

Not: Nur, Ömer Asaf'ın en küçük kardeşi.
"Ağabey," biraz bekledikten sonra "Nur düşük yapmış şimdi hastanede." dedi üzgün sesiyle.
Hayat daha nasıl sürprizler yapacaktı ona bilmiyordu. Bir yanda karısının canı için karar vermesi gerekirken diğer yanda kardeşinin canını kaybettiğini öğreniyordu.
Nur kaçarak, evlendiği adama güvenerek çok büyük bir hata yapmıştı. Hayatta tek tutunduğu dalı olan bebeğini ise bugün kaybetmişti. Bu hikayede herkes bir bedel ödüyordu. Kimi suçsuzken, kimi suçlunun ta kendisiyken ödeyecekti.
Kardeşine kırgında olsa kızgında olsa böyle bir şeyin başına gelmesini asla istemezdi. Canından can gittiğini hissetti. Ruhu daralıyor, kalbi sıkışıyordu. Onu da görememişti, koruyamamıştı. Ne iyi bir ağabey ne de iyi bir eş olabilmişti. Karısı iyileştikten sonra alacaktı kardeşini, o cehennemden ne olursa olsun çıkaracaktı. Ama kayıp yaşamasını durduramamıştı. Kim bilir ne oldu? Elif Ada'ya şiddet uygulayan o kadın Nur'a neler yapmıştır? Ömer Asaf'ın düşünceleri bir kara delik gibi içine çekiyordu onu. Çırpınıp kurtulmaya çalıştıkça daha çok batıyordu.
Telefon elinden kayarken ayakta duracak takati de kalmamıştı artık. Hazar arkadaşının halini anlayıp kolundan tuttu hemen. Yandaki sandalyeye oturturken Ömer Asaf dolu gözlerle karşısına bakıyordu sadece. İçinden bağırıp çağırmak, her yeri dağıtmak geliyordu dışı ise durgun ama dalgalı bir deniz misaliydi.
Esma telaşla Ömer Asaf'ın yanına giderken Hazar "Ne oldu?" diye sordu. Asaf yerdeki gözlerini kaldırıp önce karşıya sonra da arkadaşının yüzüne baktı.
Yutkunarak "Nur'un bebeği düşmüş." dedi.
Hazar ve Esma şaşkınlıkla Ömer Asaf'a baktı. Nasıl olmuştu, ne zaman? Onlarda aynı şokun içindeydi. Kimse ne yapacağını bilmiyordu.
Ömer Asaf kendine gelmeli ve en doğru kararı vermeliydi. Karısını bu sefer kurtarmalıydı. Ayağa kalkarak gözyaşını sildi önce sonra da telefonunu yerden aldı. Dik durma zamanıydı şimdi.
Kararını ilk önce karısının en yakın arkadaşına ve kendi en yakın arkadaşına açıkladı. Adımları aceleci ve dengesiz bir şekilde doktorun odasına gidiyordu. Çok büyük bir karar vermişti aynı Elif Ada'nın ondan bu gerçeği saklaması gibi. Kırgındı, üzgündü, kızgındı en çokta bitmiş bir adam gibiydi. Omuzları dik dursa ne çare kalbi çökmüştü adamın. Kalbi ölümle savaşıyordu. Onun kalbi karısıydı, birden her şeyi oluvermişti.
Odanın kapısını tıklatıp içeriden gel denildiğini duysada bekledi. Cesareti yoktu o kolu indirmeye. Derin bir nefes alıp doğru kararı vermiş olması için dua etti. Neden en zor kararlar ona kalıyordu, bilmiyordu.
Odadan tekrar gel sesi gelirken kapı kolunu indirip girdi. Deli gibi korkuyordu olacaklardan. Ve Allah'a sonsuz güveniyordu. İnşaAllah karısı kurtulacaktı.
Kapıyı kapatıp doktorun yönlendirmesiyle koltuğa oturdu. Ömer Asaf söze girecekken kapı tekrar tıklatıldı. Doktor gel deyince kapı Hazar tarafından açıldı. Ardından da Esma odaya girdi.
Esma konuşacak durumda olmadığı için Hazar "Esma da her şeyi bilmek istedi." diyerek gelme nedenlerini açıkladı. En doğal hakkıydı arkadaşının hayatı için verilecek kararda her şeyi bilmek istemesi.
Doktor "Tabii geçin," diyerek onlara da oturmalarını söyledi. Hazar Esma'ya yer verdikten sonra arkadaşının yanında bulunan sandalyeye oturdu. Yanında olduğunu göstermek için omzunu sıvazladı, acılı bir tebessümle.
"Doktor Bey ameliyat olursa tüm riskleriyle tekrar anlatır mısınız lütfen?" Ömer Asaf yutkunarak sorusunu sordu. Tekrar duymak yine ona ağır gelecekti fakat emin olmasını da sağlayacaktı.
"Öncelikle ameliyat kararı verirseniz amacımız büyüyen kitleyi mümkün olduğunca temizlemek, beyin fonksiyonlarını korumak. Riskleri ameliyat sırasında kanama olabilir, vurulmadan dolayı bağışıklık sistemi zayıf olacağı için enfeksiyon oluşabilir. Nörolojik kayıplar; yani ameliyat sonrası konuşma, denge, görme, hafıza, felç gibi kalıcı etkilerden bahsediyorum, gerçeklebilir." Doktor resmen ameliyattan vazgeçin diyordu. Ömer Asaf'ın anladığı buydu. Aynı şekilde Esma ve Hazar'ın da.
Çaresizlikle "Nasıl?" feryadı döküldü dudaklarından adamın. Allah korusun felçlik vesaire geçirirse bakardı karısına, her koşulda bakardı da ya onu hatırlamazsa? Hafızasında Ömer Asaf'a dair hiçbir anı kalmazsa nasıl yaşardı o?
Kolye hediye ettiği gün 'Seni hep seveceğimi unutma.' dediği geldi aklına. 'Sen unutsan ben unutmam.' demişti. İnsan gerçekten ağzından çıkan her kelimeye dikkat etmeliydi.
Bir tarafı da 'Varsın beni unutsun ama yaşasın, diyordu. O nefes alsın ben onun soluğuyla yaşarım.'
Bunu da dememeliydi, ağzından çıkana dikkat etmeliydi.
Doktor "Risklerden bir tanesi de bu maalesef Ömer Bey." Daha ne kadar risk faktörü sayacaktı bu adam!
"Kanser nüks edebilir yani tekrar edebilir." dedi. Evet saymaya devam ediyordu "Ameliyat sonrasında umuyoruz ki başarılı olduğumuz ameliyat sonrası, patolojiye gönderdiğimiz kitlenin sonucuna göre radyoterapi (ışın tedavisi), fizyoterapi ve nörolojik rehabilitasyonla hastayı normal hayatına kazandırmaya çalışacağız. Hastanın yaşı genç olduğunudan, toparlanma potansiyeli yüksek ancak durumun ciddi olduğunu da unutmamak gerekir." Doktor cümlesini bitirip hasta yakınlarının yüzüne baktı tek tek.
"Hemen umutsuzluğa kapılmayalım, işinde uzmanlaşmış bir ekiple gerçekleştireceğiz operasyonu. Evet zor ama imkansız değil." Allah isterse her şey olur.
Ömer Asaf içinden 'Allah'ım verdiğin imtihandan rızanla geçmeyi nasip et. Şâfi isminle yoluma yoldaş yaptığın eşime şifa ver. Onu bize bağışla.' diye dua etti.
Önce yanında oturan arkadaşına baktı ifadesini görmek için ardından karşısında olan Esma'ya baktı. Kızın beti benzi atmış sağ dizini sallayarak sehpayı izliyor olduğunu gördü. Biraz sonra Esma üzerindeki bakışların farkına vararak gözlerini kaldırdı. Eniştesi ne söyleyeceğini merak ediyor gibi bakıyordu. Başını iki yana sallayarak kararsız olduğunu belli etti. Cevap verecek güç yoktu, bu psikolojiyle doğru kararı da veremeyeceğini biliyordu.
Ömer Asaf Esma'nın halini anladı ve kararını söylemek için doktora döndü.
"Tamam, ameliyatı yapın."
(...)
Ertesi gün olduğunda Elif Ada'nın durumu stabil hale geldi. Hasta yakınlarının da kararıyla doktorlar ekibiyle operasyon planını yaptı. Ekip hazır olduğunda hastanın başına geçtiler. Ameliyata başladılar.
Ameliyathane kapısının dışında yine bekleyiş vardı. Dillerinde dua kalplerinde umutla bekliyorlardı Elif Ada'nın sağ salim çıkmasını.
Onlar beklerken Antep'teki hastanede de kızının başında Gülizar hanım vardı. Oğlunun ve gelinin ne halde olduğunu bilmeden diğer canının yanında bekliyordu. Kızı gibi gördüğü gelinininde hastanede riskli bir ameliyatta olduğunu bilseydi yüreği dayanmazdı kadının. Kaçırıldığından dahi haberi yoktu. Ömer Asaf'ın tek başına gelmesi ve Elif Ada'nın ondan boşanmak istediğini biliyordu neden sonra Ömer Asaf'ın ani kararla apar topar İstanbul'a gittiğinden bihaberdi. Ömer Asaf ailesinden hiç kimseye tek kelime etmemişti. Elif Ada'nın kardeşi Eda'nın da duymaması gerekiyordu. Zaten birkaç kez aramıştı onu, muhtemelen ablasından haber alamadığı için.
Semih'in annesi Selma oğluna ulaşamadığından adamlarını seferber etmiş İstanbul'a yollamıştı. Nur umrunda dahi değildi. Kendi zehirli sözlerinden sonra kadının kanaması başlamış, o halde görmesine rağmen kılını kıprdatmamıştı. Nur'un karnındaki torunu olsa bile.
Şimdi ise onu bir sürpriz bekliyordu. Demiştim ya suçlular da bedelini öder günü geldiğinde.
Eda ablasına ulaşamadığı için çok endişeliydi ve ona kötü bir şey olmuş olma düşüncesi korkutuyordu. Neredeyse her gün konuştuğu ablası onu aramıyordu. Aramadığı gibi açmıyordu da telefonunu. Kötü bir şey olmamışta ne olmuştu? Diye düşünüyordu bu yüzden. Esma ve eniştesininde açmaması kaygılarını doğruluyordu. Esma ablasının telefonunun bozulduğunu yazmış ve iyi olduğunu söylemişti. Ama inanmıyordu, böyle olsayadı Ömer Asaf'ın veya Esma'nın telefonundan konuşurdu, arar, sorardı.
Sanki her şey yolundaymış gibi Nur'un da düşük yaptığını duymuştu. Üvey abisini de Nur'u da sevmese de bebeğe üzülmüştü. Bunda da vardır bir hayır diyebilirdi sadece.
Ameliyat başlayalı iki saat olmuştu. Ne kapı açılmış nede odadan biri çıkmıştı. Operasyonun nasıl geçtiği bilmeden bekliyorlardı hâlâ.
'Allahu Ekber' diyerek ezana başlayan müezzinin sesi sessiz koridoru doldurdu. Hastanenin yan tarafında bulunan camiiden geliyordu ezan sesi. Peygamber efendimizin (s.a.v) ezan okunurken edilen dua kabul olur hâdisiyle dua etti Ömer Asaf hep yaptığı gibi.
Ezan bitince Hazar'a namaz kılacağını söyleyip mescide gitti. Abdestini aldıktan sonra namaza durdu. Namazdan sonra omzundaki yüklerin hafiflediğini umudunun arttığını hissetti. Ellerini semaya kaldırdığında gözünden akan bir damla yaş avuç içine düştü, ardından da diğerleri. Ağlarken Rabbine yalvarıyordu, af diliyor, şifa bekliyordu. Bugüne kadar sadece namazda eğilen adam yine O'na sığınıyordu.
Ömer Asaf omzuna dokunan elle irkildi. Elin sahibi "Kardeş iyi misin?" diye soruyordu. Yaşları koluyla silip adama baktı. Hâlâ ondan cevap beklediğini görünce başını sallamakla yetindi. Adam destek olmak ister gibi omzunu sıkıp "Derdi veren Allah dermanını da verir." dedi.
Otuz yaşlarında, saçları dağılmış, gözlerinde umut parıltılarının yanı sıra endişeyi de barındıran uzun boylu, aynı Ömer Asaf gibi kalıplı bir adamdı.
"Senin derdin nedir peki?" diye sorup sohbet başlattı. Bu adama yardım etmeye vesile olmak istiyordu.
"Karım," anlamı ne kadar da değerli bir kelimeydi böyle! İçi titredi Ömer Asaf'ın. Sanki daha önce gerçekten karım dememiş gibi...
"Karım riskli bir ameliyatta." dedi.
"Allah sağ salim çıkarsın kardeşim." diye dua etti genç adam. Karşılık olarak içten bir 'amin' döküldü Ömer Asaf'ın dudaklarından.
"Peki sen niye buradasın?" diye sorup konuşmayı devam ettirdi Ömer Asaf.
"Benimde karım doğumda, oğlumuz olacak inşaAllah." Oğlumuz derken gözlerinin dolmasına bizzat şahit oldu Ömer Asaf. Çok mutluydu, Allah daim etsin.
"Allah sağlıkla kucağınıza almayı nasip etsin kardeşim." dedi Ömer Asaf.
"Amin, Allah razı olsun. Allah eşine acil şifalar versin."
"Senden de kardeşim, sağ ol." Ömer Asaf'ta adamın yaptığı gibi omzuna dokunup oturduğu yerden kalktı. Ömer Asaf mescitten çıkıp ameliyathaneye giderken genç adam onun için dua etti.
"Allah'ım az önce rast getirdiğin kulunun gönlüne ferahlık ver. Karısını ona bağışla, şifa ver. Amin." Ellerini yüzüne sürüp kabul olmasını diledi.
Ömer Asaf ameliyathane kapısında hareketlik olduğunu görünce korkuyla adımlarını hızlandırdı.
"Allah'ım lütfen o iyi olsun, Allah'ım lütfen o iyi olsun." diyerek yürüyordu.
Esma ve Hazar görüş alanını kapatmış doktoru göremiyordu Ömer Asaf. Hazar'ın yan tarafından geçip kendini gössterdi.
"Ne oldu doktor? Karım iyi mi?" diye sordu korkuyla.
"Çok şükür Ömer bey, ameliyat başarılı geçti, tümörü büyük ölçüde almayı başardık. Hastayı bir süre daha uyutup yoğun bakımda tedavisine devam edeceğiz. Tomografi ve MR sonucu sonrası onkoloji uzmanı doktorumuz da kontrol edecek, sonuçlara göre hareket edeceğiz. Geçmiş olsun."
Ömer Asaf "Allah'ım sana şükürler olsun." diyerek sevincini yaşadı. Hazar ve Esma da çok şükür diyordu.
En değerli varlığı kurtulmuştu. Birlikte tüm zorlukları atlatacaklardı inşaAllah.
(...)
1 hafta sonra...
Elif Ada'nın anlatımı ile-
Vücudumun her tarafı kırık gibi ağrı içindeydi. Gelen dıt dıt sesleri hastanede olduğumu belli ediyordu. Önce etrafımı algıladım ardından gözlerimi araladım yavaşça. Başımda ince bir sızı geldi ve geçti. Yüzümü buruşturup kolumu ağrıyan yere dokunmak için kaldırdım. Tenimin altında sargıyı hissettim. Başımı sargıya almışlardı.
Zihnim aydınlanmaya başladığında vurulduğumu ve Asaf'ın kolları arasında olduğumu hatırladım. Asaf beni bulmuştu, geçte olsa bulmuştu ve sarılmıştım ona. Güzel yüzü hatrıma düştü, beni gördüğünde dolan gözleri, vurulduğumda çaresiz bakan gözleri, ağladığında yüzüme damlayan gözyaşları...
Şu yataktan kalkıp güvenli limanıma sığınmak istiyorum. Beni sevgisiyle sarıp sarmalasın, iyileştirsin istiyorum. Yaşadığım kötü anıları unuttursun en güzellerini bana hediye etsin istiyorum. Ben kocamı yanı başımda istiyorum. Gözlerine bakayım, ellerini tutayım, sesini dinleyeyim istiyorum.
Yoğun bakım odasındaydım muhtemelen. Ne kadar büyük bir ameliyat geçirdiğimi, ne kadar süredir burada olduğumu bilmiyordum. Umarım hemşire gelir ve beni bilgilendirirdi ya da doktor.
Göz kapaklarım uykunun ağırlıyla kapanırken bir an önce ailemi görebilmeyi diledim.
Göz kapaklarımın açılıp ışık tutulmasıyla uykudan uyandım tamamen. Yine başımdaki gelip geçen sızıyı hissettim. Doktor geri çekilirken gözüme tuttuğu ışıklı aleti kapatıp cebine attı.
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Sorusu daha da karmaşık hissetmemi sağladı. Bana ne olmuştu? Sadece vurulmadan dolayı bu kadar kötü olamam değil mi?
"Başımda her uyanmamda bir sızı oluşuyor. Bana ne oldu?" Doktor bunun normal olduğunu anlatmak ister gibi gülümsedi.
"Büyük bir ameliyat geçirdiniz Elif Hanım."
"Ne ameliyatı?" diye sordum kaşlarımı çatarak.
"Öncelikle vurulduğunuz için kurşunu çıkardık. Bu durumdan dolayı tümör kitlesi büyüdüğü için bir operasyon daha geçirdiniz."
"Ne?" Şaşkınlıkla doktorun sözlerini dinlemeye devam ettim.
"Kitleyi büyük ölçüde temizledik. MR ve tomografi sonuçlarınızda temiz çıktı. Bir haftadır uyanmanızı bekledik, çok şükür uyandınız."
"Bir hafta mı?"
"Evet." Bir hafta boyunca kim bilir ne hale gelmişlerdir.
Doktor yatağın ayaklarımı uzattığım kısmına geçti. "Şimdi bana hissedip hissetmediğinizi söyleyin lütfen." Çarşafı kaldırıp ayak parmağıma iğne batırdı. Hissediyordum. Hastalığımla ilgili çoğu bilgiyi araştırmıştım. His kayıpları oluşabilirdi, konuşmamda, dengemde ve görmemde problemler olabilirdi. Ve ben hissediyorum. Allah'ım gerçekten hissediyorum.
"Hissediyor musunuz?"
"Evet, hissediyorum." Doktor gülümseyip diğer ayak parmağıma da aynısını yaptı. Yine his vardı çok şükür.
"Evet," dedim tekrar "Hissediyorum."
"Çok güzel." Felç olmayacaktım. "Onkoloji uzmanı doktor da kontrol edecek sizi." İnşaAllah onda da sorun çıkmazdı.
"Peki ne zaman çıkabilirim?"
"Henüz değil, bir süre daha burada kalacaksınız sonra servis ve takip."
"Anladım. Yakınlarımı görebilir miyim?"
"Evet, birazdan eşiniz gelecek." Gülümsedim, Asaf'ın aşık olduğu gülümsememle.
Doktor çıktıktan sonra kapı tekrar açıldı. Bana doğru gelen sevdiğim adamdı. Sarılmak için kollarım karıncalanıyordu. Çok özlemiştim.
Yavaş adımlarla yürümesi yıl gibi hissettirirken kalkamıyor, ona koşamıyor olmak kalbimi acıtıyordu. Adımları yatağın kenarında son bulduğunda gülümsedim gözlerimdeki yaşlara inat sevdiğime gülümsedim. Bitkince elimi uzatıp maskesini işaret ettim, yüzünü görmem lazımdı kalbimin yavaşlaması için. Maskeyi indirmekten imtina ediyordu bana zarar verir diye. Özlediğim yüzünde buruk bir tebessüm asılıydı, canlı olması gerekirken, öğrenmişti ondan sakladığım gerçeği. Damaryolu açık olan elimle titreyen elini tuttum. Canımı acıtmaktan korkarak sımsıkı tuttu. Daha fazla dayanamadım ve cansızca kendime çekip sarılmasını sağladım. Kokusunu kendime hapsetmek ister gibi içime çektim. Aynı karşılığı aldığım kocam omzumda ağlıyordu.
"Asaf," dedim titreyen sesimle. Onu özleyen, dokunan her zerrem titriyordu. Asla bırakmak istemiyordum. Hep yanımda kalsın, hep sarılsın bana.
İncitmekten korkarak geri çekildi. Tamamen uzaklaşmasına izin vermedim. Kahvelerine yakından baktım. Kaşlarını, gözlerini, burnunu, dudaklarını izledim doyasıya. Benden bir kat daha fazla özlemle izliyordu yüzümü. En çokta gözlerimi.
Orman gözlüsünü seyrediyordu. Yakından, çok yakından.
"Elif'im," dedi eli yüzümü okşarken. Allah'ım nasıl özlemişim onu. Sesini nasıl özlemişim...
Yanağımı okşayan elinin üzerine elimi koydum. Dudaklarıma götürerek avuç içini öptüm. Gözünden akan damlayla ne yaptığımı izledi. Sonra da aynısını yaptı. Elini tuttuğum elimi dudaklarına yaklaştırıp öptü. Bu hissi de özlemiştim.
"İyi misin? Ağrın sızın var mı?" diye sordu vücudumu gözleriyle tarayarak.
"İyiyim," dedim "Çok iyiyim, sana sarıldım ya ne ağrı ne de sızı kaldı bende." Öyle güzel, öyle anlamlı baktı ki, sanki dünyadaki en değerli şey benmişim gibi.
"Güzelim," yutkundu "Gerçekten iyisin değil mi?" diye diretti.
"Çok iyiyim, Asaf'ım merak etme." Elimi yanağına koydum tekrar. "Sen nasılsın?"
"Sen iyi oldun ya bende çok iyiyim güzelim."
"Ömer," Ömer adını söylediğim için ona sinirlenmiş olduğumu düşünmüş olmalı. Daha önce sinirlendiğin zaman Ömer diyorsun demişti.
"Efendim güzelim, ne oldu? Neden sinirlendin?" Tahminim doğru çıktı.
"Sinirlenmedim," Nasıl sinirlenir sana be adam? "İki ismini de söylemeye geç kalmak istemiyorum artık." Ömer isminin hatrı mı kalsın?
Gülüşü dolarken kendini toparladı hızlıca "Geç kalmayacaksın, hiçbir şeye geç kalmayacağız güzelim."
"Kalmayalım." Birbirimizin gözlerinde takılı kalırken tebessüm ettim.
"Çok özledim," biraz sonra söyleyeceklerimden pişman olmayacaktım. "Öpsene beni, sonra da sarıl, sımsıkı hiç bırakmayacak gibi. Sen sarılınca iyileşiyorum." Yaklaştı, önce anlımdan sonra yanaklarımdan öptü, yüzümün her tarafını öperken burnumun ucunu dahi es geçmemişti. Bende öptüm, özlemimi giderdim bir nebze de olsa.
"Çok seviyorum seni."
"Bende seni çok seviyorum güzelim." Sarıldı, sımsıkı değil ama onun kadar çok sarıldı.
"İyileştiğinde çok sıkı sarılacağım, sımsıkı, hiç bırakmayacağım." Nefesi boynumu ısıtırken güldüğünü hissettim. "Benden sıkılmazsın o zaman değil mi karıcığım?" diye sordu.
"Asla sıkılmam." dedim "İstediğin kadar sarılmakta özgürsün."
Sarıldı, kokumu içine çekti, öptü. Dokunuşu, bakışı iyileştirdi yavaş yavaş yaralarımı.
Sarıldım, kokusunu içime çektim, öptüm. Benimle birlikte iyileşsin diye dua ettim.
"Şükürler olsun," diyordu "Allah'ım sana binlerce kez şükürler olsun canımı benden almadın."
"Şükürler olsun Ömer'im," dedim "Rabbim bizi birbirimize bağışladı."
"Çok şükür." dedi.
(...)
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm herkese...
Hayırlı geceler canlarımm.
Nasılsınızz?
Umarım beğenmişsinizdir...
Yazım yanlışım varsa affola...
Biz geldikkk🥳 (bölüm Pazar günü gelmiş gibi yapar mısınız lütfeennn)
Ay nasıl buldunuzzz? Kavuştukkk, sarıldıkkk!!
En sevdiğiniz sahne 👉🏻
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻
Bölümde kullanılan tıbbi terimler araştırılmıştır.
OY VERİP YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN!!
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
SİZİ ÇOK SEVİYORUM 💙...
Instagram: gizemli_yazardemir0

Selam ve dua ile kendinize dikkat edin...
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...
Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |