Odanın kapısını kapattıktan sonra gözlüğümü çıkardım ve yatağın kenarındaki komodinin üzerine koydum. Sonra da şalımı çıkardım, boneden kurtulduktan sonra saçlarımı serbest bıraktım. Bana ne oluyordu böyle? Bu hissettiğim şey neydi? Neden sürekli Ali ağabeyin söylediklerini düşünüyorum ve durduk yere neden onunla kavga ettim? Gerçekten hiçbir şey anlamıyorum.
Evet onun birine aşık olduğunu anlamıştım. Sevmeyen biri o şiiri yazamaz. Zaten söylemişti aşık olduğunu. Sonra neden bana abi deme dedi ki? Belki kan bağımız yok ama ağabeyimin arkadaşı, biz birlikte büyüdük ağabey demem çok normal değil mi?
Çocukluk işte. Küçüktüm ve demiyor olabilirim ama şu an demeyeceğim anlamına gelmez bu.
Allah'ım yardım et, bana bir yol göster. Ne doğru ne yanlış bilmiyorum.
Artık sakinleşmiştim, yatağa yatarak düşünmeye devam ettim. Şuan bu yatak, bu yastık bile düşündüğüm kişiye aitti. Bana neler olduğunu bilmiyordum ama daha fazla bu konuya kafamı yormamaya karar verdim. Çünkü o adam başkasını seviyor. Sonrasında uyumuşum.
Uyandığımda hava hâlâ aydınlıktı. İnşAllah ikindi namazını kaçırmamışımdır. Telefonumdan saate baktığımda okunduğunu ama vaktimin olduğunu gördüm. Hemen yazmamı takarak banyoya abdest almaya gittim.
Sevda teyzem neredeydi acaba? Ona da ayıp etmiştim. Namazı kıldıktan sonra gönlünü almayı aklıma not ettim.
Odaya döndüm ve namazımı kıldım. Odadan çıkarak Sevda teyzeme seslendim.
"Komşu teyzem nerdesin?" Salondan sesler geliyordu oraya gittim.
Ali ağabey ve Sevda teyzem oturuyordu. Bende selam vererek Sevda teyzemin yanına oturdum.
"Komşu teyzem nasılsın?" Sevimli olduğunu düşündüğüm sesimle ona baktım. Bana kırgın olduğu her halinden belliydi.
"İyiyim kızım sen nasılsın? Aç mısın, odana gittim uyuyordun bende uyandırmadım."
"Aç değilim sağol Sevda teyze sadece yoruldum galiba o yüzden uyudum." Ali ağabeyle yemiştik zaten.
"Zeynep ablam daha gelmedi mi?" Bu sefer Ali ağabey cevap vermişti.
"Yok dersi uzamış akşama gelirim dedi." Tamam anlamında başımı salladım. Onunla bugün fazla vakit geçirememiştim. Neyse ki daha buradayım.
"Komşu teyzem ben dışarı çıkabilir miyim? Paten kaymak istiyorum da." Aklımı toparlamam, saçma düşünceleri atmam için paten kaymam gerekiyordu. İstanbul boğazına yakın olan evden kolayca gidip kayabilirdim. Sadece Sevda teyzemin izin vermesi gerekiyor. Ama izin verecek gibi durmuyordu.
"Hâlâ vazgeçmedin mi şu zımbırtıdan kızım. Düşüp bir yerini kıracaksın Allah korusun." Yaralanmamdan korkuyordu ama ben çok iyi kayabiliyordum ve bugüne kadar da bir şey olmamıştı.
"Aa zımbırtı falan. Deme öyle şeyler teyzem. Ben çok iyi kayıyorum başıma da bir şey gelmedi merak etme. Gidebilir miyim?" Yavru köpek bakışlarımla baktım kabul etsin diye.
"Tamam ama Poyraz da seninle gelsin."
"Ama," konuşmama izin vermedi. O olmadan da gidebilirdim. Her yerde peşimde mi gelecek sanki?
"Kızım uzun zamandır burada değilsin ne olur ne olmaz. Gitmek istiyorsan Poyraz'la gidebilirsin." Uzun zamandır burada olmamam unuttuğum anlamına gelmez ki? Ama gitmek için ona ihtiyacım vardı.
Ali ağabey gitmek istiyor muydu? Ona dönüp soracağım zaman koltuktan kalktı.
"Bana uyar patenini alıp gel baş belası." Neden kabul ediyordu ki? Belki gelmese ikna edebilirdim Sevda teyzemi. Ona cevap vermeden odama gittim.
Her neyse şu an ben kalıyorum değil mi? Patenlerimi koyduğum çantayla birlikte Sevda teyzemle vedalaştıktan sonra dışarı çıktım.
Ali ağabey bahçedeydi. Sandalyeye oturdum ve patenlerimi giydim.
"Arabayla gidelim istersen." Beni izleyen adamı duymak istemesem de duymuştum maalesef.
"Ben patenlerimle gideceğim sen arabayla gidebilirsin Ali ağabey." Ağabeyi vurgulu söylemiştim.
"Tamamdır Yüsra gidebiliriz. Bu arada bir konuda anlaştığımızı düşünüyordum fakat sen anlamamakta kararlısın galiba." Neden bahsettiğini biliyordum ama bilmemezlikten geldim.
"Hay abine." Ağzının içinde bir şeyler söyledi ama anlamadım.
"Efendim ağabey?" Damarına basmak hoşuma gitmişti. Bu sefer bir şey söylemedi ve ayakkabılarımı koyduğum çantamı alarak bahçe kapısından çıktı. Bende peşinden gittim. Neden çantamı alıyordu, ben taşıyabilirim evelAllah.
"Hey kendi çantamı taşırım verir misin?" Sakince bana döndü ve gülümsedi. Sonra çantamı gösterip yürümeye devam etti. Peki taşımak istiyorsa kendi bilir.
Onu takip ettim. On dakikalık yürüyüşten sonra parka ulaşmıştık. Çimlerin üzerinde piknik yapan aileler, bisiklet süren gençler, balık tutan amcalar, masada oturmuş sohbet eden arkadaş grupları güzel bir ortamdı. Daha sessiz olmasını isterdim ama sorun etmemeye çalışacağım.
Ali ağabey geride durmuş bana bakıyordu. Onu takmadan parkta kaymaya başladım. Kulaklıklarım takılı bir şarkı açtım ve kafamdaki saçma düşünceleri silmek için çabaladım.
Şarkının ritmine kaptırmıştım kendimi etrafımda kim var kim yok umrumda değildi. Ben böyle çok mutluyum. Silmeye çalıştığım düşünceler beni bırakmak istemesede düşündüğüm şeyin olma olasılığı yoktu. Sadece bir kuruntu.
Birden önüme gelen çocukla ne yapacağımı bilemedim ve ona çarpmamak için başka yöne gittim ama bu benim düşmemi engellememişti. Koşarak yanıma gelen Ali ağabeyi duymak için kulaklığımı çıkardım.
"Neden önüne bakmıyorsun Yüsra! İyi misin?" Endişeliydi ve bir o kadar da kızgın. Sanki bilerek düştüm. Ve bileğim gerçekten acıyordu.
Yanıma eğildi ve gözleriyle bileğimi kontrol etti. Düştüğüm anda yanıma koşmuştu.
"Şey bileğim burkuldu galiba. Birazdan geçer." Ciddi misin der gibi yüzüme baktı.
"Kalk hastaneye gidiyoruz." Hastanelik bir durum yoktu ve kalkamıyorum da.
"Kalkabilecek misin? Dur önce ayakkabılarını giy." Patenlerimin bağcıklarını çözdü sonra da ayakkabılarımı çantadan çıkardı onları hazır ettikten sonra patenlerimi ayağımdan çıkardı ve ayakkabılarımı giydirdi. Her şeyi o kadar nazik yapıyordu ki dilim tutulmuş kendim yapabileceğimi bile söyleyememiştim.
Patenlerimi çantaya koyduktan sonra ayağa kalktı ama ben kalkamıyorum bir yerden destek almam gerekiyor. O ayakta ben yerde oturuyordum. Ne yapacağını bilemez bir hali vardı. Sonra elini uzattı tutmam için fakat bu doğru değildi.
"Baş belası doğru olmadığını biliyorum ama başka seçeneğimiz yok gördüğün gibi." Parktaki insanlar nereye kaybolmuştu. Hava kararmaya başlamıştı ama benim haberim yoktu. O kadar dalmıştım ki önüme çıkan çocuğu bile son anda fark etmiştim. Ve burada destek alıp kalkabileceğim bir kadın yoktu. Yerden destek alarak kalkmayı denedim ama bu bileğimi daha fazla acıtmıştı sanırım sandığımdan çok hasar aldım. Allah'ım affet başka çarem yok. İçimden dua ederek kıyafetimin uzun koluyla elimi kapattım, en azından doğrudan temas etmiş olmayacaktık.
Elimi uzatarak onun elinden destek aldım. Dokunduğumda sanki kasılmış bir hali vardı. O da bu konularda hassas bir adam olduğu için rahatsız olmuştu tabii. Kalkarken yutkunduğunu fark ettim. Bana bakmadı.
Sonunda ayaklarımın üzerine bastığımda diğer elimle üzerimi silkeledim. Elimi çektikten sonra burkulan ayağımın üzerine bastığım için tekrar sendelemiş ama düşmemiştim kolumdan tutan el sayesinde.
"İyi misin? Koluma tutun baş belası, biraz otur şuradaki banka daha iyi olduğunda eve gideriz. Sonra da hastaneye tabii." Yine endişeli sesiyle konuşmuştu. Ayağım kırılmamıştı sonuçta, hastanelik bir mevzu değil ki merhem sürerim geçer.
"Ayağım kırılmadı Ali ağabey biraz dinlenip, merhem sürdüğümde geçer." Onu ikna etmek gerçekten zordu.
Dediği gibi koluna tutundum yavaşça yürüyerek, gösterdiği banka oturdum. Ayakkabımımdan tutarak bacağımı banka uzatmamı sağladı.
"Tamam ama geçmezse bana söylüyorsun ve mutlaka doktora gidiyoruz. Anlaştık mı baş belası?" İşaret parmağını uzatarak azarladı resmen.
"Bu konuda anlaştık ama bir konuda anlaşamamışız." Bu sefer uzatmadan neden ağabey dememi istemediğini sordum.
"Neden sana ağabey dememi istemiyorsun?" Direkt sormamı beklemiyor olacak ki afalladı ama hemen yüzündeki ifadeyi sildi.
Şimdi ise gözlerime sanki bir şey görmek ister gibi bakıyordu.
"Çünkü abin değilim." Aman ne güzel bende gerçekten abim zannediyorum zaten dimi!
"Bunun mantıklı bir açıklama olmadığını ikimizde biliyoruz bence." Artık kafamdaki soruların cevabını almak istiyorum. Ne olursa olsun üzerine gideceğim.
"Mantıklı bir açıklaması olmasına gerek yok bana ağabey demeni istemiyorum bu kadar. Küçükken bile ağabey demeyen kızın büyüyünce demesi tuhafıma gidiyordur belki."
"Çocukken demiyor olmam şimdi demicem anlamına gelmez. Ben küçükken seninle evlenicem derdim ama böyle bir şey olamaz değil mi ağabey?"3
"Olur belki de baş belası." Ne! Şaka yapıyor değil mi?2
"Duydun. Neyse abi demek yok bu sefer anlaştık bence baş belası."
"Seni ağabeyime söylersem görürsün gününü." Çocuk gibi onu tehdit etmiştim. Öyle bir kahkaha attı ki bakmadan duramadım.
"Çocukken onu bana şikayet ederdin ama." Kahkahalarının arasından konuştu. Hâlâ gülüyordu ama yavaş yavaş tebessüm olarak dudaklarında kaldı kahkahası.2
Bir sır verecekmiş gibi ona yaklaştım.
"Sen doğruyu söylesene kalbinde neler oluyor?" Elektrik çarpmış gibi benden uzaklaştı. Kendini toparlaması uzun sürmedi ve yine gülümsedi fakat az önceki gibi mutluluktan değildi sanki.
"Kalbimde neler olduğunu biliyorum ama göstermem gereken kişi görmemeye inat ediyor."
"Belki de görmemesi daha iyidir."
"Görse gözlerini kapatmak istemez ama."
"Ne diyelim hayırlısı olsun Ali." Allah'ım ben ne diyorum ya af af! Neyse dedik bir kere, geri dönüşü yok.
Aramızdaki bakışmayı istemsiz yüzümdeki tebessümle kestim. Onda da aynı tebessüm vardı.
"Anlaştığımıza göre gidebiliriz. Ayağının ağrısı geçti mi biraz." Sesinde bile mutluluk vardı. Her neyse ya bana ne.
"Gidebiliriz." Banka uzattığı bacağımı indirdim. Ağrısı geçmiş gibiydi, basınca ağrımaz inşAllah.
Yavaşça ayağıma basmadan yürüdüm.
"Yürüyebilecek misin?" Elini benden tarafa uzatmıştı düşersem tutmak için.
"Evet, yürüyebilirim. Teşekkür ederim Ali ağa- yani Ali." Son anda ağabey demekten döndüm. Benim için gerçekten zordu böyle seslenmek. Alışırım inşAllah. Birlikte yürümeye başladık. Ben yavaş yürüdüğüm için bana ayak uydurdu. Yine elinde çantam vardı.
"Şey düştüğümü Sevda teyzeme söylemesek olur mu? Endişelenmesin boş yere."
"Boş yere değil Yüsra. Bence söyleyelim ve paten kaymana izin vermesin. Yoksa sen daha çok düşersin ve kaldıran bir ben olamam yanında."
"Ben kendi başıma kalkarım ve söylemeyeceksin." Ayağımın acısı yetmiyormuş gibi beni sinir ediyordu ya!
"Tamam minik kedi söylemeyiz ama sende dikkat et." Başımı sallayarak onayladım.
Geldiğimiz on dakikalık süre benim yavaş yürümemle uzamıştı. Başka kaza bela çıkmadan eve geldik bahçe kapısını açıp bekledi Ali.
"Ben eczaneden merhem alacağım istersen biraz otur bahçede eve birlikte girelim annem şüphelenmesin." Doğru ona fark ettirmeden yürümem de lazımdı.
"Tamam." Bir şey unutmuş gibi geri döndü.
"Ağrı kesici de alayım mı? Dayanamazsan içersin." Bu kadar ince düşünmesi beni garip hissettirdi.
"Gerek yok, merhem alsan yeterli. Teşekkür ederim."
"Seve seve baş belası teşekkürlük bir şey yok. Hemen geliyorum." Dedi ve gitti. Onun arkasından bakmayı keserek benim için açtığı kapıdan bahçeye girdim ve evden görülmeyen sandalyeye oturdum.
Bahçede güzel çiçekler vardı ama isimlerini bilmiyorum. Sonra çok geniş ve ferahtı. Etrafını saran duvarlarla dışarıyla bağlantıyı kesiyordu ve huzurlu hissetiriyordu.
Yüsra sence konumuz bahçe mi şu an!?
Ne var ya düşünmek istemiyorum belki de onu. İç sesim bana düşman galiba.
Düşman değilim, gerçekleri söylüyorum sadece. Resmen flört ettiniz!
Tövbe tövbe Allah'ım iç sesimin günahlarını affet. Ben demiyorum o diyor.
Af ya sanki iç sesim ben değilim. Allah'ım ikimizide affet.
Biz öyle bir şey yapmadık. Sadece konuştuk, bilmediğim yaşamadığım bir duyguyu tarif edemem ne olduğunu da anlayamam ki. Aramızda bir şey olabileceğini de sanmıyorum. Ağabey dememeden rahatsız oluyordu bende söylemeyeceğim bundan sonra bu kadar.
Sana karşı ilgili tavırları, seni düşünmesi, senin için korkması ne olacak peki? 4
Bilmiyorum. Hiçbir şey anlamıyorum. Neden benden hoşlansın ki? Hem o şiiri benim için yazmış olamaz değil mi?Onun için sadece arkadaşının kardeşi bir baş belasıyım. Zaten ben bir şey hissetmiyorum ona karşı.
Daha fazla düşünmemek için telefonumu çıkardım ve sosyal medyada gezmeye başladım.
Açılan bahçe kapısının sesiyle oraya baktım, gelmişti. Gözleriyle beni aradı nerede olduğumu görünce yanıma geldi. Bende ayağa kalktım.
"Acıyor mu hâlâ?" Ayağıma bakarak konuştu. Yüzünde sanki o da acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı.
"Yok biraz daha iyi." Eczane poşetini uzattı.
"Merhemi sürünce geçer inşAllah. Eve girelim artık. Bu arada çantana koy poşeti annem görmesin." Başımı sallayarak dediğini yaptım. Sonra da anahtarıyla kapıyı açtı.
O elini yüzünü yıkamaya banyoya giderken bende diğer banyoya gittim. İşlerimi hallettikten sonra salona geçtim. Benden önce gelmiş oturuyordu. Zeynep ablam da gelmişti. Sevda teyzem "Sonunda geldiniz çocuklar merak etmeye başlamıştım." dedi.
"Yüsra kendini paten kaymaya fazla kaptırdı annecim o yüzden geç kaldık." İmayla bana bakmıştı.
"Evet öyle oldu." Zeynep ablam ve Sevda teyzemle yaptığımız sohbet sırasında akşam ezanı okunmuştu. Herkes abdest aldıktan sonra namazlarımızı kılmıştık.
Namazdan sonra hep birlikte akşam yemeğini hazırladık ve sofraya oturduk. Herkes yemeğini yerken Sevda teyzem konuştu.
"Unutmadan söyleyeyim yarın misafirlerimiz var?"
"Kim anne?" Zeynep ablam sormak istediğim soruyu sordu.
"Babanın arkadaşı Salim varya onun kızı ve eşi gelecek. Bizde arkadaş olmuştuk Nermin çok iyi kadındır. Fatıma da varmış." Fatıma mı çocukluktan tanıdığım Fatıma mı?
"Hani şu ağabeyime yanık Fatıma mı anne?" Muzır bir sesle Ali'ye bakarak söyledi Zeynep ablam. Tabii ya küçükken Ali'nin peşinde koşan kız.
"Yok öyle bir şey Zeynep." Zeynep ablama cevap veriyordu ama bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım ve önümdeki tabağa döndüm.
"Aman abi sende, o kızın seni sevdiğini herkes biliyor. Burada olduğunu duyunca geliyor demek ki."
"Uzatma istersen kardeşim. Aramızda bir şey yok sonuçta." Yani olabilir. Kesin sevdiği kız da odur. Yaşları yakın isimleri uyumlu, ikisinin de mesleği elinde gül gibi yaşar giderler. Sonuçta beni ilgilendirmez.
"Sevda teyze ben bugün yoruldum dinlenebilir miyim?" Müsaadesini istedim.
"Tabii kızım sormana bile gerek yok." Gülümseyerek afiyet olsun dedim ve odama gittim.
Kaçtığım yer bile onundu. Başörtümü çıkardıktan sonra saçlarımı açtım. Yatsı okunana kadar ağabeyimle, ikizlerle ve anne babamla konuştum.
Düşünmemek için iyi bir yöntemdi. Ailemi de özlemiştim. Ağabeyim bir şeyim olduğundan şüphelenmişti bende onu özlediğimi söyleyerek şüphesini giderdim. Tabii o zaman niye gittin demişti ama olsun. Onlarla konuşmak iyi gelmişti en azından kendimle baş başa kalana kadar.
(...)
Selamün aleyküm herkese...4
Geç olsa da (lütfen kusura bakmayın) yeni bölüm geldi...
Sizce Yüsra hislerini ne zaman anlayacak? 7
Fatıma'yı merak edenler? 7
Nasıl ilerliyor? Beğeniyor musunuz?4
Bölümü hangi emojilerle anlatırdınız👉🏻2
Görmek istediğiniz sahneleri yazın lütfen...
Yazım yanlışım varsa affola bilin ki gözden kaçmıştır...
Umarım beğenmişsinizdir...2
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...
Bu arada dualarımızda şehitlerimizi unutmayalım lütfen. Allah şehadetlerini kabul etsin. Ailesine sabır versin.
Hepinizi Allah'a emanet ediyorum❤️🤍🌼...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |