

Elif Ada'nın anlatımı ile-
"Güzelim ya şu tekerlekli sandalyeye oturursun ya da kucağımda çıkarırım seni bu hastaneden!"
Bir haftanın ardından sonunda hastaneden çıkıyordum. Asaf, Eda ve Esma'ya izin vermeden beni hazırlamış ve eve götürmek için tekerlekli sandalyeye oturmamı bekliyordu. Ama ben binmiyordum çünkü istemiyorum.
"Kucağın daha rahattır bu sandalyeden." İmkanlarımı küçümsemek için böyle söylememiştim. Sadece oturmak istemiyordum.
"Haklısın o zaman yarana dikkat et karıcığım." Kendimi bir anda kocamın kucağında bulmayı ise hiç beklemiyordum.
"Ne! N'apıyorsun Asaf!" dedim panikle, dediği gibi yarama da dikkat ediyordum zor olsa da, zaten vurulduğum tarafımdan kaldırmamıştı beni.
"Ben karısının emrini yerine getiren bir adamım güzelim." diyerek göz kırptı. Göz kırpmasına mı tav olayım, ani hareketlerle beni korkutmasına mı sinirleneyim bilemedim. Bu adam benim dengemi alt üst etmeyi başarıyordu. Her anlamda...
Galiba bende tekrar tekrar ona aşık olmayı seviyorum. Ama beni hastane çıkışına kadar kucağında taşımasını isteyemem, çok utanırım ki. Şu an kucağında olduğum gerçeği sırıtıyordu bana uzaktan uzaktan.
"Asaf, Asaf'ım," dedim masum sesimle. "Lütfen beni indir. Tamam sen karısının yani benim sözümü yerine getiren bir adamsın ama karında utangaç. Ne yapacağız? Beni hastaneden böyle çıkarma lütfen." dudaklarımı büzdüm küçük bir çocuk gibi. Umarım kanar.
"Güzel karım başta lafımı dinleyecektin, kaçışın yok." dedi kulağıma yaklaşarak "Ve senden başkası karım olamaz. İlk ve son'um sensin." Kocamın kolları arasında olmasam düşmüştüm çoktan.
"Asaaf," dedim sesimin ince çıkmasına mani olamadan.
"Asaf değil Asaf'ım diyeceksin."
"Sende iyice alıştın Asaf'ım dememe."
"Alıştıranlar utansın."
"Yo, utanmam kocam değil misin?"
"Kocanım yavrum, iyi ki kocanım."
"Bende iyi ki senin karınım."
"Yerim karım bu kadar tatlı olma." Güldüm, Asaf'ta güldü.
Birden "Eve gidince daha çok şükür namazı kılacağım." deyince gözlerim doldu "Rabbim seni bana bağışladığı için ne kadar şükretsem azdır."
"Beraber kılarız." dedim yanağını okşayarak.
"İyileş kılarız inşaAllah gülüm." Kollarımı boynuna daha sıkı sararak amin dedim yüzümü saklayarak.
"N'oldu şimdi benim güzelime?" Sesimden anlıyordu tabii aşık adam ondan.
"Hiiç." Sesim boğuk çıkıyordu boynuna sokulduğum için.
Eliyle yanağıma hafifçe bastırarak "Sen dön bakayım bana." dedi. "Hiç mi değil mi görelim." Daha fazla direnmeden dolu gözlerle baktım kahve gözlerine.
"İndirir misin beni?" Yoksa ağlayacağım ramak kaldı.
Cıkladı "Ben rahatım yerimden. Söyle ne doldurdu senin orman gözlerini? Bir yerin mi acıdı?"
"Yok yok iyiyim, sadece indirir misin beni?"
"Hayır demiştim güzelim. Birden ne olduğunu söyler misin lütfen?"
"Şey,"
"Ne?"
"Senden çok özür dilerim ben, asla hak etmediğin şeyler söyledim. Hepsi benden soğu ve ayrılmak iste diyeydi."
"Senden soğumak mı? İhtimali bile söz konusu olamaz. Ben senden dört yıl yanlış anlamalarla ayrı kalmışım zaten, ayrı geçirdiğimiz bir saniyeye dahi tahammülüm yok." Gözlerimi kaçırıp başımı eğdim.
"Eğme başını," çenemden tutarak tekrar göz göze gelmemizi sağladı "Ben senin o sözleri söylerken nasıl bir psikolojide olduğunu anlıyorum. Çok üzgündün ve kendince böyle bir çözüm buldun. Ha doğru mu, değil. Bana söylemeni tercih ederdim, isterdim. Ama olan oldu birtanem sen sıkma güzel canını. Tamam mı?" Cümlesini kesmeden dinledim.
"Affettin mi?" diye soru yönelttim bende.
"Affedecek bir şey yok. İlla olsun diyorsan sen affet beni, yaşadıklarına engel olamadım, koruyamadım seni."
"Ömer! Neden kendini suçluyorsun, nereden bilebilirdin ki?!" Şimdi beni kızdırdı işte.
"Tamam güzelim bunları daha sonra konuşuruz. Şu hastaneden çıkalım evimize gidelim."
"Seni çok seviyorum." dememle kocaman gülümsedi.
"Ben daha çok seviyorum." Bende kocaman gülümsedim. Ve gülüşümden öptü.
Asaf beni bir dakikalığına yatağa oturtup odanın kapısına gitti. Ne yaptığını bilmiyordum ama bekledim. Kapıyı aralık bıraktığında yanında Eda'yla odaya dönmüştü.
Ömer Asaf beni tekrar kucağına alırken kardeşimden bile utanıyordum. Dişlerimin arasından uyarı niteliğinde "Asaf!" desem de dinlemedi beyefendi.
"Sakin ol karıcığım ilk defa kucağıma almıyorum seni."
"Göstereceğim ben sana sakin olmayı." Eda dudaklarından kaçırdığı kıkırdılarla bizi izliyordu.
"Abim," Asaf'ın abim demesiyle gözlerim doldu, gerçekten çok iyi bir ağabeydi. Eda da bende hep bir ağabeyimiz olsun istemiştik ama yoktu. Şimdi Asaf böyle deyince çok güzel hissettim. "Ablanın üzerine örtüyü örter misin huysuzlanıyor da, gidelim bi an önce."
"Tamam enişte." dedi gülen sesiyle. Eda üzerimi örterken "Çok tatlısınız maşaAllah." demeden alıkoyamadı kendini.
"Ablacığım sus istersen hı?!" Belki kardeşim dinlerdi beni.
"Tamam abla, ne dedim sanki!" İkisi birlik olup halime gülüyorlardı.
Eda "Ben çıktım kapı açık." diyerek odayı terk etti.
"Daha ne kadar utandırmaya devam edeceksin Ömer Asaf Taşkıran?"
"Sen yanımda olduğun sürece, yani sonsuza kadar inşaAllah." Ekledi "Elif Ada Taşkıran." Cevap vermedim. Ne diyebilirim ki? Tebessüm ettim sadece.
"Şimdi gözlerini kapat ve göğsümde uyu sevgilim, özledim."
"Bende," dedim "Özledim." Ve gözlerimi kapatıp dediğini yaptım. Asaf başörtümün üzerine öpücük kondurup çok şükür diye fısıldadı. Bende şükrettim. Gözlerimi açmadım arabaya varana kadar. İki haftadır sürekli uyuduğum için uykumda yoktu. O yüzden doya doya Asaf'ın kokusunu içime çektim, varlığını hissettim günler sonra. İşte benim huzurum burasıydı tam olarak kulağımın altında atışlarını duyduğum benim için atan kalpti. Acımasızca ona söylediğim sözlerden dolayı kendimi affedebilir miyim, bilmiyorum. Asaf ne kadar kırılmış, üzülmüş, sinirlenmiş olsa da bana olan sevgisi galip geliyor ve yaptığım her şeye rağmen beni affediyordu hatta affedilecek bir şey yok diyecek kadarda yüce gönüllüydü. Ben ise kendimi affedebileceğimi sanmıyorum. Aşık olduğum adamı yıllarca sevmekten vazgeçmediği benden vurmuştum. Affetse de kalbine çok büyük bir yara açmıştım. Belki de gerçekten ona olan sevgimden şüphe etmişti. Zira söylediklerim yenilir yutulur şeyler değildi kesinlikle. Allah'ım sevdiğim adamı üzdüğüm için affet beni, kırdığım kalbini iyileştirmemde yardım et. Amin. Huzurla dinlediğim kalp atışlarına duamı fısıldadım...
Ben düşünceler içindeyken çoktan arabaya gelmiştik. Asaf'ın nefesi yüzüme vururken "Güzelim," diye mırıldandı. Uyuyup uyumadığımı kontrol etti böylece. Gözlerimi aralayıp "Efendim?" dedim.
Gülümseyip "Arkaya mı öne mi oturmak istersin?" diye sordu.
"Sen nerede olacaksan yanında olmak istiyorum." İnci gibi beyaz dişlerini göstererek kocaman gülümsedi, kahkaha attıda diyebiliriz.
"Şöyle gülme herkesin içinde!" diye yükseldim. Benim gördüğümü başkası görsün istemiyorum.
"Nedenmiş? Çok mu yakışıklı oluyorum yoksa?" Eğlendiğini bariz belli ederken aksini söylemedim.
"Benim gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor." Özdemir Asaf'tan bir şiirle rahatsızlığımı açıkladım Asaf'a.
Şaşkınlıkla kahve gözleri büyüdü ve yutkundu.
"Hanımefendi ben evliyim ve karımı çok seviyorum. Beni tavlamaya çalışmayın." demesiyle benimde gözlerim büyüdü. Şaşkınlığından ödün vermeden beni de şaşırtıyordu.
"Aa ne münasebet!" dedim "Hem siz bir şiire tav olacak kadar zayıf mısınız?" Oyununa ayak uydurdum.
"Karım söylüyorsa maalesef o kadar zayıfım."
"Desenize hemen tav oldunuz bana."
"Size değil karıma."
"Hmm iyi o zaman." Böylece oyunumuza da son vermiş olduk.
"Alışık değilim güzelim böyle laflara alerji yapar." Gerçekten onu etkilemeyi başarmıştım. "Söyleme böyle şeyler. Hem bir ilişkide romantikliği erkek yapmalı ve bende yeterince romantik bir adamım sen yapma tamam mı?" Göğsüne çok yakın olduğum için kalp atışlarının hızlandığına yakından şahit oluyordum ve yüzü kızarmıştı. Asaf utanıyordu. Eve gidince bu tatlı haline bolca gülmeyi aklıma not ettim.
"Utandın mı sen? Yüzün kızardı." diyerek daha çok utanmasını sağladım.
"Bilerek yapıyorsun!"
"Kocama çekmişim." O beni utandırmaktan zevk alıyordu bende onu utandırmaktan aynı şekilde zevk alıyorum. Daha önce de utanmıştı. Böyle tatlı olursa son olmayacaktı benimde utandırmalarım.
"Neden bekliyorsunuz? Arabaya binsenize, donduk soğukta." Hazar'ın sesiyle anın büyüsünden çıkıp kendimize geldik. Ama Hazar susmaya niyetli değildi anlaşılan.
"Ömer n'oldu sana? Yüzün kıpkırmızı." Fark edilmeyecek gibi değildi yüzünün hali.
"Yok bir şey Hazar. Arka kapıyı açar mısın?" Hazar kapıyı açarken "Dikkat et hasta olma." diye uyardı arkadaşını imayla. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
Ömer Asaf Hazar'ın sözlerine göz devirerek "Kızlar nerede?" diye sordu. Sahi benim yanıma da gelmemişlerdi.
"Arabada beni bekliyorlar, size gideceğiz." Asaf Hazar'ı onayladıktan sonra beni arka koltuğa oturttu yavaşça.
"İyi misin?" diyerek rahatlığımı da kontrol etti.
"İyiyim. Sen gelmiyor musun?" Yanında olmak istediğimi söylemiştim.
"Merak etme güzelim diğer taraftan geleceğim." Alnımdan öptükten sonra kapıyı kapattı. Hazar'ı arabasına gönderdikten sonra korumalarından birini çağırıp arabayı kullanmasını söyledi. En son kapıyı açıp yanıma oturdu. Ben köşede oturduğum için daha çok yanıma yaklaştı. Kalıplı olduğu için yanda azıcık yer kalmıştı.
"Hoş geldin." dedim sadece onun duyacağı şekilde. Elimden tutup "Çok hoş buldum güzelim." diye karşılık verdi.
(...)
Araba evimizin önünde durduğunda yaşadığım mutluluğun tarifi yoktu. Sonunda dört duvarı bana yuva yapan adamla evimize, iki kişilik ailemize dönmüştük. Benim için Asaf'la olduğum her yer yuvaydı zaten. Ailem elimi sımsıkı tutan adamdı.
Hazar ve kızlar bizden önce gelmişlerdi. Onlardan sonra arabadan indik. Asaf beni yine kucağına almak istemişti ama ben istemediğim için ısrar etmedi. Belime kolunu sarıp yürümemde yardımcı oldu. Hep birlikte evimize ulaştığımızda Hazar Asaf'tan aldığı anahtarlarla kapıyı açtı. İçeriden gelen soğuk havayla dışarısı yarışırdı.
Biz girmeden Asaf kızlar öncelik verdi.
"Kızlar size zahmet petekleri açabilir misiniz? Ben bu kadar soğuk olacağını tahmin edemedim." Kızlar eve girdikten sonra Asaf'a "Olsun ısınır şimdi." dedim. Bu kadar dertlenmeye gerek yoktu.
"Ama sen üşüyeceksin güzelim." Yine beni düşünüyordu.
"Beş dakikada üşümem hayatım hem sen varsın yanımda."
"Ben hep varım da beş dakika da olsa bir saniye de olsa üşüme." Hazar'ın öksürüyle bakışmamız bölündü. O içeri girmemiş miydi?
"Ne arıyorsun lan burda! İçeri gir." diye nazikçe (!) uyardı arkadaşını Ömer Asaf. Hazar da gülerek başını iki yana salladı ve içeri girdi.
"Yatak odasına geçelim üzerini değiştirelim. Hastane kokusunu duymak istemiyorum atacağım bu kıyafetleri de." Normalde kıyafetleri atmasına karşı çıkardım ama bende görmek istemediğim için bir şey söylemedim. Atmak istiyorsa atsın.
Yatak odasına gittiğimizde ev yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu. Ömer Asaf üzerimi değiştirmeme yardım ettikten sonra beraber salona geçtik.
Eda ve Esma mutfakta bir şeyler hazırlıyorlardı Hazar ise amerikan mutfak olduğu için salondaki koltuğa oturmuş Esma'yı izliyordu. Her ne kadar bu haline tebessüm etsem de doğru değildi. Sonuçta Esma henüz helali değil. Böyle devam ederse Hazar'ın işi zor gibiydi. Ama ben tabii ki arkadaşımın mutlu olması için elimden geleni yapacağım. Bu ilişkinin mimarlarından biri olabilirim belki. Esma'nın da Hazar'a boş olmadığını, hoşlandığını kendi ağzından duymuştum o yüzden içim rahat bu konuda.
Hiçbiri bizim geldiğimizi fark etmediği için ve Hazar Esma'dan gözlerini çekip kendine gelsin diye Asaf öksürerek dikkatleri üzerine çekti. Eda bizi görünce hemen yanımıza gelip diğer koluma da o girdi. Esma mutfakta kalırken Hazar yardım etme bahanesiyle onun yanına gitti.
"Ben sofrayı kurmana yardım edeyim."
"Gerek yok ben hazırlarım."
"Olur mu öyle şey?! Hatta sende otur yemeği siz hazırladınız zaten masayı biz hazırlarız Ömer'le." Esma yine itiraz edecekken Asaf şakağımdan öpüp mutfağa geçti.
"Evet Esma sende otur hadi." Kabul etmekten başka çaresi kalmadığı için Esma da yanımıza geldi. İkisi masayı hazırlarken bizde sohbet edip hasret giderdik canlarımla. İkisini de çok özlemiştim, Esma yanımda olsa da kaçırıldığım günlerde onların varlığı beni ayakta tutan şeydi. Eda'yla sadece görüntülü konuştuğumuz için ona ekstra bir özlemim vardı. Onun özlemi de eksik değil ki kalkıp gelmişti canım kardeşim. İyi ki de gelmiş.
Beyler binbir kavgayla masayı kurmayı başarmıştı çok şükür. Herkesin arkadaşlığı farklıydı tabii ama biz Esma'yla hiç tartışmadığımız için onların bu küçük atışmalı kavgaları garip geliyordu. Çok iyi dost olduklarını söylememe gerek yoktur sanırım. Hazar Ömer Asaf'la uğraşmaktan zevk alırken kocamında geri kalır yanı yok.
Yemekten sonra Asaf ilaçlarımı verdi. Hazar da evine geçmişti. Israrlarımla Esma'nın da bu gece bizde kalmasını sağlamıştım. Eda da yarın Antep'e dönecekti, okulu olduğu için artık gitmesi gerekiyordu. Geç saatlere kadar kızlarla kalmak istesem de hiçbiri katiyen izin vermemişti. Yaralı olduğum için artık uyumamı söyleyip beni odadan göndermişlerdi.
Asaf kızların olduğu odadan çıktığım gibi belime sarılıp yürümemde yardımcı oldu. Odamıza girdiğimizde pijamalarımı giydirdi ve yatağa uzandık. Normalde sol tarafta yatardı fakat yaram o tarafta olduğu ve uyurken zarar vermek istemediği için sağ tarafta yatacaktı ben iyileşene kadar.
"Rahat mısın güzelim?" Kolunu başımın altına koymuştu. Onun kolunda uyumak dahi mükemmeldi, rahatlıkta laf mı?
"Çok rahatım, uyuyalım hadi."
"Şu anı tekrar yaşamak için ne kadar dua ettim bilemezsin Elif'im." Başımı kaldırıp yakışıklı yüzüne baktım karanlıkta görebildiğim kadar.
"Bende çok dua ettim Asaf'ım, tekrar kollarında olmak için, huzurla nefesini dinleyerek uyumak için. Çok şükür Rabbim dualarımızı kabul etti ve kavuştuk."
"Çok şükür." dedi "Bir daha ayrılık girmesin aramıza inşaAllah."
"Amin. Bu da imtihandı ve geçti."
"Elhamdülillah."
"İyi geceler Asaf'ım."
"Seninle geceler iyi güzelim, seninle." Saçlarımdan öptü. Gülümseyerek gözlerimi kapadım ve nefesini dinleyerek uykuya daldım.
(...)
Sabah namazını kıldıktan sonra ilaçlarında etkisiyle Eda'yı yolcu ettikten sonra öğleye kadar uyumuştum. Veda ederken ağlamamın da etkisi vardı gözlerimi açamamamda. Bu sefer arayı çok açmayacak YKS stresiyle baş etmeye çalışan kardeşimi ben görmeye gidecektim.
Uyandığımda Asaf'ı beni izliyor halde buldum.
"Asaf?" diye mırıldanmama gülümsedi.
"Efendim karıcığım." Bende gülümsedim tatlı haline. Uyandığımda onu beni izlerken bulmaya alışmıştım.
"N'apıyorsun?"
"Uyanmanı bekliyorum. Sen n'apıyorsun?"
"Uyanıyorum galiba."
"Galiba uyanıyorsun," deyip yüzüme eğildi "Uyan artık uykucu, gözlerine hasret bıraktın." diyerek yanağımdan öptü.
"Tamam," dedim kollarımı kaldırıp esneme hareketleri yaptım. Uyandığımın bir göstergesiydi bu.
"Bugün ne yapmak istiyorsun? Uyumak hariç?" Asaf'ın sorusuyla güldüm. Uyumamam konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu.
Yatakta doğrulup "Hmm," diyerek düşündüm "Önce öğle namazını kılalım. Geçmedi değil mi?" Asaf'a döndüğümde tessüf ederim der gibi bir surat ifadesi vardı.
"Sence ben eşini namaza kaldırmanın sevabını almaz mıyım? Haftalardır bunu beklemişken üstelik." Asaf gibi bir eşim olduğu için ne kadar nasipli olduğumu anladım bir kez daha.
"Asla!" diyerek katıldım ona "Bu sevap, bu güzellik ve huzur asla elinin tersiyle itilemez!" Ellerimle de sözlerimi destekledim.
"Tamam o zaman önce namaz kılalım sonra Kur'an-ı Kerim okuyarak günümüzü şükürle geçirelim inşaAllah." dedim heyecanla.
"Önce bir şeyler yemen lazım, güçten düşmene izin veremem güzelim." Namaz diyeceğim vakit "Yeterince vaktimiz var merak etme." deyince onayladım.
"Yemeği yatağa getirmedim çünkü ikimizin de burada yemeyeceğini biliyorum ama hazırladım mutfakta." Bu düşüncesine gülümsedim. Allah'ım ben çok güzel bir adamla evliyim ya! Şükürler olsun. İçimden sevinç nidaları atarken yüzümde gülümsemem vardı.
"Elini yüzünü yıkayalım." diyen kocam beni yalnız bırakmıyordu asla. Hep yardımcı oluyor zorlandığım anlarda yanımda buluyordum daima. Yatak odasında işimiz bittiğinde mutfağa geçtik. Asaf özenle hazırladığı yemeklerden elleriyle yedirmişti bana.
Yemeklerin lezzeti karşısında "Böyle güzel yemekler hazırlamaya devam edersen mutfağa girmem bundan sonra haberin olsun." diyerek takıldım.
"Benim elim seninki kadar lezzetli değil yemeklerinden mahrum etme beni."
"Kendine haksızlık ediyorsun. El lezzetin tam yerinde, çok güzel yemekler pişiriyorsun."
"Sen yemek yapmaktan kaçmaya mı çalışıyorsun bakayım?" diyerek tek kaşını kaldırdı.
"Hayır mutfakta olmayı sevdiğimi biliyorsun."
"İyileşene kadar mutfakta, başka iş'te yok sana! Ben yemeğimizi de hazırlarım, temizliğimizi de yaparım evelAllah. Her şeyden anlayan bir kocan var tadını çıkar derim." Son sözlerinden sonra göz kırptı. Bu hareketine düştüğümü söylememe gerek yok galiba her defasında.
"MaşaAllah kocama." diyerek elimi yanağına yasladım. Avcunun içine alıp öptü.
Elimi geri çektiğimde su bardağıma uzattım ama Asaf benden önce alıp bardağı dudaklarıma götürdü.
"Yaa Asaf, ben içerim suyumu!"
"Biliyorum ama ben içirmek istiyorum."
"'Kocaya ya denmez' demedin n'oldu?" diye sordum merakla. Ona her ya dememde böyle cevap verirdi çünkü.
"Her şey gibi ya demeni de özledim güzelim o yüzden şimdilik bir şey söylemiyorum. Sende bunu hatırlıyorsun ama daha güzel şeyler denir dediğimi hatırlamıyorsun bakıyorum da!" İmasına gülüp "Hafızam zayıf yapacak bir şey yok kocacığım." dedim.
"Hatırlatırız karıcığım."
Bol bol birbirimizle uğraşmalı yemeğimiz bitince öğle namazını kıldık birlikte. Namazdan sonra Asaf "En çokta beraber namaz kılmayı özledim." dedi.
"Bende çok özledim." diyerek duygularımın karşılıklı olduğunu söyledim. Seccadelerimizi kaldırıldıktan sonra Asaf ayağa kalkmamda yardımcı oldu. Yaram acıdığı için yüzümü buruşturdum sızıyla. Neyseki kısa sürmüştü.
Asaf rahat olmam için tekli koltuklardan birini masanın önüne çekti. Sandalyede rahat olmayacağımı düşünüyor olmalı. Beni oturttuktan sonra Kur'an-ı Kerim'i almaya gitti. Geri döndüğünde onu Kur'an-ı göğsüne yaslamış getirirken görmenin huzurunu yaşıyordum.
Kur'an-ı Kerim'i masaya bıraktıktan sonra yanımdaki sandalyeye oturdu. Okumak için sayfa açmadan önce "Sen hastanede yatarken Esma dışarıda iyileşmen için ayetler okuyordu bende ezberimde olan sureleri. Şimdi tekrar birlikte okuyacağımız için çok mutluyum. Şükürler olsun Rabbime." Gözyaşım akmak için bekliyordu kirpiğimin ucunda.
Asaf'ın gözleri dolmuştu maneviyatla. Gözlerimden firar eden bir damlayı yere düşmeden parmağıyla sildi.
"Ağlama güzel gözlüm. Ağla diye söylemedim."
"Seninde gözlerin doldu, görmüyorum sanki." diyerek burnumu çektim. Elimin tersiyle yaşları silip "Tamam ağlamıyorum." diyerek gülümsedim.
Asaf'ın söylediklerindeki bir şey aklıma takıldı. Ezberimde olan sureler demişti. Hafız değildi bunu biliyorum ama ezbere bildiği ayetler vardı. Düşünmeyi bırakıp ona sordum.
"Sen hafız değilsin değil mi Asaf?"
"Maalesef güzelim, çok istemiştim ama olmadı."
"Ya," diyerek üzgün sesine kulak verdim. Çok istediği belli oluyordu her halinden. "Ama ezbere bildiğin sureler var bu o kadar güzelki ve geç kalmış sayılmazsın istersen hafız olmayı başarırsın Allah'ın izniyle." dedim sevinçle.
"İnşaAllah güzelim." Bu yaştan sonra ne hafızlığı, dememiş inşaAllah demişti. Hafızlık asla kolay değildi ama imkansız da değildi. Allah'ın izniyle başarırdı.
"Peki hangi sureler ezberinde?" diye sordum.
"Yasin suresi, Fetih suresi, Nûr suresi, Duhân suresi ezberimde. Namaz surelerini biliyorsun zaten." Saydığı surelerle ağzım açık kalmıştı "Vaay!" demekten alıkoyamadım kendimi. Bu halime güldü.
"Seninle gurur duydum Asaf, maşaAllah."
"Allah razı olsun güzelim. Teşekkür ederim."
"Senden de Allah razı olsun. Rica ederim." İsteğimi dile getirmekten çekiniyordum biraz ama söyledim. "Bana da ezberlememde yardım eder misin?" Kocaman gülümseyip "Seve seve güzelim." dedi. "Belki ileride çocuğumuz olduğunda hafız olmak istediğini söyler bize. En büyük dildileklerimden birisi bu biliyor musun? Hafız çocuklarımızın anne babası olmak, bu kutlu mertebeye ulaşmak için dua ediyorum her zaman." Artık benimde dualarımda birinci sırayı alacaktı Asaf'ımın dileği.
Hafız kocam ve çocuklarım. Hayali bile ne kadar güzel!
"Sen nasıl bir adamsın böyle?!" Gözyaşlarıma asla engel olamıyordum artık. Beni bu hale getiren kocamında geri kalır hali yoktu.
"Karısı ve Allah izin verirse çocuklarıyla Allah'ı razı etmek isteyen bir adamım güzelim." Hem ağlıyor hem gülümsüyor hemde başımı sallayarak Asaf'ı onaylıyordum.
O gün Asaf'la hem ağlamış hem Kur'an-ı Kerim okumuştuk. Onunla ilgili bilmediğim şeyler öğrenmiş, duası benimde duam olmuştu. En huzurlu olduğum anların başında yer alıyordu artık. Dediğimiz gibi günümüzün çoğu şükürle geçti elhamdülillah. Sevdiğin adamla seni ona nasib eden Rabbinin huzurunda olmak paha biçilemezdi.
(...)
Yazar'ın anlatımı ile-
1 hafta sonra...
Esma arkadaşının evinden çıktıktan sonra kendini boğazın dalgalarını dinlemek için sahile atmıştı. Üzerindeki kırgınlık geçmek bilmiyor, can sıkıntısını geçiremiyordu. Üstelik hasta olmamasına rağmen hasta gibi hissetmesine anlam veremiyordu. Can sıkıntısının nedeni de kardeşi bildiği dostunun haliydi şüphesiz. İyi olsa da endişe etmekten kendini alamıyordu. Diğer yanda ise sol tarafını ele geçirmek için her şeyi yapan kalp sancısı vardı. Hazar.
Esma, Elif Ada'nın hastanede kaldığı süre içinde de şu bir haftada da yan yana olduğu bazen yalnız kaldıkları -iki dakika olsa bile- adama gönlünü kaptırmamak için uğraşmakla meşguldü. Gözlerini kapattığında hatrına düşen kişi Hazar olduğu için uğraşı boşunaydı galiba. Az önce çıktığı evde bile o adam vardı. Eniştesiyle başka bir odada oturan varlığını hissettiği adam. O olduğu için kaçar gibi çıkmamış, kendini buraya atmamış mıydı zaten? Etkisinden çıkmak için göğüs kafesine sığmayan kalbini eliyle sıkıp sakin ol demek istiyordu. Yirmi dört yıllık hayatında bu kadar hızlı attığını hatırlamadığı kalbine şaşırıp kalıyordu.
"Bu böyle olmayacak, benim Hazar'dan tamamen uzak durmam lazım kalp sağlığım için." İlk defa sesli dile getirdikleriyle ne yapacağını bilemedi. Bu, Hazar'a olan hislerini kabul ettiği anlamına mı geliyordu? Esma'ya göre imkanı yoktu. O sadece her insan gibi sağlığını düşünen biriydi. Hayır canım! Hazar'la ne alakası vardı değil mi? Olmamalıydı.
Çantasından suyunu çıkarıp bir yudum aldı boğazındaki kuruluk hissi geçsin diye. Hazar'ı düşünmek yoktu artık. Ne yanında olacak ne de olduğu ortamda bulunacaktı bundan sonra. Elif Ada'nın evine giderken arayıp teyit edecekti Hazar'ın orada olup olmadığını. Her şey kalbini o adamdan korumak içindi.
"Kağıt helva mı? Pamuk şeker mi?" Elinde tuttuğu şişe yeri boylarken başını kaldırıp sesin kime ait olduğunu görmek istemiyordu genç kız. Heyecanla ona soru soran sesin sahibi Hazar olamazdı değil mi? Hayal görmeye başlamıştı, evet evet başka açıklaması olamazdı onun sesini duymasının!
"Hay Allah!" diyerek önünde eğilip şişeyi eline alanda ona uzatan da Hazar değildi. Olmasın istedi.
"Hırçın kız," diyen adamla Hazar olduğunu kabul etti. "İyi misin?" Esma soruyu duymazdan gelip suyu aldı ve ayağa kalktı. Öylece gitmenin doğru olmayacağını bildiği için "E-evet iyiyim." dedi "Senin burada ne işin var?" Hazar da Esma gibi ayağa kalkınca boyunun ne kadar uzun olduğunu fark etti. Az önce eğildiğinde dahi aralarındaki fark yok denilecek kadar azdı. Esma neden buna dikkat ettiğini anlamadığı için yüzü kızardı bir adım geri çekildi. Daha biraz önce uzak durmak için planlar yaptığı adam karşısına çıkıvermişti aniden.
Hemde kağıt helva mı? Pamuk şeker mi? Diyerek.
İkisini de bayılarak yediğini nereden biliyor olabilirdi?
Hazar yalan söylemeden kendini açıklama derdindeydi. Esma'nın, hakkında yanlış bir şeyler düşünmesini asla istemezdi.
"Siteden çıkınca seni gördüm sahilde, evde de bir şey yemediğin için bunları alıp geldim." dedi elindekileri göstererek "Hangisini sevdiğini bilmediğim için ikisinden de aldım." diyerek açıklama yaptı. Esma yüzündeki garip ifadeyle adamın gösterdiği kağıt helva ve pamuk şekere bakıyordu. Hazar kızın elindekilere bakışından ikisini sevmediğini düşündü.
"İkisini de sevmem diyorsan süt mısır da alabilirim ya da simit, tost ne istersen." Panik olmuş saçmalıyordu Hazar.
Esma "Neden?" diye sordu sesindeki bariz merakla.
"Anlamadım." diyen adamla "Neden bana bir şeyler almak istiyorsun?"
"Çünkü," Sustu çünkü seni seviyorum ve umrumdasın diyemedi. "Dedim ya evde bir şey yemediğin için."
"Benim aç olup olmadığımı neden düşünüyorsun?" Esma kendi canını yakarken karşısındaki adamı da üzdüğünün farkındaydı ama ondan uzak durabilmesi için onunda etrafında olmaması gerekiyordu.
"Öylesine," Söylemek isteyipte boğazına düğüm olan cümleleri bir kelimeye sığdırdı. Daha doğrusu sığdırmaya çalıştı. Hisleri bir kelimeyle anlatılacak kadar basit değildi. Karşısındaki kadının ise bunu dinlemek umrunda bile değildi. O günkü konuşmaları duymasa gerçekten Esma'nın ondan zerre hoşlanmadığını düşünürdü ama duymuştu. Bizzat Esma'nın ağzından duymuştu korktuğunu, kendini hazır hissetmediğini. Bu yüzden kırılmamak için çaba gösterdi.
"Hazar," diyen kızla yüzüne baktı "Öylesine de olsa benim için endişe etme, beni düşünme lütfen." Botlarının tıkırtısı sahilde ses çıkarırken arkasını döndü ve gitti adamı elindeki helva ve şekerle bırakarak...
O gün o sahil, o bank, deniz, elindeki kağıt helva ve pamuk şeker, martılar, gökyüzü Hazar'ın yıkılışına şahit oldu. Rüzgar şiddetini artırarak saçlarını savurdu Esma'nın sözleriyle kalbini paramparça etmesi gibi. Tutunacak bir dal arayarak elindekilere sarıldı, kendini banka bıraktı öylece. Pes etmek ona göre değildi ama apaçık ondan uzak durmasını söyleyen kıza nasıl yaklaşabilirdi bundan sonra. Bilmiyordu. Ya da gerçekten istemiyor muydu Hazar'ı? Zerre kadar olan hoşlanma hissi de mi kaybolmuştu? Esma eliyle söküp atmış dahi olabilirdi hislerini. Beklerdi ondan.
Hazar orada savrulmuş olsa da kendini toparlamayı bildi. Kendini aşktan saklayan kızdan uzak duracaktı fakat sadece bir süre. Onunda yalnız kalmaya ihtiyacı vardı, anlıyordu. Son zamanlarda sürekli bir arada olmaları yıpratmış, duygularını saklamak istemesine yol açmış olmalıydı. Hazar Esma'dan duydukları sözlerin, hislerin peşinden gitmeye devam edecek. Kalbi kırılsa da ilacının kıran kişide olduğunu bilecekti. Ömer Asaf imkansız olmasına rağmen nasıl vazgeçmediyse aşkından o asla yılmayacaktı ve kavuşacaktı Allah'ın izniyle.
(...)
Elif Ada Ömer Asaf'a annesini sormak için kıvranıyordu. Gerçekten yaşıyor mu? Bir yerlerde nefes alıyor muydu? Elif Ada yaşamasını o kadar çok istiyordu ki. İstediği kadar onların yalan söyleyeceklerini de düşünüyordu. İki yalancı ve vicdansızın sözlerine inanmak akıl kârı değildi bir yandan da. Hastanede geçirdiği krizden sonra eve psikolog geliyor ve Elif Ada'yla konuşuyordu. Bu kişi de yıllar önce Ömer Asaf'ın tedavisinde de bulunmuş olan Dilek Hanım'dı. Doktor gerçekten hastası Ömer Asaf'ın anlattığı kadının karşısında olduğuna üstelik karısı olmasına şaşkınlığını atlatmayı başaramamıştı uzun bir süre.
Hastası da psikoloji okuduğu için onunla konuşmak daha kolaydı. Meslektaşı yaşadığı travmaları Ömer Asaf gibi uzun bir sürede değil daha kısa bir sürede atlatacaktı muhtemelen. İtiraf etmeliydi ki asla kocası gibi değildi Elif Ada. Yaşadıklarını anlatmaya çok kolay olmasa da başlamıştı kadın Ömer Asaf'ın aksine. Verdiği ilaçları da sorun çıkarmadan kullanıyor iyileşmek için tüm çabasını sarf ediyordu. Ömer Asaf'a binbir zorluklarla ilaçlarını kullandırmıştı. Çok zor bir hastaydı adam. Elif Ada'ya anlatmak istese de hasta gizliliğinden dolayı anlatmıyordu tabii ki. Acaba biliyor muydu kocasının nasıl zor bir adam olduğunu? Onun dışında Elif Ada'yı çok sevmişti gerçekten. Doktor-hasta ilişkisinden ziyade arkadaş olmayı çok isterdi. Aynı şekilde Elif Ada'da sevmişti Dilek Doktor'u.
Ömer Asaf karısının hallerinden bir şey olduğunu anlamıştı. Düşünceli yüzüne bakarak ellerini tuttu.
"Ne düşünüyorsun öyle güzelim? Söyle içindekileri." Elif Ada beklediği hamleyle dudaklarını ısırdı. Hâlâ kararsızdı ama söylemekten de geri durmadı.
"Şey," derin bir nefes alıp "Annem, annemi soracaktım ben. Yaşıyor mu?" diyerek gözlerine baktı sevdiği adamın. Asaf soru karşısında yutkundu. Gerçeği öğrenmesi için Antep'e Ada'nın babasının evine gitmesi gerekiyordu. Selma topu ona atmıştı. Ömer Asaf'a göre tüm gerçekler Salihde gizliydi. Oradan eli boş dönmemek için dua ediyordu.
"Bilmiyorum güzelim. Onlara güvenmek ne kadar doğru bunu da kestiremiyorum. Senin canını yakmak için söylemiş olabilirler." Elif Ada'da aynı düşüncedeydi ama yaşadığına inanmak istiyordu işte.
"Yaşamasını istiyorum Asaf. Onu bulalım, sarılalım istiyorum." Yutkunarak "Ben annemi çok özledim." dedi. Ömer Asaf sesi titreyen, ağlayan karısını göğsüne çekip sarıldı. Ben senin annen de olurum demişti, yerini tutmasa da onun gibi sarıldı. Acısını geçirmeye çalıştı.
Elif Ada Nur'un düşük yaptığını da bilmiyordu. Asaf Hazar ve Esma'yı uyarmış Ada'nın duymaması için elinden geleni yapmıştı. Birde bununla yormak istememişti karısını.
Yarından tezi yok Antep'e gidecek oradaki sorunları çözecekti inşaAllah.
Ertesi gün olduğunda Esma'yı Elif Ada'nın yanında bırakıp Selma ve Semih'i tuttuğu depoya gitmek için hazırlanmıştı Ömer Asaf. Oradan da Antep'e gidecekti.
Esma henüz gelmediği için beraber geçirecekleri vakitleri vardı. Asaf Ada'ya doya doya sarılmış özlediğinde teselli edebilecek şeyler biriktirmişti.
"Sadece 24 saat ayrı kalacağız. Gece sen uyurken yanında olacağım inşaAllah güzelim." İkisinin de duası buydu. Gözlerini açtığında yeni güne Asaf'la başlamış olmak istiyordu Elif Ada.
"Hiç gitmesen olmaz mı?" diyerek üzgün olduğunu belirtti Elif Ada. Elinden gelse Asaf'ı eve kilitleyip anahtarı da camdan aşağı atacaktı. Sadece henüz o kadar delirmemişti.
"İnan hiç gitmek istemiyorum güzelim ama zorundayım."
"İstemiyorsan gitme be adam!" Elif Ada'nın sinirle çıkışı Ömer Asaf'ı şaşırttığı gibi mutlu da etmişti. Karısının haline gülüp yanaklarını elleri arasına aldı.
"Bende seni çok seviyorum karıcığım."
"Ömer ben bundan mı bahsediyorum sence?!" Sinirlenince ne kadar güzel olduğunu bilmiyordu tabii o yüzden böyle davranıyordu. Ee utandırmayı sevdiği gibi sinirlendirmeyi de seven bir kocası vardı.
"Gitmemi istememeni beni çok sevmene yordum güzelim."
"Seviyorum zaten," diyerek yanaklarındaki büyük ellerin üzerine ellerini koydu.
"Gitme işte, ben doyamadım sana. Yine kendini özletmeye mi niyetlisin?" Küçük bir çocuk gibi gitmemesi için her şeyi yapıyordu, gideceğini duyduğu andan beri.
"Bende doyamadım,"
"Gitmeyeceksin o zaman!" diyerek sevinçle gülümsedi Elif Ada.
"Gideceğim güzelim." Yüzü tekrar düştü.
Aklına gelen fikirle "Bende geliyorum o halde!" dedi.
"Hayır hiçbir yere gelmiyorsun!" Kurtlar sofrasına karısını götürecek değildi. Asaf bağırmasa da sesindeki keskinlik belli oluyordu. Alnını alnına yaslayan adamdan uzaklaşmak iste de başarısız oldu.
Cılız çıkan sesiyle "Neden?" diye sordu.
"Çünkü orası hiç olmadığı kadar tehlikeli senin için. Göz göre göre seni oraya götürmemi bekleme benden bir tanem."
"Ama," İtiraz edecek kadının dudaklarına parmağını bastırarak "İtiraz duymak istemiyorum." diyerek susturdu "Bu dünyadaki en değerli varlığım sensin Ada. Üzülmemen için her şeyi yaparım. Bu konu yüzünden seni kırmayı asla istemiyorum. Lütfen sende benim gardımı kırmak için uğraşma artık çünkü az kaldı. Tamam mı güzelim?" Ada Asaf'ın gardını kıracakken Asaf sözleriyle onu yenmeyi başarmıştı.
"Çabuk gel o zaman."
"24 saat sonra yanındayım güzelim inşaAllah."
"İnşaAllah." diyerek mırıldandı Elif Ada'da.
Ömer Asaf kapıdan çıkarken yine karısının gitme dolu bakışlarına maruz kalmıştı. Kapıyı kapatmadan merdivenlerden inişini bekleyen Elif Ada'ya koşup sarılmıştı tekrar. Bu kadın gidişini ne kadar zorladığının farkında mıydı? Bilerek yapıyordu kesinlikle, gitmesin diyeydi tüm çabası. Asaf'ta paşa gönlünden gitmiyordu ki! Gitmesi gerekti.
"Ben seninle ne yapacağım be güzelim?!" Elif Ada gözlerini doldurarak başını kaldırdı gitme demek için. Bunu fark eden Ömer Asaf ustalıkla "Doldurma gözlerini ve gir içeri hadi bir tanem. Yoksa ayrılamayacağım." dedi alnından öperek. Elif Ada'da yanaklarından öpüp "Bu yaptığını unutmayacağım! Allah'a emanet ol." dedi. Hem kızgın hemde üzgündü.
"Seni çok seviyorum. Sende Allah'a emanetsin güzelim." diyerek son kez öpüp merdivenlerden hızlıca indi Ömer Asaf. Elif Ada kocasının gidişini izledikten sonra kapıyı kapattı. Salona, onun gibi üzgün olan arkadaşının yanına gitti.
Ada Asaf gittiği için ağladı, Esma Hazar'a söyledikleri yüzünden ağladı. İki arkadaş sarılarak ağladılar bir süre. Sonra Esma Hazar'la olanları anlattı. Elif Ada ona kızdı ve ağlamasına eşlik etti. Kocası gitmişti bir gün boyunca olmayacaktı yanında o ağlamasında kim ağlasındı?!
Esma arkadaşına bakıp "Neden ağlıyorsun sanki bir gün ayrı kalmayacakmış gibi?" diyerek çıkıştı.
Haftalar boyunca ayrı kalan çiftin bir günlük ayrılığa bu kadar üzülmesi kimse tarafından yadırganmamalıydı Elif Ada'ya göre.
"Ya sen hiç konuşma Allah aşkına adama neler söylemişsin öyle! Kızım insan bir düşünür onun da bir kalbi var." İkisi de birbirine kızıyorlardı. Esma hatasının farkındaydı ama olan olmuştu artık söylememesi gereken şeyler söylemiş kırmıştı kalbini Hazar'ın.
"Pişman olmayacak mısın söylediklerinden?" Elif Ada Esma'nın üzerine geldikçe geliyordu.
"Pişmanım zaten!"
"O zaman git ve hatanı telafi et."
"Hayır! Bunları söylemek zorundaydım çünkü benden uzak durması gerekiyor. Haftalarca neredeyse hep bir arada olduk. Ona olan hislerimden korkmaya başladım. Hayatımda kimseyi istemiyorum." Esma'nın sözlerini kesmeden dinleyen arkadaşı sinirle soluk aldı. Zaten üzgündü bir de bu kızın tavırları canını sıkıyordu.
"Esma," diyerek kızın dikkatini üzerine çekti. "Hatalı olduğunu biliyorsun en azından özür dilemek zorundasın. Unutma insanların kalbini kırmak Kabe'yi yıkmak kadar kötüdür." Esma Elif Ada'nın sözlerine hak verdi. Nasıl özür dileyeceğini bugünden sonra düşünecekti. Şimdi kocasını özleyen arkadaşını teselli etmeliydi.
(...)
Ömer Asaf sitenin garajındaki arabasına binip depoya yol aldı. Onu karısından bir günde olsa ayıran her şeye biraz daha öfke duydu. Bunun asıl sebeplerine gidiyordu şimdi.
Hazar'a mesaj atıp yola çıktığını haber verdi. Artık onları polise teslim etme vakti gelmişti. Günler boyunca oğlunun yaşadığı eziyetleri izlemişti Selma'ya, karısına yaptığı gibi.
Burak şerefsizini bulamadıkları için ekstra sinirliydi. İzini o kadar iyi kaybettirmişti ki en ufak bir ipucu dahi yoktu. Ama elbet bulacaktı, bulacak ve hesabını soracaktı.
Depoya Hazar'la aynı anda gelmişlerdi. Birbirlerine baktıktan sonra konuşmadan içeri girdiler. Ömer Asaf Hazar'da bi haller olduğunu fark ediyordu. Uygun bir zamanda neden yüzünün asık olduğunu öğrenecekti.
Semih yine adamlarından dayak yerken Selma ağlayarak izliyordu oğlunu. Başlardaki kendini güçsüz göstermeme derdi yoktu artık. Buradan kurtulmaya dair olan umudunu kaybetmişti. Ömer Asaf'ın geldiği günlerde yalvardığı gibi yine yalvardı oğlunu dövmesinler diye. Adamın umrunda dahi değildi onun söyledikleri, yalvarmaları. Buraya tekrar tekrar gerçekleri sormaya gelmişti sonrası ise hapis yoluydu ikisi içinde.
"Doğruları söylemek için son şansın. Bugün hapse giriyorsunuz oğlunla, yani hak ettiğiniz yere."
Aynı anda kısılmış sesleriyle "Ne?" dediler. Selma Ömer Asaf'ın ayaklarına kapanıp "Hayır, hayır hapse giremeyiz. Olmaz! N'olur bırak bizi gidelim buralardan! Söz sizden tamamen uzak duracağız ama hapis olmaz. Yalvarırım." diyen kadını duymaya tahammülü yoktu Ömer Asaf'ın.
"Eninde sonunda hapse gireceksiniz! Ama önce doğruyu söyleyeceksin. Güzide anne yaşıyor mu?"
"Söylersem hapse göndermeyecek misin?" Alayla güldü Ömer Ağa.
"Ne münasebet! Tabii ki göndereceğim."
"O zaman bende tek kelime etmem, burada yaptığın eziyetlerden orası iyidir." Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan ayağa kalkmaya çalışan yaşlı kadını izledi.
"Sizi hapiste rahat bırakacağımı mı düşünüyorsun gerçekten? Cezanız bitmedi Selma, ben isteyene kadar da bitmeyecek." dedi öfkeyle "Orada keyfine göre yaşamana müsaade edeceğimi düşünüyorsan büyük yanılgı içindesin. Bir ömür boyu yaşattıklarınızı yaşayacaksınız. Bu dünyanın ahireti de var. Af dilemeye bakın." Selma duyduklarıyla yerinde sindi. Şimdi gerçek anlamda korkmaya başlamıştı. Bu adam onlara acımayacaktı.
Ömer Asaf keyifle gülüp Hazar'a "Alabilirsiniz dostum onlarla işim bitti," dedi ve ekledi "Şimdilik." Hazar'da aynı şekilde gülümseyip "İş birliğin için teşekkür ederim kardeşim." dedi.
"Ne demek." İkisi de keyif içindeydi. İstediklerini almalarına az kalmıştı. Hazar telsizini çıkarıp "Çocuklar buraya geldin." diyerek emir verdi. Telsizden gelen "Tamam komiserim." diyen sesle kapattı telsizini. Polisler depoya girdiğinde ikisi Selma'yı diğer ikisi de Semih'i kelepçeledi. Ağlayarak bıraksınlar diye yalvarıyorlardı. Semih yediği dayaklardan dolayı acı içinde inliyordu.
Polisler suçluları arabaya bindirdirken Hazar ve Ömer Asaf uzaktan izliyordu. Asaf Hazar'ın omzuna elini koyarak "Sendeki sıkıntıyı da konuşacağız inşaAllah kardeşim döndüğümde. Elif'le Esma'ya iyi bak. Allah'a emanet olun." İki dost erkekçe sarıldılar.
"Gözün arkada kalmasın kardeşim Allah'a emanet ol."
(...)
Ömer Asaf Antep'e indiğinde ilk gittiği yer baba denmeye bin şahit istenen Salih'in eviydi. Öncesinde annesini aramış Eda ve Seda'yı evden almasını istemişti. Salih'le yalnız konuşacaktı. Bunca yıl kör, sağır olduğu gerçekleri yüzüne vuracaktı.
Salih Ağa'nın önceden haberi olduğu için endişeyle evin avlusundaki divana oturmuş Ömer Ağa'yı bekliyordu. Kaç haftadır haber alamadığı karısı ve üvey oğlunun başına bir şey gelmiş olmasından da korkuyordu. Yine oğlum dediği Semih'in karım dediği Selma'nın öz kızını kaçırdığından bi haber. Elif Ada'nın ameliyatından dahi haberi yoktu. İnsan bu nasıl bir baba diye düşünmeden edemiyordu.
Ömer Asaf avlunun kapısındaki korumlara başıyla kapıyı açmalarını işaret etti. Avlunun büyük kapısı gürültüyle açılınca Ömer Asaf içeri girdi öfkesini dindirmek için çaba göstererek.
Yaşlı adam daha öncesinde Ömer Ağa tarafından bacağından vurulduğu için topallıyordu. Asaf bu haline bakıp iyi ki vurmuşum diye geçirdi içinden. Daha fazlasını da hak ediyordu Salih.
Söylemek istediği çok şey vardı. Fakat ilk cümlesi karısının uykusunda sayıklamasını, ondan gizli ağlamalarını, acı çektiğini gördüğü için "Güzide anne nerede?" diye sormak oldu.
Salih Ağa şaşkınlıkla kaşlarını çatıp "Ne?!" diye tepki gösterdi sadece.
(...)
Bölüm Sonu...
Selamün aleyküm herkese...
Nasılsınız?
Upuzun ve fav bölümlerimin arasına giren bir bölüm oldu!! Ben çok beğendim umarım sizde beğenmişsinizdir. Söz verdiğim gibi bolca Ada&Asaf sahnesi vardı çok şükür. O yüzden yorum rekoru kırmanızı bekliyorumm lütfeeennn!!
Yazım yanlışım varsa affola...
En sevdiğiniz sahne 👉🏻
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻
Elif Ada Ömer Asaf sahnelerini sevdiniz mi? Öğrendiğiniz yeni bilgiler hoşunuza gitti mi?
Hazar-Esma ikilisine ne diyorsunuz? Bizim kız yine komiserimizin kalbini kırdı. (Pişman;))
Hazar dediğini yapıp Esma'nın kalbini kazanabilecek mi sizce?
Asaf'ın ilk günden beri Ada'nın annesini kendi annesi gibi benimsemesi ve sürekli Güzide anne demesi>>>>
Peki sizce yaşıyor mu Güzide annesi?
Sorularım bu kadar (mutlaka unuttuğum vardır benim). Onun dışında aslında burada bitmeyecekti ama hem yetiştiremedim hemde diğer bölümlere de kalsın dedimm...
Vee son 10 bölümümüz kaldı finale😭😭😭 biraz ağlayacağım.
OY VERMEYİ VE ÇOOOKKK YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN!!!
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
SİZİ ÇOOOKKK SEVİYORUM💙...
Instagram hesabım: gizemli_yazardemir0
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...

Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |