Sınıfın boş olduğu bir zamanı bulduğumuz için şanslıydık. Ellerimizdeki soğumaya yüz tutmuş tostlarımızın köşesini peçetelerimizle tutuyorduk. Bugün için mutluyduk sıradan günlerden birisiydi. Ancak yarın için kimse kimseye söz veremezdi.
Sınıfın kapısı Selin dirseğiyle ittirdi. İçeri girerken yüzünün gülmesi benim de yüzümü güldürmüştü. Yemeklerimizi yiyebilecek ve biraz da sohbet edebilecek zamanımız olduğunu tahmin ediyorduk. Yani eğer ki bir sorun çıkmazsa yaklaşık kırk dakikalık zamanımız vardı. Selin bizim oturduğumuz sıraya değil de başka bir sıraya yöneldiğinde ona seslendim.
Selin dönüp bana baktı. Gözlerimle kendi sıramızı gösterdim. Selinin yüzü halen gülüyordu. Hiç kimsenin olmaması bizi mutlu ettiği doğru değildi. Bizi onların olmaması mutlu ediyordu. Selin omzunu silkti. "Buraya oturalım hadi."
Kalbim hızlandı. Onların sırasına bile oturmak kalbimi sıkıştırmaya yetiyordu. "Olmaz , gel." Yerime oturmaya koyulduğumda Selin seslendi.
"Sınıfta kimse yok Umay , bir şey olmaz." Dudağını büzdü.
Duraksadım. Yalnızca ona baktım. Yaptığım şey masumca bir şeydi , kimse bunun aksini söyleyemezdi. Kalbim ise bir kuş misali endişeliydi. Kanatlarını boşa çırpıp duruyordu.
Selin koluma girdiğinde cevap vermeme gerek kalmamıştı. Selin bana göre cesaretliydi ve daha güçlüydü. Güçlü olmak ise sadece vücudun güçlü olması demek değildi. Güçlü olmak mentalinin de iyi olması demekti. Benim ise hiç iyi değildi. Ortaokul zamanları her zaman mutlulukla hatırlanacak hatıralar bırakmazdı insanlara. Selinin benden bir diğer farkı ise her zaman mutlu olmayı ya da mutlu görünmeyi başarabilmesiydi. Benim lügatımda ise mutluluk yoktu.
Soğumuş tostlarımızı midemize indirirken biraz da olsa rahatlamış hissetmiştim. Selinin hoş sohbeti geçen süreyi hızlandırmıştı. Okulda ve hayatımda olan tek kız arkadaşım oydu. Ailemin maddi açıdan zor olduğunu öğrendiğinden beridir benimle konuşmayı kesmeyen bir kişiydi. Bizim ortak yönlerimiz çoktu. Geçmiş acılarımız ortaktı. Hayat , küçücükken bu dünyadan göçüp giden annem ve babam nedeniyle beni hem öksüz ve hem de yetim bırakmıştı. Onları hiç hatırlamıyordum. Yalnızca babaannemin kucağında fotoğraf albümündeki fotoğraflara bakarken onları görebiliyordum. Onları görmeme gerek yoktu. Onları içimde büyütüyordum. Onlar beni olduğumdan daha güçlü birisi yapmışlardı.1
Dedem ve babaannem beni asla yalnız bırakmamışlardı. Onlar annem ve babamı aratmıyorlardı. İşe giden dedem her gün sevdiğim çikolatan alıyordu , kocaman kız olmama rağmen. Babaannem ise her ihtiyacıma koşar , sıcacık yemekleriyle bütün evi kokuturdu.
Ancak son zamanlar maddi açıdan iyi olmadığımızı anlayabiliyordum. Babaannem ve dedem bana çaktırmamaya çalışıyorlardı ama fark edebiliyordum. Moralleri eskisi gibi değildi. Ben odamda ödevlerime gömülmüş haldeyken mutfak köşelerinde fısıldaşırlardı. Onları duymamış gibi davranırdım.
Selin ise annesiyle yaşıyordu. Babasını hiç tanımıyordu bu yüzden babasını ölmüş kabul ediyordu. Kalbimizdeki mezarlıkların biz daha doğmadan oluşmuş olması bizi birbirimize yakınlaştırıyordu.
Keyifli sohbetimizin bittiğini anladığımızda sınıfın kapısı açıldı. Çıkan sesle kalbim kulaklarımda atmaya başlamıştı. Olduğum yerden hemen kalktım. İçeriye onlar girdiğinde şaşkınlıkla ayakta dikiliyordum. Selin ise yavaşça oturduğu yerden ayrılıyordu.
Tuna , Aleyna ve diğer arkadaşları sınıfı doldurdu. Yalnızca dört kişilerdi ama benim gözümde dört kişiden daha fazlalardı. Onlar ve içlerindeki canavar , onları daha korkutucu gösteriyordu.
İçeri girmeleriyle bizi fark etmeleri bir olmuştu. Aleyna dik dik bakmaya başlamış , gözleriyle yalnızca bir kaç gün önce yaşanan şeyleri hatırlatmaya çalışıyordu. Yaşananları unutmam mümkün değildi zaten. O yaşananlar ömrüm boyunca benimle gelecekti. Göğsümde solmayan ve asla geçmeyen bir yara olarak kalacaktı.
Tuna ise yandan yandan baktıktan sonra diğer arkadaşlarıyla konuşmaya devam etmişti. O her zaman onlardan ayrı durmuştu. Onlarla geziyordu ancak bana bir şey yapmamıştı. Bana bir şey yapmamış olması ise onun da bir canavar olmadığını kanıtlamıyordu. İçimden bir ses ondan da korkmam gerektiğini söylüyordu çünkü kötü durumda olan birisine yardımcı olmamak da en az o kötü şeyleri yapmış kadar leke sürerdi insana.
Tuna neşeli bir insandı , yalnızca dışarıdan bakan insanlara. Arkadaşlarının yanından hiç ayrılmayan onların yaptıklarını göz ardı eden birisiydi. O , bu grubun en masum olanıydı belki de. Onun bu mutlu hali içimi kazıyordu. Hep ruhu kara insanlar mı mutlu olurdu ? Acı çeken insanlar ise onların mutluluğunu film izler gibi izler miydi ? Ben izliyordum. Gözlerim yaşlı , boynum bükük , onların mutluluğunu izliyordum.
Ellerimi pantolonuma sürdüm. Çantamın da olduğu sıramın yanına hemen vardım. Tek amacım buradan bir an önce çantamı da alıp gitmekti. Selin de yapacağımı anlamış çantasını koluna takmıştı bile.
Aleyna sessiz gerginliği bozdu. "Gidin sınıftan , bizi yalnız bırakın." Kollarını birbirine bağlamış , kaşlarından birini kaldırmıştı.
Onlara cevap vermeyecektim. Onlar istediği için değil kendim istediğim için sınıftan gidecektim. Selinle göz geldik. Birbirimizi bakışlarımızla anlamıştık. Ben önden Selin arkamdan gelirken bizi izliyorlardı. Burada işimiz kalmamıştı. Onlarla aynı havayı solumak dahi istemiyordum. Kapıya yaklaştığımda ise arkamda bir gümbürtü koptu. Aleyna , Selin'e çelme takmış ve bunun üzerine Selin düşmekten son anda kurtulmuştu. Eliyle bir anlığına tutunduğu sıra ise dayanamayıp yere düşmüştü.
Aleyna ve arkadaşları gülerken Selin doğrulmaya çalışıyordu. İçimden geçenler boğazımı yaktı ve ağzımdan çıkıverdi. Arkadaşıma zarar veremezlerdi. "Ne yaptığını zannediyorsun ?"
Aleyna'nın yüzünde sanki komik bir şey söylemişim gibi bir ifade vardı. "Senin sesin çıkıyor muydu ya ? Ayrıyaten istediğimi yaparım." Bana iyice yaklaştı. Aramızda mesafe kalmadığında işaret parmağını alnıma bastırdı. "Şu küçük beyninle bana karşı çıkmaya mı çalışıyorsun ? Geçen gün sana neler yaptığımızı ve yaptıklarını unuttun herhalde. Dersini almamışa benziyorsun."
Ben ders alacak hiç bir şey yapmamıştım. İçimdeki sinirin her bir hücreme ulaştığını hissediyordum. Ağzımı açtığımda ise Selin kaçar gibi sınıftan ayrıldı. Onu durduramadım. Arkasından seslendim kolunu tutmak istedim ama yetişemedim. "Bana yaptıklarınızı ona yapamazsınız. Buna asla izin vermem."
Aleyna bir kahkaha kopardı. "Serkan sana az bile yapmış belli." Gözlerini kıstı. "Arkadaşın da senin gibi , aciz."
Sinirden ağlamak geliyordu içimden ama gözlerimi kırpıştırarak geriye attım gözyaşlarımı. Gözlerim karardı. Dediklerini ona yedirecektim. Üzerine yürüyüp boğazına sarıldım. Aleyna'nın yaptığım karşısında korkmuş bakışlarını aklıma kazıdım. İçime mutluluk yayıldı. Bana yaptığı işkence kadar değildi belki ama kendimi gösterebildiğim bir andı.
Aleyna'nın yüzü kızardı. Konuşmaya çalışıyordu ama sesi boğuk çıkıyordu. "Bırak beni , aptal."
Tuna ve diğerleri beni ondan ayırdılar. Öfkem geçmemişti ama biraz da olsa rahatlamıştım. Sırtımdaki çantayı düzelttim. Burada işim bitmişti , artık gidebilirdim. Arkamı dönüp kapıyı açtım. Arkamdan bir ses yükseldi.
"Annen ve babanda mı seni böyle bırakıp gitti ? Ha doğru , onlar ölmüşlerdi degil mi ? Ama iyi olmuş biliyor musun , benim senin gibi bir kızım olsaydı bende ölmek isterdim."
Gözlerim karardı. Nabzım yavaşladı , nefesim kesildi. Kalbime bir yumruk vuruldu. Kalbimdeki mezarının topraklarını kazıyordu. Annemle ve babamın mezarını kazıyordu. Ağlamak istiyordum , bağırmak istiyordum. Ailem benim zayıf noktamdı. Onu parçalamak istiyordum. Boğazını parçalamak ve bir daha konuşmasını engellemek istiyordum. Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim ve arkamı hızlıca döndüm. Gücümü topladım. Aleyna mutlu görünüyordu. Dedikleri hoşuna gitmişti. Şimdi yapacaklarım ise hoşuna hiç gitmeyecekti.
Kafesinden salınmış saldırgan bir köpek gibi hissediyordum. Üzerine atlamak için hızlandım ama beni durdurdular. Tuna kolumdan tutmuş bana izin vermiyordu. İşte bu anlar sanki yavaş modda oluyordu sanki gözümde. Tuna'nın beni kapının eşiğine kadar götürmesi her an aklıma yerleşiyordu. Onun gözlerinin içine baktım ama bakışları bomboştu. Gözlerimle beni bırak diyordum. O ise yalnızca bana bakıyordu sanki içinden karar vermeye çalışıyordu. Burada arkadaşına mı yoksa hakaret edilmiş bana mı yardım edecekti ?
Cevap ise yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı. Son kez Aleynaya karşı hamlede bulunsam da yine beni durdurmuş ardından da beni kapının önüne atmıştı. Evet , bir çöp gibi kapının önünde yerimi almıştım. Düşmenin etkisiyle kafam yere çarpmış , bacaklarım sanki kırılmıştı. Gözlerimdeki yaşlar akmaya başlamıştı. Bakışlarımı halen başımda duran ona çevirdim. Tuna bana öylece bakıyordu. Onu onlardan sanmamıştım ama o da onlardandı. Vicdansız insanlar gibi o da kalbini sökmüştü.
Ellerim yerin soğuk betonuna değdi. İçim titredi. Sinirin o sıcak hissi gitmiş artık bu soğukluk bütün içime işliyordu. Yerimden kalkmaya çalışmadım. Ona son bir şans vermek için elimi ona uzattım düştüğüm yerde. Boş bakışlarıyla bana bakıyordu. Arkasındaki gülüşmeler devam ediyordu. Halen benle dalga geçmeye devam ediyorlardı. Ait olduğun yerdesin , yani yerdesin diyorlardı. Onlara kulaklarımı tıkadım. Tuna bir an duraksasada elini uzattı bana karşılık olarak. Bir umut ışığı tekrar yandı içimde. O , onlar gibi değildi.
Uzattığı elini tutmaya tam yaklaşmıştım ki elini geri çekti ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Beni dışarıya iterken düşen çantamı da yanıma fırlattı. Çantamdan çıkan boş koridorda yankılandı. Çantama tutundum. O ise aynı anda hızlıca kapıyı üzerime kapattı.
Tuttuğum gözyaşlarım akmaya başladı. Hala nasıl onlardan olan birine şans verebiliyordum ? Aptaldım , çok aptal.
İşte o anda intikam alacağım bir kişi de ortaya çıkmıştı. Bir gün gelecek bende ona aynısını yapacaktım. O gün için yaşayacaktım. Hepsinden teker teker intikam alacaktım. Bana yaptıklarının daha fazlasını yaşayacaktım onlara.
Küçük Umay , gözlerini kapattı ve bir dilek diledi. Onların olmadığı bir dünya diledi. Hepsinin ölmesini diledi.
Gökyüzündeki bulutlar benim gibi hissediyorlardı. Onlarda benimle beraber ağlıyorlardı. Kapkara bulutlar etrafımı sarmıştı. En az benim kalbim kadar kapkaraydı bulutlar. Gözlerimden akan yaşlar görünmüyordu. Yüzümü yalayıp düşen yağmur damlalarıyla beraber gözyaşlarımda beni terk ediyorlardı. Çantamdaki pembe şemsiyemi çıkardım. Gözlerimdeki yaşları tişörtüme sildim. Yerlerdeki yağmur suları öbek öbek bazı bölgelerde toplanmışlardı. Onlara özellikle basarak ilerledim. Su damlaların umarsızca etrafa sıçramalarını izledim. Bir gün bende kendi kabuğumdan çıkıp böyle su damlaları gibi kendi yolumu çizecektim. Ancak şuan beni anneannem ve dedemin üzgün görmelerini istemiyordum.
Okulun demir kapısı açıktı. Sokağa adım attım. Gri asfalt parıldıyordu. Hızlıca karşı kaldırma çıktım. Okulun köşesini döndüğüm zaman son kez arkamı döndüm. Bu okulu son kez görüşümlerim olduğunu içten içe biliyordum. Bundan sonra bu okuldan kaçmak için çabalayacaktım. Kalan bir kaç ayımı başka okulda geçirmek anlamsız olsa da bu değişiklik beni de değiştirecekti. Poyraz ile vedalaşmam gerekecekti. Onun olan biten hiç bir şeyden haberi yoktu. Ona hiç bir zaman anlatmamıştım. Belki bu okuldan kurtulduktan sonra bazı küçük şeyleri anlatamayı düşünebilirdim. O bizden başka bir sınıfta okuyordu. Her ne kadar yakın arkadaşım olsa da ona anlatmak istemiyordum. Aslında kimseye anlatmak istemiyordum. Selin ile aynı sınıfta olmam onun bilmesine neden oluyordu. Yine de Selin her şeyi net olarak bilmiyordu. Bana yaptıkları işkenceleri üstün körü biliyordu. Aleynanın yaptıklarını biliyordu. Serkanın yaptıkları hakkında hiç bir fikri yoktu. Serkan buraya bir o kadar yabancı ancak bu hikayeye yani bana en çok zarar veren kişiydi. Serkan benden çocukluğumu , gençliğimi , yaşlılığımı almıştı. Gözlerimi sıktım. Az kalmıştı. Buradan kurtulacaktım.
Düşünceler kafamı tamamen dolduruyorken yolda yürümeye devam ediyordum. Yürüdüğüm sokakta bir çocuktan başka kimse yoktu. Herkes yağmur yüzünden ya gördükleri bir dükkana sığınmıştı ya da evlerine çekilmişlerdi. Koca sokakta yalnızca çocukla ikimizdik. Ona doğru yaklaşırken odağı sadece karıştırdığı çöpteydi. Benim yaşlarımda duruyordu. Simsiyah , dalgalı saçları vardı. Hava çok soğuk olmasına rağmen üzerinde ne ceket vardı ne onu sıcak tutacak bir kalın giysisi vardı. Altındaki gri eşofman kendine küçük geliyordu. Bileklerinin yukarısı görünür haldeydi. Üzerinde ise tam tersi ona çok büyük olan bir ince uzun kollu tişört vardı. En kötüsü ise ayaklarında onu yağmurdan koruyacak bir ayakkabısı yoktu. Terliğin içindeki ayakları sırılsıklamdı. Vücudu bu havaya rağmen titremeden durabiliyordu. Uzun dalgalı saçlarından çöp konteynerına sular damlıyordu. Yanına gelene kadar beni fark etmedi.
"Al."dedim. Elimdeki şemsiyeyi ona doğru uzattım. Açık şemsiye onunla benim aramda duruyordu. Ona yalnızca bu şekilde yardımcı olabiliyordum. Kıyafetlerim ona olmazdı. Yanımda ise param yoktu.
Hiç irkilmeden bana döndü. Saçları gibi simsiyah gözleri vardı. Gözleri bir uzay boşluğu gibiydi , içine çeken ama bir o kadar da korkutucu. "İstemez." Ardından çöp toplamaya devam etti.
"Senin buna benden daha çok ihtiyacın var."
Bana bakmadan konuştu. "Hiç bir şeye ihtiyacım yok , şimdi gidebilirsin."
Kararlıydım. "Ama benim ihtiyacım ağlamak ve bu şemsiye bana yardımcı olmuyor. Ağlamamın kimse tarafından anlaşılmasını istemiyorum o yüzden ıslanmam gerek."
Gözlerini çöpten çekip bana döndü. Şöyle bir beni süzdü. "Şemsiyeyi kapatabilir ve çantana koyabilirsin. Bana vermene gerek yok."
"Evet , gerek yok ama ben sana vermek istiyorum."
Üzerine bakış attı. "Bu şekilde yıllarımı geçirdiysem şimdi de geçirebilirim. Yine de teşekkürler." Zor bir gülümseme belirdi yüzünde.
"Peki , senle bir anlaşma yapalım. Sen bana yardımcı olmak için şemsiyeyi al. Benim de sana yardımcı olabilmem için ise de bu şemsiyeyi sat. Ne dersin ?"
Gülümsedi. Islak saçlarının arasından parmaklarını geçirdi. "Anlaştık."
Kalan yolumu ilerlerken arkama dönüp ona baktım. Verdiğim şemsiyeyi kapatmaya çalışıyordu. Gözlerimiz buluştuğunda ise ikimiz de birbirimize gülümsedik. Eve geçene kadar ise gözyaşlarım görünmez olana kadar ıslandım.
---
Prova bitmiş bende kendimi sahile atmıştım. Kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı. Kollarımı göğsümde birleştirdim. Bugün gelen kız sayesinde her şey kafamda şekillenmişti. Tabi ki bunda o mesajın da etkisi vardı. Mesaja cevap vermemek şuan beni daha rahat tutuyordu. İçimdeki sıkışmış intikam duygusunu şuanlık bastırıyordu. Bu bütün olan olaylardan kaçmak istiyordum ama dün her şeyi yapmıştım bile. O dağınık kafamla her şeyi planlanmıştım. Gelen kızın benim intikam alırken evde durması gerekiyordu. Benim dışarıda olmadığımı kanıtlayacak bir kanıttı o kız. Ben dışarıda gerekenleri yaparken , canilerin ruhlarını alırken , o yalnızca ben gibi beyaz koltuğumda oturacaktı. Dışarıda intikam için ellerimi kana bularken kimse beni suçlayamayacaktı. Sonuçta bana ikizim kadar benzeyen bir kız evde oturuyor olacaktı. Yalnızca kızın saçlarının boyanması gerekiyordu. Yüzünün görünmeyeceği bir yerde oturacaktı böylece aramızdaki ufak farklılar da anlaşılmamış olacaktı. Ona her zaman işim olmayacaktı. Gerektiği zaman tek yapması gereken oturması ve onu tembihlediğim gibi davraması gerekiyordu.
Denizin kıyıya vururken çıkardığı sesle düşüncelerim beynimi kaplıyordu. Dün bu kadar şeyi nasıl düşündüğümü şaşırmıştım. Hatırlamam gereken şeyleri kolayca unutmuştum ama bir plan yapabilecek kadar ayıktım.
Kıza yarın tekrar çağıracağımı söyleyerek onu uğurlamıştım. Yarın ilk iş onun o kahverengi saçlarını sarıya boyamak olacaktı. Bunu işin ehli bir kuaföre yaptırmak en mantıklı olandı ancak daha sonra bana sorun çıkaracak bir şey yapamazdım. Bana benzeyen birisini kendime daha çok benzetmek için saçlarını boyatmamı herhangi bir kuaförün görmemesi gerekiyordu. Eğer ki ileride üzerime bir suçlama gelirse bunu bilen birisi olmaması lazımdı. Kiraz'a da güvenmiyordum tabi ki. Ona şuanlık para ve okuması için bir okul teklif etmiştim. Teklifimi havada kabul etmişti. Şimdilik sorun teşkil etmiyordu benim için ancak daha sonra ne olur bilemezdim. Ona tabi ki yapacaklarımı anlatmamıştım. O sadece yapması gereken şeyi biliyordu nedenini bilmiyordu. İleride beni ispiyonlarsa aslında kameralardaki ben değilde kendisi olduğunu söylerse diye önlemlerimi almalıydım. Zamanla onu tehdit edecek bir şeyler öğrenmem işime yarardı. Gözlerimi onun üzerinden çekmemem lazımdı.
İntikamım herkesin aklına gelen türden olmayacaktı. Ben intikamımı sessizce yürütecektim. Onları kendi ellerimle değil başkalarının ellerini kullanarak boğacaktım. Bunu size saldıran birisi için köpeğinizi üzerine salmak gibi düşünebilirdiniz. Şimdi ise elimde saldırgan vardı , bu kişi intikam alınacak kişiydi. Ben de köpeği üzerine salacak kişi oluyordum ancak ortada köpek bulunmuyordu. İlk işim ise bu köpeği bulmak olacaktı.
Selin'e cevap verdiğim zaman ondan gerekmediğince yardım istemeyecektim. Bu yolda tek başıma yürümek ve o bütün hazzı ben yaşamak istiyordum. Bana kritik şeyleri söylerse yeterli olurdu. Onu oyunun dışında bırakmak en mantıklı olandı. Her ne kadar Selin her şeyi bilse de ona tamamen güvenmiyordum. Sonuçta o küstüğüm bir arkadaşımdı. İsterse arkamdan bıçaklayabilirdi. Yapacağım bütün plandan haberi olmayacaktı , en iyisi böyleydi.
Tanımadığınız insanlar tanıdığınız insanlara göre daha güvenilir diyor bazıları. Bunun doğru olduğunu düşünenler arasında bende vardım. Seni tanıyan insan senin zayıflıklarını bilir ve yeri geldiğinde onları seni yıkmak için kullanabilir. Her zaman tetikte olmaktansa hiç tanımadığın birisinden yardım istemek ve ona güvenmeyi seçmek en doğru yol gibi geliyordu bana. O yüzden Selin ile ortak çalışmaktansa ya tek çalışmak ya da tanımadığın biriyle bu yolda yürümek daha mantıklıydı.
Sokak lambalarının etrafı biraz da olsa aydınlatmasıyla düz yolda önümü görebiliyordum. Havaların hafif hafif soğumasıyla ellerim bir an daha da soğudu. Ellerimi ceketimin içine soktum. Kafam dolu bir şekilde ilerlerken telefonum çaldı. Arayan Poyrazdı. Direkt konuya dalmanın mantıklı olduğunu düşündü.
"Gece kulübündekileri biraz sıkıştırdım. İçerideki çalışanlar mekanda magazinci olmadığına hemfikirler. Kapıda duran güvenliklere sordum. Onlar da aynı şeyi söylediler. İçeriye kesinlikle magazinci almamışlar ancak dışarıda bekleyen bir kaç magazin çalışanı gecenin geç saatlerine kadar beklemiş. Onları da ben kovdum gece zaten."
Derin bir nefes verdim. "Tahmin etmiştim zaten. Oradakiler çekmişler belli ki telefonla."
"Aynen. Kameralara bakmama izin vermediler ama Umay. En azından neler olmuş bakabilirdim , kötü oldu."
Dudağımı büzdüm. "Boşver. Ben yavaş yavaş hatırlıyorum zaten neler olduğunu." Her şeyi hatırlıyordum. Onun da bir şeyleri öğrenmesine gerek yoktu. Selin'i onun da tekrardan görmesini istemiyordum. Poyraz her şeyden uzak kalacaktı. Onu ancak böyle koruyabilirdim.
"Neyse ben bir ara tekrardan uğrarım oraya."
"Hayır , gerek yok. Birileri çekmiş işte yapacak bir şey yok. Bir süre gündemde kalırım işte fena mı ?"dedim kıkırdamaya çalışarak.
Güldü. "Sen bilirsin. Prova nasıl geçti ? Geç gittiğin için bir şey dediler mi ?"
"Yok bir şey demediler. Hatta zamanında bile gitmişim aslında koreograf ben vardığımda yeni gelmiş. Diğer kızlar da hazırlanıp beklemişler. Ben en son çıkacağım için onların işi bittikten sonra benimki de bitti."
"Anladım. Neredesin ? Bir şeye ihtiyacın var mı ?"
Dudağımı büzdüm. "Sahildeyim , öyle biraz yürümek istedim. Bir şeye ihtiyacım yok , teşekkür ederim Poyraz."
Kısa telefon konuşmasından sonra biraz daha yürüdüm. Arabamı park ettiğim alana doğru döndürdüm kafamı. Baya uzakta kalmıştı. Geri dönmek için adımlarımı yavaşlattım. Arabama doğru ilerlerken arkamdan koşma sesleri geldi. Arkamı dönüp bakmamla beraber bu ayak sesleri yanında bitti ve kolumdaki çantamı çekip aldı benden. Neler olduğunu anlayamadan arkalarından koştum. Çocuk çok hızlı koşuyordu ona yetişebilmek için kendimi kastım. Spor , model olduğum için her zaman hayatımda olmuştu. Şimdi ise bunların karşılığını almam lazımdı.
Çocuğa yetişip ona bir çelme taktığım zaman çocuk yere düştü. Elindeki çantam yere savrulmuştu. Hemen çantamı kaptım. Çocuk düştüğü yerden kalkarken söyleniyordu. Çetinceviz olduğumu o da anlamıştı ancak daha hiç bir şey görmemişti. Savunma sanatındaki hünerlerimi daha ona göstermemiştim. Yakasını iki elimle yakaladım. Onu ayağa kaldırırken diğer çocuk arkadaşını bırakıp kaçmıştı bile.
"Bıktık sizlerden. Bir kadın olarak rahatça yürüyemeyecek miyiz ?"dedim tam karşımda durdurunca.
Benden yaşça küçüktü. 16-17 yaşlarında duruyordu. Bakışları ise bu işleri uzun zamandır yaptığını kanıtlıyordu. Kavruk tenini buruşturdu. "Çantanı geri aldın işte abla. Bırak da gideyim."
"Çete misiniz siz böyle ?"dedim gözlerimi kısarak.
"Hayır , çete falan değiliz. Keyfi yapıyoruz." Gözleriyle etrafı kolaçan ediyordu ancak hiç kimse yoktu. "Bırak artık yakamı."
Keyifsizce güldüm. "Bırakayım da insanların eşyalarını keyfi bir şekilde gasp edin değil mi ? Yok öyle bir dünya." Yakasını bırakıp hemen kolundan tuttum. Onu yanımda çekiştirirken gözümle onu kesiyordum. "Polise gidelim de biraz yaptıklarından ders çıkar. Diğer arkadaş seni bırakıp gitmekle akıllılık etti ama yüzünü gördüm onu da ihbar edeceğim. Bakalım bundan sonra insanları gasp edebilecek misiniz ?"
Çocuk yanında huzurlandı. Kaçmaya çalışıyordu ama kolunu iyice kavramıştım. "Tamam abla yapmayacağız bir daha. Lütfen polise verme." Yüzünü buruşturarak kendini acındırıyordu.
O an aklımdaki tilkiler kuyruklarını sallamaya başladı. Her bir titreşim kafamda bir plan oluşturdu. Bu çocuk ileride işime yarayabilirdi. Bu dipsiz kuyunun içine atlayacaksam en dibine batmaya hakkım vardı. Düşmanlarımı her yönden bıçaklayabilmem için at gözlüklerini çıkarıp etrafı dikkatlice incelemem gerekiyordu.
"Seni polise vermememi istiyorsun değil mi ?"
Gözleri benim gözlerimi buldu. Koyu renkli saçları alnına düşüyordu. Saçları bir fırça gibi düz ve sertti. Saçlar o insanın karakterini yansıtır derlerdi atalar. Bu tanımlama bana pek uymuyordu sanki. Sarı saçlı peri kızı gibi duran kız aslında gerçekte hiç de öyle birisi değildi. Ancak bu tanımlama karşımdaki çocuğa çok uyuyordu. Kendi de saçları gibi sert ve asi idi. "Abla sanırım senin algılama sorunların var. "
Aklı sıra benimle dalga geçmeye çalışıyordu. Aslında amacım onu korkutup polise götüreceğime inanması ve bunu yapmamı istemediğini belli etmeseydi. "Tamam o zaman ben cevabımı aldım. Demek benim algılama sorunlarım var , senin de sicilinde ne tür bir sorunlar var acaba ? Ben merak ettim. Hadi gidelim bakalım ?" İtici bir şekilde gülümsedim.
Kolundan çekiştirip biraz ileride duran bir kaç polise doğru yöneldim. Çocuk halen huzursuzdu. Bir kaç şey söylüyordu ancak onu dinlemiyordum. Bunu fark ettikten sonra bir anda kendini geriye çekti ve durmamı sağladı. İki koluyla benim kollarımı tuttu. "Tamam , tamam abla. Polise verme beni."
Tekrardan gülümsedim. "Neden vermeyeyim seni polise ? Bak oradalar bize bakıyorlar." Uzaktaki iki polis bize doğru bakıyorlardı. Bu bizi izliyorlar anlamına gelmiyordu. Yalnızca öylece kafaları bu tarafa çevrilmişti. Biraz önce olanlardan haberleri yoktu. Bu tarafa bakmaları işime yaramıştı.
Çocuk o tarafa bakıp yeniden kafasını bana çevirdi. "Özür dilerim abla. Bir daha sana böyle bir şey yapmayacağım , söz. Bu yüzden beni polise verme. Abi duyarsa çok kızar bana."
"Abi ?" Kaşlarımı kırıştırdım.
Çocuk sanki ağzından kaçırmış gibi dudağını ısırdı , başını önüne eğdi. "Abi işte."dedi , detayları boşver dercesine.
"Sizi o abi dediğin kişi mi çalıştırıyor ? O mu size hırsızlık yaptırıyor ?"
"Hayır , o yaptırmıyor. O bize yardım ediyor. Benim gibi çok kişiyi sokaktan kurtardı."
Doğruları söylüyor gibiydi. "Tamam , senle bir anlaşma yapalım. Sen bana o abini getir bende seni polise vermeyim." Tek elimi uzattım.
Uzattığım elimi sıktı. Bir elimize baktı bir bana baktı. Daha sonra elini geri çekti. "Yok. Sen onu da benimle beraber polise vereceksin." Kaşlarını çattı. Düşünceleri doğru mu değil mi bana bakarak anlamaya çalışıyordu.
İfademi stabil tuttum. "Hayır , sizi polise vermeyeceğim. Yalnızca abi dediğin kişi ile konuşmak istiyorum."
Siyah saçlarını kaşıyarak karıştırdı. Düşünmesi bittiğinde hareketlendi. "Tamam. Sen burada otur , bekle." Ardından koşarak sahilden uzaklaştı.
Bana gösterdiği bankta oturup onların gelmesini bekledim. Abi dediği kişi işime yarayabilirdi. Hem o kişi hem de bu çocuklar işimi kolaylaştırabilirlerdi. Tanımadığım kişilerdi o yüzden daha sağlıklı bir anlaşma sağlayabilirdim. Bir de bu konularda yetenekli olmaları işime gelirdi. Herhangi bir yere sessizce sızabilirlerdi. Benim gibi dikkatleri üzerine çekmezlerdi. Bu yolda ortaklara ihtiyacım vardı. Halen tam olarak karar vermemiştim. Çocuğun abi dediği kişi ile tanıştıktan sonra ona teklifimi sunacaktım. Bu abi ile anlaşmam diğer çocuklarla da anlaşmam anlamına geliyordu. Ne kadar kişi o kadar iyiydi. Bu süreçte kimlere ihtiyacım olacaktı bilmiyordum o yüzden şimdiden yanıma birilerini çekmeliydim.
Yaklaşık yarım saat sonra ileriden çocuk göründü. Tek başına geliyordu. Yanıma yaklaştığında ayağa kalktım. "Abin nerede ?"
Çocuk arkasını dönüp bize doğru gelen karanlık bir silueti işaret etti. "Geliyor."
Karanlık siluet yaklaştıkça detaylarını daha net görebiliyordum. Saçları gibi kendi de simsiyah giyinmişti. Sokak lambalarının altından geçerken ancak üzerindekileri görebiliyordum. Biz gelişini izlerken bu siluet tam karşımda durdu. Elleri siyah deri ceketinin içerisindeydi. "Kimsiniz ?"
Gecenin karanlığını üzerine örtü gibi örtmüştü. Simsiyah kıyafetlerini tamamlayan aynı renk saçları dalgalıydı. Hatta bazı kişiler için kıvırcık bile denebilirdi. Yalnızca kıvırcık insanların muzdarip olduğu kabarıklık bulunmuyordu saçlarında. Keskin yüz hatları vardı. Karakteristik yüzünü siyah gözleri tamamlıyordu.
Gözleriyle beni iyice süzerken konuşmamla odağını yakaladım. "Umay Demirel ben , tanıyorsunuzdur." Elimi ona uzatıp uzatmamak konusunda kararsız kaldım ancak uzatmadım.
Karşımdaki adam sert bir duruş sergiliyordu. "Evet , tanıdım. Benimle ne işiniz var ?"
Yanındaki hırsız çocuğu gözlerimle işaret ettim. "Bir şey konuşmak istemiştim eğer müsaitseniz."
Çocuğa döndü. "Hadi , sen çocukların yanına geç. Kayra yine ortalığı dağıtmasın , göz kulak ol."
Çocuk kafasını sallayarak aramızdan hızla uzaklaştı. Adam bana çevirdi gözlerini. "Dinliyorum sizi " Bakışları ve hareketleri yumuşamıştı hissedebiliyordum.
Ellerimi birbirine kenetledim. "Belli ki o giden çocuk ve başka çocuklar sizi seviyor ve sayıyor. Aranızda ne var bilmiyorum yani neyiniz oluyorlar bilmiyorum. Sizden saklıyorlar ancak hırsızlık yapıyorlar. Biraz önce giden çocuk abi çok kızar dedi. Bunun için sizi uyarmak istedim."
Ayaklarına doğru başını eğdi. Pek belli olmasa da kafasını salladı. Ardından yüzünü bana doğru kaldırdı. Hırsız çocuk yanındayken otoriter halini koruyordu ancak o gidince o hali yok olmuştu. "Öncelikle bana söylediğiniz için teşekkür ederim. Her ne kadar uyarsam da halen arada yapmaya devam ediyorlar. Kızsam da engel olamıyorum , sürekli peşlerinden koşturamam." Derin nefes aldı ve etrafa bakındı. Söyleyeceklerini kafasında tartıyor gibiydi. "Onlar gibi bir sürü çocuğa göz kulak oluyorum. Beni abileri olarak görüyorlar. Derme çatma bir evimiz var. Daha minicik çocuklar var. Onların ihtiyaçları oluyor diğer çocukların istekleri oluyor hepsine ben koşturuyorum. Bundan çok da mutluyum ancak onların içinden bazı şeyleri değiştiremiyorum. Onlar sokak çocukları , onların hayatları buralarda geçti. Yaşamlarını devam ettirebilmeleri için bunları yapmaya alışmışlar."
Hırsız çocuk , sokaktan bir çok çocuğu bu adamın kurtardığını söylemişti. Hırsız çocuk da sokaktan kurtulan çocuklardan birisiydi. Doğru söylediğini tahmin etmiştim ancak şimdi sokaklarda herkes aynı geliyordu. Sanki birileriyle her gün karşılaşıyormuşum gibi geliyordu. Gördüğüm yüzler birbirlerine benzerdi.
"Özür dilerim , ben bilmiyordum." Bilmiyor gibi davrandım.
Gözleriyle teşekkürüme cevap verdi. "Sorun değil. Ben yine onların kulağını çekerim ama eğer ki polise vermek istiyorsanız verebilirsiniz. Yaptıkları şeylerin bedelini ödemeleri gerekiyor."
Kafamı salladım. "Hayır , ben onları affettim. Polise gitmeye gerek yok."
Gözlerini gözlerime dikti. "Emin misiniz ?"
Kendinden emin durdum. "Evet."
Aramızdan geçen sessizlik rüzgarından sonra bu rüzgarı kelimelerim bozdu. "Size yardım etmek istiyorum , eğer siz de kabul ederseniz."
Dudağının bir köşesi kıvrıldı. "Bunları size , bize acımanız için anlatmadım. Onları tanıyın diye anlattım."
"Hayır , hayır kesinlikle öyle bir şey yok. Ben ikimizin de işine yarayabilecek bir şeyden bahsediyordum. Karşılıklı yardım ve iş birliği gibi düşünebiliriz." Ellerimi sallandırdım , dediklerini savuştururcasına.
Esen rüzgar sarı saçlarımı karıştırdı. Ellerimi saçlarımı düzeltmek için kullandım. "Modellik dışında bir iş için sizden yardım istiyorum. Bu iş pek de normal bir iş değil hatta biraz karanlık diyebilirim. Bu işte sizin yardımınıza ihtiyacım var."
"Benim bu işi yapabileceğim kanısına nereden vardınız ?"dedi kaşlarını çatarak.
Öyle bir kanıya sahip değildim ancak içimde iyi bir takım arkadaşı olacağını söyleyen bir ses vardı. "Bu çocukların saygı duyduğu ve belli ki sokak aralarında nelerin döndüğünü bilen birisiniz. Bu özelliklere çok ihtiyacım olabilir." Derin bir nefes verdim. "Kısaca yanımda tanıdığım insanlar değilde yabancı insanlar olsun isterim. Bu camiada yüzüne gülüp arkandan kuyunu kazan kişiler azımsanmayacak kadar fazla maalesef. Kimseye açık vermek istemem."
Bu işe Tuna dan başlayacaktım. Bildiğim kadarıyla bir şirketin CEO su olarak çalışıyordu. Bu şirket ise yalnızca bir senede büyük paralar kazanmış ve adını duyurmuştu. Bu kadar hızlı büyüyen ve gelişen şirketin arka kısımlarında kimsenin görmediği şeylerin döndüğüne ise neredeyse emindim.
Hafifçe gülümsedi. "Yabancılara bu kadar güvenmek her zaman iyi sonuçlar getirmeyebilir Umay hanım."
"Tanıdığım ya da tanıdığımı sandığım insanlardan daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. "
Ciddi ifadesini korudu. "Sizin yapacağınız yardım ne peki ?"
"Bilmiyorum , uzunca düşünmedim. Ne isterseniz yardımda bulunabilirim. Para olabilir , erzak yardımı ya da başka bir şey. Siz karar verebilirsiniz."
Bir iki nefes arası sonrası konuştu. "Para yeterli."
"Tamam ne kadar isterseniz ben hallederim. Yarın adresime gelirseniz eğer detayları konuşuruz. Hem bu iş hakkında hem de para konusunda anlaşırız olur mu ?"dedim yüzüme memnun ifade takındım.
"Yarın gelirim ancak bu iş hakkında bir kaç şey söylerseniz daha iyi olur. Bilmeden bazı şeyleri kabul edemem. Karanlık iş dediniz eğer birilerini öldüreceksem bunu kabul edemem maalesef." Soru sorar gibiydi bakışları.
"Öldüreceğiz."dedim gülümseyerek , dediklerimin şaka olmadığını bilerek. Adamın gözleri açıldı. "Yani direkt bir şekilde öldürmeyeceğiz. Yapacağımız şeyler ona ölümü getirecek sadece. Ölümü onun ayaklarına getireceğiz. Siz öldürmüş olmazsınız aslında , aynı zamanda da bende olmam. Umarım anlatabilmişimdir size."
Adamın şaşkın bakışları gitmişti bir anda bu şeyler hoşuna gitmiş gibi duruyordu. "Değişik bir plan. Değişik şeyleri severim. Her ne yapacaksak hoşuma gitti ancak bu kurban kim ?" Durduğu yerde omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi.
"Geçmişte yollarımın kesiştiği iğrenç bir insan. Kendisi pek de önemli birisi değil."
Güldü. "Önemli değil ama aynı zamanda onu öldürmeyi istiyorsunuz. Dedikleriniz pek tutarlı değil sanki ?" Gözlerini kıstı.
"Doğru."dedim ellerimi daha çok ceplerimin derinine sokarken. "Siz de bir anda ikna oldunuz o kadar soru sormanıza rağmen. Siz de pek tutarlı birisi değilsiniz sanki." Yamuk gülümsedim.
"Haklısınız. Peki yakalanmayacağımızın garantisini verebilir misiniz ?"
Dudağımı büzdüm. "Bunun garantisini net olarak veremem ama bizim hiç bir şekilde başımız yanmayacak. İşlerin içinden tereyağından kıl çeker gibi uzaklaşacağız. Öldüreceğimiz kişiyi biz değil başka birisi öldürecek biz yalnızca öldürecek kişiyi ikna edeceğiz. Bu da bizi suçlu yapmaz değil mi ?" Saçlarımı düzelttim. "En kötü senaryoda bir kaç sene hüküm yeriz. Ama bunun yaşanmaması amacım tabi ki."
"Hapisane pek sizlik bir yer değil ancak bizlerin aşina olduğu bir yer. Bana pek bir şey ifade etmiyor. Kaybedecek bir şeyim yok. Yalnızca çocukları yalnız bırakmak beni üzer. Onlar bensiz dayanamaz." Onları çok önemsiyordu. Yüzünden anlaşılıyordu. Neden onları bu kadar önemsiyordu bilemiyordum. Belki yalnızca çocukları seven ve onlara yardım etmek isteyen biriydi.
Gözlerimi onun derin siyah gözlerinden çekmedim. Bakışlarımın onu rahatlamasını istedim. "Böyle bir şey olmasına izin vermeyeceğim."
Ona eğer bir şey olursa arkasında onu seven birileri bırakacağını biliyordu. Benim ise kimsem yoktu. Bu koca aptal dünyada kimsem yoktu. Arkamdan onun gibi ağlayacak kimsem yoktu.
Konuyu değiştirdi. "Sizin böyle birisi olduğunuzu hiç tahmin edemezdim. Yani televizyonda bir şeysiniz.. yani" Devamını getirmedi çünkü ben tamamladım.
"Yok canım öyle değil. Saf duruyorsunuz o anlamda söyledim ben."dedi.
Karşımdaki adamın enerjisini alabiliyordum. Bunu yapacağına , bana yardım edeceğine inanabiliyordum. Benimle bu yollarda yürüyebilirdi. Kendinden emindi , duruşu düzgündü. En önemlisi ise gözlerindeki kararlılıktı. Beraber bu işi başarabilirdik.
Derin nefes verdim ve elimi ona uzattım. "Bu konuştuklarımızım aramızda kalacağını düşünüyorum."
Elimi aynı enerjiyle düşünmeden sıktı. "Buna emin olabilirsin Buzlar Kraliçesi."
Bu neydi şimdi ? "Buzlar Kraliçesi derken , o kim ?"dedim dediğini anlamlaştıramadığım için.
"Hani çizgi film yok mu beyaz saçlı bir kız var , o."
"Karlar Kraliçesi yalnız o."dedim düzelterek.
Dudağının bir köşesi yukarı doğru kıvrıldı. "Siz de biliyormuşsunuz işte."
Gülümsedim. Sokak çocuklarına yardımda bulunan ağır abi gibi duran bu adamın bu tarz filmleri bilmesi komiğime bitmişti. "Neden öyle söylediniz ?"
Gözleri ellerimize kaydı. "Elleriniz buz gibi o yüzden."
Elimi geri çekmedim. Yalnızca gözlerimi ona kenetledim. Bunun üzerine gülümsedi.
Buz içini ürperten ve üşümeni sağlayan bir şeydi. Ancak aynı zamanda buz yakardı. Elinize aldığınız zaman temas ettiği yeri karancılaştıran ve yakan bir şeydi buz. Uzun süre buza temas ölüme bile yol açabilirdi. Beni bu şekilde tanımlaması hoşuma gitmişti.
"Adınız nedir , söylemediniz."
Delici bakışları üzerimdeydi. "Sormadınız."
"Aklımdan uçmuş tamamen. Beraber çalışacağım kişinin ismini sormam gerekirdi."
Dalgalı saçlarını düzeltti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Suskun."
"Bir adınız yok mu ? Bu daha çok lakaba benziyor."dedim. Böyle bir isim hiç duymamıştım.
"Sokak çocuklarının adı olmaz Buzlar Kraliçesi. Onların bir isme ihtiyaçları olmaz. Sokak onlara bir isim verir , ömürleri boyunca bunu kullanırlar."
Belli ki bu adam da aynı yardım ettiği çocuklar gibi sokaktan geliyordu. Kendi de oradan geldiği için çocuklara bakıyordu. Belli ki kendinin yaşadıklarını diğer çocukların yaşamasını istemiyordu. Simsiyah gözlerinde acılar da gizliyordu , cesaret de. Yüzündeki belli belirsiz kalan her bir leke belki de önceden yaşadıklarının kanıtıydı. Her ne kadar geçmiş geçmişte kalsa da bazı şeyler bizimle beraber gelirdi. Her aynaya baktığında onları görmek ise sana , kendini hatırlatırdı.
"Kimliğinizde illa ki bir isim yazıyordur."dedim gerçek ismini söylemesi için.
Kendisi ise söylemekte kararlıydı. "O sadece devletin nezdindeki bir isim. Hiç bir önemi yok. Benim adım Suskun. Beni herkes böyle tanır , siz de böyle tanıyacaksınız."
Kafamı salladım. Israr etmedim. "Peki , Suskun bey. Tanıştığıma memnun oldum."dedim gülümseyerek. Aramızdaki ellerimizi salladım.
"Bende memnun oldum Umay hanım."dedi gözleri içimi delip geçerken.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |