
Perdenin ardındakiler / Uzaklara savrulalım
Hasarlı bir kalp fazla yaşamazdı. Tartamayacağı kadar dertleri üzerine binmişti zaten. Daha ne kadar hasar alabilirdi ki ?
Yanan bir sigara misaliydi kalp. Yana yana en sonunda biterdi. Kül olup en sonunda ayaklar altına alınmaya da mahkumdu.
" Lan nasıl yani dışarıda mı yani ? " diye sordu kaşlarını çatarak Alparslan. Gelen kişiyi neden bu kadar sıkıntı ettiklerini gerçekten anlayamıyordum. Kimdi bu dayı diye bahsettikleri kişi? Pardon, büyük dayı demişlerdi değil mi?
" Boku yedik. " dedi Kubilay sıkıntılı bir nefes alarak.
" Büyük dayının haberi yok değil mi kızdan ? " diye sordu Leman kelimelerini sanki kemiklerime basıyormuş gibi söyleyerek. Gözleri Cihangir 'deydi. Sorusu onda kilitli kalmıştı. " Tabi ki de yok, bende soruyorum.." kendi sorusunu yine kendi cevapladığında derin bir nefesi içine çekti.
" Kızı saklayalım. " dedi Kubilay koşarcasına yanıma gelerek. Kolumdan tuttuğunda irkilerek ona baktım. " Büyük dayı gidene kadar da çıkartmayız. Evi denetlemeye gelmiş olamaz yani sonuçta değil mi ?"
" Büyük dayı bu.. sence bir şeyler sakladığımızı anlamaz mı ? "
" Kandırdığımız yerden kandırılırız. " diye fısıldadı Gece.
Cihangir hiçbir şey söylemiyor öylece bakıyordu bana. Sanki zihninde kurgularını yazıyor ona göre de oyununu üretiyordu. " Ee, napalım yani kızı yok mu edelim abi ? Allah yaratmış biz de ortadan mı kaldıralım ? Napalım yani ikiye katlayıp halının altında olan gizli odaya falan mı atalım? " yanlış bir şey söylemiş gibi gözleri irileşti. Öksürerek " Şaka yaptım, tabiî ki de halının altında gizli yer falan yok. Dizi mi çekiyoruz yahu burada ? Ne gezsin evimizde öyle şeyler? Değil mi Umaycım ? " dedi.
" Sıçtın bari sıvama. " diye uyardı Barbaros gözlerini devirerek. Halının altında bahsettiği şey var mıydı yok muydu bilmiyordum ama açıkçası bu umrumda falan değildi.
" Kapıyı biraz daha açmazsak asıl o zaman yapacağız şu dediğiniz sıçma sıvama işini. " dedi endişeyle Mizgin.
" Kibarlığınıza hayranız küçük hanım.." dedi Kubilay dalga geçercesine. Mizgin göz devirmekle yetindiğinde içinde bulunduğum durumun ağırlığının farkında değildim. Biri bana gelen kişinin kim olduğunu, eğer beni görürse neden kötü bir tepki vereceğini söyleyebilir miydi ?
" Sorun benim varlığımsa ki öyle gibi görünüyor. " dedim nefesimi vererek. " Arka kapı falan yok mu ? Oradan çıkabilirim. Yani ne bileyim beni görmeyeceği bir yer falan yok mu kocaman evinizde ? "
" Haklı. " dedi Kubilay hemen bana katıldığını belirterek. " Evimiz kocaman ama aklımız küçücük, şuna bakın bir çözüm yolu üretemiyoruz. "
Göz devirdiğimde hiç konuşmayan, konuşmamaya yemin ettiğini düşündüğüm Cihangir dudaklarını araladı. " Gece, " dedi sakince. Herkes bu kadar gerginken o nasıl sakin kalabiliyordu ? " Sen onunla birlikte üst kata çık, biz burayı idare ederiz. Bizden bir haber gelmedikçe de aşağıya inmeyin. "
" Tamamdır. " dedi Gece kafasını sallayarak. " Gel benimle Umay. " diyerek beni yanına çağırdığında burada onlarla bulunmamın doğru olmadığının farkındalığını yaşıyordum.
" Meleğim.." dedi Alparslan Gece 'ye. " Halleder ya.. "
" Şeytan da bir melekti, haklısın Alparslan. " diyerek alayla güldü Kubilay.
" Her şeye de bir karışma be Kubi.."
" Huyum kurusun, kardeşim huyum.."
Gece 'yle birlikte salondan çıkarak merdivenlere yöneldik. Evleri gerçekten büyük olmalıydı. Her yerden bir oda gözüme çarpıyordu. Gözlerimi ona çevirdiğimde kolumdan tutarak beni durdurdu. Odalardan birine girdireceğini sandım ama yüzünü buruşturarak bana baktı. " Meraktan çatlarım ben. " dedi derin bir nefes alarak. " Buradan duyabiliriz ne konuştuklarını. Odaya girmeyelim. "
" Ben gireyim istersen. " gözlerini merdivenin altında gördüğüm Cihangir 'e çevirdim. " Duymamı isteselerdi beni yukarı göndermezlerdi. "
" Seni yukarı bu yüzden göndermediler. " dedi başını iki yana sallayarak. Bir yandan da aşağıya bakıyor, bir şey kaçırmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Onun bu hâline gülmek istesemde donuk bakışlarla bakmaya devam ettim. " Büyük dayı seni tanımıyor. Biz bu eve ona sormadan birini getirmeyiz. Yani duysa çok fena olur. Aslında Cihangir hiç böyle bir şey yapmazdı. Ama yaptı işte. "
" Gidebilirdim. " dedim gözlerimi kaçırmadan. Beni bırakabilirdi. Onun için bir şey ifade etmiyordum sonuçta. Benim gibi bir başkasını daha kurtarmış olsa yine evine getirecek miydi ?
" Gitmene izin vermedi. " dedi kelimelerin üzerine basarak. " Vermeyecek de. "
" Ama bu gelen adam öğrenirse, daha büyük bir sorun olmayacak mı her şey ? "
Sıkıntılı bir nefes verdi. " Sen bunları düşünme, dert de etme. Cihangir bir şey yaptıysa bir bildiği vardır. Onda çıkış yolları çoktur. Büyük ihtimalle de dayıyla bugün konuşur. Birbirimizden bir şey saklayamayız biz. Devlet sırları ve görev yerlerimiz hariç. " dedi yüzündeki gülümsemeyle.
" Sende mi askersin ? " diye sordum görev yeri dediğine göre rütbesi olmalıydı. Doktor olduğunu söylemişti bunu biliyordum ama diğerleri göreve gidince o neden gidiyordu ? Revirde durması gerekmez miydi ?
" Doktor olduğunu söylemiştim, o kadar çabuk mu sildin beni kafandan ? " diye sordu dudaklarına çarpık bir tebessüm kondurarak.
" Silmek değil de.."
" Görev yeri deyince kafan karıştı değil mi ? " diye sordu anlayışla. Onların bu kadar sıcakkanlı olmasını gerçekten beklemiyordum. Leman hariç bana hepsi daha ılımlı yaklaşıyordu. Mizgin 'in de damarı Leman gibiydi. Ona dokunmadığım sürece benimle iyi geçindiğini fark etmiştim.
" Açıkçası evet. "
" Aslında bizim hakkımızda ne kadar az şey bilsen o kadar iyi. " diye mırıldandı ağzının içinde. Gözleri bir bana bir de aşağıya dönüyordu. Hâlâ kapıyı açmamışlardı. Kendi aralarında bir plan içerisinde gibi görünüyorlardı. " Ama şöyle izah edeyim, kısaca. "
" Özel bilgileri vermek zorunda değilsiniz. " dedim konuşmasına izin vermeden. " Haklısın, sizi ne kadar az bilirsem o kadar iyi olacak benim için. Hem fazla kalmam gibi.."
" Bana hiç öyle gelmedi. " gözlerini kısarak yüzümü inceledi. " Kod adımız Kuzgun bizim. " dedi derin bir nefes alarak. " Kubilay ilk tanıştığımız gün söylemişti, hatırlıyor musun ? "
Başımı sallayarak onu onayladım. " Evet. " Google 'a kuzgun yazıp arattığım gerçeğini hatırlayınca zihnimin derinliklerine bunu iterek gözlerimi ona çevirdim. Onları araştırdığımı bilmesine gerek yoktu. Gerçi araştırmalarımda pek de bir şey çıkmamıştı.
" Askerde özel timler olur ve onların da kod adları. Yani en azından bizde durum böyle. " gözlerinin önüne gelen saç tutamını kulağının arkasına yerleştirdiğinde dudaklarını diliyle ıslattı. " Tim de her sektörden eleman bulunduruyoruz. Ben de doktor olarak timdeyim. " gözleri aşağıya çevrildi. " Onlar asker olabilir ama hepsinin aslında farklı bir ilgi alanı daha var. Bunları sana söylemek bizi deşifre etmeyle eş değer. Bu kadarını bilsen yeter diye düşünüyorum. Haksız mıyım ? "
" Bu bilgi bile fazla sanırım. " dedim omuz silkerek. " Duyduklarımı unutuyorum. "
" Psikolog hanımdan da bekleyeceğim bir cevaptı bu. " dedi yerinde dikleşerek. " Sana bakınca tuhaf şeyler hissediyorum. "
" Ne gibi ? "
" Bilmem, her şey olabilir. Hislerim kuvvetlidir ama her neyse.."
" Burada olmamam gerektiğini mi düşünüyorsun yoksa ? " diye sorduğumda gözlerini kısarak bir süre yüzüme baktı.
" Aslında tam aksini düşünüyorum. " dile getirdikleriyle kafam karıştı. Zihnime inen kara bulutlar birbiri ardına dizildi. " Seninle zaten karşılaşmamız gerektiğini hissediyorum. Tuhaf bir güdü ama nedense sen zaten bizden biriymişsin gibi geliyor bana. Leman her ne kadar zorluk çıkaracak olsa da nedense aramızda en çok onunla yakın olacağını hissediyorum. " söylediklerine kendi inanıyor muydu ? Kaşlarımı hayretle havaya kaldırdım. Ne dediğinin bence farkında değildi.
" Leman'la? " Gözlerimi kısarak ona baktım. " Emin misin ? Elinden gelse beni kapı dışarı atar. "
Gece güldü. " Aslında korumacı biraz yoksa gerçek hali bu değil, tanıyınca anlarsın ne demek istediğimi. "
" Bu kadar uzun süre birlikte kalacağımızı sanmıyorum. " dedim başımı iki yana sallayarak.
" Bazen sadece sanmamayı tercih ederiz. " gözleri hala kısıktı. Tepki mi ölçüyordu ? " Ama en çok korktuklarımız başımıza gelir, unutma bunu. "
" Sizinle olmaktan korkmuyorum sadece.."
" Sadece bize yük olduğunu düşünüyorsun, yanlış mıyım ? " yüzündeki tebessüm genişlediğinde başımı olumlu anlamda salladım.
" Burada kalmam saçma gelmiyor mu sana da ? Hem de hiç tanışmışlığımız yokken ? Ne bileyim akrabalarım bile bunu yapmazdı belki de.."
" Bazen bir yabancı akrabalarımızdan daha iyi gelir bize. " anlayışlı bir tebessüm yüzünde belirdiğinde elini omzuma koydu. " Akrabalarımızı seçemiyoruz ama hayatımıza girecek o yabancıları da seçebiliyoruz işte.."
" Sizi mi seçtim yani şimdi ben ? " diye sordum imayla.
" Aslında biz seni seçtik gibi bir şey oldu. İnan bu eve hiç yabancı girmedi. Yani öyle biri elini kolunu sallayarak giremez. Bir ev ne kadar da abartıyorsunuz diyebilirsin ama öyle değil işte. Sadece dışardan bir ev, içerden bambaşka bir yer.." derin bir nefes aldı. " Çekincelerini de anlıyorum. Bir anda geldin aramıza girdin, ki hiç girmek istemiyor gibi görünüyorsun. Böyle düşünme ve bizden çekinme lütfen. " gözleri aşağıya kaydı. " Gerçi Cihangir büyük dayıyla konuşunca ne olur ne olmaz bilemiyorum da. "
" Benim yüzümden Cihangir 'e ceza falan verilmez değil mi ? " diye sorduğumda gözlerini kaçırdı. " Sonuçta beni bu eve getiren o. Başının derde girmesini istemem. Beni o kadar şeyden kurtardı, şimdi bir de onun başına dert olmak istemiyorum. "
Gece bir cevap vermek istedi ama ne diyeceğini bilemiyor gibi susmayı tercih etti kısa bir süreliğine. " Sana yalan söylemek istemiyorum. " diye soludu bir anda. " Büyük dayı bu durumu pek hoş karşılamayacaktır ve belki de Cihangir 'e verdiği görevlerden birini elinden alabilir. Ama tabi Cihangir bunu göz önünde bulundurarak yapmıştır yapacağı şeyleri. " gözleri salona giren adama erişti. " Olacaklara göz yummuş baksana, hiç çekincesi yok. "
Gözlerimi Cihangir 'e çevirdim. Beni bu eve getirmek eğer onun için bu kadar sorun teşkil edecekse neden yapmıştı böyle bir şeyi ? Babama söz verdiği için mi yapıyordu tüm bunları ? Onu görevinden etmek istemiyordum. Bu durumu kabullenemezdim. Aşağıya inip büyük dayı dedikleri kişiyle kendim konuşup onu kurtarmalıydım. Bunu yapsam bana kızar mıydı ? Sonuçta onu tehlikeye atmamak için yapacaktım. Ama ne yapacağını cidden kestiremiyordum. Cihangir değişik biriydi. Kim bir yabancıyı eve getirirdi ki ?
Beni bir otele de yerleştirebilirdi. Ama o evine, kimseyi almadıkları bu inlerine getirmişti beni.
Ve arkadaşları da hiçbir şey dememişti.
Leman hariç.
" Ay dur, konuşuyorlar sanki. " diye heyecanla soludu Gece. " Sen duyuyor musun bir şeyler, ben duymuyorum. " başımı iki yana salladığımda seslerini gerçekten duymuyordum. Sanki dudaklarına susturucu takılmış gibiydi.
Onlara bakarken önüme serilen karanlığa bakıyor gibiydim. Hepsi gözlerimin önündeydi. Kimdi bunlar ? Sadece asker miydiler ? Başımı iki yana salladım. İçimden bir ses sadece öyle olmadığını söylüyordu. Hepsi tek tek gelen adamın elini öptüğünde aralarında bir saygı olduğunu fark ettim. Bu bağ neydi ? Bana bu gördüğüm tablo bir aileyi andırıyordu.
Büyük dayı dedikleri kişi onların ortak bir akrabası olabilir miydi ?
Cihangir 'in gözleri karşısındaki adama öyle bir odaklanmıştı ki başka hiçbir şeyi görmezdi. İçlerinde en sessiz belki de oydu. O sadece gözleriyle, turkuazlarıyla konuşuyor gibi görünüyordu.
" Neden açmıyorsunuz kapıyı haytalar? " diye sordu şüpheci bakışlarını hepsinde tek tek gezdirerek. " Ne işler karıştırıyorsunuz siz ? "
" Hayta da ayıp yani biraz. " dedi Kubilay göz devirerek. " Hiç öyle tipimiz var mı ? "
" Bir de bana laf yetiştiriyor. " dedi büyük dayı dedikleri adam. Üzerindeki paltoyu çıkararak koltuklardan birine oturduğunda Kubilay tekrar konuşmaya başladı.
" Laf kutusuyum ben, laf. Bilmiyorsun sanki.."
" Kubi'nin ağzını bantlayın. " dediğinde yüzünde bir tebessüm meydana geldi. Nedendi bilmiyordum ama adamın tavırları hoşuma gidiyordu. " Kapıyı da niye açmadığınızı konuşacağız, unuttum sanmayın. Gidin bana bir su getirin. " dedi gözlerini kısarak hepsini tek tek incelediğinde " Gece kızım nerde ? " diye sordu.
Gece ellerini çıtlatarak bana baktığında omuz silktim. " Hemen de eksik kitleyi fark ediyor. Aşırı dikkatli biri. "
" Fark ettim. " dediğimde gözlerim tekrar aşağıya çevrildi. Merdiven aralığına bakarsa bizi görebilirdi ama buna rağmen buradaydık. Sanki bizi görsün diye çığlık çığlığa bağırıyorduk.
" Bir tek Gece 'yi özlemişsin gibi konuştun.." dedi dudaklarını büzerek oturduğu koltuğun diğer ucuna oturan Mizgin. " Alındım, gücendim hatta oturup ağlayacağım şimdi. " Mizgin oyuncu olmayı düşünür müydü acaba ? Çünkü gerçekten güzel rol yapıyordu.
" Oyunculuğa başvurdu mu bu hiç ? " diye sordu aklımı okumuş gibi Kubilay. " Başvurmadıysa hakkını yemeyelim, biz CV'sini ulaştıralım yetkili yerlere. "
" Ha ha ha. " dedi Mizgin göz devirerek. " Çok komik çok. "
" Ciddiyim ben.." dedi ellerini yukarı kaldırarak Kubilay. " Her şeyi de şakaya vuracak değiliz. "
" Başladı yine kedi köpek didişmeye. " diye soluduğunu duydum Alparslan 'ın.
" Küçük kızıma dokunmayın. " diye soludu büyük dayı. " Özellikle sen Kubilay, son zamanlarda çok sinir ediyormuşsun. Kuşlar fısıldadı kulağıma bir şeyler. "
" Kuşlar mı kuzgunlar mı ? " diye sordu Kubilay omuz silkerek. " İçimizde hainler var demek, kuzgundan kuşa geçiş yapmışlar. "
" Ne bana bakıyorsun be öyle imalı imalı ? " diye çıkıştı Mizgin. " Ben kuş falan değilim ayrıca. Hem nerden bileceğiz senin kuş olmadığını ? "
" He kendi kendimi gidip büyük dayıya şikayet edeceğim yani ? " ellerini yüzüne koyarak sıvazladı. " Deliyim zaten ben, kendi kendimi ifşalarım falan. Kızım, senin kafan yerinde mi kafan ? "
" Bak ya hemen de bir hakaret.."
" Leman.." dedi büyük dayı konuyu değiştirmek ister gibi. Üzerinde bir baba şefkati olduğunu fark ettiğimde derin bir nefes aldım. Yüzünü çok net seçemiyordum ama beyaz saçlarını seçebiliyordum. " Ne diye öyle yabancıya bakar gibi bakıyorsun bakayım sen bana ? "
" Öyle mi oldu ? "
" Öyle oldu.." diyerek kollarını iki yana açtı. Onu davet ettiğini fark edince kaşlarım havalandı.
" Leman.." dedi Gece yutkunarak. " Büyük dayı için ayrıdır. " gözleri bana çevrildiğinde yüzümü inceledi. Bana şefkatle bakıyordu. Bunun neden olduğunu sorgulamak istiyor ama aynı zamanda da görmezden gelmek istiyordum. " Özel de diyebiliriz. "
Leman büyük dayının kolları arasına girdiğinde Barbaros kollarını göğsünde birleştirerek onlara baktı. Nasıl bir ilişkiydi bu aralarındaki bağ ?
Bu büyük dayı Leman 'ın akrabası falan mıydı yoksa ?
" Akrabası falan mı ? " diye sordum sessiz olmaya özem göstererek. Aklıma takılan sorular zihnimden kopup dudaklarımda can buluyordu.
" Akrabalık nedir ki ? " diye sordu yüzünde buruk bir tebessümle Gece. " Önemli olan kan bağı değildir bizde, önemli olan can bağıdır. "
" Değişik. " diyerek omuz silktim. Ben ailem dışında birileri için kılımı bile kıpırdatmazdım ama onlar benim gibi değildi. Hepsinin gözlerinde vardı bu durum.
" Ee, bize gelmeni neye borçluyuz büyük dayı ? " diye sordu Kubilay gevşek sayılacak bir şekilde ağzını yayarak konuştuğunda. Onun gerçek hali bu muydu yoksa kimliğinin ardına saklanıyor muydu ?
" Gelmeden bir de izin alsaydım, öyle daha mı iyi olurdu Kubilay bey ? " diye sorduğunda Alparslan ondan önce davranarak konuştu.
" Estağfrullah, dayı burası senin de evindir. "
" Evime davetiyeyle geleceğim be Alparslan, bu Kubilay koynumuzun yılanı mıdır nedir ? Beni istemiyor evimde.." diye soludu sitemle. Birbirleriyle bu şekilde bir ilişkilerinin olması beni oldukça şaşırtıyordu.
" Hangi rüzgar attı seni cidden ? " Leman 'ın sorusuyla geri çekildi büyük dayı diye bahsettikleri kişi. Gece 'yle onları dikkatle izliyorduk. Dayının gözleri merdivenlere doğru kaydığında hızla kendimi geri çektim.
" Gece nerde? Onu da çağırın bakayım. "
Gece 'nin gözleri bana döndü. " Benim gitmem gerekiyor, dikkat çekmeyeyim. " elini omzuma koyduğunda başımı salladım. " Sen burada kal, yukarı gelecek olursa hallederiz biz bir şekilde. "
" Olur. " dediğimde merdivenleri inmeye başlamıştı bile.
Büyük dayının boşuna gelmediği belliydi. Bir şeyler oluyordu ve o da bunu söylemek için gelmiş gibi görünüyordu. Kuzgunlar..onlar bir kuzgundu. Google'dan araştırdığımda önüme kayda değer bir şey çıkmamış olsa da artık ufak tefek de olsa bir bilgim vardı onlar hakkında. Onları kaybetsem Kuzgun deyip bulabileceğimi biliyordum.
" Bizi mi dinliyordun sen yukardan ? " diyen sesi duyunca irkilerek aşağıya çevirdim gözlerimi.
" Ne münasebet canım, öyle denk geldi. " omuz silkti. " Hoş geldin büyük dayı, haber verseydin sana kurabiyelerimden yapardım. "
" Aman aman aman.." Kubilay bir anda bağırdığında yüzümü buruşturdum. Derdi neydi bunun ? " Sen ve kurabiyelerin, bizden uzak durun lütfen.. "
" Sana değildi zaten kurabiyeler Kubi. " dedi alıngan bir sesle Gece. " Hem ben kötü mü yapıyorum ya ? "
" Bence değil.. " Alparslan 'ın çabuk cevabıyla gülümsedim.
" Senin önüne taş koysa ona da çok güzel olmuş der, dişlerini kıra kıra yersin lan. " Kubilay 'ın dedikleriyle gülmemek için kendimi sıktım. Yüzümde bir tebessüm bulunsa da herhangi bir ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. " Gece deyince akan sular duruyor sende, sen tarafsız bakamazsın olaya.."
" Ne konuştun be Kubi.." diye sitem etti büyük dayı. " Üstten geldi mi yeni göreviniz ? " diye sorduğunu işittim. Şu an yaptığım doğru muydu bilmiyordum ama kulak misafir olmamı da engelleyemiyordum. Hâlâ burada bekliyor onları dinliyordum.
" Daha kimse açıklama yapmadı, bir süre daha buralardayız gibi görünüyor. " dedi Cihangir konuşarak. Onun sesini duyunca kendimi bir tuhaf hissediyordum.
" Güzel. " dedi adam kalın ve gür sesiyle. " Halletmemiz gereken bir iş var, onu aradan çıkaralım o halde. " kaşlarımı çatarak duyduklarımı anlamaya çalıştım. Neyden bahsediyordu?
" Ne gibi bir iş ? " soracağım soruyu Mizgin sormuştu bile.
" Bir çeteyi çökerteceğiz. " dedi normal bir şeyden bahsediyor gibi rahat tavırla. " Büyük bir organizasyon ayarlıyorlar. İçeriden aldığım bilgilere göre de organizasyon yarın. "
" Hallederiz. " dedi kendinden emin bir sesle Leman.
" Öyle kolay hallolacak bir şey değil bu. " duraksadığını hissettiğimde gerildim. Özel bir görev miydi bu bahsettiği ? " Bize zehir gerekiyor, insanları zehirleyeceğiz. "
Ellerimle dudaklarımı kapattım. Bağırmak üzereydim. Bu da neydi böyle ? İnsanları zehirlemek de ne demekti ? " Tek çözüm bu mu ? "
" Başka ihtimal olsaydı bunu tercih etmezdim. " dedi yaşının gösterdiği bir hakimiyetle gür çıkan sesini öksürerek temizlediğinde. " Hem siz ne zamandan beri benim planlarımı sorgular oldunuz ? "
" Estağfurullah dayı.."
" İyi dinleyin o halde beni. Bize bir de ambulans lazım. Alparslan sen halledersin o kısmı diye düşünüyorum. "
" Halloldu bil. " Alparslan 'ın kendinden emin çıkan sesi beni nedense ürpertti.
" O halde en büyük sorunumuza geldik şimdi. " dedi sıkıntılı bir sesle.
" Neymiş o ? " Gece 'nin sesini duyduğumda kalbim hızla atıyordu. Yapacakları şeyi deli gibi merak ediyordum.
" Bize biri lazım. " dedi düz bir sesle. " Bizden olmayan biri. Dikkat çekmeyecek biri. " sertçe yutkundu. " Sizinle hiç görülmemiş biri. "
" Tam olarak nasıl birinden bahsediyoruz ? " Barbaros 'ün sorusuyla gözlerimi kısarak aşağıya onlara bakmaya devam ettim.
" Planın öznesi olacak birinden bahsediyoruz. " dedi yaşlı adam. Ona neden dayı dediklerini sorguluyordum. Hatta sadece dayı da değildi Büyük dayıydı adı, değil mi ?
" Riskli. "
" Aynen, bir başkası olmaz. Büyük sıkıntı. Biz neden halledemiyoruz ki hem ? " diye soludu Leman.
" Sizi tanırlarsa büyük sorun. " dedi tek düze bir sesle. " Tanınmayan biri hatta bir kadın lazım bize. Baştakileri tuzağına çekebilecek bir kadın. "
" Ne yani bir aşk oyunu sergileyecek birini mi arıyoruz ? " diye sordu Barbaros şaşkın bir sesle.
" Baştaki kadın.." diye soludu büyük dayı öksürerek.
" O zaman bir erkek daha kolay halletmez mi bu durumu ? Yani ben ne yapacağımızı anlamadım açıkçası.. "
" Yapacağınız şey basit. " dedi bir nefes alarak. " Bize hiç tanınmayan bir kız bulacaksınız. "
" Ne kadar da kolay bir şey bu.." diye dolduğunu duydum Kubilay 'ın. " Hayır yani çevremiz de yok ki, nerden bulalım biz bir kadın bir kız biri..." elini şıklattığında benden bahsetmedikleri için memnundum. Ama bir yandan da sanki bu görevi benim yapmam uygun olacakmış gibi hissediyordum. Bu nasıl bir histi böyle?
" O kadarını da bir zahmet ben düşünmeyeyim de siz düşünün, değil mi çocuklar ? " diye sordu büyük dayı diye adlandırdıkları kişi.
" Hadi bulduk diyelim. " dedi Alparslan ihtimaller üzerinden giderek. Onları izliyor olmam şu an etik dışıydı. Farkındaydım ama nedense bir türlü kendimi buradan ayıramıyordum. " Peki ya sonra ? Ne yapacak o kız ? "
" Beni sorguya mı alıyorsun evlat ? " dedi öksürerek büyük dayı. Sanırım adını artık bende benimsemeye başlamıştım. Garip olsa da ona bu şekilde hitap ediliyorsa bir bildikleri var demekti.
" Estağfurullah da.."
" Da girdiyse o cümleye önceki cümlenin anlamı bile yoktur. " dedi Kubilay gülerek. " Alparslan direk sorgu meleğisin şu an. İtiraz etme kardeşim. "
" Bir kez de atlama olaya Kubi. " dişlerini göstererek güldü Alparslan. " Şaşırırım hatta bayılırım. "
" Yok kardeşim sen öyle kolay bayılamazsın, sen ancak Gece sana evlilik teklifi ederse bayılırsın. " dedi gülerek. " Haksız mıyım ? " ortam bir anda gerilmiş gibi sessizleşti. Alparslan yerinde duramıyor gibi bir ileri bir geri gittiğinde " Şaka yaptım lan, ne gerildiniz öyle ? " diyerek tekrar konuştu Kubilay. Gece 'nin yutkunuşunu buradan gördüğüme emindim. Onlara uzak olsam da tepkilerini görebilecek kadar yakın hissediyordum kendimi.
" Gerilmedik. " dedi Gece konuşma gereksinimi duyarak. " Ne diye gerilelim? Öyle bir mevzu mu var ki aramızda Alparslan'la ? " kaşlarımı çatarak Gece 'yi izledim. Ellerini yumruk yapmış bir şekilde doğrudan Alparslan 'ın gözlerinin içine bakıyordu. Sanki bir şeylerin inkarını beklemek yerine, dik dursun karşısında her şeyi itiraf etsin diye çırpınıyordu. Oysa Alparslan her zaman açıktı. Sevdiğini çok net bir şekilde belli etmiyor muydu ? Bence çok net bir şekilde belli ediyordu. Ben bile onlarla yeni yeni vakit geçiriyorken bunu anlamıştım, Gece 'nin anlamamasının imkanı olabilir miydi ?
Bu sanki bilip de bilmemezlikten gelmeye benziyordu.
" Ben arabayı halledeyim. " dedi Alparslan bozulmuş bir sesle. Duygularına yenik düşecek bir adama benzemiyordu dış görünüş olarak ama Gece 'ye karşı olan konuşmalara da kayıtsız kalamıyordu.
Yanlarından ayrılacağı zaman büyük dayı onu durdurdu. " Alparslan, ben gidince halledersin o işi. Çok vaktini de alacağını sanmıyorum zaten. " dedi bir nefes alarak gözlerini tek tek hepsinin üzerinde gezdirdi. " Kız baştaki kadınla iletişime geçecek ki bizi içlerine dahil edecek piyonumuzu kabul ettirmiş olacağız. "
" Piyon ? "
" Kız bizim için bir piyon. "
" Ne yani öyle kolayca harcayabileceğimiz biri mi olmalı ? " diye sordu Leman şaşkın bir sesle. " Bunu sen söylüyor olamazsın büyük dayı. "
" Harcamıyoruz, sadece görevine adapte olunca bizi unuttuğunu düşünüyoruz. " dediğinde kalbime yumruk yemiş gibi irkildim. İşleri gerçekten zordu. Bu görevi yapabilecek birini kendilerinden başka kime güvenerek seçebilirlerdi ki ?
" O zaman net bizden biri içlerine dahil olmalı. Bir başkasına güvenemeyiz. " diyerek araya giren Barbaros kızlarda gözlerini gezdirdi. " Nasıl biri olmalı aradığın kız ? "
" Baştaki kadının tahammül edemediği bir yerden gireceğiz. " diye başladı sözüne büyük dayı.
" Neymiş o ? " Kubilay gülerek sorduğunda neden güldüğüne anlam verememiştim. " Adam dövmek falan mı hobisi kadının anlamadım ki.."
" Döver, güzel bir dövüşçü. " dediğinde derin bir nefes aldı. " Kızı bulduğunuzda planın tamamını açıklarım. "
" Bence sen plandan bahset dayı." dedi Cihangir pürüzsüz bir sesle. " Kızı da ona göre ayarlarız. "
" Peki. " diyerek yenilgiye uğrayacağını sanmıyordum dayı diye bahsettikleri kişinin ama şu an durum bundan ibaretti. " Alparslan Gece ve Mizgin siz ambulans ekibindensiniz. " dedi gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirerek. " Zehirlenenler için gireceksiniz o ortama. Kıyafetleri ayarlarsınız, detaylara girmiyorum. Amacınız zehirlenen ama bizim için lazım olan kişileri o mekandan çıkarıp avuçlarımızın içine almak. " sesli sayılacak bir şekilde öksürdüğünde gözleri diğerlerine takıldı. " Cihangir ve Barbaros mekanda olacak. Eğer bu elimizdeki A planı ilerlemezse içerden B planını işleve geçirmek için. Leman sen keskin nişancı olarak yerini alacaksın. "
" Tamamdır büyük dayı. " diye onayladı onu Leman asker selamı vererek. O kadar ciddiydi ki, her zaman bu halde miydi yoksa ben bu eve geldiğim için mi bu haldeydi merak ediyordum.
" Ben kaldım deve kuşu gibi ortada. " dedi Kubilay omuz silkerek. " Hayır yani kafamı da gömmedim ki, beni nasıl unutursun ? "
" Sızlanma. " dedi büyük dayı ona doğru dönerek. " Senin görevin daha farklı. "
" Hmm, özel yani. " dedi memnun olmuş gibi.
" Çok özel. " dedi büyük dayı gülerek. " Her şeyi abartmayı seven evlâdım benim. "
" Ay sen buna bakma büyük dayı.." dedi Mizgin, Kubilay 'a dönüp dil çıkararak.
" Çocuk musun kızım, bir de dil çıkarıyor ya.."
" Çocuk. " dedi kafasını sallayarak Alparslan. " Büyük dayı aslında Mizgin işin içine girme.."
" Abi.." diye itiraz etti Mizgin kaşlarını çatarak.
" Mizgin. "
" Alparslan biz bir ekibiz unuttun mu ? " diye sordu büyük dayı ona doğru dönerek. " Kardeşin, anlıyorum korumak istiyorsun ama bunu onu da bize dahil etmeden önce düşünecektin. Hem benim onu ne kadar sevdiğimi bilirsin, başına bir şey gelsin ister miyim hiç ? "
" He bizimkine gelsin yani ? " diye sordu Kubilay alınmış bir sesle araya girerek.
" Öyle mi demek istedi adam ya ? " dedi Mizgin büyük dayının koluna yapışıp bir koala gibi sarılarak. " Sen plana devam et büyük dayıcım, bu adamlar bugün fazla gergin sanırım. Baksana her şeye bir kulp buluyorlar. "
Büyük dayı birkaç dakika sustuktan sonra tekrar konuşmaya başladı. " Kubilay sen bulduğunuz kızla birlikte olacaksın. Ama öyle yan yana durmayacaksınız. Ona sarkıntılık edeceksin. Baştaki kadının adını dahi bilmiyoruz. İçerdeyiz ama bize daha detaylı bilgiler lazım. Bu kadın sarkıntılık gibi olayları görmezden gelemiyor. "
" Oyun oynayacağız yani.." dedi başını sallayarak. " Ben güzel bir oyuncuyumdur. Sahalara geri dönüp size de göstereyim. Hadi hadi yine iyisiniz, oyuncu bir arkadaşınız var. " dedi kendini överek. " İmza da veririm performansımı çok beğenirseniz. "
" Kubilay ama kafası hep başka yere çalışan. " dedi Mizgin kolunu büyük dayının kolları arasından çekerek.
" Anlaşıldı diye umuyorum. " dedi ayağa kalkan büyük dayı.
" Anlaşıldı, büyük dayı. " dediler hep bir ağızdan. Buna şaşırmış olsam da gideceği için içten içe mutluydum. Demek böyle görevleri de geliyordu. Şaşırmıştım doğrusu.
" O zaman bana müsaade. "
" Dayı.." dedi Cihangir düz bir sesle. " Seninle konuşmam gereken bir konu var. " dediğinde Kubilay 'ı gıcık tutmuş gibi öksürmeye başladı.
" Hayırdır evlat ? " diye sorduğunda tekrar konuşmaya başladı. " Bakışların hiç de iyi şeyler olduğunu savunuyor gibi bakmıyor. "
" Sana bahsetmem gereken bir konu var. " dediğinde Kubilay bir kez daha öksürdü.
" Öleyim mi la burada öksürüyorum. Biri de bana baksın. Büyük dayı baksana bana, bırak sen Cihangir 'i. Ben daha önemliyim. "
" Kubilay. " diye uyardı Cihangir onu. " Gerek yok, bu konuşma bugün olmalı. " dediğinde Kubilay 'ın başını iki yana sallayarak bir şey mırıldandığını fark ettim ama dudaklarını buradan okuma gibi bir imkanım yoktu.
" Mühim bir konu olmalı, gizlenmeye çalışıldığına göre. " dedi Büyük dayı. " Çalışma odasına gidelim. " Cihangir 'i beklemeden odaya doğru ilerleyen büyük dayıyı inceledim uzun sayılacak bir süre. Yaşlı görünmüyordu, büyük dayı olabilmek için. Neden bu şekilde hitap edilmesini istiyordu ki kendine ?
" Kardeşim ne yapıyorsun sen ? " diye sordu Kubilay, Cihangir 'in yanına doğru ilerleyerek. " Farkında mısın görevden men edileceğinin acaba ? Başına geleceklerin farkında mısın acaba ? Ya şimdiki organize neyse de, bizim asıl görevi hatırlamıyor musun ? Şimdi söylersen iptal edileceğini bilmiyor musun ? Seni bulunduğun konumdan alırlar Cihangir. "
" Yalan söyleyemem. " dedi Cihangir tok bir sesle.
" Bence de doğru olan bu. " Leman 'dan gelen beklediğim atak sonucunda kaşlarımı çatarak onları izlemeye devam ettim. Beni söyleyecekti, biraz önce Gece 'de bahsetmişti. Benim yüzümden görevinden mi olacaktı yani ? Vicdanım hiç rahat değildi. " Ama üzgünüm, görevden alınırsın. "
" Umarım sadece bu görevden alınır. " dedi Barbaros sıkıntılı bir sesle. " Daha farklı bir ceza düşünmek istemiyorum. "
" Her neyse bekletme bari adamı. " dedi Gece omuz silkerek.
Cihangir 'in adımlarını izledim. Dik duruşunu, kendinden ödün vermeyen tavırlarını izledim. Yıkılsa bile bunu belli etmeyecek birine benziyordu. Onu tanımıyordum. Onunla hayatımız öyle bir yerde kesişmişti ki kendimi onun yanında bulmuştum. Neydi bu kader mi ?
" Ne yapacağız? " diye sordu Mizgin stresli bir sesle. " Büyük dayı çok kızacak. Cihangir içinde kötü olacak. Şu an ki operasyon neyse de, diğerini uzun zamandır almak için büyük çaba sarf etti. Hepimiz biliyoruz. "
" Yapılacak bir şey yok. " diye mırıldandı Leman. " O kızın başından beri yanında bulunmamız yanlıştı. Tuttunuz bir de eve getirdiniz. "
" Sessiz ol, duyacak. " dedi Gece konuşmasına dahil olmak istercesine.
" Hiç sorun değil, yüzüne de söyledim, yine söylerim. " Leman dik başlıydı, ağzına ne gelirse söyleyecek bir tipti.
Gidip büyük dayı dedikleri adamla konuşsam bu sorun çözülür müydü? Yoksa daha çıkılmaz bir yere mi giderdi? Anlam veremiyordum. Bence bu Cihangir 'in olayı nasıl değerlendirdiğiyle de alakalıydı. Gidip o adamla ben konuşmalıydım.
Kararımı verdiğim an gözümün hiçbir şey görmediği andı. Merdivenleri yavaş sayılmayacak, sesli bir şekilde indiğimde hepsinin gözlerindeki o şaşkın bakışları gördüm. Endişe dolu dudakları aralandı. Ama onları dikkate almayıp direk çalışma odasına doğru ilerledim. Arkamdan bağırmış olsalar da onları dinlemeyerek kapıyı çalmadan içeri girdim.
Büyük dayının şaşkın bakışları beni bulduğunda " Özür dilerim, kapıyı çalmam gerekirdi ama dayanamadım. " diyerek arkamdan kapıyı diğerleriyle arama duvar örmüşcesine örttüm. " Merhaba efendim, size beni tanıttı mı bilmiyorum ama ben Umay. " diyerek giriş yaptığımda kalbim hızla atmaya başladı.
" Demek sensin. " dedi büyük dayı kaşlarını çatarak.
" Onun ya da diğerlerinin bu olanlarda hiçbir suçu yok. Sadece görevlerini yapıp beni korumak istediler. Buraya gelmem, evlerine kadar girmem tamamen aptallıktı biliyorum ama yanlış olan onun benim yanımda olmasıydı. Yanlış olan bizim karşılaşmamızdı. " dedim sarf ettiğim cümleler nedense canımı yakar gibi midemi bulandırdığında. " Size ne kadarı anlatıldı bilmiyorum ama bilmenizi istediğim bir şey var. " yüzümü buruşturdum. Anılar zihnimin köşesine indiğinde yeniden o büyük yangın bana merhaba dedi. " Nefes alamadım ben, ailemi o şekilde gördüğümde ne yapacağımı bilemedim ben. " dedim zorlukla yutkunarak. " Ama o vardı yanımda. Bir şekilde vardı. Bir tesadüftü karşılaşmamız ama iyi ki de vardı. Çünkü ben ailemi kurtaramazdım. " dedim, bir nefes aldım. " Ona iki can borçluyum. Ailemi borçluyum. Biraz önce konuştuklarınızı duydum. " gözlerimin içine bakıyor, belki de çekinmem susmam için an kolluyordu. " İsterseniz kulak misafirliği yaptın diye de bilirsiniz. Hiç gocunmam ki biraz da öyle oldu. Ama duymamam gereken bir şeyse bu mevzu.." diyerek gözlerime çarpan masanın üzerinde silaha doğru ilerleyerek elime aldım. Cihangir bana doğru bir adım atacak gibi oldu ama büyük dayı onu durdurdu. " Şu an şimdi burada, unuttururum kendime. "
" Sakın.." dedi Cihangir sert bir soluk vererek. " Elindeki bir oyuncak değil. "
" Ben Cihangir 'e ceza verin istemiyorum. Beni her şeyden kurtarmışken, siz onu cezalandırın istemiyorum. Bu yüzden de elimden ne gelirse yapacağım. Ona ailemin emanetiyim sadece. Kendimi büyük bir yük gibi hissediyorum onun omuzlarında. " sertçe yutkundum. Büyük dayı ne yapabileceğimi merak ediyor gibi dikkatle beni dinliyor hiç sözümü kesmiyordu. Silâhı kafama dayadım. " Tetiği çek, duydukların seni ilgilendirmiyor deyin. Anında yaparım. "
Gözlerim beklentiyle büyük dayıya çevrildi. Korkak biri değildim ama tetiği çekmek cidden yürek isteyen bir durumdu. Kalbim oldukça hızlı atıyordu. Onun dudaklarından çıkan tek kelimeye bakacaktı yapmam gerekenler. " Tetiği çekeceksin öyle mi ? "
" Evet. " dedim başımı sallayarak.
" Duydukların seni ilgilendirmiyordu, çok yanlış şeyler duydun ve çok yanlış kişilerin evindesin. " dedi gözlerini kırpmadan. " Çek o tetiği, duyduklarında gördüklerinde seninle birlikte gömülsün en derine. "
" Dayı.." dediğini duydum Cihangir 'in. Önüme atlayacak gibi duruyordu. Ama kolunu sıkıca kavramış bir büyük dayısı vardı. Onu çiğneyip de yanıma gelemiyordu.
" Hadi, göster bakalım bize cesaretini. " diye beni teşvik ettiğinde kendimi kapana kısılmış gibi hissettim. Hiç düşünmeden yapmak en iyisiydi. Silâhın ucunu başıma sertçe yaslandığımda Tibet 'in silahı kadar soğuk olduğunu anımsayarak yüzümü buruşturdum. Şakaklarım uğultuyu hissediyordu.
Silahı basımdan çekip tetiği çeker hale getirdiğimde tekrar yasladım alnıma. Gözlerimi kırpmadan büyük dayıya baktım. Sonra tetiği çektim. Üzerimde büyük bir ruhsuzluk vardı. Bir insan öleceğini bildiğinde korkuya kapılırdı. Bende korkuya dair bir şey yoktu. Kelimelerim korkuya yer vermiyordu lügatında. Silâh patladı ama ses çıkmadı.
Kaşlarımı çattım.
Hâlâ hayattaydım.
" Aferin. " dedi yüzündeki tebessümü gizleyemeden. " Gözüme girdin, cesaretli kız. "
" Boş muydu ? " diye sorduğumda Cihangir derin bir nefes verdi.
" Dolu da olabilirdi.."
" Ama değildi. " Büyük dayı büyük bir gururla bana bakıyordu. " Kimsin sen ? " sorusuyla irkilerek Cihangir 'e baktım. Kimdim ben ?
" Öylesine biri desem, çok mu kapalı bir bilgi olur ? " sorum karşısında tekli koltuğa oturdu. " Gerçi ben gelmeden önce bence Cihangir zaten size benim dosyamı bile özet geçmiştir. "
" Öyle bir dosya yok " dedi Cihangir tok bir sesle. " Senin dosyanı çıkaracak değilim. "
" Her bilgiyi aklında mı tutarsın sen ? "
" Daima. " dedi başını sallayarak. " Her şey buraya kazınır. " eliyle başını işaret ettiğinde kaşımı hayretle havaya kaldırdım. Bütün bilgileri nasıl aklında tutabilirdi ki ? Gerçi sanırım tek sorunlu bendim bu konuda. Hafızam pek de kuvvetli değildi.
" Adımı, soyadımı, ailemi..bence bir çok şeyi biliyorsunuz siz. Yanılıyor muyum ? " gözlerimi büyük dayıya çevirdim. Ondan bir şeylerin onayını istiyordum. Niyetim neydi hiçbir fikrim yoktu. Kasvet aramızda örülmüş en güçlü bağken dudakları tekrar kıvrıldı.
" Zekisin, cesursun. "
" Bence tam da o görev için aradığınız biriyim. " kafamı dik tutarak bir şeyden korkmadığımı belirtmek istedim. Cihangir 'e karşı bir borcum vardı. O ailemin her şeyiyle ilgileniyorsa ben de onun için bunu yapabilirdim sanırım değil mi ? Hem bir görev ne kadar zor olabilirdi ki ? Bunu yaşayıp görmek istiyordum.
" Oyunculuğun nasıldır ? " diye sordu dikkatle yüzümü inceleyerek.
" Daha önce hiç oynamak zorunda kalmadım " dedim omuz silkerek. " Ama bana verilecek görev buysa, oyunculuğu da öğrenirim. "
" Tuttuğunu koparacak insanları severim. " dedi öksürerek. " Söylesene Cihangir, onu gerçekten nereden buldun ? " Gözleri imayla bana çevrildi. " Sanki yıllardır aradığım biri varmış da onu bulmuş gibiyim, onunla konuşurken. Bu..buna ne denir ? "
" Çok güzel kanınıza giriyorum, denir. " dediğimde kendini tutamayarak güldü.
" Laflarını da esirgemiyor, yapbozun kayıp parçasını bulmuşum gibi hissettiriyor bu kızla konuşmak. "
" Öyleyse, görev benimdir. " merak tenimde gezinen bir kan gibi uysallığından uzaklaşarak bedenimde hareketlendi. " Değil mi ? "
" Onu bu işe sokamam. " Cihangir 'in sesiyle kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne demek beni sokamaz ? Ben buraya boşuna gelip dil mi dökmüştüm şimdi ? Onca sergilediğim tavır boşuna mıydı ? Gece ona ceza olarak görevden alınacağını söylemişti. Beni buraya getirmesi tamamen yanlıştı. Ama ben şimdi durumu düzeltmeye onu da kurtarmaya çalışıyordum. O ne yapıyordu ? Her şeyi mahvediyordu.
" Sana soran yok zaten, bak ben buradayım kendi kararlarımı verebiliyorum. " diye soludum sinirle. Neden karışıyordu ? Sadece köşede oturup olan biteni izlese olmaz mıydı ?
" Seninle değil, dayıyla konuşuyorum. " tok sesini duyduğumda içindeki mesafeler tenimi ürpertti. Bazen onun buzdan bir dağ olduğunu düşünüyordum.
" Ben de seninle değil, dayıyla konuşuyorum. " dedim kollarımı önümde bağlayarak. " Tabi müsaade edersen.."
" Etmiyorum. " dedi kaşlarını çatarak. İki kaşı tek bir çizgi halini alacak kadar bir aradaydı.
" İyi bende sana sormadan onunla konuşuyorum o halde. " omuz silkerek gözlerimi büyük dayıya çevirdim. Bizi izliyordu.
" Öyle bir şey yok, olmayacak da. Bu görev için ben başka birini ayarlayacağım. Konu kapanmıştır. " dedi aceleci bir tavırla.
" Nesin sen ? Yargısız hüküm veren hakim falan mı ? Ne bu ben son sözü söylerim tavırları? " onaylamayan bakışlarımı ona attığımda duraksadı. " Senin hayatını tehlikeye atmamaya çalışıyorum farkında değil misin sen ? Ne istiyorsun ? Görevinden men edilmek falan mı ? Derdin ne senin ya ? Beni koruyorsun, emanetinim eyvallah da, bu kadar da kendini geri plana itme. Bak ben halledebilirim tamam mı ? "
" Halletmeni istemiyorum. "
" Lafa bak ya.. Ben de sen istemiyorsun diye yapmayacaktım zaten.." dedim iğneleyici bir tavırla. Dayı konuşmuyor sadece bizi izliyordu. Onun neden bir adı yoktu gerçekten anlayamıyordum. Ve bu sanırım sinirlerimi bozuyordu. Dayıydı ama ne dayıydı? Büyük acaba ismi olabilir miydi? Yok canım daha neler..
" Yapmayacaksın, bu olaydan uzak duracaksın. Seni riske atamam. " dedi itiraz istemeyen net bir dille.
" Kendim için çırpınmıyorum burada.." dedim net bir sesle. " Bak çabalıyorum tamam mı ? Bana yaptığın onca şeye karşılık bu bir hiç. Hem neresi riskli ? "
" Planı biliyormuş gibi konuşma. Öyle bir kere gideceksin bitecek değil bu olay. " gözlerini kapatıp açtı. Sakin kalmaya çalışıyordu. " Bak sadece sus tamam mı ? Sen sus ben halledeceğim. "
" Bu sefer sen sus ben halledeyim. " diyerek büyük dayının yanına doğru ilerledim. Elimdeki silahı masaya koyduğumda tam önünde dikildim. " Onu duymayın lütfen ve beni o aradığınız kız olarak ilan edin. "
" Sence de fazla cesur değil misin? " diye sordu büyük dayı baştan sona beni inceleyerek. " Ne yapacağını biliyor musun görevde? Hem bu görev sadece bir kerelik değil, hemen çökertebileceğimiz bir olay değil. Belki günler, belki de aylar sürecek. Sen buna dayanabilecek misin ? " sorduğu soru olduğum yere çiviyle çakılmamı sağladı. Uzun sürer miydi sahiden ? Ben burada o kadar uzun kalacağımı düşünmemiştim. Afallayarak ona baktığımda yüzümü incelediğini biliyordum. Karşımdaki adam beni cebinden çıkartabilecek biriydi. Bunu da biliyordum ama bir karar vermem gerekiyordu. Cihangir 'in beni kurtardığı gibi benim de onu kurtarmam gerekiyordu.
" Eğer bu olaya dahil olursam, o.." dedim başımı çevirip bana dikkatle bakan Cihangir 'e bakarak. " Ceza almayacak değil mi ? "
" Alırsa girmeyecek misin oyuna ? "
" Beni kurtardığı gibi bende onu kurtarmak istiyorum. Borçlu kalmayı sevmem. " yüzümü buruşturarak sarf ettiğim kelimeler üzerine yüzünde büyük bir tebessüm oluştu.
" Sevdim seni. " dedi ellerini bacaklarına vurarak ayağa kalktığında. " Yarına hazır olun, " gözleri Cihangir 'e kaydığında sertçe yutkundum. Ceza yoktu değil mi ? " Sana da kızacak bir konu bulamıyorum Cihangir, evimize sağlam birini girdirmişsin. " kapıya doğru yürümeye başladığında alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Halletmiştim. Olmuştu bu iş. Herkesin kaygısını omuzlarıma bir yük gibi bindirmiştim. Benim yanımdan geçerken durakladı. " Seninle daha çok karşılaşacak gibiyiz, cesur kız. " koluma dokunup yanımdan ayrıldığında gözlerimi usulca kapatıp derin bir nefes verdim. Kapı açıldı ve o kapanmanın tok sesi kulaklarıma geldi.
Başarmıştım.
Hiç bilmediğim bir yere kendi ayaklarımla gidecektim. Bunu kendime ben yapmıştım. Kimse zorlamamıştı. Ama beni kurtaran birine de borçlu kalmak istememiştim.
" Mutlu musun ? " diye sorduğunda odada sadece ikimiz vardık. Aldığı ve verdiği nefesleri duymamak elde değildi.
" Seni kurtardığım için evet. " dedim ona doğru dönerek.
" Kurtarmakmış.." diye mırıldandı stabil yüz ifadesiyle. " Ben halledebilirdim. "
" Bu sefer ben halletmek istedim. " dedim başımı dik tutarak. Onunla kelime oyunlarına girmek gerçekten akıl alır iş değildi. Ne söyleyeceğini kestiremiyordum.
" Kendini nasıl bir şeyin ortasına attığının farkında bile değilsin. "
" Olurum elbet, yarına kadar. "
" Rahat görünmeye çalışıyorsun. " dedi kapı bir anda açıldığında kaşlarımı çatarak o tarafa doğru döndüm. Kubilay ilk içeri giren kişi olduğunda diğerleri de onu izledi. " Ama değilsin biliyorum. Sen bizden biri değilsin. "
" Görev için sizden olmayan biri lâzımdı zaten. " dedim omuz silkerek.
Cihangir benimle tartışmak, aldığım karardan beni geri döndürmek için çabalayacağa benziyordu. Onu dinlemeyi reddederek çalışma odasının açık olan kapısından çıkıp salona doğru ilerledim. Arkamdan geleceğine o kadar çok emindim ki.
Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Hepsi tek tek nasıl o odaya girdiyse şimdi de salona girdi. Cihangir onlara bir şey anlatmamış olacak ki tek seçenekleri ben olduğumu anlamıştım. Hepsinin üzerinde gezinen gözlerim her biri hakkında farklı yorumlarda bulunmaktan çekinmiyordu.
Barbaros gözlemlediğim kadarıyla oldukça ağır abi tipli biriydi. Gereğinden fazla sert yapısına anlam veremesem de Leman'la uyumlu olduklarını inkar edemezdim. Alparslan da aslında ona benziyordu. Ama farklı bir şeyler vardı onda. Sert yüzünün altına gizlediği bir şeyler. Gece gibi bir şeyler. Onun adı geçtiğinde gözlerinin içi parlıyordu. Seviyordu belliydi ve sadece ona baktığında yüzündeki sert ifade son buluyor gerçek kendiyle yüzleşiyordu. Belki de gerçek Alparslan Gece 'ye bakandı. Sert ifadesi maskesiydi. Bir insan maskesinin altına gizlenirse onu kimse kendinden ayırt edemezdi. Bir süre sonra maskesiyle iç içe geçen iki ayrı bedene dönüşürdü.
Aynı kişi olan ama iki farklı insanı bedeninde bulunduran bir kişi.
Göze imkansız gibi görünse de ele alınacak bir delildi.
Herkes oldukça sessizdi. Bu büyük sessizliğin sebebi benim de plana dahil olacak olmam mıydı bilmiyordum. Büyük dayı gitmiş olsa da biz oturuyorduk. Yani ben oturuyordum, onlarda benden bir açıklama bekledikleri için mecburiyetten oturuyorlardı. Benim büyük dayıyla kendim tanışmış olmam Cihangir için sorun teşkil etmiş miydi bilmiyordum ama dayıyla konuştuğumdan beri gözleri üzerimdeydi. Belli ki rahatsız etmişti. Sanki bana anlatmak istediği kelimeleri varmış ama bunları içinde saklamayı tercih ediyormuş gibi duruyordu. Ya da yalnız kalmayı bekliyordu tekrar konuşmak için.
" Şimdi kesin mi bu görev ? " diye sordu sıkıntılı bir nefes veren Alparslan. " Ona göre aracı ayarlayacağım. "
" Büyük dayının hiç asılsız bir iş yaptığını gördün mü sen ? " Gece 'nin gözlerinde endişenin tohumları bir bir rengini veriyordu. Zihnimdeki kalabalığı susturmak istesem de bu şu an pek mümkün görünmüyordu.
" Benim aklım almıyor abi ya.." Kubilay 'ın ciddi duruşuna pek alışkın olmadığım için yadırgadım desem yalan olmazdı. " Büyük dayı nasıl kabul etti ? Hiç itiraz da etmedi. " bakışları beni bulduğunda gözlerini kıstı. " İçeri girdiğinde onu hipnoz falan mı ettin sen ? Yoksa sende şeytan tüyü falan mı var ?"
"Kesin var. "
" Bak bu ev ikinci bir şeytanı kaldıramaz. " diyerek Gece 'ye baktığında Alparslan, Kubilay 'ın koluna sert sayılacak bir şekilde vurdu.
" Meleği şeytan sanan Kubi, beyin nöronlarınla mı oynandı senin kardeşim ? "
" Aman içindeki Sylevester 'ı çıkart hemen aman. " kaşlarını çattığında yüzünü buruşturdu. " Gerçi onu çıkartmış olsan Tweeti 'yi ham yapmıştın bile. "
" Kubi sen kafanı çok yordun herhalde, çalışmıyor. " dedi Mizgin gülerek.
" Bu da abisinin sevgili koruması.." yüzünü buruşturdu. " Bende tam diyordum ne zaman benimle didişmeye başlayacak diye. Bak didişme olacak aramızda büyük dayı fazla uzaklaşmamıştır git çağır da bir kulağımı çeksin benim, küçüğüm. " alayla karışık cümlesine göz devirdi Mizgin.
" Cidden soruyorum, büyük dayı seni nasıl hemen kabullendi ? " Leman 'ın bana olan bakışlarını hissedince derin bir nefes aldım.
" Biz zaten ciddi olmayan tarafından sorduk, Lemancığım..." göz devirdi Kubilay.
" Çok değil iki dakika ya iki dakika sus Kubi. "
" Bir iki üç dört... bak hadi sayıyorum, sadece iki dakika susacağım sonra sabaha kadar konuşmaya devam. "
" Seni dinliyorum aramıza yeni katılan kız.." Leman ' ın bakışlarında kabuslar vardı. Beni asla aralarına kabul etmek istemeyen gökyüzüne benzeyen gözleri oldukça tehditkardı. Mavilerine fazla bakınca boğulacakmış gibi hisseden bir tek ben miydim ?
" Tok sözleri ve dik başlılığı olduğu sürece, büyük dayı onu her daim kabul eder. " diye soludu bir çırpıda Cihangir. Gözlerim onun turkuazlarında can bulduğunda kalbime inen hançerin hükmünün kime ait olduğunu sorguladım.
" Gözüne girdi diyorsun yani ? " Barbaros kendi sorduğu soruya şaşırmış gibiydi. " Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum açıkçası. "
" Ben time girerken kırk takla attığımı hiç unutmuyorum. " dedi Kubilay gülerek. " Ciddiye alınmak için bayağı bir çaba göstermem gerekmişti. Senin ki bayağı basit oldu.."
" Ne oldu lan ? Kıskandın mı ? " diyerek onun ensesine vurdu Alparslan.
" Kıskanmak değil de... ne bileyim.."
" Basit değildi. " dedi Cihangir ketum ve mesafeli bir sesle. " Silahı başına dayadı. " dediğinde derin bir nefes aldım. Leman 'ın çatık kaşlarıyla karşılaştığımda onlara bakmayı reddettim. " Tetiği de çekti.. "
" Ama yaşıyor.."
" Toplantı odasındaki silahsa içini boşaltmıştım. " dedi dikleşerek Alparslan.
" Hissettin mi lan ? Hisleri kuvvetli insan ? "
" Bilmem, belki.." diyerek omuz silkti Alparslan.
" Silahın boş olduğunu bilmiyordun, değil mi ? " Gece 'nin sorusuyla gözlerimi Ciihangir 'e çevirdim. Ne gerek vardı ki bunları söylemeye ?
" Nerden bilecek ki ? " diye sordu Alparslan. " Bence sağlam birine benziyor. Kafasına eseni yapan biri belli. "
" Şimdi oturup nasıl biri olduğunu tartışacağımız zaman değil. " diye soludu Leman. " Neden yaptın bunu ? Ailene gitmek istemiyor muydun ? Ne diye kafana sıkasın ki ? "
" Bazen risk almak gerekir. " dedim dudaklarımı öne doğru büzerek. " Bu da en büyük riskti. "
" Hayatınla oynamışın, farkında mısın ? Bir hiç uğruna öledebilirdin. " Mizgin şaşkın gözlerle bana doğru yürüdüğünde yanımdaki koltuğa oturdu.
" Yaşıyorum. " önemsiz bir konudan bahsediyormuş gibi omzu silktiğimde Kubilay gülmeye başladı.
" Al işte bir tane enteresan daha. Abi hiç mi akıllısı bizi bulmaz lan ? "
" Her neyse, dağılalım. Büyük dayı iş yarın dedi ama benim yarına bir araba bulmam gerek. "
" Dışarı mı çıkacaksın ? " diye sordu Gece merakla.
" Mecbur. " omuz silkti Alparslan. Gözleri hala Gece 'deydi. Sanki o da gelsin istiyordu. Gözleri iki dudağının arasından çıkacak kelimelere odaklıydı. Acaba ona bakarken kalbi hızla atıyor muydu ? " Sen de gelecek misin ? " sesi temkinliydi. Yanlış bir soru olup olmadığını merak ediyordu. Yüzündeki tepkiye göre derhal evi terk edebilirdi.
" Geleyim mi ? " Gece 'yi karşılaştığımız günden beri ilk defa sanırım bu kadar sakin görüyordum. Alparslan 'ın gözlerinin içine bakıyordu. Hayır, gözlerinin içine değil, söylediklerineydi bakışları.
" Ne bu şimdi ? Gözümüzün önünde flört mü ediyorsunuz ? " Kubilay onaylamaz gözlerle ikisine bakarak başını iki yana salladı.
" Ne münasebet. " dedi Gece kaşlarını çatarak. " Yalnız şey etmesin diye şey ettim. Her şeyi o tarafa sürükleme. " göz devirdi. " Ayrıca çok istiyorsan sen et birileriyle flört mlört.."
" Bak bak laflara bak. Kızım git sen önce şeyleri bir şey et gel sonra bana laf yetiştir. " bu evde herkesin Kubila'yla tuhaf bir atışması olduğunu fark ettim. " Ayrıca..ağzı kapalı olan antep fıstıklarını bile çöpe atıyorum ben, kimsenin tribini çekemem. "
" Nimet o nimet..atılır mı öyle çöpe ? "diye sordu Mizgin gözlerini kısarak.
" Sen çıkarıp bana vereceksen atmam küçüğüm.." dedi öpücük atıp göz kırparak. " Ancak takılırım ben biriyle, hem beni ciddiye alan da ne biliyim.." Gözleri titreyen telefonuna ilişti. " Mizgin.." dedi gözleri irileştiğinde. " Gel gel, şu kız isteği kabul etmiş, iki taktik ver de biraz uğraşıp kafa dağıtayım. "
Mizgin göz devirdi. " Ya kendin tavla bir kere de. "
" Olmaz küçüğüm, senin taktikler varken ben kimim ? "
" Ne taktiğiymiş bu ? " diye sordu Alparslan kaşlarını çatarak. Bir abi gibi korumacı tavır sergiliyordu.
" Kızla alakalı bilgi topluyo, sonra da ben kızla konuşmaya başlıyorum. İki sıfır önden başlıyorum yani anlayacağın ? "
" Nasıl bilgiler bunlar ? " diye sordu gözlerini kısarak Mizgin 'e baktığında.
" Ne yapacaksın Alparslan ? " Gece ona baktığında gözlerinin içinin güldüğünü fark ettim. Alparslan bu dünyada görüp görebileceğim en saf aşık olabilirdi. O kadar belli ediyordu ki niyetini Gece onu neden reddediyordu ya da görmezden geliyordu anlamıyordum.
" Öğrenmek istedim sadece. " dedi Alparslan. " Merak etmeyeyim mi ? "
Gece anında kendini geri çekti " Ben mi karar vereceğim sanki ? Yani kardeşin sonuçta şey ediyorsan şey edebilirsin. " kendini ele verdiğinin sanırım farkında değildi. Ya da durum böyle olsa da umursamıyor denilebilirdi.
" Seni şeylerle mi yetiştirdiler yavrum evladım ? " diye sordu Kubilay hemen konuya dahil olarak. " Ne bu doğru kelimeleri bulamayıp şeylerle cümleni süslemen ? "
" Anlayan anlıyor. " dedi kollarını göğsünde bağlayarak.
" Anlayan ? " kaşlarını çattı Kubilay. " Biz seni anlamamak, bak kimse bir kelime dahi etmemek. " dedi bir yabancı gibi cümlelerini yarım söyleyerek.
" Ben anladım. " dedi itiraz eder tonda Alparslan.
" Al işte mızıkçı. " kollarını göğsünde bağladı Kubilay. " Ya bir kerede bize uyum sağlasan keşke be Alparslan. Olacak iş değil ya, her seferinde melek görünümlü bu şeytan kıza kanıyorsun ama ya.."
" Şeytan sensin canım baksana kızları ayartmak için Mizgin'le çalışıyorsun. "
" Çalışmak demeyelim de yardım alıyor diyelim. " dedi Mizgin omuz silkerek.
" Aferin kız melek görünümlü şeytan ben kızı unutmuştum sen iyi ki hatırlattın. " dediğinde gözleri Mizgin 'e çevrildi. " Küçüğüm, bir el at şu işe.." dedi yüzünü tuhaf bir şekle sokarak. " Siz de gidin başımdan ya daha ambulans ayarlayacaksınız. Zor iş bunlar zor, gidin de hemen gelin bari. " diyerek Alparslan 'a baktığında Gece derin bir nefes verdi.
" Birlikte gidelim mi ? Hem ben de biraz hava almış olurum. " Alparslan 'ın yüzüne yayılan tebessümü bir tek ben görüyor olamazdım, değil mi ? Gece bunu görmüyor muydu ?
" Olur. " dedi omuz silken Alparslan. Sesi onu ele veriyordu. Her ne kadar umursamaz görünmeye çalışsa bile sanırım onun da zayıf noktası, oydu.
İkisi birlikte yanımızdan ayrıldığında Cihangir 'e bakmamak için büyük çaba gösteriyordum. Aramızda yarım kalan bir konuşma vardı, biliyordum. Ama onu kurtarmak için yapmıştım, bunu görmüyor muydu ?
"Selam Burcu, nasılsın yazdım. " dedi Kubilay yerinde gerinerek. " İyiyim yazar direk zaten. Bak nasıl tavlayacağım bunu ben dikkatle izleyin. " gözleri üzerimizde gezindiğinde bana göz kırpmasıyla şaşkınla ona bakakaldım.
" İzliyorum, hadi görelim bakalım. " dedi Mizgin onun yanındaki yerini aldığında.
" Cidden onca işin arasında bu tarz şeylerle mi uğraşacaksın ? " diye sordu Barbaros kaşlarını çatmış bir şekilde Kubilay 'a bakarak.
" Şu an görevde değiliz, değil mi kardeşim ? " diye sordu Kubilay telefonuna gelen bildirimle alayla gülümsediğinde. " Yazdı, " dedi gülerek. " Ben şimdi buna ne yazıyorum bakın iyi dinleyin. " dedikten sonra parmakları klavyede hızla gezinmeye başladı. " Sen günde iki litre su içiyor musun , Burcu? "
" Ne alaka be su ? " kaşları çatıldı Mizgin 'in. Telefona doğru eğildi.
" Bak şimdi göreceksin, dinle. "
" Ne yazacak merak ettim, ne dedi ? " diye sordu yanında olmasına rağmen sorarak.
" Litre olarak mı bardak olarak mı diye soruyor. " dedi istediği şeyi elde etmiş gibi zaferle gülümsediğinde. " Hep aynı yerden de düşülmez ki ama ya.."
" Hayır yani litre soruyorsun bardak ne alaka ? Cins midir nedir ? Bu da tavlanmak için gelmiş resmen. " Mizgin ' in yüzünde tuhaf bir gerginlik oluştu.
" Aynen. " diye onayladı onu Barbaros. " Kaslarına düşmüş olma ihtimali yüksektir kardeşim. "
" Bakın şimdi olaya geliyorum hemen ve burayı noktalandırıyorum. " diyerek tekrar klavyede parmaklarını hareket ettirmeye başladı. Bizlerde öylece durmuş onun yaptıklarını izliyorduk. " İhmal etme su içmeyi, bilirsin çiçekler sulanmadıklarında solarlar, dedim şimdi net düştü bakın anlık cevap yazar. " dediği gibi de oldu. Telefonuna anında birkaç tane bildirim geldi. " Bu taktiğin yürümediği bir kız tanımadım ben.." dudaklarını büzdü. " Baydı. " telefonunu kenara atarak ayağa kalktığında bile telefonuna hala bildirim geliyordu.
" Kız düşmedi ekran açıkken bayıldı kaldı galiba baksana bildirimlerin sesi kesilmedi. Kafası ekrana çarpmış falan olmalı. Yoksa ne yazacak bu kadar çok değil mi ? " dudaklarını öne doğru sarkıttığında " Neyse ben kaçar, bensiz tavlayabiliyormuşşun bu arada Kubicim. "
" Sensiz tadı olmuyor küçüğüm. " diyerek mutfağa doğru ilerledi Kubilay.
" Ben ders çalışmaya gidiyorum, abimler gelince haberdar edersiniz beni. " diyerek Mizgin' de merdivenlere yöneldiğinde herkesin tek tek salonu terk ettiğini fark ederek gerildim. Cihangir'le yalnız kalmak istemiyordum. Biraz önce yarım kalan konuyu açardı, biliyordum. Ben ona emanet edilmişken böyle bir işin içine kendimi soktuğum için içten içe bana kızıyor olmalıydı.
" Senin için hazırladığımız odaya geçebilirsin, dinlen istersen. " diyen Kubilay mutfağın kapısının girişinden bana sesleniyordu. " Geç de oldu sayılır. " kolundaki saate baktığında başımı sallayarak ayağa kalktım.
" İyi geceler o zaman. " dedim sesimin kısık çıkmasını önemsemeden.
" İyi geceler, umarım yabancılık çekmezsin. " elindeki kupayı göstererek geri çekildiğinde merdivenlere yönelmiştim bile. Adeta kaçar adımlarla merdiveni çıktığımda artık son basamaktaydım.
Odaya girdiğimde yabancılığın bütün izlerini üzerimde taşıyordum. Soğuk olmamasına rağmen ben kendimi bir buzdolabına girmiş gibi hissediyordum. Bu odanın ısısından değildi. Bu ruhen yaşanan bir soğukluktu. Çift kişilik yatağın üzerine oturduğumda derin bir nefes verdim. Kendimi bir uçurumun kenarında gibi hissediyordum. Bir başımaydım. Kimse yoktu ki gelemezdi de. Çünkü kimse nerede olduğumdan bihaberdi. Rüzgar beni aşağıya düşürmek için elinden geleni yapacağını söyler gibiydi. Gözlerimi kapattığımda neden bu evin içinde olamıyordum da bir uçurum kenarına itilmiş halde buluyordum kendimi ?
Kendimi eve yabancılaştırdığım için miydi ?
Bana verdikleri odanın oldukça sıcak olduğunu fark ettiğimde yatakta ister istemez gerilerek düşüncelerimi bir kıyıya ittim. Ayağa kalkarak kollarımı bedenime sardım. Kendi evim olmadığı sürece hep başka yerde kalınca rahatsız olur, oraya alışana kadar da uyku denilen şeyin gözüme görmediğine şahit olurdum. Sanırım yine aynısı olacaktı. Adımlarım pencerenin önüne doğru ilerlediğinde derin bir nefes alma gereği duydum. Yağmur hala yağmaya devam ediyordu. Kendimi bu eve kelepçelenmiş gibi hissetmekten alamıyordum kendimi.
Bulunduğum oda beni iyice sıcaklattığında odada bulunan balkon kapısını açarak adımlarımı oraya doğru yönelttim. Balkona çıktığımda cam balkon olmasına rağmen rüzgarın getirdiği soğuğu hissettim. Sıcak iyi gelmiyordu tenime. Soğuğu her zaman tercih ederdim sanırım. Kadrajıma giren balkon salıncağına gözlerimi kısarak baktım. Tek kişilik gibi görünse de iki kişinin sığabileceği kadar genişti. Bu saatte kimsenin uyanık olmasını beklemediğim için balkon salıncağına doğru ilerleyerek dikkatli bir şekilde oturdum. Kendimi onların evine gelmişim de her şeyin üzerine konmuşum gibi hissetmem dışında bir sorun yoktu şu an.
Ne sorun yok muydu ?
Sorun çoktu.
Sadece ben erteliyordum.
Gözlerimi cam balkona dokunup tutunmak için yalvaran ama tutunamayan yağmur damlalarına çevirdim. Nedense damlalarla kendim arasında bir bağ kurdum. Bende babama bu şekilde tutunmak istemiştim ama o beni burada durmam, kalmam konusunda beni kendinden itmişti. Bu yaptığı seçim ister istemez beni üzmüştü. Burada uzun süre kalmayacağımı düşünürken de bugün kendimi bir oyunun içinde bulmuştum.
Bu oyuna girmeyi isteyen bendim.
Her şeyi onu kurtarmak için yapmıştım.
Beni kurtaran adamı kurtarmak, boynumun borcu gibi gelmişti o an.
Peki ya şimdi? Şimdi bana o soruyu tekrar sorsaydı büyük dayı, yine de yapar mıydım ? Sanırım yapardım. Hayır, sanmazdım. Kesinlikle yapardım. Çünkü ben birine borçlu kalmaktansa, hayatımda bazı şeyleri noktalandırırdım.
Bir yağmur damlası daha tutunmaya çalıştı cama. Ama o da başarılı olmadı. Ben de o yağmur damlasıydım. Babama tutunamamıştım ama Cihangir 'e tutunurken bulmuştum kendimi.
Acaba o da pişman mıydı ? Beni evine aldığı için o da şu an uyuyamıyor olabilir miydi ? Sonuçta bir yabancıydım ben hepsine. Hiçbiri bana güvenmiyordu. Benim de onlara güvenmediğim gibi. Birbirimize güvenecek ne yapmıştık ki zaten ? Onlar beni kurtarmıştı evet ama ya ben ? Ne yapmıştım ki onlar için?
Sadece evlerine giren biriydim.
İstenmeyen biri.
Bundan birkaç saat öncesine kadar düşündüğüm şey sadece ailemdi. Buradan gitmek ve ailemle olmaktı. Ama şimdi düşündüğüm bir şey daha vardı. Dahil olduğum ve daha başlamayan bu oyun ne kadar sürerdi ? Günler sürse neyse de ya aylar sürerse ? Yüzümü buruşturdum. Aklım başıma yeni mi gelmişti ?
" Uykunun seni de kollarına almayacağını biliyordum. " diyen sesi duyunca irkilerek yerimde sıçrayınca konuşmasına devam etti. " O kadar dalmıştın ki, geldiğimi bile duymadın. " sesindeki o soğukluk aramıza duvar örüyor aynı zamanda da o duvarları ondan başka kimsenin kıramayacağına beni ikna ediyordu. Elindeki kupalardan birini bana doğru uzattığında sadece ona bakmakla yetindim. " Sadece sıcak çikolata.." diye mırıldandı. " İçine zehir koymadım, istersen benimkini iç. "
" İçmesem de olur. " dedim omuz silkerek kollarıma ellerimi koyup ısıtmaya çalışarak. Biraz önce sıcak basmıştı değil mi beni ? Şimdi neden soğuktan donacakmış gibi hissediyordum ?
" Ziyan mı olsun ? " diye sorduğunda elindeki kupanın birini zorlukla aldım.
" Olmasın bari. " diyerek ellerimin arasına sıkıştırıp ısınmaya çalıştım. Aslında bu da bahanem olmuştu.
" İzin var mı ? " diye sorduğunda bile aslında ses tonu izin isteyecek gibi durmuyordu. Nezaketen mi soruyordu anlamıyordum. Zaten onu pek anlamak mümkün değildi.
" Yarım kalan tartışmayı sürdürmek için mi geldin ? " diye sordum omuz silkerek. Yüzünde hiçbir mimik oynamadı. Neydi o, suratsız biri mi ? Bir insan konuşurken mimikleri oynamaz mıydı?
" Yarım kalmıştık değil mi ? " diye sordu yanımdaki boşluğa oturarak. Onun oturmasıyla birlikte sallanan salıncakla birlikte elimdeki sıcak çikolata da bir ileri bir geri gitti.
" Yarım kalan biz değildik, konuşmamızdı. " altını çizdiğim kelimelerle bir süre sessiz kaldı. Cama vuran yağmur damlalarını tek başıma izlemek isterdim ama yanımdan gidecek gibi durmuyordu. " Sen neden uyumadın? Kendi evinde yabancılık mı çektin yoksa evindeki yabancıya mı güvenemedin ? " sorumla birlikte gözleri benim üzerime çevrildi. Yan profilimde gözlerini hissetsem de dönüp ona bakmadım. Bakışlarım hala yağmur damlalarındaydı.
" Hangi seçenek olmasını isterdin? " diye sorduğunda bu sefer kaşlarımı çatarak ona baktım. Bakışları doğrudan gözlerimin içine odaklıydı. Turkuazlarında boğulacak gibi olduğumda gözlerimi yüzünde gezdirmek zorunda kaldım.
" Bana sorduğuna göre ikinci seçenek. " dedim omuz silkerek. " Kim evinde bir yabancı varken rahat bir uyku çekebilir ki zaten ? " gözlerim gözlerinde durakladı. " Ne yapacağını kestiremezsin sonuçta, yabancının. " kelimeleri bastırarak söylüyordum.
" Haklısın. " dediğinde göğsümden vurulmuş gibi irkildim. Beni onaylamasını beklemiyordan ziyade istemiyor gibiydim. " Ama bu seferlik bir yabancıya güvenmediğim için değil, kendime yabancı geldiğim için uyuyamadım. " diyerek cümlesine yenilerini eklediğinde kalbimin atış sesini duydum. Onun duymamış olmasını dilemekten başka bir şey gelmedi elimden.
" İnsanın canını yakar, " diye mırıldandım. " Kendine yabancı gelmesi. " çok bilmiş gibi konuşmamla beni daha dikkatli incelemesi bir oldu. " Yani benim de kendime yabancı hissettiğim zaman dilimleri oldu tabi, anlayabiliyorum seni. "
" Anlayamazsın. " dedi gözlerindeki o renk geçişini fark ettiğimde. Öfkelenmiş miydi ? " Beni anlayamazsın. "
" Çok keskin konuşuyorsun. " dedim başımı dik tutarak. " Neyini anlayamazmışım ? Kendine yabancı gelmek herkes için aynı değil midir ? Farklı olanı neymiş, merak ettim. "
" Ben gerçekleri hiçbir zaman gizlemem. " dedi kaşlarını çatıp gözlerini cama çevirerek. Bakıyordu ama düşüncelerine bakıyor, onları tartıp sonra da bana söylüyor gibiydi. Gözlerinin önündeki yağmurları gördüğünü sanmıyordum.
" Yalan söylememek deriz biz genelde ona. " dedim göz devirmek isteğiyle dolup taşarak.
" Bugün ilk defa yalan söylemiş olmayı diledim. " acı çekiyormuş gibi yutkundu. " Senin burada olduğunu gizlemek istedim. "
" Ama sen yalan söylemezsin. " diye mırıldandım biraz önce söylediklerini kendine hatırlatmak istercesine. " Doğru olanı yaptın. "
" Öyleyse neden içimde bu his var ? " diye sordu anlam veremediğim bir şekilde bana baktığında.
" Nasıl bir his ? " diye sordum meraklı gözlerle onu incelediğimde.
" Yalan söylemiş olsam daha iyi hissedecekmişim gibi bir his. " başını iki yana salladı. " Bugün seni büyük dayıyla tanıştırmamam gerekiyordu. Belki de hayatımda yapıp yapabileceğim en büyük aptallığı yaptım. En büyük hatamdı. "
Başımı iki yana salladım. " Teknik olarak ben tanıştım büyük dayıyla, bizi tanıştıran sen olmadın. " omuz silktim. " Ve en büyük hatan da beni bu eve getirmendi. " dudakları aralanacak, bana inkar edecek kelimeleri savunacak gibi oldu ama buna izin vermeden konuşmaya devam ettim. " Beni öylece bırakman gerekirdi. "
" Yangının ortasında mı ? " diye sordu kaşlarını çatarak.
" Evet. " dedim aslında tam tersini düşünüyor olsamda. " Beni hiç umursamamalıydın. Senin en büyük yanlışın olmaman gereken bir yerde olmaktı. "
" Bazen yanlış bildiklerimiz aslında doğru olanlardır. "
" Bence bu öyle değildi. " dedim itiraz ederek. " Ama içimdeki sesi susturamıyorum. " gözlerim gözlerine tırmandığında ojeli tırnaklarımı birbirine sürterek elimdeki kupayı daha sıkı kavradım. " İyi ki diyorum, iyi ki orada tek başıma değildim. " sertçe yutkunuyorum. " İyi ki bizi kurtardın. " turkuaz gözleri gözlerimde gezindi uzun sayılacak bir süre. " Yoksa..yoksa ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. "
" Orada olmam gerekiyordu ve oldum. "
" Sadece telefonumu getirmek için gelmiştin. " dedim ayrıntıyı hatırlayarak.
" Kadere inanır mısın ? " diye sorduğunda bakışlarımı kaçırdım.
" Bilmem. " omuz silktim. " Aslında tam olarak anlamını bilmiyorum. Yani ne desem doğru olmaz. "
" Ben inanırım. " dedi gözlerini kaçırmadan. " Alnına yazılanların da önüne geçilemeyeceğine inanırım. "
" Ne yani biz kendi kaderimizi kendimiz yazmıyor muyuz? " diye sordum kafam allak bullak olduğunda.
Omuz silkti. " Seçimler bizim elimizde. " dediğinde gözleri benden uzaklaştı. Elindeki kupaya indi. " Telefonu o an değil de belki de başka an da getirebilirdim değil mi ? "
" Öyle. " dedim kupamdaki sıcak çikolatadan bir yudum alarak. Şekerliydi. " İçine şeker mi kattın? " diye sorduğumda başını salladı.
" Şekersiz içecek kullanamıyorum. " dedi omuz silkerek. " Senin de şekerli içeceğini düşünmüştüm, yanılmışım. "
" Yanılmışsın. " diyerek onayladım onu gözlerimi cama çevirerek.
" Hayat bir bilmece, her bilmeceyi de bilemem tabi ki. " dediğinde neredeyse yüzümde bir gülümseme oluşacaktı.
" Şekeri hayatımdan çıkaralı uzun zaman oluyor. " dedim sanki bu ayrıntıyı ona ezberletmek istercesine. " Ama tabi bunu sen bilemezdin. Yine de teşekkür ederim. " dedim elimdeki kupayı kaldırıp ona göstererek. " Sıcak çikolata için. "
Omuz silkmekle yetindiğinde bir şey söylemeyeceğini anlayarak gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Bulutlarla kaplı olduğundan mı bu kadar koyu görünüyordu yoksa gecenin verdiği bir karanlık mıydı pek kestirememiştim. Bir yıldızın kaydığını görünce kaşlarımı çatarak " Yıldız kaydı. " diye mırıldandım. " Bulutlara rağmen, yağmura rağmen görebildim. " diye soludum şaşkınlıkla. " Sen de fark ettin mi ? "
" Evet. " dedi bana bakmıyor gökyüzüne bakıyordu. Sanki bir tane daha gelmesini bekliyor gibi. " İnanır mısın? "
" Neye ? "
" Yıldızlar kaydığında dilek tutmaya. " kaşları havalandı. " Ve kabul olmasına. "
Omuz silktim. " Onlar yalnızca meteor. " diye mırıldandım. " Ama bulutlara ve yağmura inat görebildiysem..." durakladım. " Görebildiysek, bence bir dilek tutmalıyız. " gözleri benimkilerini bulduğunda salıncak hafifçe sallandı. Bedenim yay gibi gerildiğinde elimdeki kupayı daha sıkı kavradım.
" Tut o zaman. " diye mırıldandığında gözlerimi kapatarak içimden bir dilek diledim. " Dur tahmin edeyim dileğini. " dedi tekrar konuşarak. " Buradan..Benim yanımdan derhal kurtulmayı diledin değil mi ? " belli belirsiz bir tebessüm yüzüme oturduğunda yüzümü buruşturdum.
" Ama sen böyle dileğimi ortaya serersen nasıl kabul olacak ? " diye sordum sahte bir alayla. Dileğim bu değildi ama ona bu olmadığını da söylemek istemiyordum.
" Bazı dilekler sadece dilenmek içindir. " dedi ciddi bir sesle. " Kabul olmak istemezler içten içe. "
" Ne yani senin yanından kurtulmak istemediğimi mi dile getirmeye çalışıyorsun ? "
" Öyle mi anladın? " diye sordu hayretle.
" Öyle anlattın. "
" He sorun benim anlatma tarzım senin anlama tarzın değil yani ? " diye sordu kaşları çatık bir şekilde.
" Ortada sorun falan yok aslında. " dedim kaşlarımı çatarak. " Seninle ortak ne sorunumuz olabilir ki ? Kendince bir şey çıkarttın şu an. "
" Benimle ortak ne sorunun olabilir ki ? " diyerek söylediğim cümleyi tekrar etti. " Haklısın. Bizim ortak sorunumuz olamaz. "
" Aynen öyle. " dedim bakışlarımı gökyüzüne çevirerek. İkimizin ortak bir sorunu olsun istemiyordum. Biz diye bir şey olamazdı ki ortak sorun da neydi ?
" Ama artık ortak çalışmamız gereken bir konu var. " diye mırıldandı. " Senin kendini feda ettiğin ortak bir konu.." dedi bunu yapmamı istemediğini bir kez daha dile getirerek.
" Konu yine döndü dolaştı, buraya geldi. " dedim bıkkın bir sesle. " Seni kurtardım işte ne istiyorsun ? "
" Kurtarılmak istediğimi dile getirdim mi ben hiç? "
" Arkadaşların.. " dedim yüzümü buruşturarak. " Çok endişeliydi. Sana verilen özel bir görev mi ne varmış, konuşurlarken duydum. " güler gibi bir ses çıkardım. " Ben de her şeyi bir şekilde duyuyorum bu evde. Yanlış anlama öyle bilerek olmuyor, oradan geçiyor oluyorum ya da ne bileyim denk gelmem gerekiyor ki geliyorum. "
" Yanlış anlamıyorum. "
" Her neyse işte. Senin için yaptım, kendim için değildi. "
" Senden bunu istemedim. "
" Benden istenileni değil, istediğimi yaparım zaten. " dedim sinir bozucu bir şekilde tebessüm ederek. " Sana bir borcum vardı, onu da bu şekilde ödüyorum işte. " dedim omuz silkerek. " Çok da kurcalama bu işi. "
" Nasıl bir şeyin içine dahil olduğunu bilmiyorsun değil mi ? " diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Yavaş yavaş uykum geliyordu. Esnememek için adeta direniyordum. " Korkunç bir oyun bu, şakası yok. "
" Hakkımda her şeyi araştırdıysan korkak olmadığımı da öğrenmişsin demektir. " dedim omuz silkerek. Akrabalarıma kadar her şeyimi bildiğine emindim.
" Korkak olmadığını anlamam için seni araştırmam gerekmiyor. " dedi düz bir sesle. " Silahı alnına hiç tereddüt etmeden dayadığında anladım. " gözleri gözlerime tutundu. " Korkunun seni teğet geçtiğini. "
Bakışlarında kaybolmamak elde değildi. Onun gözlerine odaklanan birinin ona kapılmadan gözlerini çevirmesi mümkün görünmüyordu. " Tek korkum aileme bir şey olmasıydı. " dedim gözlerimi kaçırmayı başarabildiğimde. " İnsanın korktuğu şeyler başına gelirmiş, benim de geldi. "
" Korkularımızdan kaçmaktansa yüzleşmek iyidir. " dediğinde gerildiğini hissettim. " Sen yüzleşen taraf oldun. " kalbimin ritmi bozulmaya başladığında gözlerimi ona çevirip sola doğru çevirdim kendimi.
" Sen ? " diye sordum bunu neden sorduğumu bilmeyerek. Onunla konuşmak mı istiyordum ? Neydi bu içimdeki his ? Uykum geldiği için bu şekilde olmalıydım. Uykum geldiğinde çenem açılıyordu. " Sen yüzleştin mi hiç korkularınla? " yüzümü buruşturdum. " Ya da önce hiç korkun var mı diye mi sormalıydım ? " dedim gülerek. " Gerçi senin korktuğun bir şey olacağını sanmıyorum. "
" Neden böyle düşünüyorsun ? " meraklı gözleri açık tutmak için büyük çaba gösterdiğim gözlerimde gezindi.
" Askerler korkar mı ki bir şeyden ? " dudaklarımı büzdüm. " Yani bilmiyorum neden öyle düşündüğümü ama sana ne zaman baksam bu adam bir şeyden korkmaz demek geliyor içimden. Sanki..sanki senin gözünü korkutacak bir şey olmazmış gibi geliyor. " omuz silktim. " Uykum gelmeye başladı ya saçmalıyorum galiba. "
" Biraz daha saçmalasana. " dediğinde sesinin uykuya dalmadan önce dinlediğimiz ninniler gibi geldiğini hissettim. Bazen hislerimiz kuvvetli olurdu. Bu benim kuvvetli hissim miydi ? Konuşmamı istiyordu, bana öyle gelmiyordu değil mi ?
" Gözün turkuaz olmasına rağmen gözü kara birisin. " gülümsedim. " Gözü karanın anlamı yani o şekilde demek istemedim de. Yani gözün renkli diye onu demek istemedim. Of.." dedim alnıma vurarak. " Uykum geldi cidden galiba. " kaşlarımı çattım. " Cümleyi katlettim şu an cidden ve galiba diyerek. " alnıma bir kez daha sert sayılacak şekilde vurmak için yeltendiğimde elini uzatarak bileğimden tutarak bunu yapmamı engelledi.
" Vurma. " dedi yüzünde herhangi bir mimiğe yer vermeyerek. " Uykuluyken böyle her ağzına geleni söyleyen birini ilk defa görüyorum. " dedi alt dudağını ıslatarak. " Devam et konuşmaya. "
" Konuşurken uyuyakalacağım. " dedim gülerek. " Annem hep öyle derdi, beni uyuturken bir de saçımla oynarmış. O zaman çok konuşmadan uyurmuşum. " yüzümde hüzünlü bir tebessüm oluştu. Bu bir tebessümden çok ağlamaya benziyordu. Ya da ağlamamak için kendimi sıkmaya. " Annemi özledim. " dedim sonunda bilincimi kaybetmek için içten içe yalvararak. " Onlardan ayrı kalmadım daha önce hiç. Baksana üniversitemi bile yanlarında okuyorum. " dudaklarımı birbirine bastırdım. " Keşke dizlerinde uyuyabilseydim bir kez daha. "
" Yakında.." diye mırıldandı. " Yine uyursun. " sertçe yutkundu. " Annenin dizlerinde. "
" Uyurum değil mi ? " çocuksu sesim onu şaşırtmış olacak ki kaşları havalandı.
" Uyursun. " dedi aramızda yazılı olmayan bir söze imza atarak.
" İstediğimiz şeyler neden hemen olmuyor ki ? " omuz silktim bir çocuk gibi. " Şu an yanında olmak istiyorum ama olmuyor. "
" Hayat bu. " diye fısıldadı bileğimi hala tuttuğunu fark ettiğimde gözlerimi açık tutmak için direniyordum. " Her istediğimiz o an olsaydı yaşamak için hevesimiz kalmazdı. Bir şey için çabalamak zorunda kalmazdık. Her şeyi kolay yollardan elde ederdik. "
" Ben kolaya kaçmak istiyorum. " dedim gülerek. " Olmaz değil mi ? "
" Genelde olmaz. "
Sessizliği dinlemek istedim. Gözlerimi yağmura çevirdim. Benimle konuşmasını beklemiyordum aslında ama sanırım oldukça çok konuşmuştuk. Ben gökyüzüne bakıyor olsam da onun gözleri bendeydi, biliyordum. Neden bakıyordu bana? Daha detaylı incelemek için mi ? Ya da bir yabancının ne yapabileceğini yüzünden anlayabilmek için mi ? " Gözünü kırpmadan o yangına kendini attığın için.." dedim gözlerim hala ona bakmıyordu. " Sana minnettarım. " sertçe yutkundum. " Herkes yapmaz bunu. Sen ve arkadaşlarına benim de bir can borcum var artık. "
" Kimseye bir borcun yok. " diye mırıldandı. " Ayrıca bu vatanı, milleti korumak bizim asli görevimiz. " dediğinde yerinde hareketlenince salıncağın hareketiyle gözlerimi açık tutmakta zorlandım. Bir beşik gibi hissettiriyordu. Sallanmak mıydı uykumu tetikleyip duran ? " Yerimizde kim olsa o da aynı şeyi yapardı. "
" İşte o dediğin olmuyor öyle. " buruk bir tebessüm oluştu yüzümde. " Sizi hiç unutmayacağım. Bana ve aileme yaptıklarınızı hiç unutmayacağım. " karanlığa gömülmek üzereydi gözlerim ama hala konuşmak için çabalıyordum. " Yollarımızı kesiştiren o alışveriş merkezini de hiç unutmayacağım. "
" Görevim.."
" Senin görevin dağlarda olmuyor mu genelde ? " diye sordum bacaklarımı yukarı doğru çekip kollarımın arasına aldığımda. " Beni şehir merkezinde kurtardın bir vatan haininden. "
" Hainler her yerde. " diye mırıldandı ellerinin bileğimde olduğunu unutmuş gibi. Neden çekmiyordu?
" Bu kadar ileri gidebileceğini düşünmezdim. " dedim sinirim bozulduğunda. " Beni elde edemeyince ailemi yok edeceğini, onlar ortadan kalkınca ona muhtaçmış gibi kollarına gitmemi beklediğini düşünmezdim. "
" Kimseye muhtaç değilsin. " dedi kaşları çatıldığında.
" Öyleyse neden senin yanındayım ? " sorum onu sarsmış gibi baktı bana. Duraksadı dudakları. Sanki konuşmak için doğru kelimeleri aradı bir süre boyunca.
" Sen bana muhtaç değilsin. " dedi tuhaf bir tınıda. " Sen bana emanetsin, babanın emaneti. "
Gülümsedim. " Emanet.." diye tekrar ettim onu. Sanki zihnime bu şekilde kazımak istedim. Kendimi bu şekilde olduğuna inandırmak istedim.
" Bana da emanete sahip çıkmak düşer. " başını salladı. " Aksi iddia dahi edilemez. "
" Emanetine çok iyi sahip çıkıyorsun. " dedim kendimi konuşma isteğiyle dolup taşarken bulduğumda.
" Ne mutlu o zaman bana. " alay yoktu sözlerinde. Turkuaz gözleri üzerimde gezindi. Uyuyakalacağımı anlamış olmalıydı. Odada uyumaktansa burada uyumak daha cazip geliyordu.
" Emanetin zamanı geldiğinde arkasına bile bakmadan buradan gidecek. " diye mırıldandım kafamı salıncağın yumuşak başlığına koyarak.
" Gideceksin. " diye fısıldadı. " Gitmelisin. "
" Hı hı. " diye mırıldandığımda sol tarafıma iyice dönerek bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Uyuyakalmak üzereydim.
" Zaten kimse benim yanımda kalmamalı. " dediklerini duydum ama gözlerim açık kalmaya daha fazla direnemedi. Dudaklarımda konuşacak gücü bulamadım. Son duyduğum sözleri buydu. Neden diye soramadan uykunun kollarına kendimi bıraktım.
💎
Kapalı olan gözlerime dokunan ışıktan rahatsız olarak yüzümü buruşturdum. Gözlerim usulca açılmaya başladığında boynuma giren ağrıyla bir kez daha yüzümü buruşturdum. Bakış açıma ilk giren şey bir künye oldu. Sonra onu fark ettim. Beynime şimşek misali çakan gerçekler, zihnimde yoğun düşüncelerin içinde kayboldu. Onunla birlikte salıncakta uyuyakalmıştık. Üzerimize örtülmüş battaniyeyi fark edince sertçe yutkunarak yerimde kıpırdandım. Salıncak benim hareketimle sallandığında Cihangir sanki hiç uyumuyormuş gibi başını hızla kaldırarak bana baktı. Künyesine dokunan sabah güneşi halen beni rahatsız ediyordu. O da yeni fark etmiş gibi üzerimizdeki battaniyeye dokundurdu bakışlarını.
" Sen mi getirdin ? " diye sormam üzerine bana döndü fevri bakışları. Kaşları çatılmıştı. Her zaman uykudan böyle mi uyanırdı diye sormak istiyordum ona. İnsan kaşları çatık uyuyup, kalkar mıydı ? " Yani bunları üzerimize sen mi örttün ? " sabah sersemliği diye bir şey yoktu gözlerinde. Sanki hiç uyumamış ama bir o kadar da uyuyup zinde bir şekilde kalkmış gibi bakıyordu gözleri.
" Hayır. " dedi düz bir sesle. " Bizimkiler getirmiş olmalı. " nefesini vererek söylediği şeyle birlikte kimin getirmiş olabileceğini düşündüm. Odası bu katta olan biri getirmiş olmalıydı. Umarım yanlış bir şekilde yorumlamazdı.
" Anladım. " dedim kollarımı iki yana açıp esnemeye çalışarak.
" Tutulmuşsundur. " dediğinde yan dönerek ona baktım.
" Sen de mi aynı durumdasın ? " onu merak ettiğim için mi soruyordum yoksa aramızda bir muhabbet dönsün istediğim için mi soruyordum henüz bende bilmiyordum.
" Alışkınım. " dedi salıncaktan kalktığında onun boşluğuyla hızlı sayılacak bir şekilde sallandım. Bir ileri bir geri giden salıncak onun dizlerine kadar yükseliyor, sonra geri kaçmak ister gibi geriye doğru geliyordu.
" Ne yani senin de omuzların ya da boynun ağrımıyor mu ? "
" Ağrımıyor. " dedi bakışlarını benden çektiğinde kolundaki saate baktı. " Görev için hazırlanmamız gerek.." diye mırıldandı beni içine dahil etmek istemediğini tekrar dile getirmek ister gibi bakışları yeniden beni bulduğunda. " Hâlâ kararından dönebilirsin. "
" Benim yerime birini bulabilecek misin ? " sorum vazgeçtiğim için değildi, yüzünün alacağı şekli merak ettiğimdendi. Ama bana istediğimi vermedi. Yüzündeki o stabil duruş bozulmadı bile.
" Bulurum. " dedi düz bir sesle. " Yeter ki vazgeçtiğini dile getir. "
" Vazgeçmiyorum. " dedim bende ayağa kalkarak. Üzerimdeki battaniyeyi katlayıp salıncağın üzerine koyarak ona arkamı döndüm. " Aşağıda görüşürüz. "
Bir şey söylemedi, belki de sadece arkamdan baktı ama ben dönüp de bir kez daha ona bakmadım. Arkamda nasıl bir yüz bıraktığımı zaten biliyordum. Dönük bakışlarına maruz kalmaktansa kafamdaki gibi hatırlasam daha iyi olurdu.
Odaya girince ne yapacağımı bilemeyerek birkaç dakika bir ileri bir geri olmak üzere odada tur attım. Ama daha sonra kapı çalındı ve içeriye Gece girdi. Bana olacağını düşündüğü kıyafetleri getirmişti. Sabahın bu saatinde görev için mi kalkmışlardı anlam verememiş olsam da buna pek de kafa yormak istemedim. Benim için getirdiği kıyafetleri giyerek odadan çıktım. Zaten yatakta yatmadığım için toplamama da gerek kalmamıştı. Acaba biz balkonda uyurken de üzerimize battaniyeyi örten kişi Gece miydi ? Ama o evde bile değildi. Geldiğinde mi fark etmişti acaba ? Bu sorunun cevabını deli gibi merak etsem de soramayacağımın da farkındaydım.
Merdivenlerin bitişinde durarak gözlerimi salondaki kişilere diktim. Hepsi hazırlanmıştı. Bu kadar hızlı olacaklarını düşünmemiştim. " Beni bu saatte uyandıran insanları hiç sevmiyorum. " dedi Alparslan yüzünü buruşturarak. Koltuklardan birinde uzanmış bir şekilde oturuyordu. Yatıyor desem de yanlış olmazdı.
" Gece uyandırsa böyle demezdin ama.." dedi Kubilay esneyerek. " Koşarak uyanırdın hatta, değil mi kardeşim ? "
" Değ.." diyecekti ki kapalı gözlerini açarak odada gezdirdi. Bakışları Gece 'yi bulunca yüzünde bir tebessüm oluştu. " Bu saatte de güzel.."
" Sabah güneşi mi çarptı ne oldu bir anda buna ? " diyerek yanına giden Kubilay, Alparslan 'ın burnunu sıktı.
" Lan, ne yapıyorsun burnuma burnuma ? " diye çıkıştı gözlerini Gece 'den alabildiğinde.
" Sonunda bizi de görebildin. " diye yakındı Kubilay. " Şu kıvırcık saçlarını tarar bari insan ya.." ellerini Alparslan 'ın tıpkı Mizgin 'inkileri andıran kıvırcık saçlarında gezdirdi.
" Çek ellerini güzel saçlarımdan.. "
" He güzel, pabucumun güzeli.. " diyerek onunla dalga geçti Kubilay. " La seni rüyamda görsem korkarım. Bu saç ne ? Bonus olmuşsun yine.."
" Uzattı bu aralar. " diyerek konuya dahil oldu Gece. " Merinos oldu.." Yüzündeki gülümsemede takılı kaldı bakışlarım. Gece de Alparslan 'a karşı boş değil gibi bir his içime dolduğunda kaşlarımı çatarak zihnime göz devirdim. Onların arasında geçen mevzunun benim açımdan önemi neydi de bir de onları düşünüp kendimi rahatsız ediyordum ?
" Hoşuna gitti herhalde bu merinos.." diye takıldı ona Kubilay. " Yüzündeki tebessüme bak kız, aşık olmuşsun gibi bakıyorsun. Aman aman aman..görev öncesi aşk kokutmayın ortalığı.. "
" Ne boş konuştun be.." diyerek yerinden kalktı Alparslan. " Bu arada seviyor musun gerçekten saçlarımı bu şekilde ? " sorusunun adresi belliydi. Gözlerinin için parlıyordu ona bakarken. Bunu belli etmekten çekinmiyordu bile. Seven gerçekten her yolu deniyordu demek ki.
" Öznesi kim o sorunun öznesi ? " diye sordu tekrardan konuşan Kubilay. " Melek görünümlü şeytana mı soruyorsun ? "
Gece yüzünü buruşturdu. " Sensin o. "
" Bak nasıl da biliyor herkes kendini. "
" Hiç de bile. "
" Bak bir de benimle iddialaşıyor. Kızım o kadar insanın arasında niye bir tek sen üzerine alındın? " gözlerini kıstı. " Yarası olan gocunurmuş derler.."
" Sabah sabah bu enerji sana fazla gelmiyor mu Kubi ? " diye sordu Mizgin esneyerek. " Uğraşma abim ve Gece'yle. Enerjini operasyona sakla. "
" Benim enerjim hiç bitmez küçüğüm.. " dedi Mizgin 'in yanına doğru gidip kollarının arasına alarak. " Şu kıvırcığa da bakın, saçlarını nasıl da kamufle etmiş. " diyerek Mizgin 'in düzleştirmiş olduğu saçlarına dokundu.
" Ya bozacaksın, zaten zor düzleşti. " dedi onun kollarından çıkmak için çırpınırken. " Ne kadar erken kalktım bunu yapabilmek için biliyor musun hiç ? "
" Bilmiyorum hiç. " dedi Kubilay gülerek.
Erken kalktım deyince ister istemez gözlerim Mizgin 'e çevrildi. Battaniyeyi üzerimize örten o olabilir miydi ? Bizi fark eden o olabilir miydi ? Bakışlarımı hissetmiş gibi bana baktığında hafifçe gülümsedi. " Umay da geldiğine göre gitme vakti geldi. Uğraşma benle Kubi. "
" Sen de benle uğraşma, abinle uğraşma, aman Geceyle uğraşma.." dedi yakınır gibi Kubilay. " Kimle uğraşıcam ben ya bu evde ? "
" Kendinle. "
" Kendimle nasıl uğraşayım ya ? Az mantık az.." diyerek kapıya doğru yürüdü. Diğerleri de onu izlediğinde Leman ve Barbaros 'un sessizliğini koruduklarını fark ettim. Leman 'ın keskin nişancı olduğunu öğrendiğimden beri kendimi garip hissediyordum. Neydi bu bir gurur mu ? Bilmiyordum ama nedense onu tebrik bile edesim geliyordu.
Cihangir benim geçmem için başıyla işaret ettiğinde onu arkamda bırakarak diğerlerinin arkasından yürümeye başladım. Bahçeye çıktığımızda " Biz Barbaros'un arabasıyla gidelim. Alparslan siz de ayarladığın ambulansla gelirsiniz. " diyerek dün büyük dayının söylediği kişileri gösterdi. Leman sen de arabanı al, dönüşte sıkıntı yaşamayalım. " dedi Cihangir. Başıyla onu onayladıklarında ben sanırım onunla gidecektim. Kubilay, Barbaros, Cihangir ve ben aynı arabaya bindiğimizde derin bir nefes aldım. Kubilay öne binmişti. Barbaros ise arabayı sürüyordu. Cihangir elindeki kulak içi kulaklığı bana doğru uzattığında kaşlarımı çattım.
" Bunu takman gerekecek. " dedi düz bir sesle. " Bizlerde de aynısından olacak ve telefonuna bir uygulama yüklemem gerek. Umarım şarjı vardır. "
" Var. " dediğimde cebimden telefonu çıkarıp ona uzattım.
" Güzel.. " diye mırıldandı Kubilay. " Ben bu kıyafetle acayip güzel oldum bence. " dedi kendini övmek ister gibi.
" Tam bir kopuk kaçık oldun. " diye mırıldandı Barbaros takım elbisesinin içinde gerilmiş gibi kravatını gevşeterek.
" Keşke bu rol senin olsaydı, hiç yadırgamazdın canım. " dedi dişlerini göstererek güldüğünde. Kubilay 'ın üzerinde bir tişört ve altında da bileklerinden boğumlu bir pantolon vardı. Künyesini çıkarmış onun yerine bir zincir takmıştı. Görev için bu şekilde giyindiklerini biliyordum. Siyah takım elbiseli Cihangir 'e bakmak istemesem de gözüm kayıyordu. Sanki onunla fazla göz temasında bulunursam diğerleri beni yanlış anlayacak gibi geliyordu. " Bu arada.." dedi Kubilay arkaya doğru dönüp bana bakarak. " Kulaklık telefonla bağlantılı olacak. Telefonu elinden bir yere bırakma. Zamanımız kısıtlı olduğu için bağlantıyı o şekilde ayarladık. "
" Tamam, telefonu ayırmam yanımdan. " diyerek başımı salladığımda Cihangir avcunun arasındaki kulaklığı bana uzattı.
" Takabilirsin. "
Elime alarak kulağımın içine yerleştirdim. Oldukça küçüktü ama yine de saçlarım olmazsa görünebilirdi. Saçlarımı kulaklarımı kapatacak şekilde kamufle amacıyla kullandığımda " İyi ki uzun saçlarınız var. " diyerek güldü Kubilay.
" Şimdi gireceğin yerde kadın haklarını savunan insanlar bulunacak. Toplantının amacı bu gibi görünse de alttan yapılan işler var olacak. " dedi Cihangir telefonumu uzatarak. " Uyuşturucu gibi. "
" Uyuşturucu mu satıyorlar ? " diye sordum şaşkın bir sesle. " Onları mı yakalayacaksınız? "
" Zehirleme işini bu yüzden yapıyoruz. " dedi Barbaros aynadan bana bakarak. " Olayla bağlantılı isimler elimizde biz onları çıkarmak için girmiş olacağız aslında. Ama iş basında yakalamadan da kolay kolay alamayız. "
" Bu yüzden de benim kadınla aramda bir bağlantı olmalı, değil mi ? " diye sorduğumda Kubilay parmağını şıklattı.
" Bingo.."
" Kadınla bu şekilde iletişime geçemezsem ? Ya beni içeri davet etmezse ? " diye sorduğumda kaşları çatıldı Barbaros 'un.
" O zaman kendini bir şekilde davet ettirmenin yolunu bulursun. " dedi göz kırpan Kubilay. " Ben seni rahatsız eden adamı oynayacağım, muhtemelen beni uzaklaştıracaklar ama sen korkmuş taklidi yaparsan içeri girmen kolaylaşacaktır. "
" Diyelim ki planladığımız gibi olmadı. " dedim omuz silkerek. " Yani mesela kadınla ya denk gelemezsek ? "
" Assolistler en son gelir. " dedi göz kırparak Kubilay. " Ne zaman geleceğini bile biliyoruz. Sabah erken saatlerde hallediyorlar işlerini. "
" Erken kalkan çok yol alır hesabı. "
" Erken kalkan çok uyuşturucu satar demek istedin galiba Barbarcım.." dedi Kubilay dudak büzerek. " Bu arada biraz dokunmak zorunda kalacağım yani öyle abartılı olmaz tabi ki de, şimdiden söylemek istedim. Her şey görev için, üzerine alınma. "
" Her şey görev için. " diye mırıldandım onu tekrar ederek başımı sallarken. " Alınmam. "
" Barbaros.." dedi Cihangir onun omzuna dokunarak. " Kubilay burada insin, bizle görülmesin. " dediğinde Barbaros başını sallayarak arabayı durdurdu.
" Görev başlasın o zaman. " diyerek elindeki şapkayı ters bir şekilde başına taktı ve arabadan indi. O gittikten sonra araç biraz daha ilerledi ve belli bir yere gelince durdu. Kulağımda bir ses duyunca irkilerek kaşlarımı çattım. " Deneme bir iki deneme.." Bu ses Kubilay 'a aitti. " Lay lay lay lom.." diye yüksek sesle bağırdığında tırmalayıcı bir ses de onunla beraber geldi.
" Hay kulağımızı siktin, sus be Kubi. " diye mırıldandı Alparslan sinirle. Demek ki bu kulaklıkta herkesin sesini duyabiliyordum.
" Ay Alparslan ya nasıl da özlemişim seni ve sesini. " dedi Kubilay ağzına sakız almış gibi bir sesle konuşarak. " Konuşsana biraz. "
" Ne konuşayım Kubilay ? " diye sordu Alparslan ciddi bir sesle. " Ne istersin ? "
" Hmm, dur bir düşüneyim.. " diye mırıldanan Kubilay 'a cevap gecikmedi.
" Abi, ne saçmalıyorsun ? " Mizgin 'in sesini de duyunca yüzümde bir tebessüm oluştuğundan habersizdim. Bir ortama girdiğimizde o ortamdaki insanları benimsemeden edemiyorduk. Belki de kendimizi anın büyüsüyle oraya kaptırıyorduk. " Kime uyduğunun farkında mısın acaba ? Bir de konuşacak konu arıyor ya..Sanki sadece ikisi telefon konuşması yapıyor. Ya sabır.. "
" O, küçüğüm.. " dedi Kubilay yayık bir sesle. " Sende mi oradaydın ? "
" Yok Kubi ben Antartika 'daydım. " dedi bozgun bir sesle. " Ya göreve odaklanın. "
" Ne ara gittin kız oraya ? "
" Nereye ? "
" Antartika dedin ya.."
" Ya sen benle dalga mı geçiyorsun ? "
" Yo.."
" Ciddi ciddi mi soruyorsun ? "
" Ciddi olmadan mı sorayım ? Ne istiyorsun küçüğüm ? " diye mırıldandı Kubilay bakış açıma girdiğinde.
Arabayı durduran Barbaros " Gidin kendiniz özel telefondan konuşun. Sabah sabah hiç çekemeyeceğim sizi. " diyerek onların konuşmasından rahatsız olduğunu belirtti.
" Oy oy oy..benim Barbarım onunla ilgilenmedim diye kızmış taklidi mi yapıyor oy..kıyamam. " dedi Kubilay dıştan normal bir şekilde yürüyor gibi görünse de bize sergilediği tavırları kafamda canlandırabiliyordum.
" Kubi, seni elimden kimse kurtaramaz bak bu sefer. " Barbaros 'un tehdidiyle alt dudağımı dişlerimin arasına alarak hafifçe ezdim.
" Ringe çıkmam ki.." dedi keyifli bir sesle Kubilay. " Hem senle bir kez daha oraya gidecek kadar kafayı yemedim. Hem de karşına çıkacak kadar..lütfen ben canımı seviyorum. "
" Canını seviyorsan bence sus artık! " diye bağırdı Leman tahammül edemiyor gibi. Bir tek Gece 'nin ve Cihangir 'in sesi çıkmıyordu.
" Gece nerde ya ? " diye sordu Alparslan konuyu başka bir yere çekerek.
" Abi aynı ambulanstayız ya.." Mizgin 'in bezgin sesini duyunca gülecek gibi oldum ama kendimi sıktım.
" Ama görmüyorum.."
" Arkada olduğu için olabilir mi ? " diye sordu tekrardan Mizgin.
" Gece hala ambulanstaysan ses versene. " Alparslan 'ın sesine göz devirdim. " Yani verir misin ? "
" Kız melek görünümlü şeytan. " diye seslendi Kubilay sessizliğini bozarak. " Ne diye konuşmuyorsun ? Adam öldü seninle aynı ambulansta sensizlikten. Oksijen tüpü diye kendini tak şuna da kendine gelsin. "
" Kubi.." diyerek bağırdı Gece. " Düzgün konuş benimle. "
" Bak bak nasıl da üstüne alınıp konuşmaya başladı. " diyerek güldü Kubilay. " Canım şeytan. "
" Hâlâ şeytan diyor ya.."
" Bir hareketlilik var. " dedi Leman pür dikkat kesilmemizi sağlayarak. " Kız insin birkaç dakikaya arabaları oraya girer. "
Bana kız diye hitap etmesi sinirimi bozmuş olsa da herhangi bir şey demeden kapıyı açarak indim. Kapatacağım sırada Cihangir bana doğru eğilerek kapıyı örtmemi engelledi. " Dikkatli ol. " başımı sallayarak ona arkamı döndüm.
İçimde tarifi imkansız bir duygu yer alıyordu. Kubilay 'ı tam mekanın girişinin orada gördüm. Bir duvara yaşlanmış ağzındaki sakızı şişirmiş bir şekilde yoldan gelip geçen insanlara bakıyordu. Yolun pek de kalabalık olduğu söylenemezdi. Sadece mekana girenler oluyordu. Sokağın başından bir araba bulunduğum yola giriş yaptığında adımlarımı hızlandırarak Kubilay 'ın bulunduğu yere yaklaşmak için çabaladım.
" Hişt yavrum. " diye seslendi Kubilay ağzındaki sakızı şiddetli sayılacak bir şekilde çiğneyerek. Hem kulağımdaki cihazdan onu duyuyordum hem de yanımdan. Bu yüzden yüzümü buruşturarak ona bakmadan ilerlemeye başladım. Araba bir kaç adım önümde durduğunda Kubilay bana yaklaştı ve kolumu tutarak beni kendine çevirdi. " Sana diyorum güzelim, duymuyor musun beni ? " diye sorduğunda kolumu kurtarmak adına inleyerek geri çekilmeye çalıştım.
" Bırak. " diye mırıldandığımda yüksek sesli bir kahkaha attı. Arabadan inen topuklu ayakkabı sesini duyuyordum ama aldırış etmemeye çalıştım.
" Duyamadım ne diyorsun ? " diyerek yüzüme doğru eğildi Kubilay.
" Yardım edin. " diyerek sesimi yükselttiğimde etrafıma bakmaya başladım. Kadını bana gösterdikleri fotoğraftan tanıyordum. Bu yüzden yadırgamadan yüzünü inceledim. Bu oydu, hedef bana doğru yaklaşıyordu. " Lütfen bırak.." sesim sonlara doğru cılız çıkmıştı. Kendimi koruyamayacağımı onlara inandırmış olmak için bunu yapmak zorundaydım. Yanındaki adamlarla birlikte yanıma doğru gelmeye başladıklarında Kubilay ağzındaki sakızı şişirerek patlattı. Rolüne öyle adapte olmuştu ki gelenlerin farkında mıydı diye sormak istiyordum ona.
" Bıraktırsana. " diyerek güldü Kubilay.
" Devam aynen böyle. " diyen ses Gece 'nin sesiydi. " Kadın görüş alanımızda. " diye mırıldandı. " Size doğru geldi ve işte beklediğimiz hareketi sergilemek için elini uzattı. Balık oltaya düştü. "
" Kızı bırak. " diyen sesi duydum Gece 'nin sesiyle eş zamanlı olarak. Saçlarım omzuma döküldüğünde gözlerim yardım dilercesine onlara çevrilmişti.
" Bırak beni. " dedim bir kez daha kolumu çekmeye çalışarak.
" Bırakmıyorum. " diyerek diklendi Kubilay. Bu da oynayacağı rolün bir parçasıydı. Beni sertçe kendine doğru çektiğinde kaşlarımı çatmak zorunda kaldım. " Herkes kendi işine baksın, kız benimle. " ağzındaki sakızı çiğnemeyi bırakmamıştı. Eğer sert ses tonunu algılamasaydım ağzındaki sakızla onu asla ciddiye almazdım.
" Kız bizimle. " dedi kadının tok sesi kulaklarımda yankılanınca derin bir nefes alarak muhtaç gözlerle kadına baktım. " Şimdi bırakıyor musun o kolu yoksa ben mi bıraktırayım ? " şekilli kaşlarını havaya kaldırarak Kubilay 'a baktı. Arada gözleri bana da dokunuyor olsa da korkutucu varsaydığı gözlerini Kubilay 'dan çekmemek için büyük çaba sarf ediyor gibi duruyordu.
" Bıraktım hanım abla. " dedi gevşek bir şekilde. Yüzünde sinir bozucu bir tebessüm eşliğinde biraz önce durduğu duvara yaslanarak bir ayağını duvara sabitledi. " Oldu mu ? "
" Olmadı. " dedi başını iki yana sallayarak. " Şimdi yapman gereken bir şey daha var. "
" Bırak dedin bıraktık işte uzatma. " dedi Kubilay sakızını bir kez daha patlatarak. " Seninle bir işim yok, yoluna git. "
" Burası benim. " dedi kadın gururla. " Yoluna gidecek olan kişi sensin. " dik duruşunu bozmadı. Topuklu ayakkabılarının adım seslerinden bana doğru yaklaştığını anladım. " Ve sende benimle gelsen daha iyi olacak sanırım. " elini omzuma atmak istediğinde irkilmiş gibi yaparak geriye doğru çekildim. Bence çok da güzel oynuyordum. Sonuçta daha önceden hiç böyle bir oyun sergilememiştim. Bu benim ilk ve güzel bir performansım olarak tarihe geçmeliydi. " Şu adamla ilgilenin. " diyerek bana doğru döndü. Kubilay 'dan bahsediyor olsalar da ona bir daha bakmadım. Ne olacağı da açıkçası umrumda değildi. Kendini her türlü şekilde kurtarabilirdi. " Tatlım korkmana gerek yok, güvendesin. " bana bir kez daha yaklaşmaya çalıştı.
" Teşekkür ederim ama ben gitsem.." gözlerimi Kubilay 'a çevirdiğimde bana gülümsedi. Ama bu oyuna dâir bir gülümsemeydi. Onu görünce korkmuş gibi yaparak omuzlarımı yukarı kaldırdım.
" Bence benimle gelmelisin. " koluma girdiğinde mekana doğru yürümeyi reddetmedim. Elimdeki telefonu avcumun içine doğru sıktığımda kadının kolumdaki eli hafifçe okşayarak bedenimden çekildi. " Bak burada kadın hakları için düzenlenmiş bir toplandı yapıyoruz. Biraz önce dışarıda olanları görünce müdahale etmeden duramadım. Görüyorum ki pek kendini savunabilecek gibi değilsin ki bu ne yazık ki ülkemizde çok yaygın bir sorun. " yüzünde kendini tatlı bulduğunu düşündüğü bir tebessüm belirdi. " Bu yüzden burada toplandık, sende katılmak ister misin ? " kaşları havalandı. " Lütfen hemen reddetme. "
" Nasıl bir toplantı ki bu ? Yani benim gelmem ne kadar uygun ? " diye sorduğumda girişte insanların üstlerini aradıkları görerek endişelenmeye başladım. Ya beni de ararlarsa ve kulağımdaki cihazı bulurlarsa o zaman ne yapardım ?
" Efendim arama.." diyerek yanımıza gelen adamları elini kaldırarak durdurdu.
" Sorun değil, hanımefendi benimle. " dediğinde derin bir nefes vermemek için kendimi sıkmam gerekti.
Artık tamamen mekanın içine girmiştim. Zafer gülümsemesini yüzüme yaymamak için zor duruyordum. Kendimi dizginleyerek gergin görünmeye çalıştım. Çok kalabalık olduğu söylenemezdi ama yine de hali hatrı sayılır insanlar var olduğunu da görmezden gelemezdim. " Benim burada olmam ne kadar doğru? " diye sorduğumda etrafımdaki resmi kıyafetli insanlara baktım. Hepsi bu oyunun bir parçası mıydı yoksa içlerinde hiçbir şeyden haberi olmayanlar da var mıydı ? " Kıyafetim bile uygun değil.." kendi üzerime baktığımda utanmış gibi rol yapmak açıkçası çok da kolay değildi.
" Hiç sorun değil tatlım. " dedi samimiyetin dibine vurarak. Bana bu kadar yakın davranmasını garipsememek elde değildi. " Onlar hazırlıklı gelmiş, sen hazırlıksız yakalandın. " yüzünde bir gülümseme oluştu. Bu beni rahatlatmak için miydi ? " Belki bir dahaki sefere sen de hazırlıklı gelirsin ? " göz kırptığında kaşlarım hayretle havalandı. Bir dahaki seferi düşündüğüne göre bu kadının beni bırakmaya pek de niyeti yoktu. Bu kadar çabuk onun aklına girmek iyi miydi ? Pek sanmıyordum. Gözüne girmem ve sonra da vazgeçilmezi olmam gerekmiyor muydu ? Hiç çaba sarf etmeden bunu yapabildiğime nedense inanmak içimden gelmiyordu.
" Bir dahaki mi ? " yadırgayarak geri çekildiğimde korktuğumu düşünerek kendini geri çekti. " Yani ben alışkın değilim aslında..bilemiyorum.."
Tam o sırada yanımıza gelen bir kadınla susmak zorunda kaldı. Bana verecek bir cevabı olduğunu biliyordum. Kadın konuşmadan önce içinden olanlar yapıyor gibi bakıyordu gözleri. Yanındaki kadınla koyu bir muhabbetin elini tuttuklarında telefonu göbeğime doğru kaldırarak " İçerdeyim. " diyerek dudaklarını hareket ettirdim.
" Oyunculuk okumayı düşündün mü hiç ? " diyen sesin Kubilay 'a ait olduğunu biliyordum. Göz devirmeden edemedim. " Bizi de kandırdığın bir zaman dilimi oldu mu Umay ? Bak ciddi anlamda soruyorum bunu he. Rol yeteneğin efsane.."
" Boş yapma Kubi. " diyen Alparslan 'dı.
" Valla Oscarlık ilerliyor kız, siz de suçu hep bende bulun. Görmüyor musunuz lan ? Özellikle bir şey yapmaya gerek kalmadan bir sonraki toplantıya davet aldı az önce. Bence sende şeytan tüyü var. Aramıza ikinci bir şeytan katıldı, hayırlı uğurlu olsun herkese. "
" Biri Kubi 'nin kafasına indirsin. " diye mırıldandı Barbaros. " Nasılsa onun görevi bitti. Bizimki de bitene kadar arabada küçük bir uykuya yatabilir. "
" Çok mantıklı. " dedi Kubilay dahil olarak. " Uyusam mı ben ya ? "
" Saçmalamayın. " Leman 'ın sesi boğuk geliyordu. Rüzgarla cebelleşiyor gibi titreşimliydi. " Ciddi bir görevdeyiz. "
" Mesaj alınmıştır Leman komutanım. " diye seslendi Kubilay.
" Tatlım, benim misafirlerle görüşmem gerekiyor. " diyerek bana seslenen kadın görüş açıma girdiğinde hala tanışmamış olmamızın verdiği gerginliği üzerimden atabilmiş değildim. Bana hep böyle tatlım diyerek mi seslenecekti gerçekten ? " Sen burada keyfine bakabilirsin, uzun sürmez beş dakikaya geliyorum. " diyerek yüzüne oturttuğu yapay tebessümle birlikte yanımdan ayrıldı.
" Kadında da bir dil var varya.." diye mırıldandı Kubilay. " Tatlı dil yılanı bu.."
" Öyle olmasaydı bu işlere girişemezdi. " diye soludu Alparslan. " Umay etrafında sana yabancı gelen ya da yadırgayacağın bir şeyler dönüyor mu ? Kadını takip et diyeceğim ama bu şu anlık tehlikeli. Onu takip ettiğini anlayıp şüphelenebilir. Sadece mekanda biraz gezinebilir misin ? "
" Geziniyorum. " diye mırıldanarak yerimden hareket etmeye başladım.
" Yavaş yürü ve bir şey olursa hemen bizimle iletişime geç lütfen. " Gece 'nin söylediklerine sanki beni görebilecekmiş gibi başını sallayarak tepki verdiğimde yüzümü buruşturdum. İçeceklerin olduğu tarafa doğru adımlarımı yönelttiğimde kadının ortalıklarda görünmediğini fark ettim. Bir masanın üzerine dizilmiş içeceklerin renklerine göz gezdirerek içmeyeceğim bir tanesini avuçlarımın arasına alarak başka tarafa doğru ilerlemeye başladım. Dikkat çekip çekmediğimi anlamak istiyordum ama bunu bana olan herhangi bir bakış olmadığı sürece anlayamazdım.
Elimdeki hiç içmediğim içeceği bir masaya koyarak orada dikilmeye başladım. " Yadırgayacağım bir durum yok. " diye mırıldandım. Gözlerim sürekli etrafta geziniyordu. Kapıya çok yakın bir yerde olmasam bile kapıdan girip çıkan kişileri net bir şekilde gözlemleyeceğim bir yerde duruyordum.
" Tamamdır, şimdi Barbaros ve Cihangir de giriş yaptı zaten. "
Başka ses çıkmadı kimseden. Kubilay bile konuşmuyordu. Nedense Cihangir de burada olduğu için kendimi güvendeymişim gibi hissettim. Böyle hissetmiş olmamın sebebi ona emanet edilmiş olmam mıydı? Gözlerim etrafta gezindiğinde kapıdan giren kişileri izlemeye koyuldum. Mekan biraz önce olduğundan daha kalabalıktı. Kulağımda küçük bir hışırtı olduğunda yüzümü buruşturarak kapıdan içeri giren yeni kişiye baktım. O an irileşen gözlerimle kontrolümü kaybedeceğimi sandım. " O burada.." diye mırıldandım. " Tibet tam karşımda. " anın stresiyle elimdeki telefonu yere düşürdüm. Kalbimin ritmi düzensizleştiğinde Tibet 'in gözleri bulunduğum yere doğru çevrildi. Artık kulağımda herhangi bir ses duymuyordum. Kimse konuşmuyordu. Telefon yerde iki parçaya ayrılmıştı. Nefesimin düzensizleştiğini hissederek dudaklarımı ısırdım.
Ondan saklanırken onun ayağına mı gelmiştim ?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |