
Adéle uyanana kadar ağabeyimle kahvaltı hazırladık. Ağabeyim izin aldığı için bugün işe gitmeyecekti. Kahvaltı hazır olduktan sonra Adéle'in uyanmasını bekledik. Biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Yaşadıkları hiç kolay değildi ve belki buradan uzaklaşmak iyi gelirdi ona.
Adéle uyanınca yanımıza geldi. Giyinmesi için kıyafet çıkarmıştım onları giyinmişti. Hep birlikte kahvaltı yaptık. Bu süre içinde ne yapacağımız ile ilgili konuşmadık. Kahvaltı masasını kaldırdıktan sonra salona geçtik. Ben Adéle'le konuşacağım için ağabeyim odamdayım diyerek gitti. Yalnız kalınca nasıl söze gireceğimi bilemedim ama Adéle'i bizimle gelmesi için ikna etmem lazımdı.
"Adéle biliyorsun ki biz her yaz olduğu gibi Türkiye'ye gidiyoruz. Ve sende bizimle geliyorsun." Direkt konuya girince Adéle şaşırdı, normal olarak. İtiraz edeceğini biliyordum.
"Yüsra ben gelemem sizinle." Nedenini bilsem de gelmesini sağlamak zorundaydım.
"Babamı başka bir kadınla görmeye dayanamam. Bu yüzden gitmedim zaten yıllarca." Elini tutup gözlerime bakmasını sağladım.
"Biliyorum, ama dediğin gibi yıllar oldu, baban her ay seni görmeye geldi ama sen gitmedin. Artık ona bir şans vermenin sırası değil mi Adéle? Herkes bir şans hak eder."
"Haklısın ama cesaretim yok. Yapamam." İçtenlikle gülümsedim.
"Ben her zaman yanındayım Adéle, ihtiyacın olan cesareti sana veririm Allah'ın izniyle." O da gülümsedi.
"Hem sadece baban için değil benim içinde geleceksin. Babanla kalmak istemezsen ben varım. Bizimle kalırsın, yaz boyu çok güzel olmaz mı?"
"Beni ikna etmeyi çok iyi biliyorsun Yüsra."
"Geliyorsun yani?" dedim heyecanla.
"Evet, geliyorum." Çok hızlı olmuştu kabul etmesi ama şükrettim.
"O zaman Yüsra'yla hızlandırılmış Türkçe kursuna başlayabiliriz." Kaşlarını çatarak ne dedi haklı olarak.
"Şöyleki bir dil daha öğreneceksin canım."
"Tahmin edeyim Türkçe'yi öğreteceksin."
"Evet." dedim Türkçe olarak. Anlamadığı için açıkladım. Türkçe kelimeleri çok komik söylüyordu. İkimizde gülerek ona bir şeyler öğrettim.
Sonrasında Adéle üzerini değiştirmeye gitti ben zaten hazırdım. Ağabeyimin odasına gidip kapısını tıklattım. Gel deyince kapıyı açıp içeri girdim. Ağabeyim endişeyle bana bakıyordu. Ya kapı çalınca ayağa kalkmıştı ya da zaten ayaktaydı.
"Ne oldu Yüsra ikna edebildin mi?" diye sorunca zafer gülümsememi takınıp ne sandın der gibi baktım ağabeyime.
"Tabii ki ikna ettim ağabey. Uçak bileti almaya bak sen. Birazdan da Adéle'in evine gideceğiz eşyalarını alması için."
"Aslan kardeşim benim." Asker arkadaşını tutar gibi boynumdan tutup başımdan öptü. Bunu yapmasını sevmesem de bir şey demedim çünkü mutluydum. Keza ağabeyimde öyle.
"Sen götüreceksin bizi değil mi ağabey?" Adéle'e dün onları yapan şahıs hâlâ peşinde olabilirdi o yüzden yanlız gitmemiz tehlikeli olurdu.
"Evet kardeşim ben hazırım zaten siz hazır olunca çağır beni, çıkarız inşaAllah." Adéle bizde olduğunda çoğunlukla böyle yapardı, rahatsız olmasın diye. Ki doğru olan da bu.
"Tamam canım ağabeyim." Bana deli kız dedikten sonra odadan çıktım.
Türkiye'ye tekrar gidiyordum. Ağabeyim ve arkadaşımla. Aynı ülkede ama aynı şehirde olmayacağım biri vardı. Acaba iyi miydi? Zeynep ablamla konuştuğum zaman iyi olduğunu söylemişti laf arasında. İçimi rahatlatmaya yetmese de iyi olması için dua ediyordum.
Adéle'in bana seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Hazır mısın canım?" Hazır olduğunu görüyordum ama düşüncelerimden dolayı sormuştum. Adéle türkçe olarak evet deyince gülümsedim. İyi bir öğrenciydi kendisi.
"Aferin akıllı öğrencime. Ben odamdan ceketimi alıp geliyorum canım malum hava şartları ne olacağı belli değil. Sonra da ağabeyime söylerim çıkarız inşaAllah." Tamam deyince gülümseyip odama gittim.
Ceketimi ve çantamı alıp odadan çıktım. Ağabeyimin odasına gidip ona da haber verdim. Birlikte evden çıktık. Adéle'in evine gelince anahtarıyla açtı. Ağabeyim arabada bizi bekleyecekti. Adéle odasına giderken yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum. Çok iyi olur deyince birlikte eşyalarını bavula yerleştirdik. Bir yandan da Adéle'e Türkçe dersi veriyordum. Sonunda işimiz bitince birer kahve içtik. Ağabeyim aşağıda bizi bekliyordu ama olsun. Çok yorulduk canım ne yapalım! Ama Adéle ağabeyim içinde kahve hazırlayıp termosa koymuştu. İyi niyetine yordum. Başka bir şey de olabilirdi ama hadi hayırlısı.
Bavulları birlikte asansöre taşıdık. Asansörle aşağı indiğimizde ağabeyim bizi görüp yanımıza geldi, bavulları elimizden alıp onu neden çağırmadığımızı söyleyip azarladıktan sonra arabaya koydu. Uçak biletlerini almıştı ağabeyim öğleden sonra uçağımız vardı.
Adéle kahveyi ağabeyime verecekti ama çekiniyordu. Evde bana sen ver dese de dinlememiştim tabii ki. Yaptığı gibi verecekti. Ağabeyim bagajı kapatıp yanımıza geldi. O sırada Adéle kendini hazır hissetmiş olmalı ki kahveyi ağabeyime uzattı. Ağabeyim kıpırdamadan öylece bakıyordu. Adéle de bir şey söylemeden almasını bekledi. Bunlara ne oluyor Allah aşkına?! Daha fazla bakışmalarını seyertmeden "Ağabey kahve, al hadi. Seni çok beklettiğimiz için özür yerine varsayabilirsin." Ağabeyim Adéle'in eline dokunmadan kahveyi alıp teşekkür etti. Sonra arabaya binip bizim eve gittik.
(...)
Türkiye - İstanbul
Uçaktan inmiş yazlık evimize gelmiştik. Taksiden indikten sonra bahçeye girip zile bastım. Özlediğim havayı içime çekip kapının açılmasını bekledik. Kapıyı babam açınca gülümseyip sürpriz diyerek babama sarıldım. Onlara söylememiştik geleceğimizi. Ağabeyim haber verelim dese de ısrar edip ikna etmiştim. İkna kabiliyetim yüksek şükür.
Babam kızım dedikten sonra kollarını belime sardı. Şaşırmıştı doğal olarak. Biz ayrıldıktan sonra ağabeyimle sarıldılar.
Babam "Niye haber vermediniz?" diye sorunca ağabeyim gülüp "Deli kızının oyunları baba." dedi.
"Fena mı sürpriz oldu işte." Arkada duran Adéle'i yanımıza çağırıp babama baktım.
"Bir kişi daha geldi baba." Babam şaşkınlıkla Adéle'e baktı, o da biliyordu Türkiye'ye gelmediğini. Şaşkınlığını üzerinden atıp "Hoş geldin kızım." dedi. Adéle de gülümseyip hoş bulduk deyince daha fazla kapının önünde durmadan içeri girdik. Annemde babama bakmak için geliyor olmalı ki koridorda karşılaştık. O da aynı şaşkınlıkla bakıp bana sarıldı. Adéle ve ağabeyimle de sarıldıktan sonra salona geçtik. Annemde babam gibi neden habersiz geldiğimizi sormuştu. İkizlerle de sarıldık. Annem hemen Sevda teyzemi arayıp geldiğimizi haber verdi. Onları da çok özlemiştim. Sevda teyzem ağabeyimin geldiğini duyunca daha çok mutlu olmuştu tabii. Akşam bize geleceklerdi Allah'ın izniyle.
(...)
Hava sıcak olduğu için masayı bahçeye kurmuştuk. Herkes gelmiş hasret gidermiştik. Sohbet ederek yemek yemiş şimdi ise çay içiyorduk. Yiğit ağabey ve ailesi de gelmişti. Eski günlerdeki gibi hep birlikteydik bir eksik bir fazla. Eksik olan Ali, yeni gelen ise Adéle'di. Herkes Adéle'i çok sevmiş, benimsemişti.
"Ne güzel yine bir aradayız, eskisi gibi." dedi Sevda teyzem. Erkekler masada otururken bizde çardakta kadınlar olarak oturuyorduk.
"Evet canım, şükürler olsun." Annem de sesindeki özlemle cevapladı Sevda teyzemi. Onlar görüşmeyeli daha uzun zaman olmuştu. Büyükler kendi arasında bizde kızlarla kendi aramızda sohbet ediyorduk.
Zeynep ablam ingilizce bildiği için Adéle'le konuşabiliyorlardı ve iyi anlaştılar. Annemgilin konuşmalarını da ben tercüme ediyorum Adéle'e.
"Adéle sen kaç yaşındasın canım?" diye sordu Zeynep ablam.
"21," deyince şaşırmıştı biz aynı okula gittiğimiz ve sınıflarımız da aynı olduğu için bizi yaşıt sanması normaldi ama öyle değildi.
"Nasıl yani, Yüsra'yla aynı sınıftasınız." Ben bir şey söylemeden Adéle'in cevap vermesini bekledim. İkizler ve ben nedeni bildiğimiz için gülmeye başlamıştık.
"İlkokul ve lisede sınıfta kaldım o yüzden hâlâ birinci sınıftayım." deyince daha fazla dayanamayıp kahkaha attık kızlarla. Adéle bana ilk anlattığında da gülmüştüm. O da bu durumda üzülmeyip benimle birlikte gülüyordu o yüzden rahattım. Zeynep ablam şaşırdı ama sonra bize katıldı.
Konu konuyu açarken ne ara evlilik meselesine gelinmişti anlamadım. Anneler oğullarının evlenip yuva kurmalarını istiyordu. Annem ağabeyimi evlenmeye ikna edemediği için vazgeçmişti ya da ertelemişti demek daha doğru olur. Sevda teyzem ve Yiğit ağabeyin annesi Nihan teyze ise vazgeçmiyorlardı. Özellikle Sevda teyzem Ali'nin evlenmesi için ısrarcı olduğunu belli ediyordu. Allah'tan bir kızla görüştürmeye çalışmamıştı Ali'yi. Zaten Ali'nin görüşmeye gideceğini zannetmiyorum. Beni sevdiği için.
"Aslında Poyraz'ı ikna edebilsem görüştürmek istediğim çok güzel, aklı başında bir kız var ama Poyraz istemiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. İstemiyorum diyor başka bir şey demiyor." Maşallah dediğim iki gün yaşamıyor resmen. Görüştürmek istediği çok güzel, aklı başında bir kız varmış zaten Sevda teyzemin. Aklı başında olması en önemlisi zaten dimi.
Berna ne konuştuklarını Adéle'e çeviriyordu. Anlayıp bana bakan arkadaşıma zoraki gülümsedim. Daha fazla dinlemek istemediğim için boş çay bardaklarını tepsiye koyup doldurma bahanesiyle mutfağa gittim. Tepsiyi sinirle tezgahın üzerine bıraktım. Ellerimi tezgahın iki yanına koyup başımı eğdim.
"Sakin ol Yüsra. Sorun yok." Kendimi sakinleştirmek için derin nefesler aldım. Ortada bir şey yok değil mi? Ali istemiyor, Sevda teyzem de zorla görüştürmeye çalışmaz diye düşünüyorum.
Biraz o halde durduktan sonra doğrulup bardaklara çay koydum. Son bardağı da doldurduktan sonra tepsiyi alıp götürecektim ama kapı zili çalınca geri bırakıp kapıya yöneldim. Ama kimdi ki bu saatte?
Kapıyı açtığımda karşımda Ali'yi görmeyi kesinlikle beklemiyordum. O da şaşkınlık ve gözlerindeki bariz özlemle bakıyordu. O an fark ettim bende onu özlemiştim. Sağ salim görmek ise paha biçilemezdi. Öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Ne yaptığımı fark edip gözlerimi çektim. Ne denirdi ki şimdi? Beni sevdiğini söylemiş benden aldığı cevaba inanmadığı için aramamı veya mesaj atmamı beklemişti. Bense Fransa'ya dönmüştüm.
Gözlerinin hâlâ bende olduğunu hissederek kapıyı biraz daha açtım. Kısık çıkan sesimle hoş geldin diyebildim, duyduğundan emin değilim.
"Hoş buldum baş belası." dedi, duymuştu. Ne diyeceğimi bilmiyorum kitlenmiştim resmen. Kapıyı açtığımda herkesi görmeyi beklerdim fakat Ali aklıma gelmezdi. Sahi görevde değil miydi? Hafifçe öksürüp "Herkes bahçede." diyebildim. O önden giderken bende mutfağa gidip tepsiyi alacaktım ama Ali beni durdurdu.
"Yüsra." Ne hissettiğini bilmiyordum ama sesinde özlem vardı.
"Efendim."
"Neyse, ben gideyim." dedi ensesini kaşıyarak. Sonra da gitti. Arkasından bakakaldım, gerçekti değil mi, buradaydı? Ellerim titriyordu, yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. O gerçekten buradaydı. Ailesi ve arkadaşlarıyla buluşmasını kaçırmak üzereydim bende. Ellerim titrese de dikkatle tepsiyi tuttum.
Bahçeye girdiğimde Ali, ağabeyimle sarılıyordu. Herkes hem şaşkın hem mutluydu benim gibi. Tepsiyi masaya bıraktıktan sonra yanlarına gittim.
Sevda teyzem "Hani haftaya gelecektin oğlum?" diyerek sitem etti.
"Sürpriz yapmak istedim annem, sizde Yusuf'un geldiğini söylemediniz bana."
"Bizde bugün geldik o yüzden. Senin geleceğinden ise hiç haberimiz yoktu."
"Boş verelim şimdi. Poyraz sağ salim geldi ya." Babamın sözleriyle şükürler olsun diye fısıldadım, tek ben değildim şükreden tabii.
Sarılma faslı bitince Ali Sevda teyzemin yanına oturdu. Herkes oraya toplanmış Ali'nin sözlerini dinliyordu ben dahil. Arada bir gözleri beni buluyor hemen çekiyordu. Sadece üç gün kalacaktı. Bizi görmek için gelmişti. Ağabeyimin olması da çok mutlu etmişti tabii.
Biraz zaman geçtikten sonra Ağabeyim, Yiğit ağabey ve Ali birlikte dışarı çıkacaklarını söyleyince Zeynep ablamın ısrarlarıyla biz de onların peşine takıldık. Önce hayır deseler de ikna etmiştik. Ben bir şey söylemesem de Ali tamam demişti vakit kaybetmeden. Berna ve Serra ise gelmek istemediler. Gece dışarı çıkmayı sevmezler zaten. Şaşırmadım istememelerine.
Yazlık evine yakın küçük tatlı bir mekan vardı. Yürüyerek oraya gidecektik. Erkekler üçlü olarak önden giderken bizde kol kola girmiş arkalarından yürüyorduk. Ara sıra arkaya bakıp bizi kontrol ediyorlardı.
Zeynep ablam "Ağabeyimi o kadar çok özledim ki kızlar. Şükürler olsun sağ salim geldi. Keşke daha fazla kalsaydı." dediklerini Adéle'e çevirip Zeynep ablama döndüm.
"Şükürler olsun Zeynep abla." dedim. Kendi aramızda konuşarak yürümeye devam ettik. Biraz sonra Zeynep ablam Ali'nin yanına gidip beline bir kolunu sardı. Ali de karşılık verip başından öptü kardeşinin. Bu hallerine tebessüm ettim. Ağabeyim ve Yiğit ağabey önden yürümeye başladılar.
Adéle bana bakıp Ali ve Zeynep ablamı gösterdi gözleriyle.
"Sende özledin bence Poyraz ağabeyi." Hemen ağabeyi olarak görmeye başlamıştı. Başımı salladım. Yalan söylemedim, özlemiştim çünkü.
"Biliyordum sevdiğini. Anladın değil mi sende seviyorsun onu." Şaşkınlıkla Adéle'e baktım. Başımı sallamamdan sevdiğimi mi çıkarmıştı.
"Ne alakası var Adéle! İyi olduğu için sevindim sadece bunca yıl tanışıklığımız var sonuçta."
"Kesin öyledir canım. Neyse ben Zeynep'e bir şey soracağım, önden gidiyorum." Ne? Birden ne geldi aklına acaba Adéle, ne soracaksın?
Bir şey söylememe izin vermeden gitti. Önde oldukları için ne konuştuklarını duymasam da Zeynep ablamın koluna girmiş gidiyorlardı.
Ali de benim gibi yalnız kalınca arkasına bakıp durdu. Beni bekliyordu ama ben kıpırdamıyordum. Nasıl gidecektim onun yanına? Ah Adéle alacağın olsun bilerek yapmıştı! Sırf Ali'yle yalnız kalayım diye.
"Daha ne kadar orada duracaksın?" Ali'nin konuşmasıyla yavaş yavaş yürümeye başladım. Yanına varınca durdum. O da yürümüyordu. Aramızda bir adımlık mesafeyle yan yana duruyorduk. Neden beklediğimizi bilmiyordum ama gitmek istemiyorum da.
Ali'ye bakmak için başımı kaldırdım. Kahverengi gözleri sokak lambasının ışığında parlıyordu. Siyah saçları dağılmış alnına dökülmüştü bir tutamı.
Bana bakarken sanki gözlerinde mutluluk vardı. Dudaklarında manidar bir tebessümle konuşmaya başladı.
"Nasılsın baş belası?" Bende tebessümle cevap verdim. Baş belası demesini özlemiştim galiba.
"Elhamdülillah, sen nasılsın?" Gözlerimi çekip cevapladım.
"Bilmem, gözümün kulağımın telefonda olduğu sonra da geldiği gibi habersiz giden birinin hasretiyle günleri geçen biri nasıl olursa öyleyim."
"Ali," ne diyeceğimi bilmiyorum ki? Allah'ım yardım et.
"Senden hâlâ bir cevap bekliyorum baş belası. Olmaz deme lütfen." Tamamen bana dönüp çok yakın olduğumuz için bir adım geri çekildi.
"Cevabım değişmedi."
"Bak her şeyi bırak. Mesele aramızdaki ülkeler değil kalplerin birbiri için atması Yüsra. Senin kalbin benim için atıyor mu?" Cevap vermeden kaçtım. Evet arkama bakmadan kaçtım. Başka ne diyecek sözüm ne de yapacak bir şeyim yoktu çünkü.
Yalnız kaldığımız ilk an beni sevdiğini çok güzel bir şekilde dile getirmişti yine. Bense cevapsız bırakıp gittim. Gerçekten beni seviyordu. Olmazlarla sığınıp kaçsam da vazgeçmeyip tekrar tekrar söylüyordu.
Arkamdan Yüsra diye seslense de dönmedim tabii ki. Adéle'in benden çekeceği vardı.
Mekana gelmiş kapıda bizi bekliyorlardı. Nefes nefese yanlarında durdum. Hızlı yürüdüğüm için nefes nefese kalmıştım.
"Yüsra ne oldu kardeşim nefes nefese kalmışsın?" Ağabeyimin sorusuyla ona döndüm.
"Yok bir şey ağabey size yetişelim derken hızlı yürüdüm ondan."
"Evet kardeşim size yetişmek için hızlı yürüdü de ondan." dedi Ali. Hemen gelmişti, zaten benim bir adımım onun üç adımı eder. Arkamda olduğunu bildiğim için onlara dönüp "Hadi girmiyor muyuz?" dedim. Daha fazla burada durursam kalpten gidecektim Allah korusun!
Ali'nin sözlerine güldüler benim aksime. Adéle'e tersçe baktıktan sonra kafeye girdik. Burası genelde yazları açık olurdu ve bizde arada gelirdik. Güzel bir yerdi ve tamamen helal sertifikalı olduğu için güveniyorduk.
Altı kişilik bir masaya oturduk. Nasıl oldu bilmiyorum ama Ali'ye karşı karşıya oturmuştuk. Adéle'le ağabeyim, Zeynep ablamla ise Yiğit ağabey karşı karşıya oturdu.
Herkes kendi arasında konuşurken Adéle'in kolundan tutarak yaklaştırdım.
"Bu yaptığını unutmayacağım canım. Elime düşeceksin illaki." Dişlerimin arasından fısıldayarak konuştum. Beni hiç takmayıp cevap verdi.
"Ne güzel işte Yüsra. Konuşmuş oldunuz, söyledin mi sevdiğini." Allah'ım ya!
"Bana bak Adéle beni daha fazla sinirlendirmeden önüne dön en iyisi." Sırıtarak yanındaki Zeynep ablamla konuşmaya devam etti.
Başımı kaldırınca Ali'nin bana baktığını gördüm. Ben gözlerimi kaçırmama rağmen hâlâ baktığını hissediyordum.
Garson gelince siparişlerimizi verip beklemeye başladık.
Ali'nin bakışlarından kurtulmak için cebimden telefonumu çıkarıp ona baktım. Ara sıra hâlâ bana bakıyor mu diye kontrol etmek için başımı kaldırdığım da göz göze gelmiştik. Benim bu halime gülüp başını önüne eğdi. Resmen yakalanmıştım ya!
Garson içeceklerimizi getirip masaya bıraktı. Herkes kendi içeceğini alınca sohbet kaldığı yerden devam etti.
Geç olduğunu fark edince ailelerimiz merak etmesin diye mekandan çıktık. Yiğit ağabey ve ağabeyim önden Adéle ve Zeynep ablam birlikte onların arkasından çıktı. Ali ve ben ise arkada kalmıştık. Benim geride kalma sebebim sakarlık yapıp çantamı düşürmem ve içindekilerin dökülmesiydi. Ali ise beni bekliyor olmalı.
Çantamı topladıktan sonra koşar adımlarla dışarı çıktım. Ali'nin bana yetişmesi zor olmadı tabii.
Bu sefer yanımda değil arkamdan yürüdü. Adım sesleri güvende hissettirirken sesini duydum.
"Umarım hiçbir şey için geç kalmazsın baş belam."
Bölüm Sonu...
(...)
Selamün aleyküm herkese...
Nasılsınız?
Yeni bölüm haftanın son günü geldiği için özür dilerim. Sizi bekletmek inanın hiç istemiyorum. Hakkınızı helal edin lütfen.
İnşaAllah beğenmişsinizdir...
Yazım yanlışım varsa affola...
Nasıl buldunuz bölümü? Neler olacak dersiniz?
Poyraz Ali geldi. Yüsra'nın reddetmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
En sevdiğiniz sahne 👉🏻
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻
Diğer bölümü daha kısa sürede yazıp atacağımdan emin olabilirsiniz. Yazmak için çok heyecanlı olduğum ve taslağı olan bir bölüm çünkü. Bir de zaman atlaması olacak, bilginize...
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN!!!
SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!
SİZİ SEVİYORUM 💙...
Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın lütfen. Kitaplarımdan yeni bölüm bildirimi almak için onları da takip edin.
Instagram: gizemli_yazardemir0
Selam ve dua ile kendinize iyi bakın...
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...
Gizemliyazardemir0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |