
Şehir / Vesaire
İçimde kanayan yaralar vardı. Umudumun rengi artık yoktu. Bana bırakılan acı her yerdeydi. En çok da gözlerimin önünde. Göğsümün altına yayılan acı, nefes almamı engelliyordu. Görüntüler gözlerimden gitmezken yerimde sallandığımı hissettim. Çıkmaz bir sokakta gibi hissettim kendimi. Kapının koluna dokunan ellerim tutmuyordu, sanki göklerde uçuyordum. İnsan aldığı haberlerle sevince boğulabilirken, ölümlere de gebe olabilirdi.
" Bana bak.." dedi ılık nefesi yüzüme doğru geldiğinde irkildim. Beklediğim bir şey değildi. Nereden çıkmıştı hiçbir fikrim yoktu. Ama belki de iyi ki buradaydı. Gözlerimin gördükleri burada tek başıma olamayacağımın kanıtıydı. " Sakin ol tamam mı ? Sadece sakin ol. " ona bakmıyordum. Tok sesi tanıdıktı ve aynı zamanda beklenmeyendi. Güven verici gözlerinin yüzümde gezindiğini hissettiğimde sertçe yutkunarak ona baktım.
" Ora..oradalar. " boğazıma düğümlenen nefesler acıtıyordu. Sesim kısıktı, sanki birinin beni duymasından korkuyor gibiydim. Belki de bu görüntüyü unutmak, bir rüya olduğunu kabul etmek içindi bu çabalarım.
" Görüyorum.." keşke görmeseydi, keşke her şey bir halüsinasyon olsaydı. Sertçe yutkunduğumda kendi tükmüğümde boğulacağımı zannettim. Boğazım acıyordu.
" Hayır, hayır.." başımı iki yana salladım. " Lütfen bana bu gördüklerimin gerçek olmadığını söyle. " yalvarıyordum, eğer gerçek olmayacaksa ayaklarına da kapanabilirdim. Annem ve babam söz konusu olduğunda yapmam dediğim her şeyi yapabilirdim. Cansız bedenlerini görmek istemiyordum, onları yaşarken hala bana gülümserken görmek istiyordum. Çok muydu bunlar bana ? " Lütfen bunu duymaya ihtiyacım var. "
" Kendini kandırmana izin veremem. " dedi sert bir solukla. Yüzü öyle ciddi duruyordu ki, bana bakışları nasıl bu denli yumuşaktı ikisini bağdaştıramıyordum. Gözlerinin odağı bendim ama başını çevirip yerde yatan bedenlere bakıyor geri bana çevriliyordu. " Ki ben yalan söylemem. " kaşlarını çattı, bir süre bir şey söylemeden yüzüme baktı. Sonra bakışları tekrar o görüntülere çevrildi. Alt dudağına dişlerini geçirdiğinde ağlamak üzereydim.
" İlk defa yalanlarla kandırılmak istiyorum. " diye fısıldadım. Belki bağırsam yattıkları yerden kalkarlardı, olabilir miydi bu ?
" Şimdi önce sakin ol. " dedi gözleri bana döndüğünde. " Sana iyi misin diye sormayacağım. İyi olmadığını görüyorum. Lüzumsuz sorulara gerek yok. " yüzünü inceledim, kaşının altında bir çizik vardı. Daha önce fark etmemiştim.
" Sakin kalmam mümkün mü ? " ellerim titriyordu. " Annem.." Sertçe yutkundum. " Babam.." Boğazım acıdı yutkunamadım.
" Hişt.." diye susturdu beni. " Bizimkiler yolda. " dediğinde sert bir nefesi dudaklarının arasından dışarı verdi. Turkuaz gözlerinin içinde koyu bir karanlık vardı. " Onları hastaneye götürecekler. "
" Neden ambulansı aramıyoruz ? " aklıma bu fikir neden daha önce gelmemişti ki ? Neden donup kalmak yerine bunu akıl edememiştim ?
" Şu an izleniyor olduğumuz için olabilir mi ? " diye sorduğunda kanım çekilmiş gibi irkildim. Elleri bana dokunmuyordu, sadece yanımdaydı. Başını eğmişti ama eğdiğinde bile aramızda bir kafa boyuna yakın mesafe vardı.
Duraksadım, kanım çekilmişti. Kan akışım tersi yönüne doğru akmaya başlamış gibiydi. Omzunun üzerinden arkama bakmaya çalıştığımda beni engellemek adına omuzlarımdan tuttu. " Bakma, şu an bakmak gereken tek yüz benim. " kaşlarım çatıldı, kalbim kasıldı. " Burada neler dönüyor bilmiyorum ama hissediyorum kötü şeyler olacak. Bu yüzden seni derhal buradan çıkarmam gerek. Tam çaprazımızda bir adam yarım saattir arabanın içinde bekliyor. "
" Sen bunu nerden biliyorsun ? " diye sorduğumda gözleri gözlerime indi.
" Seni bekliyordum. " omuz silkti. " Yarım saattir. "
" İyi de neden ? " sormam gereken, uğraşmam gereken tek şey buymuş gibi sorguluyor olmam canımı sıkmıştı. Buraya beni beklemek için gelmişti. Bu ne demekti ? Bir kez daha karşılaşmak için ne gibi bir sebebimiz vardı?
Elini cebine attığında " Bunu unutmuşsun. " dedi telefonumu göstererek. Kaşlarım hayretle havalandığında bu ayrıntıyı unuttuğumu fark ettim.
" Gerek yoktu, " dedim sanki bu cümleye gerek varmış gibi. Onun burada benimle olduğuna şükretmek yerine neden sürekli onu terslercesine konuşuyordum ? " Yenisini alırdım. "
" Birinin ne malı, ne de kendi bizle kalamaz. " omuz silkti. " Telefonunu bırakmak istiyorsan daha farklı bir yer seç. " bakışları donuktu. " Mümkünse benden uzağa. " gözleri arkamda bir yere sabitlendiğinde kızmış olabileceğini düşündüm. Biçimli kaşları çatıldığında artık sanki turkuazları beni bir daha bulmayacak gibiydi. Merhamette dal olmuş gözleri tekrar beni bulduğunda buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. " Mümkün değilse bile mümkün kıl. " tehditvari sesini duyduğumda sertçe yutkunarak gözlerini kaçırdım. Bir bıçak kadar keskin dili olduğunu biliyor muydu ? Donuk bakışlarının bir insanı donduracak kadar soğuk baktığını biliyor muydu peki?
" İyi. " dedim altta kalmamak adına. Sesim hiç de iyi çıkmıyordu. Bana iyilik mi yapıyordu kötülük mu hiç anlamıyordum. Gözleri ayrı bakıyordu, vücut dili ayrı çalışıyordu. " Telefonumu ver ve buradan git. İlgilenmem gereken şeyler var.." çenemin ucuyla içeriyi gösterdiğimde onların durumundan bihaberdim. Yaşıyorlar mıydı ? " Başını bir kez belaya soktum, ikincisine gerek yok. Mümkün oldukça senden uzak duracağım. " diyerek içeri girmeye çalıştığımda ilk defa ellerini kullanarak omuzlarıma dokundu. Beni durdurduğunda kendimi yere çivilenmiş gibi hissettim. Omzunu sıkmıyor, sadece tutuyor olmasına rağmen nasıl beni sabit tutabilmeyi beceriyordu ? Bir adım geri atmak istedim lakin bu mümkün değildi.
" Şu an alınganlığın sırası değil. " dedi tok bir sesle. Gözleri bana dokunuyor daha sonra arkamdaki bir noktaya bakıyor sonra tekrar bana çevriliyordu. " Dışarıda kaç tane adamı var bilmiyoruz. Seni bu halde yalnız bırakamam. "
" Görmezden gel ve git buradan. Başımın çaresine bakabilirim ben. Ambulansı ararım Sonra da polisleri.."
" Görmezden gelseydim seni hayatıma dahil etmezdim. " dediğinde ani bir şekilde beni evin içine çekerek kapıyı sertçe kapattı. O ana dek kulağında bir şey olduğunu fark etmemiştim. Duvara doğru beni çektiğinde gözlerimi büyüterek ona baktım. Neler oluyordu ?
" Ne yapı..." dememe kalmadan evin kapısı gürültülü bir şekilde çalmaya başladı. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda kolumdan tutarak beni kapıdan uzaklaştırmaya başladı. Ne olduğuna anlam veremiyordum. Dışarıdakiler de kimdi ? Ve ben neden bu adama güvenip onunla birlikte gidiyordum ?
" Sessiz ol ve beni takip et. "
Gözlerim yerdeki bedenlere kaydı. Kan kendini bana gösterdiğinde ağlamamak için dişlerimi sıktım. " Ama ailem.."
" Eğer şimdi benimle gelmezsen, seni de dışarıdakiler kurşuna dizecek. " dedi tok bir sesle. " Bunu mu istiyorsun ? "
" İyi de nerden biliyorsun ? Hem kim bunu yapacak ? "
" Düşmanlarınızı bilecek kişi ben değilim. " dedi beni çekmeye devam ederek. Ses tonu sakin olsa da verdiği nefesleri oldukça hızlıydı.
" Ben kurtulsam ne olur ki bu saatten sonra ailem orada kaldı.."
" Alacaklar. " dedi kendinden emin bir sesle. Çenesinin ucuyla mutfak balkonunu gösterdiğinde beni de o yöne doğru çekiştirmeye devam etti. Kolumu sıkmıyordu ama tutuşu garipti. Her an bırakacak gibi tutuyor ama aynı zamanda da asla bırakmayacakmış izlenimi veriyordu. " Geldiler. " işaret ettiği yere baktığımda mağazada ki o adamları görmeyi beklemiyordum açıkçası. İsminin Kubilay ve Alparslan olduğunu hatırladığım iki adam karşımdaydı.
" Selam, yine sen ve yine biz. " dedi Kubilay gülerek. " Karşılaşmak kaderimizde mi var acaba diye düşünmeye başlıyordum ki Cihangir 'in zaten senin yanında olduğunu fark ettim. " Başını iki yana salladı. " Kader mi sizi bir araya getiriyor yoksa tesadüfler mi karar vermek biraz güç olsa gerek. "
" Kelime oyunları yapma Kubilay. " dedi Alparslan onun kafasına indirerek. " Ciddi bir iş üzerindeyiz, unuttun mu ? "
" Dağda değiliz. " omuz silkti Kubilay. " Merkezde ciddi işimiz olsa kaç yazar ? "
" İçerideler. " dedi Cihangir sert bir solukla. Bakışları sadece bana karşı donuk değildi, onlara olan bakışı da öyleydi.
" O iş bizde kardeşim. " dedi Alparslan, Cihangir 'in beni tuttuğu koluma kısa bir bakış atarak. " Barbar kapıda, iki arabayla geldik. Seninki burada dursun, ön tarafa geçip dikkat çekmeyelim. "
" Eyvallah. " dedi Cihangir yanlızca başını sallayarak.
" Dikkat edin. " Alparslan 'ın uyarı dolu sesiyle irkildim. Gözleri beni inceledi. Bakışları hiç de hoş değildi. Hepsinin yüzüne sinmiş bir donukluk mu vardı diye düşünmeden edemiyordum. " Arka tarafta da iki şüpheli araç var. "
" Kim bunlar ? " diye sordum ağlamaklı, güçsüz bir sesle. Olayların en çok ben içindeyken sanki kapıdan bakan bir yabancı gibiydim. Neden böyle olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Anlamak mı istemiyordum olanları ?
" Mağazadaki çocuk olmayasın ? " gözlerini kısarak sorduğu soruyla irkildim. Tibet böyle bir şeyi yapabilir miydi? Ailemi katledecek kadar gözü dönmüş olabilir miydi gerçekten ?
" Yapmaz.." Başımı iki yana salladım. Söylediğimden emin değildim ama yapmamış olmasına inanmak istiyordum.
" O, abi bence biz gidelim. " dedi Kubilay ıslık çalarak. " Bu iş Kemalim yapmaz olayına dönecek, demedi demeyin. " bakışları alayla beni süzdüğünde dudakları bir kez daha konuşmak için aralandı ama Cihangir bunu engellemek istercesine elini kaldırarak onu susturdu.
" Konuştuğumuz gibi yapalım. Biz önden gidiyoruz, Gece 'yi aradınız mı ? " Cihangir 'in sorusuyla saçını kaşıdı Alparslan.
" Bu işe onu karıştırmayalım. " dedi anlayış bekleyen bir sesle. " İkinci bir vaka.." Gözleri beni işaret edercesine bana döndü. " Kimse şüphelenmesin. Ben ayarladım bir şeyler, merak etme güvenilir. "
" Yüzümü hiçbir zaman kara çıkarmazsın, biliyorum. " diyerek beni çekiştirdiğinde onun arkasından gitmek dışında bir şey yapamadım. Balkon kapısına geldiğinde adımları tedirgindi. Sanki her yerde mayın varmış gibi davranıyordu. Bense sadece ona bakıyor aklımda ailemin yaşıyor olup olmadığı sorusuyla cebelleşiyordum.
Herkesin yükü kendineydi. Kimse kimsenin sıkıntısıyla uğraşmazdı. Cihangir bana neden yardım ediyordu o halde ? Bir vazife miydim acaba onun bakış açısından ben ? Sonuçta o bir askerdi, korumak onun göreviydi. Bu görevi benim üzerimde de mi uyguluyordu ? Ben ne zaman sıkıntıya düşsem kafamı çevirdiğimde onu görüyordum. Bu iki olmuştu. Bir üçüncü olacak mıydı sorusu beynimde çalkalanıyor, keşkelere sığınıyordu.
Balkondan çıktığımızda bahçeye doğru ilerledik. Bakışları da adımları kadar temkinliydi. Gerçekten bir kuzgunu aratmayacak keskin bakışları vardı. Bir ses duysa ilk o saldıracak kadar donanımlı görünüyordu. Bahçe kapısının orada Barbaros 'u görünce elimden olmadan gerildim. Ailem içerdeyken ben nereye gidiyordum ?
" Yapamam. " dedim duraklayarak. Cihangir 'in bakışları bana iliştiğinde kaşları çatıldı. " Ailemi bu şekilde geride bırakarak, seninle gelemem. " burnumu çektim. Gitmek, geri dönmek için bir adım attığımda kolumu yine aynı şekilde tuttu.
" Kimseyi geride bırakmıyorsun. " dedi bariton düz bir sesle. " Burada kalmaya devam edersen, herkes seni gerisinde bırakmış olacak. "
" O da ne demek ? " duyduklarım her seferinde nedense duyacaklarımın yarısı gibi geliyordu.
" Buradan hemen çıkmalıyız demek. " diyerek benimle birlikte yürümeye başladı.
" Anahtar. " dedi Barbaros elindeki anahtarı Cihangir 'e uzatarak. " Yeşil olanı sen kullan. Siyah bizde. " bir an araba fabrikalarının olabileceğini düşündüm. Kapının önündeki araba geçen gün görüp bindiğim araba değildi. " Bu arada tekrar merhaba. " Başını sallayarak bana selam verdiğinde kendi düşüncelerime yüzümü buruşturarak başımı usulca salladım.
" Dikkat edin, tetikte bekliyorlar. " dedi Cihangir uyarıcı bir sesle. Kimdi bize bunu yapmak isteyenler ? Tibet onu reddettim, bir mağazanın ortasında onu bıraktım diye bu kadar ileri gidebilecek biri miydi ? Babamı..ailemi sevdiğini sanıyordum. Hırs gözünü bu denli bürümüş müydü sahiden ?
" Dört tane gözüm var, bilirsin. Allah 'a emanetiz. " diyerek elini kalbine koydu.
" Evde kim vardı ? " diye sordu Cihangir gözlerini etrafta gezdirerek.
" Siz eve mi gideceksiniz ? " sorusuna soruyla karşılık verdiğinde genzini temizleyerek tekrar konuşmaya başladı. " Mizgin evdeydi biz çıkarken ama kütüphaneye gideceğini söylüyordu. Evde olmayabilir. "
" Diğerleri ? " gözleri sürekli geziniyor tek bir yere odaklanmıyordu.
" Gece ve Leman birlikte çıktılar. " omuz silkti. " Karargaha gitmiş olmalılar. Akşama gelirler. "
" Eyvallah kardeşim. " dedi Cihangir onun omzuna elini koyup kısa sürede geri çekerek.
Yürümeye başladığında " Cihangir.." diyen sesle durdu. Barbaros 'un gözleri üzerimde gezindiğinde sertçe yutkundu. Tıpkı Alparslan 'ın gözleri gibi onunkiler de Cihangir 'in bileğimi tutan eline kaydı. " Leman bu durumdan hoşlanmayacak, haber versek.."
" Kimsenin haberi olmayacak. " dedi onu dinlemekten vazgeçerek. " Bunu kendimiz halledeceğiz. " Gözlerini güven verircesine yumup tekrar açtı. " Size güveniyorum, biliyorsunuz. "
" Daima. " dedi kafasını sallayarak onaylamaz bakışları üzerimize çevirdiğinde.
Cihangir daha fazla durmadı. Karşısına hiçbir engel çıkmadı. Gözleri yolu kolaçan ettikten sonra elindeki anahtarla arabanın kilidini açtı. Önce benim binmemi beklediğinde oldukça gergin hissediyordum. Bir kez daha onun aracına biniyor olmak garip hissettirmişti. İkinci kez onun yardımıma koşması beni rahatsız ediyordu. Denk mi geliyordu yoksa bilinçli bir şey miydi? Ona nasıl güvenebiliyordum? Beni o gün Tibet 'ten kurtardığı için mi güveniyor, arabasına biniyordum ? Başımı iki yana sallayarak bu düşünceleri şimdilik zihnimden uzaklaştırdım.
Arabayı çalıştırdığında gözlerim evime çevrildi. Kaşlarım çatıldı. Dudaklarım aralandı. Göğüs kafesim yerinden çıkacaktı. " Duman..dumanlar yükseliyor. " dedim yan dönüp pencereye ellerimi koyarak. " Evimden duman çıkıyor, görüyor musun ? " telaş, endişe, hüzün her yerdeydi. Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde dumanların yükselişine bakıyordum. " Yanıyor.." sesim bir fısıltıydı.
" Saki.."
" Ne demek sakin ol ? Görmüyor musun evim yanıyor ? Annem babam..." sertçe yutkunarak korku dolu bakışlarımı ona çevirdim. " Senin arkadaşların da evin içinde. Ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değil misin ? " artık sesim hiç istemeyeceğim bir uğultuya benziyordu.
" Çıktılar. " dedi sakin sesle. " Arabaya bindiler bile. Sorun yok. " ona inanmak isteyen yanım gözlerimle görmeden hiçbir şekilde inanmamamı da söylüyordu.
Beni rahatlatmak için mi söylüyordu bunları ? Ben neden görmemiştim ? Gözlerim tekrar eve çevrildiğinde araba hareketlenmek için hazırdı. Gözlerim siyah arabaya kaydığında içinde birinin el salladığını fark ettim. Kubilay el mi sallıyordu ? Başını arabanın camından dışarı çıkararak kendini gösterdiğinde içimde büyük bir rahatlama oldu. Demek ki çıkmışlardı. Demek ki annemle babam da o arabanın içindeydi. Derin bir nefes vererek gözlerimi kapattım. Kubilay baş parmağını kaldırarak sorun yok dercesine işaret ettiğinde bakışlarım Cihangir 'e çevrildi. Ona döndüğüm an araba hareket edince söyleyeceğim kelimeleri dudaklarımdaki mezarlığa gömdüm. Ailem arkadaki arabadaydı. Bunu nasıl bu kadar hızlı yapmışlardı bilmiyordum ama bugün bir şeye iyi ki diyeceksem, bu onların benim yanımda olmaları olurdu. Ya ben evdeyken, onları kurtaramazken ev yansaydı ? O zaman ne yapardım ?
Kaçarak kendi canımı mı kurtarmaya çalışırdım ? Yoksa ben de ailemle yanmayı mı tercih ederdim ?
Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak sertçe ısırdım. Gözlerim yolda olsa da aklım çok farklı şeylerdeydi. Cihangir 'in başına bela olmaktan başka da bir şey olduğum yoktu. Birine muhtaç olmak bu hayatta en sevmediğim şeylerden biriydi. Neden şimdi sürekli ona muhtaç kalıyordum? Gerçi her iki durumda da yardım isteyen taraf ben değildim. Kendi geliyor bir şekilde olaya dahil oluyordu, değil mi ? Hadi canım, kendimi bununla mı yatıştıracaktım ?
Yol boyunca konuşmadık. Benimle konuşmak istemiyor gibi bir hali vardı zaten üzerinde. Ona baktığımda görebildiğim tek şey az konuşmasıydı. Sanki konuşma kotası vardı da dolunca suskunluğuna giriyordu. İçinde bulunduğumuz arabanın oldukça lüks olduğunu anlamamak elde değildi. Babamın arabalarından bile pahalı olabilirdi. Onlarla paramı yarıştırmak değildi düşüncelerimin sebebi. Sadece eğer bu kadar zenginlerse neden Kubilay benimle o şekilde konuşmuştu onu merak ediyordum. Araba ani bir frenle durduğunda gözlerimi Cihangir 'e çevirdim. Gelmiş miydik o bahsettiği yere ?
" Nereye geldik ? " diye sorduğumda arabanın anahtarını sökecekmiş gibi çıkardı.
" Eve. " dedi soğuk bir sesle. " Evime. "
Göğsüme yumruk yemiş gibi irkildim. Onunla burada olmam ne kadar doğruydu ? Hem neden onunla gelmiştim ki zaten ? " Ailem.. onlar da buraya mı gelecek ? " diye sorduğumda yola çıktığımızdan beri ilk defa bakışları beni buldu. Yüzümü dikkatle inceleyecek sandım ama o sadece gözlerime baktı. Ona bakarken korkmuyorum desem yalan olurdu. Turkuaz gözleri oldukça ürkütücüydü. Bakışlarıyla insanı korkutabilirdi. Hatta zihnimi bile okuyabilir gibi hissettiriyordu.
" Hayır. " diyerek arabadan indiğinde hayretle ona baktım. Ne demek gelmeyecek ? Benim burada ne işim vardı o halde ? Hızla arabadan indiğimde kapıyı sertçe kapattım. Bakışları içi gider gibi arabasını bulduğunda yüzünü buruşturdu.
" Ne demek hayır. Ailem nerede ? " arabayı kilitlediğinde çenesinin ucuyla arkasındaki evi gösterdi.
" Gidelim, konuşacağız. "
" Hayır, şimdi konuşmak istiyorum. " direttiğimde gözleri kısıldı. Telefonunu cebinden çıkararak sırtını arabaya yasladı. " Sana diyorum sana. Onları nereye gönderdin, söylesene. "
Gözlerini kısarak bana baktı. " Geçen gün sana anlattığım serçeyi hatırlıyor musun ? " diye sorduğunda göz devirdim.
" Hikayelerini dinletmek için mi getirdin beni buraya ? " ellerimi saçlarımdan geçirdim sinirle. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Benimle alay mı ediyordu ?
" Cidden, sen bir serçesin. O hikâyenin serçesi. " başını olumsuz anlamda iki yana salladı. " Alo, Kubi. " dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Telefondaki kimdi ?
Bana sürekli serçe demesi hiç de hoş değildi. Anlattığı hikayeyi hatırlıyordum ama hikayeyi bize uyarlamış olması saçmaydı. Amacı neydi ? Ders çıkarmamı falan mı sağlamaktı ? " Kimle konuşuyorsun, söyleyecek misin artık ? " dedim telefonu kapattığını fark ederek. Bu muydu konuşması. Alo, Kubi ve kapatma tuşu. Vay canına sonunda bir görüşürüz kelimesi falan olmuyor muydu ? Göz devirdim, şu an bunu mu düşünüyordum cidden ?
" Ailenin durumu iyiymiş. " dedi durum güncellemesi yapmak adına. Derin bir nefes aldığında gözlerimi kısarak ona baktım. Bu cümlenin bir aması olacak gibi duruyordu. Yüzündeki gerginlik bunu işaret ediyor olmalıydı. " Ama çocuklar normal bir hastaneye götürmüşler. Fazla ünlüymüş ailen. " alt dudağını dişlerinin arasına aldı. " Dikkat çekmemek adına öyle yapmışlar. Zaten peşindeki kişiler de hastaneye gitmiştir. Bu açıdan iyi oldu. Merak etme, tekrar bir şey yapmak için harekete geçemezler. "
" Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ? " diye sorduğumda gözleri etrafta gezindi.
" İçerde konuşalım mı ? " sorusu öyle naifti ki hayır diyemedim. Buna inat etmemin kimseye faydası yoktu sonuçta.
" Peki. "
Birlikte evin içine girdiğimizde ilk başta yukarıya doğru çıkan merdivenleri fark ettim. Ayakkabılarını çıkardığını görünce bende eğilerek spor ayakkabılarımı çıkardım. Dolaptan hem kendine hem de bana terlik çıkardığında kaşlarım havalandı. Bunu beklemiyordum. Bir şey demeden terliği giydiğimde o önden yürümeye başladı. Etrafı incelemek istesem de şu an bunu yapmak içimi huzursuz edebilirdi. Annem ve babamı merak etmek yerine yeni geldiğim bir evi incelemek pek de mantıklı değildi sanki.
O kadar genişti ki üç tane L koltuk buraya sığmış, ayrıca tekli koltuklara da yer verilmişti. Tekli koltuklardan birine oturduğunda bende L koltuklardan onun karşısına gelene oturdum. " Evet seni dinliyorum. " dediğimde derin bir nefes aldı.
" Ailen şimdilik herkesin gözleri önünde bir hastanede kalacak. " dediğinde kaşlarım çatıldı.
" Neden gelsinler de yarım bıraktıkları işi tamamlasınlar diye mi ? "
" Sen de aynısını yapmayacak mıydın ? Bana git dediğinde sen de aileni herhangi bir hastaneye, herkesin gözü önüne sokmayacak mıydın ? " beni benim laflarımla vuruyordu. Gözlerimi kaçırsam da bu uzun sürmedi.
" Benim başka çarem olmayacaktı. İkisi aynı şey değil. "
" Bizde bunu istiyoruz işte. Farklı bir şey olmasın, sen nasıl düşünüyorsan o şekilde işlesin istiyoruz. "
" Ne demeye çalışıyorsun ? "
" Aileni bir anda ortadan kaybetseydik neler olurdu hiç düşündün mü? "
" Muhtemelen büyük bir sorgu beni beklerdi. Polisler, çevredekiler.."
" En çok da düşmanlarınız. " dediğinde sertçe yutkundum. " Aslında amaçları o evden çıkmamalarıydı. Boşuna evi ateşe vermediler. " gözlerinin koyulaştığını fark ettiğimde oturduğu yerde gerindi.
" Babamın bir düşmanı yok. " dedim korumacı bir tavırla. " Yani en azından benim bildiğim. "
" Ne kadar ilgilisin bu tür konulara ? " sorusuyla gözlerimi kaçırdım. " Her şeyini sana anlatır mıydı baban ? Ne olup bitiyorsa sen de bilir miydin ? "
Zaman üzerime tozunu akıtmış, sessizliğini bedenime bırakmaya ant içmişti. Keşke ona evet diyebilecek kadar iç içe olsaydım ailemle. Ama durum böyle değildi. " Bilmezdim. " dedim sertçe yutkunarak. Kelimelerin ağırlığını bedenimde hissediyordum. " Babam evde iş konuşmazdı ki.."
" O zaman ona bunları yapanlar hakkında hiçbir fikrin yok ? " sorusu bir jileti tenime batırıyormuş gibi irkilmeme neden olduğunda usulca başımı salladım.
" Evet. "
" Geçen ki çocuk.. " dediğinde hafifçe öksürdü. " Yani dünkü, onun bir ilgisi olabilir mi bu konuyla ? " bakışları suçlayıcı değil, sorgulayıcıydı. İçim de garip bir duygu belirdiğinde kaşlarım çatıldı. Tibet böyle bir şeye cesaret edebilir miydi ?
" Bilmiyorum. " dedim kendimi sorguda gibi hissettiğimde. Bakışlarım elime indiğinde yüzüğünü avuçlarına bıraktığım gün söylediklerini anımsadım. " Aslında Tibet 'in tek derdi benim. Ulaşamadığı bir oyuncağı gibi görür beni. " sertçe yutkundum. " Bu kadar ileri gidebilir mi, aileme bunu yapar mı inan hiç bilmiyorum. "
" Gözlerindeki öfkeyle her şeyi yapabilirdi. " dediğinde korkuyla ona baktım. " O mağazada, sana. " sertçe yutkundu. " Seni silahla tehdit eden bir adam, ailene göz dağı vermek istemez mi ? "
" Öyle sorular soruyorsun ki, gerçekten korkuyorum. " dedim ellerimi birbirine bağlayarak. " Eğer oysa, hastane ailem için hiç de güvenli değil. " başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım. " Ailemin yanına gitmeliyim, lütfen beni götürebilir misin ? " endişeyle ona baktığımda o da ayağa kalkarak yanıma geldi.
" Asıl senin orada olman doğru değil. " dedi başını iki yana sallayarak. " Ailene bunu yapan o kişiyse, istediği zaten ailen değildir. Tek hedefi sensin, bunu bile bile ona kendini mi vereceksin ? " sorusuyla irkildim. Haklıydı, bile isteye ayaklarına mı gidecektim ?
" İyi de başka ne yapabilirim ki ? İllaki bir gün onunla karşılaşacağım. " gözlerimi kapatıp bütün olanları unutmak istedim o an. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, kalbimdeki bu sancıya son vermek. Ama hiçbir istediğim gerçekleşmiyordu.
" Karşılaşmaman için elimden gelen ne varsa yapacağım. Hatta gelmeyenleri bile, getirmeye çalışırım. " arka arkaya sıraladığı kelimelerle kaşlarım çatıldı. Bunu yapmak zorunda değildi. Ben onun yapması gereken bir görev değildim. Koruyup kollaması gereken biri de değildim.
" Bunu neden yapasın ki ? " diye sorduğumda turkuaz gözleri benimkileri buldu. İkimizde ayakta duruyor, yerimizden kımıldamıyorduk.
" Yardım.." diyecek gibi oldu ama lafını kestim.
" Öylece yardım etmek için öyle mi ? Bana bir kez yardım ettin, ailemi kurtararak bir kez daha ettin. Şimdi bir başka yardım daha mı ? Sence de ben fazla olmuyor muyum sana? " gözlerim yüzünde bir değişim aradı. Ama duygularını dıştan yaşayan biri gibi durmuyordu. Keskin yüz hatları, onun yüz ifadesinin ne olduğuna karar vermeme izin vermiyordu. " Karşılığında istediğin bir şey mi var yoksa ? " sorum, soluk boşluğumda takılı kaldı. Onun da kaşları havalandığında bu soruyu beklemediğini fark ettim.
" Karşılık bekleyerek bir iş yapmam. " dedi kendini savunmaya geçmek ister gibi. " Vazifem gereği korumacı yanım karşılık bekleyerek bir şeyler yapmama müsaade etmez zaten. "
" O zaman neden yapıyorsun ? "
Turkuaz gözleri yüzümde gezindi bir süre. Ne diyeceğini bilmiyor gibi bir hali vardı. Sanki sorduğum sorunun cevabı benim yüzümdeymiş gibi beni inceliyor, dudaklarından çıkacak kelimelere yardım arıyordu. " 2019'da 474 kadın katledildi. 2020'de 384 kadın cinayete kurban gitti, 161 kadın da şüpheli bir şekilde öldürüldü. "
" Ne demeye çalışıyorsun? " dediğimde sert bir nefes verdi. " Tibet 'in beni öldürebilme ihtimali için mi yani bu yardımların? "
" O yanındaki adam.." yutkundu. " Adam denilmeyen herif, zorluyorum kendimi ağzımdan kötü kelimeler çıkmaması için. Erkekliğin silahla, zorlukla olacağını sanıyor. Asıl erkeklik kadına vurmakla, onu tehdit etmekle değil onu korumakla gösterilir. Ama o bunu bilmiyor. Bunu bilmeyen nice insanlar geldi geçti bu dünyadan. " yutkundu. " Bazılarını tanıdım, çok da yakından. Keşke hiç tanımasaydım dedirtti yıllarca o kişiler. Onların gözlerini gördüm ben, saf kin öfke vardı. O Tibet dediğin adam var ya, onun da gözlerinde olduğu gibi. "
" Yanlış.. "
" Yanlışlık yok. " dedi sertçe. " Kadına şiddete asla göz yumamam. Hele ki bir silah gösterisi olduysa, öylece arkamı dönüp de orayı terk edemem. Benim görevim bu vatanı böyle saplantılı kişilerden de kurtarmak. Bugün sana silahı belinde gösterir, korkutur. Yarın o silahın namlusunu alnına koyar, nutkun tutulur. Yapmaz sanarsın ama onun yapmamak için sebebi yoktur. Öyle kişiler hastalıklı düşüncelere sahipler, bizim gibi insanlar onları anlamaz. Ben bir kadının daha suçsuz yere, canım istedi öldürdüm diyen bir vicdansızın elinde kahrolmasına göz yumamam. "
" İyi de öyle bir şey yok. "
" Şimdilik. " sesi öfkeliydi.
" Öyle biri değil, göz korkutur evet ama... Ne bileyim ondan böyle bir şey beklemem. "
" En çok beklemediğimiz yerden darbe yeriz. " dedi korkmamı sağlayacak bir sesle. " Kusura bakma, sen istesen de istemesen de bundan sonra seni yalnız bırakamam. Sebebim, yapacaklarımın temelidir. Seni koruyamazsam, ben kendime insanım diyemem. İnsanlığımdan utanırım. Ben görmezden gelirsem, bir başkası görmezden gelirse, ne olur bizim halimiz söylesene ? "
" Beni buraya kapatarak mı korumayı düşünüyorsun? " aslında sormak istediğim bu değildi ama dudaklarım benden bağımsız konuşmaya meraklı gibiydi.
" Asla, ben bir kadını tutsak etmem. " dedi yanlış anlaşılmak istemediği her hâlinden belliyken. " Bu bana yakışmaz. "
" Sana yakışan nedir peki ? Korumak mı ? "
" Yapabiliyorsam evet. Sonuna kadar korurum. Bu da vatan görevidir. "
" Asker olduğun için mi böyle düşünüyorsun acaba ? " dedim kaşlarımı çatarak.
" Sanmam. " dedi yüzünü buruşturarak. " Bir kadını öldürmek, katletmek...İşte bu yaptıklarına ne deniyorsa...onu yapmak bir insanın yapabileceği bir şey değildir. Hayvani bir duygudur bu. Hayvanlar yaşamak, beslenmek için bu duyguları güderler, bir insan onların yaptıklarını bir kadın üzerinde yaparsa ne kadar insan olur ? " sesi yükseldi. " Bir kadını katlettiklerinde hem bir anne, hem bir çocuk katledilmiş oluyor. Bizi adam edebilecek her şeyi katlederler. Biz en çok kadınları koruyup kolladığımızda adamız. Adam olmayanlar bunun farkında olamaz zaten. " dediğinde dikkatle onu inceliyordum. O kadar haklıydı ki sözlerinde, nereden bakarsam bakayım yanlış bir tek cümle bile bulamıyordum. Onun gibi düşünen insanlar var mıydı acaba hayatta ?
" Keşke, herkes sen gibi düşünebilse.."
" Keşkeler şeytan işidir, o tür hayvanların da kanını doldurur, silahını doğrultur. O yüzden keşkelere lüzum yoktur. "
" Sen de kullandın ama cümlende. " dedim omuz silkerek. " Keşke tanımasaydım gibi bir cümle kurdun, ben söyleyince mi sorun oluyor sadece ? "
" Keşkeyi ben söylediğimde şeytan benim silahımı o türleri ortadan kaldırmam için dolduruyor..." dediğinde kaşlarımı çattım.
" Gerçekten mi ? "
" Hayır. " dedi omuz silkerek. " Haklısın, önce kendim kullanmamam gerek o kelimeyi. Sonra da başkalarına kullanma demem gerek. Bayağı dikkatlisin. " dediğinde omuz silktim.
" Sadece işime geldiğinde dikkatliyimdir. "
" Kötü. " dediğinde başımı salladım.
" Öyle. " dedim gözlerimin önüne katledilen insanlar geldiğinde iç çekerek. Bu konuda bir erkeğin duyarlı olması iç açısıydı. En azından içlerinden bir tanesi savaşıyordu tüm benliğiyle. Bazen kelimeleriyle, bazen de bileğiyle. " Biliyor musun bazen kadınları katleden o insanların hemen cehenneme gitmeleri, cezalarını çekmelerini istiyorum. Bu dünya onlara oldukça adaletli davranıyor, bir yerde cezaları verilmeli. "
" Cehennem acı çektiğin yer değil, acı çektiğini kimsenin duymadığı yerdir derler. " dediğinde kalktığı koltuğa geri oturdu. Bende L koltuğa oturduğumda bakışlarımı yüzüne sabitledim.
" Görebilmek isterdim, onların da acı çektiğini. "
" Bende. " dediğinde kapının açılma sesi yankılandı kulaklarıma. Tek duyan ben değildim. Cihangir de bakışlarını kapıya çevirince olduğum yerde rahatsız bir şekilde hareket ettim. Arkadaşları benim burada olduğumu bilmiyordu. Verecekleri tepkiden açıkçası korkuyordum. Özellikle Leman, o beni ayrı bir geriyordu. Beni istemediğini açıkça belli ediyordu.
" Biz geldik.." diyen sesi tanıyordum. Ardından gelecek cümleleri duymamak adına gözlerimi yumdum. Bunu yapmak yerine kulaklarımı tıkamam gerekmez miydi ? Cihangir 'e baktığımda ciddiyet maskesini yüzüne bürümüş bir kişilikle karşılaştım. Hep bu şekilde miydi bu adam ? " Geldik gelmesine de..." Gece 'nin sonlara doğru sesi kısıldı. Görüş açıma girdiğinde kaşlarının çatık olduğunu fark ettim. Endişeli ve bir o kadar da şaşırmış bir yüz hali vardı. Onun arkasından Mizgin girdi salona. Onun da gözleri bana iliştiğinde yürümeyi bırakıp olduğu yerde durdu.
" Sanırım pek hoş gelemedik. " diye tamamladı Gece 'nin cümlesini Mizgin. Elindeki okuma kitabını sıkıca kavramış, sanki ondan kaçıracaklarmış gibi tutuyordu.
Gerginliğim içeriye giren üçüncü kişiyle ikiye katlandığında gülümseyen dudaklarının anında düz bir çizgi halini almasını izledim. " Ne işi var bunun burada ? " diye sordu acımasızca. " Yanlış mı geldik biz ? Yine mağazada falan mıyız? " gözleri duvarlarda gezindi. " Hayır, evimizdeyiz. "
" Leman, önce bir durumu anlayalım istersen. Öfkene yenik düşme lütfen. " dedi Gece uyarıcı bir sesle. Gözleri beni inceliyor, endişeyle karışık bir duyguyla bakıyordu.
" Ne durumundan bahsediyorsun Gece ? " dedi Leman bağırarak. " Ne diye burnumuzun dibinde bitip duruyor bu kız ? Nasıl evimize kadar girebiliyor ? " soluklandı. " Ne işin var senin burada ? "
" Hayatımda hiç bu kadar şaşırmamıştım. " dedi Mizgin gözlerini bana çevirerek. " Pes. " o sırada kapı bir kez daha açıldı. Bu sefer gelenler kapıyı sertçe kapatarak içeriye koşar adımlarla girdi.
Barbaros, Kubilay ve Alparslan da girdiği gibi sadece bana baktıklarında kaşları çatıldı. Burada olduğumu bilmelerine rağmen neden öyle bakıyorlardı. " Merak etme, seni bir gün öyle bir şaşırtırım ki, bunu hatırlamazsın bile. " dedi Kubilay gerginliğini atan ilk kişi olarak konuşmaya başladığında.
" Kubi ve beni şaşırtmak..." Mizgin yüzünü buruşturdu. " İmkansız. "
Kubilay omuz silktiğinde gözlerim Leman 'a çevrildi. Barbaros onun hemen arkasına geçerek koluna dokunduğunda bir adım öne çıkarak dokunmasını engelledi. " Duymuyor musun ? " diye sordu bulunduğu yerden bizim oturduğumuz yere doğru yürüyerek. " Sana sorduğum soruyu duymuyor musun ? " bakışlarının tek odağı bendim. Aradığı sorularının istediği yanıtlar da sadece bendeydi.
" Ben.." dediğimde Cihangir konuşmama müsaade etmedi.
" Ben istedim, getirdim. " dedi çenesini dikleştirerek. " Bir sorun mu var Leman ? "
" Var. " dedi Leman dik başlılıkla. Benim yüzümden birbirileriyle çatışmalarına izin vermemeliydim. Beni buraya getirmesi başından beri hataydı zaten. " Ne zamandan beri tek başımıza kararlar veriyoruz Cihangir ? "
Mizgin 'in gözleri üzerimde gezindiğinde başını iki yana sallayarak tüm olumsuzlukları üzerime dikti. Leman 'ın gözlerinden alevler çıkıyordu. Beni sevmemişti, biliyordum. Ki bunu büyük ölçüde de hissettiriyordu.
" Leman.."
" Ne ? Bu eve ne zamandan beri birilerini getirirken birbirimize sormuyoruz ? " öfkeli gözleri bana döndü. " Ne zamandan beri birbirimizden habersiz iş yapıyoruz ? Hem ayrıca kim bu kız ? " gözleri üzerimde dolaştığında yüzünde onaylamaz ifadesi duruyordu.
" Tanımıyorum. " dedi Cihangir doğru olanı söyleyerek. Onun gibi birinin hayatının yalanlarının üzerine kurmasını bekleyemezdim zaten.
" Ama tanımadığın birini eve getirebiliyorsun, ne kadar kendinle uyumlusun. "
" Öyle olması gerekiyordu. " dedi kelimelerim üzerine bastırarak. Leman 'dan başka kimseden itiraz gelmediğinde sanki beni benimsemişler gibi hissettim. Ama bu evde beni kimse istemiyordu ki istemeleri için nedenleri yoktu. Onlar sadece bunu söylemiyor, Leman 'ın arkasında duruyordu. Bu da bir nevi git demek değil miydi ? " Ve oldu, daha fazla kurcalama. "
" Cihangir sen eve kimi aldığını bile bilmiyorsun, nasıl sorgulamamamı beklersin ? " sertçe yutkundu. " Unuttun mu bilmiyorum ama biz askeriz, bizim evimizde bu kızın olması doğru değil. Bunu öğrenir.."
" Kimse öğrenmeyecek. " dedi tehditvari bir sesle. " Kimse ondan bahsetmeyecek. " dedi. Bir nefes aldığında yüz hatlarının belirginleştiğini fark ettim. Kendini mi sıkıyordu yoksa normalde de mi böyleydi sorusu kafamı kurcaladı. " Duydunuz mu beni ? Kimse onu görmemiş, bilmiyormuş gibi davranacak. Bu konu da bir daha açılmamak üzere burada kapanacak. "
" Ama.."
" Barbar.." dedi Cihangir emrivari sesiyle. " Leman 'a odasına kadar eşlik et, kardeşim. " Gözleri Leman 'a çevrildiğinde onun göz devirdiğini gördüm.
Beni inceledi baştan aşağıya. " Hayır yani, güzel de değil. " omuz silkti. " Neden onu aramıza getirdin aklım almıyor. Sen mantıksız iş yapmazsın Cihangir, mantık bunun neresinde ? "
" Lütfen.. " dedi Barbaros Leman 'ın kolundan tutarak.
" Hiçbiriniz neden bir şey demiyor ? Neden kimse tepki dahi vermiyor ? Hani bu eve biri girmeyecekti ? Nerede şimdi o kural ? " gözleri hepsinin üzerinde gezindi. En çok da bana çarpıyor, delici bakışlarını atıyordu. " Size diyorum, ne diye susuyorsunuz? "
" Bence ben gitmeliyim, rahatsızlık verip huzurunuzu bozduğum için özür dilerim. " dedim burnumu çekerek. Gözlerim Cihangir 'e eriştiğinde gözleri bana değil Leman 'a bakıyordu. Sert yüz hatları oldukça belirgindi. " Ailemin nerede olduğunu söyler misin bana ? Yanlarına gitmek istiyorum. " Cihangir 'in önüne geçtiğimde Leman 'a arkamı dönmek zorunda kalmıştım.
" Ailesi mi ? " şaşkın sesi duyduğumda yanlış bir şey söylemiş gibi irkildim. Aslında bu umrumda olmamalıydı. " Ne alaka şimdi onlar ? "
Tırnaklarımı sıkıca kapatmış olduğum avuç içlerime geçirdiğimde kalbim huzursuzca atmaya devam ediyordu. Cihangir 'in kemikli yüzünü inceledim. Uzun sayılacak bir süre o da bana baktı.
" Gidemezsin. " diyerek diretti Cihangir. Dudaklarından çıkan tek kelimenin bu olmasını beklemiyordum. Benimle neden bu kadar ilgileniyor sorusu sürekli kulağımda çınlıyor, alacağım cevaplar beni rahatsız edebilecek olmak ihtimaline karşı geliyordu.
" Gitmeliyim, doğru olan bu. " akvaryumdan kaçmaya çalışan, deniz görmüş bir balık gibiydim. Aslında deniz falan yoktu. Bu sadece benim gördüğüm ya da uydurduğum şeydi. Dışarısı benim için cehennemdi, biliyordum. Aileme bunu yapanlar bana ne yapmazdı ki ? Ama savunmasız, birine muhtaç gibi davranmayacaktım. " Ailemin yerini söyle, eğer söylemeyeceksen arkadaşlarından biri söylesin. "
Derin bir nefes aldığında göğsünün yavaşça kalkıp inişini izledim. " Biri bize de açıklama yapacak mı ? Yoksa televizyon haber yapacak da onu mu bekliyoruz ? " Mizgin 'in sorusuyla birlikte başımı arkama doğru çevirdim. Cihangir 'in konuşmaya niyeti yok gibiydi. Bu eve beni getirmesi başından beri saçmaydı. Neden buradaydım ki ?
" Ailen hastanede. " dediğinde sertçe yutkundum.
" Ne demek hastanede ? Hani..hani onları koruyacaktın ? " tırnaklarım derimi kanattığında avcumu açtım. " Sana güvenemeyeceğimi anlamalıydım. Onları öylece hastaneye mi bıraktın ? " aslında normal bir hastanede olduklarını biliyordum, bundan bahsetmişti. Ama şu an bütün arkadaşları buradaydı, ailem nasıl güvende olabilirdi ki ?
" Dikkat çekecekti, bir anda ortadan kaybolmalarının normal olmasını mı bekliyorsun ? "
" Bir şey beklemiyorum ben. " dedim sinirlenmemek için kendimi sıkarak. " Adresi söyleyin lütfen, ailemin yanına gideceğim. "
" Pek de uzak değil. " dedi Kubilay konuyu açıklığa kavuşturmak ister gibi. Kapının bulunduğu yerde durduğu için Cihangir 'e arkamı dönerek onun yanına doğru yürümeye başladım. Bana yardım edecek tek kişi belki de Kubilay 'dı. Hem gitmemi isteyecek biriydi de.
" Nerede ? " yanına ulaştığımda gözlerini Cihangir 'e çevirdi. Tavrı anında değiştiğinde onun işaret ettiğini anlayarak sinirle soldum. " Bak, söyle lütfen. Hem ben sizin başınıza bela olacağım, bunu hiçbiriniz istemezsiniz değil mi ? " gözlerimi özellikle Leman 'a çevirdim. En çok beni destekleyen o olurdu biliyordum. Evden gitmem için çırpınan ondan başkası değildi.
" İstemeyiz. " Leman 'ın ciddi sesiyle dudaklarımda hafif bir kıvrım meydana geldi. " Ama öylece gitmene de izin veremeyiz. Burada ne döndüğünü anlamadan seni gönderemem. " tok sesini işittiğimde artık çığlık atmak istiyordum.
" Ailesi bir kazaya kurban gitti diyebiliriz. " dedi Barbaros stresli bir sesle.
" O ne demek oğlum, sanki öldüler he.." Kubilay 'ın cümlesiyle gözlerimi irileştirerek turkuaz gözlere baktım.
" Öyle de denmez be kardeşim.. "
" Sanki senin dediğin çok doğruydu. Ben en azından üsturuplu söyledim. Senin resmen adamların cenaze namazını kıldın lan, tek başına. " ikisi arasında geçen tartışmayı duyuyor ama hiçbir şey söylemiyordum. Cihangir 'e de ayrıca sinir olmuştum. Oraya dikilmiş bir heykel gibiydi.
" Ne cenazesi ? " diye bağırdı Mizgin. " Ailesi mi öldü ? "
" Bu da yangını körüklüyor, aldık mı başa belayı ? " Kubilay 'ın sıkıntılı nefesiyle söylediklerini duymamak imkansızdı.
" Ben bela mıyım yani ? Ayıp ya, cidden ayıp. Ne zararım var ki sana ? " elindeki okuma kitabına sıkıca parmaklarını sarmış, kendini korumaya almış gibi çatık kaşlarla Kubilay 'a bakıyordu.
" Şimdi zarar konusunda sana bir sürü madde söyleyebilirim. Bir ara liste yapayım, sana ulaştırırım ben bir şekilde. "
" Dalga geçiyorsun bir de ya.."
" Yok be minik, dalga denizde olur. Bizim evde işi ne ? " omuz silktiğinde dudaklarım aralık bir şekilde ikisine bakıyordum. Sanki tek derdim onların yaptığı konuşma gibi onları dikkatle izliyor olmamın bedelini kendime ödemeliydim.
" Hay senin denizine.."
" Aa, ne kadar ayıp. " dedi Kubilay imalı bakışlarla Mizgin 'e baktığında. " Alparslan, kardeşim bu sana mı benziyor gitgide ? Ağzı bozuk değildi diye hatırlıyorum. "
" Uğraşma kardeşimle Kubilay.. " dedi bezmiş bir sesle Alparslan. Onun ilgisini ben daha çok çekiyor gibiydim. Gözlerini benden ayırmıyor, dikkatle bir sonraki hamlemi merak ediyor gibi beni izliyordu.
" Biriniz bana söyleyecek mi ailemin yerini ? Yoksa ben kendi çabalarımla mı bulmalıyım ? "
" Kendi çabalarım derken ? " diye sordu Alparslan ses tonundaki merakı gizleme gereği duymadan.
" Polise gitmek.."
" Karşında askerler dururken, polise gitmek mi ? " Kubilay gülmeye başladığında yüzümü buruşturdum. " Aynı vazifeden sayılırız. Meslektaş gibi gibiyiz. Bize gelsene. "
" Karşımda muhatap olacağım bir kişi bile yok. " dedim bağırmamak için kendimi zor tutarak. " Kimse bana bir şey demiyor. Hepiniz onun ağzının içine bakıyorsunuz. Onun ailesi değil, benim ailem. Benim için söylemek zorundasınız. Hem benden de kurtulacaksınız işte, istediğiniz bu değil mi ? " gözlerim Leman 'a çevrildi. " Sen.." dedim ona doğru dönerek. Gözleri üzerimde gezindiğinde yutkundu. " Sevgilin biliyordur, lütfen bir sorar mısın? Ben sorunca kimse cevap vermiyor da. "
" Sevgilim ne alaka ? " kaşlarını çatarak gözlerini Barbaros ' a çevirdi.
" Sen sor, cevaplasın. "
" Barbar.." dediğinde Cihangir sessizlik yeminini bozdu.
" Leman, " dedi sakince.
" Cihangir bana adımı söyleyip durma. Bana nedenleri söyle. Bana ne olup bittiğini söyle, söyle ki ben de bir şeyler üretip yardımcı olabileyim. "
" İzin veremem Leman. " dedi Cihangir başını iki yana sallayarak. " Bir kez daha gözlerimin önünde aynı olayın olmasına izin veremem, anlıyor musun beni ? " nefes alışverişlerinin düzensizleştiğini fark ettiğimde, herkesin bildiği ama benim bilmediğim bir konu ortada dönüyormuş gibi hissettim. " Bile bile onu ateşe atmamı istiyorsan, buna gönlün razı geliyorsa hiç düşünmeden onu bu evden gönder. "
" O çocuk değil mi ? " diye sordu Leman yadırgamadan. " O mağazadaki çocuk seni bulup tekrar rahatsız etti seni değil mi ? " sorusunun hedefinde ben vardım. Kimse konuşmuyor benden bir cevap bekliyor gibi yüzüme bakıyordu.
" Tibet'le alakası yok.."
" Bilmiyoruz. " dedi Cihangir kaşlarımı çatmama sebep olacak bir sesle. " Emin konuşma. "
" Ne demek istiyorsun ? "
" Bir şey demiyorum, sadece emin olmadan konuşmaman gerektiğini belirtiyorum. " onunla ne zaman konuşsam bir çatışma haline giriyordum. Tibet 'i neden koruyordum hiçbir fikrim yoktu. Ama uzatmaya gerek var mıydı ?
" Bir şey mi biliyorsun ? Bir ipucu mu var, aileme bunları yapanın kim olduğunu mu biliyorsun ? "
" Keşke.." dedi Kubilay mırıldanarak.
" Bilsem, burada durmazdım. " Cihangir 'in cümlesinin içinde bin tane neden aradım. Burada olmazsa nerede olurdu sorusunu es geçerek sadece neden sorusuna cevap aradım. Zihnim benden bağımsız başka türden sorular üretiyor, felaketin ortasında kendini kısılmış gibi hissediyordu.
" Bu kadar konuşma yeter, gidebilir miyim artık ? "
" Hayır. " dedi itiraz istemeyen bir sesle. " Ailen şimdilik güvende, sen oraya gittiğinde asıl tehlike başlıyor olacak. "
" Kimin yaptığını bile bilmiyoruz. Gözlerimin önünde evimi yaktılar benim. Ailem içindeyken bile isteye, kıymaya çalıştılar hem de. Şimdi orada tekler, herkes biliyor orada olduklarını. Nasıl güvende olabilirler ? "
" Ne bir dakika yangın da ne demek ? " Leman kafası karışmış gibi bizlere baktığında ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Buradan gitmem gerekiyordu. Ailemin yanının tehlikeli olduğunun farkındaydım ama gitmeliydim de işte. Hem onlar tehlikedeyken ben neden tehlikenin göbeğinden uzaklaşacaktım ki ? Zaten her türlü zararı ben almış olmayacak mıydım ?
" Ailesiyle uğraşıyorlar işte. Bir suikast gibi düşün. Eğer Cihangir orada olmasaydı.." kaşlarını çattı Barbaros. " Umay da kurban olabilirdi. "
" Süpermen misin be oğlum ? " diye sordu Kubilay yüzünde büyük bir tebessümle. " Nerde yardım edilecek biri orada sen maşallah. "
" Biri fazla o kelimeye. " Mizgin 'in sesini duyduğumda yutkundum. Çok fazla konuşmuyordu ama konuştuğunda da can alıcı şekilde konuşuyordu. Sıcak mıydı soğuk muydu pek anlam veremiyordum. " Bu kızın ne zaman yardıma ihtiyacı olsa, bizimki orada. "
" Vurdu ve gol oldu.."
" Kubi.."
" Ne Kubi Alparslan ? " diye soludu Gece. " Doğruyu söylüyor. "
" Heyt be, sonuna kadar arkamda yürü yengem olacak kadın.." diyerek ona öpücük gönderdiğinde Gece yüzünü buruşturdu.
" Yenge ne be ? Burada bir yenge varsa o da Leman. Bana bulaşmayı deneme Kubi. "
" Tamamdır, yengem olacak kadın.." dediğinde Gece sinirle soludu.
" Ben ne diyorum sen ne diyorsun ? " omuz silkerek Cihangir 'e döndü. " Her neyse, mevcut konumuz üzerinden ilerleyelim. Lütfen herkes sakin olsun. Ortada bir olay var ve biz olay çözmeye bayılırız. O yüzden şimdi sakince oturup ne yapacağımızı tartışalım. " grubun sakinleştiricisi gibi konuştuğunda gözleri bana ilişti. " Sen istersen üzerini değiş, sana kıyafetlerimden verebilirim. "
" Gerek yok, iyiyim böyle. " diyerek onu reddettiğimde üzerine gitmek istememiş olacak ki susarak başını salladı. Aslında üzerimdekileri değiştirmek, bir duş almak iyi gelebilirdi. Ama evimde değildim, rahat edemezdim. Artık gidecek bir evim bile olmadığı aklıma geldiğinde yangının evi ne derece etkilediğini deli gibi merak ediyordum.
" O halde, şimdi hedefimiz ne ? "
" Kızı buraya getirdiyse, bizimle kalacak demektir. " diyerek araya girdi Mizgin. Benden tuhaf derecede ulaşılmaz biriymişim gibi bahsediyor olmasını görmezden gelerek gözlerimi ondan çektim. İstediğim tek şey sadece ailemin yanına gitmekti. Ama bunu bile yapamıyordum.
" Kalsın da zaten. " Alparslan onu uyarır gibi öksürdüğünde Mizgin omuz silkti.
" Kız kalıyor, itiraz da istemiyorum. Bu konu hakkında konuşmak da istemiyorum. " Cihangir 'in sert sesi üzerine Leman güler gibi bir ses çıkardı.
" Şimdilik konuşmayı ertelemek en doğrusu zaten. Hem o da kolay şeyler atlatmadı bugün. Yangın diyorum, patlama diyorum. " gözleriyle susmaları gerektiğini işaret etti Barbaros. Benim görmediğimi sanıyordu ama bu mümkün değildi. Her şeyiyle herkesin ne söyleyeceğini bile biliyormuş gibiydim. " Yoruldu. "
" O zaman misafir odasını hazırlayalım biz, değil mi Leman ? " kaş göz işareti yaptığını gördüğümde umursamadım.
" Kalmak istemiyorum. " diretecektim. Cihangir 'in önüne geçtim. " Bak seni anlıyorum. Beni korumak istedin ve korudun da, teşekkür ederim. Ama fazlasına gerek yok. Anladın mı ? "
" Anlamadım. " dedi düz bir sesle. Gözlerinin turkuazlarında daha önce kaybolan biri var mıydı merak ettim. Ona baktığımda nedense tuhaf bir şekilde gözleri dikkatimi çekiyordu. Belki de bu göz renginin nadir olduğunu bildiğim için beni çekiyordu. " Anlamak da istemiyorum. Gitmiyorsun hiçbir yere, şimdilik. " üzerine basarak telaffuz ettiği sözcüklere gerçekten gülecektim. Eğer yorgun olmasam, ona gerçekten gülebilirdim. Benim adıma kararlar verebilme hakkını nerden buluyorsun diye sormamak için kendimle savaş veriyordum.
" Yardımını yaptın ve bitti. Bundan sonrası bende. Seni anlıyorum aslında. Kaza yapmış bir araba gibiyim ben senin gözünde. " sertçe yutkunduğumda Gece gözlerini kısarak bana bakmış dikkatle beni izliyordu. " Kaza yapmış bir arabaya bakmadan öylece yanından geçemezsin. " gözlerim onun turkuazlarında kaybolduğunda güçlü görünmeye çalıştım
Omuzlarımı dikleştirdiğimde derin bir nefes aldım. " Ben kaza yeriyim sen de bakmadan geçemeyen o yolcu. " Sertçe yutkundum. " Yardımını yaptın yolcu, artık beni o enkazın ortasında bırakarak önüne bakma vakti. Arabana bin ve arkana bakmadan çek git. Sadece git işte.."
" Ya gitmek istemiyorsam ? " diye sorduğunda kimseye dönüp bakamıyordum. Bana öyle büyük bir ciddiyetle bakıyordu ki, afallayıp kalmamak için kendimi sıkıyordum. " Ya o arabadaki seni kurtarmak istiyorsam ? O zaman ne yapacaksın ? Arabadasın, kaza yapmışsın. Öylece dönüp gidemem ya.."
" Sen yapman gerekeni zaten yaptın. Bırak da ben.."
" Bırakmam. " dediğinde sertçe yutkundum. Onunla iddialaşmak hiçbir sonuç vermiyordu. O dışında buradan birine gitmek istediğimi söylemiş olsaydım belki de şimdi çoktan çıkıp gitmiştim bu evden. Ama söylemek için yanlış kişiyi seçmiştim. Cihangir beni hiç bırakacak gibi durmuyordu. Yüzünün sert hatlarından mıdır bilmiyorum ama onun tebessüm etmesi bile zorken, beni öylece bırakması imkansızdı.
" Biz odayı hazırlıyoruz o zaman.." dedi Gece araya girmek istercesine. Belki de sadece ortalığı yatıştırmaya çalışıyordu.
Cihangir 'den bir kaç adım uzaklaştığımda sertçe yutkundum. " Şimdilik, sadece şimdilik gitmiyorum. "
" Şimdilik, buradasın. " diyerek onayladı beni.
Gece Leman 'ın kolundan tutarak odadan çıkarttığında öylece ayakta dikiliyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sanki koltuğa otursam biri kalkmamı söyleyecek gibi hissediyordum. " Bu konu hakkında bir araştırma yaptınız mı ? " diye sordu Alparslan dikkatle Kubilay 'a bakarak. Cihangir sessizliğini koruyor, gözlerini benden çekmiyordu. Bu daha da gergin olmama sebep oluyordu.
" Sokaktaki kameralar çalışmıyor. " dedi olumsuz bir sesle Kubilay. " Sizin evin içinde var mıydı kamera ? Ya da bildiğin başka bir kamera ? " sorusuyla birlikte irkilerek düşüncelere daldım. Kameralar evimizde vardı ama sokaktakilerden bihaberdim.
" Evimizde var ama yangından dolayı çalışmıyor da olabilirler. " omuz silktim. " Hem bu işi yapan kişiler böyle bir ayrıntıyı gözden kaçırmazlar. Kameraların hepsi hallolmuştur bile. "
" Hiçbir suçlu arkasında iz bırakmadan kaybolamaz. İllaki kurbanının yanında bir iz bırakır. " Cihangir 'ın cümlesi canımı yaktı desem yeriydi. Ailemin kurban olduğunu bilmek kendimi kötü hissetmeme sebep olduğunda gözlerimi kaçırarak parkelere çevirdim.
Ailem kurbandı.
" Biz birkaç foto çekmiştik. Onlardan bir şey çıkar mı diye bakalım. " Barbaros Kubilay 'a kafasıyla işaret ettiğinde ikisi de gözden kayboldular. Arkalarından bakmadığım için ne tarafa gittiklerini görememiştim.
" O zaman ben bize içecek bir şeyler getireyim. " Mizgin ensesini kaşıyarak konuştuğunda " İçeriz değil mi ? " diye sorusunu yöneltti.
" Fark etmez. " omuz silktiğimde Cihangir koltuklardan birine oturarak ellerini önünde birbirine kenetledi.
" Hepimize kahve yapıyorum o halde. Ayılmış oluruz. " ellerini birbirine sürterek o da odadan çıktığında sadece Cihangir ve ben kalmıştık. Alparslan 'ın ne zaman göz önünden kaybolduğunu bile hatırlamıyordum.
Cihangir gibi ben de koltuklardan birine oturduğumda gergindim. Aklımdaki soruların bazılarının yanıtlarını almış olsam da bu bütün parçaları yerine koymama yardımcı olmuyordu. Gözlerimi özellikle ona çevirmiyor, sadece parkeye odaklamış görünüyordum. Bana bakıp bakmadığını bile şu an kestiremiyordum. Aramızda uzun bir sessizlik olacak sandım ama o bunu istemiyormuş gibi konuşmaya başladı.
" Aç mısın ? " sorusuyla irkilip ona baktım. Turkuaz gözleri gözlerimde takılı kaldığında gözlerimi kaçırmamak için büyük çaba gösterdim.
" Hayır. "
" Başka bir şeye ihtiyacın varsa, çekinmeden söyleyebilirsin. "
" Yok. " başımı iki yana salladım.
" Peki. " diyerek tekrar büyük bir suskunluğa girdiğinde Kubilay 'ın koşarak gelmesini beklemiyordum.
" Cihangir, kardeşim bi baksana. " dalgalı saçlarını kaşıyarak temkinli gözlerle ona baktı. Ellerimi birbiri üzerine koyarak derimi kazmak ister gibi tırnaklarımı üst derime geçirdim.
" Önemli bir şey mi buldunuz ? " diyerek ayağa kalktığında gözleri kısa süreli de olsa bana dokundu.
" Sen bir gel işte, sorgulamadan. " sıkıntıyla nefes verdiğinde ailemin başına bir şey gelmiş olma ihtimaliyle kasıldım.
" Aileme bir şey mi oldu ? " sorum Kubilay 'ın yüzüne çarpıp bir boşluk olarak bana geri döndüğünde yutkunarak gülümsedi.
" Yok öyle bir şey değil. " güven verici bir tebessümü dudaklarına aksesuar olarak mı koymuştu ? Bir şey var da benden mi gizliyordu ? " Aklına kötü şeyler getirme. Ailenle alakalı bir durum yok şu an. " Başımı salladığımda " Bir gel sen hadi. " diyerek Cihangir 'e kaş göz işareti yaptı.
Özel konuşacak bir şeyleri var olduğunu düşünerek yerimde gerilerek oturdum.
" Ben bir bakıp geleyim. " dedi Cihangir sanki benden izin istiyor gibi. Anlamayarak ona düz bakışlar attığımda bir süre yüzümü inceleyip sonra Kubilay 'ın peşinden gitti.
Odadan o da çıktığında büyük olan salon bana dar gelmeye başladı. Her şey üstüme geliyormuş gibi hissediyordum. Sanki her yerden yollarım çıkmaza sürükleniyordu. Yerimde oturmanın beni daha çok geldiğini fark ettiğimde ayağa kalkarak pencereye doğru ilerledim. Hava almak biraz olsun iyi hissetmeme sebep olabilirdi. Bu yüzden pencereyi açmaya karar verdim. Ama daha sonra balkon kapısı gibi bir yer olduğunu fark edince pencereyi açmaktan vazgeçerek kapıya doğru ilerledim.
Balkon kapısıydı ama bahçeye açılıyordu. Birkaç merdiven indikten sonra bahçenin çimlerine ulaşabilirdim. Arkamdan kapıyı yarı aralık bırakarak merdiven basamaklarından iki basamak inerek olduğum yere oturdum. Soğuk tenime hemen nüfus ettiğinde ürpermeme engel olamadım. Bacaklarımı kendime çekerek kollarımla sardığımda içimin huzursuzluğunu alan yağmurun yüzüme gelmesi için gökyüzüne baktım.
Küçük damlalar yavaş ritimle yüzümde can bulduğunda düşünceler zihnimi ele geçirdi. Artık neden buradayım diye düşünmek istemiyordum. İki kez gördüğüm bir adamın evine gelmek tabi ki de saçmalıktı. Bunu biliyordum. Ama gidecek başka kimsem yoktu. Ya aileme koştuğumda evin içindeyken yaksalardı? Yangını yaptıkları suçu ört pas etmek için çıkarmışlardı. Bunu çok iyi biliyordum. Ama kim neden böyle bir şeyi yaptı anlam veremiyordum. Babamın benim bilmediği bir husumetlisi mi vardı ? Gerçi Ozan amca dışında tanıdığım pek arkadaşı yoktu. Onunla da şirketler için daha sıkı olduklarını biliyordum. Ailem lükse alışkındı. Bu yüzden de ellerindekini kaybetmemek için her türlü yönteme başvurmuştu. Tibet'le olan yakınlığımız da buradan geliyordu.
Yüzümü buruşturdum. Tibet 'i hatırlamak kötü anıların canlanması demekti zihnimde.
Acaba annem ve babam şu an ne durumdaydılar ? İçimde bir kaos vardı. Kendimle bile çelişecek kadar kötüydüm aslında. Kimseyle konuşmak istemediğim kadar herkesle konuşmak istiyor, içimde ne var ne yoksa dökmek istiyordum. Okul arkadaşlarımı aramayı düşündüm. Ama bu olması imkansız bir durumdu. Tibet onları tanıyordu ve onlar aynı zamanda ortak arkadaşlarımızdı. Yerimi öğrendiklerinde benimle onu bir araya getirmeye çalışabilirlerdi. Şu an en son istediğim kişi bile olamazdı Tibet 'i görmek.
" Yağmur yağıyor, " diyen sesi duyunca irkildim. Adım sesleri yaklaştığında o da tıpkı benim gibi merdiven basamaklarına oturdu. " Üşüyeceksin. "
" İçime yağan yağmurların soğukluğunu bilseydin bunun bedenime bir tesiri olmadığını anlardın. " kurduğum cümleyi düşündüm. Gerek var mıydı böyle bir cümleye ? Kendimi sorguluyor, neyi neden yaptığımı düşündüğümde kaşlarımı çatıyordum.
" Zor, anlıyorum. " dediğinde yüzünü bana doğru döndüğünü hissettim ama ona dönüp bakmadım. Kubilay ona ne söyledi diye sormak istiyordum. Ailemle mi alakalıydı ? Eğer öyleyse bunu benim de bilmem gerekirdi.
" Kimse kendi hissetmediği sürece anlayamaz. " tırnaklarımı avuç içime batırdığımda yüzümü buruşturdum. Avuç içlerim baktığımda küçük kan damlalarını göreceğini biliyordum.
" İçinde kor alevler yandığını düşünmüştüm ben aslında. " dedi, sesinde mesafeler vardı. Bana kim olduğumu hatırlatıyor, neden burada olduğunu sorgulatıyordu. Yüzümü incelediğini biliyordum ama inatla ona bakmayı reddediyordum.
" Şimdilik öyle bir duygu yok. " dedim tok bir sesle. " Ama bunu yapan kişiyi öğrendiğimde olacak. " gözlerimi ona doğru çevirdim. " İçimde o duygu da yer edinecek. "
" Size bunu yapan kişiyi öğrendiğinde, " Sertçe yutkunduğunda adem elmasının hareketini izledim. " ne yapacaksın ? " sorusu tepkimi ölçmek, onlara ne kadar kin beslediğimin farkında olmaya yönelikti.
Ona bir cevap vermeden öylece yüzünü izledim. Bundan rahatsız olmadı. Sert ve keskin yüz hatları vardı. Yüzü pürüzsüzdü. Yeni çıkmış sakalları onu görmemi engelliyor olsa da sakalın ona yakıştığını fark ettim. Cihangir, inkar edemeyeceğim kadar yakışıklıydı. Bunu onu ilk bakışta gören biri bile söyleyebilirdi. Bir sokakta onunla karşılaşmış olsam, sanırım dönüp arkamı bir kez daha bakabilirdim. Esmer yüzünü yakından izliyor olduğumu fark edince gözlerimi turkuazlarına sabitledim. " Sen ne yapardın ? " sorum onun kaşlarını çatmasına sebep oldu. Gözleri benden ayrılmadı, benim onu incelediğim gibi o da benim yüzümün her ayrıntısını kafasına not etmek ister gibi dikkatle yüzümü izledi.
" Benim için olay basit. " omuz silkti. " Yapanları bulur, yaptıklarının aynısını onlara da yaşatırdım. " soğuk ve öfkeyle çıkan sesi aslında huzur verici bir tondaydı. Bir masal okusa, hemen uykuya dalabilirdim.
" İntikam alırdın yani, değil mi ? " çatık kaşları havaya kalktığında beni yanlış bir yola sürüklüyor gibi irkildi. Uzun kirpikleri bir kadını kıskandırabilirdi. Sanırım benimkiler onunki kadar uzun değildi.
" Evet de.."
" Sen alma mı demek istiyorsun o sondaki de ile ? " düz bakışlarında bir duygu geçişi oldu. Neydi bu ? Şefkat mi ? Onunla gece karşılaşmış olsam korkar mıydım ? Yüz ifadesi güzel olduğu kadar tehlike de kokuyordu. Bir an kendimi bir kitabın karakteri gibi hissettim. Hep öyle olurdu ya hani, karakterler önlerine çıkan adamları böyle anlatırdı. Tehlikeli görünen bir yüz. Nedense bu kitapta okuduğumuz cümle kulağımıza hoş gelirdi. Kötü çocuk seven yanımızın ağır basması bize verilen bir ceza mıydı ?
" İntikam sandığın kadar güzel bir şey değil. " tam bir ebeveyn gibiydi şu an.
" Nerden biliyorsun ? " gözlerim yüzünü tekrar inceledi. Yanağında küçük bir gamze vardı ama çok belirgin değildi. Gülümsese belirginleşir miydi ? " Çok mu intikam aldın ? " sorum onu germişti. " Ya da intikam aldıktan sonra pişman mı oldun diye mi sormalıydım sorumu ? "
" Fazla sorguluyorsun. " dedi umursamaz bir ses tonuyla.
" Normal değil mi ? " omuz silktim. " Sonuçta her gün birileri gelip ailemi pert edip, yangının ortasına bırakmıyor. " yüzümde yapay bir tebessüm yer edindiğinde bakışları dudaklarıma indi. Kalbime hançer saplanmış gibi irkildiğimde gözleri tekrar gözlerimi buldu.
" Babanın tanıdığın ya da aklına gelen bir düşmanı var mıydı ? " sorumu görmezden gelmesi canımı sıksa da sesimi çıkarmadım.
" Soru kökü bana çok yabancı. " dedim bir nefes verdim. " Düşman kelimesi özellikle. Birine karşı kötü düşünceler besler miydi babam onu bile bilmiyorum. Onu sevmeyen illaki vardır, onun da sevmedikleri. Bu normal ama onu öldürecek kadar gözü dönmüş biri.." ellerimi bacağımdan çekerek dalgalı saçlarımın arasından geçirdim. " Tanımıyorum. "
" Merak etme, buluruz. " güven veren bir sesi vardı. Ona güvenebilir miydim ? Daha doğrusu ona güvenmemiş olsam şu an onun çatısı altında ne işim vardı ki ?
" İntikam dedim ama ben..yapamam. " gözlerimi kaçırdım. " Öyle biri değilim ki, birinin canını sıkacak kelimeler kullanmak bile benim için oldukça zor. Birine bedenen zarar vermeyi düşünemiyorum bile. "
" Biliyorum. " dedi gözlerini kısarak bana baktığında tekrar ona doğru döndüm. " Öyle biri olmadığını biliyorum. Sen karıncaya bile basmamak için zig zag çizerek yolda yüreyebilecek birisin. " kelimeleri boğazımda düğümlendi. Gerçekten de öyleydim ama bunu ona söylememe gerek yoktu.
Yaralar dikiş tutmaz, açılırdı ya kendimi bir an kabuğu bile tutmayan yara gibi hissettim. Yaralarımı görebiliyor olması kolay kolay hazmedeceğim bir şey değildi. Ama belki alışabilirdim.
" Belki de sadece dıştan öyle görünüyorumdur. " omuz silktim. " İçimizdeki kirli ve kötü düşüncelerimizi kimse görmez de bilmez de sonuçta. " beni iyi biri olarak tanımasını istemiyor gibi bir ruh hali içerisindeydim. Bunu neden yaptığımı kendime bile sormaktan çekiniyordum.
" Bilmek ister.." dediğinde cümlesine devam etmesini engelleyen başka bir ses yankılandı.
" Ben de her yerde sizi arıyordum. " Mizgin 'in nefes nefese kalmış sesiyle irkilerek kafamı ona doğru çevirdim. " Yağmur yağıyor, ıslanacaksınız ki zaten ıslanmışsınız. Aklınızla zorunuz mu var ? Hasta olmadan içeri geçseniz iyi olacak. " dedi yüzünü buruşturarak.
" Yağmuru severim, yağmurda ıslanmayı da. " dediğimde kaşları çatıldı. Oturduğum yerden ayağa kalkarak tamamen ona doğru döndüm. " Hiç hasta da olmam, hem olsam bile gülü seven dikenine katlanır misali bir durum. "
" Ay, ben hiç sevmem ya.." dedi kaşlarını çatarak. " Islak ıslak.."
" Ne oluyor lan ıslak falan ? " diyerek balkon kapısında beliren Kubilay kafasını bize doğru çevirdi. Dışarı gelmedi, olduğu yerden bize bakmakla yetindi.
" Yağmuru sevmediğimden bahsediyordum. " dedi umursamaz bir sesle Mizgin.
" Sen Yağmur ismini bile sevmiyorsun ki şu su damlacıklarını nasıl sevesin ? " yarım ağız tebessüm ettiğinde imayla Mizgin 'e baktı.
" Sevmiyor demeyelim de sadece Yağmur isminde olan insanlarla iyi bir geçmişim yok diyelim. "
" Neden acaba ? " Kubilay gözlerini kısarak ona baktığında ikisinin arasında olan bir olay olduğunu anlamam uzun sürmedi. Mizgin 'in gerildiğini hissettim. Gözleri Cihangir 'e döndü.
" Fazla kurcalama, sanki bilmiyormuş gibi.." dedi dişlerinin arasından.
" Bilmez olur muyum hiç.." güldü.
" İyi şimdi kapat o çeneni. "
" O niyeymiş ? "
" Çünkü sinirimi bozacak kelimeleri kullanıyor. "
" Sebebe bakar mısın ? " diye sordu Kubilay afallayarak. " İstersen ağzımı bantla, öyle daha kolay susarım. "
" Yok ben kulağıma pamuk tıkarım. " diyerek yanından sıyrılıp evin içine girdi. Kubilay arkasında tuhaf bakışlar attığında aslında niye geldiğini hatırlamış olacak ki sertçe yutkunarak bize doğru döndü.
" Bu kızla da hiç geçinemiyoruz ha.."
" Uğraşma kızla. " dedi Cihangir.
" Aman bana ne, minikten. Siz onu boş verin de, biz bir şeyler bulduk. " dedi alt dudağını sıkıntıyla dişlerinin arasına kalarak. " Gelip bir bakmaya ne dersiniz ? "
" Nasıl bir şey buldunuz ? Yapanları mı buldunuz ? " öne atıldığımda ona doğru yürümeye başlamıştım bile. Bir kuyuya düşmüş taş gibi hissediyordum. En dipteydim. Tekrar yukarı çıkmam imkansızdan da öteydi. Bir taştım sonuçta, biri beni eline alıp yukarı atmadığı sürece yerinden kıpırdayamazdım.
" Gelin de gösterelim. Sizi arıyorduk zaten. " içeri geçtiğinde onun arkasından ilerlemek için adım attım ama koluma dokunan kolla durmak zorunda kaldım.
Cihangir beni neden durdurduğunu kendi de bilmiyor gibi bir süre yüzüme baktı. Sonra da nihayet konuşması gerektiği hatırlamış olacak ki, konuşmaya başladı. " Ne öğreneceğimizi bilmiyoruz, ne olursa olsun sakin olmayı dene olur mu ? "
" Sen öyle mi yapıyorsun ? " diye sorduğumda afalladı. Böyle bir soru beklemiyordu, bu açıkça ortadaydı.
" Bazen. " dedi sertçe yutkunurken.
" Bazen olmayan zaman dilimlerinde sakin kalamıyorsun ama değil mi ? " diye sordum imayla. " İnsan ne tepki vereceğini kendi seçemiyor ki, o anlık gelişiyor. Ama tavsiyen için teşekkür ederim. Öfkeyle kalkan zararla oturur demeye çalışıyorsun, biliyorum. Ama merak etme, öyle kolay kolay öfkelenen biri değilim zaten. Sadece yakınımdan biri yaptıysa.." yutkunmama engel olamadım. " Üzülürüm, hem de çok üzülürüm. "
Bana uzunca bir süre baktığında içeriden bir ses duyduğumuz için irkildik. Bir şey söylemek istedi, fark etmemek saçmalık olurdu. Ama söylemedi. O konuşmayınca bende bahçeye çıktığım kapıya doğru yürüyerek içeri girdim. Hepsini buradaydı. Yemek masasına dizilmişlerdi. Ellerindeki kupa bardaklardan içeceklerini içiyor, bir yanda da tartışıyor gibiydiler. Ya da çok ses geldiği için öyle bir görüntüyü zihnime kazımıştım.
" Çok şükür Yarabbelalemin.." dedi Kubilay abartılı bir sesle.
" Abartma. " diyerek dirseğiyle onu dürttü Leman 'ın yanında oturan Barbaros.
" Abartırım da parlatırım da kardeşim. " dedi omuz silkerek. " Hani bana kahve yok mu ? " gözleri Mizgin 'e çevrildiğinde sabır dilenir gibi bir hali vardı.
" Mutfakta. " Mizgin dil çıkardığında yüzünde bir zafer gülümsemesi belirdi.
Göz deviren Kubilay mutfağa doğru yürümeye başladı. " Siz neyi paylaşamıyorsunuz? " diye sordu Alparslan. Mizgin omuz silkmekle yetindi.
" Benle uğraşırsa, onunla uğraşırım. Kendi başlatmasaydı. "
" Konumuz ikiniz değilsiniz. " dedi Leman ateşkes vaad eden bir sesle. " Daha önemli bir konumuz var. " gözleri benim üzerimde gezindiğinde eliyle yanındaki boş olan yeri işaret etti. Bir yanında Barbaros oturuyordu. " Buraya oturabilirsin. "
Afallayarak ona baktım. Benimle konuşmak bile istemezken neden şimdi yanına oturmamı istiyordu anlam veremiyordum. Çok fazla düşünmemek adına gösterdiği yere oturdum. Mizgin kahvelerden birini benim önüme ittirdiğinde " Afiyet olsun. " dedi, kibarca.
" Teşekkür ederim. " diyerek başımı salladım.
Ellerim kupayı kavradığında sıcaklığından dolayı tamamen hapsedemedim avuçlarıma. Masadakilerin dikkatleri üzerimdeydi. Hepsi bir anlık da olsa bana bakıyor, sonra başka yere çeviriyordu bakışlarını. " Fotoğraflar bunlar. " dedi Barbaros zarfın içinden birkaç fotoğrafı masanın üzerine koyup zarfı da ellerinin arasında buruşturdu. " Arabada şüpheli gördüklerimizi sizi beklerken çekmiştik. Bunlar o çocukla alakalı biri olabilir. "
" Fotoğraflara dikkatli bak, belki adamlarından biridir. " Alparslan beni teşvik edercesine konuştuğunda başımı sallayarak onu onayladım.
" Hiç sanmıyorum ama şansa da bırakamayız. " diyerek elimdeki kupayı bıraktım. Elim fotoğraflardan birine gittiğinde kaşlarım çatıktı. Tibet 'in böyle büyük bir şey yapabileceğini düşünmediğim için bakışlarım umursamazdı.
Fotoğraftaki adamları incelemeye devam ettim. İlkini kesinlikle tanımıyordum. Diğer fotoğrafa geçtim onu da hiçbir şekilde çıkartamamıştım. Çok farklı yüzlerdi bana göre. " Tanıdığım bir yüz yok.." derken elime aldığım son fotoğrafı yüzüme yaklaştırma isteğiyle dolup taştım.
" Zaten adam yanındakileri gönderiyorsa salaktır. " dedi Alparslan.
" Bu.. bu Ozan amcanın koruması.. " nutkum tutulmuş gibiydi. Yüzümdeki gerginlik belli olmayacak gibi değildi. Şaşkındım, bir o kadar da ne yapacağımı bilemez bir şekilde tedirgin.
" Hoba, " Kubilay 'dan geldiğini biliyordum bu sesin. Ama ona bakmıyordum. Elimdeki fotoğrafı ezberlemek ister gibi hala ona odaklıydım. " Olaya gel.."
" İnanmıyorum. " dedim başımı iki yana sallayarak. " Bunu yaptığına inanamıyorum. "
" Ben biliyordum. " dedi Leman gür bir sesle. " Bu çocuğun başına bir açacağını biliyordum. "
" Zengin bebeleri bunlar, her halt beklenir. Babası da parasıyla olayın üstünü kapatır ve konu kapanır gider. Oh ne ala bu dünya.. " Gece 'nin dediklerini duyuyordum ama bu durum benim için oldukça büyük bir şoktu. Bunu atlatamıyordum.
Cihangir 'e çevrilen gözlerim sanki en çok beni anlayabilecek tek kişiymiş gibi onunkilerde takılı kaldı. Bana ben sana demiştim der gibi bakmıyordu. Bana yıkılırsam beni tutacak gibi bakıyordu. Yaptığım bütün yanlışları görmezden geleceğini dile getirmiyor ama gözleriyle sözsüz bir konuşma yapıyordu.
" İntikam mı Allah 'ından bulsun mu ? " diye sordu bir anda Kubilay nabzımı ölçmek ister gibi. Ona dönüp bakmadım. Gözlerimi Cihangir 'den hiç çekmedim. Dudaklarım lal olmuştu tüm konuşmalara. Kulaklarımı da sağır edebilseydim tüm sorunlar ortadan kalkacaktı.
" Soruya bak ya. " Mizgin onaylamayan bir cık cık sesiyle ortalığı yatıştırmaya çalıştığında kafam allak bullaktı.
Bunu aileme nasıl yapabilirdi ?
Sırf onu sevmiyorum, birlikte olmuyorum diye ailemi bir yangınla yok etmeye çalışmak da ne demekti ?
Onun böyle bir psikopat olacağı aklımın ucundan geçmezdi ama olan olmuştu bir kere. Geri dönüş yoktu. Artık onun içindeki canavarı öğrenmiştim. Ama öğrenmek olayları sindirebilmeme yardımcı olmuyordu. Fotoğrafı avcumun arasına alarak buruşturmaya başladığımda zihnimde büyük bir boşluk vardı. Tüm dikkatlerin üzerimde olması da oldukça rahatsız ediciydi. Onlardan uzaklaşmak, yalnız kalmak istiyordum. En azından kendimle kaldığımda düzgün düşünebilirdim.
" Ben..bir su içsem.." gözlerimi Cihangir 'den çekerek etrafta gezdirdim. Mizgin'le göz göze geldiğimde bana çenesinin ucuyla mutfak olarak düşündüğüm yeri işaret etti.
" Ben getireyim. " diyerek ayağa kalkan Gece 'yi elimle durdurdum.
" Ben alırım. " elimde buruşturduğum fotoğrafı masaya fırlattığımda hızlı adımlarla onlara arkamı dönerek mutfağa ilerledim.
Mutfakta televizyonun açık olduğunu fark ettim ama bunu umursamayarak raflarda gördüğüm bardaklardan birini alarak damacanadan suyu doldurdum. Dudaklarıma erişen su, sanki içimi ortadan ikiye ayırmıştı. Herkesten sır gibi saklanan şeyleri gün yüzüne çıkarmanın vermesi gereken bir rahatlık hissetmiyordum içimde. Yirmi iki yıllık hayatımda böyle büyük bir travma yaşamamıştım. Bazı anlar yıkılmamak için kendimizi sıkardık, şu an yaptığım oydu. Onların yanında sadece afalladığımı belli etmiştim. Ama içimde daha büyük bir yıkım vardı.
Parkeye çevrilen gözlerim elimdeki bardağı sıkıca kavrıyor, parçalara ayırmak istiyordu. Televizyonun sesi dikkatimi çektiğinde bakışlarımı parkeden çekerek yukarı doğru kaldırdım. Bir kanalın haber saati olmalıydı. Sunucu konuşuyordu ama zihnime konuştuğu hiçbir şey gitmiyordu. Sonra dikkatimi çeken bir isim belirdi ekranda. Bir görüntü de onu takip etti.
" Asrın Karabatak ve eşinin malikhanesinde meydana gelen bir yangında, aile ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Asrın Karabatak ve Kumru Karabatak 'ın durumunun ağır olduğu biliniyordu ki az önce edindiğimiz bilgilere göre vefat ettikleri öğrenildi. Kızlarından ise hiçbir haber alınamadı. Yangın da kurban giden ailenin görüntülerini izliyoruz. " diyerek konuşmasını bitirdiğinde ekrana getirilen görseller evimizdendi.
Yanıyordu, hem de cayır cayır.
Alevler yükseldikçe içimde büyüyen korları hissettim. Sıkıca tuttuğum bardak ellerimden kayıp gittiğinde dudaklarım aralıktı.
Ayak sesleri duydum gittikçe yaklaşan ama kim geldi diye bakmadım. Gözlerim haberde gösterilen videodaydı. " Ay dikkat et, ayaklarına.. " dedi bir kız sesi ama hangisinin sesiydi seçemedim. Seçmek istemedim. Koluma dokunan kişiyi de görmek istemedim.
Kafamda sürekli vefat etti kelimesi geziniyor, kulaklarımın sağır olması için yalvarmama sebep oluyordu.
Cihangir önüme geçerek kollarımdan tuttuğunda görüntüm kapanmıştı. Artık haberleri görmüyordum. Sesini duyuyordum ama görmüyordum. Gördüğüm tek şey onun köprücük kemikleriydi. Gözlerime baktığını biliyordum ama bakmak istemiyordum. Koluma dokunan ellerini sert bir şekilde ittim.
" Ölmüş..ölmüşler.." yutkunamadım. Bir daha onları göremeyecek olmanın şokunu atlatamadım. Düşüncelerim yoktu, duyduklarım vardı. " Hani güvendeydiler ? Hani bana onlar güvende demiştin ? " başımı iki yana salladığımda gözlerimden akmaya çalışan bir damla gözyaşı yanağıma doğru indi. Gözleri gözyaşımı takip ettiğinde silmek ister gibi elini kaldırdı ama buna izin vermeyerek geriye doğru adım attım. Biraz önce elimden kayan bardağın kırılan camın parmağıma battığını fark ederek yüzümü buruşturdum.
" Sana inanmıştım. " Başımı iki yana salladım. Hani koruyacaktı ailemi ? Nasıl olmuştu o zaman bunlar ? Yangın da çok kalmamış olmalarına rağmen nasıl ölebilmişlerdi ? Aklım almıyordu.
" Beni dinle. " dedi Cihangir sakin kalmaya çalışarak. Elleri iki yanıma inmiş kollarımı tuttu. Bu sefer kollarımı çekmek istesem de çekemedim. Sertçe tutuyordu ve bırakacak gibi görünmüyordu. " Bana bak ve sakin ol tamam mı ? "
Alayla güldüm. " Sakin olmak mı ? "
" Haber yalan. " dedi bir anda kendimi geriye çekmeme sebep olduğunda. " Ben ayarladım. Dikkatleri üzerinizden çekmek için ben uydurdum. Ailen hayatta ve şu an bir hastane uçağıyla yurt dışına gidiyorlar. Güvenini boşa çıkarmadım, onlar hayattalar. "
Yutkunamadığımı hissettiğimde gözlerimi kapatarak kendimi yere doğru bıraktım. Kollarımı tuttuğu için öylece oturmama izin vermedi. Bacaklarım zemine değmeden beni yakalayarak belimden tuttu. " Dikkat et, cam kırıkları bir yerine batmasın. "
Gözlerim turkuaz gözlere çevrildiğinde yanağıma bir damla daha indi. Ağlıyordum, neye ağladığımı bilmeden ağlıyordum.
Ben nasıl bir şeyin içine düşmüştüm böyle?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |