Fransa'ya gelişimin üzerinden bir hafta geçti. Bu günler içinde okuldaki işlerimi hallettim. Düşünmemek için kendimi yazmaya verdim yine. Ağabeyim işten izin almak için mesai yapıyor ve eve geç geliyordu, onun olmadığı vakitler benim için çok zordu gerçekten. Bugün de o günlerden biriydi.
Ağabeyimi beklerken kendimi mutfağa verip, yemek yaptım. Her yemeği annem kadar güzel yapamasam da elim lezzetlidir. Çok uğraştırıcı bir şey olmasın diye makarna yaptım. Ocağa koyduktan sonra pişene kadar sosunu hazırladım. Ağabeyim işten gelince aç olacaktı. Yanına da salata yaptım.
Makarna pişince sosunu döktüm. Çok güzel oldu. Ağabeyim gelince onunla yiyeceğim için tadına baktım sadece. Mutfakta işim bitince abdest alıp yatsı namazını kıldıktan sonra Kur'an-ı Kerim okudum. Huzur bulduğum saatler geçirdim böylece.
Ezanın sesini duymayı çok özledim. Bir yanım Türkiye'ye gitmek istese de diğer yanım Ali'nin vereceği tepkiyi düşünüyordu. Ne aramış ne de mesaj atmıştım. Belki de benden umudunu çoktan kesmiştir. Bilemiyorum.
Odamdan çıkıp salona girdim. Elimdeki telefonumdan saate baktım. Ağabeyimin çoktan gelmesi gerekiyordu. Neredeydi bu adam Allah aşkına?
Hemen ağabeyimi aradım. Uzun uzun çalmasına rağmen açmadı. Vazgeçmeyip tekrar tekrar aradım ama açmıyordu. Allah'ım lütfen başına bir şey gelmiş olmasın. Aklıma kötü şeyler getirmek istemiyorum. Belki de işi uzamıştır o yüzden gecikti. Ama bana haber verirdi.
Bir daha aradım yine açmadı. Evden çıkıp iş yerine gitmeyi düşündüm ama bana çok kızacağı için yapmadım. Beklemekten başka çarem yoktu maalesef. Dua ettim sağ salim dönsün diye.
(...)
Genç kız annesinin arayıp eve davet etmesiyle erkenden dışarıdaki işlerini bitirip tek kaldığı evine sürdü arabasını. Annesi güzel olmasını özellikle belirtmişti. O yüzden onu dinleyecek ve güzel bir elbise giyip hazırlanacaktı. Annesinin neden bunu istediğini bilmese de yapmaktan başka şansı yoktu. Otoriter bir kadının kızıydı çünkü. Uzun zamandır araları limoni olduğu için annesiyle barışmak, eskisi gibi olmak istiyordu. Eskiden de çok iyi geçinemesler de denemekten zarar gelmezdi Adéle için.
Eve varınca arabasını garaja bırakıp evine girdi. Çantasını ve ceketini vestiyere bıraktıktan sonra odasındaki banyoda duş aldı. Bornozuyla banyodan çıkıp elbise dolabının kapağını açtı. Ne giyeceğini bilmiyordu. Elini kıyafetlerinin üzerinde gezdirdi. Bir türlü karar veremiyordu. Mini eteklerine bakınca hemen vazgeçti. Artık onları giymeyi hiç istemiyordu. Yüsra'yla arkadaş olduktan sonra ona özenir olmuştu. Kıyafetleri, yaşantısı, erkeklerle arasında olan mesafe, özellikle de aile ilişkileri çok dikkatini çekiyordu.
Etrafındaki arkadaş olarak gördüğü erkekler ona farklı gözle bakmıştı. Yüsra'yla arkadaş olduktan sonra diğer arkadaşlarını hayatından çıkardı. Ve emin oldu ki tek gerçek arkadaşı Yüsraymış.
Anne ve babası ayrı olduğu için aile ne demek bilmiyordu. Yüsra'nın ailesiyle tanıştığında aynı dinlere inanmasalarda, ona çok yakın ve içten davranmış olmaları çok mutlu etti Adéle'i. İslam dini ile ilgili iyi şeyler duymazdı ülkesinde o yüzden biraz ön yargılı olsa da gerçekten İslamı yaşayan aileyle tanışmış ve hakikat onu aydınlatmıştı. İçindeki boşluğu nasıl dolduracağını bilmese de araştırmalar yapıyordu İslam'la ilgili.
Düşüncelerinden sıyrılıp elbiselerine geri döndü. Geç kalırsa annesinin kızacağını biliyordu. Hemen gözüne çarpan diz altı elbisesini alıp üzerine tuttu. Ne zaman aldığını bile hatırlamıyordu ama çok güzel durmuştu üzerinde. Hemen giydi. Elleriyle elbisenin eteklerinden tutarak etrafında döndü. Prenses gibi olmuştu.
Saçındaki havluyu çıkarıp saçlarının suyunu sıkıp kurutma makinesiyle kuruladı. Nem kalmayınca saçlarına şekil verdi. Uzun, rengi tam belli olmayan kızıl kumral arası saçlarını beline attı. Beyaz tenini renklendirmek için biraz makyaj yaptı. Günlük hayatında her gün yapmasa da bugün özel bir gündü. İnce topuklu ayakkabılarını da ayağına geçirdi. Sonunda hazır olunca aynadan son kez kendine bakıp gülümsedi. Çok güzel olmuştu.
Çantasına gerekli şeyleri de koydu. Hava sıcak olduğu için hırka almadı, belki üşürdü ama umursamadı. Vestiyerde son kez kendine bakıp, sorun olmadığını görünce evden çıkıp kapıyı kilitledi. Asansörle garaja inip arabasına bindi.
Arabayı çalıştırıp annesinin evine yol aldı. Müzik dinleyerek geçirdi yolculuğu. Annesinin evine ulaşınca arabasını park edip arabadan indi.
Topuklularının sesi taş yolda ses çıkarırken eve ulaşıp ziline bastı. Kapı çok geçmeden hizmetli tarafından açıldı.
"Hoş geldiniz Adéle hanım." Gülümseyerek hoş buldum dedikten sonra salona girdi. Sadece annesini görmeyi beklerken, annesinin kocası ve tanımadığı bir kadınla genç bir adam vardı. Yüzündeki şaşkın ifadeyi silip gelip sarılan annesine kollarını doladı.
"Merhaba anne, hoş buldum." Şaşkınlıkla cevap verdi. Annesi ona bu kadar sıcak davranmazdı çoğunlukla. Şimdi neden böyle yaptığını anlamadı ama tadını çıkaracaktı.
Annesinin kocası da sevecenlikle karşıladı onu. Tanımadığı insanlara bakıp gülümsedi. Sonuçta onlar da misafirdi. Sonra genç adam ayağa kalkıp nazikçe elini uzatıp kendini tanıttı.
"Merhaba güzel bayan ben Nicolas. İsminizi lütfeder mısınız?" Adéle elini uzatmak istemese de yapmak zorundaydı maalesef.
"Merhaba ben Adéle." diyerek kendini tanıtıp elini uzattı. Elini öpen adamla zoraki gülümseyip elini çekti. Kesinlikle elini yıkaması gerekiyordu.
"Kızım tanıştırayım aile dostumuz İsabelle ve oğlu tanıştın zaten."
"Memnun oldum efendim." diyerek kadına ithafen konuştu. O da aynı şekilde karşılık verdi.
"Herkes geldiğine göre yemeğe geçebiliriz buyrun lütfen." Annesi herkesi sofraya davet etti nazikçe.
"Müsaadenizle ellerimi yıkayıp geliyorum hemen, malum dışarıdan geldim." Adéle'in izin istmesine baş onaylamasıyla izin verdiler. Asıl niyeti o adamın öptüğü yeri temizlemekti. Çok rahatsız olmuştu ondan. Banyoya girip ellerini sabunla yıkadı. Özellikle o adamın dokunduğu yerleri ovalamış bu yüzden teni kızarmıştı. Ellerini kurulayıp banyodan çıktı.4
Salona girdiğinde herkes masaya geçmişti. Annesi yine baştaki sandalyede oturuyordu. Onun sol tarafında kocası, karşılarında ise misafirler vardı. Tam karşısında oturan adama bakmadan herkesle birlikte yemeğe başladı.
Yemekte ona sorulan sorulara kısaca cevap verdi. Bu insanları sevmemişti. Oysa buraya ne umutlarla gelmişti. Annesiyle arası düzelir diye beklemişti ama annesi başka misafirlerle karşısına çıktı.
"Gençler bir konuşsun arasında." Annesinin sözleriyle neden bahsettiğini bilmiyordu. Ne konuşacaktı tanımadığı biriyle. Annesine bakınca kalkmasını işaret eden gözleriyle karşılaştı. Sonra da sözlü uyardı.2
"Hadi kızım, Nicolas'la konuşun biraz."
"Ne konuşacağız anne?" Annesinin kızacağını biliyordu ama o adamla da konuşmak istemiyordu.
"Ne olacak, evliliğinizi konuşacaksınız kızım." Cevabın İsabelle denen kadından gelmesiyle şaşkınca ona baktı. Ne diyordu bu kadın?! Ne evliliği?
"Anne bu ne demek oluyor ne evliliğinden bahsediyorsunuz siz?" Yüksek çıkan sesiyle konuştu. O buraya niçin gelmişti onlar ne diyordu?
"Adéle sesini yükseltme. Seni ne diye çağırdığımı düşünüyordun? Ailecek kararımız doğrultusunda evleneceksiniz." Gözlerindeki bariz hayal kırıklığıyla baktı anne dediği kadına. Doğru ne için çağırdığını düşünüyordu ki? Sadece kendi menfaatlerini düşünen bu kadın araları düzelsin diye mi çağıracaktı?6
Gözyaşları akmak için hücum etse de onların karşısında ağlamayacaktı. Başını dik tutarak annesine baktı. İçindeki zehri akıtmanın vakti gelmişti belki de.
"Doğru söylüyorsun anne. Sen beni başka ne için çağıracaksın ki? Kızını düşünmeyen, sadece kendini ve işini düşünen birisin! Hata bende aramızın iyi olacağını düşünmem büyük bir aptallıktı. Sen kızını sevmiyorsun ki! Belki beni kızın olarak bile görmüyorsun! Ama ben seni seviyordum, aramızın düzelmesi için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Fakat değmezmiş. Kızını zorla evlendirmek isteyecek kadar düşmüşsün!"1
"Adéle kendine gel!" Adéle devam etmesine izin vermeden devam etti sözlerine.
"Gayet kendimdeyim merak etme! Şu an derdin bu insanlara rezil olduğunu bilmek zaten. Ben senin hiçbir zaman önceliğin olmadım. Neden anne?! Neden beni sevmedin? Ya ben senin canından, kanından değil miyim? Babam senden ayrılarak en doğru şeyi yapmış. O en azından elinden geldiğince bana babalık yapıyor. Senin gibi zorla evlendirmeye çalışmıyor." Adéle ağlamadan annesine içindekileri söylemeyi başardı. Annesi şaşkınca ona bakıyordu ama umrunda değildi bundan sonra bir annesi yoktu.
Masadan kalkmasıyla odayı terk etmesi bir oldu. Daha fazla burada kalacak halı yoktu. Vestiyerden çantasını alıp kapıyı açtı sonrası da hızlıca çarpmak oldu. Sinirini kapıdan çıkarsa da fayda yoktu ki.
Arkasından hırsla gelen Nicolas'tan ise haberi yoktu. Nicolas zorla da olsa bu kızla evlenenecekti. Çünkü takıntı haline getirmişti. Babasından iş için Adéle'le evleneceğini öğrenince başta sinirlenmiş sonra kızı araştırınca, güzelliğinden etkilenip kabul etmişti. Az önce tanımamazlıktan gelmesi tamamen oyundu.
Aynı kız gibi kapıdan çıkıp peşinden gitti.
"Hey Adéle bekle!" diyerek arkasından bağırdı. Genç kız duyduğu sesle şaşkınca arkasına baktı. Şimdi neden geliyordu ki bu?! Duymamış mıydı evlenmek istemediğini?!
Gitmek için hamle yaptığında kolundan tutulmasıyla durmak zorunda kaldı. Kolunu geri çekti ama kurtulamadı. O kadar sıkı tutuyordu ki bileği acıyordu.
"Ne yapıyorsun sen ya?! Bırak beni!" Bağırması fayda etmedi karşısında psikopatça bakan adama.
"Bence evlenebiliriz Adéle istememen hiç önemli değil benim için." Adéle'in duydukları karşısında ağzı açık kaldı. Delirmiş olmalı bu!2
"Çabuk bırak beni pis herif! Sapık mısın ya! Bırak diyorum sana!" Bileğinden çekerek yüzünü yaklaştırdı Nicolas. Tam o anda da Adéle'in kafa atması bir oldu.5
Yüzündeki ağrıyla kızın bileğini bıraktı. Adéle kaçmak için gidecekken yine kolundan tutulmasıyla durmak zorunda kaldı. Pes etmiyordu bu sapık!
"Bırak beni! Ne istiyorsun ya!"
"Dedim ya evleneceğiz."2
"Yeter ya ne saçmalıyorsun?! Benim erkek arkadaşım var. Artık bırak peşimi!"
"Sen kimsin de sana yalan söyleyeceğim?! Şimdi bırak beni!" Hâlâ bırakmayınca Yüsra'dan öğrendiği dövüş taktiklerinden birini uyguladı.
Yere yığılan sapıkla koşarak bahçeden çıktı. Yüsra'ya minnettardı zorla olsa da öğrettiği için.
Gözyaşları sicimle akarken yola çıktığından da haberi yoktu. Gözlerini kamaştıran araba farıyla ellerini başına siper edip çarpmasını bekledi. Fakat araba ani frenle durmuştu. Ölmeyi bile başaramıyordu.
(...)
Genç adam yine mesaiye kalmış çalışıyordu. Bugün patrondan izin almak için iyi bir gündü. Her gün mesaiye kalmış ve bunu hak ettiğini düşünüyordu.
Patrondan izin almak için dilekçe yazarak kutuya bıraktı. Umuyordu ki alacaktı o izni.
Saatler hızla geçerken çıkış vakti gelmişti. Eve gitmek için iş yerinden çıkarak arabasına bindi. Yüsra'yı aramayı unuttuğunu hatırlayınca telefonunu çıkardı. Sessizde olan telefonda birçok cevapsız çağrı vardı ve hepside kardeşindendi. Eve az kalmıştı ama kardeşini aramazsa daha çok endişeleneceğini biliyordu. Arama tuşuna basmadan önce yola baktığında birden yola çıkan kızla frene bastı. Öne savrulan bedenini doğrultup çarpıp çarpmadığına baktı. Şükürler olsun çarpmadan durmuştu.
Telefonu yan koltuğa atıp arabadan indi. Ellerini başına siper edip duran kadının yanına vardı. Şoka girmiş olmalıydı.
"Hanımefendi iyi misiniz?" Yusuf onun Adéle olduğunu bilmeden sakince konuştu. Çok korkmuştu çarptı diye ama şimdi sakin olması gerekiyordu.
Adéle duyduğu sesin Yusuf'a ait olduğunu biliyordu. Ruhuna işlemiş sesin sahibini nerde duysa tanırdı. Fakat şu an burada olmasının imkanı yoktu. Ellerini indirip yanında duran adama baktı.
Yusuf'tu, yanılmamıştı, gelen Yusuf'tu.6
"Adéle iyi misin? Ama senin burada ne işin var? Neden yola fırladın?" Yusuf Adéle'i görmenin şaşkınlıyla iyi olup olmadığını soruyor diğer yandan da vücudunu kontrol ediyordu bir şey olmuş mu diye.
"Yusuf," dedi Adéle şaşkınlıkla. İlk gördüğü andan itibaren kalbine işleyen adam buradaydı. İmkansızı karşısında duruyordu.5
"Evet, benim Adéle. İyi misin, lütfen iyi olduğunu söyle."
Adéle'in konuşmaya fırsatı olmadan küfürler savurarak Nicolas geldi. Adéle'in aklına az önce yaşadıkları nüfus etti. Bu sapıktan kaçıyordu değil mi?!
Yusuf Nicolas'a tiksintiyle baktı. Ne biçim küfürlerdi bunlar?!
"Vay vay demek sevgilin bu. Söyledin mi bari evleneceğimizi Adéle? İstersen düğüne de çağırabilirsin." Hâlâ düğün diyordu ya! Gerçekten kafayı yemişti bu!2
Yusuf şaşkınlıkla Adéle ithafen konuşan herife baktı. Az önce ki iğrenç küfürleri de Adéle'e mi söylüyordu?
"Yusuf lütfen gidelim." Kısık sesiyle konuştu Adéle.
"Adéle ne oluyor, ne diyor bu düğün, sevgili falan?"
"Hayır Adéle, bekle beni. Sakın gideyim deme! Ben yanındayım." Sevdiği ve güvendiği adam böyle söylerse elbette dinlerdi genç kız. Usulca başını salladı.
"Şimdi konuş bakalım lan! Birde bana söyle diyeceklerini." Nicolas yürek yemiş gibi küfür ederek az önce dediklerini tekrarladı. Böylece Yusuf'un da tepesi atmıştı. Bir yumrukla yere yığılan herifin yakasından tutarak vurmaya devam etti.3
Sarf ettiği lafları ona yedirmesini bilirdi. Ne demekti lan bunlar! Hangi cesaretle Adéle'e pis yakıştırmalar yapabiliyordu?!
Adéle korkuyla Yusuf'un yanına gitti. Onun yüzünden başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
"Yusuf tamam dur lütfen! Yusuf!" Yusuf ona seslenen kızı son anda fark edince Nicolas'ın üzerinden kalktı.
"Bir daha seni Adéle'in etrafında görürsem daha fenasını yaparım! Ayağını denk al şerefsiz." Yusuf Adéle baktı.
"Yürü Adéle gidiyoruz." Sert çıkan sesi kesinlikle Adéle'e karşı değildi, çok sinirlenmişti sadece. Ama Adéle bunu bilmiyordu.
"Sen neden özür diliyorsun? Hiçbir suçun yok. Hadi gidiyoruz, dedim."
"Arabam kaldı Yusuf ben tek dönerim, seni de meşgul ettim kusura bakma lütfen." Yusuf delirmek üzereydi. Ellerini sinirle saçlarının arasından geçirip arabanın ön koltuğunu açtı.
"Bin!" Tek kelimesi kızın hareket etmesi için yeterliydi. Hemen onun için açılan kapıdan tutunarak koltuğa oturdu. Şu an ikisi de farkında değildi ön koltuğa oturduğundan. Normal şartlarda asla öne oturmamıştı Adéle. Yusuf'ta bunun bilincinde değildi fakat bu herif sevgilisi sandığı için yine ön koltuğa oturttururdu.
Son kez Nicolas'a baktı. Baygın değildi ama yerden de kalkamamıştı. Daha fazla bakmadan sürücü koltuğuna geçti.
Kapıyı çarparak kapatmak istese de kendini durdurdu. Yanındaki kızı daha fazla korkutmak istemiyordu. Adéle'in sessiz ağlayışı yavaş yavaş kendini sesli ağlamaya itiyordu. Annesinin yanında ağlamaktan çekinen kız, sevdiği adamın yanında özgürce ağlıyordu.
Yusuf gözlerini kapattı, dayanamıyordu ağlamasına. Kendine itiraf edemese de kardeşinin arkadaşını seviyordu. Müslüman olmayan, evlenemeyeceği bu kıza karşı saf duygular besliyordu içinde. Unutmak için elinden geleni yapsa da gönlüne söz geçiremiyor, Allah'a dua etmekten başka bir şey yapamıyordu.4
Torpidodan çıkardığı peçeteyi uzattı. Ağlamasını istemese de bir şey demedi rahatlardı belki.
Adéle Yusuf'un peçete uzatmasıyla daha fazla ağlayarak peçeteyi aldı. Hak etmiyordu böylesine iyi davranan bir adamın yanında olmayı. Neden sevmişti ki onu, neden çıkmıştı karşısına?
Yusuf düşüncelerinden sıyrılarak eve sürdü arabayı. Adéle'i bu halde yalnız bırakmayacaktı elbette.
Adéle, Yusuf'un neden kendi evine sürdüğünü anlamadı. Şu an sadece evine gidip uyumak istiyordu.
"Nereye gidiyoruz?" Ağlamaktan kısılmış sesiyle sordu.
"Hayır, lütfen evime gitmek istiyorum." Yusuf ona bakmadan cevap verdi. Baksaydı dayanamaz geri dönüp onu bu hale getirenlerden hesabını misliyle sorardı.
"Evinde güvende olmayacaksın Adéle. O yüzden itiraz istemiyorum, bize gidiyoruz." Adéle başka bir şey söylemedi karşı gelecek hali yoktu.
Adéle'in iç çekmeleriyle geçen yolculuk kısa sürede son bulmuş ve eve gelmişlerdi. Yusuf arabayı park edip indi. Telefonu ve ceketini de almıştı.
Adéle de arabadan inince titreyen kızın bedenine ceketini örttü dokunmadan. Adéle üzerinde hissettiği ağırlıkla yanında olan adama baktı. Gözünden bir damla daha akarken teşekkür etti. Sevdiğinin kokusuyla kaplanmış ceketi iki yanından tutarak önden giden adamı takip etti.
Yusuf kapının ziline basarken Adéle de bir adım arkasında bekliyordu. Onları karşılayacak sinirli bir Yüsra vardı şüphesiz.
Yüsra ara ara ağabeyini arıyordu ve yine cevap yoktu. Şalını başına örterek kapının yanında beklemeye başladı. Zahmet edip gelirdi belki ağabeyi ve öfkesini çıkarabilirdi hemen.
Kapı zili çalınınca şükür diyerek kapıyı açtı.
"Ağabey nerelerdesin sen ya?! Aklım çıktı bir şey oldu diye, neden haber vermiyorsun?" Sorularına devam edecekken arkada duran yüzü ağlamaktan kızarmış arkadaşını fark etti. Ağabeyini geçip onun yanına ilerledi.
"Aman Allah'ım! Adéle bu halin ne? Ne oldu canım?!" diyerek arkadaşının kollarından tuttu. Diğer yandan da gözleriyle bir yerinde bir şey var mı diye bakıyordu.
Adéle onun için bu denli endişelenen arkadaşına ağlayarak sarıldı. Bu kadar iyi bir arkadaşa sahip olacak ne yapmıştı, bilmiyordu. Yüsra kızın sarılmasıyla hemen karşılık verdi.
"Şşt tamam canım, geçti sakin ol. Ben yanındayım." Bu iki kardeş tek sözleriyle güven duymasını nasıl başarıyordu?
"Hadi içeri girelim, yaralanmadın değil mi?" diye sordu ayrılırken Yüsra. Adéle başını iki yana sallayarak cevapladı kızı. Kalbi paramparça olmuştu ama vücudunda izi yoktu.
Yusuf iyi ki buraya getirdim, diye düşündü. Allah korusun yalnız kalınca kendine bir şey yapabilirdi.
Yusuf onlara önden girmeleri için yer verip kendi de girdikten sonra kapıyı kapattı.
Salona gidip yan yana oturan ikilinin arkasından tekli koltuğa oturdu. Dirseklerini bacağına koyup öne eğildi, ellerini de saçlarının arasından geçirdi, ne olduğunu bilmiyordu ve delirmek üzereydi.
Yüsra'nın durumu da farklı değildi. Adéle'e ne olmuştu ve ağabeyiyle nasıl karşılaşmıştı. Arkadaşının halı içler acısıydı.
Ellerini tutup yanında olduğunu hisettirmek için sıktı.
"Canım istersen elini yüzünü yıka, duşta alabilirsin. Kıyafetlerimden veririm. Sonra sakin kafayla konuşuruz tamam mı?" Başını salladı Adéle. Duş değil de üzerini değiştirmek istiyordu.
Banyoya birlikte gittiler. Adéle elini yüzünü yıkarken Yüsra yanında durdu. Sonra Yüsra'nın odasına gittiler. Pijama takımı verip, giyinmesi için odadan çıktı Yüsra.
Salona girdiğinde ağabeyi aynı şekilde duruyordu. Yanına gidip omzuna dokundu. Yusuf başını kaldırıp kardeşine baktı.
"Ağabey ne oldu? Adéle bugün annesinin evine gidecekti ve çok mutluydu. Şimdi ise... Ne oldu Allah aşkına?!"
"Bilmiyorum Yüsra hiçbir şey bilmiyorum. Ben işten geç çıktım yine. Seni aramayı unuttuğumu hatırlayınca telefonu açıp arayacağım sırada yola baktım ve birden önüme atladı. Son anda frene basınca çarpmaktan kurtuldum. Arabadan indim yanına varınca şoka girmiş gibiydi. Benim sesimi duyunca döndü. Adéle olmasını hiç beklemiyordum tabii, çok şaşırdım... Ne olduğunu sordum ama cevap vermeye fırsat kalmadan arkasından biri geldi küfürler ederek." Yusuf'un aklında olanlar tekrar canlanınca sustu. Yüsra ağzı açık olanları dinledi. Neler anlatıyordu ağabeyi böyle?
"Beni Adéle'in sevgilisi sandı. Evleneceğiz, düğünümüze çağır sevgilini gibi şeyler zırvaladı. Benim tepem attı tabii. Dövdüm, hâlâ küfür ediyordu. Sonra da onu orada bırakıp Adéle'i buraya getirdim. Benim bildiklerim bunlar sadece."
Adéle üzerini değiştirirken yine ağlamıştı. Sonra kendini toparladı. Arkadaşına ve sevdiğine olanları anlatması için güçlü olması lazımdı. Odadan çıkıp salona girdi.
Eski yerine oturunca Yüsra da yanına oturdu.
"Aç mısın canım? Önce bir şeyler ye istersen."
"Aç değilim Yüsra teşekkür ederim. Ben size olanları anlatmak istiyorum. Benim yüzümden zor duruma düştün sende." Son sözlerini Yusuf'a bakarak söyledi.
"Benim zor duruma düştüğün yok Adéle. Her şey hallolur merak etme." Adéle ısrar etmeden anlatmaya başladı.
"Sana bahsetmiştim annem yemeğe çağırıyor diye," arkadaşı başıyla onaylayınca devam etti.
"Erkenden eve gidip hazırlandım. Biliyorsunuz ki annemle aram bozuk, düzeltmek için davet etti sandım ama yanılmışım... Eve gittiğimde tanımadığım bir kadın ve erkek vardı. Peşimden gelen yani. Annem aslında beni onunla evlendirmek için çağırmış. Ortaklık kurmak için evlenmemi istedi, yani zorladı. Orda içimde birikenleri anneme söyledim. Yine tek derdi rezil olmaktı... Sonra evden çıktım. Nicolas denen sapıkta pesimden geldi. Kolumdan tutup zorla da olsa evleneceğimizi söyledi. İlk önce kafa attım kurtulmak için. Ama yine tutunca senin gösterdiğin dövüş taktiklerinden birini uyguladım Yüsra. Böylece kurtuldum, arabamın olduğunu unutup yola çıktım. Gelen arabayı fark etmeyince çarpacak sandım ve bekledim ama o da çarpmadı. Sonrasını biliyorsundur." Ağlayarak anlattı Adéle yaşadıklarını. Bu sırada Yüsra elinden tutmuş zorlandığı yerlerde elini sıkarak orada olduğunu belli etmişti.
"Canım benim." deyip sarıldı arkadaşına başka bir şey söyleyemedi. Adéle de hemen karşılık verdi.
İkili ayrılınca Yusuf konuştu.
"Geçti Adéle bu gece burada kal yarın ne olacağına bakarız."
"Evet canım. Artık korkmana gerek yok, bizim yanımızda kimse sana bir şey yapamaz."
"Çok teşekkür ederim ikinize de siz olmasanız ne yapardım bilmiyorum."
"Şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Yemek yiyeceğiz, hiç aç olmadığını söyleme prenses aç olduğunu biliyorum. Ağabey sende üzerini değiştir gel. Menümüz de makarna salata var, biliyorsunuz ki çok güzel yaparım." Yüsra ortamı yumuşatmak için tatlılık yaptı. Yusuf kardeşini dinleyerek odasına gitti. Onlar da mutfağa.
Yüsra Adéle'in aklı dağılsın diye yardım etmesine izin verdi. Birlikte sofrayı hazırlayıp Yusuf'u beklediler. O da gelince Yüsra'nın Adéle'i güldürme çabalarıyla yemek yediler.
Yusuf yatsı namazını kılmak için odasına gitti. Sonra da kızları rahatsız etmemek için geri gelmedi.
Kızlar Adéle'in uykusunun geldiğini söylemesiyle Yüsra'nın odasına gittiler. Yüsra Adéle'i bu halde yalnız bırakmak istemediği için birlikte uyuyacaklardı.
Dertleşip, ağladıkları saatlerden sonra uykuya daldılar.
(...)
Yüsra sabah namazına kalkınca odasından ayrılıp ağabeyinin yanına gitti. O da namaz için kalkmıştı. Birlikte namazlarını kıldıktan sonra tekrar uyumadılar. Ne yapacakları hakkında konuşmaları gerekiyordu.
"Yüsra gece mail geldi. Patron izin dilekçemi kabul etmiş. Ama bu durumda nasıl döneyeceğiz Türkiye'ye?
"Bende bunu düşünüyordum ağabey. Bence Adéle de bizimle gelebilir. Hem babası da Türkiye de ve gerçekten kızını seviyor. Bende tanıştım biliyorsun. Adéle'i onunla gelmesi için ikna etmeye çok çalıştı ama Adéle istemedi. Şimdi bu durumlar da olunca bir şans verir belki babasına. Hem bizim de aklımız onda kalmaz. Babasıyla kalmak istemezse de biz varız."
"Haklısın kardeşim ama nasıl ikna edeceğiz. Babasını bile geri çevirdi."
"Ben halledeceğim Allah'ın izniyle ağabey."
"Tamam kardeşim inşaAllah ikna edersin." Başka bir şey konuşmadan odalarına gittiler.
(...)
Poyraz Ali bir görevi daha başarıyla sonuçlandırmanın gururuyla Selim Albay'ın odasından çıktı. Timine bugünlük izin vermişti. O ise karargahta kalmıştı. Gezecek havası yoktu.
Odasına gidip Kur'an-ı Kerim okudu. Bu görevi de başarıyla bitirdikleri için Allah'a dua ederek şükretti.
Görev boyunca aklının ücra köşelerinde olan sevdiği yine kendini düşündürtmeyi sağlamıştı. Kur'an-ı Kerim okumayı bitirince kapatıp yüksek bir yere koydu. Telefonunu eline alıp yatağın üzerine oturdu. Uygulamadan kontrol ediyordu nerede olduğu. Hâlâ Fransa'daydı konum evini gösteriyordu. Gözleri dalmış Yüsra'nın söylediklerini düşünüyordu.2
Bekleme demişti ve sözünde durmuş aramamıştı. Umutlarını tüketmek için uğraşsada bitmek bilmiyordu. Her şeyden önce Allah'tan ümit kesilmezdi.
Telefonu elinde titreyince kim olduğuna baktı. Yine Yüsra değildi, anesiydi.
Telefonu cevaplayıp kulağına yasladı.
"Selamün aleyküm sultanım. Nasılsın?"
"Aleyküm selam oğlum iyiyim şükür. Sen nasılsın?"
"Elhamdülillah iyiyim annem. Babamla Zeynep nerde, iyi mi?"
"Zeynep odasında, babanda yanımda. Onlar da iyi." Poyraz Ali annesinin neden aradığını merak ediyordu, belliydi çünkü bir şey için aradığı sesinden.
"Oğlum ben bir şey söylemek için aradım aslında, müsaitsin inşaAllah."
"Bir haftalık izin alsan da buraya gelsen diyorum. Çiçek teyzen ve Emin amcan da seni çok özledi. Göremeden geri döneceğiz herhalde diyorlar." Bunu istemesine şaşırmadı Poyraz Ali.
"Siz özlemediniz yani annem." Poyraz Ali gülerek annesine takıldı. Özlediğini biliyordu ama gelmesi için onları öne sürüyordu.
"Özlemez olur muyuz oğlum. Gelecek misin yani?"
"Annem ben askerim biliyorsun değil mi? Ha dedim mi gelemem ki." Annesinin kalbini kırmak istemiyordu ama dediği gibi istediğinde gidemezdi.
"Biliyorum Poyrazım üç günlük izin al o zaman olmaz mı?"
"Tamam annecim seni kıracağıma kafamı kırarım. Ama söz vermiyorum, deneyeceğim. Tamam mı?"
"Canım oğlum sağ ol. Hadi öpüyorum Allah'a emanet ol."
"Canım annem sende Allah'a emanet ol. Herkese selam söyle."
"Aleyküm selam, kendine dikkat et."
Tamam dedikten sonra telefonu kapattılar. Annesi yine istediğini yaptırmayı başarmıştı. Kendi kendine güldü.
Poyraz Ali sevdasını göreceğini bilseydi koşa koşa giderdi. Böylece iki kişi yine habersiz aynı şehirde buluşacaktı.5
(...)
Selamün aleyküm değerli okurlarım...4
Nasılsınız? 7
Benim baş ağrıları ile geçirdiğim bir haftaydı. Şu an iyiyim çok şükür.
Merak etmeyin baş karakterlerimizi biliyorum.🤭 Sadece Adéle ve Yusuf'a değinmek istedim ve yarıda kesemedim onları. Beğendiniz mi? Bekliyor muydunuz bu ikiliyi? Nasıl olacak dersiniz?
Bende bu çiftimin yeri ayrı ya, çok seviyorum. İnşaAllah sizde sevmişsinizdir.9
Bölümü beğendiniz mi? 2
Yazım yanlışım varsa affola...
En sevdiğiniz sahne 👉🏻1
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻1
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!! YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM.
Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın lütfen, tabii kitaplarımıda.☺️
Instagram: gizemli_yazardemir0
Beni de dualarınıza katmayı unutmayın...
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼... 2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |