
★°•★°•
Tek Kurşun
"İn arabadan , dedim. Bu cümleyi bir daha söylersem sonucu benim için oldukça ugraştırıcı olur çünkü seni gömecek yer kalmadı."dedi kaşlarını çatarak. Yeşil gözleri halen üzerimdeydi.
Kendimi oturduğum yerde düzelttim. İki elimle tuttuğum hediyeyi kucağımda konumlandırdım ancak kokusuna dayanamıyordum. Kokusu çok keskindi ve birisini öldürecek kadar kötüydü. Gözlerim sanki bulanıyordu , koku beni fena etmişti bile. Hediyeyi garanti olması açısından elimden bırakmak zorunda kaldım. Hemen bacağımın yanına koltuğun üzerine bıraktım.
Kafamı sağa doğru eğip yüzüne baktım. "Şu silahı çeker misin artık ?" Halen bana bakmaya devam ediyordu. "Sadece hediyeye bakmak istedim , bu kadar büyütülecek ne var ?" Gözümün önündeki bana doğrultulan silaha baktım.
Halen ciddi yüzü geçmemişti. "Bu hediye sana gelmedi ve sana da açması kalmaz." Kafasını çıtlattı ve ofladı. "Artık aynı şeyleri söylemekten bıktım. Ne demiştim bir daha aynı cümleyi söylemem senin sonun olur diye ?" Kafasını öne doğru eğdi. Silahı da aynı şekilde eğdi ve ucunu aşağı doğru tuttu. "Söylememi istemezsin değil mi ?" Gözlerime baktı. "İstemezsin , o yüzden yapacağın şeyi biliyorsun. Bugün bu saçma şeylerle uğraşacak havam yok."
Hızlıca atladım. Elindeki silaha şöyle bir bakış attım. "Senin bu içerideki herifle bir alıp veremediğin var değil mi ? Bu hediye de ona bir göz dağı ve korkutma amaçlı hazırlanmış bir çeşit düzenek değil mi ?" Soruma cevap almadım , sadece bana bakmaya devam etti.Sanki konuşmalarım ona geçmiyormuş gibi hissediyordum. Bir duvarla konuşuyorum hissiyatı veriyordu. "Ben cevabımı aldım. İşte tam da bu yüzden benim bu hediyeye bakmama izin vereceksin çünkü bana ihtiyacın olacak." Hafifçe gülümsedim. Bu durumda bile sakin kalabilmem içimi bir hoş etmişti. Genelde duygularını belli eden birisi değildim ancak sanırım duygularım komple alınmıştı.
Yüzü küçümser bir tavırla buruştu. "Nasıl olacakmış o , çok bilmiş ?"
Neşem yerine gelmişti. "Çünkü ben sana Tuna Karaca ile ilgili bilgiler vereceğim ve sen de bana bu hediyeye bakmama izin vereceksin." Hınzır bir şekilde gülümsedim.
Hafifçe kahkaha attı. "Bu zekayı taşımak zor olmuyor mu sana ya ? Birazından insanlara dağıt da yararlansınlar." Gözlerini devirdi. "Güzel denemeydi , çok bilmiş ama ben yemem. Hadi !" Kafasıyla ve silahıyla arabanın kapalı olan kapısını gösterdi.
Of ! "Karşılıklı bir anlaşmadan bahsediyorum burada. Seni kandırmak gibi bir düşüncem yok." Bakışlarımı onu manipüle etmek için kullandım. "Hadi ama , elimde işinize yarayabilecek bilgiler olabilir. Bence bunu kaçırmak istemezsin."
Kaşları havalandı. "Söyle o zaman sen ben de karar vereyim işime yarar mı yaramaz mı ?"
Beni köşeye sıkıştırıyordu. Hemen aklıma gelen başka bir plana geçtim. Yüzüme bir an çok şaşırmış gibi ifade takındım. Parmağımı bir hışımla kaldırıp arkasını işaret ettim. "Polis geliyor !" Sesli ve hiddetli bir şekilde konuştum.
Ağıma düştü. Gözlerini arkasına çevirdiği anda bende bu kısacık anı hediye kutusunu açmak için kullandım. Üzerindeki kırmızı kurdele yalnızca kapağına bağlanmıştı o yüzden onu çözmekle uğraşmadım. Hemen kaldırıp hediyenin içine baktım. Kalbim ağzımda atıyordu. Gördüklerim karşısında gözlerim kapanmaya başladı. Bunun gördüklerim karşısında olan vücudumun verdiği bir tepki olmadığını anlamam çok da uzun sürmedi çünkü ensemde bir acı hissettim. Elim enseme dahi gidemeden bilincim kapandı. Kendimden geçmeden önce ise gördüklerimi zihnime kazıdım çünkü hiç de normal değildi.
Hediye kutusunun içerisinde erkek parmağı olduğuna emin olduğum bir işaret parmağı vardı.
Gözlerimdeki ağırlık vücudumda daha da fazla hissedilir durumdaydı. Ensemdeki ağrı halen devam ediyordu. Gözlerimi zorladım ama açamadım. Aynı şekilde vücudumu da hareket ettiremedim. Etrafımda iki kişinin konuşmasını dinledim , vücudumu uyandırmaya çalışırken.
"Ölmemiştir değil mi ?"dedi bir erkek sesi.
Diğer kişi yalnızca ağzından cık diye bir ses çıkardı.
"Oğlum senin elinin ayarı hiç yok ha. Güzelim kızın geldiği hale bak."dedi aynı erkek sesi.
"Böyle durduğuna bakma baş belası gibi bir şey." Sonunda diğer erkek konuşmuştu. "Ayrıca kendini de süper zeki zannediyor."
"Olsun oğlum. Sonuçta güzel mi güzel , değil mi ?" Bir buçuk saniye sonra devam etti. "Yazık olmuş , minik kuşa."
"Haketti."
Gözlerimi kırpıştırarak açmaya çalıştım. Vücudumu hareket ettirmeye çalışırken ise ağzımdan küçük bir inilti kaçtı. O sırada beni güzel bulan erkek konuştu. "Uyanıyor."
Bulunduğum yerin yumuşaklığı , şuan bir koltuk benzeri şeyin üzerinde olduğumu anımsattı. Karşımda hareketlilik vardı. "Günaydın."dedi tam olarak da karşımda duran kişi. Gözlerimi tam olarak açtığımda aynı yeşil gözlerle karşılaştım.
Elim istemsizce enseme gitti. Ovuşturarak ağrıyı geçirmeye çalıştım. Yüzüm istemsiz bir şekilde çatıldı. "Neredeyim ben ?"
Yeşil gözlerin arkasında tekli bir koltuğun köşesine yaslanmış duran diğer erkek kafasını görebilmem için biraz eğdi. Ona baktım. "Gayet güvenli bir yerdesin , güzellik. Korkmana gerek yok." Hafifçe göz kırptı.
Bir anda gücüm yerine gelmiş gibi hissettim ve bunu ayağa kalkmak için harcadım. Beni bayıltıp nereye getirmişlerdi ?Aslında tahmin ediyorsun , Umay. Evet , tahmin edebiliyordum. Ama biraz korkmuş ifade fena da olmazdı şuan da.
Gözlerim etrafta hızlıca gezindi. Şuan bir salonun tekli koltuğunda oturuyordum. Karşımda bir tekli koltuk daha vardı ve orada diğer kişi duruyordu. Yan tarafımdan içeriye yayılan güneş oldukça yakıcıydı. Yan tarafım boydan boya pencereden oluşuyordu ve bu pencerelerin kenarına oldukça ağır görünen krem rengi perdeler asılmıştı. Biraz uzağımda ise büyük bir tahta masa ve etrafında kırmızı kumaşlı sandalyeler vardı. Sol tarafımda neler var göremiyordum çünkü yeşil gözlü adam o tarafımı kapatıyordu.
Ayağa kalkmaya çalışmamla geri yerime oturmam bir oldu. İki eliyle omuzlarımdan tutup beni yerime oturttu. "Sakin ol." Sesi oldukça yoğun geliyordu. "İstediğin şey oluyor işte. Sen dememiş miydin , elimde bilgiler var diye onun için getirdik seni buraya."
Gözlerimi gözlerine diktim. "Ensemdeki ağrıya gerek var mıydı peki ?" Kaşlarım çatıldı.
Arkasında duran atladı. "Bende aynısını dedim bu dallamaya. Onun yerine ben özür diliyorum , güzellik." Dudağının bir köşesi kıvrıldı.
Yeşil gözlü gözlerini devirdi. "Beni kandırarak bir şeyler yapmaya çalıştın farkındaysan , hakettin."
"Onun özür dileme gibi bir donanımı bulunmuyor , güzellik. İşte o yüzden ben senden özür diledim zaten."dedi arkadaki. Kendini sevimli hale getirmeye çalışıyordu ama esmer teni ve siyah saçlarıyla oldukça sıradandı. Boyu sadece yeşil gözlü olan kadar uzundu , tek dikkat çekici tarafı kesinlikle buydu.
O sırada yeşil gözlü arkadakini sadece bakarak korkuttu çünkü diğeri eliyle ağzına görünmez bir fermuar çekmişti. "O hediyenin ne olduğunu gördüm. Kimsiniz siz böyle ?"dedim kaşlarım halen çatıtken. Beni kaçırmışlardı ama ellerimi ya da ayaklarımı bağlamamışlardı yalnızca bir koltuğa oturtup uyanmamı beklemişlerdi.
Yeşil gözlü iyice eğildi ve koltuğun kolçaklarını iki eliyle kavradı. Aramızda az bir mesafe vardı. Kafamı biraz kaldırdım. "Senin hiç bulaşmak istemeyeceğin türden insanlarız." Ardından kafasını sağa çevirdi , ardından nefesini yüzüme doğru verdi. "Ama sen bu seçme şansını çoktan kaçırdın ve bize bulaştın."
Arkadaki ağzından ufak bir kahkaha çıkarınca kafalarımız ona döndü. "Çok korkutucu oldun , bayıldım."dedi elini yumruk yapıp ağzına doğru tuttu. Gözleri yeşil gözlüyle buluşunca bir elini havaya kaldırdı ve sustu. "Daha fazla konuşursam benim de dilimi kesecek. Seninle konuşmayı çok isterdim ama görüyorsun , güzellik."dedi yeşil gözlüğü işaret ederek.
Tuhaf bakışlarımı üzerine gönderdim. Benimle flört eder tavırları şuan hiç dikkatimi çekmiyordu. "O kimin parmağıydı ? Mafya mısınız siz ya ? Neler dönüyor burada ?"dedim.
Şuan muhattabım sadece yeşil gözlü olandı. "Tam da üzerine bastın. Evet , mafyayız." Gözlerim bir anlığına büyüdü. "Noldu korktun mu ? Yoksa içinden neden izinsiz o hediyeye baktım mı diyorsun ?"
Arkadaki oğlan bir anda ortadan kayboldu. Yüzüm ifadesizleşti ve çenemi yukarı kaldırdım. Burnun burnuma değmesine yalnızca bir santim kalmıştı. "Yo , neden korkayım ? Sizin kim olduğunuzu öğrenmiş oldum bu sayede."
Gözleri yakınlaşan burunlarımıza indi. Rahatsız olacak ki ellerini koltuktan çekip karşımda dikildi. Gülümser gibi bir ses çıkardı arkası dönükken. "En son senin gibi deli buraya geldiğinde sonu pek de iyi olmamıştı." Önünü döndü. "Bakalım senin başına ne gelecek ?"
"Hiç bir şey olmayacak çünkü ben sana hiç bir şey söylemeyeceğim. Ben hediyeye baktım ve benim işim bitti. Sana söyleyeceğim bilgileri söylemekten vazgeçtim."dedim. Omuzlarımı kıpırdattım.
Kafasını hafifçe eğdi ve gülümsedi. "Oldu canım. Nasıl olacakmış o , sen bu durumdayken. Farkında mısın şuan seni kaçırdık. İstediklerimi yapmak zorundasın." İki eli iki yana açılmıştı.
Doğru söylüyordu ama ben burnum yere düşse almaz bir karakterdim. Etrafa göz attım bozulan saçımı diğer tarafa atarken. Sol tarafımda karşıda büyük gömülü bir televizyon ve koltuk takımı bulunuyordu. Koltuklar da sandalyeler gibi koyu kırmızı rengindeydi. İki tane dört kişilik koltuk karşılıklı konumlandırılmıştı. Benim oturduğum tekli koltuklar ise krem rengi ve büyük pencerelerin önünde konumlandırılmıştı. Beni bayıltarak kaçırmışlardı ama en azından ne bağlanmıştım ne de tenha bir yerde hapsedilmiştim. Bu mafya kadınlara daha insancıl davranıyordu anlaşılan ya da şuan tam karşımda dikilen yeşil gözlü dev öyle davranıyordu bilemiyordum.
Dudağımın bir köşesi kıvrıldı. "Hiç de kaçırılmışa benzemiyorum. Bak kollarıma ya da ayaklarıma." Kollarımı ve ayaklarımı öne atarak öne gösterdim. Göz attı. "Zorla tutuluyormuşum gibi değilim. Ayrıca sana söyleme gibi bir zorunluluğum yok. Vazgeçtim , söylemiyorum."
Kahkaha attı. "Seni bağlamadık diye sana o etkiyi vermedik diye sen kaçırılmadın falan mı zannediyorsun. Sana da diğer adamlar gibi muamele gösterseydik şuan sanırım bir gözün görmüyor ve tahminen bir bacağına çoktan veda etmiş olacaktın." Arkasını döndü ancak hemen sonra işaret parmağı çenesinde bir şekilde geri döndü. "Bence kadınsın diye mutlu olman gerekiyor çünkü biz kadınlara dokunmayız."
Gülümsedim. "Doğru dokunmuyorsunuz ama hem vurarak bayıltıyorsunuz hem de hiç bilmediği bir yere kaçırıyorsunuz."
"Beni zorunda bıraktın. Sana arabadan inmeni söylemiştin ama sen dinlemedin."dedi bir kaşı yukarı kalkarken.
"Bir şekilde o hediyeye bakmam gerekiyordu."
Yaklaştı. "Nedenmiş o ?" Yeşil gözleri sanki bir anlığına büyüdü.
"Merak ettim çünkü. O kadar."dedim omuzlarımı silkerken.
"Tamam hadi , inandım." Kollarını göğsünde kavuşturdu. "Biz de senin diyeceklerini merak ediyoruz. Biraz sonra aşağı ineriz."
Sorgular gözlerle baktım. "Aşağı ?"
"Baba ile görüşeceksin. Senin söyleyeceklerini merak etti." Kirli sakalını kaşıdı.
Olduğum yerde kıpırdandım. Kafam hafifçe öne eğiliyordu konuşurken. "Baba kim ya ? Şuan neredeyim onu bile bilmiyorum ben. Bir açıklama borçlusun şuan bana." Sesim biraz hiddetli çıkıyordu.
Onun sesi ise oldukça sakindi. "Şuan Atabay konağındasın." Bana doğru eğildi. Kafamı yukarı kaldırdım. Üzerindeki siyah kabandan sigara kokusu burnuma doldu. "Ve burası şehrin en güvenlikli konağıdır. Yani anlayacağın buradan kaçman baya bir zor. İzin verilmediği sürece kendi isteğinle buradan çıkamazsın." Saçlarını düzeltti gibi yaptı ancak daha çok dağıldı. "Baba ile de görüşeceksin zaten o sana kendini açıklar."
Kafamı sağa yatırdım. "Bu baba'nın kendi ismi yok mu ?"
Keskin gözleri uzun bir süre gözlerimde gezindi daha sonra ise biraz önce odadan ayrılan geri geldi. Büyük tahta masanın yanından odanın ortasına geldiğinde durdu. "Bahçeye inebilir."
Yeşil gözlü arkasını döndüğünde bende yerimden kalktım ve onu takip etmeye başladım.
Nerede olduğumu ilk başlarda tam olarak bilemesem de tahmin etmiştim. Yaşadığım şeyler ve bana söylenilen şeyler Tuna'nın başının mafya ile dertte olduğunu işaret ediyordu. Bu mafyaya ise girebilmemin tek şartı o hediyeye bakmak ve buraya getirilmekti. Elimde Tuna Karaca'ya ait hiç bir bilgi olmamasına rağmen öyle gibi davranmam gerekmişti. Tamamen bir olasılık üzerinde yürümüştüm ama olasılıkların doğru olduğunu görmüştüm. Burada yaşadıklarım ya da yaşayacaklarım hakkında hiç bir düşüncem yoktu. Şu durumda ise kaçırılmış olsam bile en azından bağlanmamış olmam bana küçük bir özgüven veriyordu. Kendim gibi davranmaya devam edebiliyordum.
Hala güçlü davranmaya ve korkmamış gibi davranan benim arkamda ise küçük , köşesine sinmiş bir Umay vardı. İçim ilk defa yaşadığım şu anlar karşısında titriyordu. Korkusuz olmayı öğrettim kendime ancak korku bastırabildiğim duygular arasında bulunamıyordu. Beynim kendime çıkış yolları bulmaya çalışıyordu ve aynı zamanda da korkuyu hafifletmeye çalışıyordu. Korkunun soğukluğunu kalbimde bastırdım ve derin bir nefes aldım.
Merdivenler inerken önümden yürüyen yeşil gözlünün omzuna işaret parmağımla dokundum. Arkasını döndü ancak merdivenlerden inmeye de devam ediyordu. "Bir tane ıslak mendil alabilir miyim ?"dedim arkasından sessizce.
Bir anda durdu. O durunca bende olduğum yerde duraksadım. "Ne yapacaksın ıslak mendili ?"
Gözlerimi devirdim. "Ne yapılır ıslak mendille acaba ?" Boş gözlerine baktım. Ellerimi gösterdim. "Ellerimi silmem lazım. Çantamda var ama çantama muhtemelen el koyduğunuz için alamıyorum."
Ellerime baktı. "Ellerin temiz işte , sonra temizlersin." Döndü ve inmeye devam etti.
Ben ise olduğum yerde donakaldım. Ellerimin pis hissiyatı içimi kaşındırıyordu. Beynimin içinde binlerce karınca dolanıyordu ve sıkıştırıyordu. Bu elleri temizlemem lazımdı. Ellerim şuan bir bakteri yuvasından daha da pisti. Tırnaklarımla avuçiçlerimi kazımaya başlarken kendimi kaybetmek ile bu elleri kesip atmak arasında gidip geliyordu. Nefesim daraldı. Avuçiçlerimde tırnaklarımın oluşturduğu izler kızarıp kabarırken gözlerimle arkasına bakıyordum.
Boğazıma kadar gelen sıkışıklık hissini yararak arkasından bağırdım. "Bu... Ellerimi temizlemem lazım." Kuruyan boğazımı yutkunarak yumuşakttım. Sesim istemsizce titriyordu. "Banyo... Yıkayım ellerimi... Lütfen."dedim. Avuçiçlerim artık kanayacak duruma gelmişti. Şu zamana kadar ellerimi yıkamamıştım ve ellerimi görür görmez hastalığım ortaya çıkmıştı. Kahretsin ki en görmeyecek kişi beni bu şekilde görmüştü.
Ellerime baktı ardından gözlerime baktı. Merdivenin sonuna yürüdü ve eliyle sol taraftaki ilk kapıyı gösterdi. "Çabuk çık. Burada bekliyorum." Yüzündeki ifadeyi görmek ona bir koz vermişim gibi hissettiriyordu. Bunun için kafama görünmez bir elle yüzbinlerce kez vurdum.
Hızlıca içeriye girdim ve ellerimi tam 15 kez sabunladım. Elimden temizlik hissi gelene kadar yıkadım. Ellerimi kurulamadan kağıt peçete ile kapının kulpunu açıp ardından kapattım. Elleri ceplerinde kapının dibinde bekliyordu. Ellerime bakındı. Gözlerimiz buluştu. "Sağol."dedim sessizce.
Biraz önce yaşananlar hiç olmamış gibi büyük , mermer desenli yerlerden geçiyorduk. Arkamızda dış kapı vardı ama ona oldukça uzaktık. İki basamaklı küçük merdiveni indikten sonra benim salonumdan yaklaşık 2 kat büyük bir salon bizi karşıladı. Bir tarafta oldukça gösterişli ve oldukça büyük bir masa vardı. Diğer tarafta ise bu büyük salonu doldurabilmek için alınmış ancak yine de bunda pek başarılı olamamış koltuklar bulunuyordu. Koltukların gri tonu gelen güneş ışığını yansıtıyor ve daha açık bir renk yayıyordu. Duvardaki şömine ise içeriye sıcak bir hava katıyordu. Duvarlardaki resimler ise bu sıcak havayı daha da ısıtıyordu. Bu resimler oldukça karışık ve korkutucu görünüyordu. Duvar kağıtları da bunu destekliyordu. İçeri her ne kadar geniş olsa da bir o kadar da kasvetli ve sıkılgandı.
Salondaki büyük masa ve koltukların arasındaki geniş aralıktan geçerken önümde boydan boydan camlar vardı. Tam karşımda ise bahçeyi görebildiğim büyük sürgülü kapılar bulunuyordu. Kapıların yanında ise siyah giyinimli iki adam dikiliyordu. Camlardan gelen güneş ışığı içeriyi aydınlatıyordu ancak tam olarak içeriye girmiyordu. Bahçenin çimlerinin ışıltısı gözlerimi alıyordu.
Açık kapıdan direkt bir şekilde geçtik. Kapının yanındaki adamlar ben geçerken şöyle bir süzdüler. Önümdeki yeşil gözlü bahçeye çıkarken geri çekildi ve benim önden geçmem için kenarda durdu. Ayağımı bahçeye attığım zaman ise arkamı tekrar dönüp baktım ancak ortadan kaybolmuştu. Önüme döndüm.
Çimenlere basarken başımı yukarı kaldırdım. Beyaz bahçe masası ve sandalyeleri beni karşıladı. Bu masanın etrafında ise dört adet adam bulunuyordu. Masanın başında ise beyaz saçlı birisi oturuyordu. Beyaz gömleğinin kollarını kıvırmıştı ve göğsündeki bir kaç düğmesi açıktı. Saçlarının yan kısımları açılmaya başlamıştı. Önünde tahtadan bir kesme tahtası bulunuyordu. O tahtanın üzerinde ise bir poşet içerisinde cevizler bulunuyordu. Poşetin ağzı açıktı ve bu adam sürekli cevizlerden alıp kırıyordu ki yandaki çöp yığınından anlamıştım. Adamın hemen yanında ise bir başka adam ayakta duruyordu. Bu masaya doğru iç güdülerimle ilerledim. Nöbetçi adamların gözleri üzerimdeydi. Hepsinin yüzlerinden gerginlik akıyordu.
Ben masaya yaklaşırken ayaktaki adam bir sandalyeyi çekti. Çekilen sandalyeye oturdum. Beyaz saçlı adam ise elinde kırdığı cevizi ağzına atma halindeydi. Dikdörtgen masanın ucunda oturuyordu ve ben de hemen yanındaki sandalyeye oturmuştum ancak başını kaldırıp bana bakmamıştı bile. Ağzındaki cevizler bitmeden bir başka cevizi eliyle bir hamlede kırdı ve içindekileri çıkardı ve bana uzattı. İşte o zaman göz göze geldik. "Ceviz ye."
Bütün değişik insanları çekme konusunda üzerine yok , Umay.Yüzüme dahi bakmadan ceviz yememi istiyordu. Etraftaki tuhaf sessizlik ise beni daha çok boğuyordu. Etraftan kuş cıvıltıları duyuluyordu ancak bu kasvetli ve korkunç havayı yumuşatmıyordu. Kasılan her bir vücut hücremi yok sayarak konuştum.
"Teşekkürler , almayayım."
Gözlerimin içine boş bir şekilde baktı. Kırışıklık dolu yüzü tamamen ifadesizdi. Kirli sakallarında ise beyaz tutuamlar çoğunluktaydı. "Soru sormadım. Ye , dedim."dedi elindekini biraz daha uzatırken.
Elindeki cevizi almazsam yanındaki adam silahını başıma dayar ve saniyeler içinde ölürüm gibi hissettiğim için kafamı sallayarak cevizi ağzıma attım.
Adamın gözleri tekrardan elindeki cevizi çevrildi. Bir tane daha kırdıktan sonra da onu bir hamlede yuttu. Yediği kadar yemediği kadar ceviz halen köşede duruyordu. Aramızda geçen hiç konuşmadan sonra adam ellerini birbirine çarparak ceviz kabuklarını uzaklaştırdı. Gözleri üzerimde gezindi. Gözleri kısıldı. "Sen şu Tuna Karaca hakkında bir şeyler bilen kızsın değil mi ?"
Kafamı hızlıca salladım. "Evet."
"O herifle ne ilgin var senin ?" Dudağını hafifçe büktü ve işaret parmağını bana doğru gösterdi. "Banka reklamında oynadın mı sen hiç ?"
Bir rüzgar dalgası yüzümü yaladı. Ellerimi kucağımda birbirine kenetledim. "Evet , şuan halen reklamlarda gösteriliyor." İlk başta sorduğu soruyu göz ardı ettim.
Tekrardan ceviz kırmaya devam etti. "Evet , seni daha önce gördüğüme eminim." Avucundaki cevizi bana uzattı ve kafasıyla almamı işaret etti. "Neler biliyormuşsun bakalım , dinliyorum."
Uzattığı cevizi hemen yedim. Ben yutarken adam arkasına yaslandı ve beni dikkatlice dinlemeye başladı. "Ee , Tuna benim okul arkadaşımdı. Küstük aslında ama tekrar görüşmeye karar verdik. Başının dertte olduğunu öğrendim." Şuan ne saçmalıyorsun Umay ?Ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Elimle saçlarımı yüzümden uzaklaştırdım.
Adam tekrardan kollarını masaya dayadı. Kırışık yüzü gerildi. "Bir şeyler bildiğine emin misin ?" Sadece gözlerimi kaçırarak ona baktım. "Bir şey bilmiyorsan neden geldin buraya peki ?"
Adam gayet sakin konuşuyordu ancak sesindeki ve görünüşündeki korkutucu hava inanılmaz sinir bozucuydu. "Hayır , biliyorum."diye atladım. Doğru mu emin değildim ancak şuan bir şey söylemezsem buradan sağ çıkamayacaktım. "Tuna Karaca'nın gayrimeşru bir çocuğu var." Bu dediğim şey umarım doğrudur.
Tuna'nın masasının üzerindeki aile resminde bir çocuk görmüştüm. Bu aile fotoğrafı bir evin önünde çekilmişti. Önde oturan iki kişi vardı ve bunlar onun annesi ve babasıydı. Gözlerimi fotoğraftan çekerken ise gözüme bir ayrıntı takılmıştı. Evin içerisinde elinde oyuncak araba tutan turuncu saçlı bir erkek çocuğu vardı. Gölgelerin arasında görünüyordu , çok dikkatli bakmazsanız görülecek düzeyde değildi. Bu çocuğu Tuna'nın olarak düşünmemin nedeni ise Tuna'nın da turuncu saçlara sahip olmasıydı. Annesi ve babası ise oldukça yaşlı insanlardı. Ayrıca Tuna tek çocuktu ve bu da yeğeni olabileceği seçeneğini ortadan kaldırıyordu. Geriye yalnızca iki seçenek kalıyordu ya onun gerçekten çocuğuydu ya da annesi , babası tarafından akrabasıydı. Normalde emin olmadığım bir bilgiyi kimselere söylemezdim ancak bir şeyler söylemezsem yanımda dikilen adamın belindeki silah başımda patlayabilirdi ve bu çabalarım bir hiç olarak tarihe gömülürdü.
Adam kafasını yukarı aşağı salladı. "Emin misin ?" Gözlerime baktı.
Yutkundum. "Yüzde yetmiş bir ihtimalle dediğim şey doğru." Avuçiçlerimi birbirine kenetledim.
Güldü. "Yüzde yetmiş ha ?" Sağ elini yanındaki adama uzattı. "Telefon." Yanındaki adam avucuna telefonu bıraktı. Telefonunda bir şeyler açtı ve bana gösterdi. "Çocuk bu muydu ?"
Fotoğrafa odaklandım. Kesinlikle o çocuktu. "Evet , buydu."
Telefonu kapatıp cam masanın üzerine koydu. "Annesi kim biliyor musun ?"
"Hayır."
Derin bir nefes verdi. "Annesini bilsen işimize yarayabilirdi." Gözlerini üzerime dikti ve kaşlarını kaldırdı. Alnı kırıştı. "Bunları biz de biliyoruz. Şimdi ne yapalım ?"
Kaşlarım çatıldı. "Sizin bildiğinizi nereden bilebilirdim. Siz söyle dediniz söyledim." Oturduğum yerde kıpırdandım. Mafya babası olduğunu bildiğiniz birisinin karşısında diklenir miydiniz ? Ben diklenmezdim ancak özgüvensiz durursam üzerime daha çok yüklenirlerdi ve ben de bunun olmasına asla izin vermezdim. "Ayrıca ben size bildiklerimi söyledim. Bu durumda sizin bana ne gibi yardımınız olacak ?"
Yeşil gözlü dev belli ki hediyeye baktığımı söylememişti yoksa adam hediyeye bakmışsın ya derdi. Adam bunun üzerine kahkaha attı. "Her şey karşılıklı , değil mi ? Bende öyle düşünüyorum." Ellerini ovuşturdu. İşaret parmağını sallayarak beni gösterdi hala yüzü gülüyordu. "Seni sevdim. Adın neydi ?" Gözlerini kıstı. "Ülkü ?"
"Umay. Umay Demirel."
Kırdığı cevizin sesi etrafta yankılandı. "Umay."Kafasını salladı. "Güzel isim." Ceviz içini bir hamlede yedi ve birazını da yanındaki korumaya verdi. Koruma yüzündeki ciddiyeti bozmadan cevizi yedi. Adam beyaz gömleğinin yakalarını düzeltti. "Bende Turgut Atabay ama genelde bana Turgut Baba ya da Kasap derler."
Kafamı salladım. "Memnun oldum."
"Kasap eski kullandığım bir isim ama halen bazı kullanan kişiler var." Avcuna bir kaç ceviz alıp bana gösterdi. "Bu cevizleri neden sürekli kırıp yediğimi merak ediyorsun değil mi ?" Cevap vermedim. "Kasaplıktan alışkanlık olmuş kemik kırıyordum malum yaşlandık çocuklar böyle oyalanma buldu bana da. Her zaman hayvan bulamıyorsun böyle olunca elinde başka seçenekler kalıyor , yazık oluyor."
Adam , insanları öldürüp onların kemiklerini mi kırıyordu ? Ben nereye düştüm böyle. Tamam çoğu şeyi tahmin etmiştim ama bu kadarını da bilmiyordum.Korktuğumu belli etmedim ama rengim atmış olabilirdi. Kafamı yukarı aşağı salladım. Adama ne cevap verebilirdim ki ?
Adam tam derin bir nefis aldıktan sonra konuşacaktı ki evin köşesinden bir ses yükseldi. Konuşma sesi gibiydi. Sesin olduğu yöne çevirdim başımı. Bir adam koluna birisini takmış çekiştirerek bize doğru getiriyordu. Yanındakini tanımam için yüzüne bakmama bile gerek yoktu. Pişkin yüzü kendini ele veriyordu kesinlikle. Suskun.
Mafya babası onlara seslendi. "Noluyo' ?"
Suskunun gözleri benimkilerle kesişti. Çenesini kaldırmıştı ve kolundan tutan adama karşı hiç karşı gelmiyordu. Ellerini önden bağlamıştı. Çekiştiren adamin yürüyüşüne ayak uyduruyordu. Siyah saçları dağılmıştı. En dikkat çeken yüzü kesinlikle yüzüydü. Yüzünde pişkin bir gülümseme vardı. Dudaklarının köşesi hınzır bir şekilde yukarı kıvrılmıştı.Bir şey yapmıştı. Bir şeyler yapmıştı. Şuan tam olarak bir kötü şeyler yapıp , asla pişman olmayan ve seni daha çok sinir eden çocuk gibi görünüyordu.
Suskunun koluna giren adam yanımızda bitti. Gözlerini bir süre önüme çevirdim ve derin nefes alıp verdim. Sakin kal. Gözlerimi yukarı kaldırmadan önce adam konuştu. "Bunu duvardan atlarken yakaladık , Turgut Baba."
Suskunun kolundan çıktı ve onu öne doğru ittirdi. Suskun ise bunun üzerine güldü ve kafasını salladı. Gözlerimi mafya babasına çevirdim. "Sen kimin adamısın lan ?"dedi. Sesi gür çıkmıştı. Olduğum yerde irkildim.
Suskun başını kaldırdı ve bana baktı. "Kimsenin adamı değilim." Gözlerini kendini getiren adama çevirdi. Omzunun üzerinden ona baktı. "Ayrıca ben yakalanmadım sizin yanınıza gelince beni fark ettiniz. Duvardan atlarken kimse beni yakalamaya çalışmayınca acaba uyuyor musunuz diye kontrol etmek istemiştim." Sessizce güldü. Bunun üzerine getiren adam omzuna sert bir yumruk attı. Suskun sersemledi bir anlık ama hemen düzeldi. Yüzüne düşen ve dağılan siyah saçlarını düzeltmedi.
"Sen kimsin benim adamımla böyle konuşuyorsun lan ?" Mafya babası bir hışımla masadan kalkınca ne yapacağımı bilemedim.
Tam elleri boğazına giderken seslice konuştum. Kalbim güm gümdü. "Benim adamım."dedim aceleyle. Eli havada kalan mafya babasının kafası bana döndü. Suskun zaten bana bakıyordu. "Benim adamım , ben çağırdım onu."
Mafya babası halen sinirli bir şekilde bana baktı. "Sen benim adamım diyorsun. Bu da kimsenin adamı değilim diyor. Kime inanacağız ?"
"Ona ikimizin aramızda kalmasını söylemiştim. Kimseye söylemesini istememiştim." Bakışlarımı Suskun'a çevirdim , gözlerimi açtım. Bu ona bir uyarı bakışıydı. "Onlara söyleyebilirsin beraber çalıştığımızı."
Suskun yan yan baktı. "Evet , onun adamıyım. Onunla çalışıyorum." Karadelik gözleri bir lazer gibi üzerimde gezindi.
Mafya babası kaşlarını kaldırdı. "Peki duvardan atlamasını da mı sen söyledin ?"
Alnımı kaşıdım. "Ah , hayır. Onun mizacı böyle." Deli , diyemedim.
Gözlerini gözlerimde gezdirdi ve dudağının bir köşesi kıvrıldı. "Kapıdan girmek fazla sıradan olurdu , böylesi daha iyi."
Mafya babası sonunda yerine oturduğunda Suskun'a bir sandalye gösterdi. "Madem beraber çalışıyorsunuz yanına otur , o zaman."
Yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma otururken deri ceketinin kolu koluma değdi. Bakışlarımı ona çevirdim. Sakince oturdu.
Adam gözlerini Suskundan bana çevirdi. "Ne için beraber çalışıyorsunuz ?"
Gözlerim biraz önce Suskunun da atladığı bahçe duvarlarına çevrildi. Oldukça uzundu. Nasıl bir çeviklikle duvarı aştığını anlamaya çalıştım. "O , benim şoförüm aslında ama bazı zamanlarda beraber çalışıyoruz."
"Ne gibi zamanlarda mesela ? Tuna Karaca'yı indirme gibi işlerin olduğu zamanlarda mı yoksa ?" Yüzünde pislik bir gülümseme yayıldı , boynunu çıtlatmadan önce.
Sinirlerime hakim olabilmek için yutkundum. Gözlerimi kapatıp açtım. Saçlarımı düzelttim ve olduğum yerde kıpırdandım. Suskunun gözleri yan tarafımdan üzerimdeydi. "Sizinle açık konuşmak istiyorum. Belli ki sizinde o herif ile alıp veremediği şeyler var. Neler olduğunu bilmiyorum ama bu benim şuan için işime geliyor. Onu indirme gibi bir amacım yok ancak yaptığı şeylerin bedelini ödemesi gerekiyor. İşte bunun içinde ben size beraber çalışma teklifi sunmak istiyorum. Birbirimize yapacağımız her bir yardım ona bir darbe anlamına geliyor. Ne diyorsunuz ?"
Bacak bacak üzerine attım. Kendine güvenen halimi takındım. Adam ellerinin parmaklarımı tek tek çıtlattı. Boş gözlerle onu izledim. "Onunla ne işimiz olduğunu öğrenmek ister misin ?" Kaşlarını kaldırdı ve gözlerini dikti.
Omzumu silktim. "Size kalmış."
Güldü. "O herif bizim sevkiyatçımız. Biz ona malları veririz o da sizin camiadaki kişilere dağıtır. Her sevkiyatta ona da prim veriyoruz , onu ne istiyorsa ona kullanıyor." Beyaz saçlarına dokundu. Nefesini sesli bir şekilde verdi. Kıvrılmış gömleğinin kollarına takıldı gözüm. Kollarında oldukça fazla dövme vardı. Bazılarında yabancı dillerde olan yazılar bazılarında ise resimler vardı. Ancak aralarında en büyük bölgeye sahip bir dövme vardı ki aralarından ayrılıyordu. Bir kadın çizimi bileğinin üzerinden yukarı doğru uzanıyordu. Görüntüyü beynimin arka kısımlarına attım. "Bilirsin ya artık işler o yönlü yürümüyor. Biraz da farklı işler denemek zorunlu oluyor ister istemez. Onları onun gibi kerizlere yaptırıyoruz. Eğer ki yapmazsa ..." Sağ elinin silah şekline getirdi ve alnına dayadı. "Bum."
Kafamı hafifçe salladım. "Anladım." Adamın dediklerine tabiki hemen inanacak halim yoktu. Neler dönüyor olduğunu zaman gösterecekti ve bir de benim araştırmalarım. "Ne diyorsunuz peki teklifime ?"
Dudağını yaladı. "Birlikte hareket edelim diyorsun. Ama bize ayak uydurabilir misin ?" Kafasını sağa yatırdı. Boş bakışlarımdan birisini adama yolladım. Güldü. "Peki. Yalnız ben güvencesiz çalışmam."
"Nedir ?"
Adam bu arada ayağa kalktı. Bu sırada bende kafamı arkama çevirdim. Suskunla göz göze geldik. Neler olduğunu o da anlamaya çalışıyor gibiydi. Kara kaşları çatılmıştı ve dikkatlice adamı takip ediyordu. Önüme döndüm. Adam üzerindeki gömleği düzeltti. Yakasını da düzeltti. Kollarını daha yukarı kıvırdı. Yanındaki adam eline bir şey sıkıştırdı. Bulunduğum taraftan elindekinin ne olduğunu tam olarak göremiyordum. Adam bir kaç saniye elindekine baktı. Ardından ileriden iki tane adam ortaya çıktı. Aynı Suskun'u getirdikleri gibi halleri vardı. Adamlar yaklaştıkça iki adamdan birisinin yüzünün her bir yerinin dövülmüş olduğunu gördüm. Adam bitap haldeydi. Dudağı patlamış ve akan kan kurumuş yüzünde duruyordu. Kaşı da aynı şekilde yarılmıştı. Gözleri ise kapalıydı. Hayır , uyumuyordu. Gözleri şiddet yüzünden şişmiş ve kızarmıştı. Bu yüzden gözlerini açacak hali hiç yoktu. Üzerindeki beyaz gömleği ise beyazdan başka diğer renklere bürünmüştü. Yanındaki adam ile mafya babasının bitişiğinde durdular.
Şuan tam olarak herkesi net bir şekilde görebiliyordum. Mafya babasının elindeki şey ise bir silahtı. Karşısındaki bitap adama baktıktan sonra bana döndü. "Kafanı şu tarafa çevir."
İçimdeki korku beni ele geçirdi ve kafamı diğer tarafa çevirdim. Bir , iki , üç , dört , beş , al... Ağaçlara tünemiş kuşlar bir anda uçuştular. İlerideki mafya babasının adamları ise hiç irkilmediler. Suskun ise donmuştu. Derin bir nefes alarak kafamı geri çevirdim. Çimenin yeşil rengine tezat bir renk ortada dolaşıyordu. Kan kırmızısı... Kan çimenlerin arasında kendine bir yuva yapmaya başlamıştı bile. Kafamı daha fazla cevirmedim bile. İğrenç kan kokusu burnuma dolduğunda nefesimi tuttum. Yan tarafımda bir hareketlilik hissettim. Mafya babası elindeki bez ile yerine geri oturdu. Bense oturduğum yere sanki çivilenmiştim.
Mafya babası kollarına sıçrayan kanları silerken bana baktı. Mendili bana uzattı. "Koluna bulaşmış." Kolumdaki yeri gösterdi. Ruhum içimden çıkıp gitmişti. Ruhsuzca kolumu silip mendili masaya bıraktım. "Bu adam benim güvencem. Gömecek yerimiz kalmadığı için bu senin bahçene gömülecek. Şuan yola koyuldular bile. Yanlış bir harekette polislere ihbar gidecek."
Cevap vermedim. İfadesizce ve yalnızca oturuyordum. Cevap vermeye beynim anlık olarak karar verdi. Sesli konuştuğumun farkında değildim. "Benim güvencem ise bana sonsuz ve sorgusuz yardımınız olacak. Ne istersem anında yapılacak. Her konuda bana ve ortağıma destek çıkılacak."
Mafya babası hemen atladı. "Tabi." İçeriye seslendi. "İskender!" Yeşil gözlü dev bahçe kapısından göründü. Bakışları benim ve Suskun'un üzerinde gezindi bir süre. "Misafirlerimizi kapıya kadar eşlik et."
Suskun bir hışımla ayağa kalkarken bense yavaşça kalktım. Vücudumdaki kan ağırlaşmıştı. Her bir adım atmamda başım dönüyor gibi hissediyordum. Kan kokusu hala burnumdaydı. Dış kapıya vardığımızda ise Suskun'a baktım. Bana göre daha dirayetli duruyordu.Kuruyan ağzıma rağmen konuştum.
"Ben taksiyle döneceğim."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |