

"Sesini duysam sesine sarılacağım,öyle özledim."
~Nazım Hikmet Ran
Ömer Asaf'ın anlatımı ile-
Cemal'in telefonuyla Semih itinin yerini bulmuştuk. Hazar arabayı adrese sürerken ona bir şey olmaması için dua ediyordum.
Allah'ım lütfen sağ salim bulayım güzelimi.
Yol uzadıkça uzuyordu sanki.
"Hızlı sür şu arabayı!"
"Daha ne kadar hızlı süreyim lan!" Haklıydı ama bunu düşünecek durumda değilim.
"Sür işte!" Başını çevirip ya sabır çekti. Ne halde olduğumu gördüğü için üstüme gelmiyordu fazla. Telsizinden gelen sesle ne söylediğini dinledik.
"Komiserim arkanızdayız, sirenleri açıyoruz." Hazar hemen karşı çıktı "Hayır sirenleri açmayın sakın!"
"Ama komiserim,"
"Sorumluluk bende dediğimi yapın!"
"Emredersiniz." Telsizi kapatıp yerine koydu.
İçimde kötü bir his vardı. Sanki biri kalbimi ellerinin arasına almış sıkıyor gibi. Bu his Elif Ada olmadığı her an daha da artıyor. Ona kötü bir şey olma ihtimali kalbimi sıkıştırıyor.
Ekipler arkamızdan gelirken yaklaşmıştık dağ başındaki yere. Yokuş yukarı arabayı sürdü Hazar. Stresten bacağımı sallıyordum.
Telsizden ses geldi yine. Az önceki polis "Komiserim," dedi Hazar'a.
Telsizi yerinden alıp "Dinliyorum," deyince konuşmaya başladı.
"Dağ evinin etrafı korumalarla sarılı."
"Kaç kişi? Saydın mı?"
"Ön tarafında görülen 5 kişi var."
"Tamam sen yanına diğerlerini alıp evin etrafını sarın. Bizde arkadan dolanalım. Kaçmak için mutlaka gizli çıkış vardır. Dikkatli olun."
"Emredersiniz komiserim." Hazar telsizi kapatıp yerine koyunca ona döndüm.
"Kaçma ihtimali var mı Hazar?"
"Var ama izin vermeyeceğiz Ömer merak etme."
"İnşaAllah Hazar inşaAllah." Allah'ım yardımcımız ol, Elif Ada'yı sağ salim bulup kurtaralım lütfen.
Zaman hiç olmadığı kadar hızlı geçti. Arabayı geride bırakıp yürüyerek eve vardık. Ekip Hazar'ın emrine uyup dediklerini yapıyordu. Ben ve Hazar da evin arkasına geçtik.
"Ömer bekle beni neden önden önden gidiyorsun?"
"Bir şey olmaz Hazar gel arkamdan işte."
Ağzının içinde homurdandı "Ulan komiser oldum herkese sözüm geçiyorda bir şuna dinletemiyorum!"
"Ben senin emrinde olan polisin değilim ya dostum ondan."
"Söylemesen bilmiyordum," Kendi kendine söylenmesine göz devirdim.
"Dikkatli ol Ömer Asaf tamam mı? Saçma bir şeyde yapma sakın!"
"Karımı bulayım, yeter ki ona bir şey olmasın Hazar. Ben umrumda değilim."
"Lan ben ne diyorum sen ne anlıyorsun! Dikkatli olmazsan Elif'i nasıl koruyacaksın Ömer?"
"Tamam uzatma." Yine ya sabır çekip arkasından geldiği bir korumayı bayıltıp silahını aldı.
Hazar'ı geride bırakırken içimden bir ses doğru yolda olduğumu söylüyordu. Hissediyordum karımı bulmaya az kalmıştı.
Silah seslerinden başka bir ses yoktu. Elif Ada da buradaysa duyuyor olmalı silah seslerini. Belki de anlamıştı geldiğimi ve bana sesleniyordu ama duyamıyorum kahretsin! Silahımı ileri doğrultup demir kapı olan bir yer gördüm.
Kapıyı aralayıp arka tarafa giriş yaptığımda Elif'imi gördüm. Gözlerim özlemden dolarken aynı özlemle dudaklarından "Asaf'ım," dediğini okudum. Öyle özlemiştim ki onu... Her zerresi burnumda tütüyordu. Yeşil gözlerinin etrafı kızarmıştı ağlamaktan benim gözlerim gibi. Vücudunu taradım hızlıca yaralı mı diye. Gözlerim eliyle tuttuğu koluna kayınca kan olduğunu gördüm. Bu şerefsiz karımın canını yakmıştı hemde birçok kez.
Semih iti beni fark edince Elif'i önüne siper edip silahını havaya sıkıp bana doğrulttu.
"Dur orada! Sakın gelme, bir adım daha atarsan öldürürüm karını!" Ben seni öldüreceğim bekle sen.
"Kes lan sesini şerefsiz! Bırak Ada'yı çabuk!" İçimden binlerce küfür ederken dışıma yansıtmadım. Fark ettirmeden yaklaşıyordum ki silahı Ada'nın şakağına bastırdı. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Tetiği çekerse her şey biterdi. Sakin olmalı ve karımı daha fazla zarar görmeden almalıydım o şerefsizin kollarından.
"Anlamadın galiba! Öldürürüm lan! Bırak silahı!"
"Sakın aklından bile geçirme!"
"Silahını bırakıp ellerini kaldır Ömer Ağa! Yoksa karın ölür." Başımı iki yana salladım. Asla yapmazdım bunu, Ada'ya bakıp gözlerimi açıp kapattım. Umuyorum ki ne demek istediğimi anlamıştı. Ben silahı yavaşça yere bırakıyor gibi yaparken Elif'im o itin dizine vurup kendini yan tarafa attı. Bir hamleyle Elif'e ilerleyecek olan şerefsizin omzundan vurdum.
Silah hâlâ elindeydi hızlıca oraya koştum ama silahın patlamasına engel olamadım...
Kurşun Elif Ada'nın karın boşluğuna isabet edince Semih itini silah tuttuğu elinden vurdum.
Geç kalmıştım yine... Elif'e geç kalmıştım, koruyamamıştım onu. Gözlerimin önünde vurulmasına engel olamamıştım.
Silahı yan tarafıma bırakıp kanlar akan bedenini kollarım arasına aldım. Üstümdeki ceketi çıkarıp kanayan yerin üzerine bastırdım. Başını dizlerime koyarak elimle yanağına dokundum. Tüm silah seslerini bastıran sesimle "Hazar!" diyerek bağırdım. Hemen gelip hastaneye gitmeliydik.
Elif Ada zor duyulan sesiyle "Asaf," dedi yerdeki elini yanağında duran elimin üzerine koydu.
Bu kez "Asaf'ım," derken gözyaşlarımı tutamadım.
"Geldin," dedi özlediğim sesi.
"Geldim güzelim geldim. Buradayım bak yanındayım, iyi olacaksın."
"Asaf çok özledim seni." Sesindeki özlemi apaçık hissettim, aynı özlemin daha fazlası bende vardı.
"Bende... bende çok özledim. Sensiz her saniye öldüm."
"Ölme Asaf'ım."
"Tamam kimse ölmeyecek," Diğer elimle gözyaşımı silip "Birlikte evimize döneceğiz her şey çok güzel olacak söz veriyorum güzelim." Burukça tebessüm ederken gözlerini açmakta zorlandı.
"Ben... ben senden hiç ayrılmak istemedim. Söylediklerimin hepsi yalandı." dedi gözünün kenarından akan yaşla birlikte.
"Biliyorum güzelim, biliyorum yavrum." Biliyordum elbette benden ayrılmak istemediğini biliyordum.
"Özür dilerim Asaf... Affet beni."
"Affedecek bir şey yok. Yorma kendini." Bu Hazar nerede kalmıştı?! Hâlâ silah sesleri geliyordu.
Yerde yatan ite baktım, acıdan bayılmıştı. Bu kadar dayanıksızdı işte. Elif'im hâlâ direniyordu acısına.
"Asaf," Ada'nın sesiyle ona baktım.
"Efendim güzelim," Gülümseyerek elimi okşadı.
"S-seni çok seviyorum.. ne olursa olsun hep sevdim seni. U-unutma olur mu?" Eli elimden kayarken gözleri kapanıp yüzü yana düştü.
"Ada! Ada kendine gel yalvarırım aç gözlerini güzelim." Yanağına hafifçe vursam da açmıyordu gözlerini.
"Bende seni çok seviyorum. Lütfen aç gözlerini güzelim. Daha fazla kendinden mahrum etme beni yalvarırım." Ne yaparsam yapayım bir faydam olmuyordu. Açmıyordu gözlerini, kendine gelmiyordu.
Orman yeşili gözlerini görmeden nasıl yaşarım ben? Kendine bağlamışken nasıl bırakır beni? Kokusu olmadan nasıl uyurum? Nefesi olmadan nasıl nefes alırım? Karıma bir şey olursa bende ölürdüm.
Ada'ya uyanması için seslenirken Hazar'ı aradı gözlerim ama yoktu hâlâ! Karnına bastırdığım ceketimden kanı taşıyordu. Kolundan da kan kaybediyordu.
Ceketimde karımın kanı vardı...
Daha fazla böyle beklemeden Ada'yı kucağıma aldım. Hazar gelmiyorsa ben giderdim. Ayağa kalkmamla sendelesem de düşmedim. Gözyaşlarımdan dolayı geldiğim yeri bulanık görüyordum. Demir kapıdan çıkarken silah sesleri de kesilmişti. Bu andan yararlanıp daha yüksek sesle Hazar'a seslendim.
"HAZAR!" Artık duyması lazımdı. Ada'nın yüzüne baktım gözlerini açmamıştı hâlâ. Gözümden akan bir damla yüzüne düştü. Uyanmadığında bende ölecek gibi oluyordum.
"Güzelim lütfen uyan. Yapma bunu bana, sensiz yaşayamam ben. Kalbimi de götürme yanında, dayanamam." Açmadı gözünü... Nefesini dinlemek için kulağımı burnuna yaklaştırdım. Çok acıydı sevdiğin insan yaşıyor mu diye soluğunu kontrol etmek. Kısa soluklu nefesini yanağımda hissedince şükrettim. Yaşıyordu. Yaşayacaktı.
Allah'ım onu bana bağışla.
Sonunda silah sesleri kesildi.
"Ömer, neredesin?" diye bağıran Hazar'ı duydum bu sayede. Hazar'a cevap vermeme kalmadan gördüm onu. Beni ve kucağımda kanlar içinde Elif Ada'yı görünce koşarak yanıma geldi.
"Ne oldu Ömer?"
"Elif vuruldu Hazar gözlerimin önünde vuruldu ve ben bir şey yapamadım."
"Yaşıyor ama değil mi?" Dişlerimi sıktım, gözlerimi karımın kapalı gözlerine diktim. Yaşıyordu, nabzı atıyordu.
Hızlıca başımı sallayıp Hazar'a döndüm. "Yaşıyor, hastaneye gitmemiz gerekiyor." Konuşmamız vakit kaybetmekten başka bir işe yaramıyor.
"Tamam çabuk ol arabaya geçin. Ben buraları halledeceğim." Hazar polislerine gerekli emirleri verdikten sonra önümüzden geçerek arabanın kapısını açtı. Elif Ada'yı arka koltuğa yatırdıktan sonra yanına geçip tekrar başını dizlerime yasladım. Kanı asla durmuyordu.
"Hazar hızlı ol yalvarırım hızlı ol. Ona bir şey olmasın."
"Olmayacak Allah'ın izniyle Ömer." Arabayı son hızla sürerken yol bitmek bilmiyordu. Şehir merkezinden oldukça uzağa kaçırmıştı karımı şerefsiz. Karım iyileşsin hepsine yapacağımı biliyorum ben.
Ceketle birlikte elimde kan olmuştu. Canım hiç bu kadar yanmamıştı. Ada'yı bu halde görmek mahvediyor beni. O kan kaybederken benim damarlarımda akması neye yarar ki? O zor nefes alırken benim almamın ne anlamı var?
Acı içindeki yüzüne bakıp "Güzelim," diyebildim sadece. Kelimeler dile gelmiyordu. Belki de bilmediğim neler yaşamıştı orada. Benden sessizce gidip paramparça dönüyordu. Ne gitmesini engelleyebildim ne de yaşadıklarını...
"Niye bitmiyor bu yol Hazar?!"
"Az kaldı. Yarasına bastır sen."
"Bastırsam ne fayda durmuyor lan! Durmuyor kanaması." Hırsla kornaya basıp önündeki arabanın kenara çekmesini sağladı. Anayola çıkmıştık şükür. Son hız sürerken zamanın hızlı geçmesini ve hastaneye çabucak ulaşmayı diledim.
Elif Ada'nın yüzüne elimi yasladım. Şimdi uyansa gözlerime baksa aşık olduğum yeşilleriyle dünyalar benim olurdu. İstediğim tek şey karımın iyileşmesi. Hastaneye gittiğimizde duyacaklarımdan haberim yoktu henüz.
"Geldik Ömer." Hazar arabayı park ederken geldiğimizi söyledi. Şükrederek kapıyı açmasını bekledim. Elif Ada'nın başını koltuğa yavaşça koyduktan sonra arabadan indim ve kucağıma aldım karımı.
Hazar "Sedye getirin!" diye bağırınca personeller sedyeyi getirmişti. Kimsenin yardım etmesine izin vermeden sedyeye yatırdım Elif Ada'nın yaralı bedenini.
Doktor "Nasıl oldu?" diye sorunca hemen cevap verdim.
"Karnından vuruldu koluda yaralı. Yalvarırım kurtarın onu."
"Tamam sakin olun." Bana cevap verdikten sonra hemşirelere dönüp "Ameliyathaneyi hazırlayın çabuk hasta çok kan kaybetmiş kan bankasını da arayın." Tekrar bana döndü "Kan grubu nedir?"
"A, A Rh+ kan grubu." Doktor sadece başıyla onayladı beni.
Ada'yı sedyede götürürlerken elini tutarak gidiyordum taki ameliyathane kapısına kadar.
Hemşirede biri beni eliyle durdurup "Siz burada kalın." deyip gitti. Kapı yüzüme kapanırken dışarıda kaldım, içerde canıyla uğraşan karımı tek başına bırakıp.
Ada bana hayatındaki kimseye güvenmediği kadar güvenmişti, değer vermişti, sevmişti beni. Güvenini boşa çıkardım, koruyamadım onu. Ne neden ayrılmak istediğini öğrenebildim, ne kaçırılmasına engel olabildim, ne de kurşunun önüne geçebildim.
Başım eğik ellerimdeki kana bulanmış cekete bakıyordum. Onu kaybetme düşüncesi öldürüyordu beni.
Hazar yanıma gelip omzuma elini koydu.
"Ömer gel ellerini yıka önce."
"Hiçbir yere gitmiyorum."
"Tamam ama en azından elini yıka."
"İstemiyorum Hazar."
"Böyle yapma, kendine gelmen lazım. Sen güçlü olursan Elif'te güçlü olur." Cevap vermedim, artık güçlü olmayı başaramıyorum olsam da Elif'i korumaya yetti sanki.
"Allah'ın izniyle kurtulacak kardeşim."
"İnşaAllah." dedim tek duam buydu. Eskisinden daha iyi olması, yaşaması...
(...)
Hazar Esma'yı almaya gitmişti ve geleli yarım saate yakın olmuştu ama ameliyattan hiçbir hemşire veya doktor çıkmamıştı.
Esma sandalyeye oturmuş elindeki kitaptan Yasin-i Şerif okuyordu ağlayarak. Hazar bize bir şeyler yedirmeye çalışıyordu, bizde yemiyorduk. Sadece su içirebilmişti.
Ben ise oturduğum köşede Elif Ada'nın çıkmasını bekliyordum dua ederek.
Hazar yanıma gelirken ameliyathane kapısı açıldı. Hemen ayağa kalkıp doktorun yanına gittim. Benimle birlikte Hazar ve Esma da.
"Karım iyi mi doktor?"
"Ada iyi mi?" Esma'yla aynı anda doktora aynı soruyu sorduk.
Doktor önce başını eğip derin bir nefes aldı. Cevap vermedikçe korkum büyüyordu.
"Öncelikle çok geçmiş olsun," Geçmiş olsun dediğine göre yaşıyordu değil mi? Ölmemişti.
"Kurşun karın boşluğuna isabet ettiği için şanslıydık, çıkardık fakat beyin tümörü için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." Beyin tümörü mü?
"Ne? Siz neyden bahsediyorsunuz?"
"Haberiniz yok mu hastanın beyninde kötü huylu tümör bulunuyor ve vurulmanın etkisiyle daha geniş bir alana yayılmış." Doktorun söyledikleri kulaklarımda yankı yapıyordu. Karımın beyninde tümör vardı ve ben bilmiyorum. Ben başka ne bilmiyorum lan?! En yakınımın hastalığını yeni öğreniyorum hemde doktordan!
"Emin misin doktor? Allah aşkına doğruyu söyle."
"Doğruyu söylüyorum beyefendi."
"Nasıl olur ya Ada bize söylemedi bunu."
"Kayıtlara göre birkaç gün önce haberi olmuş olmalı." Birkaç gün önce, ayrılmak istediğini söylediği zaman.
"Ama konumuz bu değil. Bir karar vermeniz gerekiyor." Ne kararı? Karar verebilecek durumda mıyım ben?
Bana bakarak "Eşisiniz değil mi?" diye sordu.
"Evet eşiyim ama haberim yoktu. Ne olacak şimdi?"
"Beyin cerrahı ile de konuşup karar vermemiz gerekiyor. Öncelikle vurulma da ciddi bir durum yok fakat beyin tümörü ilerleme göstermiş maalesef. Şu an beyin tümörünü içinde ameliyat yapabiliriz ama hastanın bünyesi dayanır mı bilemiyoruz. Gün sonunda beyin tümörü için sizin kararınız geçerli olacak. Şimdi beyin cerrahı ile konuşacağım sonrasında size daha detaylı bilgi verilecek."
"İyileşecekse olsun ameliyat."
"Dediğim gibi riskli. O yüzden size zaman verelim tamam mı?"
"Tamam. Peki Ada çıkacak değil mi oradan?"
"Evet yoğun bakıma alacağız, müşahede altında tutmamız gerekiyor."
"İyi olacak değil mi doktor?"
"Elimizden geleni yapıyoruz." dedi ve gitti.
Yazarın anlatımı ile-
Ömer Asaf sandalyede oturmuş ne karar vereceiğini düşünürken önünde gördüğü küçük ayaklarla başını kaldırdı. Küçük bir kız tam ayaklarının dibinde durmuş onu izliyordu. Gözyaşlarını silip küçük kıza "Sen kimsin küçük?" diye sordu ağlamaktan tarazlı çıkan sesiyle.
Kız hâlâ onu izlemeye devam ederken "Annen baban nerede?" diye sordu bu sefer.
"Ben babamı arıyorum." Kızın konuşmasıyla bakışlarını kaldırıp gözlerine baktı. Elif Ada'nın gözleriyle aynıydı resmen gözleri. Kızı olsa bu kadar benzerdi.
Yutkunup "Baban nerede?" diye sordu.
Küçük kız tebessüm edip omuz silkti "Bende bilmiyorum ki." dedi masumca. Ömer Asaf küçük kızın tatlılığı karşısında onun gibi tebessüm etti. Ruhu sıkışan adamı küçük bir kızın tebessümü gülümsetti.
"Biliyor musun babam sana çok benziyor." Kızın neşeli sesi soldu "Annem ise hasta onu beklerken babamı kaybettim." Birden ağlamaya başlayınca ne yapacağını bilemedi Ömer Asaf. Ayağa kalkıp etrafa baktı ama her yer karanlıktı. Tekrar küçük kıza baktı onun olduğu yer karanlık değildi.
"Annemi çok özledim. Çağırdım ama gelmiyor, ikisi de beni bıraktı." Sarsılarak ağlayan kızı nasıl teselli edeceğini bilmiyordu Ömer Asaf.
"Tamam ağlama sakin ol." İşe yaramadı tabii ki. Eli ayağına dolaştı genç adamın. Ağlamasını nasıl durduracaktı?
"Baban bana benziyor değil mi? Peki adı ne? Adını söylersen bulabiliriz değil mi?" Bir umut ağlaması durur diye babanın adını sordu.
"En son buradaydı." Küçük kız parmağıyla bir yeri işaret etti ama orası karanlıktı ve hiç kimse de yoktu.
Ömer Asaf oraya baktıktan sonra "Kimse yok orada," dedi ve kız da kayboldu.
"Hey! Küçük kız nereye kayboldun?"
Kızın "Annemi kurtar." diyen sesine anlam veremedi. Kimden bahsediyordu? Annesi kimdi karısına benzeyen küçük kızın?
(...)
"Ömer uyan artık." Ömer Asaf omzundan sarsılmasıyla gözlerini açtı. Rüyanın etkisiyle etrafına bakıp küçük kızı aradı.
Hazar arkadaşının neye baktığını anlamadığı için "Neye bakıyorsun Ömer, ne oldu?" diye sordu.
Ömer Asaf dalgınlıkla "Yok, yok bir şey."
"İyi misin sen?"
"Elif Ada iyi olursa iyi olacağım Hazar." Hâlâ inanamıyordu ondan bu kadar büyük bir şeyi saklamasına.
Esma ağlayarak duruyordu yine bir köşede. En son ablasının kanser olduğunu öğrendiği gün böyle yıkılmıştı. Şimdi ise kardeşi bildiği arkadaşı benzer bir durumdaydı ve onun bundan haberi yoktu. Elif Ada neden söylememişti hasta olduğunu? Gerçekten arkadaşı olarak bilmeye hakkı yok muydu? Ya da kocasının bilmeye hakkı yok muydu? En çok onların hakkı vardı. Ama Elif Ada tek başına mücadele etmek istemişti. Artı olarak yaşadıkları ise cabası.
Şimdi Ömer Asaf'ın bir karar vermesi gerekiyordu. Doktorlar riskleriyle birlikte her şeyi anlatmıştı üçüne de. Esma korktuğu için arkadaşının o ameliyatı şimdi olmamasını istiyordu. Ömer Asaf'ın rüyasıyla fikri değişiklik göstermeye başladı. Elif Ada'ya çok benzeyen yeşil gözlü kızın isteğini yerine getirecekti. Karısını koruyacaktı bu sefer Allah'ın izniyle.
Aniden koridorda yankılanan zil sesiyle gözler Hazar'ın üzerine çevrildi. Hazar telefonu çıkarıp kim olduğuna baktı.
"Azad arıyor." dedikten sonra telefonu açıp kulağına yasladı.
"Alo Azad,"
"Ağabeyim yanında mı Hazar?"
"Yanımda da hayırdır inşaAllah?"
"Hayır değil maalesef. Ağabeyime verir misin?"
"Tamam." Hazar telefonu Ömer Asaf'a uzatıp "Seni istiyor," dedi.
"Azad," Ömer Asaf'ın konuşmasına müsaade etmeden araya girdi.
"Ağabey," biraz bekledikten sonra "Nur düşük yapmış şimdi hastanede." dedi üzgün sesiyle.
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm herkese...
Nasılsınız?
Ben hastayım, grip, nezle, soğuk algınlığı... ne ararsan var yani;) Siz dikkat edin hasta olmayın. <3
Bölüme gelecek olursak merak etmeyin biliyorum kısa olduğunu, elimden bu kadarı geldi. Ömer Asaf'tan yazmak çok zor gerçekten bir daha ne zaman yazarım bilmiyorum. O kısımları kaç haftada yazdım inanın fikrim yok, bir tıkanıklık oluyor devamı gelmiyor. Üstüne de hasta olunca zor oldu.
Lütfen beğenmiş olun.
Bazen bırakmayı düşünüyorum ya (hastlalık başına vurdu ne dediğini bilmiyor ksksks) neyse boşverin TABİİ Kİ DEVAM EDİYORUZ! Beni takmayın kafanıza.
Yazım yanlışım varsa affola...
OY VE YORUMLARINIZA TALİBİM.
SEVİLİYORSUNUZ. 💙
Instagram: gizemli_yazardemir0 (her bölüme yazıyorum takip ediverin🤗)

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...
Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |