

★°•★°•
ŞİRKET SIRLARI
~ Little Mix - Little Me ~
"Bana attığın mesaj için yazmak istedim. Seninle o gün bir şeyler konuştuk ancak kendi başıma kararlar verip , uygulamak istiyorum. Seninde buna özen göstermeni istiyorum. Yalnızca senin ve benim arasında kalacağını umuyorum. Seni ve hiç kimseyi bu konuya dahil etmek istemiyorum çünkü bu konu benimle ilgili. Yapacağım her şey benim sorumluluğum altında olacak. Zaten bir şeyler olursa haberlerden görürsün."
Mesajı Selin'e gönderdikten sonra tekrardan bakışlarımı Emy'e çevirdim. Emy hemen sağımda , içinde saç boyası olan kaseyi karıştırıyordu. Bir gözü bendeydi , bir gözü de yaptığı işte. Saçlarını boyatmaya gelen kızın hala burada ne işi olduğunu çözmeye çalışıyordu. Onunla ne işim olduğunu tam olarak çözememişti. Çekik gözlerinde sormak istediği sorular dönüyordu. Onu görüyordum ancak görmezden geliyordum.
Telefonu makyaj masasının üzerine bıraktım. Aynadan Kiraz'a baktım. Etrafı incelemekten onu izlediğimden haberi yoktu. Karşısındaki ayna sayesinde her taraftaki şeyleri net bir şekilde görebiliyordu. Gözleri bir hayvanınki kadar hızlı hareket ettiğinde dikkatini çektim. "İlk başta saçlarının rengini açmamız lazım. Daha sonra asıl boyayı süreceğiz. Ancak o zaman aynı rengi tutturabiliriz. Anladın mı ?"
Gözlerimi üzerine diktim. Aynadan bana baktı. "Evet anladım. Neden bunu siz yapıyorsunuz , yani neden kuaför gelmedi ?"
Yutkundum. Bazı şeylerin gizli kalması lazımdı. "Kuaföre gerek yok. Ben de en az kuaförler kadar yetenekliyimdir. Yıllardır sektörün içindeyim , görüyorum bazı şeyleri. Ebru Yağmur'un o siyah saçlarının tamamen boya olduğunu biliyor muydun ?" Ebru Yağmur şarkıcıydı. O da diğer çoğu kadın ünlüler gibi kendindeki değişikleri asla kabul etmeyen birisiydi. Saçlarının da doğal ışıl ışıl bir siyah olduğunu iddia ediyordu. Saçlarını o kadar kişi beğeniyordu ki saç boyası markaları onun saçlarının renginde boyalar üretmişti. Bu gözler ne yalancılar görmüştü bu zamana kadar. Bu yalancılar arasında bende vardım tabi ki.
Kızın gözleri büyüdü. "İnanamıyorum. Gerçekten mi ?"
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Aynen öyle. O yüzden bana güvenebilirsin. Bu işi yapabilecek kadar bir bilgim var. Saçlarına hiç bir şey olmayacak , yalnızca saçlarında biraz yıpranma olabilir. Bunu herhangi bir kuaföre yaptırsan da aynı şeyleri söyleyecektir."
Saç boyamayla uzaktan yakından alakam yoktu. Sadece ona karşı kendimi bilgili ve güvenilir göstermeye çalışıyordum. Kendimi şişirken söylediklerimin tamamen bir balon olduğunu umarım öğrenmezdi. Tek bildiğim kuaför koltuğunda otururken , o yalan söylenen ünlülerin saçlarını boyatmalarını izlememdi. Yapılan her bir işlemi o kadar çok görmüştüm ki , ezberlemiştim. Salona girerken ve çıkarken yaşanan o değişim gözlerimin önündeydi. Kendi şaçlarımı hiç boyatmamış olmam bu tarz şeylerin ilgimi çekmesine neden olmuştu. Aslında sadece merak ederdim bazı şeyleri. Her ögrendiğim şeyin bir nedeni olmazdı. Bir insanı nasıl boğabilirdiniz ya da bir insan acı çekmeden nasıl ölebilirdi ? Bunlar da araştırdıklarım arasındaydı. Bunlari yeri geldiğimde kullanabileceğimi hiç düşünmezdim. Bunları araştırdığımı saklardım. Arama geçmişimi silip kanıtları yok ederdim. Ancak biliyordum ki bunları bütün herkes araştırıyordu. Bunları araştırmak eğer bir insanı manyak bir psikopat ya da potansiyel bir katil yapıyorsa yaklaşık bütün herkesi sorgu altına almaları gerekirdi. Bunları araştırmak suç değildi ancak bunları uygulamak suçtu. Ben ise bu suçları işlemek için bir örgü örer gibi planlarımı örüyordum. Bu örgüde bazen yanlışlar olabilirdi bazen de kopan ipler duraksamama neden olabilirdi. Bozulursa söker baştan yapar , kopan ipler olursa bir düğüm atar yoluma devam ederdim.
Emy boyamama yardım ettiği için işimiz daha hızlı bitmişti. Islak saçlarını banyoda kurutuyordu. Bense yatağımın köşesine oturmuş ayaklarımı birbiri üzerine atmış onu bekliyordum. Bekledikçe sanki onun saçlarını kurutması bizim boya yapmamızdan daha uzun sürüyormuş gibi hissediyordum. Fön makinesinin sesi bir an kesildiğinde banyoya doğru seslendim. "Kurumadı mı daha ? Bu kadar uzun sürdüğüne göre saçlarına şekil veriyorsun herhalde." Sessizce ofladım. "Hadi çıksana. Kişisel alanına saygı duyduğum için içeriye atlamıyorum ama biraz daha durursan her an atlayabilirim. Haberin olsun."
İçeriden sesi duyuldu. "Bitti Umay Hanım , geliyorum."
Kapı açıldı. İçeriden tamamen bana benzeyen bir kız çıktı. Sarı saç bana yakıştığı gibi ona da yakışmıştı. Tabi benim saçlarım doğaldı.
Sarı saçlarını kurutmuştu ve tahmin ettiğim gibi banyonun çekmecesinden saç şekillendiricimi alıp saçlarını yapmıştı. Yaptığını anlamamam için de fön makinesini bir an kapatmamıştı. Şöyle bir dalga vermişti saçlarına. Benim malzemelerimi izinsiz kullanması sinirlerimi bozsa da bir şey söylemedim. Şuan sinirli olacak zaman değildi. Aklım açık ve vücudum dinç olmalıydı çünkü bugün başlangıç günüydü. Bugün intikamım başlayacaktı. Bugün içimin rahatlamaya başlayacağı gündü. Bugünden itibaren gördüğüm rüyalar gerçek olacaktı. Onlardan intikam aldığım ve onların resmen süründüğü rüyalarım gerçek olacaktı.
Şu dünyada her insanın sevmediği ve haz etmediği insanlar vardır. Bu insanlar dışarı çıktığımızda gördüğümüz insanlardan farklı değillerdir. Belki sizin sevdiğiniz birisi için başka birisi öyle düşünmeyebilir. Herkesin kendi dünyası vardır. Herkesin kendi adalet sistemi vardır. Her bir insanın birbirinden farklı vicdan yapısı yapısı vardır. Bazı insanlar yaşadığı şeyler karşısında kendi kabuğuna çekilir ve bunların üzerini bir daha açmamak üzere kapatır. Bazı insanlar ise yaşananların her an gözlerinin önünde olması için üzerlerini açık bırakırlar. Gördükleri her bir an onların aslında ileride neler yapması gerektiğini hatırlatır onlara. O , üzerlerini açık bıraktıkları gerçekler onların canlarını yakmaz aksine onların kalbinin yanmasını sağlar. Bu yanma kalbini belki kül eder ama ileriye daha sağlam gözlerle bakabilmelerini de sağlar.
Ben bu iki tip insanda değildim. Çünkü ben içimde iki kişilik yaşatıyordum. Yaşananlar beni ikiye ayırmıştı. Bir yarım halen o küçük Umaydı. Gözlerinde intikam ateşi yanan Umay. Bu küçük kızın kalbi de gözleri de yansa da bir şeyler yapmaya hiç bir zaman cesareti yoktu. Bu kız yalnızca onlara uzaktan bakarak onların yok olmasını isteyebilirdi yalnızca. Kendilerine zarar veren insanlardan tiksinirdi , midesi her defasında bulanırdı ancak kendisi asla onlar gibi değildi. Ağzına kadar gelen kusmuğunu geri yutar ve onlara hiç bir şey çaktırmazdı. Ondan beklenildiği gibi yalnızca yapılanlar karşısında bağırırdı. Bu bağırma onlara bir baş kaldırı değildi kesinlikle. Bu bağırışı yalnızca canını yakan şeylere karşı bir vücudunun verdiği tepkiydi. Bu küçük kız , yastığını ıslatan gözyaşlarını siler kendini uyutmaya zorlardı. Uyursa belki bütün bunlardan kurtulurdu. Evet , uyumak unuturdu ancak yalnızca bir kaç saatliğine. Bu ise küçük kız için paha biçilmezdi. Uykularına sığınırdı. Sığınacağı tek liman buydu. Bu limanlara ise bazen kötü rüyalar demir atardı. Zihni bir tiyatro oyunu gibi yaşadıklarını ona tekrar izletirdi. İşte o zaman anladı Umay , rüyalar da bir kaçış değildi. Bunlardan kaçacak bir şey yoktu. Rüyalarındaki ve gerçeklerindeki o adam vücuduna dokunmaya devam ederdi. Gözlerini kapatırdı Umay , bunları görmemek için. Vücudunu hissizleştirmeye çalışırdı ama pek de başarılı olamazdı. Her bir dokunuşu sızlatırdı. Küçük Umay içine içine bağırır , ağzına dolan kusmuğuna karşı gelirdi. Onun her bir dokuşu midesini bulandırırdı. Her bir hareketi kalbini ve vücudunu ağrıtırdı. Ancak bütün bunlara rağmen bu küçük kız dik durmaya çalışırdı. Boynunun eğilmesini istemez ve herkesten saklardı. Saklardı her bir delili her bir duyguyu. Onu nedense güçsüz görsünler istemezdi. Annesiz ve babasız bir çocuk bu dünyada dik durmak zorundaydı çünkü. Dik durmak zorunda hissederdi küçük Umay. Yakınlarına bir şey anlatmaz her şeyi kendine saklardı. Beyninde dönüp duran sözlere kulak verirdi. Belki bir şeyleri güvendiği insanlara anlatsa onu aşağılarlardı , belki de ne aciz bir insan olduğunu onun yüzüne vururlardı. Belki de ve ona göre kesin olan şey ise onu suçlu bulacaklardı. Belki küçük Umay ona kuyruk sallamıştı ve bunu hak etmişti. Bunların hiç birisi doğru değildi bunu biliyordu ancak kimsenin beyninden geçen düşünceleri bir silgi alıp silemezdi. Karşıdaki insanların bunları düşüneceğine emindi. Ona acıyan gözlerle bakarlardı insanlar. Bu bakışları çok önemserdi içten içe. Duyguları onu yönetirdi. Onun bütün bunları yaşamasına rağmen duyguları capcanlıydı.
İçimdeki diğer Umay ise şimdiki bendi. Bu kişi hırslı , gözü karaydı. Kalbi donmuştu. Kalbi ilk başta cayır cayır yanmış ardından üzerine karlar yağmıştı. Karlar zamanla buz olmuş ve tüm kalbini kaplamıştı. Bu buz bir kıvılcımla eriyecek gibi değildi. Bu buzu ancak kendi eritebilirdi. Şimdiki Umay ise bu halinden memnundu. Buzları eritmeyi hiç ama hiç düşünmüyordu. Sanki buzlar onu her bir kötü düşünceden koruyordu. Bir koruma gibiydi daha çok. Taşlaşmış kalbi ondan çok şey götürmüştü. Mutluluğu mesela çoktan unutmuştu. Vicdan ise ondan git gide uzaklaşıyordu. Ona , bazı kişiler bencil diyordu. Umay'ın yüzüne söylemeye yüzleri yoktu ama arkasından söylemeye ise bayılıyorlardı. Duyulmadıklarını düşünüyorlardı ama her şeyi duyuyordu. Bunlar kesinlikle onu üzmüyordu. Kalbindeki kalkana çarpıp geri dönüyordu yalnızca. Şimdi elinde olan şeylere yani sahip olduğu her şeye kavuşmak için neler yapmamıştı ki. Kimlerin kuyruğuna basmıştı , kimlerin kuyusunu kazmıştı , kimlerin arkasından dedikodu çıkarmıştı. Bütün bunlar ilk başta yanlış gelse de onu şimdiki haline getirmişti. Onu hayallerine kavuşturmuştu. Tamamen özgür ve bilindik birisi olmuştu. Ünlü olmak o kadar umurunda değildi ancak ünlü olmanın getirileri ona iyi geliyordu. Çoğu kişi tarafından el üzerinde tutuluyordunuz ve sizi savunanlar size körü körüne inanıyorlardı. Bu zamana kadar tek başına olan Umay'ın yanında , gözle göremese de birilerinin olması hoşuna gidiyordu. Bu kişiler ise asıl Umay'ı aslında pek de tanımıyorlardı. Televizyon karşısındaki Umay çok farklı birisiydi. Belki de ruhu ikiye değil üçe bölünmüştü çünkü o kadar farklı davranıyordu. Gerçek benliğini ortaya çıkarmamak en doğru olandı. İnsanlar , masum insanı severdi. O masum sandığı kişinin ise aslında vicdansız bir cani olduğunu bilmemeleri gerekirdi. Bunu saklaması gerekirdi. Çiçekli ya da pembe elbiselerini giyip şapşal davranmaya devam etmesi gerekirdi.
Herkesin inanç değerleri farklıdır. Herkesin adalet sistemi farklıdır. Küçük Umay'ın adalet sistemi bulunmuyordu. Küçük Umay yalnızca susmayı biliyordu çünkü. Şimdiki Umay'ın ise adalet sistemi çok farklıydı. Onları dünyanın adaletine sunamazdı. Onlara kendi dünyasında adaleti sağlamalıydı. Onun ise adalet sistemi çok caniceydi. Onların cezası tek tek ölmeleriydi. Umay'a yaşattıklarını yaşayarak ölmeleriydi. Belki ancak böyle içi rahatlayabilirdi. Belki ancak böyle uzun zamandır alamadığı derin derin nefesleri alabilirdi. Belki ancak böyle yaşlar yüzünden ıslattığı yastığını kurutabilirdi. Bunu denemeden bilemezdi. Yani bu işe Selin ile konuştu diye değil kendi istediği için kendi içinde sakladığı şeyleri artık yüzeye çıkarma cesaretini kendine bulduğu için girmişti.
O gün nasıl olmuştu da bunca şeyi kafamda kararlaştırabilmiştim şaşırıyordum halen. Bu kararlarımdan belki de en doğru olanıydı Kiraz. Şimdi sarı saçlarıyla tam olarak bana benziyordu. Dışarıdan bakan bir kişi bizi aynı zannederdi. Sadece beni ve onu gerçekten tanıyan birileri ayırt edebilirdi. Yüz ve saç benzerliğinden başka bir benzerliğimizde zayıf oluşumuzdu. Onun zayıflığı diyete dayanıyordu ancak benim zayıflığı yalnızca diyetlere dayanmıyor , düzenli olarak yaptığım fitness'a da dayanıyordu.
Farklılıklarımız ise dikkatlice bakan birisi için fazlaydı. En önemlisi boy farkıydı. Kiraz benden yaklaşık beş ya da altı santim kısaydı. Kiraz kısa bir kız değildi tabi ki ancak ben uzundum. Her modelin olduğu gibi ince ve uzundum. Benim boyum 175 santimdi. Benden daha uzun modellerde vardı tabi ki ancak bana göre benim boyumun beş santim aşağısı ve beş santim yukarısı ideal boylardı. Model olabilmek için gözle görülen en önemli şey boydu. Her ne kadar bütün kadınların kendi boyu ona en yakışan olsa da bu sektörde işler öyle değildi. Resmen model olabilmek için her şeyinize bakıyorlardı. Yalnızca fiziksel özellikleriniz değil karakterinize de bakıyorlardı. O güzellik yarışması sırasında kampta yaşadıklarım her zaman aklımın bir köşesinde yaşıyordu çünkü bu yarışma benim tanınmama neden olmuştu. O zamanlar bazı kişiler ikinci olan kızın birinci olması gerektiği görüşündeydi. Her ne kadar geçtiğim yollar zorlu da olsa o zaman asla bir müdahalem olmamıştı. Jüriler ve halk beni seçmişti. İkinci kızın adı ise tarihe karışmıştı. İsmini bile hatırlamıyordum.
Kiraz parmaklarını saçlarına geçirdi. "Bana pek yakışmadı sanki Umay hanım." Parmakları saçlarından kurtulunca saçları dalgalandı. Dudağını büzmüştü.
Ayağa kalkarak yanına yaklaştım. Saçlarına bir de ben dokundum. Biraz yıpranma olduğu apaçık bir gerçekti ancak çok da belli olmuyordu. "Hayır , aksine çok yakışmış. Neden öyle söyledin ?" Bu işten vazgeçmesini istemiyordum. Onu ikna etmem lazımdı. Bana lazımdı.
"Bilmiyorum. Sanırım alışık olmadığım için böyle söyledim. Gerçekten yakıştı mı ?" Bakışları gözlerimi buldu.
"Tabi ki yakıştı. Gel bak aynaya tekrardan." Kolundan tuttum odamdaki makyaj aynasına doğru ilerledik. Aynanın tam karşısına geldiğimizde fark ettim. Saçları ile yüzü benim aynımdı. Her ne kadar boyayla yapılmış olsa da saçları benimkilerle aynı olmuştu. "Aynı olduk değil mi ?"dedim gülümseyerek. Bu kadar sempatik olmam içimi kaşındırdı. Tam da ekrandaki gibi davranıyordum.
Yüzündeki değişik ifade bozuldu. Bir bana baktı bir aynaya. Saçlarımızı elledi. "Evet." Yüzünü elinin tersiyle sevdi. "Arkadaşlarım söylerdi her zaman aynısının diye de inanamazdım. Size bu kadar benzediğimi tahmin edememiştim."
Omuzlarından dikkatlice tutup odağını aynadan bana çevirdim. "Gerçekten aynıyız , Kiraz. Sanki kaybolmuş ikiz kardeşim gibisin." Gözlerimi kaçırdım. "Ancak tek kardeş olduğuma adım kadar eminim."
Kız gülümsedi. "Ben bu konuda pek emin değilim maalesef. Babam çok pislik bir insandı. Annemden boşandıktan sonra neler yaptığını bilmiyorum. Belki de başka kadınların canını yakmıştır. Belki de bilmediğim kardeşlerim vardır." İlk baştaki gülümsemesi devam ediyordu. Üzülme ifadesi yoktu.
"Babalarımızın aynı olmadığına da eminim çünkü babam vefat edeli yıllar oldu." Bu gerçeğe ne zaman tanıklık etsem kalbimde bir ağırlık hissediyordum. Üzerinden uzun zaman geçtiği için artık üzgün hissetmiyordum. Gülümsedim. "Her neyse , yeni saçların hayırlı olsun."
"Teşekkür ederim."
Emy'nin hazırladığı meyve kokteyllerini yudumlarken gözlerimi kızdan alamıyordum. Bir yudum boğazından geçerken bana döndü. "Umay hanım , ben bu işi kabul ettim ancak halen kafamda oturmayan şeyler var." Gözlerini açtı. "Sorabilir miyim ?"
Ne kadar soru , o kadar benim cevaplarımın olmayışı demekti. "Dinliyorum." İçeceğimden bir yudum alırken gözlerim onun üzerindeydi.
Etrafta başka kimse yoktu. Emy yukarıya odamı temizlemek için çıkmıştı ancak yukarıda olmasına rağmen bir kulağını burada bıraktığına emindim. "Dublör olacağımı biliyorum. Saçlarım da o yüzden boyandı farkındayım ancak evin içerisinde neden bir dublöre ihtiyacınız olacak ki ?"
Yutkundum. "Senin evde olman gerekiyor çünkü ben dışarıda olacağım o sırada." Arkamı döndüm. Bahçe kapılarının camından evin tamda köşesinde duran güvenlik kamerasını gösterdim. Yönü bizim tarafa doğruydu. "Buradaki kamerayı görüyor musun ?" Kafasını salladı. "Sen evdeyken o kameranın seni çekmesi gerekiyor. Yani benim evde olduğum anlamına gelecek bu aynı zamanda."
Kızın kafası karışmış gibiydi. "Tam olarak anlamadım ben." Gözlerinde korku vardı. Sebepsiz bir korku. Ne yapacağını bilememe korkusu. Haklıydı.
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağzımdan çıkanları seçerek konuştum. "Bak , korkmanı anlayabiliyorum ancak korkmana gerek yok. Dışarıda olacak olmam kötü bir şeyler yapamam anlamına gelmez. Yalnızca sana şöyle bir açıklama yapabilirim. Başımda bir dert var ve bende temkinli davranıyorum. Bunu sana net bir şekilde açıklayamam ama senden yardım isteyebilirim değil mi ?" Ellerini ellerimin arasına aldım. Kız kafasını salladı. "Senin yardım edeceğini biliyordum. Başım dertte ve bu derdi açanlar bana iftira atabilir o yüzden burada sana ihtiyacım olabilir. Zaten belki de yalnızca bir kez bunu yapman gerekecek."
Kız dudağını büzdü. Halen kafası karışık gibiydi ancak durumuma üzülmüş gibi duruyordu. Sürekli rol yapıyor olmak beni usta bir oyuncu haline getirmişti. "Üzüldüm."
Rolüme devam ettim. "Hem bu evdeki olanın sen olduğu anlaşılmayacak ki , ben zannedilecek. Senin başın derde girmeyecek bundan emin olabilirsin." Derin bir nefes verdim. "Senden bir şey daha istesem ?"
Kız kafasını salladı. "Çok zorunda kalmadıkça saçlarını kimselere göstermesen olur mu ? Bunu , eğer ki şüpheleri olursa oklar sana çevrilmesin diye söylüyorum anladın mı beni ?"
Bu kadar paranoyak olmam bir yandan sinirlerimi bozuyordu. Her bir ayrıntıyı , her bir olasılığı şimdiden düşünmem de sinirlerimi bozuyordu ancak bu benim karakterimdi. Bundan ne olursa olsun kurtulamıyordum. Belki de hiç bir zaman Kiraz'a ihtiyacım olmayacaktı ancak ben işimi sağlama almak istiyordum. Birisinin bana suç atma ihtimalini da göz önüne almam gerekirdi çünkü neler yapacağımı kestiremiyordum.
Kız kafasını yukarı aşağı salladı. "Tamam Umay hanım. Peki ne zaman bu işi yapmam gerekecek ?"
Gözleri üzerimde gezindi. İçeceğimden bir yudum daha aldım. "Ben sana haber vereceğim. O zamana kadar benden haber bekle."
"Tamam." İçeceğini içmeye koyuldu.
Aradan geçen yaklaşık beş ya da on dakika sonra aklıma okul durumu geldi. "Ha bu arada senin okul olayını hallediyorum ancak şuan öğretim yılının yarısına geldiğimiz için biraz beklemen gerekecek. Burada mı düşünüyorsun ?"
Ellerini saçlarından geçirip önünde birbirine bağladı. "Yani evet burada olması daha iyi." İçeceğinden son bir yudum aldı. "Annemi yalnız bırakamam zaten yurtdışı biraz hayal gibi duruyor."
Dudağımı büzdüm. "Neden öyle dedin ? Biliyorsun ben yurtdışında burslu okudum seni de aldırırız. Yabancı dilin var mı ?"
Hayır anlamında kafasını salladı. "Hayır , yok. Biliyorum siz yurtdışında okudunuz ancak beni almazlar ben o sınavı kazanamam."
Kaşlarımı çattım. "Çalışırsan yaparsın ya ama biraz uzun sürer onu söyleyeyim." Ellerimi bilmiyorum der gibi açtım.
"Yok , Umay Hanım. Belki daha sonra için düşünebilirim."dedi. Kendine güveni hiç yoktu ve geçen gün evime geldiği hali yoktu. Sanırım ona karşı davranışımdan öyle davranmıştı o da.
Kahvemi bitirdim. "Sen bilirsin." Dudağımda kalan içeceğin son damlasını da dilimle uzaklaştırdım. "Telefon numaranı alayım , seni haberdar edebilmek için."
Numaralarımızı aldıktan sonra onu yolcu ettim. Tekrardan konuştuklarımın üzerinden geçtim. Soru sormaması benim açımdan en iyi haldi çünkü cevaplarım yoktu. Cevap ise içimde saklıydı. Kontrolcü , temkinli ve hatta paranoyak olmamdan kaynaklanıyordu. Bir işe başladıysam her şey istediğim gibi olmalıydı. Bu işin içinden tereyağından kıl çeker gibi çıkacaktım. Kimlere yardım edecektim , kimlerden yardım isteyecektim , kimlerin ayağını kaldıracaktım , bilmiyordum. Adımlarımı sağlam atmalıydım.
Telefonumun saatine gözüm kaydı. Konuştuğumuz saatin üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti. Oturduğum yerde kıpırdandım. Bugün işim yoktu olsaydı çok fazla sinirleneceğime emindim. Yine de denilen saatte gelinmemesi sinirimi bozuyordu. Sende bazı işlere sadece mızmız bir kız gibi istediğin saatte gidiyorsun , Umay. İç sesimi susturdum. Benim nedenlerim vardı. Ben diğer modeller gibi değildim sonuçta. Bu bir neden değil , Umay. Biliyorsun. Biliyordum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ancak kapının sesiyle irkildim. Emy koşarak merdivenlerden indi. Kapıyı hızlıca açtı. Yerimden kalkmadım yalnızca kafamı eğdim , görebilmek için. Dış kapıdan soğuk hava dalgası yüzümü yaladı. Emy , kapıda konuşuyordu ancak televizyon sesi konuştuklarını anlayamama neden oluyordu. Kapıya doğru yürüdüm. Sesleri daha netleşti. Emy'nin yine tam olmayan Türkçesi ona yardımcı olmuyordu. "Kimsiniz , tam olarak anlayamadım. Umay hanım birisini beklemiyordu."
Karşıdaki adam cevap verdi. "Siz söyleyin , tanıyacaktır beni."
Emy hemen sordu. "Adınız neydi ?"
Kapının yanına geldiğimde ikimiz aynı anda konuştuk. "Suskun." Kapıda durduğumda ikimiz de gülümsedik. Emy'e döndüm. "Sen gidebilirsin. Ben çağırmıştım beyefendiyi."
Emy eve gelen yabancılara karşı daha fazla şaşkınlığını gizleyemedi. Çekik gözlerini açtı ve bana baktı. Bende aynı şekilde ona baktım. Gözlerimizle konuştuk. "Bunlar kim böyle , Umay hanım ?"diye sordu. "Hiç bir sorun yok. Bana gözlerini büyütme."dedim bende. Ardından gözlerimi devirdim. O da bizi yalnız bıraktı.
Kapının eşiğinde duruyordu , içeriye girmeye yeltenmedi. Baş parmağıyla arkasını gösterdi ancak o yöne doğru bakmadı. Gösterdiği tarafa baktım. "Sanırım buraları daha yeni temizletmişsiniz." Gözlerime inanamadım. Arabaları park ettiğimiz yer tamamen çamur içindeydi. Arabasının tekerleginden gelen çamur izleri park yerini kaplıyordu. "Arabamın temizlenme zamanı gelmiş. Kusura bakmayın."
Tekrardan yüzüne baktım ancak pek de suçlu gibi durmuyordu. Arabasının her tarafı taş ve çamur içindeydi ancak hiç farkında bile değildi. Güzelim park yeri şimdi çamur halindeydi. Bu temizlik hastalığım yüzünden sinir beynime yürüdü ancak sakin kalmaya devam ettim. Sakin kal , Umay. Temizlenir geçer , abartma.
Arabası külüstür denilecek düzeydedi. Kırmızı renkteydi ancak pis olması nedeniyle pek de rengi belli olmuyordu. Eminimdim ki temizlendiğinde capcanlı rengi ortaya çıkacaktı. Pikap tarzında bir araçtı. Arkasındaki bagajın içerisinde bir şeyler var mıydı bilmiyordum çünkü üzeri sıkıca kapalıydı. Gözlerim arabasının hemen yanındaki heykele kaydı. Bu heykel park yerinin tam da ortasında bulunuyordu. Eve girdiğiniz zaman sizi yuvarlak bir park alanı ve bu heykel karşılıyordu. Heykelin elinde tuttuğu su testisinden su akıyordu ve yine yuvarlak minik havuza doluyordu. İkimizin arabasının ortasındaydı bu heykel. Benim arabama baktım. Benim arabam ise onunkinin aksine tertemizdi. Aslında bu arabamı çok da isteyerek almamıştım. Bu araba dışarıya yansıttığım Umay'a daha çok uyduğu için tercih etmiştim. Spor arabam heykelin yanında tertemiz ve bembeyaz duruyordu. İçime su serpildi.
Bakışlarım ona döndü. Zor da olsa umursamamış gibi davrandım. "Sorun değil ancak şu zamana kadar fark edemediniz mi arabanızın pis olduğunu ?"
Gözleri etrafta gezindi. "Temizletme zamanım olmadı maalesef." İçeriye baktı. "İçeriye davet etmeyecek misiniz ?"
"Buyrun."dedim ve kapının önünden yavaşça çekildim. İşte tam o sırada merdivenlerin olduğu kısımda duran küçük heykelin de birinin kırılmış olduğunu gördüm. Dudaklarım aralandı ona çıkışmak için ancak onun yapıp yapmadığını tam olarak kestiremediğim için bir şey söyleyemeden dudaklarımı tekrardan birleştirdim. Arabası ile heykelin arasında biraz mesafe vardı ve salonda otururken kırılma sesi duymamıştım. Kendinin söylemesini beklemeye karar verdim. Eğer kendi itiraf ederse o zaman düşüncelerimi söyleyecektim.
Yine aynı deri ceketi üzerindeydi. Geniş omuzları ve fit bir vücudu vardı. Biraz uzun saçları parıldıyordu. Ona salonu işaret ettikten sonra arkasından onu inceledim. Siyah pantolon giymişti altına. Kombinin her bir noktası siyahtı. Esmere yakın bir teni vardı ancak o geçen gün çantamı çalmaya kalkışan çocuğunki kadar değildi. Postalları ise onu uzun süredir giydiğini belli ediyordu. Salondaki koltuğa oturduğu zaman incelememi kestim. "Bir şeyler içer misiniz ? Latte , espresso ya da isterseniz meyveli bir içecek. Yardımcım bu konuda çok yeteneklidir."
Dönüp bize dik dik bakarak bardakları temizleyen Emy'e baktı. Ardından tekrardan bana baktı. Simsiyah gözleri vardı. Siyah gözlerin çok nadir olduğunu biliyordum ancak hiç bu kadar yakın bir şekilde görmemiştim. Belki de çok koyu bir kahverengiydi ancak simsiyah görünüyordu , tam olarak emin olamadım. "Çay alabilirim."
Şaşırdım. "Maalesef çay yok evde sanırım." Emy'e seslendim. "Evde çay var mı ?"
Emy önündeki ada tezgahın altındaki çekmecesiyi karıştırdı. "Çok az var , Umay Hanım."
"Bir tane çay , misafirimize." Başımla onu işaret ettim. Gözlerimi ona çevirdim. Bana bakıyordu. "Evde çay içen olmayınca bulunmuyor evde. Gelen misafirlerim de tercih etmiyorlar genelde. Siz söyleyince şaşırdım açıkçası."
Hafifçe gülümsedi. Gülümsemesi yüzüne çok uyuyordu , tuhaf hissettim. "Hala çay tiryakileri var bu hayatta , onlardan birisi de benim."
Kafamı salladım. "Fark ettim. Malum şimdi herkes kahve bağımlısı olmuş , buna ben de dahilim. Bunun nedeni ise her yere açılan kahve dükkanları kesinlikle. Demek ki bundan sonra az da olsa evde çay bulundursam iyi olur."
Hafif tebessümüne devam etti. Aramızda başka konuşma geçmedi. Sessizliği ben bozdum. "Aslında direkt işe başlamak istemiştim ancak hem ücreti konuşuruz hem de sizden fikir alırım diye düşündüm o yüzden sizi eve çağırdım." Emy çayı sehpanın üzerine koyup mutfaktan uzaklaştı. Hava kapalı ve her an yağmur yapabilecek gibi durduğundan bahçedeki masayı ve sandalyeleri güvenli bir yere çekmeye koyuldu ancak gözleriyle bizi izlemeyi ihmal etmiyordu. Bu bakışlara alışmıştım. İlk gördüğü kişilere karşı fazla ön yargılıydı. Ben de yeni tanıdığım insanlardan hoşlanmazdım ancak ön yargılarımı kırmaya çalışıyordum , Emy ise bunu başaramıyordu.
Kafasını salladı. "Ücret konusunu buraya gelirken düşündüm. Çocuklarla başımızı sokabilecek derme çatma bir evimiz var ancak şuan pek iyi durumda değil. Küçük yeni bir ev bize yeterli olacaktır. Ücreti bu şekilde değiştirmek istiyorum." Gözlerini üzerimde gezdirdi.
Zayıflığından kaynaklı bir kemikli yüzü yoktu. Düzgün bir surata sahipti. İnceye yakın dudakları , yüzüne uyan düz bir burnu vardı. Siyah gözleriydi en çok dikkat çeken yeri. Gözleri kara delik gibiydi. Hem şekil itibarıyla hem de renk açısından güzeldi. Sağlıklı bir yüzü vardı. Dün karanlığın içerisinde pek anlayamamıştım ancak şuan inceleyebiliyordum. Yaşıtım duruyordu ve hırsız çocuğun yanında davrandığı gibi değildi hareketleri. Ağır abi tavrını yanındaki çocuklara karşı kullanıyordu , tek başına iken ise kendi gibi davranabiliyordu.
Yutkundum. Kafamı salladım. "Tabi , nasıl isterseniz. Siz bakarsınız evlere bana haber verirsiniz. Fiyat konusunda ise tuzlu olmazsa çok memnun olurum , benim de ödemelerim oluyor. Bu eve çok masraf gidiyor maalesef."
Kafasıyla onayladı. "Tamam , bulduğum zaman sizi bilgilendiririm." Ardından önündeki hiç dokunmadığı çayı kafasını dikti. Gözlerim büyüdü. Sıcacık ve resmen kaynar olan çayı yanmadan içti ve yüzüne değişik bir gülümseme takındı. "Ee , ne zaman başlıyoruz ?"
Hareketleri beni afallattı. Gülümsemesi halen devam ediyordu. Keyifliydi. Kafasında bir kaç tahta eksik miydi yoksa bana mı öyle geliyordu.Peşin hükümlü olma , Umay. Boş çay bardağını bardak altlığına yerleştirdi. "Bu kadar heyecanlı olduğunuzu tahmin etmezdim ancak neden bu kadar heyecanlısınız ve isteklisiniz ?" Kaşlarım istemsiz çatıldı.
Kafasını sağa yatırdı. Gözlerini bana dikti. "Yapacaklarımız heyecan yarattı , evet. Uzun zamandır bir aksiyon olmuyordu , bu iyi geldi." Elleriyle dalgalı saçlarını düzeltti. "Kimi öldürüyoruz ? Kimden başlıyoruz ?"
Ben bile öldüreceğim kişileri düşündükçe stres oluyordum , durduk yere bana sıkıntı basıyordu. Hayır , bu onlara acıdığım için ya da onları aslında öldürmek istemediğim için değildi. Aksine onları öldürmekti bütün hayallerim. Benim stres olmamın nedeni olabilecekler ve başıma gelecekleri düşünüp düşünüp kafayı sıyıracak duruma gelmemdi.
Kaskatı kesildim. Ellerimi önümde birleştirdim ve bacaklarımın üzerine bıraktım. "Tuna Karaca , kurban o. Ayrıca ne kadar heyecanlı olmanız hala bana tuhaf gelse de sessiz bir şekilde konuşursanız çok daha iyi olur. " Arkamı dönüp Emy'e baktım. Neyse ki bahçe kapısı kapalıydı ve hiç bir şey duymadığına emindim. "Bu sadece ikimizin arasında kalacak."
"Tabi , sessiz olmaya çalışırım ama söz veremem." Kollarını yukarı kaldırıp indirdi. Neden bu manyağı seçtin , Umay ? Çünkü dün böyle manyakça davranmamıştı. Anlamalıydın. Nasıl anlayabilirdim ? Sonuçta ben bir medyum değildim. Bu sefer doğru kişiyi seçmedin. Sonuçlarına sen katlanacaksın. Bir deliye güven olmaz.Deli olduğunu kim söyledi ? Tamam , tuhaf birisi olabilir ancak deli değildi. "Tuna Karaca... haberlerde gördüm sanki adını. Tanıdık geliyor."dedi gözlerini kısarak.
Bir kolunu dirsekten kırarak koltuğun köşesine dayandı. Elini ise yüzüne yerleştirdi. Sohbet etme modundaydı. O rahat davrandıkça ben geriliyordum. Hareketleri dikkatimi bozuyordu. "Evet , kendisi bir CEO. Büyük bir şirketin altında çalışıyor ancak kendisi şirketin aynı zamanda ortağı." Saçlarımı elledim , bir tutamını önüme yerleştirdim. Saçlarımı inceledi. "O şirketin arka koridorlarında bir şeyler döndüğüne eminim çünkü bir anda büyüdüler." Nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Sakin kal.
Kaşlarını çattı. "Neden bu kadar gerginsiniz ? İnsanlar üzerinde böyle bir etki yarattığımı bilmiyordum." Beni süzdü.
Yutkundum. Ciddi kalmaya devam ettim , o her ne kadar ciddi olmasa da. "Mizacım böyle diyelim. Sizinle bir ilgisi yok." Elimle bir şeyi savurur gibi yaptım. "Konuya dönebilir miyiz ?"
Dudağını büzdü. Oturduğu yerde hareketlendi. "Tamam , dönelim." Gözlerini kıstı. "Tuna Karaca'yı tanımam ama bizim çocuklar bir şeyler çıtlatmışlardı zamanında , yanlış hatırlamıyorsam."
"Ne gibi ?"
Yüzündeki elini ensesine götürdü. "O gün pek de ayık değildim ancak hatırlıyorum ya , vardı kulağıma çalınan şeyler." Düşünüyor gibi yaptı. Sonra işaret parmağını havaya kaldırdı. "Evet , evet. Bizim çocuklar oralarda yine boş boş gezerken bu herifi siyah siyah arabalara bindirdiklerini görmüşler." Aklından geçen bir şey karşısında gözü büyüdü , eli indi. "Siktir , o zaman fark etmemiştim. Yine hırsızlığa gitmiş belli ki sıpalar." Sessizce küfür etti. Gözleri beni buldu. "Hiç sözümü dinlemiyorlar."
Dudaklarımı yaladım. Kafamı salladım. "Siz hani bana benim bu işi yapabileceğim kanısına nereden vardınız demiştiniz ya , işte gördünüz mü doğru bir seçim yapmışım." Dudağımın bir kenarını hafifçe yukarı kaldırdım.
Dudağını büzdü. Dalgalı saçlarını eliyle karıştırdı. Bu yaptığı hareket bana siyah bir köpeği anımsattı nedense. Köpekler tüylerini düzeltmek için patileriyle yaptıkları harekete benzettim. Köpek kadar sevecen ve bazı kişilere göre tehlikeli. "Evet , ileri görüşlü birisiymişsiniz gerçekten." Kaşları havalandı. "Tebrikler." Gözleriyle beni süzerken gülümsedi.
Ellerime baktım , birbirine kenetlemiştim. "Bu bilgi işimize yarar. Belli ki şirketin başında bir bela var. Bunun üzerine temas etmeliyiz." Saçımın ucunu işaret parmağıma doladım. Gözleri o yöne kaydı. "Şimdi." Yutkundum. "Önceden bir plan yaptım ancak bu bilgiyi de dahil etmemiz gerekiyor. O zaman şöyle olacak , ikimiz şirkete beraber gireceğiz ancak ayrı gibi görünmemiz lazım."
Değişik bir bakış attı. "O nasıl olacak ?"
"Ben önden gireceğim sen hemen arkamda gireceksin. Resepsiyonda sırada duruyor gibi bekleyeceksin arkamda. Ben resepsiyondaki kadına Tuna bey ile görüşmek istediğimi söyleyeceğim resepsiyon görevlisi önüne döndüğü anda senin turnikelerin oraya gitmen gerekiyor." Konuşmaya ellerim de dahil oluyordu. Kafamda planladığım her şeyi anlatırken ellerim konuşmama dahil oluyordu ister istemez.
Gözleri büyüdü. "Anladım , siz turnikelerden geçerken bende sizinle aynı anda geçeceğim."
Olayı hemen kapması hoşuma gitti. "Evet , aynen öyle." Konuşmaya dahil olurken bıraktığım saçımı tekrardan parmağıma doladım. "Şirketin içine yalnızca randevulu insanları ve benim gibi tanıdıkları alıyorlar o yüzden böyle yapacağız , başka çaremiz yok. Daha sonra ise benimle beraber yukarı çıkacaksın. Asansörden indikten sonra bizi ne karşılayacak tam olarak bilemiyorum ancak internetteki fotoğraflara göre bizi önce bir çalışma alanı karşılayacak. Burada çalışanların masaları bulunuyor. Bu masaların yan taraflarında odalar bulunuyor , büyük ihtimalle bu odalardan birinde onun odası var. İlk başta ben oradaki sekreterine konuşmak istediğimi söyleyip odaya geçeceğim. O sırada sen de sekrete sanki sen de Tuna bey ile görüşmeye gelmişsin gibi davranacaksın. Ben içeride biraz oyalanacağım sende o sırada kızla bu konuları aç , kıza göre davran. Kızın ağzından laf almaya bak ya da başka bir taktik uygula , bilemiyorum o an ki duruma göre davran işte. Ben içeride fazla kalmaya çalışacağım sen bir şeyler öğrendikten sonra mesaj at bana. Sonra da biraz söylen çok beklemenle ilgili ve başka zaman geleceğini söyle. Sen gittikten sonra ben de çıkacağım. Sen beni arabada beklersin o sırada."
Kara kaşları çatıldı. "Kızı konuştururum onda sıkıntı yok da , anlayamadığım başka bir konu var."
"Nedir ?" Gözlerim gözlerinde gezindi.
Başıyla beni işaret etti. "Siz içeride nasıl oyalanacaksınız ? Adamı öldürmek istediğinize göre pek de iyi ilişkileriniz olmamış."
Oturduğu yerde tekrardan kıpırdanınca parfümü burnuma doldu. Odunsu , klasik bir parfüm sıkmıştı. "Evet , doğru diyorsunuz. Onunla en son yıllar önce karşılaşmıştık. O sırada benimle tekrar görüşmek istediğini söylemişti , hem onu bahane ederim hem de haberlerde görmüştüm geçenlerde aldığı ödülü kutluyor gibi yaparım."
Evet , onunla en son ben güzellik yarışmasında birinci olduktan sonra karşılaşmıştık bir sabah. Koşu için çıktığım sırada yolda onu görünce başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü ancak ben donmuştum. İçimin soğukluğunu hiç bir kaynar su eritemiyordu. Tanınmamak için başıma geçirdiğim kapuşonu iki elimle iyice kapatmaya çalışırken beni görmüştü bile. İğrenç gülümsemesiyle beni durdurup ne kadar güzelleştiğimi söylemişti. Halbuki yıllar önce bir hamamböceğine benzediğimi söylüyordu. Bu kadar yüzsüz bir insan daha önce görmemiştim. Kendisiyle sadece evet , hayır olarak konuşup yoluma devam etmiştim. Yol boyunca ise kusma isteğimle savaşmıştım.
Dudağını büzdü. Saçlarını karıştırdı tekrardan. "Anladım. Siz içeri girmeden önce turnikeler için verilen kartı bana verirseniz daha inandırıcı olur , benim açımdan." Dalgalı saçları tekrar eski haline döndü ve alnına döküldü.
Kafamı salladım. "Tabi , veririm ancak siz kızı nasıl ikna edeceksiniz ve ipucu alacaksınız ? Merak etmeyin ben içeride de ipucu arayacağım. Herhangi bir belge işimize yarayabilir ya da bir sözlü bilgi. Ben masasının üzerini inceleyeceğim." İki parmağımla gözlerimi gösterip ona baktım. "Gözlerim çok keskindir."
Bunun üzerine sessizce güldü. "Övünmek istemem ama kadınlar üzerinde güzel bir etkim vardır. Siz içeride bakınmanıza bile gerek yok , ben hallederim." Göz kırptı. "O iş bende."
Bu erkeklerin övünüp durmasından artık midem sadece kasılmıyor aynı zamanda bulanıyordu da. Her kızın erkeklerden nefret ettiği bir zaman olmuştur. Benim ise nefretim yalnızca gördüklerim ve duyduklarıma dayanmıyordu. Benim nefretim yaşadıklarıma dayanıyordu. İnsanların hayranlıkla bana bakarken ben kendime iğrenerek bakıyorum. Vücudumdaki geçmişin izleri sanki hala oradaydı. Dokunduğu yerler , dövüldüğüm yerler dışarıdan bakınca görünmüyordu belki ancak ben hala görebiliyordum. Benim yaşadıklarımı yaşamayan bir insan neden halen vücudumu beş defa fırçaladığımı bilemezdi.
Tuhaf bakışlarımı üzerine saldım. "Peki , nasıl öğreneceğiniz önemli değil önemli olan bir şeyler öğrenebilmeniz." Emy artık işini bitirip içeri girmişti bile. Doğrudan mutfağa yöneldi. Bende onun ardından ayağa kalktım. O hale oturur haldeydi. Sağ elimi uzattım. "Anlaştık o zaman değil mi ?"
Dizlerinden destek alarak ayağa kalktı , tam karşımda durup gözlerini bana dikti ancak elimi hemen sıkmadı. "Anlaştık , Buzlar Kraliçesi." Gözleriyle gülümsedi , elimi sıktı. Bakışları sanki tepkimi ölçüyor gibiydi.
Ve tabi ki ben bütün soğukluğumla yüzümü buruşturdum. "Bu hitabı mümkün olduğunca kullanmazsanız sevinirim." Geçen gün bu hitabı bir anlığıma hoşuma gitse de şuan hiç de hoşuma gitmiyordu. Sanki o , parayla tuttuğum eleman değil de arkadaşımmış gibi hissettiriyordu bu. İçim huzursuzlandı.
Elimi hızlıca çekip , saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Ben hazırlanayım daha sonra çıkalım. Siz burada bekleyin , birazdan gelirim." Ardından hızlıca merdivenleri tırmandım. Arkada gözüm yoktu ama bana baktığını hissedebiliyordum.
Hızlıca hazırlanıp aşağı indiğimde salonda koltuğa yayılmış çayını yudumluyordu. Emy ise pür dikkat onu izliyordu , sesimi duyduğunda gözlerini bana çevirdi. "Gidebiliriz."
Karşısındaki televizyondaki gözünü bana çevirdi. Uzun bir süre beni süzdü. Siyah , deri bol bir ceket , altımda kumaş boru paça bir pantolonum vardı. Üzerime ise krem rengi boğazlı bir kazak giymiştim. Kombinimi topuklu siyah botlarım ve gümüş takılarım tamamlıyordu. Saçlarımı ise salık bırakmıştım.
Bakışlarından rahatsız olmamıştım. Bakışları kötü değildi. Dudağının bir köşesi belli belirsiz kıvrıldı. "Çok çabuk hazırladınız gerçekten." Bana doğru yürümeye başladığında Emy yanıma bitmişti bile. "Daha çayımı yeni bitirmiştim ve ben çayı hızlı içerim."
Bu sefer de ben gözlerimle onu süzdüm. Gerçekten de hızlı hazırlanmıştım , bunu kötü amaçlı söylediğini düşünmedim. "Evet , sizi bekletmek istemedim." Yalandı. Sen her an ve her saniyeyi kafasında kuran birisin , Umay. Bu kombini gece boyunca düşünüp kararlaştırdın.
Tam kapıdan çıkarken gözlerim kapının yanındaki boy aynasına takıldı. Bir şey eksikti. Savaş belirtisi eksikti. Çantamdan hızlıca lastik toka çıkarıp saçlarımı tepeden sıkıca topladım. Ardından uzun sarı saçlarımı örmeye koyuldum. Suskun o sırada kapının dışındaki merdivenlerden iniyordu. Saçlarımı ördükten sonra ucunu bağladım ve evden çıktım.
Suskun , arabasına doğru ilerlerken arkasından seslendim. "O arabayla gitmeyeceğiz." Arkasını dönüp bana baktı. Saçlarımı inceledi bir an. Garaj kapısını gösterdim. "Benim arabamla gidelim. Siz arabanızı temizlendikten sonra alırsınız , ben temizleteceğim."
Omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi. Garaj kapısının düğmesine bastım ve kepenk yavaşça açıldı. Ben içeride ne var biliyordum ancak o bilmediği için pür dikkat izliyordu. Jeep tarzında parlak siyah bir arabaydı gün yüzüne çıkan. Belki biraz da ağır bir araba olduğunu söyleyebilirdim , her detayı keskindi. Bu arabanın beğeneninin çok olduğunu biliyordum. Arabayı görünce ağzından bir küfür çıktı. "Arabaya bak be !" Gülümsedim ve arabanın kapılarını açtım. Arabanın yanında bitti. "Bu arabaları kimler kullanıyor derdim." Bana baktı. "Siz kullanıyormuşsunuz."
Bu arabayı neredeyse hiç kullanmıyordum ama çaktırmadım. Dışarıya yansıttığım kimliğime pek de yakışmıyordu sanki. Arabanın kimliğinize uyma konusunda benimle aynı fikirde değil misiniz ? O zaman neden insanlar kendilerini yansıtan arabaları beğenir ve satın alır ? Bu benzerlik aynı zamanda imza parfüm konusunda da aynıdır. Eğlenceli ve uçarı bir kız hiç şüphesiz meyveli ve çiçeksi parfüm seçecektir buna emin olabilirsiniz. Avucumun içindeki anahtara kısa bir bakış attıktan sonra ona doğru fırlattım. Anahtarı hızlıca kaptı. Anahtara baktığı anda gözleri büyüdü. Şaşkınlıkla bana baktı.
Gülümsedim. "Bu sefer sen kullan o zaman." Yolcu koltuğuna yerleşirken o çoktan şoför koltuğuna geçmişti bile.
İşte şimdi başlıyorduk.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |