
SON FİNAL.
Güzelyalı'da , sahildeydim. Her zamanki gibi denizi seyrederek ,kahvemi içiyordum. Huzur bulduğum, yaşadığım yerdeydim. Ben kesinlikle Ege insanıydım. Boşuna İzmirli değildim. Kendimi hep bu şehre ait hissediyordum. Doğma- büyüme İzmirli olup, sonradan farklı şehirlere, yurt dışına giden çok arkadaşım olmuştu. Fakat ben bunu istememiştim. Hep ait olduğum yerde ülkemde, kendi şehrimde yaşamak istiyordum. Bu şehirde İzmir'den, başkası değildi. Bu şehirde doğdum, bu şehirde ölecektim.
Elbette, arada dünyayı gezmeye devam edecektim. Gezmek, bu hayatta yapmaktan en çok keyif aldığım işti. Daha önce hep yalnız, ailemle, kardeşimle, ya da bir kaç yakın arkadaşımla birlikte gezmiştim. Bundan sonra artık hayatımda Enes, vardı. Onunla da birlikte gezeceğimiz bir sürü şehir, ve ülke vardı. Bu ikimizinde ortak hayaliydi. Ve yakında evleniyorduk.
Az kalmıştı. Çok mutluydum.
Enes, iyi ki vardı. Hayatımdaydı. Ve bundan sonrada daima hayatımda olacaktı.
Denizi doya- doya içime çekerken, derin bir nefes aldım. Denizin kokusunuda çok seviyordum. Hele yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunda bulduğum huzuru asla tarif edemezdim. İnsan bazı duyguları kelimelere bile dökemiyordu, çünkü o derece iyiydi. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya, tıpkı bunun gibi. Ruhumun her detayında şehrin, Ege'nin sıcak güneşi, huzur veren meltemi ve zeytin bahçelerinin kokusu vardı. Sakinlik, doğallık, ve dengeli bir hayat benim hayatımın vazgeçilmezlerindendi. Tabi birde spor yapmak. Yürüyüş yapmak kadar insana keyif veren başka bir şey daha olabilir miydi?.
Benim için olamazdı. Yoktu.
Doğanın sesini dinlemeyide bir başka severdim. Kendimi deniz, güneş, huzur insanı olarak nitelerdim. Ben böyleydim.
Enes, aradı.
“Güzel eşim nasıl bakalım?”.
“ Haha iyiyim ya sen?”.
“Neden gülüyorsun ki? Az kaldı iki hafta sonra evleniyoruz”.
“Bu doğru” dedim. “ Bu yüzden çok heyecanlıyım”.
“Bende öyleyim. İçimdeki mutluluğu sana anlatamam. Bugün evdeydim. Dinlendim . Nasıl iyi geldi, sana anlatamam. Pazarları bu yüzden seviyorum”.
“E haklısın tabi. Boşuna buna pazar klasiği demiyoruz. Bende aynı”.
“Hangi çalışan insan hafta sonunu sevmez ki, zaten?dinlenmeyede ihtiyacımız var. Haksız mıyım?”.
“Her zamanki gibi çok haklısın sevgilim” dedim. “ Bende Güzelyalı'da sahildeyim. Her zamanki oturduğumuz yerdeyim. Denizi seyrediyor, kahve içiyorum”.
“Aaaa bensiz mi? Aşk olsun beni çağırmadın demek. Bilseydim gelirdim”.
“Dinlen istedim. Özellikle çağırmadım sevgilim”.
“Benim düşünceli sevgilim. Haklısın. Bu hafta hayatımda ilk kez bu denli yoruldum. Bugün evde olmak bana çok iyi geldi”.
“Bunu tahmin edebiliyorum”. dedim.
“Afiyet olsun”.
“Çok sağol”. diyerek kahvemden bir yudum aldım.
“Bende kendime bir kahve yapayım bari” dedi sevgilim.
“Yap tabi yorgunluğada iyi geliyor”.
“ Kesinlikle hemde bunu seviyoruz”.
“Londra'ya, hazır mısın?”. diye sordu, Enes. Çok heyecanlıydım.
“Hazırım. En çok görmek istediğim şehirlerden birisi”.dedim.
“Az kaldı. Gideceğiz. Bu benim içinde bir ilk olacak”. dedi Enes. İkimizde Londra'ya gideceğimiz için çok heyecanlıydık. Evleneceğimiz günü ve balayımızı heyecanla, sabırsızlıkla bekliyorduk.
Enes, bana bir keresinde sıfır beklenti, sonsuz mutluluk demişti. Bu sözün ,doğruluğunu zaman geçince dahada iyi anlamıştım. Hayattan, çokta fazla bir şey beklememek gerekiyordu. Bazen anı yaşamak, beklentilerini azaltmak insanı iyi kılıyordu. Böylece Stressiz, huzurlu bir hayatın kapılarını açmış oluyordun.
KAR.
Enes, ile birlikte hafta sonu Bursa'ya , Uludağa gitmiştik. O gün, orada kar yağmıştı. Biz İzmirli'ler şehre kar yağmadığından dolayı kara hasrettik. O günde karın doya- doya tadını çıkarmıştık. Kardan adam yapmış, birbirimize kayak yaparken kar atmıştık. Kayak yapmayı özlemiştim. En son Bulgaristan'da, Bansko'da kayak yapmıştım. Halam orada yaşıyordu. Onu ziyarete gitmiştim. Bulgaristan'ın sessizliğini, sakinliğini özlemiştim. Balkanların güzel bir doğası, korunmuş yeşilliği vardı.
Ne zaman, kar yağsa yağdığı anda içimi bir huzur kaplıyordu. O gün Bursa'da pencereden dışarıya baktığımda gördüğüm beyaz örtü bana tarifsiz bir mutluluk vermişti. Karı izlerken Enes, bana içtenlikle sarılmıştı. Böylece ikimiz izlemeye başlamıştık. Manzara güzeldi. Hele, o sessizliğe ne demeli? Harikaydı. Gökyüzünden, süzülen her bir kar tanesi, sanki ruhumun karmaşasını alıp götürüyordu. Kar yağarkenki, etrafa yayılan huzurlu sessizliği seviyordum. Beni rahatlatıyordu. Genelde, kar yağışı başladığında hemen camın kenarına geçer, ellerimi sıcak bir kupaya sarıp, beyazın büyüsüne daldırırdım. Kar, bana göre dış dünyayı sessizleştirirken, içimde bir coşku uyandırıyordu. O gün Enes, ile kardan adam yapmak çok hoşuma gitmişti. Bu oldukça eğlenceliydi. Kar ,duygularıma tercüman oluyordu. Ve tıpkı yağmur gibi bana ilham veriyordu. Nasıl mı? Ne zaman karı izlesem, içimde yazma isteği uyanıyordu. Yağmur ve kar ikilisi benim için yazmak demekti. O gün sevgilimle soğuk havada yürüdük. Yürüyüş yapmayı asla ihmal etmezdik. İkimizde sporu seviyorduk. Buna düşkündük. Onunla yürürken yüzüme değen o taze, serin hava içimdeki tüm stresi alıp götürmüştü. Bize göre, kışın tadıda farklıydı. Her mevsimi sevenlerdendik. Üzerime aldığım yumuşak atkı, ile ellerimdeki eldivenler beni ısıtmaya yetmişti. Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, karın verdiği mutluluk beni sıcacık yapmıştı. Enes'de, arada bana sarılıyor, o dokunuşlarıyla ben zaten üşümüyor, sürekli ısınıyordum.
“Sen kesinlikle kar insanısın”.
“Öyle mi nereden çıktı bu?”. diye sordum.
“Çünkü karı sevdiğini ben gözlerinden adeta okudum sevgilim”. dedi Enes.
“Bu konuda çok iyisin”.
“Hangi konuda?”.
“İnsanların düşünlerini anlama konusunda”.dedim.
“Hım bunu iltifat olarak alıyorum”.
“Bu gerçek”.
“Çünkü sen sevgilim kar insanısın. Karın düştüğü yer, senin için bir mutluluk durağına dönüşüyor, ruhun, bedenin, kalbin mutlulukla çarpıyor. Sen karı hayranlıkla izliyorsun”.
“Bu doğru. Beni çözmüşsün. Bunu sevdim”. dedim. Bana tekrar sarıldı. Ve öptü. Bu oldukça güzeldi. Ah güzel anılar hayatımız kesinlikle biriktirdiğimiz anıların toplamından ibaretti.
DÜĞÜN.
Enes, ile düğünümüz İzmir Seferihisarda gerçekleşmişti. Oldukça güzeldi. Ailecek, kendi aramızda bir düğün olmuştu. Çok kalabalık olmasını istememiştik. Enes'in ailesi, benim ailem, birde en çok sevdiğimiz yakınlarımızın, arkadaşlarımızın katıldığı bir düğün oldu. Bende hayatımın hemen- hemen her anında yanımda olan en sevdiğim dostlarımı çağırmıştım. Benim düğünümü görmek onları oldukça mutlu etmişti. Kimse evleneceğimi düşünmüyordu. Fakat bu sonunda olmuştu. Burcu, Elif, ve Ali iyi ki vardılar.
“Seni böyle mutlu görmek ne güzel. Canım benim hep çok mutlu ol” diyerek bana sevgiyle sarıldı, Burcu.
“Çok sağol canım” dedim. Bende ona aynı şekilde sevgiyle sarıldım.
“Sonunda sende evlenenler kervanına katıldın bakıyorum. Mutluluklar” dedi Elif.
“Öyle oldu sıra sizde bakalım”.
“Yok ben almayayım” dedi gülerek Elif. Onun bu neşesine bayılıyordum. Eğlence denildiğinde, insanın aklına gelen ilk isim Elif olurdu. Ne mutlu ona dedim içimden. İyi ki böyleydi. Çünkü onu bu şekilde seviyorduk.
“Kısmet bu işler. Büyük konuşma. Bende asla evlenmem diyordum, ama, bak 40 yaşında gelin oldum” dedim.
“Maşallah diyelimde nazar değmesin” dedi Elif. Her zaman pozitifti. Ve sürekli gülümsüyordu. Böyle neşeli, eğlenceli, güçlü kadınlara hayatta ihtiyacımız vardı. Tabi o benim için sadece bir dost değildi. Çok daha fazlasıydı. O benim kardeşimdi.
“Gel buraya canım mutluluğun bir ömür olsun damatta maşallah pek bir yakışıklı ,çok yakışıyorsunuz” diyerek bana sarılan isim bu sefer Ali, oldu.
“Canımsın. Çok teşekkür ederim”. diyerek bende ona aynı şekilde sarıldım. Benim için çok güzel bir düğün olmuştu.
Kırk yaşındaydım. Ve evliydim. Hayatta hiç bir zaman için asla geç değildi. Kocam diye demiyordum, ama, oda tıpkı benim gibiydi. Yaşını hiç göstermiyordu. Aramızda iki yaş fark vardı. Oda şuanda kırk iki yaşındaydı. Eğer benden mutluluğun tanımını isteselerdi, şu anı çizerdim.
Mutluluk sevgiyide bulmakmış, meğer. Ben bunu yıllar sonra anlamıştım.
LONDRA.
Londra, İngiltere'nin başkenti ve Avrupa'nın en canlı şehirlerinden biriydi. Şehrin tarihi binalarını, modern gökdelenlerini, geniş parklarını ve kültürel zenginliklerini çok beğenmiştim. “ İyi ki balayımız için burayı seçtik” demiştim Enes'e. Oda bana şehri aynı şekilde çok beğendiğini söylemişti. İkimizde bu şehri ilk kez geziyorduk. Beğenmiştik. Gezmek güzel şeydi. Fırsatını bulan kesinlikle dünyayı gezmeliydi. Bu konuda böyle düşünüyordum. Thames nehrinde, Enes ile bol bol fotoğraf çekilmiştik. Düğün resmimizden sonra, en çok beğeniyi koyduğum bu resim almıştı.
Buckingham sarayı, Big ben, Tower Bridge, gezmiştik. Birlikte müzelere, galerilere, tiyaroya da gitmiştik. Çok keyif almıştık. Bira içmiş, publarda gece hayatına akmıştık. Bol- bolda sevişmiştik. Cinsellik aşkın, mutlu bir evliliğin olmazsa olmazıydı. Tadı, biberiydi. Her şeyiydi. Önemliydi. Tenlerimizde birbirine harika uyuyordu, ya bazen sabahlara kadar sevişirken aynı şekilde gülüşüyorduk.
Şehrin bir diğer beğendiğim yönü ise parklarıydı. Düzenliydi. Temizdi. Eşimle parkta kahvelerimizi yudumlarken kitapta okumuştu.Yemyeşil çimlerin üzerinde yatmış, uzanmıştık. Her yer yemyeşildi. Ve çok güzeldi.
Hyde park, çok güzeldi. Şehrin en güzel parkıydı. Regent Parkda, Hyde Parktan sonra favori durağimız olmuştu. Bundan sonra fırsat buldukça bu şehre sık- sık gelmek istiyordum. Sonuçta ikimizde çalışıyorduk. Ve biriktirdiğimiz parayıda sadece gezmeye harcamayı düşünüyorduk. Kırklı yaşlardaydık. Bu yüzdende çocuk düşünmüyorduk. İstemiyorduk. Bunun için geç kalmıştık. Fakat biz zaten tercih etmiyorduk. Ayrıca her evli insan çocuk sahibi olacak diye dünyada bir kuralda yoktu. Mutluyduk.
Tower Bridge, önünde resim çekilmiştik. Burasıda Londra'nın, en meşhur yerlerinden biriydi. British Museum, National Gallery gibi dünyaca ünlü müzeleri gezmek hoşuma gitmiştik. Müzelere oldum olası ilgi duymuşumdur. Big bende aynı şekilde muhteşemdi. Ünlü saat kulesinin resmini bol- bol çekmiştim. Bunlar ilerisi için hep anıydı. Tüm bu resimleri, güzel geçirdiğim balayını saklayacaktım.
National gallery, Avrupa sanatının en iyi örneklerini sergiliyordu. Özellikle Londra'da, West End tiyatroları dünyaca ünlü müzikalleriyle dikkat çekiyordu.
Bu şehir kesinlikle muhteşemdi. İyi ki gezmiş, görmüştük ve kalplerimizde güzel anılar biriktirmiştik.
Balayımız için güzel olmuştu. Bol- bol gezmiş, eğlenmiştik. Kiliseleride gezmiştik. En beğendiğim, etkilendiğim kilise Westminster Abbey olmuştu. Bu büyük gotik, manastır çok güzeldi. Londra'da, meşhurdu.
“Bu anı hiç unutmayacağım” dedim sevdiğim adama bir kez daha sarılarak.
“Bende öyle” diyerek karşılık verdi, Enes.
“Kalp unutmaz” dedim. “Bazı anlar özeldir” diyerek bana katıldığını belirtti. Birlikte bol- bol gezmiş, Londra'da, harika zamanlar geçirmiştik. İkimizde bu anı asla unutmayacaktık. Bu ikimizin içinde özeldi, oldukça keyifliydi. Ve özel anlar asla unutulmazdı. Bu güzel anları kalplerimize kazımıştık.
Asla unutmamak üzere...
MUTLUYDUM.
İzmir'e, döndüğümüzde kaldığımız yerden işlerimize devam ettik. İkimizde çalışmayı ve üretmeyi sürdürdük.
Hafta sonları dinleniyor, bazende sevdiğimiz arkadaşlarımızla buluşarak vakit geçiriyorduk. Buda bir ihtiyaçtı, nede olsa.
Farklı yaşamlarımızda vardı. Ve hayat benzer yönlerimiz olduğu kadar aramızdaki farklılıklarla da güzeldi. Biz çok mutluyduk. Kırklı yaşlardaydık, sağlıklıydık, halen daha gençtik, ve bir o kadarda güzeldik.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.3k Okunma |
296 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |