
Anıların içinde kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Sanki terk edilecek ve bir daha o güne dönülmeyecek bir anıydım. Duyduklarım mıydı beni böyle hissettiren ? Yoksa korkularım mı ?
İnsan yaşamındaki yeniliklere hemen alışabilir miydi? Ben..alışmış gibi hissediyordum. Bir yanım gitmek için çırpınsa da diğer yanımın buna hiç niyeti yoktu. Kim düzenini bozmak, gitmek isterdi ki zaten ? Ama benim düzenim burada yeniydi. Gitmekten gocunmamam gerekiyordu. Lakin ben..gitmek istemiyordum. Kaşlarımı tek bir çizgi haline gelecek şekilde çattım. Ben neden kalmak istiyordum ki ?
Onların gideceğini öğrenmiş olmak neden içimde bir yara varmış da onu kazıyormuşum gibi hissettiriyordu ?
Leman haberi verdikten sonra mutfaktan ayrılmıştı. Cihangir 'e hazırlanması için tembih etmişti. Dediğine göre gidecekleri yer oldukça uzaktı. Göreve gittiklerinde Tekirdağ 'dan da gitmiş olacaklardı değil mi ? Kalbimin ritmini hiç sevmedim. Çünkü beni huzursuz ediyordu. Gözlerimi Cihangir 'e çevirdiğimde elindeki bardaktan su içtiğini gördüm.
" Gidecek misiniz yani şimdi? " diye sorduğumda aslında aklımda birden fazla soru vardı. Yanıtlarını deli gibi merak ediyordum. Mesela onlar gidince ben ne olacaktım ? Bu oyun bitecek miydi ? İki ay sonra gitmeleri gerekiyordu. Bu oyun o zaman mi bitecekti ?
" Gideceğiz. " başıyla beni onayladığında kalbime iğne batırılmış gibi irkildim. " Şimdilik sadece eğitime. " Kaşlarım havalandığında ellerimi birbirine sardım.
" Eğitim Tekirdağ'da mı ? " buradan gitmelerini istemiyordum. Biraz önce Leman uzakta bir yerde olduğunu söylemişti. Ne kadar uzaktı ? Hiç görüşemeyeceğimiz kadar uzak mıydı ?
" Değil. " dedi bariton bir sesle. Ağzından kelimeleri cımbızla alıyordum sanki.
" Şehirden de gidiyorsunuz demek.." dedim gözlerimi ondan çekerek. Elimi önümdeki masaya koyduğumda aslında amacım tutunacak bir yerler bulmaktı.
" Sende gidiyorsun. " dediğinde etrafta gezinen gözlerim onunkilerini buldu.
" Ailemin yanına değil mi ? " alt dudağımı dişlerimin arasına alarak yüzümü buruşturdum. " Bu halletmemiz gereken mesele ne olacak peki ? Ben bunu yapmadan gitmeyece..."
" Bizimle geliyorsun. " dedi cümleme devam etmeme izin vermeden. Kaşlarım hayretle havalandı. Onlarla nereye geliyordum ?
" Ne demek sizinle geliyorum ? "
Kafam karışmıştı. " Duydun, birlikte gidiyoruz. "
" İyi de.."
" Hemen gitmiyoruz göreve. " dedi açıklama yapma gereği hissederek. " Önce eğitime gideceğiz. Tesislerimiz burada ama bizim eğitimler özel oluyor. Bu yüzden sadece bize özel olan bir yere gideceğiz. "
" Ya ben? " diye sordum sertçe yutkunarak. " Ben neden geliyorum? Yani..gelmem uygun olur mu ki ? " Hadi ama Umay, gitmek için deliriyorsun!
" Merak etme, seni korkacağın bir yere götürmeyeceğim. " endişemi hissetmişti. O yüzden bu şekilde konuşuyordu.
" Korkmuyorum. " dedim başımı dikleştirerek. " Sadece..size daha fazla yük olmak istemiyorum. Burada da evinizi açtınız.. "
" Bu konuyu seninle sürekli tartışacak mıyız? " diye sordu kaşlarını çatarak.
" Tartışmıyorum ki.."
" Sürekli aynı mevzuya dönüyorsun. " dedi omuz silkerek.
" Çünkü kendimi öyle hissediyorum.." dediğimde yerinden hareketlenerek masanın etrafını dolaştı ve yanıma geldi. Bu kadar hızlı hareket edeceğini düşünmemiştim. Düşünmek de istemiyordum. Bu hareketi nedense heyecanlanmama sebep olmuştu.
" Biri bir şey mi dedi ? " başını aşağıya eğerek yüzüme yakın bir yerde durduğunda sertçe yutkundum. Yüzünü net bir şekilde seçebiliyordum. Kaşının hemen altında küçük bir ben vardı. Bunu daha önce hiç fark etmemiştim.
" Kim ne demeliydi ? " diye sordum başımı eğmemeye çalışarak.
" Bende onu soruyorum ya işte. " dudağını ıslattığında gözlerim dudaklarına kaydı. Benimkilerinden daha dolgundu. Alt ve üst dudağı sanki kalemle çizilmiş gibi aynı boyutta görünüyordu. " Diyorum ki, biri sana bir şey mi dedi de böyle hissediyorsun ? "
Ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi dudaklarından çektim. Konsantre olmama izin vermiyordu ki. " Hayır. " dedim bir adım geri çekilerek. " Kimse bir şey demedi ama bu beni yanlarında istedikleri anlamına da gelmez. "
" Hep bir ama ekliyorsun cümlelerine. " dedi gözlerini kısarak. " Bunu bilinçli mi yapıyorsun ? "
Dudağımı öne doğru büzdüm. " Bilmem, hiç dikkat etmedim. " bilerek yaptığım bir şey değildi. İnsan bazen söyleyecek başka kelimeler bulamayınca sürekli aynı kelimeleri tekrar ederdi. Acaba bende böyle mi yapmıştım?
" Amayla kesme cümlelerini. "
" Bağlaç değil mi o ? "
" Öyleyse bile sen onu bağlaç olarak kullanmıyorsun. " diye mırıldandı. " Senin kullanım şeklin, cümleleri kesmek. "
" Şu an kafandan sallıyorsun. Hatta uyduruyorsun. " omuz silktim. " Bende sana inanma rolünü üstleniyorum. "
" Gerçekten içinden geçen cümle bu mu ? "
" Ya ne olacaktı? "
Omuz silkti. " Bilmem. "
" Bilmez misin gerçekten ? " diye sorarak göz devirdim.
" Bilmem.." dedi beni taklit ederek. " Gerçekten. " adımlarına yön verdiğinde mutfaktan çıkışını izledim. Beni burada bırakıp gitmişti. Hem konuşmamız da bitmişti ama gitmesini beklemezdim.
Neden beklemeyecektim ki diye sormadan da edemiyordum. Hazırlanmaları gerekiyordu. Peki ya ben ? Ben de yanıma bir şeyler almalı mıydım ?
İki elimi masaya koyarak sırtımı da masaya yasladım. Düşüncelerin içinde kaybolacağım sırada mutfağa Alparslan girdi. Üzerinde sporcu kıyafetleri vardı ve boynundan aşağıya doğru inen ter damlalarını net bir şekilde görüyordum. Bu saatte uyanacaklarını düşünmemiştim açıkçası ama galiba hepsi uyanıktı. Beni mutfakta görünce benim kadar o da şaşırdı.
Kaşlarını havaya kaldırarak " Bu saatte uyanacağını hiç düşünmemiştim. " diyerek konuşmaya başladı. " Mizgin hariç herkes erkenci evde desene. "
" Uyku tutmuyor. " dedim yalana başvurmadan. " Yadırgıyorum sanırım. "
" Yadırgamasan uykucusun yani öyle mi ? " diye sorduğunda gülümsedim.
" Belki biraz. " elimle küçük bir miktar gösterdiğimde onun da yüzünde bir tebessüm belirdi.
" Pek inandırıcı gelmedi kulağa o biraz kelimesi.." dedi elindeki çiçekleri havaya kaldırıp derin bir nefes alarak. " Sever misin çiçekleri ? Sana da verebilirim bir tane istersen.."
" Yok. " dedim başımı iki yana sallayarak. " Severim de şu an koyacak yerim yok açıkçası. "
" Zaten vermeyecektim ki. " dedi omuzlarını kaldırıp indirerek. " Bunlar Gecemin. " dediğinde dudaklarında mutluluğun kıvrımları mevcuttu.
" Kandırdın o zaman beni? " kaşlarımı havaya kaldırdığımda komik bir şey söylemişim gibi güldü.
" Biraz öyle oldu.." benim biraz önce elimle tarif ettiğim o birazı kendisi de yaptı.
Gözlerimi kısarak ona baktım. " O biraz pek inandırıcı gelmedi kulağıma. " onun bana yaptığını taklit ediyordum bir nevi.
" Bak ya.."
" Baktım. " dedim gözlerimi irice açarak.
Alpaslan gerçekten Gece' ye çok âşıktı. Bunu her daim belli ediyordu. Onun ismini söylerken bile göz bebekleri büyüyordu. " Günaydın.." diyerek mutfağa giren Gece direkt buzdolabına doğru yürüdü. " Neredeymiş benim detoks suyum ? " diyerek kendi kendine konuştuğunda kaşlarım havalanmış bir şekilde onu izliyordum.
" Günaydın Gecem.." dedi Alpaslan. " Günüm işte şimdi aydınlandı. "
" Alpaslan sabah sabah ne enerjiksin öyle? " diye sorduğunda sesinde hoşnutsuzluk vardı. Bu davranış biçimini gerçekten anlamıyor ve adlandıramıyordum.
" Enerjimin sahibi karşım da duruyor, nasıl enerji olmayayım ki ? " diyerek elindeki çiçekleri Gece 'ye uzattı. " Senin için topladım, tazeler.." dediğinde yüzündeki o heyecanı gizleyemediğini fark ettim.
Gece önce kaşlarını çattı sonra da yüzünü buruşturdu. Bana alttan bir bakış attığında tuhaf bir duygu yüzünü kapladı. Sevinmişti sanki ama tepkileri buna zıttı. " Çiçekleri dalında seviyorum. " dedi onun elindeki çiçeklere uzanmadan. " Bunu bilmiyor musun Alparslan ? "
" Geçen gün toplamıştı.." cümlesini tamamlamasına bile izin vermedi Gece.
" O geçen gündü. Her gün toplamak isteyecek degilim ki. Boşuna öldürmüşsün çiçekleri.. " diyerek elindeki şişeyi alarak mutfaktan çıktı. Arkasına dönüp bakmaması benim bile içime oturmuştu.
Alpaslan herhangi bir şey demeden çiçekleri bir bardağın içine koyarak masanın üzerine koydu. Üzerine de suyu dökerek sandalyelerden birini çekerek oturdu. Masanın üzerindeki sigara kutusuna uzandığında " Sigara mı içiyorsun ? " diye sordum masanın üzerindeki sigara kutusuna bakarak.
" Hayır. " dedi Alpaslan başını iki yana sallayarak. " Kullanmıyorum, Gece sigara kokusundan nefret ediyor. " dedi yüzünde tebessüme yer vererek. " O rahatsız olmasın diye kullanmamayı tercih ediyorum. " kaşlarımı hayretle hayaca kaldırarak ona baktım. Gece onun için çok şey ifade ediyordu. Gece demek onun için yasam demekti. Belki de Gece demek, kendinden de vazgeçmek demekti. " Eskiden çok sık içerdim. " dedi neden konuşmaya karar verdiğini anlayamadigim o sirada devam ederek. " Sigaradan nefret ederim, içenden de öyle dedi. " Sertçe yutkundu. Gözlerinde anlayışlı bir ifade belirdi. Ürkekti. " Bende bıraktım sigarayı. Tiryakisiydim aslında ama..beni sevme ihtimali olsun diye sigarayı bıraktım. " biraz önce Gece'nin yaptığı harekete rağmen bunları nasıl dile getirebiliyordu ? Bunun tek bir açıklaması olabilirdi.
Alparslan saf aşıktı.
Bu aşka ne denirdi ? Körkütük mü ?
Alpaslan 'ın Gece 'yi sevdiği gibi beni de biri sevebilir miydi ? Dudaklarımı öne doğru büzdüm. Bunun galiba mümkünatı yoktu. Ben de hayatım boyunca hiç böylesine bir sevgi beslememiştim içimde. Durum bu haldeyken nasıl birinin beni sevmesini bekleyebilirdim ki ?
" Onun için kendini mi değiştirdin yani ? " diye sordum başımı sol omzuma yaslayarak.
" Değişmez mi insan sevdiği için? " diye sordu buruk bir tebessümle. " Kendini ona sevdirmek, beğendirmek için girmez mi şekilden şekile ? Ben girdim. Ben çabaladım. Ben ona kendimi göstermek için elinden gelen her şeyi yaptim. Ama galiba o görmüyor, beni duymuyor, belki de hissetmiyor bile. "
" Belki de görmemesi için nedenleri vardır. " ona yardımcı mı oluyordum yoksa hayatını zehir etmesine müsade mi ediyordum belli değildi.
" Bende hep o şekilde düşündüm. " dedi umutlarını söndürmemek için büyük çaba sarf ettiğini dile getiren bir sesle. " Belki dedim kendime, belki beni duyuyordur ama bir nedeni vardır. Beni sevmiyor değildir, sadece sebebi vardır. " Sertçe yutkundu. " Ama yoktu. " acıyla inmemek istediğini belli eden yüzünü buruşturdu. Kendini avutmuştu belki de sadece bugüne kadar. Peki ya şimdi ne olmuştu? Konuşmuş muydu yine onunla? Red mi edilmişti?
" Konuştun mu onunla? " diye sorduğumda masanın üzerindeki sigara kutusunu alarak içindekileri karıştırarak.
" Konuşur mu ki benimle ? " yüzündeki buruk tebessüm taht kurmuştu bulunduğu yere.
" Konuşmadınız yani ? " dudaklarımı birbirine bastırdım.
" Uyumuştur. " dediğinde kaşlarımı çattım. Az önce buradan gitmişti ne ara uyuyacaktı ki ?
" Ya uyumadıysa ? Hem az önce buradaydı. "
" O hep bu saatlerde uyur. " dedi yüzündeki tebessümün renginin değiştiğine yemin edebilirdim. " Yorulmuştur. Dayanamaz ki..." gözlerinin içi gülüyordu Gece 'den bahsederken. " Spor yapmış o da belliydi halinden. "
" Ondan bahsederken gözlerinin içi gülüyor. " dedim elimi yanağıma koyup dirseğimi masaya yaslayarak. Elindeki sigara kutusuyla oynamayı keserek bana baktı usulca.
" İnsanın sevdiğinden bahsederken gözlerinin içi gülermiş zaten. " omuz silkti. " Onu sevdiğimi hiç inkar etmedim ki.."
" Peki o neden böyle yapıyor? Ona net bir şekilde açılmadın mı ? Hep böyle uzaktan cümlelerle mi ifade etmeye çalıştın yoksa karşına alıp konuştun mu ? " bunu gerçekten merak ediyordum. Eğer konuşmuşlarsa da Gece 'nin buna rağmen neden bilmemezlikten geldiğini öğrenmem gerekecekti.
" Onu ilk gördüğümde konuştum hem de. " dedi başıyla onaylayarak. " İlk gün.."
" Red mi etti ? "
" Keşke.." dedi gülerek. " Reddetseydi. "
" Peki ya öyleyse? "
" Kâle bile almadı beni.." dedi iç çekerek. " Dalga geçtiğimi düşündü. Benim olduğum yerlerde durmadı. Ben varsam gitti. Sonra baktı kaçmak çözüm değil, durdu. Öylece durdu. Oysa bir adım atsaydı ben zaten onun dibinde olurdum, bilmiyordu. "
" Neden böyle yaptı ki ? "
" Bilmiyorum, hiç bilemedim de.." dedi dudakları tekrar kıvrıldığında. " Ben çok takmıyorum ya artık. " elini geçiştirmek istercesine salladığında hüzün dolu gözlerle ona baktım. " Sende takma boşuna kafana. Alıştım ben. " göz kırptı. " Alışkanlık iyidir. "
" Gerçekten seviyor musun onu? " bana dünyanın en imkansız şeyini söylemişim gibi baktı.
" Sence? " gözleri kısıldığında omuzlarını yukarı doğru kaldırıp indirdi. " Seviyor muyum onu ? "
Derin bir nefes aldım. " Sevmek hakkında yorum yapacak en son kişi bile olamam. " dedim ellerimi havaya kaldırarak. " İnan hiç anlamam. "
" Nişanlın vardı ama ? " tek kaşı havalandı. Tibet 'in benim hayatımda büyük bir yerinin olduğunu mu düşünüyorlardı?
" Zorunluluktu. " dedim yüzümü buruşturarak. " İkimizin de arasında bir bağ yoktu. Şirketlerin bağı dışında tabi. " gülümseyecek sandım ama bunu yapmadı.
" Seni sevmese de seninle kafayı bozmuş. "
" Bana bilmediğim bir şey söyle. " dediğimde yüzünü ekşitti.
" Bu korkunç. " İç çektim. Benim gibi olan milyonlarca kadın vardı. Ben sadece onlara denk gelerek hayatımın belki de ilk kurtuluşunu yaşamıştım. " Bir kadın için daha da zor. "
" Neyse ki ben kurtuldum. " sertçe yutkunduğumda Alparslan gözlerimin içine baktı. Neredeyse ağlamak üzereydim. " Kurtuldum, değil mi? " birinin onaylamasına ihtiyacım var gibi hissediyordum.
Alparslan'ın gözlerinde bir duygu vardı. Neydi o? Acıma? Benim için üzülme? Elini masada duran ellerimin üzerine koyarak hafifçe sıktı. " Bizim yanımızdasın, merak etme şu anlık güvendesin. "
" Peki ya..." sonrası demek istedim. Sizden sonra yine peşime takılacak mı diye sormak istedim. Bu öyle çaresiz bir durumdu ki, kendimi yerin bin kat altına gömmek istiyordum. Bazen belaya istemeden bulaşırdık. Beni ise o belaya bulaştıran ailemdi. Şimdi ise o beladan kurtulmak için ailemle birlikte Kuzgun timinden yardım bekliyorduk.
" Cihangir'in bir planı olduğuna eminim. " dedi güven veren bir sesle. " Biliyorum sana çok iyi yaklaşmadık ama Umay sana söz veriyorum. O herif yakınına yaklaşamayacak. " gözlerini gözlerime sabitledi. " Abi sözü olsun. "
Abi...
Eskiden insanın abisinin olması nasıl bir his diye sorsalar söyleyemezdim. Ama sanırım şu an buna cevap verebilirdim.
Abinin olması, güven demekti.
Abinin olması, seni koruyacak birinin varlığını hissetmek demekti.
Ve en çok da galiba dayanacak omuz demekti.
" Hiç abim olmadı, demek böyle bir hismiş. " dedim dudağımı yalayarak. Aralarından birinin bana iyi davrandığını hatta abi gibi davrandığını görmek garip hissettirmişti. Bu hisse bir anlam yüklemek istemesem de çok da yüklemiş gibiydim.
" Bende bilmem abinin olması nasıl bir his, galiba bunu Mizgin'e sormak lazım. Ne dersin? " Gülümseyerek ona baktım. Elini hala çekmemişti. İç çektiğinde bir şey anlatıp anlatmamak arasında kalmış gibi baktı bana. " Ama sanırım abi demek fedakarlık demek. "
" Fedakarlık? "
Başını sallayarak beni onayladı. " Biz aslında buraya asla ait olamayacak bir yerden geldik. " yüzünde geçmişin izleri yankılandı. Gözlerinin önünden o günlerin geçtiğine yemin edebilirdim. " Biz aslında bir Ağa'nın çocuklarıyız. Aşiret desek daha doğru olur galiba. " elini elimin üzerinde çekerek ensesini kaşıdı. Bunu söylemek sanki onu germişti. " Büyük, tanınan bir aşiret. "
" Ama sen buradasın. " dedim bulunduğu yeri kastederek. Tekirdağ'da böyle bir şey var mıydı bilmiyordum açıkçası. Aşiret denince aklıma sadece doğu kısmı geliyordu. Eskiden burada yaygın olduğu için olabilirdi.
" Babam çok acımasız biriydi. Beni de kendi gibi yetiştirmek istedi. " omuz silkti. " Ben de tam onun tersiydim. " sertçe yutkundu. " Aşiretin ondan sonra bana kalacağını, herkese gücümü göstermem gerektiğini söyledi. " gözlerini kapatıp kendine düşünecek zaman verdi. " Bense Ağa olmak şöyle dursun, orada yaşamak bile istemiyordum. "
" Mizgin'i de alıp kaçtın mı yoksa? " Bu sadece bir soruydu. İstemediği yerde durmayacağını düşünerek böyle bir soru sormuştum ama beni başıyla onaylayınca dudaklarım aralık kaldı.
Şaşkındım.
" Kaçtım ama kendim için değil. Dedim ya abi olmak fedakarlıktır diye. " omuz silkti. " Ben asıl Mizgin için terk ettim orayı. "
" Nasıl yani? "
" Bizim oralar biraz şeydir. " elini ensesine koydu. Alparslan onlara ait olan ama olmaması gerektiğine inandığı anlarda elini ensesine götürüyordu. İnsanların hareketlerine psikoloji derslerim yüzünden mi bu kadar dikkat ediyordum yoksa gerçekten dikkat mi çekiciydi ayırt edemiyordum. " Kız çocukları ağalar arasındaki bağlılık demektir. Yani bir nevi dostluk anlaşması gibi. "
" Bizim şirketler için Tibetle bir arada olmamız gibi mi? "
" Evet. " diyerek onayladı beni. " Mizgin çok küçüktü. Daha yeni ergenliğe girmişti belki de. " gözleri öfkeyle bakıyordu sözlerinden sonra. " Ama bu kimsenin umrunda değildi tabi. "
" Senin dışında.. "
" Benim dışımda. " dedi gözlerini kapatıp açarak. " Biriyle arasında bağ olması için onu kullanmak istedi. Böylelikle bende onun yerine geçecektim. Onun deyimiyle soyunu devam ettirecektim. " dayanamıyor gibi bakıyordu gözleri. Onların hakkında böyle bir bilgi sahibi olacağımı hiç düşünmemiştim. İnsanların hayatlarını dinlemeden yargılamamak gerekiyordu. Bu cümlenin altını bir kez daha zihnimde çizdim. " Kardeşimi öyle bir şeyin içine düşürmemek için bir gün güneş doğmadan herkes uyurken evden kaçtık. O gün bugündür güneşin doğuş anı benim için başkadır mesela. Eskiden hiç önemli değildi ama artık bana her şeyi geride bıraktığım günü hatırlatıyor. "
" Gün doğumu senin için güzel bir anı ifade ediyor diyebilir miyiz? "
Başını salladı. " Böyle sorunca kendimi terapide gibi hissettim. " gülümsedi. " Psikolog hanım yoksa siz beni gizliden gizliye terapiye mi aldınız? "
" Almadan önce paranızı alırdım Alparslan bey. " dedim ellerimi masaya vurarak. " Haberiniz olurdu. "
" Arkadaş indirimi lütfen! "
" Düşünürüz. "
Gülümsedi, gülümsedim.
Aramızdaki ilk iletişimdi bu. Herkes yapmazdı onun yaptığını. Gerçekten büyük fedakarlıktı. Sonuçta erkekler yaratılışları gereği hükmetmek isterdi. Alparslan'a bu özellik doğuştan gelmişti ama o reddetmeyi seçmişti. " Gün doğumu bana kurtuluşu hatırlatıyor. Özgürlüğü. Yeni bir başlangıcı. "
" O yüzden mi bu saatte uyanıyorsun? "
" Mesleki alışkanlık diyelim. " elini dudağının üzerine koyarak sus işareti yaptı. " Kimse duymasın, sır. "
" Sır mı? " diye soran kişi kapıdan kafasını mutfağa doğru sarkıta Gece'den başkası değildi. Gittiği için hatta Alparslan'ı arkasında o şekilde bıraktığı için üzülmüştüm. Ama şimdi geri dönmüştü. Onun için mi dönmüştü?
" Uyuyamadın mı? " diye sordu Alparslan gözlerinin içi gülerek. Ona bakınca gerçekten gözlerinin rengi bile değişiyordu.
" Gitmemiz gerekiyormuş, Leman söyledi. " gözlerimi ikimizin arasında gezindi. " Sır diye neye diyordunuz? "
Alparslan bir şey diyecekti ki elimi elinin üzerine koyarak onu susturdum. Bu temastan irkilmese de gözlerini Gece'ye çevirince rahatsız olduğunu hissettim. " Hiç, öylesine bir şeydi. " Doğru mu yapıyordum yanlışa mı batıyordum bilmiyordum ama bildiğim tek şey Gece'yi çözmeye çalıştığımdı. Onu kendimle kıskandırmak tam bir saçmalıktı, biliyordum. Ama denemekten zarar gelmezdi. Sonuçta o bana bir abi gibi destek çıkmıştı. Ben de onun için en azından bunu borçlu hissediyordum.
" Öylesine? " bakışları ikimizin arasında gidip geldi.
" Alparslan bana bir şeyden bahsediyordu da. Her neyse hadi gidelim hazırlanalım. " Alparslan da benimle birlikte mutfak çıkışına doğru yürüdüğünde Gece'nin sertçe yutkunduğunu işittim. İşe yarıyor muydu?
" Sen de mi geliyorsun? " diye sordu Gece tam kapıdan çıkacakken.
" Tabi, siz nereye ben de oraya. " dedim iç çekerek.
Ve mutfaktan çıktım. Uzun bir gün olacağa benziyordu.
🌧
Uzun bir yolculuğun ardından sonunda o bahsettikleri çiftliğe gelmiştik. Çiftlik Kıbrıs'taydı. Aslında bahsettikleri kadar da uzun sayılmazdı. Çünkü onlara özel olduğunu düşündüğüm uçakla gelmiştik.
" Yıldırım çarpması sonucu öldü. " dedi bir haber başlığını okuyan Kubilay. Kaşları hayretle havaya kalktı. " Şimdi kill kime yazıldı? " elindeki çekirdeği gitmeyerek kenara koydu. " Mikail 'e mi Azraile mi ? " geldiğimizde herkesin odası hazırdı. Onlar düzenli olarak buraya geldikleri için her birine ait oda ve eşya vardı. Kıyafet bile almamışlardı yanlarına. Demek ki ihtiyaç duydukları her şey buradaydı. İkinci bir ev gibiydi çiftlik onlar için.
" Bence Mikail. " dedi Alpaslan ciddi bir sesle. Çekirdeği öyle hızlı çitliyordu ki elindekileri üç dakikada bir yeniliyordu. " Yani Mikail'in görevi doğa olaylarını idare etmektir sonuçta, haksız mıyım? " onunla sabah olan konuşmamız dışında bir daha yan yana gelmemiştik. Gece'nin delici bakışlarına arada bir maruz kalıyordum ama bunun onunla ilgili olup olmadığını anlayamıyordum. Acaba kendimi bile bile ateşe mi attım diye düşünmeden edemiyordum.
" Bence de haklısın abi. " dedi Mizgin düşünceli bir sesle.
" Yalnız ölüyor, can alma var burada. Azrail olur gibi geldi bana da. " dedi Barbaros kolasından bir yudum alarak.
" Oylama yapalım. " dedi Gece ayağa kalkarak. " Mikail diyenler elini kaldırsın.." gözleri Alparslan'daydı.
" Sen ne diyorsun Gececim? " diye sordu Alpaslan elindekileri tabağa boşaltıp dikleşerek.
" Neden benim fikrimi soruyorsun? " bakışları bana çevrildi ama hemen başka bir yeri boyladı.
" Neden olacak kızım? " dedi Kubilay onun konuşmasına izin vermeden. " Senin tarafını seçecek. O sencil sonuçta.. " göz kırptığında Gece sertçe yutkundu. Gözlerimi başka bir yere çevirerek biraz önce hevesle kalktığı yere tekrar oturdu.
" Vazgeçtim, yapmayalım oylama. " diyerek kollarını birbirine geçirdi. Gece'nin derdi neydi? Neden yapıyordu bunu Alpaslan 'a? Madem böyle davranmasını istemiyordu o halde neden karşısına alıp konuşmuyordu?
" Çok hevesliydin ne oldu? "
" Hevesimi kırdılar. " dedi gözlerini tırnaklarında gezdirerek. " Onaylanmayı sevmiyorum da.."
" Kırdım mı seni? " diye sordu Alpaslan ciddi bir ses tonuna bürünerek. " Ben öyle bir şey yaptıysam kusura bakma Gece. Neye kızdın? Gececim dememe mi? Yavrum deme demiştin ben onu demedim. Yani Gececim demem de sorun olmaz diye düşündüm. O da mı sorun? " yutkunamadım.
Bu nasıl soruydu böyle ?
O da mı sorun ?
Alpaslan Gece 'ye bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Ama aynı şeyi Gece için söyleyemezdim. Kötü bakmıyordu ona ama yakın da davranmıyordu. Yani özel bir çaba harcıyordu yakın olmamak için.
" Sorun dersem söylemeyi kesecek misin Alpaslan? " diye sordu ona dik dik bakarak ama cevabını duymak istemediğini belli edecek şekilde yerinden hızla kalkarak bulunduğumuz odayı terk etti.
" İnsan sorusunun cevabını almadan gitmez kız.." diye bağırdı Kubilay ortamı yumuşatabilmek adına. " Ben bu kıza boşuna şeytan demiyorum. Baksana dinlemeden etmeden hemen terk ediyor bizi. Arkasını dönüp gidiyor. "
" Size değil. " dedi Alpaslan yüzünde acı bir tebessümle. " Bana dönüyor arkasını. " herkes Alpaslan'a bir şey demek için bakıyordu adeta ama o kimsenin konuşmasını istemedi. " Hep döndü, hep de dönecek arkasını. Bende hiç vazgeçmedim, merak etmeyin yine vazgeçmem. " gülümsedi. " Kötü falan da hissetmiyorum. " Ayağa kalkarak derin bir nefes aldı. " Biraz hava alıp geleceğim, arkamdan gelmeyin olur mu ? Biraz kafa dinlemek istiyorum. " kimsenin bir şey demesine izin vermeden kapıya doğru yürüyerek üzerine bir şey almadan dışarı çıktı.
Eylül ayındaydık, buna rağmen üzerine bir ceket bile almamış olması beni bile endişelendirmişti. " Keşke bir ceket alsaydı. " dedim kendime hakim olamadan.
" Gelir belki hemen. " dedi Mizgin ama sesi endişeliydi. " Ayrıca çok soğuk değildir ya sıcaktır Kıbrıs. Yani en azından bu sene sıcak. Küresel ısınmadan dolayı galiba hala hava soğumadı. "
" Sanmam. " dedi Kubilay gülümseyerek ama bu gülümseme sevinçten uzaktı. Herkes Gece 'nin bu hareketine içten içe kızmıştı. Bu suratlarında belli bir ifade olarak geziniyor olsa da ağızlarını açıp da Gece 'ye herhangi bir şey söylememişlerdi. " Ama merak etme, giderim ben yanına bir bahane bulup. "
" İstemiyorum kimseyi dedi. " Leman ayağa kalkarak Barbaros 'a baktı. " Bence yalnız bırakalım. " elini Barbaros 'a uzattı. " Biz odamıza geçiyoruz bu arada, iyi geceler sizlere. Sabah erken kalkacağız, sizlerde fazla uyanık kalmayın derim. "
" Emredersiniz komutanım. " dedi Kubilay elini alnına koyup asker selamı vererek.
" Komik değil Kubi.." Leman yüzünü buruşturdu.
" O zaman sende komutanlığını evimizde bari yapma, Lemancım. " dudaklarını büzdü. " Hadi iyi geceler size hadi hadi gidin de yapın bir şeycikler.." göz kırptığında Leman tıslar gibi bir ses çıkardı..
" Seni varya.."
" Naparsın naparsın ? " diye sordu Kubilay dil çıkararak. " Söylesene kız.. "
" Kubi.."
" Efendim canım? "
" Sinirimi bozuyor bu çocuk ya.." dedi Barbaros 'a dönerek. " İma edip duruyor bir şeyleri.. "
" Sanki ima ettiğim şeyleri yapmıyorsunuz Leman.." dedi gözlerini abartılı bir şekilde açan Kubilay. " Yani gördüklerimi söylüyorum ben. Çiftlik fantaziniz falan varsa biz evi bir kaç saatliğine boşaltabiliriz. Bak görüyor musun ne kadar da düşünceli biriyim, herkese böyle düşünceli bir arkadaş nasip olmaz, hadi hadi iyisiniz.."
" Kubilay! " diye bağırdı Leman eliyle yüzünü kapatarak. Ondan bu hareketi beklemediğim için kaşlarımı havaya kaldırarak ona baktım.
" Leman! " dedi onu taklit eden Kubilay.
" Bak döveceğim seni en sonunda.."
" Dövmezsen aklım kalır.." dedi ayağa kalkan Kubilay. " Ama acı bana tamam mı ? Çok sert vurma.."
" Acımasızım. "
" Bilmez miyim bilmez miyim.."
" O zaman ne demeye benimle uğraşıyorsun? Ne laf çarpıtıyorsun oğlum? Ne yani ne? "
" Aaa üstüme iyilik sağlık. " dedi gözlerini kısarak bize doğru döndüğünde. " Ben hiç yapar mıyım öyle şeyler? Yapmam, değil mi yapmam? Onaylayınsana beni..."
" Kubi kaşınıyorsun bak demedi deme. "
" Sen git kore dizilerini izlesene, ne benimle uğraşıyorsun ? " dedi Kubi göz devirerek. " Beni onayla diyorum onay yok ama lafa gelince çatır çutur maşallah. "
" Leman her türlü yener seni. " dedi gülerek.
" Biliyoruz herhalde. " gözlerini başka yöne çevirdiğinde onların kendi aralarında atışması devam etti. Kulağıma gelen sesle birlikte bende gözlerimi pencereye çevirdim. Yağmur yağıyordu.
" Yağmur.. " dedim heyecanıma yenik düşerek. " Yağmur yağıyor. " Cihangir 'in başı da benim baktığım yöne doğru döndü. Aniden ayağa kalktığımda hepsinin gözünün bana döndüğünü biliyordum. Ama kendimi de engelleyemiyordum.
" Alparslan ıslanacak. " dedi Barbaros sıkıntılı bir sesle. " Bünyesi çok kuvvetli değil, eğitimden önce çıkması pek iyi olmadı. "
" Atların yanına gitmiştir belki.." diye mırıldandı Mizgin.
" Umarım öyle yapmıştır. " gözleri bana çevrildi Barbaros 'ün. " Sen nereye psikolog bacım? " diye sorduğunda gözlerimi tekrar pencereye doğru çevirdim.
" Biraz hava alacağım. " dedim omuz silkerek.
" Yağmur yağarken? " diye sordu Kubilay kaşlarını havaya kaldırarak. Bana bu yapacağıma inanamıyormuş gibi bakıyordu. İnsanları anlayamıyordum. Bu neden bu kadar abartılan bir olaydı ?
" Yağmur yağarken çıkılmaz diye bir kural mı var? " diye sordum kaşlarımı çatarak.
" Olsaydı, bu kuralı ilk çiğneyen kişi Cihangir olurdu. " dediğinde ne dediğini anlayamadığım için ona bakmayı sürdürdüm. " O da senin gibi.. " gözleri benden çekildi. Odak noktası değişti. " Yağmuru görünce yerinde duramıyor. "
Şaşkınlıkla Cihangir 'e döndüm. Böyle birilerini bulmak o kadar imkansız bir şey di ki, ister istemez şaşırırken buluyordum kendimi. " Gerçekten mi? " diye sordum ona bakarak. " Gerçekten seviyor musun yağmuru? " Onunla balkonda da yağmuru izlemiştik. O zaman hiç seviyormuş gibi bakmıyordu damlalara. Ya da ben öyle yorumlamak istemiştim.
Gözleri dudaklarımdaki saf tebessüme kaydığında duruşumu düzelterek yüz ifademi dizginledim. " Severim. " dedi düz bir sesle. " Yağmuru. "
" Güzel. " dedim ellerimi birbirine kenetleyerek. " Ben dışarı çıkıyorum o halde. " diyerek gözlerimi ev sakinlerinin üzerinde gezdirdim. " Gelmek isteyen...olmaz herhalde. " Kubilay kaşlarını havaya kaldırarak elleriyle gitmem için işaret yaptı.
" Buradan sana yağmur arkadaşı çıkmaz. " dediğinde gözleri Cihnagir'e kaydı. " Bir tek o gelirdi, o da gelemez. Eğitim öncesi malum.. "
" Bence sende çıkma. " dedi Mizgin havaya bakarak. " Hızlı yağıyor. "
" İçimde kalır. " dedim başımı iki yana sallayarak. Yağmuru görünce durduramıyordum kendimi. Çıkmak, altında durmak istiyordum. Hem bence bu kimsenin haberi olmayan bir terapiydi.
" Ya hasta olursan ? "
" Olmam. " dedim kendimden emin bir sesle. Umarım olmazdım. Adımlarımı kapıya doğru yönlttiğimde arkamdan kimse gelmedi ki zaten böyle bir girişimi de beklemiyordum evdekilerden.
Gerçi..Cihangir'in gelmesini beklerdim. Madem seviyordu yağmuru neden gelmiyordu ? Hasta olmaktan mı korkuyordu ?
İnsanlar bazen doğal güzellikleri hiç fark edemiyordu. Yağmur yağdığı gün kendini eve kapatan insanlar vardı bu dünyada. Oysa yağmur bunun için mi vardı ? Yağmur bereketiyle gelirdi. Onu izleyenlerle konuşurdu ve bunu kimse bilmezdi. Belki de ben yağmuru sevdiğim için bu şekilde düşünüyordum. Ama o toprak kokusu der susardım.
Bahçeye çıktığımda derin bir nefes aldım. Yüzüme geniş bir tebessüm yayıldı. Ilk defa farklı bir şehirde denk gelmiştim yağmura.
Bu benim, farklı olacak ilk yağmurumdu.
Kapının önünde durmak istemedigim için arka bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Orada çimler daha sıktı. Saçlarımı iki dakikada sırılsıklam yapan yağmuru hissetmek adına kollarımı iki yana açarak avuç içlerimi gökyüzüne doğru çevirdim. Gözlerimi kapatarak yüzümü de gökyüzüne doğru doğrulttum. Artık sadece sesi kulaklarıma doluyor, huzurunu hissettiriyordu.
" Gülümsüyorsun. " diyen sesi duyunca ilk önce kaşlarım çatıldı. Sesin sahibi tanıdık olduğu için gözlerimi açma gereksinimi duymadım. Yağmur hala dinmemişken biraz daha hissetmek istiyordum. Her zaman denk gelebileceğim bir olay değildi.
" İnsan sevdiği şeylere gülümsemez mi ? " diye sorduğumda tepkisini görmedigim için konuşmasını bekledim.
" Bana bakmıyorsun bile.. " dedi bundan rahatsız olmuş gibi değil de, hoşuna gitmiş gibi bir ses tonu vardı konuşmasında. " Fazlalık mıyım? " böyle bir soruyu ondan beklemediğim için gözlerimi açarak ona doğru döndüm. Saçları yağmurdan dolayı ıslanmış ve alnına doğru uzanmıştı.
" Bunu da nereden çıkardın ? " diye sordum kollarım hala iki yana açıkken.
" Bana bakmamandan. "
Omuz silktim. " Yağmur varken bir başkasına bakmam. "
" Büyük laf. " dediğinde karşıma geçerek o da benim gibi kollarını iki yana açtı.
" Yağmurlu her şeye varım, varsın büyük laf olsun. Hiç fark etmez. " yüzümü gökyüzüne çevirerek damlaları hissettim.
" Islanmayı seviyorsun demek.."
" Sevmek az kalır. " dedim gülümseyip ona bakarak. " Aşığım desem yeridir. "
" O derece.."
" Hı hı.." gözlerim hala ondaydı. Benim gibi o da artık sırılsıklam olmuştu. " Sen neden buradasın? "
" Nedenini biliyor olsan gerek. " dediğinde göz devirdim. Söylese zaten bir yeri eksilirdi.
" Seviyormuşsun. " dedim gözlerimi yukarı kaldırarak. " Yağmuru. "
" Seviyorum, yağmuru. " bazen öyle bir vurgu yapıyordu ki konuşmalarına başka türlü anlamak için yer arıyordum. " Islanmayı sevdiğim için bana deli dediler. " dedi gülümser gibi dudaklarını kıvırarak. " Islanmaktan kaçanların ne dediği hiçbir zaman umrumda olmadı ama insan bazen yakınlarının ne dediklerine takıyor. Islanmayı bilmeyenler, bize her zaman deli gözüyle bakarlar. Ama onlar bana deli dediler diye de yağmurda ıslanmaktan ya da sevmekten vazgeçecek değildim. Vazgeçmedim de. Baksana, buradayım hala. "
Şaşkınlığımı gizleyemedim. Cihangir çok uzun konuşmalar yapmıyordu. Az ve öz konuşuyordu. Ama şu an gerçekten de uzun konuşmuştu. Yağmurun onun için ne anlama geldiğini söylemişti bana. " Vazgeçme. " dedim damlaları önemsemeden. " Islanmak güzeldir, bunu bilmeyenler çok şey kaçırıyor. "
" Kesinlikle. " dediğinde ellerini bana doğru uzattı. " Ellerini versene.."
" Ellerimi mi ? "
Başını salladığında merakla ellerimi ona doğru uzattım. Ellerimi büyük avcuna hapsettiğinde yutkunmama mani olamadım. Beklemediğim bir anda dönmeye başladığında yüzümde oluşan tebessümden habersizdim. Yağmurun altındaydık ve sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibiydik. Islanmaktan zerre rahatsızlık duymuyorduk. Başını geriye doğru atarak ona ayak uydurdum. O döndükçe bende dönüyordum.
Başım hafiften dönmeye başladığında beni kendine doğru sert sayılacak bir şekilde çekti. Bunu yapacağını beklemediğim için bedenimi durduramadım ve gövdesine sertçe çarptım. Göğüs kafesini bile hissettiğime yemin edebilirdim. " Ne yapı.." soru sormama mani olan şey bana doğru eğdiği başıydı. Turkuaz olan gözleri Gecenin ışığında bambaşka bir renge bürünüyordu. " Gözlerin.." dedim ona yakın olduğum için rengini daha net seçebildiğimde. " Işık vurunca bambaşka bir renge dönüşüyormuş.." kafasını aşağıya indirerek bana yaklaştığında sertçe yutkundum.
" Gözlerini." dedi o da benim gibi. " Kirpiklerin gölgeliyor. " yüzü yüzüme denk gelecek şekilde biraz daha eğildi. " Neden bu kadar uzunlar? "
" Bilmem. "
" Bilmez misin ? "
Başımı iki yana salladım. " Allah vergisi.." dedim gözlerimi ondan kaçırarak. " Çok da sorgulamamak gerek. "
" Sorgulamamak için güzel bir neden. " diye mırıldandığında belimde duran elini hatırladıkça tüylerim ürperiyordu.
" Hı hı. " kendimi çok tuhaf hissediyordum. Bu denli yakınlık bana iyi gelmiyordu. " Bıraksan keşke.." dedim sertçe yutkunarak. " Artık. "
Bakışları yüzümde dolandı. Her bir ayrıntısını zihnine kazıyacak gibi bakıyordu baktığı yere. " Arkanda.." dedi kulağıma doğru eğilerek. Nefesini boynuma doğru verdiğinde bunu bilinçli olarak yapmadığını biliyordum. Ama nedense içimden bunu bilerek yapmasını isteyen kişilikle uyariliyordum. " Kirpi var. " dediğinde kaşlarım çatıldı. Kafami ona doğru cevirdigimde yüzünü eğdiği için burun buruna geldik. Hatta burnum burnunun ucuna dokundu.
" Kirpi mi ? " şaşkınlıkla sorduğum soruyla birlikte yuzunde bir tebessüm oluştu.
Başını sallayarak " Bak orada. " dediğinde beni beklemediğim bir anda ters çevirdi. Bu sefer sırtım onun gövdesine dokunuyordu. Elleri ise önden beni kendine kenetlemişti. Buna gerek var mıydı gerçekten ? " Ona basma diye çektim seni kendime. " dedi kulağıma doğru eğilerek. " Yanlış anlama.."
Şu an beni neden tutuyorsun diye bağırmak istiyordum. Şu an tam da yanlış anlama sırasıydı bence. Ama bunu yapmak içimden gelmedi. Gözlerimi yerdeki kirpiye çevirdim. Dikenlerini her an atacak gibi duruyordu. Bu da nereden çıkmıştı ki gecenin bu vaktinde ?
" Yağmur yağıyor, " dedim kirpiye doğru eğilmek isteyerek ama bunu yapmamı engelledi. " Neden dışarıda ki şimdi bu ? "
" Aslında ilkbaharda çıkarlar. Şimdi kış uykusunda olması gerekirdi. " dedi düz bir sesle. " Kirpiler yağmurda çıkarlar ortaya. Daha doğrusu yağmur dinince. Ama bu kirpi dayanamamış baksana.." dedi çenesini omzuma koyarak. " Belki o da yağmura âşıktır, senin gibi.."
" Belki.." dedim ama aklımda bambaşka şeyler vardı. " Kış uykusundan uyanacak kadar aşıktır. " Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. " Yağmura. "
Islanmak iyi gelmişti ama hiç bu denli değişik hissettirmemişti. Ellerini birleştirdiği yerde, tam karnımın üzerinde o noktada uçuşan kelebekler vardı sanki. İçim kıpır kıpırdı. Bunlar yağmurun bir getirisi miydi? " Biliyor musun? " diye mırıldandım içime doğru konuşarak. Beni duyuyor muydu onu bile bilmiyordum. " Bu benim şehir dışında ilk yağmurum. " avcumu açarak içini damlaların doldurmasına izin verdim. Gözlerim kirpideydi. Yavru kirpi miydi yoksa yetişkin mi? Onun da ilk yağmuru muydu ?
" İlklerinde yer almak.." dediğinde beni duyduğunu anlamıştım. " Güzel bir hismiş.."
Kalbimin teklediğine yemin edebilirdim.
Neden böyle hissediyordum ?
Hiç çarpmayan yağmur bugün bana çarpmış mıydı ?
Sana aşk yağmuru çarpacak haberin yok Umaycım sjsjshd
Bölüm sonunda herkese yeniden merhaba, nasılsın siyah kalplerim? Bu bölüm oldukça sakindi, biraz birbirlerine kaynaşma bölümü de diyebiliriz.
Alparslan'ın hakkında ne düşünüyorsunuz? Hiç merak ettim öylesine sjsjdjd
Bu kitap sadece Umay ve Cihangir'den ibaret değil, öncelikle bunu bilmenizi isterim. Diğerlerinin de bol bol yerinin olmasını istiyorum. Siz en çok hangi karakterin sahnesini merak ediyorsunuz?
Bu arada o yağmur sahnesi neydi öyle? Bugün ellerini tutan Cihangir yarın nerelerini tutmaz ki diyenler ;)
Bölümleri okurken lütfen ama lütfen yorumlayarak okuyunuz. Kuzgun okurken asla yorum yapmak aklınıza gelmiyor, bu bir istektir sjsjdjd
Insta: rumistrop
Tiktok: therumice
Öptüm sizi bir kez daha mucks mucks mucks🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |