
DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI.
Ertesi gün Enes ile tekrardan buluştuk. Çünkü biricik sevgilimin doğum günüydü. Ona çok sevdiği müzik gurubunun kasetini almıştım. Birde spor, şık bir buluz almıştım. “Canım sevgilim ne gerek vardı, sen benim için en güzel hediyesin zaten, çok teşekkür ederim. Seni çok seviyorum” diyerek yanağıma bir öpücük kondurmuştu. Ona sarılarak “ iyi ki doğdun sevgilim” diyerek karşılık verdim. “Sağol bebeğim iyi ki varsın”. Hava yağmurluydu. Gene de bu bizi buluşmaktan alıkoymamıştı.
“Ah yaşlanıyorum” dedi Enes.
“Otuz dokuz oldun demek”.
“Ah keşke kırka girdim sevgilim”.
“Hala gençsin. Ve göstermiyorsun aşkım”.
“Evet öyle. Biz genciz” dedi. Böylece kırmızı şarap kadehimizden birer yudum alarak, tokuşturduk.
LOŞ IŞIKLAR ALTINDA BİR AŞK.
Yağmurun camı ritmik vuruşları, loş ışıklar altında sallanan mumların dansıyla birleşiyordu. Ben ise gözlerimi masamızdaki yanan mumdan ayıramadan, sevgilime bakıyor, onunla gülüşerek sohbet ediyordum. Enes, ise benim gözlerimdeki parıltıyı izlerken, elindeki kadehi yavaşça çeviriyordu.
“Bu müzik çok güzel, değil mi?”.
“Evet” dedim. “Sanki bizim hikayemizi anlatıyor”. Pizza, şarap ikilisini seviyordum. Hoşuma gitmişti. Müzik de gayet güzel çalıyordu. İkimizinde sevdiği şarkılar çalıyordu. Ellerimiz bu esnada masanın altında birbirimizi buldu. Müzik, mumların ışığı ve birbirlerinin sıcaklığıyla, o an sonsuza dek sürüyormuş gibi hissetmiştik. El ele tutuşarak kendimizi çalmakta olan güzel şarkılara bıraktık. Karnımızı doyurmuştuk. Yağmur, artık bizi ıslatmıyor, sanki bizim mutluluğumuza ortak oluyordu. Bu gece, sevgilimin yeni yaşını kutlarken, böylece birbirimize olan aşkımızı bir kez daha anlamıştık. İkimizde birbirimizi yürekten seviyorduk. Ve biliyorduk ki, bu aşk mumların ışığı gibi, sonsuza dek yanmaya devam edecekti.
Tıpkı birbirimiz için çarpan kalplerimizin asla sevmeyi bırakmayacağı gerçeğinde olduğu gibi.
Karşılıklı sevmek, sevilmek çok güzeldi. Bu duyguyuda ancak yaşayan bilebilirdi. O gün Enes'in, doğum gününü kutladık. Birlikte gayet iyi vakit geçirdik. Eğlendik. Akşam eve vardığımda direk yattım. Anında uyudum.
Ertesi, gün üzerimde bir kırgınlık vardı. Bu ara hava soğuktu. Sanırım üşütmüştüm. Yutkunduğumda boğazım ağrıyordu. Hemen kendime sıcak bir zencefil çayı yaptım. İçine limonda sıktım. İçtim. İyi gelmişti. Üstünede pastil emdim. Geçenlerde annem üşütmüştü. Onunda biraz boğazı ağrıyordu. Evimizin karşısında eczane vardı. Pastilleri o zaman almıştım. Şimdi bu benimde işime yaramıştı. Evde olması iyiydi. Çünkü şu anda dışarıya adım atacak halim yoktu. Yorgundum.
Ev epey bir kirlenmişti. Tozlanmıştı. Hemen robot süpürgeyi açtım. Tüm evi temizlemişti. Düğmeye basınca kapattım. Çok pratikti. Kullanışlıydı. İnsanın resmen hayatını kolaylaştıran bir üründü. İyi ki almışız diye düşündüm. Yatağıma uzandım. Belki biraz uyurdum. Bugün işe gitmeyecektim. İzin almıştım. Hastaydım. İyi de oldu. Çünkü çocuklarıda hasta etmek istemiyordum. Zaten bence olması gerekende buydu.
Birden Enes'den, mesaj geldi.
“Seni merak ettim. Bugün hiç bana yazmadın?”.
“Haklısın. Tüm gün uzandım. Hasta oldumda. Sanada haber veremedim. Kusura bakma”.
“Çok geçmiş olsun. Neyin var?”.
“Üşüttüm galiba. Girip oldum”.
“Anladım canım iyice dinlen. Geçer”.
“Öyle yapacağım. Bugün evdeyim zaten. İşten izin aldım. Yarın gideceğim”.
“İyi yapmışsın”.
“Görüşürüz”.
“Görüşürüz nasıl oldun? diye arada bir yaz, merak ederim”.
“Merak etme. Yazarım. Anlaştık”. Enes, bu esnada bana kalp emojisi yolladı. Bu benim hoşuma gitmişti. Bende ona aynı şekilde karşılık verdim. Ardından öpücük emojisi geldi. Bende ona gönderdim. Arada bir yazışırken, birbirimize bu tarz emojiler yolluyorduk. Enes, bir keresinde işi gereği uzak bir şehre gitmişti. O zamanda demiştim, uzaktada olsa o hep benim kalbimdeydi. “Yanımda olsan seni bol- bol öperdim sevgilim” deyince bende ona anında karşılık verdim “ Ben seni daha çok öperdim” “ Bak bu sözü sonra sana hatırlatırım ama, ona göre”. diye yazınca bende ona “ Görürsün” dedim. Bu esnada birbirimize karşılıklı olarak gülme emojisi gönderdik.
Onunla ne zaman konuşsam, kendimi mutlu hissediyordum. Bir ilişkide eğer ,kendini mutlu hissediyorsan o doğru bir ilişkiydi. Böyle düşünüyordum. Sohbeti eğlenceli olan bir adamı sevmiştim.
Yıl bitiyordu. Zamanın ne denli hızlı geçtiğinin bir tür ispatıydı, bu. Şaka gibi diye düşündüm, içimden. Fakat gerçekti. Yıllar geçiyordu. Ömür ise bitiyordu. Bu ara Dean Martin dinliyordum. Şarkıları, sesi bana huzur veriyordu. Son dinlediğim parça noeli anlatıyordu. Neşeli bir parçaydı.
Bir ara odamda sıkıldım. Hastalıkla boğuştuğum doğruydu. Bu ara salgın vardı. Kimse sorsam giribim diyordu. Bende olmuştum. Elime Stephen King'den, bir kitap aldım. Beni öyle bir sardı ki, en son “ Abla yemek hazır haydi sofraya” diyen kardeşimin sesini duydum. Tabağımı, yukarıya taşıdım. Ailemi hasta etmek istemiyordum. Bu yüzden yemeğimi odamda yemeye başladım. Böylesi daha iyiydi. Ara- ara Enes'e de, mesaj yolluyordum. Beni merak ettiğini, aklının her nerede olursa olsun bende olduğunu biliyordum. Çünkü bende onunla ilgili olarak aynını hissediyordum. Uzaktayken kalbim hep onunlaydı. Ondan gelen her bir mesaj, her bir arama, benim için değerliydi. O benim hayatımın anlamıydı. Bir tür parçası, ve neşesiydi. Hayat artık benim için oydu. Onunla bir bütündü.
AY.
Gökyüzünde çok güzel bir ay vardı. Onu izliyordum. Gözümü ondan alamıyordum. Geceleri bir başkaydı. Penceremin önüne geçerek ayı izlemek benim için bir tür tutkuydu. Bu zaafımı başkaları anlayamayabilirdi. Fakat benim için öyleydi.
Enes'e mesaj attım. “ Ne yapıyorsun? Şu anda ayı seyrediyorum”.
“Ne güzel. Bende yıldızları izliyorum”.
“Anında yanıt geldi. Uyumadın mı daha?”.
“Yok güzellik, uyumadım. Esas sen neden uyumadın bakalım? hastasın dinlenmen gerek”.
“Haklısın sevgilim. Uyku bir türlü tutmadı”.
“Keşke yanımda olsaydın. Seni şimdiden çok özledim”.
“Bende öyle”.
“Kendine çok dikkat et. Sen yeter ki iyi ol. Unutma aklım daima sende”. dedi Enes.
“Beni merak etmen ne güzel”.
“Edeceğim tabi. Seven insan merak eder, öyle değil mi?”.
“Çok doğru söyledin”.dedim.
“Ayı bende gördüm. Çok güzel gerçektende”.
“Pırıl- pırıl nasılda güzel parlıyor.” deyince “ Senin gibi” diyerek bana gene iltifat etti. Bana sürekli iltifat ediyordu. Bu beni çok mutlu ediyordu. Çünkü bu beni sevdiğini gösteriyordu. Tıpkı bana sevgiyle bakan gözlerinde olduğu gibi.
Bunu gözlerinden okuyabiliyordum. Gözleri bana beni sevdiğini söylüyordu. Dudaklar yalan söyleyebilir, ama, gözler asla benim sözüydü. Bunun doğruluğunuda sevgilimin gözlerinden okuyordum.
AY VE GECENİN AŞKI.
“Beraber karşılıklı olarak müzik dinleyelim mi ne dersin?” diye sordu, Enes. Bu fikir hoşuma gitmişti.
“Hım olur. Dinleyelim. İyi fikir” dedim. 90Lardan şarkılar açtık. Telefonu kapatmadan aynı anda dinledik. Bu ara telefon faturası çok yazacaktı, ama, ne yapayım? O kadarda olur dedim içimden. Çünkü aşıktım. İnsan sevdiğiyle , uzun bir süre telefonda sohbet etmek istiyordu. Hele ki konuşacak çok fazla şeyin varsa. Sohbet sarınca öyle oluyordu. Bu şekilde hissediyordun.
Gökyüzü, büyük bir sahne gibiydi sanki. Her gece yeni bir oyun sergilenir, yeni bir hikaye yazılırdı. Bu geceki başrol oyuncuları ise Ay ve geceydi.
Nasıl mı?.
Şöyle. Ay bembeyaz elbisesiyle gökyüzünün en parlak yıldızıydı. Gece ise siyah kaftanıyla her şeyi saran kocaman bir örtüydü. İkisi de birbirlerini tamamlayan, birbirine aşık iki sevgili gibiydi.
Tıpkı bizim gibi diye düşündüm. Ay bendim sanki, gece ise Enes idi.
Gece geldiğinde, ay yavaşça gökyüzünde yükselir, tüm karanlığı aydınlatırdı. Gece de, Ay'ın bu güzelliğini daha da ortaya çıkarmak için en koyu rengini alırdı. İkisi birlikte dans eder, yıldızlar da onlara eşlik ederdi.
Bazen ay, bulutların arkasına saklanır, gece de onu arardı. Bulutlar dağıldığında ay yeniden ortaya çıkınca, gece'nin yüzü sevinçle dolar, yıldızlar da parıltılarını artırırdı.
Ay ve gece de sanki birbirleriyle konuşuyor gibiydiler. Tıpkı bizim gibi dedim içimden. Bu güzeldi.
“Gökyüzünü izleyerek güzel şarkılar eşliğinde ,insanın sevdiğiyle birlikte hayaller kurması nasılmış?”.
“Bu harika. Resmen seninle birlikte ilkleri yaşıyorum”.
“Bende öyle”. dedi Enes. Yaşadığımız güzel olan ilklerdendi. İçimden bunun asla bitmemesini diledim.
Bu esnada sanki ay ve gecede tıpkı bizim gibi birbirleriyle konuşup, bakıştılar. Evet, onlar birbirlerini tamamlayan iki sevgiliydi. Birbirlerine olan aşkları, gökyüzünün en güzel manzarasıydı.
Tıpkı bizim gibi diye düşündüm, o esnada.
“İyi geceler sevgilim” dedi Enes.
İyi geceler sevgilim öptüm”. Vay be ne konuştuk, ama, dedim içimden. Güzeldi.
“Bende”.diyerek telefonu kapattım. Yatağıma uzandım. Pencerenin, dışarısından gökyüzünü biraz izledim. Her zamanki gibi yıldızlar, ve bu geceyi süsleyen görkemli ay çok güzel görünüyordu. Gözlerimi kapattım. Uykum gelmişti. Saat geç olmuştu. Spotifyda Pinhani'den “ Bilir o beni” adlı şarkı çalıyordu. O bitince, bende derin bir uykuya dalmıştım.
Ertesi gün kendimi daha iyi hissediyordum. İyileşiyordum. Bugün mecbur işe gidecektim. Hızlıca giyindim. Peynirli tost yedim. Kardeşimde benim gibiydi. Sabahları küçük bir dilim dost karnını doyurmasına yetiyordu.
“Günaydın abla”.
“Günaydın fıstık”.
“Bugün nasılsın abla? Tekrar geçmiş olsun”.
“Sağol kardeşim daha iyiyim”.
“Bugünde izin alsaydın keşke”.
“Yok dünkü kadar kötü değilim sanırım. İdare edebilirim”.
“Hım iyi bakalım”.
“Günaydın kızlarım” diyen babam çayı demliyordu. Ailecek mutfaktaydık.
“Günaydın baba” dedik aynı anda.
“Çocuklar siz doydunuz mu o kadarla?” diye sordu, annem. Luna, ise bu esnada masanın etrafında geziniyordu. Her zamanki gibi açtı. “Tatlış goldenim, güzel,süslü kızım benim” diyerek onu bir kez daha sevdim. Onu sabaha kadar sevsen asla sıkılmazdı. Kendisini sevdirirdi. Kızımız, öyleydi.
“Doyduk annem merak etme sen” dedim. Kardeşimde kafasını sallayarak “ aynen anne” diyerek katıldığını belirtti.
“İyi dersler kızlarım” dedi babam. Her zamanki televizyonda maç özetlerini seyrediyordu.
“Sağol baba görüşürüz” dedik aynı anda evden çıkarken. Annem ise her zamanki gibi öğütlerini sıralıyordu.
“Acıkırsanız mutlaka yiyin. Karnınızı doyurun. Eve geç kalmayın. Arayın. Merakta bırakmayın. Sende hastasın kızım ilaçlarını iç mutlaka, tamam mı? daha da kötü olma sonra”.
“Tamam anne merak etme” dedi Elif. “Merak etme anne dikkat ederiz” dedim. Böylece evden dışarıya işe gitmek üzere yola koyulduk. Biraz trafik vardı. Yoğundu. Kalabalıktı. Bir ara tramvayın içinde sıkıldım. Elime telefonu aldım. Oyun filan oynadım. Tren çok yavaştı. Metrodan sonra öyle geliyordu. Metroyu hızlı oluşu nedeniyle, bu yüzden daha çok seviyordum. Ağır- ağır gidiyordum.
“İyi çalışmalar. İşlerinde çok kolay gelsin sevdiğim” diyen Enes'in, mesajıyla bir kez daha yüzüme bir gülümse geldi. Her bir mesajıyla çok mutlu oluyordum. Sohbetini, gülüşünü, her şeyini çok seviyordum. İyi ki vardı.
“Çok sağol. Sanada çok kolay gelsin. İyi çalışmalar”. diyerek anında yanıt verdim. Enes mesajıma kalp emojisi yolladı. Bende onunkine yolladım. Sonunda varmıştım. Ağır adımlarla yürümeye başladım. Bu iyi geldi. Çünkü yürümeyi çok seviyordum.
Yürümek insana iyi geliyordu. Bugün havada güzeldi. Güzel havayı bol- bol içime çektim. Derin nefes alarak yürümeyi sürdürdüm. Sonunda okula varmıştım. Dersin başlamasına yirmi dakika vardı. Hemen eşyalarımı masaya yerleştirdim. Şimdi sıcak bir çay ders öncesinde iyi gelirdi. Kendime çay koydum. İçe- içe elimde telefon oyalanmaya başladım. İnstagramda videolara bakıyordum. Eğlenceli, güzel videolar oluyordu. Bazısını izlerken kendimi gülmekten alıkoyamıyordum. Çok komikti. Öğrenciler ise bu esnada yavaş- yavaş sınıfa girmeye başlamışlardı. Az kalmıştı. Hemen telefonumu sessize aldım. Artık derse hazırdım.
“Günaydın çocuklar” dedim.
“Günaydın öğretmenim” dediler hep bir ağızdan.
“Nasılsınız bakalım?”.
“İyiyiz”.
“Süper. O halde derse kaldığımız yerden devam edelim. Sayfa on iki de kalmıştık. Sayfa 12 açalım”.
“Tamam öğretmenim” dediler.
“Odevler yapıldı mı?”.
“Evet” dediler hep bir ağızdan. “Kontrol edelim bakalım” diyerek sınıfta teker- teker kitaplarındaki ödev sayfalarını kontrol etmeye başladım. Çocukların yanlışlarını düzelttim. Sonrada derse kaldığım yerden devam ettim. Ders güzel geçmişti. Gayet iyiydi. Çocuklar arada bir yaramaz olabiliyorlardı. Fakat bugün durum tam tersiydi. Oldukça usluydular. Adı üstünde küçük çocuk bu normaldi. Bunu hep söylerdim. Ders molası olduğunda hemen telefonu elime aldım. Heyecanla Enes'den mesaj geldi mi? diye kontrol ettim. Gelmişti. Kalbim bana önceden yazdığını söylüyordu. Bunu hissetmiştim.
“Sevgilim nasılsın?”.
“İyiyim sevgilim sağol sen nasılsın?. Dersteydim. Şimdi aradayım. Mesajını şimdi gördüm”. Beş dakika sonra Enes'den yanıt geldi.
“Derste olduğunu biliyordum. Bende her zamanki gibi çok yoğunum. Hastalarla uğraşmaya devam sevgilim”.
“Çok kolay gelsin”.
“Çok sağol canım sanada çok kolay gelsin”.
“Kahve içiyorum”.
“Oh afiyet olsun. Kahveci güzeli kahveyi çok sevdiğini biliyorum”. dedi Enes. Bunu yazarken, aynı zamanda bana gülme emojiside göndermişti.
“Sen bence benim hakkımda her şeyi biliyorsun”.dedim.
“Bak bu doğru işte. Bu senin içinde geçerli”. diyerek bu sefer kalp emojisi gönderdi. Bende aynı şekilde kalp yollayarak ona karşılık verdim. Onu görmeyeli sadece iki gün olmuştu, ,ama, onu şimdiden çok özlemiştim. Onunla ne zaman yazışsam kalbim heyecanla çarpıyordu. O iyi ki benim hayatımdaydı. Ve iyi ki vardı. Sevilmenin ne denli güzel olduğunu ilk kez onunla anlamıştım. Oysa onu ilk gördüğümde ulaşılmaz, imkansız olduğunu düşünmüştüm. Böyle bir ilişkiye asla ihtimal vermezdim. Çünkü onu tesadüfen sokakta yürürken görmüştüm. Merhabamın bile olmadığı yabancı, gizemli biriydi. Yan komşum olmasına rağmen bana uzaktı. Çünkü henüz tanışmıyorduk. Fakat bu aşk bir şekilde gerçeğe dönüşmüştü. O artık benimleydi. Ve Enes bana “ Her zaman seninle olacağım” demişti. Bu beni mutlu etmişti.
“Beni asla bırakma”.dedim.
“Asla bırakmayacağım” demişti. O özel anı asla unutmamıştım. Daima kalbimdeydi.
Asla unutmayacaktım. Kalp bu gerçekten seven unutmazdı. Sevmeyen ise anında unuturdu. Ona unut onu kalbim demek zorunda kalmayacaktım. Çünkü bence bu olmayacaktı. Bunu taaa kalbimin derinliklerinde hissediyordum.
Hisler insanı yanıltmazdı. Geçenlerde bunun üzerine kısa bir öykü yazmıştım.Şöyleydi, “yağmur damlaları camı ritmik bir şekilde dövüyordu. Ben ise sıcak yatağımdan kalkmak istemiyordum. Dışarısı kasvetliydi, tıpkı onun içi gibi. En yakın arkadaşımın başka bir şehre taşınmasının üzerinden bir ay geçmişti. Ben, her gün onu arıyordum. Çok özlüyordum. Yokluğunu derinden hissediyordum. Onu ararken her gün fotoğraflarına bakıyordum. Onunla geçirdiğim güzel anılar, şimdi birer diken gibi yüreğime batıyordu”. Öykü böyleydi. Hisleri güzel yansıttığımı düşünüyordum. Yazmanın iyileştirici gücü kesinlikle insanı rahatlatmasıydı. Bu benim için bir tür terapi gibiydi.
Enes, bana akşam gene beraber müzik dinlemeyi teklif etmişti. Bu şekilde uyuyorduk. Telefonda onunla o kadar güzel sohbet ediyorduk ki, bu çok güzeldi. Anlatılamaz, yaşanırdı.
İşte böyle güzel bir duyguydu. Akşamı dört gözle, heyecanla bekliyordum. Bu ara ayrıca aşk üzerinede yazıyordum. Aşkı yaşayan daha iyi anlatır derler, bu ne kadar doğru bilmiyordum,ama, güzel yazmaya çalışıyordum.
İçimden geldiği gibi.
Aşk ile ilgili olan öyküm şu şekildeydi. “ Yağmurlu bir akşam, eski bir plak dükkanında karşılaştılar. Ada, burunlu gözlüklerinin ardından plakları dikkatle incerlerken, Can gitarıyla dükkana girdi. Ada'nın ,seçtiği melankolik melodi, Can'ın enerjik ritimleriyle birleştiğinde, dükkanın köşesinde büyülü bir an yaşandı. İkisi de müzikte aradıklarını diğerinde bulmuştu”.
Bu şekilde sona eriyordu. Noktalamıştım. Bu gece gene ,eski şarkıları dinleyecek, o satırların arasında kaybolacaktık. Bu hissi seviyordum. Bazı hisler özel ve güzeldir. İkimizde bunu biliyorduk. Bunun bilincinde olmakta iyi bir şeydi. Ders gene başlamıştı. Kaldığım yerden konuları işlemeye devam ettim. Ders iyi geçmişti. Eşyalarımı toparlarken bir ara pencereye çok tatlı bir güvercin kondu. Sonra uçup, gitti. Hayvanları çok seviyordum. Can doslarım benim. Onlar iyiki vardılar. Onlara değer veriyordum. Daima da verecektim. Bana göre, bu dünyada bütün hayvanların yaşama hakkı vardı. Ve olmalıydı. Bana yaşamak için en güzel ülke sence neresi? sorusunu sorarlardı. Bende sevdiklerinin yanı yanıtını verirdim. İnsanın sevdiği her neredeyse, nerede yaşıyorlarsa orası en güzel yerdi. Kalbinde oraya aitti. Sevdiğinin olduğu yer için çarpıyordu. Orası her neresi ise senin Yuvandı. Evindi. Ve Huzurundu. İnsanın iç huzuru gibisi yoktu. Hele o huzurun iç sesi gibisi yoktu. Enes, ise benim için daima huzur bulduğum bir denizin yakınından yürümek gibiydi. Onu sevmek böylesine güzel ve özeldi. Bu önemliydi. Enes'de, benimle aynı düşünüyordu. Onunla daha önce bu konu hakkında konuşmuştuk. Gene de, kısa zamanda en çok gitmek istediğimiz bir ülke vardı. Bu ikimizinde ortak kararıydı. İtalya'yı görmeyi çok istiyorduk. Bu bizim ortak hayalimizdi.
ÖZGÜRLÜĞE.
Tüm hayallerin gerçek olması dileği ile dedim, içimden. Geçenlerde not defterime anlık bir şey yazmıştım. Demiştim ki, “yeni ufuklara ve bilinmeyen diyarlara gidiyorum, gidiyorum özgürlüğe farklı diyarlarda ve de ülkelerde buluşmak üzere, bir masal diyarında belki de unutma masallarda gerçektir”. Bu şekilde noktalamıştım.
YENİ YIL.
Yılbaşı gelmişti. Yağmur, damlaları sessizce yere inerken, evin içi sıcaklığıyla davet ediyordu. Minik eller heyecanla süslenmiş ağacı inceliyordu. Yeni yıla sayılı saatler kala, herkes birbirine sarılmış, hayaller kuruyordu. Saatler gece yarısını gösterdiğinde, patlayan şampanyanın sesi ile birlikte yeni bir yılın umudu doğdu. Gözler gökyüzündeki havai fişeklere kayarken, dilekler içten içe tekrarlandı. Bu gece, her şey mümkündü. Yeni yıla Enes ile birlikte yeni umutlarla girmiştik. Saat on ikiyi gösterdiğinde ikimizde balkonda birbirimize sarılmış atılmakta olan havai fişekleri seyrediyorduk. Enes, bugün evde yalnızdı. Ailesi Çeşme'ye yazlığa gitmişlerdi. Bende ona gitmiştim. Bu gece onda kalacaktım. Geceyi şarap, meze eşliğinde yabancı kanalları seyrederek geçirmiştik. Güzel yılbaşı programları vardı. Bizdeki kanallar bu konuda eskisi kadar iyi değildi. Bizde bu yüzden yabancı kanalları, kutlamaları izlemeyi tercih etmiştik. Saat on iki olduğunda, beni tutkuyla öpmüştü. Bu oldukça güzeldi. İyi ki birlikteyiz, diye düşündüm. Kalbim, ise bu esnada heyecanla atıyordu. Beni ne zaman öpse, kalbim beraberinde heyecanla mutlulukla atıyordu.Bizim için güzel bir yılbaşı olmuştu. Yılbaşına sevdiğim insanla birlikte girmiştim.Hayatta bundan daha mutluluk verici bir şey olabilir miydi?.
Çünkü sevgidir ihtiyacımız olan daima.
KİTAPLIĞIM.
Kitaplığım karşımda dururken, hemen yanındaki sandalyeye oturmuş, hemen masaüstümdeki laptopda çalışmaya başlamıştım. Ne zaman kitaplara baksam bana ilham gelirdi. Kitapların içinde huzur bulurdum. Kısa bir öykü yazmaya başladım. Öykünün ismi gizemli kütüphane idi. Yazmaya başladım.
Sessizlik o anda bana inanılmaz bir huzur vermişti. Bu huzur duygusunu seviyordum. Tıpkı yazarken rahatladığım gibi.
GİZEMLİ KÜTÜPHANE.
Eski bir malikanenin tozlu bir köşesinde gizli bir kütüphane vardı. Raflar, ciltleri yıpranmış, sayfaları sararmış eski kitaplarla doluydu. Serpil , tesadüfen bu kütüphaneyi keşfeder ve kitapların sayfalarında kaybolur. Her kitap, onu farklı zamanlara ve mekanlara götürür. Kütüphane, sadece kitaplarla değil, aynı zamanda gizemli sırlarla doluydu. Serpil, bu sırları çözmeye çalışırken, beklenmedik maceralara atıldı. Bir gün sessiz bir gecede, odasındaki kitaplar canlanmaya başladı. O an ne yayacağını şaşırdı. Bunu asla beklemiyordu. Vay be ne gizemli bir kütüphane bu diye düşündü. Kitaplardaki karakterler, sayfalardan çıkarak Serpil'in dünyasına adım atmaya başladı. Tek, tek. Birlikte unutulmaz bir gece geçirdiler. Macera yaşamaya başladılar. Oyunlar oynadılar. Ve birbirlerine hikayeler anlattılar. Birden sanah olduğunda her şey eski haline dönmeye başladı. Serpil, bu büyülü geceyi asla unutmadı. Kalbi orada kalmıştı. Ve kalbi artık bundan sonra sadece oraya aitti. Serpil'in kalbi çok ilginç ama kitaplarla iyileşmişti. Eskiden üzüntülü bir çocukluk geçirmişti. Yalnızdı. Ne zamanki kitapların o büyülü dünyasına sığındı kendisini yeni dostlarla tanışmış gibi hissetti. Her kitap, ona yeni bir pencere açmıştı. Ve farklı bakış açıları kazandırmıştı. Kitaplar sayesinde, dünyaya daha farklı gözlerle bakmaya başlamıştı. Üzüntüleri ise yavaş- yavaş yerini umuda bırakmıştı, ve hayatına yeniden anlam katmaya başlamıştı. Kitaplarla iyileşen bir kalpe aitti, artık. Fakat bir gün gizemli kütüphane, kötü niyetli insanlar tarafından yok edilmeye çalışıldı. Ve iyilerle, kötüler arasında büyük bir mücadele savaşı başladı.
Bakalım iyiler mi kazanacaktı? yoksa kötüler mi?”. Öyküyü bu şekilde noktalamıştım. Yazımı bitirdikten sonra, kendime sıcak bir papatya çayı koydum. Uyumadan önce iyi geliyordu. Midemi rahatlatıyordu. Uykumun gelmesinede yardımcı oluyordu. Uyumadan önce biraz kitap okudum. Yaşar Kemal'in, şu mısraları beni derinden etkilemişti. Ünlü yazar şöyle diyordu, “ Gülhane Parkı'nın, denize bakan yüzünde Topkapı Sarayı'nın büyük kapısı var ya, o kapının önünde de, Çemberlitaş gibi upuzun bir sütun var, işte o kapıyı kendime mekan tuttum. Yağmurda falan, kapınında üstü azıcık da olsa kapalı, yatağımın ıslanma olasılığı yok. Yatağım da gazete kağıtlarından kalın bir döşektir. Yazarlarda roman kahramanıdır ,diye boşa denmemişti. Bence öyleydi. Bu satırları okurken, resmen kendimi buldum. Betimlemeler hoşuma gitmişti. Bir yazarı iyi bir yazar yapanda bence betimlemelerinin gücüydü. Ayrıca Nietzsche'nin, sevdiğim bir sözü vardı. “ İyi bir yazar sadece kendi ruhunu değil, arkadaşlarının ruhlarını da ele geçirir”. Vay ne ne doğru bir söz dedim içimden. Arada bir ünlü yazarların sözlerini okumayı seviyordum. Bu hem hoşuma gidiyordu, hem de beni mutlu ediyordu. Bana ilham veriyorlardı. Onlardan bilgi ediniyordum.
Öğrenmenin, kendini geliştirmenin kesinlikle yaşı yoktu. Şimdi müzik zamanıydı. Ruhuma en iyi gelen şeydi. Özellikle de söz konusu olan eski şarkılarsa. Müziğin ruhun gıdası olmasının nedenlerinden birisi kesinlikle insanın duygularına tercüman olmasıydı. İnsanın duygularını yansıtmasıydı.
Özgürlüğüme olan düşkünlüğüm belliydi. Ve ben içimdeki bu özgürlük tutkusunu geçmişimde de, şimdide hep müzik dinleyerek gerçekleştirmiştim. Enes'den, mesaj geldi. Uyumadan önce onunla yazışmaya, konuşmaya bayılıyordum.
“En özelim iyi geceler”. Bana hep özel olduğumu söylüyordu. Oda benim için öyleydi. Daimada öyle olacaktı.
“Sana da iyi geceler en özelim” diyerek yanıt verdim. Daha sonra ona kalp emojisi gönderdim. Bu benim sürekli içimden gelen bir şeydi. İyi ki ona rastladım. O benim kendimi daima huzurlu hissettiğim kalbimdi. Her şeyimdi. Kısacası sevilmek güzeldi. Müziğin daima gücüne inanlardandım. Aksi taktirde, insanı nasıl bu denli iyi hissettirebilirdi ki?. Bu kesinlikle müziğin gücü olmasıyla ilgiliydi. İnsan üzerinde, bu denli etkiliydi. Enes, ile uykuya dalmadan önce karşılıklı olarak daima müzik dinlememizin bununla ilgisi olabilirdi. Bunu seviyorduk. “Ne mutlu bize de deyince” bana “ her zaman böyle mutlu olacağız” diyerek karşılık vermişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.3k Okunma |
296 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |