
Yedinci Ev / Anlat ona
Turkuaz gözlerin sahibini tanımıyordum. Ama içimde nedense ona karşı garip bir yakınlık hissi vardı. Zaten bize hep tanımadıklarımız daha yakın gelmez miydi ? Bin akrabanız olurdu da hiçbiri sizi sahiplenmez, kimsesiz bırakırken hiç tanımadığımız biri bizim elimizi tutar o karanlıktan çıkarırdı. Kimin derinimize inip yaralarımızı saracağını bilemezdik.
" Ne demek bu ? " derin nefesler aldığımda haber hala televizyonda gösteriliyordu. Bu kadar uzun sürmezdi normal de bu tür haberler, şimdi neden gözüme sokmak isterler gibi sürekli tekrar edip duruyordu ?
" Duydun, ailen yaşıyor. " umursamaz gibi görünse de en çok o ilgileniyordu durumumla biliyordum. Beni bu eve getirirken aklından ne geçiyordu hiç sorgulamamıştım. O da beni sorgulamadan almıştı evine. İn de olabilirdim cin de. Ama o bunları önemsememişti. Evinin kapılarını bana güvenle açmıştı.
" Ama.."
" Ailen yaşıyor işte, durumu dramatikleştirmeyi bırakır mısın lütfen ? " Leman 'ın tok sesiyle derin bir nefes aldım. Anlık şok yaşayan o değildi, tabi ki bu şekilde umursamaz konuşabilirdi.
" Dramatikleştirmiyorum. " dedim kelimenin üzerine basarak. " Sen beni anlayamazsın, içinde bulunduğum durum ne kadar zor farkında mısın ? "
" Herkesin zorlukla atlattığı bir dönem illaki olmuştur. " dedi omuz silkerek. " Atlatırsın. "
" Sen nerden anlayacaksın ki zaten beni ? Hiç aileni kaybetmekle yüz yüze geldin mi ki sen ? " sözlerim bir bıçak olmuşta kalbine saplanmış gibi onu irkittiğinde yüzümü stabil tutmaya çalıştım. Ayaklarımın altındaki cam kırıkları sağ parmağıma girmişti. Ama bunu umursamadan yerimde durmaya devam ettim.
Ona söylenmemesi gereken bir şeyi söylemişim gibi irkildi. Bir adım geriye gittiğinde yüzünde bir gülümseme oluştu. " Belki sadece yüz yüze gelmemişimdir.." diyerek sertçe yutkundu. Sonra da arkasına bakmadan hızla mutfaktan çıktı. Nereye gittiği hakkında bir fikrim yokken onun arkasından Barbaros 'un da çıktığını fark ettim.
" Sen ne hakla onunla bu şekilde konuşabiliyorsun? " diye sordu Mizgin kaşlarını çatıp dikkatimi üzerine çekerek. " Seni evimize aldık, sen teşekkür etmek yerine bize laf mı sokuyorsun ? " dudaklarımı açmıştım ki konuşmama izin vermedi. " Sana da aferin Cihangir, evimize dili uzun birini sokmuşsun. Cidden aferin ! "
" Mizgin.." uyarıcı tondaki sesiyle araya girdi Alparslan.
" Ne abi ? Doğruları söylüyorum diye ben de mi terk edeyim burayı? " kendimi çok kötü bir şey yapmış gibi hissettim. Ne demiş olabilirdim ki ben ona ? Sadece yaşadığım durumu abarttığımı sanıyordu ve ben bunu açıklamak için sarf etmiştim o cümleleri.
" Daha fazla üstüne gitme. " dedi Alparslan temkinli bir sesle.
" Size büyü falan mı yapıldı? " Mizgin sesini yükselttiğinde herkesin bakışları onun üzerindeydi. " Saçma sapan bir şekilde bu kızın arkasını kolluyorsunuz. Bu hiç hoşuma gitmedi. Onun evimize girmesine müsaade etmiş olabiliriz ama bizlerin arasına girmesine müsaade etmedik. Bu cümlenin altını çizip hepinize hatırlatmak istiyorum. "
" Mizgin, sus dedim. "
" Peki abi, ben de susayım. Leman da sussun, bir hiç olan şu kız konuşsun. " yüzüme tiksinir gibi baktığında aralarındaki bağın oldukça kuvvetli olduğunu anlamam uzun sürmedi. Abisine Leman için bağırabiliyor, içinden geçenleri dolaylamadan aktarabiliyordu. " Unutmayın, o gidici biz kalıcıyız. " diyerek mutfaktan çıktığında sertçe yutkundum.
" Bu da yırtıcı kedi gibi valla, dişlerini çıkarınca tam çıkarıyor. " Kubilay 'ın söyledikleriyle yüzüme tokat atılmış gibi hissettim. Mizgin haklıydı, bu çatının altında kalacak olan kişiler onlardı. Ben bu evde bir misafirden ibarettim. Onlar hakkında yorum yapmama da gerek yoktu. İnsanları eleştirmek bana kalmamıştı sonuçta.
" Espiri mi yaptın sen, Kubicim ? " diye sordu gözlerini kısarak Gece. Kızlardan gitmeyen, sinirlenmeden beni inceleyen bir tek o kalmıştı.
" Yaptıysam ne olmuş yengecim? " diye sordu ağzını yayarak konuşan Kubilay.
" Yenge ne be ? " yüzünü buruşturdu Gece. " Bak seni uyarıyorum, şu şekilde konuşup durursan o çok korktuğun kafan kadar olan iğnelerden yaparım sana. "
Kubilay 'ın gözleri irice açıldı. " Korku mu ? " umursamaz bir görünüm verse de yüzü korktuğunu ele veriyordu. " Ben ve iğne korkusu ? Hah ! Ufak at be yenge olduğunu kabullenmeyen saygıdeğer yengecim. "
" Bak Kubi cebimde taşıyorum ben iğneleri.."
" Aman tamam be, yok yenge falan. Sustum. Oldu mu yenge? " ağzının üstüne indirdi sertçe. " Yenge yoktu hay ağzıma.."
" Basmasana. " dedi Cihangir yere doğru eğilip ayaklarımı kaldırarak. " Ayağına batmış bile.." dedi sesli bir soluk vererek. " Gece pansuman için bir şeyler getirebilir misin ? " diye sorduğunda nutkum tutulmuş gibi ona bakıyordum. Sağ ayağımı kaldırıp incelemesine neden izin veriyordum ?
" Tabi, ilk yardım malzemelerini alıp geliyorum. " diyerek odadan çıktığında sertçe yutkundum.
" Önemli bir şey değil. " dedim ayağımı çekmeye çalışarak. " Bırakır mısın ? "
" Salona kadar yürüyebilir misin ? " diye sordu ona söylediklerimi önemsemeyerek. Kubilay kıkırdar gibi bir ses çıkardığında ona döndü bakışlarım.
Omuz silkti. " Bayağı kötü parmağın, of şuna bak kardeşim.. ah, yaralı bir kuş.."
" Yaralı değilim. " dedim üzerine basa basa. Şu an daha önemli şeyler vardı. Mesela neden bende ailemin yanında değildim sorusu yaralı olmamdan daha önemliydi. " Pansumana falan da gerek yok. Hem mesele bu değil.."
" Mesele şu an tam olarak da bu.." dedi direterek. Yerde dizlerinin üzerinde duruyordu. Eliyle de sanki kaçacakmışım gibi parmağımı tutuyordu. Ayağımdaki çorabı çıkarmamış olmasına rağmen kanı görebiliyor olmasına şaşırmıştım ki eğildiğimde parkelerinde kan olduğunu gördüm. Şaşkınlığım arttığında Gece elindeki kutuyla mutfağa tekrar giriş yaptı.
" Sen mi yaparsın ben mi ? " diye sordu Cihangir 'e doğru.
" Ya gerek yok. " dediğimde Cihangir parmağını ayağımı kesen cam parçasının olduğu yere bastırdı. " Ah ! " inlememe engel olamadığımda kalbim hızla atmaya başladı. Cam parmağıma girmiş olmalıydı.
" Kardeşim kızın ayağını iyileştirmek isterken yok edeceksin. Ne bastırıyorsun lan ? "
" Gerek olduğunu göstermek istedim sadece.. " diye mırıldandı Cihangir. Göz devirmemek için kendimi zor tuttum. " Yürüyebilir misin salona kadar ? " diye bir kez daha sorduğunda bu sefer suyuna gitmeye karar verdim.
Kollarımı göğsümde çiçek olur gibi bağlayarak " Gidebilirim. " dedim.
" Zıplarsan gidersin. " Alparslan 'dan gelen sesle derin bir nefes verdim.
" Bırakır mısın lütfen? Gidebilirim dedim. Sadece basit bir yara, sakat kalmışım gibi büyütmeye gerek yok. Üzerine bassam bile biraz acır sonra da geçer. " omuz silktiğimde elini yavaşça çekerek yukarı kalktı.
Ayağa kalktığında aramızda oluşan büyük boy farkına göz devirmek istedim. Bu kadar uzun ve kalıplı olmak bütün askerlerin yapması gereken bir şey miydi ? Sağ ayak parmağımın üzerine basmadan mutfağın çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladığımda bir penguenden farkım yoktu. Bir sağ bir sol yaparak yürüyordum.
Salona girdiğimde en yakın koltuğa oturdum. Canım gerçekten acıyordu. Cihangir Gece 'nin elindeki kutuya ulaşarak bacaklarımın önüne yere oturduğunda gerildim. " Aslında ben yapabilirdim..."
" Yapamayacağını ikimizde biliyoruz. " dedi Cihangir cümlemi bölerek. " Ayağını halledelim, aileni arayacağım. "
" Ne ? Gerçekten mi ? " diye sorduğumda ayağımı yere basınca batan cam daha derine girdi. " Ah ! "
" Uslu bir çocuk olmayı denersen gerçekten.. " dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım. Çocuk da neydi ? Onunla laf dalaşına girebilirdim ama şu an tek isteğim ailemle konuşabilmekti. Bu yüzden de uslu durmaya karar verdim.
" Çok iyi ya.." diyerek gülmeye başladı Kubilay. " Laf sokmalar kitabımda bir numaraya yerleştireceğim sizi, söz. Ama uslu bir çocuk ol, olur mu Umay ? "
" Senin öyle bir kitabın mı var ki ? " diye sordu Gece kaşlarını çatarak. Cihangir kutudan çıkardığı cımbızı elinde tutup ayağıma yaklaşınca gerildim.
" Ah Gececim, ah..benim sizin bilmediğiniz ne cevherlerim var bir bilseniz..." dedi kendini övmek istercesine bir sesle.
" İnan bilmek istemem Kubi.."
" Aa, niyeymiş kız ? Valla fesat konularda olan cevherlerimden söz etmiyorum. " güldü. " Orası apayrı bir mevzu, anlarsın ya ? " göz kırptığında bakışlarımı tekrar Cihangir 'e çevirdim.
" İğrenç esprilerinden cevher diye bahsediyor olmayasın Kubicim ? "
" Vur vur.. öyle ölmem ama ha, füze at direk. " dedi alıngan bir sesle.
" Ben de yapabilirim aslında Cihangir.." diye seslendi Gece ama onu duymak istemedi Cihangir. Elindeki cımbızla ayak baş parmağıma dokunduğunda konuşma yetisini kaybetmiş gibiydi. İşine öyle odaklıydı ki, biri onu konuşturmayı denese kızacak gibiydi yüz ifadesi.
Çam parçası ayağımdan çıktığında gözüme sokmak istercesine havaya kaldırdı. Küçük sayılmayacak kadar iri olan cam parçasına kısık gözlerle baktım. " Halledebileceğim şekildeydi Gece. Yoksa senin de yapabileceğini biliyorum. "
" Peki. "
" Bak bir şey yoktu ya hani ? Al işte kafam kadar cam çıktı ayağından. " dedi abartarak. Canımın acıdığını ona belli etmemek için gerçekten büyük çaba sarf etmem gerekiyordu. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak olası bir inlemeyi engelledim.
" Abartıyorsun. Hem hiç acımıyor, cam parçası çıktı işte. "
" Gören de her gün kendine cam batırıp çıkartıyorsun sanacak. " dedi kendi kendine mırıldanarak.
" Belki de yapıyorum, nerden bileceksin ki ? " omuz silktiğimde elindeki cımbızı bıraktı. Pamuk alarak tentürdiyot döktüğünde biraz sonra gelecek olan acıya kendimi hazırlamaya çalıştım.
" Aynen, nerden bileceğim ki ? " dedi benimle konuşmak istiyor gibi. Niye bu şekilde konuşuyordu benimle bilmiyordum. Acaba ona güvenmeyeceğimi söylediğim için miydi bu tavrı ? Alınmış gibiydi. Tuhaftı kelimeleri de. Buradan o olayla olan bir bağlantısını mı çıkarmalıydım ?
" Aynen, bilemezsin. " dedim baş parmağıma biraz önce tentürdiyot döktüğü pamuğu dokundurduğunda.
" Aynenleşmeniz ne zaman bitecek ? " diye sordu Kubilay sıkkın bir sesle. " Hayır yani, öyle laf olsun diye sormuyorum. Kendimce hesap yapıyorum. Kitabımda sizi baş karakter olarak kullanabilirim de, kaç defa aynen denilebilir diye test ediyorum işte bir nevi.." dedi alayla karışık bir ciddiyetle. Kubilay espiri yapmayı seviyordu, bu belliydi ama bence şu an çok yanlış yer ve zamandı.
" Başka bir yerde, başka şeyleri test et Kubi.." dedi tehditkar ses tonuyla Cihangir. Onu sadece Tibet 'e karşı bu şekilde konuşurken görmüştüm. Bu sesi o zamanına benziyordu. İşime karışma der gibi bir hali vardı.
" Mesaj alındı komutanım. " asker selamı verdiğinde odadan yavaş adımlarla çıktı.
" Yara derin değilse ben de gideyim. " dedi Gece ensesini kaşıyarak. " Biraz işlerim var yukarda. " gözleri bana iliştiğinde yüzünde rahatlatıcı bir tebessüm oluştu.
" Derin değil, zaten şimdi bir sargı beziyle kapatacağım. " ifadesiz suratında herhangi bir hisse yer yoktu Cihangir 'in. Hepsinin arasında en az konuşan oydu. Yeri geldiğinde konuşmayı tercih ediyordu. Gerçi yeri de ne zaman geliyordu bilmiyordum da. " Siz gidebilirsiniz. Sonra da söz verdiğim gibi ailesiyle görüşmesini sağlayacağım. " gözleri gözlerime dokunduğunda sertçe yutkundum. " Alparslan sen arayıp durumu öğrensene, ben de geliyorum birazdan yanına. "
" Hallettim say. " dedi başını sallayıp odadan çıkarken.
Odada sadece ikimiz kalmıştık ve o parmağımı sargı beziyle dikkatle sarmaya çalışıyordu. Anın içinde kaybolması istediğiniz zaman dilimlerinde yapılmaması gereken en büyük sıkıntı kendiniz olmamaktı. İnsan kendi olmaktan çıkınca, birinin kuklasından ibaret oluyordu. Zihninizden geçen her kelime dışarıya söylenmezdi. Özellikle kalp kırabilen cümleler, öyle kolay kolay söylenmezdi. Gözleri gözlerime tırmandığında sargı bezinin uç kısmını çıkmaması için bir telle tutturdu.
" Bitti. " dedi beni haberdar etmek ister gibi.
" Teşekkür ederim. " sesimde çekingenlik mevcuttu. Bir anda bu şekle bürünmüş olmam onu da beni de şaşırtmıştı. Kavisli kaşları hafif çatıldığında gözlerimi turkuazlarından kaçırdım.
" Teşekkür et diye demedim. " omuz silkti. " Kendine zarar verme yeter. "
" Kendime zarar vermedim ben. " dediğimde sertçe yutkundum.
" Nasıl oldu o zaman bu parmağın ? "
" O an öyle denk geldi.."
" Bu mu açıklaman ? Öyle denk geldi ? " gözlerime bakıyordu ama ben ona bakmayı reddediyordum. Çünkü onun turkuazlarında bir şeyler gizliydi. Hiç açığa çıkmaması gereken bir şeyler.
" Evet, başka ne olabilir ki ? "
" Daha düzgün bir açıklama olabilir mesela. "
" He ben yamuk bir açıklama yapmışım öyle mi ? Bunu mu demeye çalışıyorsun ? " turkuazlarına dokundu bakışlarım. Keşke bakmasaydım. Onun gözlerine baktığımda bir kuyuya düşüyormuş gibi hissediyordum.
" Sözelci misin sen ? " diye sordu gözlerini kısarak.
" Ne ? " kaşlarımı çattım. Konuyla ilgisi de neydi ?
" Yamuk açıklama diye bir tabir nasıl olabilir ? Hayır yani sözelciler kendi üretti de haberim mi yok ? " ciddi yüz ifadesine şaşırarak dudaklarım aralık bir şekilde ona bakmaya devam ettim.
" Babamla ne zaman konuşacağım ? " diye sordum konuyu değiştirmek adına. " Ya da annemle ? Durumları iyi değil mi ? Yani konuşabilecek durumdalar mı ? "
" Öyle olmasa biraz önce sana söz vermezdim. " dedi ciddi bir hale bürünerek.
" Konuştur o zaman beni ailemle de tut sözünü. " sertçe yutkunduğumda derin nefes almaya ihtiyacım olduğunu hissettim. Ailemle konuşacak olmanın gerginliği vardı üzerimde. Benim burada olmamı sorgulayacaktı babam biliyordum. Ama ben de onların yanına gidecektim zaten. Sadece onlarla konuşmam gerekiyordu.
" Sözlerim bir yemindir. Biz de verilen her söz yemindir. " belirgin yüz hatlarını incelemek istesem de bunu fark edecek kadar yakınımda olduğu için yapmaktan vazgeçtim. " Toplantı odasında bilgisayar var, Alparslan oradan iletişime geçmiş olmalı. Oraya kadar parmağının üzerine basmadan yürüyebilir misin ? Yoksa.."
" Yoksa ne ? Kucağına mı alacaksın küçük bir yara yüzünden ? " diye sorduğumda omuz silkti.
" Ailen seni bana emanet etti. " dedi düz bir sesle. " Bu da demek oluyor ki, eğer yürümeni engelleyecek bir durum söz konusuysa emanetimi kucağımda da, sırtımda da taşımam gerekir. "
" Bütün askerler senin gibi midir ? " diye sordum gözlerimi kısarak. Benimle fazla mı ilgiliydi yoksa ben mi öyle hissediyordum ?
" Benim gibi derken ? Neyi kastediyorsun ? "
" Ben ilk seferde anlarsın sanmıştım aslında, şaşırtıyorsun beni. "
" Şapşallık konusunda şaşırtmaktansa, kahramanlık konusunda şaşırtmak isterdim. " dedi benim gibi gözlerini kısarak.
" Çok mu çatışmaya girdin ? " sorum cevaplamayacağı yerden gelmiş gibi baktı yüzüme. Sorma dedi gözleri, o bataklığa girme. Ama bilmek istiyordum. Yanında durduğum, beni kurtaran hatta sadece beni değil ailemi kurtaran adamı tanımak istiyordum.
" Sayamayacağım kadar çok. " dedi gözlerimin içine bakarak. Vereceğim tepkiyi merak ediyor gibi bakıyordu bana. Gözleri sanki, hadi anla beni diye haykırıyordu. " Var mı başka merak ettiğin soru ? "
" Sayamayacağım kadar çok. " dedim tıpkı onu taklit ederek. Yüzünde ufacık bir tebessüm oluştuğunda çenesinde oluşan gamzesini fark ettim. " Ama şimdi tek merakım ailem. Gidebilir miyiz ? "
" Gidelim. " dedi bana yolu göstermek adına önümden yürüyerek. Açıkçası bu işime de gelmişti. Arkamdan gelmesindense önümde olmasını tercih ederdim.
Merdivenlerin alt tarafına doğru açılan bir kapıdan içeri girdiğimde kaşlarımı çatarak odayı inceledim. Alparslan odada koltuklardan birinde oturuyordu. Burası bir toplantı odasına benziyordu gerçekten. Ortada kocaman bir masa vardı ve etrafında da farklı tarzda sandalyeler vardı. Renkleri siyahtı. Pencereler yere kadar uzanıyor, bir balkon görüntüsü veriyordu ve bütün camlar siyahtı. " Tam zamanında geldiniz. " dedi oturduğu koltuktan kalkarak masaya ilerleyen Alparslan. " Biraz önce aradım ama hemşirelerin yanında olduğunu öğrendim. Serumlarını değiştirmişler. Şu an işleri bitmiştir. " dedikten sonra laptoptan birkaç yere bastı.
Ekranda aranıyor yazısını görünce ister istemez yerimde gergince ellerimi birbirine geçirdim. Ailemle bu şekilde görüşebilmek canımı sıkmıştı. Ama başımıza gelen olaylardan sonra bu en doğru olan seçenekti.
Ekran da cevaplandığına dair bir yazı daha belirdiğinde hızlı adımlarla masanın başına ilerledim. Ayak baş parmağımı yere basarak inlediğimde acısı umrumda bile değildi. Ekranda ilk başta babamın yüzünü görünce kendimi tutamayarak ağlamaya başladım.
" Baba ! " diye haykırdığımda babamın gözleriyle çakıştı gözlerim. Elimi bilgisayarın ekranına koyarak sanki yüzüne dokunabilirmiş gibi dokunmaya çalıştım.
" Kızım? " diye mırıldandı babam yattığı yerden doğrularak. Üzerinde beyaz hastane önlüklerine benzeyen bir kıyafet vardı. Burnumu çekerek kendimi toparlamaya çalıştım.
" Benim baba, benim Umay. " gözlerimden bir damla yaş yanaklarıma doğru düştüğünde elimin tersiyle sildim. " Nasılsınız ? Annem nasıl? Neredesiniz baba ? "
" Umay. " dedi annem babamın sol tarafından kafasını göstererek. Başına ameliyathaneye giren doktorların taktıkları o poşete benzer şeylerden geçirmişti. " Buradayım kızım. "
" Anne ! " diye mırıldandım adeta. Onları o kadar çok özlemiştim ki yanlarında olup onlara sarılmam gerekirken ben onların bir ekran uzağındaydım.
" Güzel kızım, endişe etmene gerek yok. Biz iyiyiz. " genzini temizledi annem. Çok mu yorgundu ? Sesi oldukça yorgun geliyordu.
" Kim yaptı bunu bize baba ? " diye sordum kendime engel olamadan. " Kimimiz var bizim ? Kim düşmanımız? Ben..Ozan amcanın adamlarını gördüm. Fotoğrafları vardı bizim evin civarında çekilmiş. Hem de olay anında. Onlar mı bunları yapanlar ? Ben Tibet 'i reddettim diye mi tüm bu başımıza gelenler ? " babam yüzünü ekrandan çevirdi.
" Çok üzgünüm Umay. " dedi bana bakmayarak. " İnan yüzüne bakacak kadar bile yüzüm yok güzel kızım. Sana bunu ben yaptım. Sonra da her şey başımıza patladı. Ben bu kadar cani olacaklarını hiç düşünmemiştim. "
" Ne yani ? Gerçekten onlar mi yaptı her şeyi? " inanamıyordum, bazen görseniz bile inanmak istemezdiniz ya hani ? İşte o durumdaydım. Yakınımızdaki birinin bunu yapmak ihtimalini kabul etmek istemiyordum. Bu bir nevi suikasttı.
" En çok yakınlarımız zarar verir bize. " dedi babam zor nefes alıyor gibi öksürerek. " Bunu hiç unutma kızım. Dostum dediklerimiz ezer geçermiş bizi de bilemezmişiz. Hançerlerini ilk indirişi de değilmiş üstelik. "
" İlk değilmiş derken neyi kastediyorsun ? " diye sordum kaşlarımı çatarak. Başka ne yapmıştı da benim haberim yoktu.
" Öğrenmemen senin adına daha iyi olacak Umay. Onları hayatından tamamen çıkar. İyilikleri de kötülükleri de kendilerine kalsın. " tiksinir gibi sarf ettiği cümleleri zihnime kazıdım. Bu saatten sonra zaten Tibet'le bir işim olmazdı. Ki daha önceden de hep babam için görüştüğüm biriydi. " Bizler artık ölüyüz Umay. " dediğinde burnumu çektim. Yaşadıklarımız zoruma gidiyordu. Bize bunları yapanlar elini kolunu sallayarak dışarda geziyorken bizim gizlenmemiz hiç adil değildi.
Hayat hep bundan ibaret değil miydi zaten ? Gerçek suçlular dışarda bizlerin arasında gezerken, masumlar bir kutuya kapatılmıyor muydu ?
Asıl masum insanların hayatı bu dünyada ölüyordu da kimsenin bundan haberi yoktu.
" Yaşayan ölüsünüz baba. " gözlerimi yumarak söylediğim kelimenin ağırlığını hissettim. Bir şarkı söylemiş de kimse tarafından duyulmamış gibi hissediyordum.
" Sen de öylesin artık Umay. " dedi babam tok bir sesle. " Bundan sonra Karabatak ailesinden hayatta kimse kalmadı. Duydun mu beni kızım ? Biz o gün yandık kül olduk. Sen evin içinde öldün, annenle ben de o hastane odasında. " cümleler yakar kavurur muydu içimizi ? Bazen her şeyden çok cümleler vururdu bizi. Bir silahtan çıkan kurşunla ölmeyebilirdiniz ama bir kelime sizi öldürürdü. " Karabatak ailesi tamamen öldü. "
" Karabatak ailesi öldü. " tekrar ettim babamın arkasından aynı cümleyi. Sanki defalarca tekrar edersem kabul edebilirmişim gibi geldi gerçekleri. Sanki onların yokluğuna bu şekilde alışabilirmişim gibi geldi.
Sadece kendimi kandırdığımın da farkındaydım. Ama her insan biraz kanmak istemez miydi kendini inandırmak istediklerine ? " Aynen öyle Umay. Senin ailen öldü, sen de öldün. Sen artık başka birisin. Cihangirle konuştum, okulunu bir şekilde ayarlamaya çalışacak. Biliyorsun son senen ve ben verdiğin emeklerin boşa gitmesini istemiyorum. Sana yeni bir kimlik çıkaracak. Artık sahte bir adla yaşayacaksın. " yüzüme tokat atılmış gibi irkildim. " Soyadın değişecek. Düzenin değişecek. "
" Bunlar önemli değil baba, inan okul bile umrumda değil. Her ne kadar sonuna kadar ilerlemek istesem de şu an olmak istediğim tek yer sizin yanınız. Beni de alamaz mısınız yanınıza ? " annesinin eteğini tutan, lütfen diye yalvaran bir çocuktan farksızdı sesim. Babam sertçe yutkundu.
" Umay, senin orada kalman gerekiyor. " dedi babam tuhaf bir sesle. " Elbet görüşeceğiz ama şimdilik orada kalmalısın. Şirketin son durumları pek iyi değildi biliyorsun.." dedi başını öne eğerek. " Çok param yok, varlıklı bir adamım ama hiçbir şey yapamıyorum. Ölüyüm, hiçbir şekilde paralarımı kullanamıyorum. Bu yüzden Cihangir'le bir anlaşma yaptım. Sen onların yanında bir süreliğine kalmak zorundasın. En azından ben kendimi toparlayıp burada bir düzen kurana kadar orada olmalısın kızım. Zaten biz de uzun bir süreliğine hastanede kalacağız. Annenin durumunu biliyorsun, hastalıkları tetikledi. " derin bir nefes aldı.
" Annem iyi mi ? " artık kendime üzülemez durumdaydım. Ailem beni istemiyor diye algılıyordu zihnim ama durum öyle değildi. " Astımı var onun, alevlerin arasında fazla kalmadı aslında ama yine de etkilenmiş olabilir. "
Annem dayanamayarak ekranda belirdiğinde kolunun sargılı olduğunu fark ettim. " Sorun yok Umay, endişe etme kızım. Cihangir bizim için her şeyi ayarladı. " gözlerim Cihangir 'e kaydı. Ailem için ne kadar çok şey yapmıştı öyle ? Bana bakıyordu. Turkuaz gözlerinde ne vardı öyle? Hangi duyguydu o ? Anlam veremiyordum. " Evet astımım için hastanede kalmamız gerekiyor bir süre ve seni onlardan başka birine emanet edemezdik. Dostlarımızdan çok düşmanlarımız varmış bizim. " dedi, bir nefes aldı. " Ne çok düşman edinmişiz kendimize. "
" Ben neden gelemiyorum ki yanınıza? Tıpkı size ayarladıkları gibi bana da ayarlayamazlar mı gelmem için bir şeyler ? "
" Ayarlanmaz. " dedi babam tok bir sesle. " Hem öyle bir ihtimal olsa sence seni tam da şu an yanıma almaz mıydım Umay ? "
" Alırdın. " dedim kendimden emin bir sesle. " Her ne olursa olsun beni yanına alırdın baba. " gözyaşlarımı bir kez daha elinin tersiyle sildim. Ailemden uzakta yaşamak zorundaydım. " Peki ne zaman gelebilirim en yakın ? "
" Belli bir tarih veremiyorum. Belki bir hafta sonra belki de bir yıl. " ilmek ilmek işledi babamın sözleri. " Okulun bittiğinde büyük ihtimalle gelebilirsin diye düşünüyorum. Sen gelene kadar dediğim gibi benim burada düzenimi kurmam gerekiyor. "
" O düzeni birlikte de kurabiliriz. " dedim alıngan bir sesle.
" Yapma ama böyle.. "
" Bir şey yaptığım yok, bir ben yokum yanınızda. Fazla mı geliyorum size ? " kelimelerim bir topaç olup döndü durdu kulaklarımda.
" O da nasıl söz? Ben fazlalıksın diye mi almıyorum seni yanıma? Hiç duymamış olayım. "
" Ama öyle.."
" Şu an beni anlamıyorsun ama anladığın gün bana hak vereceksin biliyorum. "
" Ya anladığım gün çok geç olursa her şey için ? " istemiyordum işte, burada kalmak istemiyordum. Bu kişiler kimdi ki onların yanı ailemin yanından bile güvende olabiliyordu ? Babam onlara nasıl bu kadar güvenebiliyordu ?
" Öyle bir şey yok.."
" Baba sen dostun tarafından yeni bıçaklanmışken, bir başkasına aynı gün içinde nasıl güvenebilirsin ? " afalladı babam karşımda. Böyle bir soru sormamı bekliyor olmalıydı diye düşünmüştüm. Ama aksine aklına bile gelmemiş gibi davranıyordu şu an. Alparslan 'ın güler gibi bir ses çıkardığını duyunca ellerimi yumruk yaparak masanın altına doğru gizledim.
" Kimseye güvenemeyiz.." dedi gözlerini kaçırarak. " Ama onlar kimse değil Umay. " dedi net bir sesle. " Onlar bizim devletimizin askeri. Onlara güvenmeyip de kime güveneceğiz? Benim devletimin askerlerine güvenim tamdır. Koruması gerekilenleri senden benden iyi bilirler. Seni önce Allah 'a sonra da onlara yani..Cihangir 'e emanet ettim. Lafımın üzerine de laf söyleme, bir şeyleri sorgulama. "
" Ama baba.."
" Sorgulama derken bile ama diyorsun. " onaylamaz şekilde başını salladı. " Sen akıllı bir kızsın. Ne olup bittiğini anlaman uzun sürmez, biliyorum. Devlet meselesi değil sonuçta ama şimdilik gizli kalması gerekiyor her şeyin. "
" Benden bile gizli kalması gereken konu neymiş çok merak ettim. " belki de ilk defa bu kadar alıngandım. Bilmiyordum. Öfke kanımda dolanıyor, kendini ortaya çıkarmak için adeta yalvarıyordu. Ama şu an öfkeyi hissedemeyecek kadar karmaşık duygularla cebelleşiyordum. Zihnim karışmış bir iplikten ibaret olabilirdi.
" Cihangir 'in yanından ayrılma. Dediklerinden de çıkma, olur mu ? Beni zora sokma lütfen. "
" Ha, bundan sonra onun himayesi altına mı gir diyorsun bana ? " dedim derin bir nefes vererek. İşte şimdi öfke bütün duygularımın önüne geçmiş, beni çıldırmak için zaman kolluyordu.
" Öyle bir şey kastetmediğimi çok iyi biliyorsun. "
" Hayır bilmiyorum. " sinirim aslında en çok kendimeydi. Nerden karşıma çıkmıştı bu insanlar ? Nerden denk gelmiştim de hayatımın odak noktası olmuşlardı ? Cihangir 'i hayatımın orta noktasına babam kendi elleriyle bırakıyordu. Beni yanına alıp bu olayı burada durdurması gerekirken neden bu yolu izliyordu ? " Anlatsana bana ne demek istediklerini, tane tane. "
" Bunlar için zamanım yok. "
" Senin de bir tek bana zamanın yok zaten baba. " hüzünle gözlerimi kaçırdım. Üstüne gidiyordum farkındaydım ama bunu da yapmak zorundaydım. Yoksa babamın inadıyla başa çıkamazdım.
" Bunu hiç söylemedin varsayıyorum. "
" Sen bilirsin. " dedim omuz silkerek. " Ne de olsa onun yerini dolduracak bir ton cümle söyleyebilirim sana. "
" Bak bana kafa tut diye aramadım seni. " dedi babam hiç beklemediğim bir anda. " Bu arada Cihangir, Umay 'ın telefonunu da değiştirirsin diye umut ediyorum. Sinyallerinden bir şey elde etmek isteyebilir Tibet. Ona hiç güvenmiyorum. "
" O iş halloldu bilin. " dedi güven verici bir sesle. Göz devirmeden edemedim.
" Bana da güvenmiyor gibisin baba. En güvendiğin kişi kızın değil de yeni tanıdığın Cihangir bey gibi geldi bana nedense.."
" Alınganlık yapmanın sırası değil. " diye uyarıda bulunduğunda sertçe yutkundum. Gözyaşlarım dinmişti. " Her şeyin bir yeri ve zamanı var. Sana şu an geri planda olanları anlatmanın yeri ve zamanı değil. Beni anla, rica ediyorum. "
" Peki. "
" Umay. " dedi babam kabullenişimin altın da yatan sebeplere dikkat etmiş olacak ki. " Cihangir 'e kötü davranma. Ondan ben rica ettim. O benim yanıma gelmenin en doğrusu olacağını düşündü ama ben ısrar ettim onun yanında kalman için. Çünkü ben kendimi bile koruyamadım kızım. Evimize kadar girdiler, kameralara güvenliklere hiç aldırış etmeden. Annenle beni darp ettiler. Bunları sana söylemek istemezdim ama zaten ilk sen görmüşsün. "
" Evet, sizi o haldeyken gördüm. "
" O zaman biraz anlayışlı olacağını düşünüyorum. Dediğim gibi senin orada kalmanı ben istedim. Ben kendini bile koruyamayan bir adamım, seni yanıma getirmem sadece sana yaptığım en büyük haksızlıktan ibaret olur. Sen, seni gerçekten koruyacak birinin yanında kalmalısın. " gözleri yanındaki hemşireye kaydığında farklı dilde konuşmaya başladı. " Benim konuşma sürem dolmak üzere.." dedi temkinli bir sesle. " Merak etme bu son konuşmamız değil, ben seni arayacağım. "
Ve sonra ekran kapandı.
Ben veda bile edemedim aileme.
Siyah ekrana baktım, kaldım.
" Bari bir veda cümlesi söyleyebilseydim. " diyerek bilgisayarın ekranını hızla kapattım.
Sinirle oturduğum sandalyeden kalktığımda ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Baş parmağımı yere hızlı çarpınca inleyerek yüzümü buruşturdum. " Onca şeyin arasında bir sen eksiktin gerçekten. " diyerek yakındığımda odanın kapısı açıldı.
" Alparslan bir baksana.." diye seslendi Gece kapı aralığından. Alparslan hızla odadan çıktığında gözlerimi kapatarak sakinleşmeyi diledim.
Babam bana nasıl böyle yapabilirdi ? " Büyük ihtimalle şarjı bitmiştir. " sesinin altında yatan merhameti işittiğimde duymak istemedim gerçekleri. Kendimi kandırmak istedim. Bilerek kapatmış olsun istedim. Babama sinirlenmek istedim. " Yoksa o da sana veda etmeden kapatmazdı. "
" Babamı bu kadar yakından tanıdığını bilmiyordum. " dedim dudaklarıma oturan acı bir tebessümle. Göz ucuyla ona baktığımda, onun da bana baktığını fark ettim. Turkuazları yine üzerimdeydi.
" Açıkçası pek tanıdığım söylenemez. " dedi açık olarak.
" Her tanımadığın insan hakkında da yorum yapar mısın ? " sorum üzerine yüzünde bir tebessüm oluştu ya da ben öyle hayal etmek istedim. Pek yüzünde gülümsemeye yer verecek biri gibi durmuyordu. Bakışları kadar yüz hatları da sertti.
" Yorumlarla işim yoktur. " kısa ve net konuşuyor olması beni daha da sinir ediyordu. Bunun farkında olarak mı konuşmalarını bu denli sakin yapıyordu benimle ?
" Ama babam hakkında bir yorumun var. " dedim üzerine gitmeye çalışarak. Ama farkında değildim ki, üzerine gittiğimde yüzüme tokat gibi inecek gerçeklerin.
" Yorum değildi, bana bilgi geldi. " elindeki telefonu gösterdiğinde alnıma sertçe geçirmek, dudaklarımı da bir iğne iplik bularak dikmek istedim.
" İyi. " dedim trip atar gibi. Benim onunla alıp veremediğim neydi ? Kendimi sorgulamak, ona yaptığım haksızlıkları bir bir saymak istiyordum. Ama bunu yapabilecek cesareti kendimde bulamıyordum. " Babamın istediklerini yapmak zorunda değiliz. " dedim direk konuya girerek. " Ben kendimi koruyabilirim. Kimsenin korumasına ihtiyacım yok. " turkuaz gözleri kısıldığında derin bir nefes aldım. " Ne bakıyorsun bana öyle ? İnanmıyor musun sen benim kendimi koruyabileceğime ? "
" Lafta herkes kendini koruyabilir. " dedi omuz silkerek.
" Karate biliyorum ben. " dedim kollarımı göğsümde toplayarak. " Seni yere serebilirim. "
Kaşları havaya kalktığında alt dudağını ısırdı. " Biliyorum. " dediğinde aniden kaşlarım çatıldı.
" Biliyorum mu ? Nerden biliyorsun ? "
" Evime girdirdiğim birinin hakkında kısa bilgi edinmem sana yanlış gelmemiştir umarım ? " diyerek soruma soruyla karşılık verdiğinde gözlerimi kapatarak sakinleşmeyi çalıştım. Hakkımda ne bilmek istiyorsa bilebilirdi. Kara bir geçmişim yoktu. Tabi Tibet'ten başka. Ama bunu gizlice yapmış olması biraz zoruma gitmişti.
" Çok yanlış geldi. " dedim hırsla. " Ne yapsak acaba ? "
" Bilmem. " dedi kendi kendine. " Seni ilk gördüğümde ben de kendime bu soruyu sordum. Yanlıştı, seni senden öğrenmem gerekirdi. Ama işimi de riske atamazdım. Söylesene, sana sormuş olsaydım. Sen kimsin diye, bana ne cevap verirdin ? "
" Vereceğim cevabı gerçekten merak ediyor musun ? " diye sorduğumda başını salladı.
" Evet. "
" Ben Sabahattin Ali 'nin Kürk Mantolu Madonna kitabında 149. Sayfanın ilk paragrafının son satırlarında gizliyim, beni gerçekten tanımak istiyorsan orada bul derdim. " sertçe yutkundum. Böyle bir şeyi ilk kez onunla karşılaşmış olsam söylemezdim. Ama şu an ki durumumuzda gayet yerinde bir cümleydi.
" Bir kitabın cümlesinde gizlisin demek. " dedi şaşırdığını belli ederek. " Böyle bir tarifi beklemiyordum. "
" Suratından belli beklemediğin. " elimle yüzünü işaret ettiğimde derin bir nefes aldı.
" Genelde yüz ifadelerimi pek belli eden biri değilimdir. " açıklama yapması beni şaşırttığında dikkatle ona bakmaya devam ettim. " Şaşırdığımı belli etmem pek de iyi olmadı. "
" Ne o ? Artık yüz ifadelerini kontrol edemeyeceksin diye mi korktun ? "
" Bir nevi öyle de denilebilir. " dedi umursamaz görünerek.
" Bence numara yapıyorsun. " gözleri gözlerimin içinde geçen duyguları okumak istiyor gibi bakıyordu. " İstedin ve suratını o şekle soktun. Olan biten bu. "
" Baban oldukça akıllı biridir demişti. " dedi derin bir nefes alarak. " Haklıymış. "
" Bunu bir övgü olarak mı almalıyım ? "
" Bilmem, övgüye girer mi ? "
Omuz silktim. " Sen hep böyle sorulan sorulara, sorularınla mı cevap verirsin ? "
" Soru mu sordun ki ? " dediğine göz devirdim.
" Hiçbir şey söylememişim varsayalım lütfen. " ellerimle alnıma masaj yaptığımda dikkatle beni izlediğini fark ettim. Ona sataşacak kadar iyi hissetmiyordum açıkçası kendimi. Bugünün şoku hala üzerimdeydi. Öğrendiğim gerçekler, yaşamak zorunda olduğum hayat ve alışmam gereken yeni bir ortam vardı. Bunları hazmetmek pek de kolay olmayacaktı.
" O sayfada ne yazıyor ? " diye sorduğunda masanın kenarına oturdu. Tamamen oturmamıştı. Sadece kalçasının belli bir kısmı dengede olacak şekilde masada duruyordu. Buna oturmak denilir miydi bilmiyordum. Kafamı iki yana sallayarak ne demek istediğini sorguladığımda tekrar konuştu. " Kürk Mantolu Madonna kitabında. Kendini bulduğun o paragrafta. "
Yüzüme büyük bir tebessüm yayıldı. " Kitabı hiç okudun mu ? "
Kaşları çatıldı, düz bir çizgi halini aldı. " Yıllar önce evet, okumuştum. "
" Hatırlamıyorsun yani ? " diye sorduğumda omuz silkti.
" Beni derinden etkilemeyen kitapları pek hatırladığım söylenemez. "
Buruk bir tebessüm yüzümde belirdi. " Seni ne kadar etkilemediyse beni de bir o kadar etkiledi. " dediğimde evimde aynı kitaptan dokuz tane olduğu aklıma geldi. Bir tanesinin sayfaları kırıştığı için almıştım yenisini, bir tanesinin de üzerine su dökülüp sayfalarının buruş buruş olmasından dolayı. Sevdiğim kitaplara zarar geldiğinde içim gidiyordu. Kitaplarım, bir anne için çocuğu neyse benim için de öyleydi aslında. " O kitaptan evimde 9 tane var. " dediğimde çatık kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. " Çok sevdiğim şeyleri biraz abartarak seviyorum sanırım. Takıntım gibi bir şey de diyebiliriz. " gözlerimi kaçırdım. " Şimdi elimde bir tane bile yok, ne kadar acı. Gözümden bile sakındığım kitaplarım..bir yangına kurban gitti. " alt dudağımı dişlerimin arasına alarak ısırdım. " Her neyse, o kitabın dediğim sayfasında ' Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, ' Bu öyle olmayabilirdi ! ' düşüncesi, yazıyor. " dedim acı tebessüm eşliğinde. " Beni etkilen çok cümle vardı kitapta aslında ama şu an ki durumuma en uygun kısmı sadece buydu. ' Bu böyle olmayabilirdi ' eğer ben Tibet 'e mağazada o şekilde davranmamış olsaydım, bütün bu olanlar olmayabilirdi. " sertçe yutkundum. " Ben orada bir fırsatı kaçırdım. Ben orada ailemle hep beraber olabilme fırsatını kaçırdım. "
" Bence yanlış düşünüyorsun. " dedi tekrar kaşlarını çatarak.
" Senin ve benim yanlışlarımız farklıdır o halde. " Omuz silktim. " Eminim ki doğrularımız da farklıdır. Seninle benim her şeyimiz farklıdır. "
" Böyle düşünmene sebep olan şey nedir ? " uzun uzun yüzüne baktım. Sonra gözlerim vücuduna indi. Gerçekten hatırı sayılır şekilde uzun bacakları vardı. Gövdesi oldukça iriydi. Kollarımı bedenine sarmak istesem ellerim arkadan birbirine dokunamayabilirdi. Kasları bunu engellerdi. Gömleğinin altından bile belli olan adonis kaslarından gözlerimi çekerek turkuazlarına sabitledim.
" Bilmiyorum. " dedim ona cevap vermek istemeyerek. " Çıkılmaz bir sokaktayım, bütün çıkışları kapatmışlar ve geldiğim yön de artık kapalı. " dedim sorusuna cevap vermekten kaçarak. Neden kaçtığımı bile bilmiyordum.
" Tırtılın yolun sonu dediğine Allah kelebek demiş, hiçbirimiz başımıza gelecek iyi şeyleri tahmin edemeyiz. " cümleleri beni derinden sarsmamalıydı. Afallatmamalıydı. Ama ne dersem tersi oluyordu. Bir şekilde beni şaşırtıyordu.
" Beni anlayamazsın. " dedim afalladığımı ona göstermeyerek. Kendimi gizlemem gerekiyordu onun yanında. En çok da duygularıma hakim olmalıydım, onun da hakim olabildiği gibi.
" Gözyaşlarımı göremezsin dedi balık, çünkü ben suyun içindeyim. " dediğinde sertçe yutkundu. " Ama göz yaşlarını hissedebilirim diye cevapladı onu su çünkü sen benim içimdesin." diye de tamamladı cümlesini. Kalbim şimdi tıpkı kafesinden çıkmak için çırpınan bir kuş gibi hızla atıyordu. Uyuşmuştum kelimeleriyle. Bir insanın cümlelerinden korkmalıydık belki de en çok. Çünkü bazen öyle bir şey söylerdi ki, kendimizi ona tutulmuşken bulurduk.
Hiç kokusunu bilmediğim birinin artık kokusunu bilmek gibiydi Cihangir 'in yanında kalmak. Beni cümleleriyle etkilen bu adama olan bakış açım değişecek diye ödüm kopuyordu. İnsan en çok kendine yardım eden kişilere güvenmek isterdi. Böylelikle de o kişiye karşı duygusal bir bağ kurardı. Ben o bağı kurmak istemiyordum. Bilinçliydim bu konuda oldukça. Bu yüzden onun süslü cümlelerine kanmayacaktım. Beni kandırması kolay olmayacaktı. Küllerimi külleri yapmak isteyen birine verebilecek bir yangınım yoktu benim.
" Fazla kitap okuyorsun galiba ? " diye sordum etkilendiğimi belli etmemek adına. " Hangi kitaptan bu ? Okumamış olmalıyım. "
" Bilmem. " dedi omuz silkerek. " Unuttum. "
" İşine gelmeyince mi unutmayı seçiyorsun ? " turkuaz gözlerine bakmamak için bütün duvarlara sonsuza dek bakabilirdim. Çünkü onun gözlerine bakınca geri çekmek istemiyorum. Sanki onun gözlerinde beni anlayacak parıltılar vardı. Sanki hiç kimsenin anlamadığı kadar beni anlayabilirmiş gibi bakıyordu bana. Bakışları ne kadar soğuk ve uzak olsa da bu çıkarımları yapabilecek kadar uzun bakmıştım turkuazlarına.
" Herkes öyle yapmaz mı ? "
" Sen de herkes gibisin demek.."
" Belki evet, belki hayır. " açık uçlu bir cevap verdiğinde dedin bir nefes alma ihtiyacıyla dolup taştım.
" Bazen seni sessize almak istiyorum. " diye itiraf ettim biraz önceki cümlelerine oranla. Daha öncesinden de bana bir serçenin hikayesini anlatmıştı. Ne kadar çok değişik şeyler biliyordu öyle? " Cümlelerin öyle haklı ki, içinde kendimi kaybetmemek sözlerine kapılmamak için susmanı diliyorum. "
" Kendini kaybedeceğin son insan bile olamam. " sesi düzdü ve bir o kadar da net. Hiç kimsenin ulaşmadığı o sert noktasında gibi hissettim kendimi. Kendine yaklaştırmadığı kırmızı çizgilerine dokunuyor gibi hissettim kendimi. Öyle heyecan vericiydi ki ama onun tarafından da reddediliyordum bir taraftan da.
" Kesinlikle. " diye onayladım onu. İmkansız gelen şeylere karşı bir çekici yanım olduğunu bilmese de olurdu. " Ozan amcalar yaptı değil mi ? " diye sordum sertçe yutkunarak. " Bütün düzenimi onlar mahvetti, değil mi ? "
" Fotoğrafta gördüğün adam onun adamıysa, evet. Ailene bunları yapan kişiler onlar. "
" Ya başka birileri tuttuysa o adamları ? "
Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Yüzünde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum. Çünkü canı istemediğinde herhangi bir yüz ifadesi olmuyordu. Bunu nasıl yapabiliyordu ? " Neden bir başkasının yapmış olmasına inandırmak istiyorsun kendini ? " diye sordu. " Gerçeklere gözünü kapatmak kolay mı geliyor yoksa ? "
" Bilmek acıtıyor bazen, bilmesem daha iyiydi demek istiyor insan ya tam o evredeyim. Hiçbir şeyi bilmemiş olmayı dilerdim. " sertçe yutkundum. " Evet, gerçeklere de gözümü kapatmak en kolay seçenek. Yeniden bir sabaha doğmak istesem, bugünü sıfırlardım kafamda. "
" Ben onunla ilk başladığın günü sıfırlamanı dilerdim. " bir kağıt kesiği derime inmiş gibi irkildim.
" Öyle yaparsam, döner miydi her şey geriye ? "
" Hiçbir şeyin geriye dönmeyeceğini çok iyi biliyoruz. "
" Benim umudum vardı. " dedim gözlerimi kapatarak. " Onu ilk gördüğümde de istememiştim. Keşke o gün susmasaydım. Ailemize kadar girmelerine izin vermeseydim. Bak yine benim kitaptaki kendimi bulduğum cümleye çıktı yolum. " dedim acıyla gülümseyerek. " Bu böyle olmayabilirdi eğer ben her şeyi başında reddetseydim. "
" Kendini suçlamayı kes. " soğuk sesini işittiğimde irkilmedim desem yalan olurdu. Yüz ifadesi korkutucuydu. Kaşlarını çatmış bir şekilde tam gözlerimin içine bakıyordu. " Yaşanması gereken şeyleri engelleyemezsin. Keşkelerin bir anlamı yok. "
" Hak ettim yani öyle mi ? "
" Sen beni nerenle dinliyorsun ? " gözlerini kıstı.
Göz devirdim. " Neremle dinlemem gerekiyorsa oramla. Bence sen de beni oranla dinliyorsun. "
"Lafını da hiç esirgemiyorsun. " dediğinde sertçe yutkundum.
" Mutfakta da bir şeyler söyledim sizinkilere. Leman alındı sanırım. Ama inan o an ne dediğimi bile hatırlamıyorum. Haberi görünce benim sinirlerim tavan yaptı. Bana önceden söylemiş olsaydın, kimsenin kalbini de kırmak zorunda kalmazdım. "
" Alınmamıştır. " dedi omuz silkerek. Umursamaz tavrı beni deli edecek gibi olsa da sesimi çıkarmadım. " Sorun etme bunu. "
" Alınmasa Mizgin bana bağırmazdı. "
" Fazla korumacı davranır Mizgin. " dedi yine aynı umursamazlıkla. Bana arkadaşlarını tanıtmak mı istemiyordu ? O yüzden mi geçiştirir gibi cevaplar veriyordu ? " Duygusaldır fazlasıyla. "
" Anladım. " dedim durgun bir sesle. " Ben burada sizinle mi kalacağım ? İstersen bana başka bir yer ayarlaya..."
" Bu evde kalacaksın. " cümlemi tamamlamama izin vermemişti.
" Arkadaşlarınla aranda sorun olmak istemiyorum, başka bir yerde de kal.."
" Onlarla aramda bir sorun falan olamazsın. " dedi keskin bir sesle. " Bizim aramıza insanlar giremez, buna izin vermeyiz. " tükürür gibiydi cümlesi. Yüzüme gerçekleri haykırıyordu. Ben kimim de aralarına girebilirim ki diye sorgulatıyordu kendimi.
" Doğru, onlar senin için değerli kişiler. " kalbime inen bıçak darbeleri hissettim. " Ben ise bir emanetim sadece. Merak etme, sorun çıkarmayacağım. Babam sana güvendiyse vardır bir bildiği. Ama uzun da kalmayacağım yanında. Emanetlerin de misafirlerin de kısa olanı makbuldür. " diyerek ona arkamı döndüm. Odadan çıktığımda nereye gideceğimi bilmeden yürüyordum öylece. Mutfağın önünden geçtiğimde kimsenin olmadığını fark ettim. Yerdeki cam kırıkları da temizlenmişti. Kimin temizlediğini deli gibi merak ediyor olsam da derin bir nefes alarak oturma odasına doğru ilerledim. Koltukta uzanan sanırım Kubilay 'dı. En azından o beni istemediğini açıkça belirtenlerden değildi. Yanında oturmama bir şey der miydi bilmiyordum ama elindeki kumandayı sıkıyor ekrana küfürler yağdırıyordu. Benim geldiğimi bile fark etmemişti.
Koltuklardan birine oturduğumda bile dönüp de bana bakmadı. Televizyona bakıyordu. Daha doğrusu gözleri televizyondaydı ama gerçekten ona mı bakıyordu tartışılırdı. Çünkü reklamdan reklama atlıyorlardı. Bu kadar onu bağlayabilir miydi ekrana sürekli değişen reklamlar ?
Bir süre kendi sessizliğimde boğuldum. Görünmez oldum sandım kendimi. Ama bu biraz da işime gelmişti. Babamla konuştuktan sonra biraz yalnız kalma ihtiyacı hissetmiştim. Odada yalnız değildim ama kendimden başka kimsem de yoktu şu an. Kubilay beni takmıyordu sonuçta.
" Ne kadar garip değil mi ? " diye sorduğunda beklemediğim bir anda konuştuğu için yerimde irkildim.
" Ne garip ? "
" Hayat. " dedi tek düze bir sesle. İçlerinde en şen şakrak olan kişi o görünüyordu. Ama şu an karşımdaki kişi hiç de öyle gibi durmuyordu. Arkadaşlarının yanındayken bu şekilde konuştuğunu pek görmemiştim.
" Ne açıdan? " sorum üzerine bu sefer bana döndü bakışları.
Gözleri kısıldı. " Tanışmamız açısından. " eliyle çenesini sıvazladı. " Açıkçası hep kadere inanan biriyimdir. Eğer tanışmak kaderimizde, nasıl deniliyordu ona ? Ha, alnımızda yazmasaydı tanışmazdık. Hem biz tanışmakla kalmadık, seninle aynı çatı altında kalmaya kadar vardık. "
" Bunu isteyen ben değildim. " dedim hemen savunmaya geçerek. " Hatta ona da söyledim, ailem burada kal diyor olabilir ama onları dinlemek zorunda değiliz.. "
" Sakin ol, seni yargılamak gibi bir niyetim yoktu. Sadece diyorum ki, tanışmamız gerekiyormuş ve tanışmışız işte. "
" O gün mağazaya gelmeseydim tanışmazdık. " dedim alt dudağımı dişlerimin arasına alarak.
" Kim bilir belki orada olmasa bir kaldırım kenarında karşılaşırdınız. Bir ara sokağa girerdin mesela ve bum Cihangir karşında. Nasıl ama güzel karşılaşma değil mi ? " diye sorarak güldü. " Ya da bu fazla bayat, sen pek ara sokakta gezecek kız değilsin. " gözlerini kısarak beni inceledi. " Çalışkan bir tip var sende. Kafeye bile zor gidersin gibime geliyor. Yanılıyor muyum ? "
Gözlerimi kaçırdım. Pek arkadaşım olduğu söylenemezdi ama üniversiteden bazen takıldığım insanlar vardı tabi ki. Haftada bir derslerde görüşürdük, hepsiyle aynı dersleri almıyordum. " Bunu bilmek sana ne kazandıracak ki ? "
" Haklı olup olmadığımı. "
" Hem neden onunla karşılaşacakmışım ? " diye sordum onun cevabını görmezden gelerek.
" Hmm, Cihangir iyi bir seçenek olduğu için olabilir mi ? " dedi yarım ağız gülerek. " Şaka şaka, mağazada da ilk onunla karşılaşmadın mı zaten ? O yüzden onu söyledim, yoksa başka bir niyetim yok. " dedi ellerini havaya kaldırarak.
" Ne niyetin yokmuş bakalım senin ? " diye sordu Gece. Sesiyle birlikte bakışlarım ona dokundu. Üzerini değişmişti. Tweety 'li pijamalarına iç çekerek baktım. Aynısından olmasa da benim de bu tarz pijamalarım vardı. Yalnız olmadığımı fark edince ister istemez tebessüm ettim.
" Oo, tweety gelmiş. Nerde bakayım senin slyvestırin ? Pek yanından ayrılmazdı. " dedi gülerek.
Gece göz devirdi. " Saçma sapan konuşup sinirimi bozma Kubi. " bakışları bana döndüğünde yanıma oturmayı tercih etmişti. O kadar boş yer varken buraya oturmuş olması beni şaşırtmış olsa da sesimi çıkarmadan ben de ona bakmaya başladım. " Ee, ne niyetinden bahsediyordunuz ? Ben gelince sustunuz. "
" Seni çekiştiriyorduk. " dedi Kubilay gözlerini kısarak. " Niyeti kötü bu Gece 'nin bak sakın ona yaklaşma diye uyarıyordum yeni ev arkadaşımızı. "
" Ha ha ha, ne komik ne komik. "
" Gül diye söyledim zaten güzelim.. "
" Ay şöyle güzelim diye seslenme bana. "
" Niye aklına başka biri mi geliyor yoksa ? " diye sordu Kubilay gözlerini kısarak. " Nerde seninki ? Bak şu an damlaması gerekiyordu. "
" Kimse benimki falan değil. " dedi üzerine basa basa. " Uğraşacak başka birini bul. " gözleri bana çevrildiğinde " Bu arada yeni ev arkadaşı derken ? Bizimle mi kalacaksın ? " yüzündeki şaşkınlık okunmayacak gibi değildi.
" Ah Gece ben de seni zeki biri sanardım. "
" Bunun zekilikle ne alakası var ya ? " diye soluduğunda saçlarını kulaklarının arkasına geçirdi.
" Bu eve bir yabancı girdi mi hiç ? "
" Hayır. " dedi düz bir sesle Gece.
" En çok kim karşıydı peki bu duruma ? "
" Cihangir. " dedi yine Gece düz bir sesle. Sonra gözleri irice açıldı ardından olumsuz anlamda kafasını salladı. " Yok artık ya.." diye mırıldandığında Kubilay güldü.
" Var artık ya.."
" Pardon da tam olarak ne demek istediğinizi anlamadım. " dedim konuya dahil olmam gerektiğini hissederek. " Ve ben burada temelli kalmayacağım. Geçici bir süreliğine kalmam gerekiyormuş. Aslında giderdim de.."
" Hiç sanmıyorum. " dedi bir başkasının sesi. " Gidebileceğini. " kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Barbaros 'u göreceğimi düşünmemiştim açıkçası.
" Siz niye tek tek geliyorsunuz lan ? Hem de çiftleriniz olmadan ? " kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu Kubilay.
" Benim çiftim falan yok. " dedi Gece yere ayağını sertçe basarak. Oturduğu yerden bunu yapmış olması biraz saçma gelse de karışmak istemediğim için susmayı tercih ettim.
" Cihangir Leman'la konuşmak istedi. " dedi Barbaros sakince. " O yüzden geleyim dedim bende yanınıza. "
" Ha başka türlü gelmezdin yani ? "
" Ne duymak istiyorsun Kubi ? " diye sordu Barbaros ciddi bir tavırla.
" Yeni ev arkadaşımıza hoş geldin demeni mesela Barbarcım. " dedi sonunu uzatarak Kubilay. " Gel ayakta kalma bu arada, otur şu ayaklarımın alt kısmına. " uzattığı ayaklarıyla işaret etti oturması gereken yeri. Barbaros göz devirerek bana bakmaya başladığında yerimde istemsizce kıpırdandım.
" Sanırım durum sandığımızdan daha ciddi. " dedi sert sayılmayacak bir sesle. Ama sesi oldukça kabaydı bunu da göz ardı edemeyecektim. Belki de ses telleri kalındı, olamaz mıydı ? " Hoş geldin bu arada, çok değişik bir tanışma gerçekleşti aramızda ama olsun. En azından dağda bayırda, elimizde silahla tanışmadık. "
" Espiriye gel. " dedi Kubilay abartılı bir sesle bağırarak.
" Cihangir ne konuşacakmış Leman'la ? " diye sordu Gece gözlerini Barbaros 'a dikerek.
" Konuşacağı şey beni de ilgilendirseydi, burada değil yanlarından olurdum Gece. " düz bir sesle söylediklerine Kubilay güldü.
" Alındın mı sen yavrum benim ? " diyerek takıldı Barbaros 'a.
" Kaşınıyorsun Kubi. " dedi Barbaros dişlerinin arasından.
" N'olur kaşı beni bebeğim, zaten uzun zamandır hiç kaşımıyorsun. Ama bu sefer n'olur alt taraflara doğru kaşı. " diyerek göz kırptı.
" İgrençsin Kubi. " diye mırıldandı Gece kollarını göğsünde birleştirerek.
" Sen daha iğrençlik görmemişsin Gececim, bu ne ki ? "
" Aman görmek de istemem zaten. " dedi burun kıvırarak. " Her neyse, adın Umay 'dı değil mi ? " diye sordu sevecen bir sesle bana dönerek.
Değişen tavrına bakarak afallasam da başımı sallayarak onu onayladım. " Evet. "
" Adından başka hiçbir şey bilmiyoruz hakkında. " dedi derin bir nefes vererek. " Ha gerçi geçen gün arabada psikoloji okuduğunu söylemiştin, değil mi ? "
" Kızı sorguya aldın da bizim mi haberimiz yok ? " diyen sesle yerimden sıçrayacaktım neredeyse. Neden tek tek geliyorlardı cidden?
" Geldi seninki. " dedi Kubilay gözlerini Alparslan 'a çevirerek. " Hani giymemişsin slyvestirlı pijamalarını. Kırıldım vallahi, bende neler bekliyordum.." kaşlarını çattı. " Gerçi ben niye bekliyordum ki ? Gece bekliyormuş. " dedi birden bire gülerek. " Bak o şansı teptin görüyor musun ? Git ve koşarak pijamalarını giy de gel. Belki de bir şansın olur. "
" Boş yapma Kubi. " dedi Alparslan göz devirerek. Koltuklardan birine oturduğunda gözleri Gece 'ye çevrildi. " Yakışmış. " diyerek göz kırptığında Gece omuz silkti.
" Her zamanki halim. "
" Egosunu sevdiğim.." dedi Alparslan boş bulunarak. " Ya bir insanın egosu bile hoşuma nasıl gidebilir yani nasıl ? "
" Bir insan değildir o, dikkat et kelimelerine. Gece insanıdır en fazla. " dedi gülerek Kubilay. Onun her konuya sataşması tuhafıma gitmiyordu. Zaten her şeye karışacak biri gibi duruyordu.
" Kubilay senin uyku saatin gelmedi mi ya ? " diye sordu Alparslan umursamaz bir sesle. " Git işine kardeşim. "
" İşim sizsiniz, bakıyorum yani işime zaten kardeşim. " dedi tıpkı onu taklit ederek. Bakışlarım hangisi konuşuyorsa ona çevriliyordu. " Barbaros sen olduğun yerde öylece dikilecek misin gerçekten ? " diye sorduğunda omuz silkerek karşılık verdi.
" Her zaman hazırlıklı olmak gerek. " gözleri arka taraftaki odalardaydı. Leman'la Cihangir 'in ne konuştuğunu merak ediyor olmalıydı.
" Niye Leman Cihangir 'e saldırırsa kurtaracaksın diye mi ? " güldüğünde göz devirmemek için kendimi sıktım.
" Düzgünce konuşacaklar, söz verdiler. " dedi kelimelerin üzerine basarak.
" Söz verdilerse sorun yok, rahatça otur sen de. " Gece kendinden emin bir sesle konuştuğunda gözlerim ona çevrildi. O bana değil Barbaros 'a bakıyordu. Hemen çaprazında oturan Alparslan da ona bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Alparslan gerçekten onu sevdiği için mi bu şekilde davranıyordu yoksa takılmak için mi anlayamamıştım aslında. Gözleri hep Gece 'nin üstündeydi. Sanki ona bir şey olsa ilk o koşacak gibi bir izlenim veriyordu.
" Yanlış anlama ama sana bir şey soracağım bacım. " dedi Barbaros kelimelerini seçmekte zorlanıyor gibi. Gözlerimi ona çevirerek yüzünü inceledim. Cihangir 'inki kadar sert bir yüz hattına sahip olmasa da onun da yüzü oldukça kavisliydi. Bakışları sertti.
" Bacın mı ? " diye sordu Gece göz devirerek. " Hani şu kelimeden kurtulacaktık ? "
" Kurtulamıyoruz o kelimeden Gece bacım. " dedi Barbaros ciddi bir sesle. Kaşlarını çatınca alnında kırışıklıklar oluştu.
" Sorabilirsin. " dedim düz bir sesle. Duygu yüklü cümlelerim yoktu artık. O konuşmamı babamla yapmıştım, dersimi de almıştım.
" Cihangir 'i önceden tanıyor muydun ? " sorusuyla afallayarak ona baktım. " Yanlış anlama ama sanki..."
" Sanki ne ? " diye sordum yüzümü buruşturarak. " Ben hepinizi o gün o mağazada gördüm. Ondan öncesi yoktu olamazdı da. " dedim kelimelerin üzerine bastıra bastıra. " Biliyorum benden haz etmiyorsunuz, beni evinizde istemiyorsunuz ama bana böyle ithamlarda bulunamazsınız. Ben sizin hiçbirinizi tanımıyordum tamam mı ? Şimdi de tanımıyorum aslında. Adlarınızı biliyorum sadece. Adlarını bildiğim insanları da tanıyor sayılmam. Haksız mıyım? Hem merak etmeyin en kısa sürede bir yolunu bulup bu evden gideceğim. " dedim tek düze bir sesle. Sinirim bozuktu zaten iyice bozulmuştu.
" Gitmiyorsun hiçbir yere. " dedi arkamdan bir ses. Tanıyordum bu sesi hem de yakından. Leman gelmişti. Ah, bir o eksikti gerçekten ! " Bundan sonra bizimlesin. " diyerek yanıma doğru yürümeye başladığında arkasında da Cihangir 'i gördüm. Derin bir nefes alarak konuşmak için dudaklarımı araladım ama Leman benden önce davranarak konuşmaya başladı. " Seninle güzel bir tanışma faslımız olmadı ama inan, içlerinde en normal şekilde tanıştığım kişi aslında sensin. " sertçe yutkunduğunda arkadan Kubilay'ın güldüğünü işittim.
" En azından dayak yiyerek tanışmadınız..." diye mırıldandı Kubilay gülmelerinin arasından.
" Biraz daha konuşursan bir tur kapışırız. " dedi Leman uyarıcı bir sesle. " İster misin Kubi ? "
" Kalsın. " dedi omuz silkerek Kubilay. " Şu an dövüşten daha çok ilgimi çeken konular var. " dediğinde ıslık çaldı. Keyfî yerinde görünüyordu biraz önceki duruşunun aksine.
" Benimle normal bir tanışma sergilemek zorunda değilsin. " dedim oturduğum yerden. Önümdeydi. Belki de ayağa kalkıp konuşmalıydım onunla. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. " Hem zaten uzun kalacağımı sanmıyorum. Beni benimsemek zorunda değilsin, hatta hiçbiriniz değilsiniz. Bana bir oda..." duraksadım. Evleri büyüktü ama bunu isteyecek de değildim. Sığıntı gibi yaşamak zorunda kalacaktım burada. " Ya da bir köşe verin, yeter. Ya da Cihangir 'e dediğim gibi ben başka bir yerde de kalabilirim. Tibet yaşadığımı bilmiyor sonuçta. Dışarı çıkmazsam da bilmemeye devam eder. "
" Unut bunu. " dedi Cihangir tok bir sesle. " Burada bizimle kalıyorsun ve buna kimse de itiraz etmiyor. Uzun ya da kısa süreli hiç fark etmez. Artık biz yedi değil, sekiz kişiyiz. Herkes bunu bu şekilde kabullensin. " Dudaklarımı konuşmak için araladığımda buna müsaade etmedi. " Bunu sen de bu şekilde kabullensen iyi edersin. " dedi uyarıcı bir sesle. İşaret parmağıyla beni işaret etmesine göz devirmek istesem de herhangi bir tepki vermedim.
Emrivaki yapıyor olması hiç hoşuma gitmiyordu. Özellikle de benim konuşmama imkan vermediği zaman dilimlerinde ağzının ortasına çarpmak istiyordum. Kötü bir niyetinin olmadığının farkındaydım. Ne yaparsa benim için yapıyordu. Bunun da farkındaydım ama babamın beni yanına almayıp burada onunla kalmamı söylemesini nedense bir türlü aşamıyordum. " Gergin ortamlar.. bol kaoslu.. " diye mırıldandı Kubilay öksürerek. " Şu gerginliği bırakalım da evimize yeni gelen kişinin varlığını kabullenmeye mi başlasak ? Hatta bence var ya bugün parti verelim, ne dersiniz ? " gözlerimi devirmek adına harekete geçtiğimde Cihangir yanıma gelerek tam önümde durdu.
" Biraz konuşabilir miyiz ? " diye soluduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım.
" Bizi dışlıyorsun demek kardeşim... " dediğini işittim Kubilay 'ın ama ona bakmadım. Gözlerim pür dikkat Cihangir'deydi.
" Ne hakkında ? " sorum üzerine derin bir nefes aldı. " Babam hakkındaysa yeterince açık bir dille konuştun benimle. " derin bir nefes aldım. " Kalıyorum, seninle.." gözlerimi evin boş duvarına sabitleyerek tekrar konuştum. " Sizinle. "
Bazı kelimelerin ağırlığı omuzlarımıza oturup öylece kalırdı. Benim omuzlarıma binen ağırlık onların varlığıydı. Belki de tam olarak bu da değildi. Belki de o ağırlık benim neden burada olduğum sorusuydu. " Kabullendin. " dediğinde gözlerimin içine bakıyordu. " En doğrusu da buydu zaten. "
" Bir şey merak ediyorum. " diye soluduğumda turkuaz gözleri gözlerimdeydi. Bana baktığında bir çukurun içine düşecekmişim gibi hissediyordum. Zihnimin bir köşesi bunu reddetse de gözleri bir insanı kendi kuytularına kolaylıkla düşürebilir gibi bakıyordu. " Sen böyle her gördüğün insanın hayatı için endişe duyar mısın ? " sorumun onu afallatmasını bekledim. Böyle bir şey beklemiyor olmalıydı ama o buna rağmen hiç afallamadı. Yüzünde herhangi bir mimik dahi oynamadı desem yeriydi.
" Sadece yakınlarımın hayatı için endişe duyarım. " dedi net bir sesle. Gözlerinde hiçbir duygu yoktu. Bir an onun duygusuz biri olduğunu düşündüm ama hemen attım zihnimden bu tür düşünceleri. Çünkü o düşüncesiz olmak için fazla korumacıydı.
" Ben yakının değilim, olamam da. " dedim alayla tebessüm ederek. Kendime miydi aslında bu konuşmam? Yerimi, haddimi mi bildirmek istiyordum ki?
" Seninle meselem farklı. " dedi sertçe yutkunduğunda gözlerim adem elmasının hareketlerini izledi. " Sen bana emanetsin. " bana söylemekten çok kendine hatırlatıyor gibi hüküm giydirdi kelimelerine.
" Bana bir şey olsa.." dedim cümlemin devamını zihnimde toparlamak adına kendime birkaç saniye izin verirken. " Endişelenir miydin ? " diğerlerinin bize baktığını da bizi dinlediklerini de biliyordum. Bu soruyu neden sorduğum hakkında bir fikrimde yoktu açıkçası. Kelimelerimin ne söylemek istediğini sorgulamıyordum. Zihnim benden bağımsız da çalışıyor olabilirdi.
Sertçe yutkundu, gözlerini gözlerimden çekmeden cevapladı sorumu. " Emanetlerime sahip çıkamamak beni endişelendirirdi. " dedi dürüstçe. " Yerimde kim olsa aynısını söyler, benzer cümleler kurar. " umrunda değilmiş gibi omuz silktiğinde Kubilay 'ın gülme sesini işittim.
" Yerinde başkası olsa diye bir durum söz konusu değil. " dedim tek düze bir sesle. " O gün mağazada sen de gördün. Herkes arkasını döndü, olaylara sırt çevirdi. Ama sen..sen kayıtsız kalamadın. "
" Çünkü bu benim görevim.."
" Değildi. " dedim itiraz ederek. Ne duymak istiyordum ki sahiden ? " O gün yanımda vatanına hizmet eden bir asker yoktu. O gün karşımda haksızlığa, şiddete karşı çıkan bir sivil vardı. "
Yüzümü incelemeye başladığında sertçe yutkundum. Zihnim kalabalıktı. Ne söylemek istediğimi, neyi ifade etmeye çalıştığımı aslında bilmiyordum. " Ne dememi istiyorsun ? " diye sordu gözlerini kısarak.
"Hiç.." dediğim sırada zil evde yankı uyandıracak şekilde çalmaya başladı.
" Ben bakarım. " diyerek kapıya koşar adımlarla gitti Mizgin. Birkaç dakika geçmemişti ki hızla geri girdi salona. Nutku tutulmuş gibi bakıyordu herkese. " Dayı..büyük dayı burada. " dedi endişeli bir sesle Mizgin. Kaşlarımı havaya kaldırarak gelen kişinin onun yüzünde oluşturduğu gerginliği izledim.
" Vefa dayı mı ? " diye sordu usulca Alparslan. Onların adlarını bilmek onları benimsemiş olmakla eş değer geliyordu. Gözlerimi kapatıp açarak derin bir nefes aldığımda Mizgin kelimesiyle diğerlerinin de yüzlerinde oluşan gerginliği izledim.
" Hayır..." dedi soluklanarak. " Büyük dayı.. burada. "
Gözleri bana döndüğünde asıl korktukları şeyin ben olduğumu anlamam uzun sürmedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |