
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin siyah kalplerim🖤
Keyifli okumalar!
Zihnimin içindeki sesleri susturmak hiç de kolay değildi ama dikkatimi dağıtan bir şeylerin var olması bu durumu az da olsa geri plana itmeme neden oluyordu. Ne zaman kendimle baş başa kaldım, herkes farklı bir işle uğraşıyor desem Mizgin elinde sıkıca tuttuğu bardağındaki pipeti sesli bir şekilde içine çekerek sessizliğe son veriyordu. O kadar sesli yapıyordu ki bunu, her içine çekişinde göz göze geliyorduk.
Gözlerimi ondan çekip sabahtan beri ortada olmayan insanlara çevirdim. Ama hala görünürde yoklardı. Onları görmeyi umut etmek bile benim için değişik bir duyguydu. Neden onları bekliyordum bunu da anlamış değildim.
" Hep bu kadar uzun mu sürer? " diye sordum gerçekten iki saattir burada oturduğumuzu göz önünde bulundurarak.
" Tabi ki. " dedi Mizgin başını sallayarak. " İlk defa böyle bir şeye şahit oluyorsun sen değil mi? " bacaklarını uzattığı şezlongtan kendine doğru çektiğinde oturduğu yerde dikleşti.
Havuzun önünde oturuyorduk, suya girmek yerine güneşlenmeyi tercih eden insanlar gibiydi Mizgin. " Evet ilk defa. " dedim başımla onaylayarak.
Gece havuzun keyfini çıkaran tek kişiydi. İki saattir diğerleri yoksa o da suyun içinde kaybolmuştu. Bizden tarafa doğru çıktığında " Yorulmadın mı sen ? " diye sordu Mizgin kaşlarını çatarak.
Gece nefes nefeseydi. Kendine eziyet ediyor gibi bir hali vardı. Normalde yüzme böyle mi olurdu? " Yorulmadım. " dedi kollarını havuzun kenarına yaslayıp bize bakmaya devam ederek. " Ama onlar yorulmuştur, " gözlerini güneşe dikti. " Bu sıcakta çok zor olmalı. "
Çiftlik benim hayal edemeyeceğim kadar büyüktü. Diğerlerinin gitmiş olduğu parkurların olduğu yerden anlamıştım bunu. Bazı yerlerde küçük tepecikler bile vardı. Daha ileride nasıl bir engebenin olduğunu bilmiyordum ama kolay bir sürecin onları beklemediği kesindi. " Öyledir ama hiç yapmadıkları iş değil. " omuzlarını kaldırıp indirdi Mizgin içeceğinden bir yudum daha alarak. " Sen neden bir şeyler içmiyorsun Umay ? "
Bakışları bana çevrilince kendimi garip hissettim. Gözlerinin üzerimde olmasına hala alışamamıştım. Onlarla birkaç gündür birlikteydik ama ben hala kendimi bir fazlalık gibi hissediyordum. Böyle bir şeyi düşünmeden edemiyordum. " Çekiniyor bence. " dedi benim konuşmama izin vermeden yerime cevap veren Gece. " Ben de ilk aranıza geldiğimde biraz çekingendim. "
" Sen ve çekingenlik? " dedi gözlerini kısarak Mizgin. " Senin hiç çekingen olduğunu hatırlamıyorum ben ya ? İkimiz aynı senden mi bahsediyoruz? "
" Abart biraz daha istersen.. "
" Sen sadece abime çekingensin. " dedi Mizgin düz bir sesle. " Ve uzak. "
" Mizgin.." bu konu hakkında konuşmak istemiyordu Gece bunu daha fazla belli edemezdi.
" Tamam bir şey demedim. " yüzünü buruşturdu Mizgin. " Bu abimle senin aranda olan bir mesele sonuçta. "
" Bu bir yarış mı ? " diye sordum konuşmalarına katılma gereği hissederek.
" Evet. " dedi başını sallayarak Gece.
" Hep aynı kişi mi kazanıyor peki ? " merak ediyordum. Bu yarışı Cihangir kazanır mıydı? Onunla geçen geceden beri çok yan yana gelmemeye çalışıyordum. Çünkü yanına yaklaşınca o gün geliyordu aklıma. Elini belime koyduğu gün. Kirpinin var olduğu, birlikte yağmurda hiç gocunmadan ıslandığımız gün geliyordu. Ve ben içten içe yine onunla ıslanmanın hayalini kuruyordum. Her zaman tek başıma yaptığım bu etkinliği neden onunla birlikte yapmak istediğimi birçok kez sorgulamış olsam da aklıma gelen seçeneklerin hiçbirini beğenmeyerek bu konuyu kendi içimde kapatmaya karar vermiştim.
" De.." dedi sonunu uzaarak Mizgin. " Yani evet demek istedim. Çok fazla kore dizisi izliyorum ben ya, yakında ana dilim olarak konuşmaya da başlayacak gibiyim. " elini yüzüne yaslayarak derin bir nefes aldı.
" Kore dizilerini pek izlemedim. " dedim düz bir sesle. " Seni bu denli içine çektiğine göre güzel olmalı. "
" Var ya efsane hem de.." dedi gözlerini etrafta gezdirerek. " O Kubi hint dizisi diye gezinsin dursun etrafta. Salak şey, göz zevki bozuk bu çocuğun. "
" Duydum seni..." diye bağırdı Kubilay sesinin nereden geldiğini anlayamadigim o dakikalar içerisinde. " Ya yine geçemedim. Alpaslan yalvarırım bu sefer ben yeneyim ya..."
" Bu nerden çıktı ya ? " dedi Mizgin kaşlarını çatarak. " Üzerime kamera taktırmış mübarek, her haltı duyuyor. "
" İlk kim geliyor ? " diyerek ayağa kalktığımda Gece ve Mizgin birbirine bakarak bu sorunun cevabını biliyormuş gibi haykırdılar.
" Alparslan. " ikisinin de aynı ismi söylemesiyle gözlerim Gece 'ye kaydı. Onunla gurur duyuyor gibiydi yüz ifadesi. " Her sene istisnasız bu yarışı o kazanır. Bir eğitim aslında bu ama bizimkiler aralarında yarış yapıyorlar, daha iyisini yapabilmek için. "
" Ve hep de canım abicim kazanıyor. " göz kırparak ayağa kalktı Mizgin. " Canım abim ya, şu gelişine bir bakın maşallahı var. "
Gece ne zaman Alparslan olmasa daha rahat ondan bahsediyordu ve bunu yaparken de gözlerinin içi parlıyordu. Ona karşı bir ilgisi vardı, bu belliydi ama peki neden Alpaslan'a bunu belli etmiyordu? Duygularından kaçıyor muydu yoksa yatıştırmak için yer mi arıyordu?
" Ay bir de kimin abisi bu diye tezahürat yap Mizgin. " dedi göz devirerek Gece. Ama onunda dudakları iki yana kıvrılmış bir şekildeydi ve gözlerini parkurdan ayırmıyordu.
" Kimin abisi bu.." Mizgin sonunu abartılı bir şekilde bağırarak söyledi. " Benim abim bu.."
" Sadece şaka yapmıştım. "
" Bana şaka sökmez kızım.. " dedi Mizgin elini alnına koyup güneşi engelleyerek. " Ve ve..ilk gelen abim. "
" O zaten bellidir de.." dedi Gece de sudan çıkmaya karar vererek. " İkinci kim? Onu söyle sen. "
" Valla.. " gözleri kısıldı Mizgin 'in. Gözleri görmüyor gibiydi. Bende ayaktaydım ama onların dibinde değildim. Onlara göre biraz daha arkada kalıyordum. " Oha Cihangir mi o? "
" Cihangir derken ? İkinci o mu ? " kaşlarını neden çatıldığını anlayamamıştım Gece 'nin.
" Yemin ederim o. " dedi büyük bir şok içinde Mizgin. " Ne oldu kız bu adama? "
" Ne bileyim enerji depoladı herhalde. " Gece beni görmek için arkasına döndüğünde göz kırptı. " Dün ki yağmur yaramış Cihangir'e. "
" Yağmur ne alaka be.." dedi Mizgin gözlerini parkurdan ayırmadan.
Gece 'nin bir şey ima ettiğini anlamıştım ama o imaya fazla takılacak kadar üzerinde durmamıştım. Gözlerim parkurda takılıydı. İlk çizgiyi geçen kişi Alparslan olduğunda kendini çimlere attı. Onun arkasından gelen Cihangir direkt olarak havuza atladığında Kubilay da onu takip ederek havuza atladı. Alparslan 'ın neden atlmadığını anlayamasam da pek üzerinde durmadım.
" Tebrik ederim abi. " diye bağırdı sevinç çığlıklarıyla Mizgin. " Yine yeni ve yeniden sen birincisin. Bu hiç şaşmadı, şaşacağını da sanmam. "
" He he.." dedi Kubilay suyun yüzeyine çıkarak. " Hep hile yapıyor bu abin. "
" He ondan Kubi he.."
" Kız en önde ben vardım aslında. " diye başladı cümlesine ama kimsenin ona inanmadığı belliydi. " Ama..."
" Hep aynı senaryo. " dedi Mizgin dil çıkararak. " Yenilgiyi kabul et Kubicim. "
" Küçüğüm.. " dedi Kubilay tatlı tatlı gülümseyerek. " Yenilgi yok.."
" Ay Kubi bir kere de kabullen. Üçüncü geldin bu sefer. Ne oldu sana hep ikinci gelirdin ? "
Kubilay 'ın gözleri Cihangir 'e çevrildi. " He ya hiç sorma. " dedi göz devirerek. " Buna da ne olduysa bir koştu bir koştu yani. Durduramadım. Yıllardır bunu bekliyormuş gibiydi. " gözleri bana kaydı. " Yağmur bünyesine ters etki yaptı herhalde. Hızına hız mı kattı ne ? "
" Yağmurla ne alakası var ? " diye sordu Cihangir yüzmeye devam ederken.
" Ne bileyim kardeşim ne alakası var? Arkanda birini bırakmış gibi koştun buraya kadar. Bu sene Alparslan 'ı geçersin diye bile düşündüm ben seni görünce he.."
" Hakikaten, kafa kafaya geldiler neredeyse. " diye mırıldandı Gece dudaklarını öne doğru büzerek.
" Ama yine ben birinciyim. " diye mırıldandı Alparslan Gece 'ye bakarak. " Alırım birincilik öpücüğümü.."
" Ne öpücüğü be? " diye sordu gözlerini irileştirerek Gece. " Ben öyle bir şeye söz vermedim. "
" He başka sözlerin var ama öyle mi ? " Kubilay dudağını büzerek onlara imayla baktı. " Vay be ne yere bakan ne yürek yakan insanlarla birlikte yaşıyoruz biz be.. "
" Kubi.." dedi Gece kaş göz işareti yaparak.
" Gece.." dedi Kubilay da eğlendiğini belli edercesine ona seslenerek.
" Şu çocuğu imha edin ya.."
" Pardon? Şu çocuk derken? Alınıyorum, güceniyorum. "
" Alın.."
" Gece ayıp ama ya.."
" Ayıp başka yerde olur. " dedi Alparslan dudaklarını kıvırarak. " Karıştırma onu o cümleye. "
" Al Gece'ni de ayıp şeyleri yapmaya gidin Alparslan ya.. " dedi Kubilay suyu eliyle vurarak. " Uzaklaştır şu kızı bizden ya..yemin ediyorum ortamdaki şeytan sayısı arttı. Gece konuştukça çoğalıyorlar. "
" Ya sen bana ne demek istiyorsun? "
" Demek istemiyorum Gececim, direkt diyorum. Şeytansın kızım sen. İçinde büyük bir şeytan var. Hepimizi parmağında oynatırsın da Allah 'a şükür sadece Alparslan 'ı oynatmayı seçtin. "
" Oynatmıyorum kimseyi ben parmağımda. " dedi kaşlarını çatarak Gece.
" Bacakların bu kadar uzun muydu senin ya.." diye sordu Alparslan yattığı çimenden kalkarak.
" Ne saçmalıyorsun Alparslan ? " diye sordu Gece de kendi bacaklarına eğilip bakarak. Üzerinde sarı bir bikini vardı ve ten rengine göre üzerinde oldukça güzel durmuştu.
" Uzamışsın sen.." dedi kaşlarını çatan Alparslan. " Getirin mezurayı, bir ölçeyim ben.."
" Tövbe estağfurullah. " dedi Kubilay abartıyla bağırarak. " Kardeşim istersen senin ufaklığı falan da ölç. Uzamıştır falan.." diyerek güldüğünde kaşlarım havalandı. Dudaklarım o şeklini aldığında gözlerimi kaçıracak yer aradım. Aralarında geçen muhabbeti anlamıştım. Kubilay nerede neyi konuşacağını hiç umursamıyordu. Diğerleri bu duruma alışkın olabilirdi ama ben hiç de alışkın değildim. Gözlerim Cihangirle kesiştiğinde onun da bana baktığını fark ettim. Kalbim bunu fark ettiğimde ritmini değiştirdi.
" Kubi..kaşınıyorsun kardeşim. "
" Sen önce kaşındın. " dedi Kubilay. " Hadi git de Gece seni bir kaşısın. " Gözlerimi Cihangir'den çektiğimde sertçe yutkundum. Onunla fazla yan yana ve göz göze gelmemeye dikkat etmem gerekecekti. " Lan, bizimkiler hala gelememiş. Bak o tepeyi gözlerine kestirmişlerdi. Kesin orada işi pişirecekler, demedi demeyin. Kubilaysız bir yere de gitmeyin.." dediğinde ne dediğini anlamayarak ona bakmayı sürdürdüm.
" Kafandan senaryolar uydurma kubi. " dedi Mizgin. " Leman yorulmuştur, Barbaros da onu yalnız bırakmamıştır. "
" He sırtına almıştır. " dedi Alparslan gözlerini Gece'den ayırmadan.
" Kimin kimi nereye aldığını bilemem. " dedi Kubilay ellerini iki yana açarak. " Kucağa da alabilirler, sırta da alabilirler. Tercih meselesi.."
" İmalı imalı konuşmayı tahminen ne zaman kesersin Kubi? " Mizgin 'in soruyla genişce gülümsedi Kubilay.
" Hiçbir zaman Mizgincim.." dedi göz kırparak. " Ama senin yaşın bu konulara tutmuyorsa hemen kesebilirim. "
" Bak yine küçük muhabbetine girecek ya.." dedi sabır dilenir gibi abisine bakarak.
" Kubi uğraşma kardeşimle.. " diyerek uyarıda bulunan Alparslan " Ben duşa gidiyorum. " diyerek aramızdan ayrıldı.
Gece onun arkasından uzunca bir süre baktıktan sonra havlusunu üzerine sararak " Ben de bir duş alsam iyi olacak. " diyerek ortadan kayboldu.
İkisinin arka arkaya gitmesini farklı anlamlara yormak istesem de Gece 'nin Alpaslan 'a karşı olan tavırlarını bildiğim için pek de değişik şeyler düşünemiyordum.
" Bu ne duş aşkıymış ya.." dedi Kubilay abartıyla gözlerini devirerek. " Hemen de duşa gittiler. İnsan biraz yüzer. "
" Herkes sen değil. " dedi Mizgin biraz önce kalktığı şezlonga oturarak. Biten içeceğini görünce göz devirdi. " İçecek isteyen var mı? Benimki bitmiş kendime alırken getirebilirim. " ortaya sorduğu soruyla birlikte Kubilay havuzdan çıktı.
" Ben içerim valla. " dedi ondan beklenmedik bir tavırla kimseye bir şey demeden içeri doğru yürüdüğünde. Eline şezlongtaki havlulardan birini aldığını gördüğümde Mizgin 'in bağırma sesini duydum.
" O benim havlum Kubi.." diyerek arkasından koşmaya başladı. " Silme sakın ona kendini.. "
" Artık çok geç.. " diyerek koşan Kubilay bir çocuk gibi Mizginle oynuyordu.
Herkes birden neden gitmişti gerçekten anlamamıştım. Ama buna çok da kafa yormamıştım. Çünkü Cihangir hala buradaydı. Havuzda yüzüyor hatta şu an bana doğru yakışıyordu. Onunla tek kalmak istemesem de kalkmak için bir bahanem olmadığı için yerimde durmaya devam ettim. Havuzun bana yakın olan tarafından çıktığında kollarını havuzun kenarına yasladı. Konuşmak için dudaklarını araladığında kalbimin sesini duymaması için içimden dualar ediyordum. Umarım yanlışlıkla dualardan birini dışından okumazdım.
" Burada beklemek sıkıcı mıydı? " diye sorduğunda kaşlarım hayretle havalandı. Böyle bir soru beklemiyorum.
" Değildi. " dedim başımı iki yana sallayarak. " Hem yalnız değildim zaten. "
" Alıştın mı onlara? " diye sorduğunda ne diyeceğimi tam anlamıyla kestiremiyordum.
" Alışıyor gibiyim. " omuzlarımı kaldırıp indirdim. " Beni yadırgamıyorlar aslında ama ben yine de.."
" Sen yine de kendini fazlalık gibi hissediyorsun ? " diyerek tamamladı cümlemi. Yüzünden akan damlalar bedenine doğru yol alırken üzerinin çıplak olduğunu yeni fark ediyor gibi irkildim. Gözlerimi o yöne çevirmemek için büyük çaba sarf etmem gerekecekti. Ne zaman bunu yapmamalıyım desem zihnim o şeyi yapmak için çırpınıyordu çünkü.
" Galiba öyle.. "
" Bu ne zaman değişecek? "
" Ne demek istiyorsun ? "
" Ne zaman burayı benimseyeceksin diyorum? " dedi sertçe yutkunarak. " Beni.." dudaklarını yaladı. " Ve bizimkileri. "
" Kendimi fazlalık gibi hissediyor olmam seni.." sertçe yutkundum. " Ve sizinkileri benimsemediğim anlamına gelmez. " dediğimde kaşlarımı çattım. Böyle bir açıklama yapmama cidden gerek var mıydı? Neden sadece evet ya da hayır gibi cevaplar vermek yerine konuyu uzattıkça uzatıyordum ?
" Beni.." dedi gözlerini anlamlı bir şekilde gözlerime sabitleyerek. Kurduğum cümle dikkatini cekmise benziyordu. " Benimsiyorsun yani öyle mi? " Ne dediğinin farkına varmış olacak ki, hafifçe öksürürek " Yani beni ve bizimkileri de, benimsiyorsun öyle mi ? "
" Bu senin için neden bu kadar önemli ? " diye sordum başka bir cevaba daha müsade etmeden.
" Bilmek istiyorum. " omuz silkti. " Bilmemeli miyim ? "
" Sadece neden önemli diye sordum. " dedim bende onun gibi omuz silkerek.
" Sendeki yerimi bilmek istiyorum. " dediğinde kaşları çatıldı. Gözlerini kapatarak sertçe yutkundu. " Yani bizim yerimizi bilmek isterim. Topluca biz..yani sadece ben değil tabi ki zaten niye sadece benim yerimi bilmek isteyeyim ki? Sıradan biriyim işte. " yüzünde bir çok ifade barındırdı. Kimileri geldi geçti ama bence yapbozun kayıp parçalarını benim doldurmamı istedi.
" Sıradan biri değilsin. " dedim ona doğru bir adım atarak. " Hatta sen herkesten farklısın benim için. " duydukları üzerine gözlerini gözlerime sabitledi. " O gün mağazada kimse dönüp de bakmadı bana, bunu biliyorsun değil mi? " gözlerimi birbirine sıkıca bastırdım. " Herkes kendini düşündü, eğer beni kurtarırlarsa kendilerine zarar gelir diye düşündü. Ve beni görmezden geldi. At gözlüklerini taktılar. "
" İllaki duyarlı biri çıkardı karşına. "
" Hayır. " başımı iki yana salladım. Metroda bile kimse yardım etmemişti. Herkes araca binmenin derdindeydi. Sorunumu da alıp başka bir yere gitmemi istemişti. " İyi ki bir başkası değil de beni kurtaran kişi sendin. " kuruyan dudaklarımı ıslattım. Hava gerçekten sıcaktı ya da ben onunla konuşurken sıcaktan bayılacak gibi oluyordum. İkinci seçeneğin olma ihtimali daha yüksekti.
" Bu konu seni üzüyor, konuşma..."
" Cihangir. " dedim nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle elini tutarak. Hani ondan uzak duracaktın diyen yanım karşıma geçmiş kıs kıs gülüyordu. Birleşen ellerimize çevirdi gözlerini ve sertçe yutkundu. " Senin bendeki yerini tarif edemem ama. " elini kalbimin üzerine koyduğumda kalbim dört nala koşan bir attan farksızdı. Bende ki bu cesaret de nereden geliyordu böyle? Onunla yağmurda ıslanırken temasımız olmuştu evet ama bu çok farklıydı. Bu sanki çok ileri bir boyut gibiydi ve o boyuta bizi ulaştıran kişi bendim. " Hissettirebilirim. "
" Kalbin çok hızlı. " yutkunduğunda adem elmasına çevrildi gözlerim.
" O günde böyleydi, bir yavru kuş gibiydi. Yalnız kalmış, yuvasından düşmüş yavru kuşları bilir misin? " Başını salladı.
" Kurtarılmayı beklerken ürkmüş görünürler ve titrerler. "
" Benim gibi. " dudaklarımı ağlamamak için birbirine bastırdım.
" Umay.." diyerek elini kalbimden çekti ve aramızdaki temas kayboldu. Ya da sadece ben kaybolduğunu sandım. Çünkü bir anda beni belimden tutarak kendi bedenine doğru çekti. Bana sarılıyor muydu?
Sarılıyordu.
Kolları bedenimin etrafında sarılıydı. Başımı göğsüne yasladığımda kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettim. Bir asker olduğu için miydi bu duyguyu bana hissettiren şey? Yoksa sadece o olduğu için miydi?
" Gözlerindeki korkuyu görebiliyordum o gün. " dedi konuşmak için dudaklarını araladığında. Başımı iyice göğsüne bastırmak kokusunu içime çekmek için deliriyordum. " Ama dışarı yansıtmamak için çırpınışın..." duraksadı. " Sanırım beni harekete geçiren buydu. Kendin halletmek istedin. Sana kimseden fayda gelmeyeceğine kendini o kadar şartlandırmış görünüyordun ki..."
" Sende dayanamadın öyle mi? "
" Görevim bu. " dedi iç çekerek. " Ama ilk defa görevim dışında şeylere bulaşıyorum. "
" Yani sana bela oluyorum? "
" Halimden memnunum merak etme, küçük bela. " dediğinde başımı her ne kadar çekmek istemesem de ona bakabilmek için göğsünden çekildim.
" Pek de küçük sayılmam aslında. "
Aramızdaki bir kafa boya rağmen küçük değilim diye mi inatlaşıyordum?
" Küçük kal. " dedi sertçe yutkunarak. " Lütfen küçük kal. İçimde büyümeden halletmem gerek. "
" Neyi? " diye sorduğumda gözlerini kapatarak elini belime bastırdı. Turkuaz gözlerini artık göremiyor olmak içimi sıkıyordu. " Başına daha büyük bela açmamdan korkuyorsun sen değil mi? Merak etme. " dedim konuşmasına izin vermeyerek. " Ben bulaştığım şeyi bitirdikten sonra gideceğim buradan. Başına asla bela olmadan. " gözlerini açtı. " Söz. "
" Tutamayacağın sözler verme. " dediğinde kaşlarım çatıldı. Neden tutamayacaktım ki? Daha fazla ne yapabilirdim yani? Kendimi onların olaylarına dahil etmeyi planlamıyordum ki.
" Sözlerimi hep tutarım. Başka işlerinize karışmayacağım. " Başımı dikleştirdim. " Beni Tibet'ten kurtardıktan sonra aslında sığınma evi gibi bir yere yerleştirmen gerekiyordu değil mi? Ailem de yoktu sonuçta. " sertçe yutkunduğumda gözlerini kaçırdı. Evine getirdiği içindi her şey biliyordum. Onlar askerdi, evlerine Herkes giremezdi. Leman'ın da demek istediği tam olarak buydu, biliyordum. Sadece o kendini ifade ederken diğerleri gibi yumuşak olamıyordu.
" Bu konunun kapandığını sanıyordum. "
" Beni buraya getirdiğin için başın belada. Büyük dayı artık sana eskisi gibi güvenmiyor o yüzden arkana adam takıyor. " susacağımı sandığında Konuşmama devam ettim. " Başına bu kadar bela açmış olmam yeterli. O yüzden söz veriyorum işte sana. O kadının neler karıştığını öğrendikten sonra gideceğim buradan. " gözlerimi kaçırdım. " Sizden çok uzağa giderim hatta. Hiç tanışmamış gibi oluruz. "
" Bu asla olmayacak. " dedi lafımı keserek. " Seninle tanıştık. "
" Tanışmamış olmayı dilediğini biliyorum. "
" Bir şey bildiğin yok. " dediğinde belimdeki elini sıkılaştırıp beni kendine doğru çekti. Bedenlerimiz arasında herhangi bir boşluk olmayacak kadar dip dibeydik. " Kafandan at bunları tamam mı? Ne yaşanması gerekiyorsa yaşandı. Seni sığınma evine falan yerleştiremezdim. Ne yapmak istediysem onları yaptım. Başına buyruk hareket ettim biliyorum ama şimdi de cezasını çekiyorum işte. " Derin bir nefes çekti içine. " Sakın bir daha tanışmamış olmayı dileme ve öyle bir şey istediğimi de düşünme. "
" Düşünmem. " dediğimde başımı dönüyormuş gibi hissediyordum. Aslında cümleleri çok katıydı lakin içinden bir sürü güzel şey seçmiştim bile. Belki de öyle anlamak istediğim içindi. " Cezanı büyük dayı mı verdi? "
Başını iki yana salladı. " Allah. " gözlerini usulca kapatıp açtı. " Cezam senden uzak duramamak. " belimi bırakıp bir anda benden uzaklaştığında üşüdüğümü hissettim. Büyük bir boşlukta vücudumu etkisi altına aynı anda aldığında dudaklarım duyduğum cümlenin etkisiyle açık kalmıştı.
Cezam senden uzak duramamak.
Kafamda yankılanan bu kelimenin anlamını araştırıp zihnime yapıştırmak istiyordum. İçimde tuhaf bir belirsizlik oluştu. Onunla göz göze bile nasıl geleceğimi düşündüm. O bir asker, diye hatırlattım kendime. O bir asker ve seni koruma iç güdüsü olduğu için öyle bir cümle kullandı. Kendimi kandırmanın en iyi yolu, önce zihnimi ikna etmekti.
" İçeceklerimiz geldi. " diyerek elindeki portakal suyunu bana uzattı Kubilay. Mizgin de Cihangir'in içeceğini uzattığında az önceki konumumuzu görmedikleri için kendimi mutlu hissettim. Kubilay'ın ağzına düşerseniz, perişan olacağınızı bilirdiniz. O yüzden içimden şükrettim. Cihangir'den en uzak köşeye oturduğumda tam karşımda olduğunu fark edince kalbim sıkıştı. Gel de şimdi göz göze gelmemeye çalış Umay!
" Umay. " dedi içeceğinden büyük bir yudum alan Kubilay yarım ağız gülümseyerek.
" Efendim? "
" Yine ne var Kubi denilmesine o kadar alışmışım ki, böyle bir cevap gelince ne diyeceğimi unuttum valla. " dediğinde tebessüm ettim. Boşboğazlık yapacağa benziyordu. En azından burada kaldığım süreç boyunca onu bu kadar da olsa tanımıştım.
" Yine ne var Kubi. " dediğimde kahkaha atarak Cihangir'in koluna vurdu.
" Bu kız çok kafa dengi demiştim ben size. " gözlerinde parlayan hınzırlığı yakaladım. " Dün.." dedi bana bakarak.
" Ne olmuş düne.." dedim telaşla. Neden telaşlandığıma bir anlam veremiyordum. Neydi bu kalbimi harekete geçiren heyecan?
" Oldu ya bir şeyler.."
" Hatırlamıyorum. " omuz silktim. En iyisi salağa yatmaktı sanırım. Yağmur hakkında konuşmak istiyordu, biliyordum.
" Ne ? " kaşları havalandı. Bana inanmamış gibi bakıyordu.
" Gider gelir benim kafam.." dedim telaşla. " Hatırlamıyorum hiçbir şey. Ne oldu ki ? Olmamıştır bir şey.. "
" Sadece dün ıslandınız ya üşümedin değil mi diye soracaktım. " dedi kaşlarını havaya kaldırarak. Gözleri bir bana bir de Cihangir'e çevrilip duruyordu.
" Ha o muydu ? "
" Demek dünü hatırlıyorsun.. " dediğinde dudakları iki yana kıvrıldı. Beni gafil avlamıştı.
" Psikolog bacım ve Cihangir kardeşim.." dedi Barbaros yüksek sesle bağırarak. Leman da bize burada ne yaptığımızı anlayamamış gibi bakıyordu. Oysa yaptığımız bir şey de yoktu. İkisi de üstlerini değiştirmiş bize doğru geliyordu. " Selam din kardeşlerim. "
" Yürü git lan dini işin içine karıştırma. " dedi nereden çıktığını anlayamadığım Alparslan. Elindeki havluyla bir yandan saçlarını kuruluyor bir yandan da bize doğru yürüyordu. " Çarpılacaksın şimdi. "
" Çarpılacak ne yaptım ben ki şimdi ? " diye sordu anlayamamış gibi omuzlarını kaldırıp indirerek.
" Bir de soruyor musun ? " gözlerini irileştirerek onlara baktı Kubilay. " İnanmıyorum ya bir de üçüncü kişinin ağzından mı duymak istiyorsun yediğin naneleri? "
" Ne nane yemiş? " diye sordu katı bir sesle Leman.
" Yemiş değil o Lemancım.." dedi Kubilay sonunu uzatarak. " Yemişsiniz, ay pardon yiyişmişsiniz. " diyerek göz kırptığında şezlonga sırtını verdi ve yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi.
" Kubi..." dedi Leman yüksek sesle. " Ya sana ne bizden? Sen ne demeye bizi izleyip duruyorsun? "
" Röntgenci misin kardeşim ? "
" Yo, bu sefer izlemedim. " dedi Kubilay rahat bir sesle arkasına yaslanarak.
" Nerden biliyorsun lan o zaman ? "
" Al işte. " dedi elini şıklatan Kubilay. " Hemen de oltaya geliyorsunuz. Ortaya bir yem atıyorum yeme atlayan ilk siz oluyorsunuz. ya insanda biraz reddetme yeteneği olmalı. Yok, siz bizimle değilsiniz din kardeşlerim.."
" Din kardeşlerim diyor bir de ya.."
" Ne diyeyim Barbar ? " dedi şezlongların yanında duran üzümlerden birini ağzına atarak. " Günahkar kardeşim mi diyeyim ? Ayıp ya, edep vallahi. Aile var diye diye dilimde tüy bitti ya. " yüzünü buruşturdu. " Bak sizin yüzünüzden Rtük bizi cezalandıracak, demedi demeyin. Ahlaksızlar..."
" Sana burdan bir çarparım. " dedi Leman toplu saçlarını çözerek. " Ahlaksız kimmiş görürsün. "
" Sorry, Leman komutanım. " dedi asker selamı veren Kubilay. " Ben yanındakine dedim zaten. Senin ne suçun var ki? Değil mi lan Cihangir? O kesinlikle suçsuz. "
" Beni niye araya karıştırıyorsun ? " kaşlarını çatarak. Gözlerimi ona çevirmek istemesem de illaki bir şekilde denk geliyorduk. Hayır yani ben sana bakarken sen neden bana bakıyor oluyorsun ki Cihangir diye sormak istesem de, çenemi tutmayı becerebiliyordum.
" Karış biraz araya. " dedi göz devirerek Kubilay. " Öyle yağmurda ıslanmaya benzemez bu, biraz diyorum iç işlerine de karışman gerekiyor diyorum.." al işte Kubilay bize de laf çarpıtmadan duramıyordu.
" İç işleri ? "
" İçten fetih gibi.." dedi üzümü iştahla yiyerek. " Ay sen nerden bileceksin ki gerçi? Neyse, öğreteceğim ben sana merak etme.."
" Aman sen öğretme kimseye bir şey. " dedi elinde içeceğin dibini içine çeken Mizgin. " Yolda kalırlar. "
" Beni de nasıl övüyorsun nasıl.. gözlerim yaşardı be Mizgin.."
" Gömüyorum. " dedi gözlerini kısarak Mizgin. " Ama sen farkında bile değilsin. "
" Farkında olmamak değil bu."
" Neymiş bu ? "
" Farkında değilmiş gibi yapmak.."
" İçecek isteyen var mı ? " diye sordu Mizgin onu umursamadan. Leman onun yanına gelip bardaklardan birini alıp kafasına diktiginde onu fazla izlediğimi fark ederek gözlerimi kaçırdım.
" Keşke bana da versen Mizgin. " dedi Kubilay gözlerini kırpıştırarak. " Leman bütün içecekleri içebilecek kapasiteye sahip bir canavar gibi görünüyor şu an gözüme. " dudaklarını büzdü imayla. " Ne yaptılarsa artık, çok ter atmış. Susuz kalmış bünyesi. Yani Barbaros insan biraz su verirdi kıza ya.."
" Su mu üretiyorum ben Kubi? Nerden bulayım dağın başında suyu? "
" Ben bilmem artık suyu nerden üretirsin.." dedi ellerini yukarı doğru kaldırarak. " Bulursun üretecek yer de..." imayla gözlerini üzerinde gezdirdi.
" Rahat bırak insanları Kubi. " dedi Mizgin bardaklardan birini ona vererek. " Bu arada siz hasta olmazsınız değil mi ya? Gece de bu havada havuza girdi, soğuk falan da demedi yani.."
" Soğuk değil ki. " edi Kubilay kaşlarını çatarak.
" Eylül ayındayız.. " diye hatırlatma geçmek istedi Mizgin.
" Vallahi değil kız, gel sende gir bir bak istersen. "
" Yok almayayım canım. "
" Canın mıyım gerçekten küçüğüm? " diye sordu Kubilay geniş bir gülümseme birlikte.
" Yok ciğerimsin. " dedi göz deviren Mizgin. " Böyle şeylere neden takılıyorsun anlamıyorum ki.."
" Leman biz yukarı mı çıksak? " dedi Barbaros gözleriyle evi işaret ederek.
" Bak ya.." dedi Kubilay cıkcıklayarak. " Daha az önce dedim ki gizli yap böyle şeyleri aile var dedim. Hiç almamış söylediklerinden bir şey. "
" Ne dedim ki ben? "
" Ne demedin ki sen? " dedi göz deviren Kubilay. " Küçüğüm sen kulağını kapat bu pis tekliflere. "
" Kubi.."
" Mizgin.."
" Ya bak Kubi seni bir gün evire çevire döverim. Demedi deme. "
" Döv de demedi diyeyim be Barbar. Bize zaten felek vurmuş, bir de sen vur. Şamar oğlanı yapın lan beni. Vurmayan kalmasın. "
" Niye dramatikleştirdin olayı sen şimdi? " diye sordu Mizgin elini Kubilay 'ın başına koyarak. " Ateşin mi var ya? Saçma sapan da konuşmaya başladın zaten. "
" Aynen var var, ateşliyim kızım ben. " dedi Kubilay göz kırparak. " Fazla yaklaşma barutta sensin ya, fena patlarız. "
Mizgin göz devirerek onun saçlarına daldırdı elini ve gördüğüm kadarıyla çekiştirmeye başladı. Kubilay bağırarak onun elini çekmeye çalıştığında Leman ve Barbaros onların bu halinden yararlanarak sessizce eve doğru yürümeye başladılar. " Kızım ya o saç telleri ne kadar değerli haberin var mı senin ? Bak çekme.. "
" Yenisi çıkar. " dedi Mizgin aldırış etmeden. " Düzgün konuşmayı öğrenene kadar çekeceğim. "
" Bak hala çekiyor ya.."
" Çekeceğim dedim çünkü Kubi.."
Kubilay şezlongta resmen can çekişiyordu. Hiçbir şey yapmadan Cihangirle birlikte izliyorduk olanları. " Ya Umay bari sen kurtar beni.." dedi bana bağırarak. Kaşlarım hayretle havaya kalktı. Benden mi istiyordu gerçekten bu yardımı? " Cihangir 'im bitanem, aşkım ya beni bir kurtarır mısın şu Mizginciğimin elinden ? "
" Seni kimse kurtaramaz. " dedi Mizgin dizinin birini onun uzanmış olan bacaklarının üzerine koyarak. " Ayrıca yardım dilenme. Bu bizim meselemiz. "
" Kitap yok mu kitap? " diye sordu sertçe yutkunan Kubilay. Bir yerine basılmış gibi duruyordu yüz ifadesi. " Kitabını oku, hadi küçüğüm.." gözlerini sıkıca kapatarak söyledikleriyle bir kez daha yutkundu. Neden ona küçüğüm dediğini anlayamıyordum. Yani Alparslan gerçek abisi olmasına rağmen o bile bu şekilde seslenmiyordu.
Kendine bir şeyleri hatırlamatmak için söylediğini düşündüm ama bu düşünceyi daha sonra saçma buldum. " Kitap.." dedi Mizgin bir anda irkilerek. " Doğru, kitabım vardı benim. " aklına bir şey gelmiş gibi sırıtarak eve doğru koşmaya başladı. Yanında kitap mı getirmişti? Onu bile fark etmemiştim.
" Kitap hassas noktası mı? " diye sordum az önce saçını bırakmasını defalarca söylediğinde bile bırakmayan ama kitap denince direkt koşan Mizgin'in arkasından bakarak.
" En az kore dizileri kadar. " göz kırptı Kubilay. Anlatmak istediği başka bir şey olduğuna yemin edebilirdim, gözleri bambaşka bakıyordu. Bunu gören tek kişi ben miydim diye sorgulamak istiyordum. Gözlerimi Cihangir'e çevirdiğimde ayağa kalktığını gördüm. O da eve doğru gidiyordu. Hem de hiçbir şey söylemeden.
" İnsan bir ben gidiyorum, sizde geliyor musunuz diye sorar. " dedim kollarımı birbirine geçirip arkama yaslanarak. Kaşlarımın çatıldığını gören Kubilay'ın gözlerindeki o bakış gitti yerini başka duyguya bıraktı.
Benimle uğraşma duygusu.
Eylemi de diyebilirdik sanırım.
" Merak etme yağmur yağınca koşarak seni bulur. " göz kırptığında ayağımı uzatarak bacağına dokundum. Kahkaha attı.
" Yağmur olayını hiç unutmayacaksın değil mi? "
" Hiç. " dedi başını arkaya yatırarak. " Hep de hatırlatacağım. "
" Ben gidince sende unutursun. " omuz silktim. " Çok da uzak olmasa gerek. "
Kaşlarını çatarak yerinde dikleşti. Ciddi bir konudan bahsediyormuşum gibi hissettirdiğinde gerildim. " Nereye gidiyormuşsun sen? "
Yutkundum. " Ailemin yanına. " kuruyan dudaklarımı birbirine bastırdım. " Sürekli sizinle kalacak değilim. Bana verilen görevden sonra gideceğim elbette. "
" Elbette? "
" Hı hı. Herkes rahat bir nefes alacak işte. Özellikle de Leman. " Gülümsedim ama bu gülümsemekten çok acı çeker gibi duran bir ifadeye dönüştü.
" Sen ciddisin. " kaşları daha da çatıldı.
" Evet de neden bu kadar şaşırdın ki? "
" Gitmeni istemediğim içindir belki. " dedi gülümseyerek. Gözlerinin içinden geçen ifadeleri okumak istedim. Gerçekten kalmamı mı istiyordu yoksa bu da herzaman ki gibi bir ima dolu söz müydü?
" Kimse biri gitmesini istemiyor diye kalmaz. "
" Doğru. " elini salladı. " Ama ya gitmeni istemeyen kişi Cihangirse? "
Onun ismini bile duymak kalp ritmimin değişmesine sebep oluyordu. Neden böyle hissediyordum ki? Hissetmemeliydim. Bana bu his yasak olmalıydı. " Değişen bir şey olmaz. Ben kesinlikle gideceğim. Hatta bence gitmemi en çok da Cihangir isteyecek. "
" Neden? "
" Başına bir sürü bela açtığım için? " dedim sorar gibi.
" Bazı belalar güzellikleriyle gelirler. " dedi yerinden kalkarak. " Ve sen bence onun için bela değilsin. " Dudaklarımı açıp tam tersini söyleyecektim ki konuşmama izin vermeden tekrar konuşmaya başladı. " Aksini inkar etme, görünen köy kılavuz istemez ki ben görüyorum ben. Bu gözler ne kadar çok hint filmi izledi biliyor musun sen? Her şeyi anlarım ben. Hadi gel içeri geçelim, havuz başında durmak senin aklını karıştırıyor. " Bana itiraz etme hakkı bile tanımadı, ellerimden tutup kaldırdı.
Ve birlikte eve doğru yürümeye başladık.
Oturma odasında Gece oturuyordu. Mizgin de mutfaktan elinde yine bir bardakla yanlarına girdi.
" Prison Break 5. Sezon 3. Bölüm 41.01 açsana be Gece.." dedi Alpaslan arkasından dolanarak. Odanın kaç metre olduğunu hesaplar gibi sürekli yer değiştiriyordu.
" Uğraşamam. Ne diyeceksen direkt söyle işte. " dedi Gece onu umursamıyormuş gibi davranarak.
" Direkt söyleyince anlamıyorsun ki, bir de dolaylı yoldan anlatayım dedim. "
" Ne demek istiyorsun sen bana şimdi? "
" Şu dediğim yeri aç demek istiyorum ben sana şimdi. " dedi Alpaslan suyuna gitmeye çalışarak.
" İyi.. "
" Ne iyi? Açacak mısın şimdi sahiden ? " Alparslan onun bir cümlesiyle çocuğa dönüşebiliyordu. Bir cümlesiyle de yıkılabiliyordu.
" Buna neden bu kadar şaşırdın ki ? "
" Çocuğu ne kadar çok reddettiysen bünye onaylanmaya gelemedi. " dedi Kubilay ona kötü bakışlar atarak. " Böyle şeyler yapmadan heber ver de bizimkine bir şey olmasın şeytancım. "
" Hâlâ şeytan diyor ya.."
" Melek o melek. " dedi Alparslan başını sallayarak.
" He ondan kardeşim ondan. "
" Açtın mı ? "
" Bir sakin olsan açacağım da.."
" Tamam tamam sakinim aç da sen.."
Gece kaşlarını çatarak ekranda beliren yazıya baktı. " Seni her zaman sevdim yazıyor burada. " dedi sertçe yutkunarak.
" Sevdim derken? " Kubilay gözlerini irileştirdi. " Ne ne ne? Duyduklarımı sizde duydunuz mu ? "
" Ne duydun ? " sadece onları izliyordum. Gece okuduğu cümle yüzünden epey gergin duruyordu. Cihangir de eve doğru gelmişti ama şimdi yoktu. Neredeydi? Gözlerimin onu aradığını sanırım inkar edemeyecektim.
" Sevdim diyor, yani geçmişte sevmiş. Artık sevmeyecekmiş. Bugün bayram çocuklar..." diyerek ortada halay çekmeye başladı Kubilay.
" Kubi ne yapıyorsun? " diye sordu Gece bozulmuş bir sesle. " Dursana. "
" Kardeşimi senin gibi bir şeytandan kurtardım, neden duracakmışım ha neden? " dedi ıslık çalarak.
" Saçmalama.. " gözleri Alparslan'a çevrildi Gece 'nin. Alparslan nile ne olduğunun farkında değildi bence. Acaba söylemek istediği şey gerçekten bu muydu ?
" Ne oldu ya anlamadım ben hiçbir şey.. " dedi gözlerini Gece 'ye dikerek.
" Anlamayacak ne var ya? Vazgeçmişsin işte şundan.."
" Şu muyum ben Kubi ? "
" Takılacağın şey bu mu şu an gerçekten Gece.. " diyerek göz kırptı Kubilay. Halay çekmeye halen devam ediyordu.
" Geçmiş zaman için mi geçerli bu? " diye sordu Gece ama Alpaslan 'ın konuşmasına müsade etmeden kendi konuşmasını kendi tamamladı. " Bir de soruyorum. Her şey açık bir şekilde önünde. Her neyse, sevindim. " dedi ama ağlayacak gibi duruyordu. Gece ne yapmaya çalışıyordu ? İlgiden mi hoşlanıyordu? Bu yüzden mi yüz vermiyor ama ilgisini de eksikliğini hissetmek istemiyordu? " Senin adına. Beni artık aşabileceksin demek.."
" Ne aşması ya? Ne sevinmesi ya? " dedi kaşlarını çatarak Alpalsan. " Ne yazıyor orada ne? "
" Bakmadın mı sen? "
" Hayır. " dedi Alparslan kafasını iki yana sallayarak. " Twiter da geziniyordum bir akımmış bu, elinde telefonu olan tek kişi de sendin. Ben de sen bir bak dedim. Ne yazıyor ki orada sahiden? "
Herkes kafası karışmış bir şekilde Alparslan 'a bakıyordu. Ne yani bilerek buna bakmasını istememiş miydi ? Ne yazdığını o da mı bilmiyordu ? Kubilay çektiği halayı durdurarak eline almış olduğu peceteyi masaya doğru fırlattı ama peçete uçmayı seçerek halının üzerine doğru düştü.
" Of ya, sevincim kursağımda kaldı. " dedi derin bir nefes alarak. " Neden beni öylesine gaza getiriyorsun kardeşim ya? İnsan bir haber verir. Boş yere sevindim şurada. "
" Ben sen neye sevindin onu da anlamadım Kubi. "
" Boşver.. " dedi Kubilay üzüntülü bir sesle onun omzuna destek olurcasına vurarak. " Anlayan anladı kardeşim anlayan anladı. "
" He bir de şuna baksana ya Gece. " dedi Alparslan gözlerini ekrana çevirerek. " Behzat Ç. 1. Sezon 30. Bölüm 1.43.52 "
" İzledik değil mi la biz bu diziyi ? "
" İzledik de pek hatırlamıyorum. Merak ettim o yüzden. " dedi Alparslan Gece 'ye bakarak.
Gece onun söylediklerini ekrana girdikten sonra kaşlarını çatarak yazanları okumaya başladı. " Dünyanın ekseni on iki santim kaydı, sen bana bir santim bile yaklaşmadın. "
" Aynen öyle Gece ya, az önce senin dünya da başka bir tarafa kaydı hüzünden ama sen Alpaslan 'a bir santim bile kayamadın. " diyerek göz kırptı Kubilay. Ağzına ne gelirse söyleyebilen biri olduğu için ona çok da kırılmıyorlardı. Benimle bu şekilde konuşsa sanırım kırılırdım.
Ama biraz önce Gece'nin gerçekten anlayabileceğine emindim. Resmen Alparslan'ın ilgisini seviyordu. O zaman neden ona bir cevap vermiyordu? Tek taraflı bir şey mi hoşuna gidiyordu?
Susadığımı hissederek ayağa kalktım. " Nereye? " diye sordu Kubilay. Sesinde telaşın tohumları vardı. Belki de biraz önceki konuşmamızı gerçekleştireceğimi falan düşünmüş olmalıydı.
" Sanane Kubi? " dedi Mizgin kaşlarını çatarak. " Nereye giderse gider. Ev onunda evi. "
Beni kabullenen bir kişi daha yazın o listeye hemen.
Mizgin'e öyle bir baktım ki ne hissettiğimi anladığını hissettim. Belki de bu ait olma duygusu benim daha önce tatmadığım bir şeydi. Hep ailemleydim ve bir yere ait olmak ne demek bilmiyordum. Gerçi bir yere ait olmak istemiş miydim onu bile bilmiyordum. Bir yere ait olmamayı da öğrenmiştim. " Doğru, ev onun da evi. " diyerek onu tekrarladı Kubilay ve içten bir gülümseme gönderdi.
Kalbim, böyle hissetmemeliydi.
Sanki onlara alışıyormuş hatta yıllardır onlara ihtiyacım varmış gibi atmamalıydı. Onlar kendi hallerine döndüğünde yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Adımlarım yavaş olsa da kalbim tam tersiydi. Elimi kalbime koyduğumda mutfağa girdim. Mutfakta gözlerimin aradığı kişi duruyordu. Elindeki suyu içerken göz göze geldik.
" Su alacaktım. " dedim bir şey demek zorunda kalmış gibi hissettiğimde.
" Bardaklar yukarıdaki dolapta. " dedi aramızda geçen bakışmayı sürdürerek. Gösterdiği yerden bardak aldığımda masadaki sürahiden bardağıma suyu doldurdu. Bar taburelerinden birine oturduğumda suyu içtim. Gözleri üzerimdeydi. " Çiftliği gezmek ister misin? "
" Çok büyük değil mi bir günde gezmek için? " sonra aklıma gelen detayı ekledim. " Hem sen yorgun değil misin? Kaç kere turladınız hesaplayamadım da ben. Uyuyacağını düşünmüştüm açıkçası. "
" Beni pek uyku tutmaz. "
" Neden koruman gereken biri var diye mi? " kendimi kastediyordum. " Emanetim ya sonuçta sana. "
" Emanet. "
" Hı hı. "
" Poligona gidelim mi? " diye sordu emanet kelimesinin içinden yankı yaptığını hissettiğimde. Onun için çok şey ifade ediyor olmalıydı.
" Açık bir yer var mıdır ki? "
Gülümser gibi oldu. " Çiftlikte var. Bize özel. Atış talimatı yapıyoruz. " buzdolabının çaprazında duran saate gözleri kaydı. " Hatta yarım saat sonra diğerleri de gelecek. "
" Her şeyiniz planlı mıdır böyle? " Resmen saat dilimlerine göre yaşıyorlardı. Her saatleri farklı bir şeyle doluydu ve hepsi de antreman tarzıydı. Gece, Mizgin ve ben de onları hep izleyen taraf oluyorduk.
" Leman planlıdır. " dedi elini ensesine koyarak.
" Peki ya sen? "
" Benim de çizgilerim vardır. " yutkundu. " Vardı. "
" Artık yok mu? "
Başını iki yana salladı. " O çizgiyi ilk defa geçtim, artık yok diyebiliriz. "
" Neydi ki çizgin? " merak ediyordum. Galiba tek merak ettiğim onun çizgisi değildi, tam olarak oydu.
" O da bana kalsın. " dedi elindeki bardağı masaya koyarak. " Daha önce hiç silah kullandın mı? "
" Büyük dayıya sergilediği şov dışında diye sormak istedin galiba Cihangircim? " diyerek yanımıza gelen kişiye çevirdim gözlerimi. Kubilay gelmişti. " Nereye gidiyorsunuz? " Onun da gözleri saate çevrildi. " Atışa mı? "
" Yarım saati var, siz sonra gelir..." cümlesine devam etmesine izin vermedi Kubilay.
" Bizde geliyoruz. " dedi gözlerini hemen arkasında dikilen Mizgin'e çevirerek. " Değil mi küçüğüm? "
" De...aman yani evet. " dedi yine Korece konuşmaya başlayarak. " Hadi poligona! "
" Gidelim bakalım poligona. " dedi Cihangir Kubilay'a ters bir bakış atarak.
Kubilay ise arkasından kıs kıs gülmekle yetindi. " Gidelim bakalım, ailemizin yeni üyesi Umaycım. " kolunu omzuma atarak ilerlemeye başladı.
Beni poligonda neyin beklediğini merak ediyordum.
Ve bir de Kubilay'ın bizi yalnız bırakmama sebebini.
Beni takip etmeyi ve bildirimlerinizi yeni bölüm için açmayı unutmayın Siyah Kalplerim seviliyorsunuz🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.02k Okunma |
947 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |