27. Bölüm
Gizemliyazardemir01 / YÜSRA / 21.Bölüm

21.Bölüm

Gizemliyazardemir01
gizemliyazardemir0

"Ali, ağabeyim gelmiş ne yapacağız? Bittik gerçekten bittik!" Ali olayın ciddiyetini anlayınca beni sakinleştirmeye çalıştı.

"Tamam sakin ol halledeceğiz Yüsra. Her şeyi konuşacağız Yusuf'la."

"Nasıl konuşacağız Allah aşkına? Ne diyeceğiz? Ağabey ben yine bir delilik yaptım Ali'ye onu sevdiğimi söylemek için Hakkari'ye mi geldim diyeceğim?" Elimle kafama vurdum biraz sert bir şekilde "Ah salak Yüsra! Sen niye durmuyorsun yerinde sanki!" Ali'ye döndüm "Ben niye böyleyim sence?" Anlamaz gözlerle baktı.

"Nasılsın?" Konuşmamı el kol hareketleriyle destekledim.

"Böyle işte, vurdumduymaz, yalancı, korkak ama deli cesareti gelen biriyim. Müslüman yalan söylemez, söylememeli ama benim hikayem bir yalanla başladı Ali. Bu çok yanlış, ailem bana bunu öğretmedi. Çok pişmanım. Yaptıklarım çizgiyi geçen son adımlardı." Gerçekten öyleydi, ben ne zaman bu kadar çılgın biri olmuştum anlamıyordum, tamam küçükken de deliliklerim oluyordu ama bu kadar değil.

"Yüsra!" Ali'nin yüksek çıkan sesiyle ona baktım.

"Kendine gel! Sen saydıklarının hiçbiri değilsin. Evet yalan söylemek yanlış ama anlatacaksın, anlatacağız. Ben her zaman senin yanındayım. Seni buraya kadar sürükleyen de bendim zaten." Değildim değil mi? Ben anne babamın yetiştirdiği iyi kızdım.

"Buradan çıkacağız İstanbul'a gideceğiz ve Yusuf'a her şeyi anlatacağız, yalansız, berrak olan gerçekleri. Tamam mı?" Biz ne ara bu kadar yakınlaşmıştık farkında değildim. Elimi uzatsam Ali'ye dokunabilirdim ama yapmadım. Koltukta geri kaymaya çalışınca yer olmadığını fark ettim o yüzden ayağa kalktım uzaklaşmak için. Ben ayağa kalkınca Ali de fark etmişti ne kadar yakın olduğumuzu. Biraz afallasa da kendine gelmesi uzun sürmedi.

"Özür dilerim, daha dikkatli olmalıydım." dedi eliyle ensesini kaşıyarak.

"Ben özür dilerim asıl." Gülümsedi. Sınırların farkında olup geçmemeliydik onları.

Ali de koltuktan kalkıp karşımda durdu. Az önceki sorusuna cevap bekliyordu.

"Anlatmasak olmaz mı?" Ali ters ters baktı. "Yani şimdi değil önce annemle konuşayım sonra ağabeyime anlatalım." Annem yanımda destek olurdu böylece.

Ali yerdeki telefonumu aldı, eğildiği için yarası acımış olmalıydı. Yanına gittim.

"Ben alırdım, zaten yaralısın neden eğiliyorsun?!"

Elini yarasının olduğu yere koydu. "Önemli değil," telefonumu uzatınca aldım. "Ben Yusuf'un arkasından iş çeviremem Yüsra. Ne olacaksa olsun ama bilsin."

"Ne yani ben ağabeyimin arkasından iş mi çeviriyorum? Tüm bu olanlar bunu gösteriyor değil mi? Ama bil ki yalnız değilim, sende benimlesin Ali!" Sanki ağabeyim bilmeden beni sevdiğini söyleyen bendim! Onun yaptıkları neydi?

"Ben öyle bir şey demedim Yüsra. Sadece uzatmayalım, her şeyi bilsin Yusuf, diyorum." Bende seni düşünüyorum ama yaranamıyorum demek ki! Tamam o zaman ne olacaksa olsun.

"Tamam öğrensin ağabeyim. Artık yeni yara mı açılır vücudunda, olan yaran mı kanar bilmiyorum Ali! Sen istedin."

"Emin ol hiçbiri seni kaybetmekten kötü değil." Dedikleri ile öylece kaldım. Seni kaybetmekten kötü değil, benim için her şeyi göze alıyor. Allah'ım bu çok değerli bir şey. Sevdiğin insan tarafından değer görmek... harika bir duygu. Ali beni sevdiğini bu kadar belli ederken, kendinden eminken ben nasıl korkabilirim ki? Evet ne olacaksa olsun artık. Ama hayırlısı olsun.

Sözlerinden eminken "Gerçekten mi?" demekten alamadım kendimi. Bu çocuksu halime tatlı tatlı gülüp "Gerçekten," dedi usulca. Biz öylece birbirimize bakarken Yiğit ağabey girdi odaya, kapının açık olmasına sevindim. Onlar bana bir şey söylemeden odadan çıktım. Ali'nin üzerini değiştirmesine yardım edecekti Yiğit ağabey. Dışarıda bekledim ikisini. Acaba söyler miydi ağabeyimin geldiğini Yiğit ağabeye. Söylese belki yanımızda olup ağabeyimin aksi bir şey yapmasına engel olabilirdi. Ya hiç karışmaz ağabeyimle arasının bozulmasını istemezdi. Bu durumda Yiğit ağabey de iki arkadaşının arasında kaldı. Hangisinin yanında olacağına o karar verecekti.

Ellerim terliyor, üzerime sildikçe azalmak yerine artıyordu sanki. Adéle'in sözleri tekrar ediyordu sürekli. Neden gelmişti acaba? Annemde bir şey söylemedi hiç, kızlarda. Ağabeyimin gelmesi zordu, iş yeri sıkıntılar çıkarırdı bu konuda. İzin alması için mesaiye kalması gerekirdi çoğu zaman. Birkaç kez ayrılmak istediğini söylese de sözleşmenin bitmesini bekliyordu. Yine de çıkmak istese de tazminat ödemesi lazımdı. Babam öderiz çık şu işten dese de ağabeyim kabul etmiyordu tabii ki. Babasından bile para almıyor adam! Kendi yüzünden de borçlanmasını istemiyor. Zaten neden gitmiştik Fransa'ya, ne işimiz vardı orada? Hiç sevmiyorum ya, sevmeyeceğim de. Orada bize yaşattıklarını unutamazdım. Annemle babam da gelmek istiyordu, temelli Türkiye'ye dönmek... Ama olmuyor, onların da elini kolunu bağlayan bir şey vardı ve biz çocukları olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Ağabeyimin de haberi yoktu, olsaydı eğer bir çözüm bulmaya çalışırdı. Sadece anne babamıza belli etmiyorduk çektiğimiz sıkıntıları bizim yüzümüzden kendilerini suçlamalarını istemiyorduk. Çoğu zaman anlarlardı zaten.

Fransa'nın bana kattığı güzel olan tek şey Adéle'le olan arkadaşlığımızdı. İyi ki onunla dost olmuştum.

Sonunda odanın kapısı açılınca düşüncelerimden sıyrıldım. Ali'nin üzerinde ince bir kazak ve hırka vardı, gri eşofmanıyla yaralı olduğu belli oluyordu. Yürümekte de biraz zorlanıyordu. Bu halde neden hastaneden çıkmak istediğini anlamıyorum. Tutturdu hayırlı iş diye! Önce iyileşmeye bakmıyordu.

Konuşmadan hastaneden çıktık. Bahçeye geldiğimizde tim ve Nehir abla karşıladı bizi. Gitmeden onları gördüğüm için mutlu oldum. Kısa sürede sevmiştim hepsini.

Tim Ali'nin onlara hâlâ sinirli olduğunu biliyordu ama buradan ayrılmamış, komutanlarını bırakmamışlardı. Ali onları görünce hafif bir tebessüm ederek konuştu. "Sizinle sonra görüşeceğiz." deyip sırayla sarıldı herkesle. Yiğit ağabeyle de sarılıp vedalaştılar. Bende Nehir ablayla sarıldım, kısacık zamanda çok sevmiş, gerçekten ablam yerine koymuştum.

"Yine gel tamam mı canım?" Ayrılınca gülümseyip "İnşaAllah Nehir abla, seni de beklerim." dedim. Oda benim gibi inşaAllah dedi. Timle de uzaktan selamlaşıp, vedalaştım. Ali buraya geri döndüğünde gözüm arkada kalmayacaktı.

Üçümüz arabaya binip ayrıldık hastanenin bahçesinden. Yiğit ağabey "Yusuf'a anlatacak mısınız?" diye sorunca olabilecekler gözümün önünde canlandı.

Ben bir şey söylemedim Ali cevap verdi.

"Anlatacağız," önde olduğu için yüz ifadesini göremiyordum.

"İyi Allah yardımcınız olsun!" dedi çıkışarak. Ali de sertçe "Sağ ol!" deyince başka bir şey konuşmadılar. Bende akan yolu izledim akmak isteyen yaşlarıma engel olup. Yiğit ağabeyde yanımızda olmayacaktı. Ağabeyimi kaybetmekten çok korkuyorum. Ali'yle dostluğunun bitmesinden çok korkuyorum. Ne zor bir durumun kalmıştık böyle!

Ne açıklama yapacaktım? Fransa'dan Hakkari'ye geldiğimi daha doğrusu neden geldiğimi nasıl söyleyecektim? Keşke biraz daha zamanımız olsaydı.

Havaalanında duran arabadan indik. İşlemleri hallettikten sonra uçağa bindik. Uçak bizi bir bilinmezliğe götürüyordu. Ailemin yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyorum, hepsine yalan söylemiştim. Onlar beni Adéle'in babasının evinde sanarken ben Hakkari'de Ali'nin yanındaydım. Üstelik burada yaşadıklarım da çok zordu. Ali'yi kaybetmekle karşı karşıya gelmiştim. Kaybetmiştim hatta...

Ailem mi? Sevdiğim mi? Bu ikilemde kalmazdım değil mi? Ne anne babam ne de Ali beni böyle bir şeyin içine sürüklemezdi. Ya ağabeyim? O kesin bir seçim yapmamı isterdi. İstememesi için dua ettim. Karar veremezdim, Ali'yi bir kez kaybetmiştim bir daha olmazdı. Ailem, benim canım, her şeyim onlar beni anlardı, biliyorum. Hem sevmek suç değil ya! Babam da sevdi annemde sevdi. Bende sevdim onlar gibi. Her şey güzel olacaktı Allah'ın izniyle. En azından temennim ve duam bu yönde.

"Yüsra," Ali adımı seslenince ona baktım "Efendim." dedim.

"Yüzün bembeyaz oldu. İyi misin, bir yerin mi ağrıyor?" Olacakları düşününce yüzümün haline şaşırmamalıydı. Yine de tebessüm ettim, beni düşünerek üzülmesini istemiyorum. Allah bilir onun aklından neler geçiyordu?

"İyiyim merak etme. Sen nasılsın, yaran acıyor mu?" Oda gülümsedi.

"Acımıyor," tek kelimeyle cevap verdi. Yolculuğun geri kalanı yemek hariç konuşmadan geçti. Ali'yle konuşmak istiyordum. Ne yapacağımızı -söylese de- tekrar sormak istiyordum. Ama Yiğit ağabey olduğu için çekinmeden edemiyorum. Böylece uçak İstanbul'a iniş yaptı.

Adéle'in evine tek gitmeliydim bence. Havaalanından çıktıktan sonra söyledim.

"Bence ben Adéle'in evine tek gideyim, ağabeyimin durumuna göre anlatıp anlatmayacağımıza karar veririz." Aklıma çok güzel bir fikir geldi. Onu da söyledim ne tepki alacağımı bilmeden.

"Ya şöyle yapalım. Yiğit ağabey," yüz ifadelerini izledim, ne diyeceğime dikkat kesildiler. "Sen Ali'nin yaralandığını öğrenince oraya gidecekmişsin bende bunu duyup endişelensiğim için seninle gelmişim. Nasıl? Bence olur, en azından sen iyiyleşinceye kadar zaman kazanmış oluruz Ali." Her kelimemde şaşkınlıkla kaşları çatılmıştı ikisinin de. Açıkçası bende beklemiyordum kendimden böyle bir şey.

Unuttuğum bir şey daha vardı. Adéle markete gittiğimi söylemişti ağabeyime. Ah kim inanır bu yalana?! Arkadaşım keşke daha inandırıcı bir şey bulsaydın. Demez mi markete Hakkari'ye mi gittin diye?! Markete gittiğimde öğrendim derim.

Sende iyi yalancı oldun! Hayır olmadım, sadece durumu kurtarmaya çalışıyorum. Kendimle verdiğim savaş karşımdaki iki adamın dik bakışlarıyla reklam arasına girdi. Bitecek gibi değil zaten!

"Ee ne diyorsunuz?" diye sordum heyecanla.

"Yeni bir yalan daha mı Yüsra?"

"Ali lütfen beni anlamaya çalış. Hazır değilim ben ağabeyime söylemeye." Hastanedeki tamam dediğim geldi gözümün önüne. O zaman aklım neredeydi acaba?!

"Hadi söyledik Yusuf inanır mı kardeşim?" diye sordu Yiğit ağabey.

"İnanmaz mı?" Masumca sordum. Dilini damağına vurarak 'cık' sesi çıkardı. "İnanmaz," dedi sonrada.

"Bence inanır neden inanmasın?"

"Niye gittin? Yiğitten haber bekleseydin? Ali senin neyin oluyor? Dese ne cevap vereceksin Yüsra?" Böyle kalırsın işte kızım! Sözleriyle ne diyeceğini bilemez hale getirir karşındaki adam.

Cevap veremedim. O ise devam etti.

"Ben her şeyi göze alarak anlatalım diyorum ama sen yeni bir yalan peşindesin." Buz gibi sesi hayal kırıklığını yüzüme vurdu.

"Öyle değil-" kesti sözümü attı bir kenara. Kırdık karşılıklı birbirimizi.

Elini kaldırıp susturdu beni "Nasıl istersen öyle olsun. Sen hazır olana kadar beklerim ben!" Bakakaldım. Ne anlamıştı? Onu istemediğimi mi?! E o zaman niye geldim ben buraya Ali! Aynı soruyu sordu az önce.

Önüme geçip durdurdum. Konuşma sırası bendeydi.

"Ne anladın şimdi sen?" Beklemiyordu, devam ettim. "Söyle ne anladın?!" Aramızdaki mesafeyi geri giderek açtı. Adımlarla atılan kapanırdı da kalpte olursa ne olacaktı?

"Beni sevip sevmediğini kalbinde kesinleştir Yüsra. Ben nasıl olsa buradayım, bunca zaman beklemiştim biraz daha beklerim ama sen emin ol artık kendinden." Açtığı mesafeyi kapattım, hatrı sayılır bir mesafe vardı zaten.

"Asıl sen nasıl benden değilsin onu düşün önce." Sesimin desibelini düşürdüm, yapabilsem kulağına söylemek isterdim.

"Ali ben seni bir kere kaybettim, ikinciyi kalbim kaldırmaz. Geldim Fransa'dan yine yalanlarla, Askeriyeye gittim. Sonra, sonra vurulduğunu öğrendim. Bende vuruldum o an, ne yapacağımı, o hastaneye nasıl geldiğimi bilmiyorum. Bekledim, haberin geldi... Şehit dediler sana, başınız sağolsun dedi doktor. Aklıma kazıdım her saniyesini, zerrelerime kadar hissettim sancısını. Orada bende öldüm sanki öyle bir şeydi. Hani hastanede 'hiçbir şey seni kaybetmekten kötü değil' demiştin ya ben onu yaşadım işte. Yine kaybetmek istemiyorum seni, o yüzden söylüyorum yalanları." Son cümlemi bastırarak söyledim. Her kelimemde biraz daha üzülmüştü biliyordum ama söylemeden duramadım yaşadıklarımı.

"Eğer bir yola girersek hep yaşayacaksın bunları. Ben ölümle burun burunayım."

"Biliyorum," diye mırıldandım.

"Beklemeyecek misin beni baş belası?"

"Bekleyeceğim, hep beklerim." Beklerdim tabii. Ne olursa olsun dualarımla beklerim onu.

Yiğit ağabey konuştuklarımızı duymayacak kadar uzaktaydı ama fark etmemiştik bile. Ali yaşlarla dolan gözlerini kaçırdı. Ben ise birkaç damla akıtmıştım çoktan.

"Bir dakika daha fazla birlikte geçireceğimiz zaman olsun diye söylesek ya Yusuf'a." Öyle tatlı, öyle kabul etmemi çok ister gibi söyledi ki anlatamam. Sert yüz hatlarıyla nasıl bu kadar tatlı oluyordu anlamıyorum zaten. "Olmaz mı güzelim. Hem yeni bir yalan takılmaz peşimize. Yalanlar üzerine mi kurulsun her şey?"

"Yaran çok taze Ali. Kavga ederseniz ne olacak? El kaldırmasını bile istemiyorum ağabeyimin." Ali zaten hiçbir yapmazdı. "Dostluğunuza zarar gelsin istemiyorum."

"En ufak bir olayda zarar gelecekse böyle dostluk mu olur?" Olmaz.

"Bak şimdi değil de iyileştiğinde anlatalım. Söz o zaman bekleyelim demeyeceğim."

"Bıktım yalanlardan Yüsra! Hâlâ beni ikna etmeye çalışıyorsun. Tamam beni düşünüyorsun ama ben her şeyi göze aldım. Kaç kere söyleyeceğim?"

"Neden anlamak istemiyorsun ya?!"

"Ben mi anlamıyorum?!" Elini saçlarından geçirdi ya sabır diyerek. "Ben yalanlar üzerine kurulmuş bir hayat istemiyorum tamam mı? Sevdiğim kadınla birlikte dürüst bir hayat yaşamak istiyorum. Çıkıp Yusuf'un karşısına söyleyeceğim kardeşini canımdan çok seviyorum diye. Sende ya yanımda olursun ya da sen bilirsin." Öyle kolay mıydı bu işler?!

"O belli canım, canına susamışsın çünkü! Seviyorsun ama senin kadar seni seven kadını unutuyorsun. Bu kadar kolay mı Ali? Sandığın kadar kolay mı her şey?! Ne yapacak ağabeyim? Boynuna mı sarılacak? Söylesene!" Bir dakikamız bir dakikamızı tutmuyor. Nasıl bir ilişki aramızdaki Allah aşkına?

"Söylediğimi söyledim ben. Boynuma sarılmasa da, dostluğunu bitirse de seni bırakmam. Affettiririm kendimi her türlü. Anladın mı küçük baş belası?"

"Anlamadım Ali! Ne halin varsa gör, ben tek başıma çıkarım ağabeyimin karşısına!" Arkama bakmadan taksilerin beklediği yere gittim. Seslense de durmadım.

"Yüsra! Dur nereye gidiyorsun?!"

"Sana ne?!" diye bağırdım. Koşup önüme geçip durdurdu beni. Bir eliyle yarasını tutup diğeriyle geçmemi engelledi. İnşaAllah dikişleri açılmamıştır.

"Ne bu atar gider?! Nereye gidiyorsun bensiz küçük hanım?" Sinirle soludum.

"Sana ne be! Yanında olmasam da söyleyeceksin ya git, durma söyle anlat her şeyi! Yüzümü de unut!"

"O, demesi kadar kolay değil işte. Unutmak isteseydim önce unutmuştum."

"İyi beni ilgilendirmiyor artık. Gitmem gerekiyor çekil önümden." Yanından geçmek için hamle yaptım o tarafa geçti. Sola geçtim yine engel oldu.

"Ben seninle ne yapacağım?" Sitem değilde mutlu gibiydi halinden. Şizofren mi bu adam?! Hay Allah'ım ya!

"Hiçbir şey! Benimle hiçbir şey yapmak zorunda değilsin!" Yeter ya çok öfkeliyim şu an, zararla da oturmak istemiyorum.

"Zorundalıktan değil zaten, sevdiğimden yapacağım." Aman ne güzel!

"Seni omzuma atıp götürmemi istemiyorsan gel yanımda." Bu halde yapabilirdi sanki!

"Bende öyle diyordum ya! Düşüncelerimi önemsemeyen bir adamla işim olmaz." Bir adım attı bana doğru "Ne yapıyorsun?" Bir adım daha "Ortak kararımızı gerçekleştiriyorum." Ne?!

"Ne ortak kararı? Orta yol bulamıyoruz farkındaysan? Gelme Ali ya!"

"'Bende öyle diyordum' dedin ya onu gerçekleştiriyorum."

"Öyle demek istemediğimi adın kadar iyi biliyorsun!"

"N'olmuş biliyorsam!" Geldiğim yolu hızlı adımlarla geri döndüm. Ali yavaş yavaş arkamdan gelirken Yiğit ağabey halimize gülüyordu. Allah'ım ne hallere düştüm. Çok utanıyorum.

Yiğit ağabey "Yüsra daha fazla yalan söylemeyin kardeşim." Ali'yi gösterdi "Yesin dayağını otursun. Yusuf sana kıyamaz zaten." Ama demek istesem de sustum. Nasıl istiyorlarsa öyle olsun o zaman.

Sonrasında konuşmadan Yiğit ağabeyin gösterdiği arabaya bindik. İstikamet Adéle'in babasının evi, ağabeyimin yanıydı. Bizi neyin beklediğini bilmiyoruz.

(...)

Araba evin önünde durunca gerginliğim arttı. Yolda nasıl söyleyeceğimizi anlatmıştı Ali. Benim dediğim gibi tek başıma değil Yiğit ağabeyle gittiğimi söyleyecektik. En azından bunu kabul ettirmiştim söz dinlemeyen adama. İnip kapının ziline bastık, çocukluğumuzda yaptığımız gibi basıp kaçmak isterdim ama birkaç adım arkamdaki komutan bey izin vermez.

Çok geçmeden kapı Adéle tarafından açıldı. Ağabeyim keşke Sevda teyzemlere gitseydi. Orada yüzleşmek daha kolay olurdu belki.

Adéle beni görünce sıkıca sarıldı, aynı şekilde karşılık verdim.

"İyi misin canım?"

"İyiyim," dedim. "Ağabeyim içerde mi?"

"Evet."

"Çağırır mısın?"

"Gelmeyecek misin?"

"Gitsek daha iyi olur, sana her şeyi anlatırım sonra." Tamam diyerek içeri girdi. Ağabeyimle döndüğünde ne yapacağımı bilemedim. Kapının önünde ben vardım, direkt beni gördü. Gelip sarılınca sıkıca sardım kollarımı bende. Nasıl yalan söylemiştim beni bir dokunuşuyla iyileştiren ağabeyime?

"Neredesin kız sen?" dedi keyifle neşesi yerindeydi. Az sonra ne olur Allah bilir.

"Burdayım," dedim. Ayrılıp Ali'yi ve Yiğit ağabeyi görünce kaşlarını çattı.

"Sizin ne işiniz var?" diye sordu şüpheyle.

"Bizi özlemedin mi Yusuf'um?"

"Özledim de," Yiğit ağabey durumu kurtarıp sarıldı ağabeyimle. Yine soracakken içerden Adéle'in babası, erkek kardeşi Rüzgar ve Okan amcanın eşi geldi.

"Hoş geldin Yüsra kızım, sizde hoş geldiniz beyler. İçeri gelsenize." Okan amcanın davetiyle birbirimize baktık. Ağabeyim iyi anlaşmış olacak ki Okan amcaya cevap verdi.

"Biz gidelim Okan amca, size çok zahmet verdik zaten. Her şey için teşekkür ederiz."

"Olur mu öyle şey oğlum, bir soluklansaydınız keşke." Oğlum mu? Ne oluyor burada?

"Bi' dahakine inşaAllah," Ağabeyimin bacaklarına sarılan Adéle'in erkek kardeşi "Yusuf ağabey yine gel." dedi. Şaşkınlıkla olanları izliyordum. Ağabeyimde eğilerek Rüzgar'ın boyuna gelip sarıldı.

"Gelirim aslanım merak etme." dedi. Ay gerçekten ne oluyor şu an? Bu kadar kısa sürede ağabeyim herkesle nasıl iyi anlaşmayı başarmıştı? Bu sevimli halleri tebessüm ettirdi. Biraz da olsa gerginliğim azalmıştı.

Bu sırada Ali ve Yiğit ağabeyde tanıştı Adéle'in ailesiyle. Sonra vedalaşıp ayrıldık evden.

"Ee anlatın bakalım. Hep birlikte nereden böyle?" Bana bakarak "Kardeşim markete fizana gittin galiba! Kaç saattir seni bekliyorum." dedi imayla.

"Fizana gitmedim ağabey."

"Neredeydin o zaman?" Cevap yok. Neyseki Yiğit ağabey kurtardı beni şimdilik.

"Yusuf önce bir yere oturalım kardeşim."

"Sizde bir şeyler var çıkar yakında kokusu." Ali'ye döndü ağabeyim.

"Sen niye hiç konuşmuyorsun Ali?" Sorusu apaçık şüphe barındırıyordu.

"Ağrım var kardeşim, vuruldum da." Yüzüne baktım belli oluyordu gerçekten ağrısı olduğu. Yanına gitmek istesem de durdurdum ayaklarımı.

Ağabeyim şaşkınlıkla "Ne, ne zaman vuruldun? Nasıl oldu?"

Yiğit ağabey "Hastaneye gidelim mi Ali?" diye sordu.

"Gerek yok, çok kötü değil." Hiç iyi görünmüyordu, elini yarasının olduğu yere koydu. Elini çekince kan olduğunu gördüm.

"Ali yaran kanıyor." Ağabeyimi unutup yanına gittim. Dikişleri mi açılmıştı. Allah'ım çok kanıyor.

Yiğit ağabeye döndüm "Hastaneye gidelim, dikişleri açılmış. Hadi ağabey!" Ağabeyimin bana nasıl baktığından haberim yoktu.

"Tamam." Yiğit ağabey Ali'nin koluna girip yardımcı oldu yürümesinde. Hastaneden çıkmamalıydı! Tam olarak iyileşmemişken taburcu olmamlıydı. Havaalanında peşimden koşmamalıydı.

Ağabeyim arabanın kapısını açınca arkaya oturdu Ali ve Yiğit ağabey. Ağabeyim anahtarı alıp sürücü koltuğuna geçti bende yanına. Arabayı çalıştırıp en yakın hastaneye sürdü. Torpidoya baktım peçete veya başka bir şey var mı diye Ali'nin yarasına bastırmak için. Sonunda aradığımı bulunca Yiğit ağabeye uzattım.

"Yarasına bastır ağabey." Yiğit ağabey peçeteleri alıp dediğimi yaptı.

"İyi misin?" diye sordum Ali'ye. Resmen ağabeyimin yanında kendimi ele veriyordum.

"İyiyim," dedi dişlerinin arasından. İyi falan değildi, konuşacak hali yoktu hâlâ iyiyim diyor. Başımı sallayıp önüme döndüm. Dikiz aynasından gözüm üzerindeydi. Hastaneye varana kadar ağabeyimle göz göze gelmedim. Baksaydı gözlerime anlardı. Çoktan anlamışta olabilir.

Hastaneye geldiğimiz gibi inip acilden giriş yaptık. Ali'yi muayene odasına aldılar biz dışarıda kaldık. Ağabeyimden uzakta beklemek istesemde gözü üstümdeydi. Olduğu yerde daha fazla durmadan yanıma geldi.

"Yüsra az önceki hallerin neydi? Ne oluyor sana?"

"Bi' şeyim yok ağabey, kanayınca korktum sadece." Yalan değildi korkmuştum.

"Sadece bu mu? Yaralı olduğunu duyunca da şaşırmadın. Abim anlat gerçeği," söyleyeceği şeyi kabullenemiyor gibi başını iki yana salladı.

"Sen yoksa Poyraz'ı... Hayır ya olmaz öyle şey."

"Ağabey," diyebildim.

(...)

Bölüm Sonu...

Selamün aleyküm herkese...

Nasılsınız?

Umarım beğenmişsinizdir bölümü.

Yazım yanlışım varsa affola...

Aslında Pazar günü gelecekti bölüm ama internetim olmadığı için atamadım, kusura bakmayın lütfen.

Nasıl buldunuz? Gidişat nasıl?

Yüsra ne cevap verecek Yusuf'a?

Poyraz'ım Ali'm dayanamadı Yüsra'nın gidişine, dikişleri patlattı. Hayır yani senin neyine yaralı halinle koşmak dimi ama! 🤦🏻‍♀️

Yüsra'nın kararsızlığı peki? Bilerek öyle yazdım bu arada yani Yüsra'nın karakteri böyle. Sevdiği iki tarafı da bırakmak istemiyor. 🙂💢

Artık Ali'nin dayağı da diğer bölüme kaldı. 🤕

Neyse, inşaAllah keyifle okumuşsunuzdur.

En sevdiğiniz sahne 👉🏻

Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız 👉🏻

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN...

SATIR ARALARI BOŞ KALMASIN!!!

SEVİLİYORSUNUZ 💙😚...

Beni buradan ve Instagramdan takip etmeyi unutmayın.
Instagram: gizemli_yazardemir0

Selam ve dua ile kendinize dikkat edin...

 

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🌼...

 

Gizemliyazardemir0

Bölüm : 16.07.2025 23:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...