27. Bölüm
Gizemliyazardemir01 / BEDEL / 23.Bölüm

23.Bölüm

Gizemliyazardemir01
gizemliyazardemir0

İşim bittiği için direkt hastaneden çıktım. Asaf birazdan beni almaya gelirdi ki arabasına yaslanmış beni beklediğini gördüm. Çoktan gelmişti. Ne kadar işi olursa olsun tam vaktinde burada olmasını seviyordum, kendini ve işlerini çok güzel ayarlıyordu benim için.

Onu çok severken, beni çok severken nasıl ayrılacaktım ondan. Evet tedavi sürecini tek başıma yönetmeye karar vermiştim. Sevdiklerimden vazgeçiyordum... Benimle acı çekmelerini, acı çektiğimi görmelerini istemiyordum. Belki de en kolay vazgeçtiğim sevdiklerimdi, çok yanlıştı belki de yaptığım ama kararım bu yöndeydi.

Şimdi ise aşık olduğum adamı gördüğüm anda iki yana kıvrılmak, kocaman gülümsemek isteyen dudaklarıma engel oldum. Ona gülmemeliydim ki benden soğusun.

Nasıl olacaksa artık?

Verdiğim kararı bir kitapta, filmde görseydim veya yakınımda sevdiğim bir insanın söylemediğini görseydim, yıkılırdım herhalde. Anlam veremezdim buna. Ama kişinin kendi başına gelince anlıyordu. Ben sevdiklerimi üzmek istemiyorum. Asaf'tan ayrılmak istemem onu daha çok üzecekti biliyorum fakat hastalığımdan dolayı üzülmesini hiç istemiyorum.

Evet verdiğim karar yanlıştı. Kimine göre ise doğru. Bazen insan çok severken de terk ederdi.

Başıma giren sancılar doktorun sözlerini hatırlattı. İkinci evrede olduğumu kendime çok daha fazla dikkat etmem gerektiğini söylemişti. Bense ruhumu, sevdiğim adamın kalbini paramparça etmeye hazırlanıyordum. Şimdi hamile olduğum için yüzümdeki engellenemez gülümsememle sevdiğim adama, canımın diğer yarısına sarılabilirdim. Ama ne hamileydim ne de mutluydum. İkimizi büyük bir yangının içine atmaya hazırlanıyordum.

Asaf neden hâlâ yanına gitmediğimi merak eden gözlerle bakıyordu ve gizleyemediği özlemle. Benim gelmemi beklemeden yanıma adımladı. Hiçbir şey söylemeden beni kollarının arasına almasına minnettar oldum. Sıkıca sardım kollarımı bu bir vedaydı benim için, bizim için. Son kez sarıldım belki de son olmasını istemeyerek.

"Selamün aleyküm güzelim. Nasılsın?"

"Yorgunum," dedim sadece, nasıl olduğunu sormadım. Benim yanımda yorgunluğunu, sıkıntısını belli etmezdi zaten ama ben anlardım.

"Yoğun geçti galiba."

"Evet," kısa cevaplar vererek bir şey olduğundan şüphelenebilirdi belki ama soğuk davranmam gerekiyordu.

"Bir sorun mu var Elif Ada?" Ah anladı işte!

"Hayır, yorgunum dedim ya! Gidebilir miyiz artık?" Onu beklemeden arabanın ön koltuğuna oturdum. Dışarıda ne olduğunu anlamaya çalışmakla geçen birkaç saniyenin ardından arabaya bindi fakat çalıştırmadan bana bakmaya başladı.

Gözlerinin üzerimde olduğunu bilsemde bakmadım.

"Arabayı çalıştırsana." Asaf'a karşı asla böyle davranmamıştım ne olursa olsun. Şimdi böyle yapmak zorundayım.

"Sen ne olduğunu söyleyene kadar burada duracağız." Ne ağzımı açıp tek kelime ettim ne de ona baktım.

"Bir sorun var ve sen bana söylemiyorsun Ada. Sana en yakın olan kişi ben değil miyim de ne olduğunu gizliyorsun benden?" Ağlamamalıyım...

Nasıl söylerim Asaf, nasıl? Üzülmene nasıl dayanabilirim?

Hafifçe çenemden tutup yüzüne bakmamı sağladı.

"Hastanede biri seni üzecek bir şey mi yaptı? Ne olur söyle güzelim söyle ki derdine çare bulabileyim."

"Asaf, sadece yorgunum bu yüzden sinirliyim. Lütfen sür şu arabayı bir an önce uyumak istiyorum."

"Yapma," alnını alınma yasladı. "Yalvarırım yapma! Canını, canımı sıkan ne?" Sağ elim yüzüne dokunmak için kıvranıyordu, engel olamadım. Onun yaptığı gibi sakince okşadım yanağını.

"Neden inanmıyorsun? Sorun yok."

"Neden inanmıyorum, tanıyorum çünkü seni. Gözlerin açığa veriyor bir sorun olduğunu. Söylemek istemiyorsanda tamam sen bilirsin." Temasımızı keserek anahtarı çevirip arabayı çalıştırdı. Az önce onun dışarıda kaldığı gibi birkaç saniye bekledim sonra önüme döndüm.

Ana yola çıktıktan sonra Asaf elimi tutmak için elini uzatmıştı.

"Kırıldım ama sana iyi gelir belki," ellerimize bakıp sonra gözlerime baktı. "Sakın bırakayım deme, benim hiç niyetim yok çünkü." Kırıldığını anlamıştım. Normalde olsa gönlünü almak için her şeyi yapardım ama hiçbir şey yapmadım sadece onu daha çok yaralayacak şeyi denedim, elimi çekmeyi. İzin vermedi daha sıkı tuttu. Bu eli tutmam yıllarımı aldı kolay kolay bırakmam der gibi.

Ben onu yaralarken yine beni düşünüyordu. Beni bırakmasını nasıl bekleyebilirim ki?

Sessiz geçen yolculuktan sonra arabayı park etti. Elimi çekip kapıyı açtım. Ben indikten hemen sonra Asaf'ta indi. Arabanın kapılarını kilitleyip anahtarı cebine koydu. Sağ eliyle sol elimi kavrayıp önden yürüdü. Adımlarını takip etmek zordu benim için hiç olmadığı kadar hızlı yürüyordu.

Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki ne ara eve geldiğimizi anlamadım. Kapıyı sertçe açan adama baktım şaşkınlıkla. Öfkeliydi, daha önce görmediğim kadar.

Evin kapısını açmasıyla kapatması bir oldu ve sırtımı kapıya dayaması. Bu öfkesi neden böyle davrandığımı bilmediği içindi. Belkide kendineydi. Elimde sallanan çanta şaşkınlığımla yere düştü ve ses çıkardı.

Nefeslerimiz birbirine karışırken "Ne yapıyorsun?" diye sordum mırıltıyla. Boşta olan sol eliyle kolumun üst kısmını tuttu nazikçe.

"Hâlâ anlatmayacak mısın?" Nefesim kesildi.

"Anlatacak bir şey yok." Nefesimi kesiyordu ama tekrar veren yine oydu.

"Ada neden ismimi söylemiyorsun? Ben bir şey mi yaptım, kırdım mı seni, canını mı yaktım? Söyle bana, susma yalvarırım." İsmini bilerek söylemiyordum kolay vazgeçebileyim diye. Biraz daha yaklaştı fazlası olabilecek gibi. Zaten dibimdeydi. Başını eğip burnunu boyun girintime koydu. Kokumu soludu sakince, ayrılmak istemezcesine. İtmek istesem de kollarım hareket etmiyordu. Kolumda olan sol elini belime getirdi. Beni kendine çekerek tek vücut olmamızı sağladı. Bir şey yapamadım.

Yüzü hâlâ boynumda gömülüydü. "Cevap verecek misin?" diye sordu boğuk sesiyle.

O an ikimizin arasına bomba gibi düşen kelimeler döküldü dudaklarımdan.

"Ben ayrılmak istiyorum... Asaf." Sessizlik çığ gibi büyüyüp Asaf'ın kısık ama şaşkınlığı tümüyle barındıran sesine karıştı. Beklediği cevap bu değildi asla duymak istemeyeceği kelimeleri etmiştim. Dört yıl önce bilmeden yaptığım şeyi şimdi bilerek yapıyordum. Sevdiğim adamı bizzat söylediklerimle paramparça ediyordum.

"Ne diyorsun sen?" Kafasını çekip göz göze gelmemizi sağladı ama asla geri adım atmadı.

"Şaka! Şaka değil mi? Hiç komik değil ama."

"Şaka değil gerçek." Beni biraz daha kendine yaklaştırmaya çalıştı zaten aramızda boşluk yoktu ki.

"Gözlerime bakarak... bir daha söyle."

"Bırak beni." Sesim yalvarır gibi çıkmıştı.

"Bir daha söyle dedim Ada!" Bağırmıyordu fakat etkisi aynıydı.

"Daha ne duymak istiyorsun? Ayrılalım dedim işte. Anlamıyor musun?" Dudaklarıyla dudaklarımın arasında yok denecek kadar az mesafe vardı.

"Bu halde, şu anda bana ayrılalım dediğinin farkında mısın gerçekten?"

"Evet," dedim yüzümü uzaklaştırarak.

"Amacın beni çıldırtmaksa başardın!" Benim açtığım mesafeyi tekrar kapattı. "Ama aklından çıkar bu saçma düşünceyi olmayacak çünkü. Anladın mı güzelim?" Gerçekten delirtmeyi başarmıştım.

"Ya da şaka olduğunu söyle rahatlayalım." Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Bırakacak mısın artık." Birden belimdeki elini çekip yumruğunu arkamdaki kapıya çarptı. Kulağımın dibindeki gürültüyle başımı çevirip gözlerimi kapattım.

"Bırakmıyorum, bırakmam." Geri çekildi "Anlat dinliyorum, ne yaptımda ayrılmak istiyorsun? Çözülmeyecek bir şey mi var bu hayatta. En ufak problemde ki ne olduğunu bilmiyorum, ayrılmak mı isteyeceksin?!" Cevap vermeden ayakkabılarımı çıkarıp salona gittim.

"Arkanda enkaz bırakıp gitmeyi nasıl beceriyorsun?" O enkazın daha fazlası benim kalbimde zaten.

Çok geçmeden o da ayakkabılarını çıkarmış olarak geldi. O konuşmadan ben konuştum.

"Gerçekten ayrılmak istiyorum, şaka falan değil." Ben koltukta otururken ayakta bana bakıyordu Asaf. Konuşmama içim kan ağlaya ağlaya devam ettim.

"Her şey zorunluluktandı zaten ben seni severek evlenmedim ve daha fazla katlanamıyorum. Ben, ben seni hiç sevmedim Asaf." Allah'ım nasıl söyleyebildim ben bu lafları, nasıl?

"Dün," dedi fısıltıyla "Dün seni her zaman seveceğimi unutma diyen kadın, bugün seni hiç sevmedim, diyor. Ben hangisine inanayım? Hangisi sensin Ada? Gerçek Elif Ada kim?" Dizlerimin önünde eğildi. Elimi tutmasına izin verdim, ihtiyacım vardı. Ondan ayrılırken yine ona ihtiyacım vardı, en ufak temasına bile.

"Güzelim sakince anlat bana, gerçek olamaz bu söylediklerin. İnanmıyorum, ne oldu?" İçinde fırtınalar koparken ılımlı olmaya çalışıyordu.

"Bitti," bir kelime, iki hece. Aramızda geçen onca tatlı, acı anıyı bir kelimeye sığdırmak mümkün müydü? Değildi elbette ama olmak zorunda.

Elimi hızla çekip ayağa kalktım. İhtiyacım olan teması da kestim...

"Anla artık ben seni sevmiyorum Asaf. Bitti." Biraz olduğu yerde boşluğuma baktı. Omuzları düşmüş haliyle karşımda durdu.

"Yo yo! Hayır benim Ada'm bana kızgın olursa Ömer der. Yalan söylüyorsun Ada beni seviyorsun, yalan söyleme kurban olduğum." Karşımdaki yıkılmış adama karşı ismim gibi dimdik durmalıyım.

"Yalan değil! Bitti." Hayır hayır gözyaşı yerine geri dön yoksa anlar. O beni tanır.

Ama o sevdiğim kahvelerinden damlalar dökmeye başlamıştı. Evet yalandı ben onu sevmekten vazgeçemem ki tıpkı onun gibi. Fakat zorundayım.

"İnanmıyorum sana sen Asaf'ın Ada'sısın sen vazgeçsen ben bırakmam seni. Başka yol bilmem ki dört tarafım denizlerle çevrili ben bu adaya gönüllü mahkumum bilmez misin orman gözlüm." Bilirdim tabii en iyi ben billirdim ama başka yol olmadığını da ben bilirim yine.

"Hayır Ömer Asaf ben seni hiçbir zaman sevmedim ve sevmeyeceğim. Bitti." Her cümlemin sonuna bitti koymuştum ki vazgeçsin artık. Biz olamazdık bundan sonra.

Arkasındaki koltuğa öyle bir çöküşü vardı ki, kendimden bir kez daha nefret ettim. Ben sevdiğim adamın ruhunu öldürmüştüm. Oysa ona çok aşığım onun gibi.

Belki de ayrılıklar da sevdaya dahildir, şarkıda dediği gibi...

Onun bu halini görmeye dayanmayan gözlerimi çevirdim.

"Yine halüsinasyon görüyorsun Ömer, gerçek değil bu. Gözlerini açtığında her şey yalan olacak, sevdiğin kadın yine sana aşık olduğunu belli eden gözleriyle bakacak. O hep gerçekti." Nasıl? Halüsinasyonları devam mı ediyordu? Yoksa bu durum mu tetikleyici oldu?

Burada olduğumu belli etmek için canını yakan sözlerime devam ettim. "Kız kardeşinin canı için olmadı mı bu evlilik? Sonrasında nasıl seni sevmemi bekledin? Delilik bu! Ha yine kardeşini düşünüyorsan ayrı evlerde yaşarız kimsenin haberi olmadan da boşanırız."

"Yeter!" Birden bağırmasıyla korktum. "Yeter artık sus! Neler söylüyorsun sen Allah aşkına? Nasıl söyleyebiliyorsun bu lafları?!" Ayağa kalkıp karşımda durdu, iyice yaklaştı.

"Sevmiyorsan nasıl dokundun bana? Nasıl izin verdin sana dokunmama Ada? Nasıl dayandın? Sevmeyen bir insan katlanamaz değil mi? Dayanamaz."

"Ne saçmalıyorsun sen?!" Onu ittirmeye gücüm yetmeyeceği için ben geri gittim.

"Burada bir saçmayalan varsa oda sensin! Ayrılık saçmalığını açan sensin! Ne oldu birden aklım almıyor. Sabah ya daha bu sabah sen değil miydin bana sarılan, sevdiğini söyleyen? Akşamına nasıl ayrılalım diyebiliyorsun?!" Tekrar mesafeyi kapattı.

"Buradaki konu kardeşimde değil onun yanlışı da değil. Konu sen ve ben. Konu biziz Ada. Aklın mı karıştı, bir hata mı yaptım? Söyle, anlat ki çözelim sorun neyse."

"Sorun yok sevmediğim bir adamla daha fazla evli kalmaya katlanamıyorum. Nasıl dayandın diyorsun ya,sadece zorunluluktandı. Ve bitti artık, istemiyorum." Allah'ım affet. Her şey onu daha fazla üzmemek için.

"Seni tanıyamıyorum," Hayal kırıklığıyla baktı gözlerimin en derinine.

"Benim aşık olduğum kadın değilsin sen! Bambaşka biri var karşımda. Oyun oynayabilecek, yalandan sevme numarası yapabilecek bir kadın değilsin sen."

"Çok yanlış tanımışsın zorunluluktandı her şey."

"Yeter! Allah aşkına daha fazla konuşma... Şimdi ben gidiyorum ama geleceğim. Geldiğimde ne olduysa dürüstçe anlatacaksın." Nereye diye sormak istesem de sustum. Son kez kırgınlık, öfke, hayal kırıklığı barındıran gözleriyle bakıp gitti. Dış kapının çarpılma sesiyle bacaklarım vücudumu taşımayı bıraktı ve yere düştüm. Sonumuzu kendi ellerimle hazırladım. Sevdiğim adamın kalbini geri dönülmez şekilde kırdım. Yıkılışını izledim, yıkılışımızı.

Ben Ömer Asaf'ın umutla beklediği, vazgeçmeden, kavuşma ihtimali olup olmadığını bilmeden sevdiğiydim. Nasıl olursa olsun yollarımız birleşmişti. Birbirini seven iki insan olmuştuk. O hep sevdi. Bende sevdim.

(...) 

 

 

 

 

Yazarın anlatımı ile-

Ömer Asaf kapıyı sinirle çarptıktan sonra az önce yaşadıklarının ağırlığıyla kapının önüne çöktü. Ne olduğunu anlamıyordu hiçbir şekilde. Tamamen saçmalıktı Ada'nın birden ayrılmak istemesi bunu ağzına alması. Düşünmesi bile saçmalıktı. Her şey çok güzel değil miydi? Öyleydi, sabah onu çok özlediği ve sesi kötü geldiği yanına gitmişti. İçi rahatlamıştı bir nebze olsa da. Fakat sevdiği o zamanda ayrılıktan bahsetmişti. Altında herhangi bir neden aramamıştı o an. Aklı almıyordu, delirmek üzereydi resmen!

Kapının anahtarını o anki sinirle cebine attığı için şükretti. Apartmanın merdivenlerini içinde tükenmek bilmeyen öfkeyle indi. Kendini arabaya atmasıyla direksiyona yumruklarını geçirmesi bir oldu.

"Neden lan neden! Ne oldu birden?! Benim sevdiğim kadın değil o, olamaz... İnanmıyorum kimse inandıramaz ayrılmak istediğine kendi de ne kadar çabalarsa çabalasın." Arabanın torpido gözünden ilaçlarını aldı. Yıllar önce bıraktığı ilaçları. Hazar yüzünden arabada ve evde her zaman bulunuyordu. Ömer Asaf almak istemese de ihtiyacı oluyordu bazen. Buda o durumlardan biriydi. Su olmadan yuttu. Boğazında kalan yumru ise geçmek bilmiyordu.

Telefonunun zil sesine kısık sesle küfür edip kim olduğuna bakmadan kapattı. Israrla aramaya devam edince açmak zorunda kaldı.

"Ne var?!" diyerek bağırdı karşıdaki kişiye.

"Ağam çok kötü şeyler oluyor burada. Gelmeniz lazım." Kısık, tereddüt ve korku barındıran sesle kim olduğuna baktı. Arayan Semih ş*refsizinin evine girmesini sağladığı hizmetçiydi.

"Ne diyorsun sen Zeliha abla? Ne oldu?" Bugün bu soruları sormaktan bıkmıştı.

"Ömer ağam, kardeşinize şiddet uyguluyorlar galiba."

"NE?! Düzgün anlat şunu emin misin değil misin?" Sinirle elini burnuna atıp burun kemerini sıktı. Rahat nefes almak yoktu ona.

"Odadan vurma sesleri geldi. Önce sadece bağırma sesleri yükseliyordu fakat bugün daha fazlasını duydum. Nur hanımın yüzünde morluk vardı, sorduğumda kapıya çarptım dedi. Ağam o iz tokat iziydi." Başından aşağı kaynar sular döküldü resmen Ömer Asaf'ın. Karısına yaptıklarını kız kardeşine yapıyorlardı şimdi.

"Tamam, sen ona göz kulak ol. Ben geliyorum."

"Tamam Ağam." Ömer Asaf telefonu kapatıp yan koltuğa fırlattı. Yaşadıkları ağır geliyordu artık. Umutsuzlukla düştü omuzları. O an minareden yükselen Allahu Ekber sözleriyle gözyaşı damladı yere. Ağlayarak dinledi ezanı. Derdi veren gibi dermanın sahibide O'ydu elbet. Biliyordu Asaf, nasıl yıllar önce olmaz dediğini oldurduysa Allah, bu sıkıntıları da son bulacaktı. İmtihan dünyasında geçecekti sınavını evelAllah.

Genç adam arabayı en yakın camii'ye sürüp cemaatle kıldı akşam namazını. Ellerini açıp dua etti içten bir şekilde, Allah'ın duasını kabul edeceği umuduyla...

Camii'den çıkıp sahilde bir banka oturdu. Telefonunu çıkarıp önce Cemal'i aradı en güvendiği adamını. Nur'un evine giren kadını ayarlayan da Cemal'di o yüzden her şeyi anlattı Ömer Asaf. Konuşması bitince Hazar'ı aradı. Telefon anında açıldı.

"Alo, selamün aleyküm kardeşim." Arkadaşının neşeli sesiyle burukça tebessüm etti. En azından o mutluydu.

"Aleyküm selam Hazar. Müsait misin?"

"O ne biçim soru Ömer söyle."

"Benim yarın memlekete gitmem lazım, Elif Ada'ya göz kulak olabilir misin?"

"Olurum, olurum da sen neden gidiyorsun Antep'e?"

"Sonra anlatırım. Birde Esma'yla da konuş Ada'yla bizim evde kalsın. Ben erkenden gideceğim."

"Oğlum karına söylesene!"

"Söyleyeceğim Hazar seninde haberin olsun. Korumaları da arttırdım."

"Bir sorun mu oldu Ömer, başın mı dertte? Anlat lan!"

"Başım dertte falan değil! Sonra anlatırım dedim, sen dediklerimi yap yeter. Kapatıyorum." Hazar'ın konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattı Ömer Asaf.

Yatsı ezanına kadar kafasının içindeki seslerle oturdu bankta. Ne ağzına bir lokma yemek koydu ne de bir yudum su. Ne yapacağını düşünmekten delirecekti. Sonunda yatsı da okununca yine cemaatle kıldı namazını. Karısıyla birlikte kıldığı namazları özlemişti bile.

Eve dönüş yolunda öfkesi tekrar harlanıyordu. Kesinlikle Ada'ya karşı değildi bu öfke, tamamen kendine karşıydı.

"Ne yaptında kız senden ayrılmak istiyor Ömer?!" diyerek kafasına vurdu. Yol boyu devam etmişti bu.

Evin kapısında durduğunda Elif Ada'yı ne kadar çok özlediğini fark etti. Kalbini paramparça eden o olsa da saracak olan yine oydu. Sessizce eve girip kapıyı kapattı. Işıklar kapalıydı uyuduğunu düşündüğü için sessiz hareket etti.

Yatak odasına girdiğinde Elif Ada'nın onun yerinde uyuduğunu gördü. Üstünü değiştirdikten sonra karısının yanına yattı. Usulca kolunu sardı beline ve gözlerini kapattı.

(...)

Sabah olduğunda Ömer Asaf Elif Ada uyanmadan not bırakıp ayrıldı evden. Elif Ada notu görünce ne olduğunu merak edip endişelendi. Dün akşam sadece ağlamış ve namazlarını kılmıştı.

Elindeki Asaf'ın el yazısıyla yazılmış notu tekrar okudu.

 

 

 

 

"Benim Antep'e gitmem gerekiyor. Esma da seninle kalacak. Geldiğimde her şeyi konuşacağız güzelim. Yemeklerini ye. Seni seviyorum."

 

 

 

 

Ömer Asaf

Yazdıklarıyla gülümsedi. Hâlâ onu düşünüyordu. Kapı zili çalınca irkildi. Kimdi sabahın bu saattinde. Vestiyerdeki feracesini giyip eşarbını taktı. Dalgınlıkla kapı deliğinden bakmadan açtı.

"Ben geldim canım arkadaşım." Neşeyle direkt sarıldı Esma arkadaşına. Hem Hazar hemde eniştesi aramıştı Elif Ada'yla kalması için. Oda seve seve kabul etmişti. Ada'ya haber vermediği için biraz kırılsa da affetmesi kısa sürmüştü her zamanki gibi.

Esma geri çekilip Ada'nın yüzüne baktı. Kızın şişmiş göz kapaklarını, kızarmış göz altlarını görünce kaşlarını çattı.

"Ada ne oldu sana? Ağladın mı yoksa?"

"Hoş geldin Esma iyiyim bir şey yok." Kapıyı biraz daha açıp "Hadi içeri gir." dedi. Esma inanmamıştı tabii ki.

"Eniştemle mi tartıştınız?" Sadece başını salladı Elif Ada. Başka bir şey söylemedi, Esma da sormadı.

(...)

 

 

 

 

Gaziantep

Ömer Asaf Antep topraklarına ayak bastığında buraya özgü olan öfkesi içinde yerini almıştı. Kardeşine el kaldıranlara hesabını soracaktı elbet. Sadece kardeşinin de değil karısının da canını yakmıştı onlar. Nur'un hangi aptallıkla Semih'e inandığını anlamıyordu zaten. Nur bu kadar saf değildi. Ya da Asaf öyle sanıyordu.

Konağın önünde duran arabadan indi. Direkt konağa girip ailesinin olduğu yere yani salona girdi. Taşkıran ailesi kahvaltı masasındaydı yüzlerindeki gülümsemeyle. Herkes çok mutluydu aileye torun gelecek diye ve Gül'ün üzerine titriyorlardı.

Ömer Asaf'ı görünce hem şaşırmış hemde sevinmişlerdi. Gülizar hanım yerinden kalkıp oğlunun yanına gidip sarıldı.

"Hoş geldin oğlum." Ayrıldıktan sonra arkasına baktı. Elif Ada'yı göremeyince "Kızım nerede?" diye sordu.

"Gelmedi o," Gülizar hanım kaşlarını çattı gelmedi ne demekti.

"Neden gelmedi?"

"Getirmedim anne, okulu var onun."

"Ne demek getirmedim oğlum kardeşlerini görürdü. Gelseydiniz ya birlikte." Ömer Asaf'ı annesinin soru yağmurundan kurtaran babası oldu.

"Hanım dur hele, bir hasret gider oğlunla." Masadaki herkes duymuştu konuşmalarını. Ömer Asaf'ın suratından bir sorun olduğunu anlamıştı annesi.

Ömer Asaf herkesle görüştükten sonra kahvaltı yapmayıp çalışma odasına çıktı. Arkasından da Gülizar hanım. Ömer Asaf kapının tıklatılmadan açılmasıyla gözlerini devirdi. Annesinden başkası değildi elbet.

"Evet anne ne oldu?"

"Onu sen söyleyeceksin Ömer Ağa!" Oğlunun yanına gidip karşısında durdu. Burnundan soluyordu oğlu.

"Ne bu sinirin, ne oluyor? Kızımla mı tartıştın yoksa? Kızın kalbini mi kırdın Ömer?! Bak affetmem seni Elif'i üzdüysen."

"İki dakika da neler kurdun anne Allah aşkına!" Ömer Asaf'ta bilmiyordu ki ne olduğunu söylesin.

"İki laf ette kurmayayım o zaman Ömer!" Ömer Asaf sinirle sesini yükseltti.

"Gelinin ayrılmak istiyor anne, boşanalım dedi! Oldu mu?!"

"Ne, ne diyorsun oğlum sen? Ne ayrılığı Allah korusun."

"Korusun tabii, amin. Birde gelinine sor. Ya gözümün içine baka baka ayrılalım dedi anne! Beynimden vurulmuşa döndüm. Ben onu bu kadar severken geçmiş karşıma ayrılmak istiyorum dedi. Delireceğim." Gülizar hanım duyduklarıyla işin ciddiyetini anladı. Korktuğu berdelin bozulması değildi oğlunun Elif'in mutluluydu. Ne olmuştu da bu kız ayrılmak istemişti?

"Sen mi bir şey yaptın, üzdün mü kızı?" Ömer Asaf şaşkınlıkla baktı annesine.

"Söylesene Ömer Asaf, konuş bir şey mi yaptın?"

"Anne sen beni tanımıyor musun? Oğlunu tanımıyor musun? Ya ben onun gözünün içine bakıyorum, canımdan sakınıyorum. Bir şey yapabilir miyim hiç? Ama sordum 'Ne yaptın lan kıza!' dedim kendime, cevap yok. Bilsem nedenini düzeltmez miyim hiç."

"Ve onu İstanbullarda tek başına bırakıp buraya geldin öyle mi? En ufak tartışmada terk mi edeceksin kızı?!" Gülizar hanım oğlunu dövmek istiyordu bu aptallığından dolayı.

"Biz böyle mi yaptık babanla? Hiç mi örnek almıyorsun bizi? Her tartışmada gitseydik ohoo." dedi eliyle işaret ederek Gülizar hanım.

Ömer Asaf sadece o yüzden gelmemişti ama annesine söylemedi.

"Belki ne dediğini anlar dedim anne."

"Öyle mi Ömer efendi! Önce sen şapkanı önüne alıp ne yaptım diye düşün. Hem güvende mi orada tek başına?" Bir yandan annesine hak verse de kısa süreli uzak durmak iyi gelir ve Ada vazgeçer diye düşünmüştü.

"Güvende, Esma bizim evde kalacak Hazar'da orada korumalarda var."

"Güvende mi olmuş oldu yani? Saydıklarından hangisi senin yerini tutar Ömer Asaf? Kim senin gibi olabilir? Hadi Elif öyle söyledi sen niye çıkıp geliyorsun buraya?! Aklın yok mu oğlum senin kız kendini nasıl yalnız hissetmiştir şimdi."

"Anne Allah aşkına kötüyü çağırma, ne olacak? Hiçbir şey olmaz Allah'ın izniyle. Hem ben iyi gelir diye düşündüm." Ömer Asaf pişman olmuştu bile yaptığından. Annesi haklıydı karısını yalnız bırakmaması gerekiyordu. Ama bir yanda da kardeşi vardı. İpin hangi ucundan tutsa elinde kalıyor adamın...

"İnşaAllah oğlum ama yaptığın yanlış." Başka bir şey söylemeden oğlunun omzuna bindirdiği yeni yüklerle bırakıp gitti Gülizar hanım.

Ömer Asaf eve erken dönebilmek için Zeliha'yı aradı. Normalde yanında başkası vardır diye aramazdı, aramasını beklerdi ama unutmuşumtu. Telefon meşgule alınınca yaptığı hatayı anladı. Umuyordu ki yakalanmamış olsun.

Beş dakika sonra sonra Zeliha arayınca şükretti yakalanmadığı için.

"Buyur ağam."

"Zeliha abla bugün Nur'u dışarı çıkarman gerekiyor. Attığım konuma gelmeniz lazım. Yapabilir misin?"

"Bilmiyorum ağam çok sıkıntılı."

"Yapman lazım Zeliha abla. Çok önemli."

"Tamam ağam ben sana mesaj atarım olur mu?"

"Tamam Zeliha abla dikkat et." Telefonu kapatıp İstanbul'daki korumayı aradı. Ondan da bir sorun olmadığını duyunca içi biraz rahatladı. Annesinin sözleri ise kafasında dönüyordu.

(...) 

 

 

 

 

İstanbul

 

 

 

 

Akşam saatleri...

Elif Ada'nın tüm gün üzerinde olan kırgınlık Esma'ya da bulaşmıştı. Arkadaşının üzgün olması onu daha çok üzüyordu. Dünden bu yana yüzü azıcık gülsün diye yapmadığı kalmamıştı. Sonuç ise ya sahte bir gülücük ya da gözyaşıydı. Ömer Asaf'a da kızıyordu arkadaşını üzdüğü için. Elif Ada her ne kadar o bir şey yapmadı dese de burada yalnız bırakmamalıydı karısını. Konuşup çözmeleri lazımdı sorun her neyse. Tabii haberi yoktu Elif Ada'nın ayrılmak istediğini söylediğinden.

Güneş ufukta dünyayı karanlığa teslim edip kaybolurken Elif Ada akşama kadar süren en uzun dersten kalbinin kırıklarıyla çıktı. Esma'ya mesaj atıp beklememesini söylemişti, başta bekleyeceğini söylese de ikna etmişti sonunda.

Akşam ezanını duyunca en yakın camii'ye girip namazını kıldı. Orada uzun uzun dua etmek istese de arkadaşını meraklandırmamak için erken çıktı. Arkasında olan korumalar birkaç saniyeliğine büfeye uğramışlardı kız camii'ye girince.

Her şey o anda olmuştu. Elif Ada kimsenin olmadığı caddede yürürken hiçbir şeyin farkında değildi. Sadece hareket ediyordu, aklı ve kalbi burada değildi kesinlikle.

İki adam kızın arkasından gelip elindeki bezi dayadı Elif Ada'nın ağzına. Ne olduğunu anlamayan kız panikle ağzına kapanan eli çekmeye çalıştı fakat gücü yetmiyordu. Yediği birkaç lokma da vücuduna enerji vermemişti. Çok geçmeden bilincini kaybetti.

Ömer Asaf karısını yalnız bırakmaması gerektiğini en acı şekilde öğrenecekti.

Elif Ada çoktan pişman olmuştu...

Bölüm Sonu...

Selamün aleyküm herkese...

Nasılsınız?

Huh, sonunda bitti bölüm bende bittim. Yazdığım en uzun bölümdü :)

Umarım beğenmişsinizdir...

Yazım yanlışım varsa affola...

En sevdiğiniz sahne 👉🏻

Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻

Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın lütfen. Bedel'in kendi hesabı da var takip ederseniz sevinirim.

Instagram: gizemli_yazardemir0 bedeloffical0

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...

SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!

Sizi seviyorum 💙...

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...

 

Gizemliyazardemir0

Bölüm : 06.07.2025 16:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...