey yok. Yani sadece bir göz zevki şeysi.."

 

" He he, yedik Alparslan. " dedi Kubilay gülerek. " Kıçımın göz zevki.."

 

" Ne oğlum? Valla sevmez hem Gece öyle baklavasız insan, değil mi yavrum ? " bu sorunun cevabını hevesle bekliyor, bir başka cevap almamak için kendini kasıyordu. Gözleri umutla Gece 'ye döndüğünde ellerini koyacak yer bulamıyor gibi gerildi.

 

" Nerden biliyorsun Alparslan ? " dedi Gece ciddi bir ifadeyle ona bakarak. " Sağım solum hep baklavalı adam dolu, belki artık görmek istemiyorum. Belki ben baklava hiç sevmiyorum, artık belki de tahammül edemiyorum. Olamaz mı ? " kaşlarımı çattım, söylediklerinde ciddi miydi sahiden ?

 

" Ov..."

 

Alparslan bozulmuş gibi gözlerini kaçırdı. " Gerçekten mi ? " diye sordu şaşkınlıkla. Gece omuz silktiğinde sertçe dudaklarını dişlediğini fark ettim. " Galiba gerçek. Lan, aldırabiliyor muyuz biz bu karın kaslarını ? " sertçe yutkundu. " Var mıdır ki öyle ameliyatlar ? Gelişti mi tıp o yönlü? "

 

" Bunu bana mı soruyorsun ? " diye sordu gözlerini kısan Gece.

 

" Yok, " dedi bozulmuş gibi omuz silkerek. " Öyle kendi kendime şey ettim de. "

 

" Sen kendi kendine öyle şey etme bence Alparslan. " dedi Gece sinir bozucu bir gülümsemeyle göz devirerek. Neden ona karşı bu denli sertti ? Oysa Alparslan'ın gözleri ona bakarken parlıyordu.

 

" Şey etmeyeyim ben o halde. " diyerek suçlu bir çocuk gibi bir adım geri çekildiğinde Mizgin 'in onun yanına gittiğini fark ettim.

 

" Abi, biraz gelir misin benimle ? " diye sordu kısık sesle ama bunun için özel bir çaba sarf etmedi. Duymamızı istiyor gibi bir hali vardı.

 

Onlar biraz ileri gittiklerinde gözlerim yerde uzanan Tibet 'e çevrildi. Hak etmiş miydi bunu ? Belindeki silaha güvenen adamlar hak eder miydi hala yaşamayı ? Hele ki bir kadına doğrultacak kadar kendini bir şey sanan ama aslında silahın arkasına saklanan güçsüz bedenler ?

 

" Yaşar bu, ambulans çağıracak mıyız ? " diyerek yerinden doğrulan Gece 'nin gözleri Leman 'a çevrildi.

 

" Dışarda polisler varken mi ? " dudak büzdü. " Katiyyen olmaz. " gözleri Barbaros 'a çevrildiğinde sıkıntıyla dudaklarını dişledi. " Başka bir yol bulmamız gerek. Hem bizim buradan çıkmamız için, hem de bunu hastaneye götürmeleri için. "

 

" Hastanelik ne işi var ya.." dedi Kubilay ayağının ucuyla Tibet 'i sarsarak. " Kurşun yarası almadı sonuçta, insan darbesi aldı. Valla yumuşak davrandık, normalde olsa yaşamazdı. " omuz silkti. " Boşuna hastaneyi rahatsız etmeye gerek yok, kırsın bacağını otursun evinde birkaç güne bir şeyi kalmaz, kalkar ayağa. "

 

" Dedi, öldü bu nabız yok diyen kişi. " diyerek gözlerini kıstı Gece. " Doktor teşhisleri de koymaya başlamışız, asker ? "

 

" Acil yardım ilgi alanım. " dedi göz kırparak. " Ama hemcinslerimi tercih etmiyorum bu konuda, anlarsın ya.." diyerek göz kırptığında Leman 'la göz göze geldim. Bakışları bunu şimdi ne yapacağız der gibiydi. Sert çehresinin altında olumsuz bakışlar vardı bana karşı. Gözlerimi ağır bir şekilde kapattı.

 

" Bulunduğumuz durumla alakalı bir planı olan var mı ? " diye sordu gözleri tekrar açtığında bana bakmıyor, özellikle Cihangir 'e bakıyordu.

 

" Polisler kısmını diyorsun değil mi ? " diye sordu Gece ellerini cebine koyarak. " Açıkçası benim aklım durdu, fikir yürütemiyorum. " omuz silkti. " Beni es geçin. "

 

" Benim anlamadığım olay, neden hırsız damgası yedik ? "

 

" Ne damgası yemek isterdin Kubilaycım, katil mi ? Hani az önce oluyordunuz ya yanlışlıkla.. "

 

" Hiç de yanlışlık yok, bile isteye.." dediğin de gözleri Mizgin 'e çevrildi usulca. " Yani..anayasamıza göre bakacak olursak pek de öyle değil de. "

 

" Anayasa diyor ya.. " dedi Barbaros kulaklarını kapatarak. " Duymadım, duymadım. "

 

" Kız yedi yirmi beş bizimle, anayasadan çok neyi duyacağız Allah aşkına ? " diye sordu Kubilay abartılı bir şekilde elini kolunu sallayarak.

 

" Yedi yirmi dört olmasın o ? " gözlerini kıstı Gece.

 

" Ben yirmi beş saatlik zaman dilimine geçtim, siz hala yirmi dörtteydiniz değil mi ? " diye sordu gülerek.

 

" Peki ya sen ? " Leman 'ın sesi ortalığı buz gölüne çevirecek kadar otoriter ve soğuktu. " Ne düşünüyorsun Cihangir ? " gözlerim ona çevrildiğinde onun da turkuaz gözlerinin benim üzerimde olduğunu fark ettim.

 

" Barbaros'u atladın, sayılmaz. Cihangir en son. " dedi Kubilay gülerek.

 

" Ciddi olalım biraz. Artık tatil günümüz yeterince zehir oldu, biraz daha olmasına izin veremem. "

 

" Sakin sevgilim.." dedi Barbaros onun elini tutup avuç içine aldığında.

 

" Olaysız geçse yemin ediyorum bayılırdım zaten. " dedi Kubilay. " Biz normal olmak için fazla anormaliz. "

 

Gözlerim hala Cihangir 'deydi. Susuyor, sadece bakıyordu. Aklından bir şeyler geçiyor muydu yoksa sadece bakıyor muydu bilmiyordum. Ama bakışlarının oldukça soğuk olduğunu biliyordum. Gözleri karşısındaki insanı parçalara ayıracak kadar sert bakıyordu. Şu an ki duruma mı özeldi, yoksa onun gerçek bakışları mı buydu diye düşünmeden edemedim. " Çıkış planımızı düşünüyorum, Leman. " dedi otoriter sesiyle konuştuğunda gözleri benden ayrıldı. " Sonuçta birinin daha mantıklı kararlar alması gerekiyor, değil mi ? "

 

" Ne demeye çalışıyorsun ? "

 

" Yaptıklarımızı sorgulama, demeye çalışıyorum. " dedi burnundan nefes vererek. " Dağdakilerden ne farkı var bu itin? Belindeki silahı bir kadına doğrulttu, bu onu adam mı yapar ? Şehirde diye göz mü yumacağız ? "

 

" Adalete teslim edeceğiz. " dedi başını dik tutarak Leman. " Bizim işimiz değil sonuçta. "

 

" Başlayacağım işine. " dedi gözlerini kısaca bana çevirip tekrar önüne çevirdiğinde. " Yaptığım şeylerin sorgulanmasından nefret ederim, biliyorsun. Üstümsün, ona tamam. Ama burada senin üstlüğün geçmez, burada insanlığım geçer. Görmezden gelemezdim, bunu sende çok iyi biliyorsun. "

 

" Cihangir, biliyorum tabi ki ama bu şekilde de durdurmak uygun değildi. "

 

" Kime göre uygun değil ? " dedi Cihangir bağırarak. " Kime göre ? " başını salladı iki yana. " Böyleleri anca dayaktan anlar. Hem adalete teslim edince ne oluyor, kaç tanesine ne ceza verildi ? Söylesene, girenler üç dört yıl sonra geri çıkıp kaldığı yerden işine devam etmedi mi ? Bunu hep televizyonlarda izlemedik mi ? Söylesene Leman, gözlerimizle de görmedik mi ? " boynunda belirginleşen damarı fark ettiğimde ortamın da gerginleştiğini fark ettim.

 

" Haklısın.." dedi Leman bakışlarını kısaca bana çevirerek.

 

" Haklı olmak istemiyorum, ben haklı çıkmak da istemiyorum. " çenesinin ucuyla Tibet 'i gösterdi. " Bunun gibilere kim veriyor silahı ? Belinde olunca oyuncağına kavuşmuş gibi mutlu oluyorlar, adam olduklarını sanıyorlar. Durum böyleyken, haklı olmayı kim ister ? " omuz silkti. " Her neyse, şimdi bunu kabinlerin o tarafa doğru taşıyalım. " dedi kendinden emin bir sesle. Göz ucuyla bana baktığında benimle konuşacak sandım ama bu sadece bir tahmin olarak kaldı.

 

" Kızı napacağız ? " diye sordu Gece bana kısaca bakıp Cihangir 'e dönerek.

 

Ellerim artık titremeyi bırakmıştı ama hala yerde oturuyor onlara aşağıdan bakıyordum. " Ben giderim. " dedim sertçe yutkunup Tibet 'e bakarak.

 

" Seni yalnız bırakamayız. " dedi Barbaros başını iki yana sallayarak.

 

" Bugüne kadar hep yalnızdım. " dediğimde tebessüm ederek ellerimi bacağıma koyup destek alarak ayağa kalktım. " Hep de başımın çaresine baktım. Gereği yok yani, kendim gidebilirim. "

 

Diyecek bir şey bulamayan Barbaros sustu, dudaklarına görünmez bir fermuar çekti. " Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüye yakalanır. " Kubilay kaşlarını çatarak bana bakıyordu. " Bugün üçüncü gündü, yakalandı. Ki iyi ki bize yakalandı. Ya sen ona yakalansaydın? "

 

Gözlerimi kısarak gülümsedim. " Bugün beni evime bıraksanız ne olacak sanıyorsunuz ? " diye sorduğumda Cihangir 'e baktım kısaca. " Her şey normale mi dönecek? Bu herif benim evime elini kolunu sallayarak girebilen biri, aile dostumuzun oğlu. Üçüncü gün ben ona yakalanmamış olabilirim ama ya peki dördüncü gün ? " sertçe yutkundum. " Dördüncü gün kimin kime yakalanacağını bilemezsiniz. "

 

Cihangir 'in gür ve uzun kirpikleri turkuaz gözlerini gölgeliyor, her gözünü kırpmasında kaşına hafifçe dokunuyordu. Biçimli kaşları çatıldığında dudakları bir şey söyleyecek gibi aralandı fakat doğru kelimeleri bulamamış gibi tekrar kapandı. " Haklı. " dedi başını sallayarak onaylayan Kubilay. Bu sırada Mizgin ve Alparslan da yanımıza gelmiş durumu anlamaya çalışıyorlardı. Cihangir 'in gözleri üzerimde geziniyor ama herhangi bir şey dememek için ağzını sıkıca kapalı tutuyor gibi hali vardı.

 

" E, ne yapıyoruz o halde şimdi ? " kaşlarını çatarak söylediği cümleyle bakışlarım Gece 'ye çevrildi.

 

" Bence uyuyalım. " dedi Alparslan gözlerini kısarak. " Hem midem de kazındı benim, yemek mi yesek ? "

 

" Midenin kazınmadığı bir zaman dilimini bize söyler misin acaba Alparslan ? " diye sordu Gece göz devirerek.

 

" Mide önemli.." diyerek onu onaylayan Kubilay 'ın gözleri Tibet 'e çevrildi. " Önemli ama şu yerdeki... " dudağını büzdü. " Yerde yatan şey mi diyeyim ? Ne diyeyim ya ? Nasıl hitap edeceğimi bilemedim, yatan şeye. "

 

" Kişi ? " Leman kafasını salladı iki yana. " Birey de diyebilirsin. "

" Peki, yengecim.." dedi Kubilay ellerini öpüp ona gönderir gibi üzerinden üfleyerek.

 

" Gece, adam yaşar değil mi ? Gerçekten bir sıkıntı yok yani ? " Leman 'ın eli saçına gitti. Sıkıntıyla iç geçirdiğinde Gece 'den bir cevap beklediğini fark ettim.

 

" Pek bir şeyi yok, birkaç morluk dışında tabi. " omuz silkti. " Kaburgalar sağlam da iç organları bilemeyeceğim. Ona da kendi batırsın, yaşıyor ne de olsa. " soğukkanlı olduğunu o kadar belli ediyordu ki, sanki bir buzdolabıydı. Doktor olmasından mı kaynaklıydı bu özelliği diye sormak istiyordum.

 

" O halde, çıkış biletimiz Cihangir 'den. " dedi Leman eliyle onun omzunu tutarak. Gerçi omzuna yetişemeyip üst kolundan tutmuştu. " Planın nedir ? "

 

Tibet 'i Kubilay ve Barbaros birlikte çekiştirerek kabinlerin olduğu tarafa taşıdığında sadece bakıyor, duruma müdahale etmek için hiçbir şey yapmıyordum. Bir an önce buradan çıkmak, evime koşarak gitmek istiyordum. Ailem Tibet 'in bugün bana yaptıklarını öğrendiğinde ne yapacaktı, hiçbir fikrim yoktu. Babam sinirlenecekti ama elinden bir şey de gelmiyordu. Tibet 'e dair her şey yanı başımdan gittiğinde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Mağaza da bir kaç kıyafet askısıyla birlikte yere düşmüştü. Onları toparlamak için gelen mağaza çalışanlarını fark edince gözlerimi Cihangir 'e çevirdim. Onlar sessiz kalacak mıydı bu görüntüye?

 

" Pencereden falan mı çıkacağız ? " diye sordu Kubilay ellerini birbirine çırparak. " Gövdem için geniş bir pencere olması gerek, sığmayabilirim. " diyerek göz kırptığında yutkunmamak için kendimi sıktım. Gerçekten hepsi iri yapılıydı.

 

" Geldiğimiz gibi kapıdan çıkacağız. " dedi Cihangir tek solukta. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda dudaklarım hafif aralıktı.

 

" Doğru mu duydum ben ? " diye sordu Kubilay, sesli sayılacak kadar gür sesiyle.

 

" Elimizi kolumuzu sallayarak buradan çıkacağız, öyle mi ? " Leman 'ın sorusu, aldığı cevaba inanmıyor gibiydi.

 

" Evet. " dedi kısaca yerinde bir adım geri giderek. Gözleri bizde değil mağaza çalışanlarının üzerindeydi.

 

" Dışardaki polisleri unuttun sanırım ? " diye sordu dişlerinin arasından Leman.

 

" Sence, ben bir şeyi unutur muyum Leman ? " diye sorduğunda burnuma kötü kokular gelmeye başlamıştı. Kendi aralarında tartışmaları şu an isteyeceğim son şeydi.

 

" Unutkan bir Cihangir.. " dedi Kubilay gülerek. " Komik geliyor kulağa. "

 

" İnsanlar unutur, bunun nesi komik ? " diye sorduğumda oldukça gereksiz bir soru sorduğumu fark ederek yüzümü buruşturdum. Ama sorum Cihangir 'in dikkatini çekmiş olmalı ki bakışları bana döndü. Yüzümü ezberlemek istercesine beynine kazıyor gibi bakıyordu bana. Uzun sayılacak bir süre bana baktığında gözlerini ilk kaçıran taraf ben oldum. Neden bu kadar dikkatli bakmak zorundaydı ?

 

" Bazı insanlar.." dedi Alparslan omuz silkerek. " Hiçbir şeyi unutamazlar. "

 

Kaşlarım çatıldı. " B 12 eksikliği olsun da göreyim ben Cihangir 'i.." diyerek gülen Kubilay ortamın konusunu değiştirmek, farklı konular üzerine açık vermemek için elinden geleni yapıyordu.

 

Omuz silktiğimde " Artık izin verirseniz, ben evime gidebilir miyim ? " diyerek biraz önce gözlerimi kaçırdığım Cihangir 'e tekrar baktım. Göndermek istemiyor gibi bir hali vardı. Ama beni böylece burada tutamazlardı.

 

" Birlikte.." dedi derin bir nefes vererek. " Gideceğiz. " kelimelerin üzerini öyle bir bastırdı ki, sesimi çıkarmam için çaba sarf etmek bile istemedim.

 

" Yemeğe mi gideriz birlikte ? " diye sordu Alparslan, Gece 'ye bakarak. " Sen de acıktın sanki değil mi yavrum ? Çubuk kraker gibi de oldun iyice, biraz sen de benle yesen keşke..."

 

" Niye bu halde güzel değil miyim ? " diye sordu Gece gözlerini üzerine çevirerek.

 

" Güzel az kalır, çok güzelsin de.."

 

" De ? "

 

" Öyle işte, ellerimle besleyeyim mi seni yavrum ? " Alparslan onunla konuşurken ayrı bir enerji dolu görünüyordu.

 

" Yavrun kim ? " diye sordu göz deviren Gece. " Bazen seni ameliyat etmek istiyorum Alparslan, sinir ediyorsun beni. "

 

" Ama.. yavr aman..Gece.."

 

" Konuştukça batıyorsun, bence sessizliğini koru. " diyerek sinir bozucu bir gülümsemeyle Alparslan 'a baktı Gece. Sonra da göz devirerek Leman 'ın arkasına doğru ilerledi. Alparslan dudaklarına bir fermuar çekmişti sanki, dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. Konuşmaya niyeti olmadığını belli ediyordu.

 

" Mağaza çalışanlarıyla konuşacağım, " dedi dikkatleri üzerine çeken Cihangir. " Dışarıdaki polislere içeride birinin fenalaştığını bu yüzden kapıyı kapatmak zorunda kaldıklarını söylemelerini tembihleyeceğim. "

 

" Fenaşlamak ? " diye sordu Kubilay. " İnanırlar mı buna ? Adam gebermek üzereydi ki, darp izleri yok mu ? "

 

" Polisler içeride hırsız olduğunu düşünüyor, fenalaşmış kısmıyla çok ilgileneceğini sanmıyorum. " dedi omuz silkerek. " Yanında silah olan yok, değil mi ? " diye sorduğunda hepsinden olumsuz sesler çıktı.

 

" Tatilde, onlarsız olacağız dedik ya kardeşim, getirir miyiz hiç ? " dedi Barbaros ciddi bir sesle.

 

" Güzel. " diyen Cihangir 'ın gözleri bana çevrildi. Sertçe yutkunduğumda gözleri kısa süreli de olsa dudaklarıma indi. " Sen de bizimle birlikte çıkacaksın buradan, sanki birlikte gelen arkadaşlar gibi çıkacağız. " onaylamamı bekleyen yüz ifadesine karşı hafifçe başımı salladım.

 

" Olur. " diyerek de onayladığımda Leman 'ın kafasına takılan soruyu dile getirdi.

 

" Kameralar ? " diye sordu gözlerini kırparak. " Onları ne yapacağız ? "

 

" Kubilay halledecektir. " dedi Cihangir başıyla onay vererek. " Görüntüleri yok edeceğiz. "

 

" Delilleri ortadan kaldırıyorsunuz demek. " dedi Mizgin burnunu hafifçe çekerek. " Kendimi kötü hissediyorum, vicdanım pek rahat değil açıkçası. "

 

" Sanki adam öldürdük. " dedi omuz silken Gece. " İçin rahat olsun, ben kontrol ettim bir şeyi yok. "

 

" Olsa bile, " dedi Cihangir donuk bir sesle. " Ambulans gelecek. "

 

" Ne demek ambulans ? " diye sordu Alparslan konuşmama yeminine son vererek. " Tedaviye elimizle götürelim diye mi dövdük biz adamı ? " dedi sinirle soluyarak. " Bırakalım ne hali varsa görsün, bize ne ayrıca ya ? Bize ne ? "

 

" Abi, sakin. " dedi Mizgin onun yanına geçerek. Gerçekten abisi miydi diye merak ediyordum ama onlara bunu sorabilecek kadar da yakın hissetmiyordum kendimi. Bugün burada yollarımız kesişmiş olabilirdi ama bir daha nerde görecektik ki birbirimizi ? Hangisini bir daha görebilirdim ? Görme ihtimalim bile yoktu, büyük şehirdeydik sonuçta.

 

" Ambulansı biz aramayacağız, mağazadakiler ilgilenecek onunla. Hem polislere de kendi içlerinden birinin fenalaştığını söyleyecekler. Onu kabinlerden birinde saklayacaklar. Polisler gittikten sonra da ambulans arayıp, sanki aralarındaki kişiyi hastaneye götürüyorlarmış izlenimi verecek, dikkat çekmeyecekler. "

 

" Bu planı ne ara kurdun ? " diye sordu Gece gözlerini kısarak.

 

" Önemi var mı ? " diye sordu Cihangir omuz silkerek.

 

" Çıkış biletimiz hazır, hala neyini sorguluyorsunuz ? " dedi Barbaros. " Ayrıntılar önemli değil, önemli olan buradan çıkış. "

 

" Kameralara erişmem için on dakikaya ihtiyacım olacak. " dedi Kubilay telefonunu çıkarıp birkaç yere tıklayarak. " Halledince çıkabiliriz. "

 

" Sorun değil, ha on dakika erken ha on dakika geç. " diyerek omuz silkti Mizgin.

 

Kısa ama bana yıllar gibi gelen bir sessizliğe gömüldüğümüzde Cihangir mağazadakilerle konuşmak için yanımızdan ayrılmıştı. Ellerim artık titremiyor, ortama ayak uyduruyordu. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Şimdi bu saatlerde belki de evimde olacaktım. Telefonum çalmadığına göre çok da geç bir saat sayılmazdı. Gözlerim tek tek hepsinin üzerinde gezindiğinde onların farklı şeylerle uğraştığını fark ettim. Leman sürekli dudaklarını kemiriyor, sıkıntılı nefesler veriyordu. Barbaros 'un eli onun omzunda destek vermek istercesine duruyor, arada bir okşuyordu. Alparslan 'ın gözleri kaçamak da olsa Gece 'ye dokunuyor, o fark edeceği sırada başka yöne dönüyordu. Kimdi bunlar ? Neden yollarımız kesişmişti ?

 

Kafamda donup dolaşan sorular vardı ama bunlara cevap bulmak şu anlık imkansızdı. " Bu olanlar aramızda kalsın. " dedi Barbaros Cihangir ' e bakarak. Hala mağaza çalışanlarıyla konuşuyor, planlarını uyguluyordu. Kubilay telefondan kafasını kaldırarak kısa bir bakış attı.

 

" Kesinlikle aramızda, Cihangir 'in başının belaya girmesini istemeyiz. " dedi dudaklarına fermuar çekerek.

 

" Tanışmadık ama senin de bu olanları gizli tutacağına inanıyoruz. Sana güvenebilir miyiz ? " diye sordu Mizgin gülümseye kendini zorlayarak. Kaşlarım çatıldığında Tibet 'in yapacaklarını aklıma getirmemeye çalıştım.

 

" Benlik bir sorun yok..." dediğimde Leman gözlerini kısarak bana baktı.

 

" Cümlenin devamında bir ama var sanki.." dedi hoşnutsuz bir sesle.

 

" Ama Tibet uyandığında bu olayı unutmamış olacaktır ve eminim ki sizi bulmak için elinden geleni yapar. " alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. " Keşke siz hiç karışmasaydınız. "

 

" Cihangir böyle bir durumda kayıtsız kalacak biri değildir. " dedi Leman açıklama gereği duyarak. Gözlerim kısa süreliğine Cihangir 'e kaydığında derin bir nefes aldım. Böyle durumlara göz yumacak bir adama benzemiyordu.

 

" Anladım. " dedim başımı sallayarak.

 

" Bu arada bizi bulması konusunda yanılıyorsun. " Kubilay elindeki telefondan gözlerini kaldırıp bana çevirdiğinde kaşlarım çatıldı. " İstese de bulamaz, istemese de. "

 

" Peri falan sanacak kız bizi. " dedi gülerek Gece. " Abartma Kubilay. "

 

" Peri kızı gibisin ki zaten. " dedi Alparslan umut dolu gözlerle Gece 'ye bakarak. " Sadece peri tozların eksik o kadar. "

 

" Alparslan, Alparslan, Alparslan..." diyerek kafasını olumsuzca iki yana salladı Gece. " Hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun, maşallah. "

 

" E, var bizim de bildiğimiz bir şeyler.."

 

" Yanlış yoldan yürümeler gibi bir bildiğin şeyler mi kardeşim ? " dedi Kubilay kolunu onun omzuna atarak. " Bence sen benden ders almalısın, bak şuraya yazıyorum. İki güne kalmaz koşarak gelir sana. " diyerek elini ağzına sokup çıkardığında Alparslan 'ın alnına dokundu.

 

" Lan, ne yalıyorsun alnımı ? " dedi Alpaslan onun kolundan sıyrılıp alnını silmeye çalışarak. " Değişik. "

 

" Yalama görmemişsin sen bebeğim.." diyerek göz kırptı Kubilay. " Bu dil neler neler yapabiliyor bir bilsen..."

 

" Ah, kendine sakla lütfen pis fantazilerini. " dedi Mizgin yüzünü buruşturarak.

 

" Yaşın küçük, anlamazsın zaten Mizginciğim.." dedi göz kırparak. " Büyüyünce öğretirim.."

 

" Hop, kime ne öğretiyorsun? " diye sordu Alparslan bariton bir sesle araya girerek.

 

" Lüzumu yok, senden ders almak en son yapacağım iş bile değil Kubilaycım.." dedi Mizgin yüzünü buruşturarak.

 

" Bir kere ders alan bir daha almak istiyor ama bak..." dediğinde kahkaha sesleri yükseldi.

 

" Kubilay uğraşma kardeşimle. " dedi Alparslan rahatsızca boğazını temizleyerek.

 

" Şaka.." dedi Kubilay göz kırparak. " Sadece şakaydı dostum. Hem bilirsin, küçüklerle pek işim olmaz.."

 

" Cihangir geliyor.. " dedi Barbaros ortamdaki konuyu dağıtmak amacıyla ya da sadece bir bilgilendirmeydi, neyi niye yaptıklarını bilmiyordum. Sorgulamak da şu anlık bana düşmezdi.

 

" Kameralar tamamdır, " dedi Kubilay gerinerek. " Bir sıkıntı olmasın diye son bir haftadır kamerayı çalışmıyor gösterdim. Görüntüler tamamen silindi, zaten beş kamera varmış. Uzun sürmedi. "

 

" Hızır Kubilay mı demeliyiz acaba sana ? " diye sordu Mizgin gözlerini kısarak.

 

" Ne isterseniz diyebilirsiniz avukat hanım.." dedi o da aynı şekilde göz kırparak.

 

" Mağazadakiler tamam mı peki ? " Leman stresli durumundan hala çıkmamış görünüyordu. Sürekli bir yeri kaşınıyor gibi eli durmuyordu. Uzun tırnaklarına bakılacak olursa kaşıdığı yerleri çizmiş olmalıydı.

 

" O kısım tamam. " dedi kendinden emin bir sesle Cihangir.

 

" Peki şimdi nasıl çıkıyoruz ? Kepenkler hala kapalı. " hızlı hızlı konuşan Gece 'ye çevrildi Cihangir 'in gözleri.

 

" Bu mağazaya ne olarak geldik ? " diye sordu Cihangir otoriter bir sesle.

 

" Müşteri ? "

 

" O halde, bir müşteri ne yaparsa onu yapıp çıkacağız buradan. " omuz silkti. " Birazdan kepenkleri açarlar, herkes farklı bir yere dağılsın. Kıyafetlere bakıyor gibi görünelim. Birkaç kişi de görevlilerin yanında olsun. Mağazanın neden kapandığı hakkında bilgi sahibi olmak isteyen müşteriler de olmalı. "

 

" Kitap yaz okuyayım be Cihangir.." deyip alkışladı Kubilay.

 

" Parti kur oy vereyim değil miydi o ? " diye sordu Barbaros kaşlarını çatarak.

 

" Bizde ki versiyon da bu olsun abi, olmaz mı ? " göz kırptığında herkes başka bir yere dağılmıştı.

 

Bende dikkat çekmemek adına kıyafetlerin bulunduğu tarafa geçtiğimde klasörümü düştüğü yerden alarak askılıklarda elimi gezdirdim. Hiçbir şey olmamış izlenimi vermek kolay değildi. Biraz önce yaşadığım şeyleri atlatabilmek için zamana ihtiyacım olacaktı. Peki ya bu süreçte Tibet beni yalnız bırakacak mıydı ? Hiç sanmıyordum. Yanımda birinin varlığını hissedince kafamı çevirerek gelen kişiye baktım.

 

" Kaçmayayım diye kontrole mi geldin ? " diye sorduğumda sesimde bariz bir terslik vardı. Bunun neden olduğunu sorguladım. Bana kötü herhangi bir şey dememiş olmasına rağmen bu şekilde davranmam hiç hoş değildi.

 

" Serçenin hikayesini bilir misin ? " diye sorduğunda afallayarak ona baktım.

 

" Bu da nereden çıktı ? " diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

" Bilir misin ? " diye tekrarladı sorusunu.

 

" Konuyla bağlantısı ne ? Sorduğum soruyla bir ilgisi de yok. "

 

" Bilir misin ? " dedi direterek.

 

Derin bir nefes verdim. " Bilmiyorum, ne olmuş ? " diye sorduğumda gözleri kısıldı.

 

" Dinle o halde. " dedi derin bir nefes alarak. " Anlayacaksın sonundaki bağlantıyı. " omuz silktiğimde konuşmaya devam etti. " Bir gün bir serçe, Allah'a küsmüş. Günler geçmiş ve serçe Rabbine bir şey demiyor, O'nunla konuşmuyordu. İçine kapanmış, derin bir hüzne boğuluyormuş. Melekler merakla Allah'a serçeyi soruyorlar ve her defasında Allah, meleklere "O gelecek!" diye cevap veriyormuş. "Çünkü onun sesini duyacak tek varlık benim ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da yalnız benim." diyormuş. Bir zaman sonra serçe; kalbi hüzün, gözü yaşla dolu bir halde bir ağacın dalına kondu. Hiçbir şey söylemiyordu, öyle sessiz sessiz bekliyordu. Allah, serçeye seslendi:

 

-Söyle bana! Canını sıkan ve kalbini hüzne boğan derdin nedir?

 

Melekler serçe ne söyleyecek diye ona bakıyordu. Serçe mahzun, biraz da sitemli ses tonuyla:

 

-Küçük bir yuvam vardı. Yorulduğumda dinlendiğim, üşüdüğümde sığındığım. Kimseyi rahatsız etmiyordum ve kocaman dünyada ufacık bir yerdi, kimsenin yerini dar etmiyordu. Sen onu da bana çok gördün, neydi o zamansız fırtına? Esip yıktı yuvamı ve beni yuvasız bıraktı. " gözleri benimkiler de kısaca oyalandığında nefes alarak konuşma ya devam etti.

 

" Artık konuşamadı serçe, sözleri boğazında düğümlendi. Sessizlik Arş-ı Rahman'da yankılanıyordu ve melekler başlarını eğmiş Allah'ın vereceği cevabı bekliyordu. Allah:

 

-Ey serçe! Sen benim kulum değil misin?

 

-Elbette kulunum Allah'ım!

 

-Öyleyse niye benim yapıp ettiklerime razı olmuyorsun da bilmediğin bir şeyi sorguluyorsun?

 

Serçe boynunu bükmüştü. Yüce Allah şöyle seslendi:

 

-Ben size demedim mi! Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır olabilir diye?

 

Serçe suçluluk içinde başını eğiyordu. Sonra cevap verdi:

 

-Dedin Allah'ım.

 

-O halde neden hikmetini bilmediğin şeyleri sorguluyorsun?

 

Serçe hiçbir şey söyleyemedi. Mutlaka yuvasının yıkılışında bir hikmet vardı ama neydi o? Yüce Allah, meleklerin de serçenin de merak ettiği o hikmeti açıkladı:

 

-Sen, o yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu. Seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim yuvanı yıksın diye. Böylece sen oradan uzaklaşarak yılandan kurtuldun. Nice belalar var ki muhabbetimle senden uzaklaştırdım. Oysa sen, kuşatıcı muhabbetimi görmüyor, geçici belalardan dolayı bana düşman oluyorsun. " diyerek dikkatle bana bakmaya başladı.

( Mahmut Ulu, Hacı Bayram-ı Veli kitabından)

 

" Sana düşman mı oluyorum ? Onu mu demeye çalışıyorsun? " diye sordum kaşlarım hala çatıkken.

 

" Bu bir hikaye.." dedi omuz silkerek. " Beni düşman olarak görüyorsun diye anlatmadım. Sadece senin ne kadar da çok serçeye benzediğini söylemek için anlattım. " dedi sertçe yutkunarak. " Ve küçük serçe, yılanlar oldukça uzak durman gereken hayvandır. Bunu unutma. "

 

" Bu hikayedeki yılan Tibet, değil mi ? " diye sorduğumda omuz silkti.

 

" Bu hikâyede kime ne isim vereceğin sana kalmış. " çenesinin ucuyla kapıyı gösterdiğinde arkamı döndüm. Kepenklerin indiğini görünce tekrar ona dönecektim ki ben bunu yapmadan o önüme geçti. " Gidelim artık yılanlar gelmeden, serçe.." diyerek eliyle önden geçmem için işaret etti.

 

" Bu hikâyede isimleri ben veriyordum hani ? " gözlerimi kısarak baktığımda yan yana yürüyorduk. Dışarıdan bakan biri yeni tanıştığımızı düşünmeyebilirdi.

 

" Sen bu hikâyede, en çok serçesin. " dudaklarımı açacaktım ki tekrar konuşarak beni susturdu. " İnkar etmen bir şeyi değiştirmeyecek. "

 

" Neden bu hikaye peki ? " diye sorduğumda polisler içeriye girmiş mağaza görevlileriyle konuşuyordu. Elimdeki klasörü sıkıca kavrayarak alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Tibet 'e ne olacağını düşünmek istemiyordum ama içten içe de merak ediyordum.

 

" Bilmem. " dedi omuz silkerek. " Sadece denk geldi. "

 

" Çok anlam yükleme diyorsun yani ? " diye sordum yürüyen merdivenlere geldiğimizde ayağımı dikkatli bir şekilde koyarak. Aynı merdivene adımını attığında gerilmedim desem yalan söylemiş olurdum sanırım.

 

" Bir şey dediğim yok, neden yorumlara fazla takılıyorsun? "

 

Omuz silkerek başımı arkaya doğru çevirdim. " Huyum.." gözlerime ilk çarpan Alparslan olmuştu. Yanında Mizgin 'le birlikte onlarda yürüyen merdivendeydiler. Aramızda büyük bir sessizlik olduğunda merdivenden indik. Alışveriş merkezinin dışına çıkabildiğimde temiz havayı içime çektim. Cihangir diğerlerini beklemek adına durduğunda yutkunarak konuşmaya başladım. " Bu arada bugün için teşekkür ederim. " dedim kuru bir sesle.

 

" Teşekkür et diye yapmadım. " dedi omuz silkerek. " İnsanlık görevimi yerine getirdim, o kadar. "

 

Kaşlarım hayretle havalandı. " Yine de teşekkür ederim. Başını da belaya sokmuş oldun boş yere. Kusura bakma.."

 

" Başım beladan hiç kurtulmaz. " dedi soğuk bakışları gözlerimde durakladığında. " Ki o bana bir şey yapamaz. Onun derdi sensin.." sıkıntılı bir nefes verdi. " Ailen bu durumu biliyor mu ? "

 

" Bilse de.."

 

" De ? "

 

" Boş versene. " dedim gülümsemeye çalışarak. " Her şey için bir kez daha teşekkür ederim. Artık bana müsaade, gitmeliyim. " diyerek arkamı döndüğümde adım atmama müsaade etmeyerek kolumdan tuttu. Tutuşu sert sayılmazdı ama canımın acıdığını da inkar edemezdim.

 

" Birlikte demiştim, unuttun mu ? " diye sordu beni kendine çevirerek.

 

" Birlikte çıktık, birlikte evime de gidecek değiliz ya, değil mi ? " diye sordum kelimelerin üzerine basarak.

 

" Gideceğiz. " diyen ses bir başkasından geldiğinde diğerlerinin de tek tek yanımıza geldiğini fark ettim. " Araba park yerindeydi, sol taraftan gideceğiz. " dedi Barbaros düz bir sesle.

 

Leman ve Barbaros birlikte önden yürümeye başladıklarında Cihangir 'in eli hala kolumdaydı. " Bırakmayı düşünüyor musun ? " diye sorduğumda sesim oldukça cılız çıkmıştı. Boş bakışlarını üzerimde gezdirdiğinde kolumu serbest bıraktı.

 

Yan yana onların kastettikleri araya doğru ilerlerken bu kadar kişinin o arabaya nasıl sığacağını merak ediyordum. Gözlerimin önünde beliren araca baktığımda kaşlarım havaya kalktı. Cihangir arabanın kapısını elindeki anahtarla açtığında araçtan bip sesi geldi. Mafya arabası olarak nitelendirdiğim, filmlerde özellikle görüp araştırdığım bir arabaydı bu. Mercedes VIP olduğunu fark ederek dudaklarımı birbirine bastırdım. Dıştan siyah boyası biraz önce boyandım havası çizmek ister gibi parlıyordu. " Bu da bizim küçük fıstık. " dedi Alparslan göz kırparak. " İçi dışından daha rahat ve konforlu.."

 

" Ne gerek vardı ki bu bilgiye ? " diye sordu Leman sert bir sesle. " Sanki arabayı satıyoruz.." ilk arabaya binen kişi o olduğunda arkasından Barbaros da onu takip etti. Cihangir 'in sürücü koltuğuna doğru ilerlediğini fark edince Kubilay hafifçe koluma dokunarak geçmem için beni uyardı. Başımı sallayarak arabanın içine bindiğimde Alparslan'ın ön tarafa oturduğunu fark ettim.

 

Beni köşeye oturtmuşlardı. Karşımda Leman 'ın olması hiç iyi olmasa da evimin buraya yakın olmasına içten içe seviniyordum. Yanımda Gece oturuyordu, onun yanında ise Kubilay. Kapıyı sürükleyerek kapattığında " Hazırız kaptan, götür bizi gittiğin yere.." diye bağırarak ıslık çaldı. O hep bu şekilde mutlu muydu acaba diye sormadan edemiyordum kendime. Sanki ne olursa olsun yüzündeki gülümseme hiç dinmeyecek gibi görünüyordu.

 

" Evini tarif etmeyecek misin ? " diye sordu oldukça soğuk bir sesle Mizgin. Gözleri üzerimde dolaşıyor, beni benimsemeyen bakışlarla bakmaya devam ediyordu. Leman 'ın bakışları ve onun bakışları altında ezilmeden bu araçtan inersem bence şükretmeliydim.

 

" Çorlu 'da. " dedim omuz silkerek. Şu an Süleymanpaşa 'da olduğumuza göre 45 dakikalık bir yolumuz vardı. Ama bu tabi ki arabayı süren kişiye göre de değişebilirdi.

 

" Namık Kemal Üniversitesi'nde mi okuyorsun ? " diye sordu hayretle Kubilay bana doğru dönerek.

 

" Evet. " dedim başımı kısaca sallayarak.

 

" Hangi bölüm ? " diye sordu gözlerini kısarak bana bakan Leman. Gözleri hiç de hoş olmayan, sorgulayan bakışlarını bana yönlendiriyordu.

 

" Psikoloji. " dedim omuz silkerek. " Son senem. " bu detayı neden verdiğim hakkında bir bilgim yoktu ama bunu söylediğimde dikiz aynasından Cihangir 'le göz göze geldim. Kısa bir bakış atarak yola bakmaya devam etti.

 

" Küçük görünüyorsun. " dedi Mizgin gözlerini kısarak. " Hem okulunu bitmemiş, ailenin seni o adamla nişanlaması pek uygun gelmedi kulağıma. Sadece sevgilin miydi yoksa ? " diye sorduğunda sertçe yutkundum.

 

" Ailevi bir anlaşma gibi düşünün. " diyerek gözlerimi kaçırdım. " Şirket için yapılmış bir sözleşmeydi. "

 

" Zengin kokusu alıyorum. " dedi Kubilay kafasını Gece 'nin kolları arasından sıyırıp bana doğru yönelerek. " Gece yer değiştirelim, biraz da ben oturayım ya zenginlerin yanında. Üstüme sinsin biraz.." dediğinde Gece göz devirerek kafasına indirdi.

 

" Saçma saçma konuşma Kubilay. "

 

" Ama zengin..ben saçma konuşsam ne olur ki hem ? Buram buram zenginlik kokuyor. " dedi Barbaros 'un ayağına vurarak. " Değil mi lan ? "

 

" Psikolog bacım, sen bizimkinin kusuruna bakma. " dedi Barbaros mahcup bir sesle. Gözlerimi ellerimden kaldırarak ona çevirdiğimde içim daralmıştı. Tibet 'in konusunun geçmesine bile tahammül edemiyordum sanırım artık. " Biraz patavatsızdır bizimki.."

 

" Ne patavatsızlığımı gördünüz ? " gözlerini kıstı Kubilay ayağını önündeki masa gibi olan puf koltuklara uzatarak. Arabanın içi ben para basıyorum, diye bağırıyordu.

 

" Görmediğimiz patavatsızlığın kaldı mı ki ? "

 

" Aman.." dedi elini sallayıp geriye yaslanarak. " Sen ne anlarsın zaten. " başını tekrar bana çevirdi. " Siz zenginler sabah portakal suyunu mu tercih ediyorsunuz yoksa biz fakirler gibi çaya devam mı ? " ciddi bir şekilde bana sorduğu soru kaşlarımı çatlama neden oldu.

 

" Zengin demesek ? " diyerek yerimde gerildim. " Yani en azından ben zengin değilim. "

 

" Ailen sana para koklatmayan türden mi yoksa ? " dedi bağırarak. " Aman Yarabbi bunlar da mı başına gelecekti ? Zenginlik içinde fakirlik..."

 

" Hiç sanmıyorum. " Leman gözlerini üzerine çevirdi. Benden hoşlanmadığını bakışlarından da tavırlarından da anlamak mümkündü. " Üzerinde mont senin bir aylık maaşın. " dediğinde dizlerimi birbirine sürttüm. Konu neden hala bendim ?

 

" Ov, canım yandı. Sanki paralar benden çıkmış gibi.."

 

" Bu arada.." diyerek arkasına döndü Alparslan. " Ev adresini bile öğrendik ama adını hala bilmiyoruz. " kaşlarını çatarak " Söylemeyecek misin ? " diye sordu.

 

" Ne o Alparslan nüfusuna mı alacaksın kızı ? " diye sordu sert bir şekilde Leman. Kötü bakışları beni bulduğunda bu ortamdan bir an önce gitmek istiyordum.

 

" Benim nüfusuma alacağım kişiyi en iyi sen biliyorsun Leman. " dedi içli bir sesle. " Gerçi onu da anca rüyamda. " Göz ucuyla Gece 'ye baktığında dudakları kıvrıldı.

 

" Rüyalarında yaşayan Alparslan diye de nikah şekerleri dağıtırız lan, var ya mükemmel olur oğlum.." Kubilay kahkaha attı.

 

" Geç dalganı, geç.. " diyerek önüne döndü. Cihangir hiçbir konuya dahil olmuyor sanki görevi sadece araba sürmekmiş gibi sessizliğini koruyordu.

 

" Adını öğrenmedik hala ? " diye sordu Gece koluma dokunarak. Ellerine indi gözlerim. Oldukça inceydi ve parmakları da oldukça uzundu.

 

" Umay. " dedim tek kelimeyle. Gözlerim aynaya çevrildiğinde Cihangir 'le göz göze geldim. Adem elması yutkunduğunda hareket edince bende yutkunmamak için kendimi sıktım. Koluma bir kez daha dokunulduğunu hissettiğimde gözlerimi onunkilerden ayırarak Gece 'ye çevirdim. " Peki ya siz kimsiniz ? " diye sorduğumda yutkunmadan edemedim.

 

" Biz.." dedi Barbaros alt dudağını dişlerinin arasına alarak.

 

" Kuzgun. " Soğuk bakışlarının altında ezileceğim adama çevirdim gözlerimi. " Kuzgun'u bilir misin ? " diye sordu hiç ağzını açmayan Cihangir benimle aynadan göz göze geldiğinde. Leman kısa ama gür bir şekilde öksürdüğünde elini Barbaros 'un elinin üzerine koydu.

 

" Hayır.." dediğimde kuzgunun aslında karganın küçüğüne dendiğini biliyordum. Nedense içimden bunu söylemek gelmemişti.

 

" Artık öğrenirsin. " dedi kaşlarımı çatmama sebep olacak bir sakinlikte. Kuzgun kendilerine verdikleri bir isim miydi yani ? Anlamamıştım ki.

 

" Memnun oldum Umay. " dedi Gece kuzgunu bana unutturmak adına gülümseyerek. " Ben de Gece, biliyorsundur ama yine de söylemek istedim. " omuz silkti. " Doktorum ben kısaca kendimi böyle tanıtabilirim sanırım. " dedi gülümsemesini yüzünden eksiltmeyerek. " Diğerlerini de ismen duymuşsundur sanki, değil mi ? "

 

" Evet. " dedim başımı sallayarak.

 

" Barbaros ve Leman sevgili ve bu arada bu gördüğün beyler de asker. Zaten vücutlara bakınca spordan çıkmış gibi bir imaj veriyorlar değil mi ? " diye sorduğunda Barbaros göz devirdi. " Aralarında küçücük kalıyorum. "

 

" Küçücük kalan bence sen değilsin. " dedi Kubilay çenesinin ucuyla Mizgin 'i işaret ederek. " Küçük hanım başka, değil mi Mizginciğim.."

 

Mizgin göz devirdi. " Mizgin de Alparslan 'ın kardeşi o da son sınıf hukuk öğrencisi. " dedi gözlerinin içi parlarken. Neden bu kadar tanıtmaya hevesliydi kendilerini anlamamıştım. " Leman da bizim asker beyciklerin komutanı.." dedi gülerek. " Hizaya dizer bizimkileri. "

 

" Aman hatırlatma. " dedi Kubilay göz devirerek. " Yenge dedik bağrımıza bastık, o her bizi gördüğünde cezaları bağrımıza bastı. Şimdi aklına düşecek arabanın içinde bizi amuda kaldıracak. "

 

" Bence kaşınma.." dedi göz deviren Leman.

 

" Senin bizi cezalandırman için kaşınmaya gerek yok ki.."

 

" Cihangir de.." dedi duraklayarak Gece. " Seni korumak için hepimizi tehlikeye atan vatandaş. " diyerek tanıttığında Kubilay burnundan nefes vererek güldü.

 

" O nasıl tanıştırma kızım ? " diye sordu.

 

" Soğuk adam mı deseydim ? " dedi Gece onun koluna dirseğini geçirerek.

 

" Daha uygun bir tanım olurdu. " dedi Kubilay omuz silkerek. " Yeni tanıştığı kişilere karşı tam bir buzdolabıdır. "

 

" Sorun değil. " dedim omuz silkerek. Şu serçe hikayesiyle kafamı karıştıran adam aslında hiç de buzdolabına benzemiyordu. Tabi ki bakışlarını saymazsak.

 

Konuşmama kararı alınmış gibi herkes sustuğunda gözlerimi arabanın altında akıp giden yola çevirdim. Bir an önce evime gitmek, odama geçmek istiyordum. Elimde sıkıca tuttuğum klasör yüzünden avuç içlerim terlemişti. Arabanın camına değen birkaç yağmur damlasını görünce hafifçe gülümseyerek bakışlarımı yağmura çevirdim. Kenara çekmelerini istesem, yağmur da yürüyerek eve gitsem acaba beni nasıl karşılarlardı?

 

" Gece.." dedi Alparslan arabada kafasını arkaya doğru çevirip uzun süren sessizliği bozduğunda.

 

" Hı ? "

 

" Ciddi miydin ? " diye sorduğunda elleriyle oynadığını fark ettim.

 

" Ne konuda ? " diye sordu kaşlarını çatan Gece, esneyerek.

 

" Baklava konusunda.."

 

" Lan..." diyerek gülmeye başlayan Kubilay 'ı görünce diğerleri de kendini tutamayarak gülmeye başladı.

 

" Allah 'ım Yarabbim sen bana sabır ver, hala baklava diyor ya..." dedi Gece ellerini kaldırıp dua eder bir tavırla Alparslan 'a kötü bakışlar attığında.

 

" Alparslan senin ders alman şart. " dedi Barbaros gözlerini kısarak. " Kubilay 'dan değil ama bir başkasından cidden şart. "

 

" Onlar benden ders alsın. " dedi Alparslan bozulmuş bir sesle önüne dönerek. " Ne yapsam yaranamıyorum, özellikle ben ders vermeliyim. Kendinden soğutma dersleri olur hatta adı da. "

 

Kubilay göbeğini tutarak gülmeye başladığında gözlerim Leman 'a çevrildi. O da gülüyordu. Bakışları bana karşı çok farklıydı. Soğuktu, istenmeyendim. Ama onlara bakarken bakışları değişiyordu. Elimdeki klasörün kenarına tırnaklarımı gömdüm.

 

" Klasör çok mu önemli ? " diye sordu Mizgin kaşlarını havaya kaldırarak.

 

" Hayır " dedim omuz silkerek. " Sadece biraz gerginim, bırakmayı unutmuşum. " ortadaki masaya benzer pufların üzerine klasörü bıraktığımda avuç içlerimin terlediğini fark ederek pantolonuma sürttüm.

 

" Güvendesin. " dedi Gece destek olmak ister gibi elini elimin üzerine koyarak.

 

" O kadar da emin olma. " Kubilay buz gibi bir sesle konuştuğunda yutkundum. " Leman 'ın bakışlarına bak, kızı yiyecek. Güvende falan değil. Avına yaklaşan bir kaplan var sonuçta yanı başında. "

 

" Çok komik. " dedi Leman göz devirerek. " Düşman falan değilim, korkma. " dedi bariton bir sesle. " Sadece pek ısınamadım. Onun gerginliği var üzerimde. "

 

Omuz silktim. " Isınmak zorunda değilsiniz. " dedim dik başlılıkla. " Bugün beni büyük bir tehlikeden kurtardınız, hepinize ayrı ayrı minnettarım. " gözlerim evimin olduğu sokağa iliştiğinde dudağımı dişlerimin arasına aldım. " Ama bir daha karşılaşacağımızı sanmam. Yani beni benimsemene gerek yok. Her gün karşına çıkacak biri değilim, rahat ol. "

 

" Nedense iç sesim hiç öyle demiyor. " dedi olumsuz anlamda başını iki yana sallayarak.

 

" İç seslerimiz her zaman doğruyu söylemez. "

 

" İnşallah öyledir. " derin bir nefes verdi.

 

" Sol taraftan sokağa giriliyor. " dedim pencereden gözlerimle takip ederek. " Köşe başındaki ilk ev. " herkesin gözleri tarif ettiğim yere çevrildiğinde düşüncelerini duymak istemiyordum. Evimiz villayı andıran türden bahçeli bir evdi. Kubilay 'ın zengin olduğumuzu bir kez daha dile getirmesini istemiyordum. Bu güne kadar yeterince duymuştum zaten bu sözleri. Bazı insanlar sırf param için benimle arkadaşlık yapmıştı. Bu yüzden genelde okula metroyla gider, fazla dikkat çekmemeye çalışırdım.

 

Araba evin hemen önünde durduğunda gergince hepsinin yüzüne baktım tek tek. " Veda vakti geldi demek ? " diye sordu Mizgin ondan beklemeyeceğim bir samimiyetle ayağa kalkıp yanıma doğru gelerek. " Kendine iyi bak olur mu ? O çocuğun da yanına yaklaşmasına izin verme. Şakası yok gibi görünüyordu. "

 

" Merak etmeyin. " dedim nedense edeceklerini hiç düşünmeyerek. " Başımın çaresine bakabilirim. "

 

" Bende bundan korkuyorum ya.." dedi Cihangir derin bir nefes verip aynadan bana bakarak. Soğuk bakışlarını son kez görmek umuduyla gülümseyerek ayağa kalktım. Kubilay arabanın kapısını benim için açtığında inmek için hamle yaptığımda arkamdan bir ses duydum.

 

" Hey, klasörünü bize hediye olarak mı veriyorsun ? " soruyu soran Alparslan ön camdan çıkmış gülümseyerek bana bakıyordu.

 

" Unutmuşum. " omuz silktiğimde Kubilay benim için klasörü alarak elime tutuşturdu.

 

" İçinde yemek olsaydı hiç hatırlatmaz direk mideye indirirdim. Ama kağıtlar karın doyurmuyor işte, naparsın.." göz kırptığında başımla selam vererek iki adım geriye çekildim.

 

" Siz gidebilirsiniz. " dedim klasörü göstererek.

 

" İçeri gir. " dedi Cihangir soğuk bakışlarını yüzüme sabitleyip inatlaşarak. Göz devirerek omuz silktim. Onlara son bir kez bakmadan hızlı adımlarla bahçe kapısını açtım. Arabanın motoru hareket edeceğini belli eden o sesi çıkardığında arkama dönmemek için kendimi kasıyordum. Merdiven basamaklarını çıkmak benim için zulüm olmuştu adeta. Zile bastığımda alnımda boncuk boncuk oluşan terleri elimin tersiyle sildim.

 

Kapının ardından koşar adım gelen sesleri duyduğumda dudaklarımı dişlemeden edemedim. Büyük ihtimalle beni aramış ama ulaşamamış olmalıydılar. " Umay.." dedi annem kapının ardındaki vücudunu göstererek. Gitmişler miydi acaba ? Yoksa gerçekten eve girene kadar gitmeyecek miydi ? Gözlerindeki bakışlar, buz olduğu gibi inata da benziyordu. Gitmem dediyse gitmeyecek biriydi. " Neredesin kızım sen ? " Kollarımı bedenime sardığında usulca bende ona sarıldım.

 

" Buradayım işte. " dedim gülümseyerek.

 

" Bak bir de gülüyor, inadına yapar gibi.."

 

" Ne ? Ağlayayım mı ? " dedim kaşlarımı çatarak.

 

" Çok konuşuyorsun cimcime, geç içeriye. Baban da seni bekliyor, hiç kaçışın yok. " diyerek beni eve çekti. Kapıyı hızla kapattığında beni eve getiren insanların gitmiş olduğunu kafama not ettim. Sürekli burada bekleyecek değillerdi ya.

 

" Sonunda. " dedi babam fevri bir şekilde oturma odasının köşelerini turlarken beni görünce olduğu yerde durarak " Evin yolunu bulabilmişsin hanımefendi.. "

 

" Hep buluyordum. " omuz silktim. " Biliyorsunuz. "

 

" O telefonlar neden açılmıyor o halde ? Madem eve gelmiyorsun neden bir telefonla bildirme gereğini duymuyorsun ? " burnundan soluyordu babam. Acaba ne olmuştu? Bu kadar kolay kızabilen biri değildi.

 

" Telefonum sessizdeydi. " dedim klasörümün içinde telefonumu arayarak. " Dersten çıkınca açmayı unutmuş olmalıyım. " kaşlarım çatıldı. Telefonumu çantama mı koymuştum acaba ?

 

" Her şeyi biliyoruz. " dedi babam sinirli bir sesle. " Tibet geldi okula değil mi yine ? Ne yaptı? Sana zarar vermedi değil mi ? "

 

" Hayır, iyiyim. " kaşlarım iyice çatıldı. Kim söylemişti ki Tibet'in okula geldiğini ? " Bunu nereden biliyorsunuz ?

 

" Ozan aradı babanı. " diye araya girdi annem. " Tibet bir anda esip gürleyip evden çıkmış. Durum öyle olunca biz de korktuk haliyle.."

 

" Bilmemiz neyi değiştirir ki ? " diye sordu babam elini alnına koyarak ovmaya başlayarak. " Kızımı koruyamıyorum bu çocuktan. Sinirlerim geriliyor. "

 

" Hayatım sinirlenme lütfen. Tansiyonun çıkacak..."

 

" İniyor mu ki hiç ? " sinirle soludu. " Bu soruna bir çözüm bulmamız gerek. Ben kızımı yolda bulmadım. Tibet artık çığrından çıktı. " gözlerini kısarak bana baktı.

 

" Ozan bile bize haber verdiğine göre gerçekten bir süre evden çıkmasan iyi olacak Umay.." diyen anneme hayretle baktım.

 

" Okulum.."

 

" Dondurursun. " omuz silkti. " Canın okuldan daha önemli. "

 

" Olmaz.."

 

" İtiraz istemiyorum. " dedi annem sert bir dille.

 

" Bu iş okulu dondurmakla çözülmez. " dedi babam uzamış sakallarında ellerini gezdirerek. " Evimize girebilen biri Tibet. Ne yapacağını kestiremeyiz. "

 

" Peki ya ne yapacağız ? " annem ve babam arasında mekik dokuyordu gözlerim. Tibet'ten mi kaçacaktım şimdi de ?

 

" Bir süreliğine yurtdışına çıkman hepimiz için daha iyi olacak. " sıkıntılı bir nefes veren babam. Kaşlarım çatıldı. " Okulunu da oraya ayarlarız. Ya da bir süre sadece orada kafa dinlersin. Sen ne yapmak istersen.."

 

" Bu bir çözüm değil. " dedim nefes vererek. " İstese beni her yerde bulur. Bunu siz de biliyorsunuz. Bağlantılarının bizden daha kuvvetli olduğunu da biliyorsunuz. " elimdeki klasörü masaya fırlatır gibi bıraktım. " Hiçbir yere gitmiyorum ben. Ondan kaçtıkça daha çok üstüme gelecek, görmüyor musunuz ? "

 

" Görüyor olmamız da bir şeyi değiştirmiyor, Umay. " dedi annem başını iki yana sallayarak. Her ikisi de beni gönderme taraftarıydı.

 

" Yurt dışına çıkmayacağım. " dedim onları reddettiğimin üzerini çizmek istercesine. " Burada kalacağım. "

 

" Kalmana izin vermiyorum. Bu durum artık kontrolden çıktı. " babamdan gelen sesle birlikte annem başını sallayarak onu onayladı. " Dediğim gibi senin canını ben yolda bulmadım. "

 

" Gitmek istemiyorum. Kaçmak çözüm değil ki.."

 

" Konu kapandı. " dedi babam elini kaldırarak. Tek bir kelime etmeme izin vermeyeceği belliydi.

 

Onlara arkamı dönüp hızlı adımlarla merdivene yöneldim. Beni anlamıyorlardı. Biliyordum, Tibet 'in yoldan çıktığını en iyi ben biliyordum. Bugün olanları anlatsam beni bir dakika bile bu şehirde bırakmayacaklarını da biliyordum. Dudaklarıma bir fermuar çekip odama çekilmek yapılacak en doğru karar olacaktı.

 

Odama girdiğimde yatağıma uzanarak gözlerimi sıkıca kapattım. Üzerimi çıkarmak istesem de bedenim bunu yapmak için oldukça yorgundu. Kendimi iyi hissetmiyordum. Bugün yaşadıklarım gözlerimin önüne bir hayal olup geldiğinde sertçe yutkundum. Hayalimin içine giren bir çift turkuaz göz belirgin bir şekilde bana el salladığında derin bir nefes alarak gözlerimi daha sıkı yumdum. Neden onungözleri vardı zihnimde ? Beni kurtardığı için mi ?

 

Bir daha göremeyeceğim kadar güzel olan turkuaz gözleri olduğu için miydi zihnime kazınmış olması?

 

Gözlerimi açarak tavanı izlemeye başladım. Tibet 'in varlığı artık benim kontrolümden hatta ailemin bile kontrolünden çıkmıştı. Hani bir laf derlerdi ya, ancak ölünce kurtulacağım galiba diye. Sanırım Tibet o olmadan peşimi bırakmayacaktı. Yüzümü buruşturdum.

 

Ölmek için çok genç değil miydim ?

 

İçimi sıkan bu soruyla sağ tarafıma dönerek birkaç gün önce sosyal medyayı sallayan haberi düşündüm. Müslüme ölmek için çok mu büyümüştü sanki ? O daha çocuktu.

 

İzin verselerdi yaşayabilirdi.

 

Ama izin vermemişlerdi. Peki ya biz ? Nasıl karşılamıştık bu haberi ? Yine mi...Demiştik değil mi ? Ya da yine birini koruyamadık başlığı altında haberler mi yapmıştık? Biz hastagler açarak bu olaya olan tepkimizi göstermekten başka bir şey neden yapamıyorduk?

 

Dudaklarımı içe doğru kıvırarak sertçe ısırdım. Kanattığıma o kadar emindim ki, ağzıma gelen metalik tat bunu onaylar gibiydi.

 

Müslüme 'nin haberi ilk çıktığında ölmemiş olmasını dilemiştim, ölmüştü. Bari öldürülmemiş olsun demiştim bu sefer, haberler beni ağır yaralamıştı. Müslüme

 

öldürülmüştü. Bu sefer dedim ki, umarım tecavüz değildir, öğrendim ki tecavüzmüş. Ve daha neler neler öğrenmiştim. Gözlerimi kapatıp bacaklarımı bedenime doğru çektim. Cenin pozisyonuna geldiğimde gözlerimden bir damla yaş yastığa doğru aktı.

 

Kadınlar, çocuklar ve hayvanlar bu dünyaya fazlalık mıydı ?

 

Benim sonum da böyle mi olacaktı diye düşünmekten yorulmuştum. Tibet peşimi bırakacak gibi durmuyordu. Ya bugün beni yakaladığında bir sapık gibi kolumdan tutmasına ne demeliydi ? Ya silah doğrultması? Sırt üstü dönerek tekrar tavana bakmaya başladım. İnsanın zihninde düşünecek çok şeyi olunca yatakta bile rahatça yatamıyordu.

 

Onlar gelmeseydi, Tibet beni mağazadan öylece çıkarır mıydı ?

 

Çıkarırdı.

 

Yapmadığı bir şey değildi. Güç ondaydı, para da ondaydı. Yapmamak için bir sebebi yoktu. İstediğini almaya odaklanmış bir Tibet her şeyi yapardı.

 

Daha fazla yatamayacağımı anlayarak yatakta oturur pozisyona geldim. Kimdi onlar ? Kuzgun muydu ? Öyle demişlerdi.

 

Kuzgun diyerek tekrar ettim sessizliğimin içine ses olarak. Kuzgun ne demekti ? Onların kod adı mı? Gözlerim odanın içinde telefonumu aradı ama bulamayınca masanın üzerinde duran bilgisayarıma yönelerek hızla ayağa kalktım. Kuzgun 'un kim olduğunu araştıracaktım.

 

Bilgisayarı ışık hızında açarak Google 'a girdim. Kuzgun yazarak aratma tuşuna bastım. Dudaklarımı kemirerek çıkan sonucu bekledim. Kaşlarımı çatarak ilk çıkan şeye baktım.

 

" Kur'an'ın, Maide Suresi'nde, kardeşinin ölüsünü gömmeyi bilemeyen Kabil'e, toprağı eşeleyen karga öğretici olarak gönderilmiştir. " sesli bir şekilde okuduklarımla birlikte dudaklarımı büzdüm. Bir başka seçeneğe tıklayarak okumaya başladım. " Kuzgun, son derece zeki olduğu bilinen önemli bir hayvandı. Uzun ömürlü kuzgun, yavrularına eşine sadık ve tek eşlidir, yaratıcı zekası ile çevredeki objeleri alet gibi kullanabilir. Kuzgunlar, insan yüzlerini tanır ve unutmazlar. Hatta birbirlerine bu konuda haber iletebilirler. Bu nedenle Eskimolar,kuzgunların güçlü hafızalarında kötü bir yer edinmenin gereksiz olduğunu düşünür ve onlara saygı beslerlerdi. " dudaklarımı uçuklatacak bir bilgiydi aslında bu cümle.

 

İnsanların yüzlerini tanır ve unutmazlar. Adlarını bu yüzden mi Kuzgun olarak seçmişlerdi?

 

" Vefalı hayvanlardan biridir. "

 

" Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe Anlamı: Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta ölümün bile göze alındığını belirtir. Sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınır. " kaşlarım hayretle havalandı. Bu olabilir miydi adlarını seçme sebepleri ? Özel bir tim miydiler ?

 

Kafamda onlar hakkında çok soru vardı.

 

Araştırmak, öğrenmek istiyordum ama bir o kadar da yorgundum. Yarın sabah erken saatlerde dersim vardı. Bizimkilerin beni okula göndermeyeceklerini biliyordum. Görünmeden çıkmam gerekiyordu. Bu yüzden bilgisayarı kapatarak biraz önce bana dar gelen yatağa tekrar yattım ve bu sefer gözlerimi sıkıca kapatıp sadece Kuzgunları düşünerek uykuya daldım.

 

Sabah erken saatlerde uyanmıştım. Evden öyle hızlı çıkmıştım ki, biri sesimi duyacak diye parmak uçlarımda yürümeyi bile öğrenmiştim. Şimdi ise girme vaktiydi. Nasıl gireceğimi bilmeden evin olduğu sokağa girdim. Arabamı bilerek kullanmamamıştım. Hala evde olduğumu düşünüyor olabilirlerdi. Bu yüzden dikkatli bir şekilde eve girmek zorundaydım. Bahçe kapısını açarak içeri korkar adımlarla girdim. Tibet 'in dünkü halinden sonra peşimden ayrılmayacağını düşünmüştüm ama bugün neredeyse hiç görmemiştim. Okula gelmemişti, karşıma çıkmamıştı. Garipti.

 

Sık ama yavaş olan adımlarımla merdivenleri çıkıp evin kapısına geldiğimde anahtarımı deliğe sokmak için elimi çantama atmıştım ki, fark ettiğim bir ayrıntıyla bunu yapmaktan vazgeçtim.

 

Evin kapısı açıktı.

 

Kalbim hızla atmaya başladığında kafamı içeri doğru sokarak neler olduğuna bakmak istedim ama içeri girdiğim an beni yıkacak bir manzarayla karşılaştım.

 

Annem ve babam salonun girişinde yerde yatıyordu. Nefesim kesilmiş gibi hissettim. Ne olmuştu onlara böyle? Sonra bir ses duydum. Bir patlama sesi gibiydi. Salondan gelen ışıkla birlikte alevleri gördüm. Yanıyordu, ev..evimiz yanıyordu. Ailem içerideydi ve yanıyordu.

 

Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde öylece donup kaldığımda bacaklarım beni taşıyamayacak haldeydi. Yere düşeceğim sırada belimde bir el hissettim. Gözyaşlarım, çığlıklara dönmüştü. Gözlerimin önündeki kişiyi görünce afallamam gerekiyordu ama bu olmadı. Sanki onun gelmesini bekliyor gibiydim.

 

" Ailem.." diyebildim sadece ağlamalarımın feryatlara dönüştüğü o anlarda turkuaz gözlere ithafen.

 

 

Bölüm : 15.12.2024 22:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...