25. Bölüm
Gizemliyazardemir01 / YÜSRA / 19.Bölüm

19.Bölüm

Gizemliyazardemir01
gizemliyazardemir0

"...Benim kalbimde sana emanet artık, ona iyi bak. Seviyorum seni..."

"Yüsra senin kalbime zorun var gerçekten! Ne zamandır bu kadar açık sözlüsün?"

"Söyle dedin söyledim Ali! Bir şeyi de beğenmiyorsun!"

"Hastayım ben hatta ölümden döndüm. Neden bağırıyorsun?"

"Senin yüzünden!" Sinirle kollarımı göğsümde birleştirdim. Sanki onun benim kalbime zoru yoktu! Ama bir yandan da haklıydı, ona bağırmamalıydım. Dediği gibi ölümden döndü çünkü.

"Özür dilerim."

"Özür dilerim."

Aynı anda özür dilememizle gülümsedim.

Ali de tebessüm ederek "Kalp kalbe karşıymış. Bende seni çok seviyorum Yüsra." Az önceki atışmayı tekrar başlatmamak için gözlerimi çektim.

"Özür dilerim, bağırmamalıydım." Dediğini duysam da özrümü tamamlamak istedim. Tabii kalbimin hızlı atmasına bir çarem yoktu. Aslında Ali'nin yanına bir yatak daha koyabilirlerdi benim için. Çünkü Ali'nin beni utandırmaktan vazgeçmeyeceğini adım kadar iyi biliyorum. Ömür boyu da yaşayacağım Allah izin verirse.

Ali başını iki yana salladı sorun yok der gibi. Ne kadar tartışma içinde olsakta çoğu zaman birbirimizi dinlemeyi başarıyorduk. Ben bu adamla bir yola adım atıp Allah'ın razı olduğu bir evliliğim olsun istiyorum. Tabii ki karşımıza zorluklar çıkacak, engeller ve imtihanlar eksik olmayacak bize düşen ise sabır ve sevgiyle Allah'a güvenerek bu yolda ilerlemek, başaracağız inşaAllah.

"Yüsra iyi misin?" Ben bundan sonra ne olacak diye düşünürken boşluğa takılı kalmıştı gözlerim.

"İyiyim sadece düşünüyordum."

"Neyi düşünüyorsun?"

"Ne zaman tamamen iyileşeceğini." Düşündüklerim arasında başta onun sağlığı vardı.

"İki güne kalkarım ayağa Allah'ın izniyle." Ali'ye sen uzaylı mısın bakışları attım. Çünkü ölümden dönmüş, zorlu bir ameliyat ve yoğun bakım süreci geçirmiş bir insan iki güne ayağa kalkarım diyemezdi, dememeliydi.

"Ben gidiyorum o zaman iki gün sonra görüşürüz, ne de olsa sen insan değilsin, zorlu bir ameliyattan çıkıp birkaç saat sonra uyandın iki güne de ayağa kalkarsın dimi?!" Cevap vermesine fırsat vermeden devam ettim.

"Sen, sen beni gerçekten delirteceksin! Nasıl hemen ayağa kalkacağını düşünüyorsun anlam veremiyorum. Nesin sen demir adam mı?"

"Demir adam değilim ama askerim güzelim. Bünyem daha kötüsünü gördü. Bu ne ki?"

Güzelim dedi! Takılman gereken nokta bu mu? Daha sonra düşüneceğim bunu.

"Evet askersin ama insansın neticede. Vücuduna bu kadar kötü davranma."

"Dedi küçükken üzerimde her gördüğü şeyi deneyen kız." Şaşkınlıkla bakakaldım.

"Sence de vücuduma kötü davranan sen değil miydin?" Göz kırptı. "Oda yetmedi kalbime de yapmadığın kalmadı."

Yerin altına nasıl girilir? Uygulamalı olarak görmek isteyen gelsin.

"N-ne diyorsun ya?! Senin kafada gitmiş." Küçükken Ali'ye yaptıklarım gözümün önünden geçerken bunu söylememde tuhaf ama neyse.

"Ben gidiyorum çok kaldım zaten." Gidecekken seslendi. Keşke Fransa'ya gittiğimde de durdursaydı, en başında.

"Güzelim," iki oldu. "Hiçbir şey senden kıymetli değil. Biliyorum kafanda milyonlarca soru var. Ne yapacağını, bundan sonra ne olacağını bilmiyorsun. Beni böyle görmekte kendini suçlu hissettiriyor, geç kaldığını düşünüyorsun ama öyle değil. Ne herhangi bir suçun var ne de geç kaldın. Ben seni yine beklerdim, beklerim çünkü geleceğini biliyorum, hep geldin. Kafandaki soruları, yüzündeki hüznü bir kenara at ve güzelce dinlen. Ben her zaman yanında olacağım ve sorunları çözeceğiz Allah'ın izniyle." Beni bu kadar iyi tanıması karşısında gözlerim doldu ama ağlamayacaktım. Son kez burada kalmak için şansımı denemek istedim.

"Teşekkür ederim Ali. Peki burada kalabilir miyim?"

"Maalesef küçük baş belası. Dinlenip geleceksin tamam mı?" Uzatmadan tamam dedim.

"Kendine dikkat et. Allah'a emanet ol."

"Sende, dediğim gibi hiçbir şeyi kafana takmadan dinlen." Gülmesemesinin ışıltısı gözlerine ulaştı. Aynı şekilde karşılık verip tamam dedim.

Odadan çıktığım anda onu tekrar görmek istedim. Özlem ne kadar çabuk etrafımı sarmıştı böyle.

Dediği gibi şimdilik sonrası için ne yapacağımızı düşünmeyecektim. Her şey yoluna girerdi eninde sonunda. İnşaAllah çok fazla yara almadan olurdu.

Diğerlerinin yanına gittiğimde herkesin gözü benim üstümde, ne söyleyeceğimi bekliyorlardı. Derin bir nefes alıp Yiğit ağabeyimin haklı olduğunu söyledim. Bir umut başka bir şey söylememi bekleselerde biliyorlardı içten içe Ali'nin izin vermeyeceğini.

Yiğit ağabeyim dışarıya kadar bize eşlik etti. Ben, Nehir abla Osman ağabeyle birlikte onun arabasına bindik. Diğerleri de başka bir arabaya bindiler.

Daha önce gelmediğim bir şehirde dün tanıştığım insanlarla birlikte onların evinde kalacaktım. Ali güvendiği için bende güveniyordum tabii ama sadece çekiniyordum. Onlarda ilk kez gördükleri birine evini açıyordu. Zaten Nehir abla tek kalıyormuş ona yoldaş olacağım için ikisi de mutluydu.

Sessiz geçen yolculuktan sonra araba durdu. Arabadan inince ayaküstü Osman ağabey ve Nehir abla vedalaştı. Bende baş selamıyla karşılık verdim. Biz evden içeri girip kapıyı kapatana kadar Osman ağabey gitmemişti. Sonra da arabanın sesinden gittiğini anladım.

Ben kapının önünde öylece bekliyordum. Nehir abla "Hadi canım kabanını çıkar, çantanı da ver istersen." deyince kendime gelip dediğini yaptım.

O önden ben arkadan salon olduğunu tahmin ettiğim odaya ilerledik. Eliyle oturmamı işaret edip "Aç mısın hemen hazırlayayım." diye sordu.

"Aç değilim sağol Nehir abla."

"Ne demek canım. O zaman çay koyuyorum sohbet ediyoruz. Bu gece uyku tutmaz çünkü." Tamam diyerek odadan çıkışını izledim. Telefonumu çantamdan çıkarıp bildirimleri kontrol ettim o sırada.

Annem yine aramıştı ağabeyimde öyle. Şimdi ne söylecektim ki? O yüzden önce Adéle'in mesajına baktım.

Adéle🤍: Yüsra annen yine aradı. Biraz gezdiğimizi ve yorgun olduğumuzu söyledim. Haberin olsun. Dikkat et kendine.

Siz: Tamamdır canım, sende.

Adéle'le olan sohbetimizden çıkıp ağabeyimle olan girdim. İyi olduğumu, yorgun olduğum için dönemediğimi, annemle konuştuğumu yazıp gönderdim. Af Allah'ım ben bunları nasıl açıklayacağım ilerde?! Resmen yalan söylüyorum aileme. Yorgundum evet ama yine de kendimi kötü hissediyorum çünkü yanlış. Bir müslümana yakışmayacak şeyi yapıyorum. Belki de eve döndüğüm zaman her şeyi açıklamam gerekiyordu. Yoksa bu vicdan azabıyla yaşayamam, ailem her şeyden daha önemli ve önde gelir.

Allah'ım affet.

"Yüsra." Nehir ablanın seslenmesiyle irkildim. Ne ara gelmişti bir fikrim yoktu.

"Efendim."

"İyi misin canım? Seslendim seslendim duymadın."

"Dalmışım kusura bakma abla."

"Estağfurullah ne kusuru." Gelip yanıma oturduktan sonra "Poyraz ağabey için endişelisin doğal olarak ama çok şükür iyi şu an değil mi?" Ali'yle aramızda bir şey olduğunu düşünmüş olabilirler, timde öyle. Böyle düşünmeleri de çok normaldi.

"Çok şükür," diye mırıldandım ne diyeceğimi bilmiyordum. Derin düşüncelere dalmamın bir sebebi de oydu elbette ama iyiydi.

Nehir abla yine ne zaman getirdiğini bilmediğim atıştırmalıkları önüme koydu.

"Çay hazır olana kadar atıştır biraz." Başımı sallayıp tabaktaki bisküviden bir tane aldım. Nehir abla da aynını yaptıktan sonra çaya bakmak için mutfağa gitti. Elimde çaydanlık ve iki bardak olan tepsiyle gelince tepsiyi alıp yardımcı oldum. Bardaklara çay doldurduktan sonra ortamızdaki sehpaya koyup yanıma oturdu.

Sessizliği Nehir ablanın tereddüt dolu sesi bozdu.

"Yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum." Ne soracağını tahmin etmek zor değildi. Ne cevabı vereceğimi de bilmiyorum ama başımı salladım sorması için.

"Poyraz ağabeyle aranda ne var? Lütfen yanlış anlama sadece merak ettiğim için soruyorum cevap vermene gerek yok. Neden sordum ki? Gerçekten özür dilerim Yüsra." Soruyu sorduktan sonra pişman olması aynı anda gerçekleşti. Neden sorduğu için kendine kızarken anlaşıyla gülümsedim. Bunu merak etmesi çok doğaldı.

"Özür dilemene gerek yok Nehir abla. Anlıyorum." Cevap vermene gerek yok demişti ama söyleyecektim.

"Biz..." Ee "Yani Ali'yle birbirimizi seviyoruz." Utançtan yerin dibine girmek istiyorum. Neden böyle çat diye söylediysem!

"O belli canım." Nehir ablanın imalı sesiyle başımı biraz daha eğdim.

"Yüsra utanacak bir şey yok. İnan seni utandırmak için de söylemedim sadece Osman Poyraz ağabeyin sözlüsü veya nişanlısı olduğunu söylemedi. Sende birden gelip Poyraz ağabeyin durumunu öğrendiğinde bayıldığın için."

"Zaten söz ve nişan gibi bir durum yok. Her şey çok yeni gelişti diyebilirim, biraz karışık." Aman der gibi elini salladı.

"Neyse canım başka konulardan konuşalım sizin için her şey hayırlı olur inşaAllah." Kısık sesle amin dedim.

"Aa başını kaldır lütfen kendimi kötü hissediyorum sen böyle yapınca." Yüzümün kızardığına emindim ama yine de ona döndüm. Benim yüzümden kendini kötü hissetmesini istemem.

"Ha şöyle. Anlat bakalım kaç yaşındasın neler yapıyorsun? Seninle ilgili sadece adını biliyorum." Son dediyle ikimizde güldük. Doğru düzgün konuşup tanışamamıştık.

"Yüsra Karaca, 19 yaşındayım bir ay sonra 20 olacağım inşaAllah. Fransa'da yaşıyorum ailemle, orada yazarlık okuyorum. Bu kadar." Nehir ablanın yüzünde büyük bir şaşkınlık oluştu. Yaşımı tahmin ediyordu belki ama bu kadar küçük olduğumu düşünmüyor olmamlıydı.

"Şimdi sen Fransa'dan Hakkari'ye Poyraz ağabey için mi geldin? Vay be!" dedi. Anlaşılan takıldığı yaşım değil Fransa'dan buraya gelmemdi.

"Evet hemen geri dönecektim ama böyle bir durumla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim."

"Olsun canım geç olmadı çok şükür. Bu arada tam yaşın gösteriyorsun." Buna ne denir ki? Allah'tan ben konuşmadan devam etti.

"Peki Poyraz ağabeyle nasıl tanıştın? Bildiğim kadarıyla Poyraz ağabey İstanbul'da oturuyor."

"Ben küçükken komşuyduk sonra biz Fransa'ya taşınınca uzaklaştık ama bağımız hiç kopmadı aile olarak. Ağabeyim, Yiğit ağabey ve Ali çok iyi arkadaşlar zaten. Öyle."

"Anladım canım bence çok yakışıyorsunuz." Gülerek konuşunca bir şey demedim sadece tebessüm ettim. Önümdeki bardaktan bir yudum alıp yerine bıraktım.

"Şimdi de ben kendimi tanıtayım." Olur diyerek devam etmesini bekledim.

"Nehir Arslan, 25 yaşındayım. Bir yıl önce buraya atandım, devlet hastanesinde hemşirelik yapıyorum. Osmanla tanışmam yaralandığı bir gün hastaneye pansuman için gelmesi oldu. Sonra onun hakkında araştırma yaptım ve takip ettim denilebilir. Ona karşı hislerim artınca konuştum, onu sevdiğimi söyledim ve red cevabını aldım." Sanki o anı tekrar yaşıyor gibi önündeki bardağa bakıyordu yüzümde ise tatlı bir tebessüm vardı.

"Anlayacağın Osman'ın peşinde çok koştum Yüsracım ve kazanan ben oldum." Osman ağabeyin sevgisini kazandığı için bu galibiyetten çok mutlu olduğu belli oluyordu.

"Peki ailen ne dedi?" Merak ettiğim diğer soruyu sordum. Az önceki tatlı tebessümünün yerini hüzünlü bir tebessüm aldı.

"Osman asker olduğu için istemediler başta. Sorunlar yaşadım yani. Sonra benim haberim olmadan Osman ailemin yanına gitmiş, beni çok sevdiğini ve evlenmek istediğini söylemiş. Duyunca çok şaşırmıştım. Önce bana bile yüz vermeyen adam gidip ailemle konuşuyor benim için. Tabii babam yine kızsa da sonunda kabul ettiler ve benim mutluluğumla mutlu oluyorlar."

"Asker eşi olmak zor tabii."

"Zor olduğu kadar gurur verici de."

"Doğru." Nehir abla çay bardağını sehpaya bırakıp elimi tuttu.

"Canım bak bugün yaşadığın şeyin gerçeğini yaşayabilirsin bir gün ama bu demek değildir ki hiç mutlu olmayacaksın, yüzünüz gülmeyecek diye. Bende yaşayabilirim belki ama şehit eşi olmak paha biçilemez. Şimdi böyle dedim diye hemen kötü de düşünme, Allah sizi birbirinizin kaderine yazdıysa güzel günleriniz olacak inşaAllah."

"Amin, Allah razı olsun Nehir abla."

"Senden de. Hadi çayını soğutma." diyerek elini çekti. Biraz daha sohbet ettikten sonra uyumak için bana misafir odasını gösterdi. Pijama takımı da verdikten sonra odadan çıktı.

Şalımı ve gözlüğümü çıkarıp yatağa oturdum. Başımı ellerim arasına alıp düşünmeye başladım. Ne olacak bundan sonra? Ali ne zaman iyileşecek? Ben dayanabilir miyim bir daha onu böyle görmeye?

"Allah'ım yardım et. Ali sağlığına kavuşsun hemen. Kalplerimize ferahlık ver." İçimden inşirah süresi okuyup dua ettim. Yatsı namazını hastanede kıldığım için pijamaları giyip yatağa uzandım.

Ali ne demişti uyu ve dinlen, ben hallederim. O diyorsa yapar.

(...)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar'ın anlatımı ile-

"Oğlum hâlâ inanıyorum ya! Gerçekten Yüsra geldi." Poyraz Ali herkes gittikten sonra odaya giren Yiğit'e bir kez daha şaşkınlığından bahsetti. Yiğit ise kaç kez söylediğini sayamamıştı.

"Anladım lan anladım. Az sus yorgun değil misin? Uyu." Bıkmışlıklıla arkadaşına susmasını söyledi ama hiç susacak gibi değildi Poyraz.

"Adam ölümden döndüğünü değil de Yüsra'yı konuşuyor." Kendi kendine söylenmesi Poyraz Ali'nin umrunda değildi çoktan hayallere dalmıştı.

"Bunlar iyi günlerin zaten Yusuf öğrenince ne yapacaksın acaba?"

"Sevdim diye korkacak değilim Yiğit. Çıkıp karşısına ben söyleyeceğim Yüsra'yı seviyorum diye."

"Helvanı fıstıklı mı istersin fıstıksız mı? Ona göre hazırlatayım." Poyraz Ali güldü.

"Kalsın kardeşim sağol yine de!" Yiğit kötü bakışlarını yolladı dostuna.

"Ben bilmiyorum tamam mı? Yusuf'un arkasından iş çevirmiş gibi olmak istemem." Böyle dese de yanında olacağını biliyordu Poyraz Ali.

"Hemen de sat dostunu zaten."

"Sen benim dostumsun da Yusuf neyim Poyraz? Şimdi senin yanındayım öğrenince de bilmiyorum." Poyraz Ali dudaklarını büzdü.

"Bir bakmışsın ağzımdan kaçırmışım."

"Hain!"

"Sana çekmişim."

"Çok komik! Uyu lan artık."

"Sana ne! Uykun varsa aç koltuğu yat."

"Ne halin varsa gör Poyraz."

"İyi geceler."

"İyi geceler diyor birde! Senin yüzünden ömrüm koltuk larda geçti zaten." Yiğit'in söylenmesine güldü. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Yiğit'e seslendi.

"Yiğit uyudun mu?"

"Yine ne var Poyraz?"

"Ben buradan çıktıktan hemen sonra Yusuf'la konuşacağım." Yiğit duyduklarından sonra koltukta oturur pozisyona geçti.

"Önce Yüsra'yla konuş kız neye uğradığını şaşırdı zaten."

"Konuşacağım ama ne der bilmiyorum."

"Ne diyecek oğlum? O da konuşmanızı ağabeyinin bilmesini ister. Ama sen Yüsra'yı göremezsin bundan sonra." Sonda sırıtarak baktı Poyraz Ali'ye.

"Ne tepki verir sence? Ya ailelerimiz? Allah'ım içinden çıkılmaz bir durum." Ellerini saçlarının arasından geçirdi.

"Öyle ama Yusuf hariç diğerleri sevinir bence. Ailecek tanıyorsunuz birbirinizi sonuçta. Yüsra'nın ailesi seni oğlu, senin ailen de Yüsra'yı kızı gibi görüyor. Özellikle Sevda teyzem çok sevinir sonunda evleniyorsun diye."

"Annem dediğin tepkiyi verebilir ama diğerlerinden emin değilim."

"Bir yolunu bulacaksın o zaman."

"Biraz yardımcı olsan ölmezsin!"

"Daha ne yapayım lan!"

"Sanki bir şey yaptın?!"

"La havle... Poyraz biz niye tartışıyoruz neyse boşver benim uykum var. Sende dinlen her şey yoluna girer Allah'ın izniyle."

"Demesi kolay zaten. Ben bu haldeysem Yüsra nasıldır şimdi?" Yiğit arkasını dönüp gözlerini kapattı. Umursamaz gibi davransa da arkadaşının daha fazla kendini kötü hissetmesini istemediği için olayı şakaya vurup içini rahatlatmak istiyordu. Ne kadar başarabilirse. Ama emin olmuştu ki Yüsra da Poyraz'ı çok seviyor ve onların yanında olacak.

Poyraz Ali Yusuf'un vereceği tepkileri geçirdi aklından.
Önce inanmaz Poyraz'ın ciddi olduğunu görünce de yumruk falan atardı en kötü! Daha fazlasını da yapabilirdi. Bir yandan ona da hak veriyor, kendinin de kız kardeşi var ve bir şeyle karşısına çıksa ne yapardı Allah bilir. Ama sonra razı gelirdi kardeşi mutluysa. En azından öyle düşünüyor.

(...)

Sabah namazını kıldıktan sonra gece geç saatlerde uyuyabildiğim için tekrar uyumuştum. Şimdi ise Nehir ablayla kahvaltı yapmış hastaneye gitmek için hazırlanıyorduk. Hazır olduktan sonra dışarı çıktık ve Osman ağabeyin dün bizi bıraktığı arabayla beklediğini gördüm. Nehir abla bahsetmemişti geleceğinden.

Ki haberi yoktu galiba çünkü şaşkınlıkla baktı.

"Biz giderdik neden zahmet ettin?"

"Ne zahmeti bizimkiler geçti bende sizi alayım dedim. Hadi binin." Osman ağabeye teşekkür ettikten sonra arabaya bindik.

Hastanenin önünde bizi indirdikten sonra arabayı park etti Osman ağabey.

Nehir abla "Sen git istersen canım ben Osman'la gelirim." Ona tamam dedikten hastaneye girdim.

Asansörle Ali'nin odasının olduğu kata çıktım. Odasının önünde kimse yoktu. Acaba gelmemiş miydi tim? Ama Osman ağabey önden gittiklerini söylemişti. Belki de odadaydılar. Dışarıda Nehir ablagilin gelmesini bekledim. Onlar gelmeden odadan Alp'in omzuna kolunu atmış Onur çıktı. Bayağı keyifli görünüyorlardı. Beni görünce kolunu indirip gülümsedi.

"Hoş geldin Yüsra komutanımda seni bekliyordu." Başımı salladım. Alp odaya geri döndü, sonra da hep birlikte dışarı çıktılar. Hepsiyle selamlaştık. Bir nevi benim yüzümden çıkmış gibi olmuşlardı ama ben istemedim çıkmalarını.

Onlardan aralık kapıdan Ali girmemi söyledi. Yiğit ağabey de çıkınca odaya girdim. Bari o çıkmasaydı.

Ali samimi gülümsemesiyle bana bakıyordu. Yatakta biraz doğrulmuş sırtını ardındaki yastığa yaslamıştı.

"Selamün aleyküm." diyerek konuştum yoksa bakışıp duracaktık.

"Aleyküm selam, hoş geldin tatlı baş belam." Gülümseyerek karşılık verdim.

"Ayakta kaldın otur lütfen. Kahvaltı yaptın mı?" Dediğini yaparak yan tarafındaki sandalyeye oturdum.

"Evet yaptım. Sen?"

"Bende yaptım güzelim." Üç oldu. Bana güzelim demesi yanlış olsa da hoşuma gidiyordu. Şimdilik bunu söylemeyi erteledim.

"Daha iyi misin?"

"İyiyim çok şükür. Sen nasılsın, rahat edebildin mi?"

"Ettim merak etme." Allah'ım biz neden konuşamıyoruz? Hiç olmadığım kadar çekingenlik yapıyorum şu an. Sanki karşımda yıllardır tanıdığım Ali değil de bir yabancı var gibi.

"Yüsra konuşalım mı artık?" Ali'nin sesiyle çekingenliği üzerimden attım. Sonuçta o yabancı değil bana.

"Konuşalım." diyerek onayladım. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Taburcu olduktan görevime hemen dönmeme izin vermeyecekleri için İstanbul'a gideceğim." Lafını kesip araya girdim.

"Dönme zaten, dinlenmen lazım." Önce şaşkınlıkla baksa da gülümsedi.

Gülerek "Tamam dönmüyorum hanımefendi," deyince bende başımı sallayıp güldüm.

"Aferin."

"Neyse. Eğer sende kabul edersen önce annemle konuşmak istiyorum bizi. Sende annene anlatırsın sonra da Yusuf'la konuşuruz. İstemezsen ben tek konuşabilirim Yusuf'la." Hemen mi konuşacağız. Tamam saklamak istemiyorum ama ailelerimizin tepkisinden de korkuyorum. Özellikle ağabeyimin.

"Ya ağabeyimle aran bozulursa benim yüzümden?" En korktuğum da buydu. Belki benimle de konuşmazdı ama halledeceğimi düşünüyorum ben. Ali ne yapar bilmiyorum. Hemen pes edecek değilim elbette. Ağabeyim ve sevdiğim arasında kalmak... çok kötü.

"Yüsra'm ben hallederim. İki yumruk atar biter."

"Ne diyorsun Ali ya?! Çözüm yumruk mu?"

"Yusuf'tan beklenmez mi sence?" Beklenir ama vurmasın Ali'ye.

"O zaman dediğin gibi yapıyoruz önce annelerimizle sonra da ağabeyimle konuşuyoruz birlikte."

"Emin misin ben tek konuşabilirim Yusuf'la. Hem önce benden duysun."

"Her şeyi tek başına mı göğüsleyeceksin Ali? Tek senin meselen değil. Ne olacaksa birlikte yüzleşiriz."

"Seni çok seviyorum güzelim." Afalladım. "Çok şanslı bir adamım, Allah'ın izniyle her daim yanımda duran bir eşim olacak." Benim de bir kalbim var ama!

Dört oldu bu arada :)

Ben bir şey diyemeden -diyebilecek durum da da değilim- kapı çalınmadan açıldı. Kim diye başımı kaldırıp baktım. Sarışın, uzun boylu, güzel bir kadın kapıyı kapattıktan sonra beni görmeden Ali'nin yatağına ulaştı ve sarıldı.

Ali'ye sarıldı! Benim bile dokunamadığım adama, benim sevdiğime, gözlerimin önünde sarıldı.

BİR KADIN ALİ'YE SARILIYOR!

Bölüm Sonu...;)

Selamün aleyküm herkese...

Bombayı bıraktım. 💥

Nasılsınız görüşmeyeli? Çok özlemişim sizi ve bölüm atmayı. 💗

Yazım yanlışım varsa affola...

Beğendiniz mi bölümü?? Sonda gelen kimdi sizce ve YÜSRA'nın ALİ'sine sarılmaya nasıl cüreet eder!!

Çok tatlı olmadı mı Yüsra Poyraz Ali? 😍

En sevdiğiniz sahne 👉🏻

Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻

Genel olarak nasıl buldunuz?

Yusuf'un tepkisi nasıl olacak dersiniz? Ay herkes öğrenecek. 🤭

Yüsra?

Poyraz Ali?

Yiğit?

Tim? 

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...

SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!

SİZİ ÇOOOOOKKK SEVİYORUM 💙...

Selam ve dua ile kendinize çok dikkat edin...

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum ❤️🌼...

 

Gizemliyazardemir0

 

Bölüm : 06.05.2025 20:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...